Saul Bellow - Boşlukta
Sallanan Adam
Orduya alınmayı
bekleyen işsiz Joseph’ın fazlasıyla canı sıkılmıştır.
Bir iç dünyan mı var? Kimsenin değil, kendi sorununuzdur.
Heyecanlarınız mı var? Boğun onları. (s. 5)
Tek bir odada günün on saati yalnızım.
Epeyce kitabım var.
Ama okuyamadığımı görüyorum. (s. 6)
Orduya çağrılmam üzerine,
Görevimi terk edişimden bu yana neredeyse yedi ay geçti. (s.
7)
Dostlarımız yok değil ama artık onlarla görüşmüyoruz. (s. 8)
İşe girmeyi düşündüm ama özgürlüğümü nasıl değerlendireceğimi
ve bir işe nasıl sarılacağımı bilemediğimi kabullenmeye de pek yanaşmıyorum.
Sallantıda, boşlukta, ruhsal çöküntüyle boğularak beklemek.
Giderek çürüdüğüm gözle görülür bir hal aldı. (s. 9)
Odamdan çıkmak için bir neden bulmam konusunda çok istekliyim
ama sadece bir istek olarak kalıyor. (s. 10)
Kayınpederim yaşlı Almstadt, şiddetli bir soğuk algınlığıyla
yatmıştı. Iva annesinin ne denli münasebetsiz bir kadın olduğunu çok iyi
bildiği için benim onlara göz kulak olmamı istedi. (s. 17)
Yaşlı Almstadt doktorun yazdığı reçeteyi alıp eczaneye
gitmemi istedi. (s. 20)
Bir yıl önceki Joseph ile ilgili pek az şey beni memnun
ediyor.
Yirmi yedi yaşında, Inter-American Seyahat Acentası’nda bir
memur. Uzun boylu, epey uzunca ve sarsak, fakat yine de yakışıklı genç bir
adam. Wisconsin Üniversitesi tarih bölümü mezunu. Beş yıllık evli, arkadaş
canlısı, kendisini sevilen bir kişi sayan, fakat inceden inceye incelendiğinde
biraz garip yanları ortaya çıkan bir adam. (s. 25)
Joseph’e göre dünya hem iyidir hem kötüdür, bu nedenle de
her ikisi de değildir. (s. 29)
(Abt, Minna’yı
hipnotize ediyor.)
Benden on iki yaş büyük olan ağabeyim Amos varlıklı bir
adam. (s. 64)
(Noel yemeğinde
ağabeyinin evinde, yeğeniyle kavga eder, eve döndükten sonra eşi Iva’yla da tartışır.
Gece vakti dışarıya çıkar.)
Gerçek yaşam, sanat ve düşüncedir. Yaşamaya değer tek şey
hayal gücüdür. (s. 100)
(Eski kız arkadaşı
Kitty’yle sık sık görüşmeye başlar. Karlı
havada bir süre ıslandıktan sonra Kitty’yi görmeye gider. Kitty, soğuk havada
kapısına gelen ıslak adamı hemen eve davet eder. Joseph, geceyi Kitty’yle
birlikte geçirir.)
Yaşam güç! Vae victis! Zavallılar acı çekmelidir. (s. 124)
Iva ile saat altıda kentte buluştuk. Evliliğimizin altıncı
yıldönümüydü. (s. 126)
Kendi kendimizi değerinden aşağı görmek için büyük bir
baskıyı yüklenmemiz gerek. Öte yandan, uygarlık bize her birimizin değeri
tahmin edilemeyen fertler olduğumuzu öğretir. O halde şu iki hazırlık
gereklidir: biri yaşam, diğeri ölüm. Bu nedenle kendimize bir değer biçer,
sonra da kendimize değer biçmekten utanç duyarız, yoğrulur, katılaşırız. Sonra
sessizlik öğretilir bizlere ve arada bir içimizden biri bu ölçüyü kaçıracak
olsa, öylesine soğukkanlılıkla yapar ki bunu, sanki iç dünyasını, ruhunu değil
de tırnaklarını inceliyormuşçasına, kusurlarını bir pisliğe bakıyormuşçasına
küçümser. Ama hiç kuşkusuz her türlü yanlışlığın üzerimizde etkili olmasını
kabullenmek de öğretilmiştir bizlere. Güneşin altında sıraya dizilip
beklememiz, çakıllı sahillerde koşturmamız, asker olmamız, izci olmamız, işçi
olmamız, infilak eden bir trenin içinde olmamız, kilitli kapıların ardında
kalmamız, önemsiz olmamız ve ölmemiz. (s. 132/133)
Ölüm, seçme şansının yok olmasıdır. Seçme hakkı kısıtlandığı
oranda ölüme yaklaşırız. En korkuncu da yaşam tümüyle bizden alınmaksızın
umutların kesilmesidir. (s. 166)
Sorun hep aynı olduktan sonra kişisel yaşamlarımız ve
geçmişlerimiz bizler için çok büyük anlam taşımasına karşın önemini kaybediyor.
(s. 174)
Bu mektubumla mümkün olan en kısa süre içinde orduya alınmak
istediğimi bilginize sunarım. (s. 207)
Artık kendimden sorumlu değilim; buna çok memnunum. (s. 214)
Yaşasın düzenli günler, saatler!
Ve ruhun zaferi!
Yaşasın düzen, disiplin! (s. 215)
Türkçeleştiren: Neşe Olcaytu
Cem Yayınevi