2 Temmuz 2014 Çarşamba

Jonathan Culler - Saussure

Jonathan Culler - Saussure


Dil, toplumsal süreçlerin ürünüdür.
Fizik kanunlarıyla/olgularıyla sınırlı tanımlar insanı kavramada yetersizdirler.

Saussure’ün çalışmaları göstergebilim ve yapısalcılar için zihin açıcı oldu, ondan fazlasıyla etkilendiler.

Saussure, 1907 ile 1911 yılları arasında Cenevre Üniversitesi’nde dilbilim konulu dersler verdi. 1913’te öldüğünde bu derslerine dair bir eser yayınlamamıştı. Öğrencilerinin tuttuğu ders notlarından yapılan derlemelerle Genel Dilbilim Dersleri adlı kitap ortaya çıktı.

Dilbilimdeki birçok soru Saussure’ün cevaplarıyla yanıt bulur. Saussure sadece dilbilimcilerin değil insan bilimleriyle ilgilenen herkes için dönüm noktası olmuştur.

Saussure’ün gösterge ve gösterge dizgeleri üstüne ürettiği düşünceler insan yaşantısını düzenleyen yolların genel olarak incelenmesine yol açar. (s. 11)

1- Saussure ve Dersler
Saussure, 1867’de Cenevre’de doğdu. Aile dostları Adolphe Pichet onu dilbilim çalışmalarına yöneltti.
1875’te Cenevre Üniversitesi’ne girdi. Dilbilime olan ilgisi nedeniyle Hint-Avrupa dillerini incelemek için Leipzig Üniversitesi’ne geçti.
1978’de “Hint-Avrupa Dillerindeki Ünlülerin ilk Dizgesi Üstüne İnceleme” adlı yapıtını yayınladı.
Doktora tezini tamamladıktan sonra Paris’e gitti.
1891’de profesörlük teklifi üzerine Cenevre’ye döndü.
1907’den itibaren dilbilim derslerine girmeye başladı.
1912’de rahatsızlandı, 1913 Şubat’ında vefat etti.
Verdiği derslerle ilgili kitap çalışması yapmayan Saussure’ün eseri, derslerinde öğrencilerinin tuttuğu notlara dayanmaktadır.
Bally & Sechehaye, Saussure’ün ders notlarını derleyip düzenlediler ve ilk olarak 1916 yılında basımını gerçekleştirdiler.

2- Saussure’ün Dil Kuramı
Saussure’den önce dilbilim, henüz incelediği konunun öz niteliğini ortaya koymamıştı.
Dil, son derece karmaşık bir fenomendir. Tek bir söz edimi bile olağanüstü bir etkinlik alanı içerir. (s. 19)

Saussure için dil bir göstergeler dizgesidir. Seslerin gösterge olarak kabul edilebilmesi için, göstergeler dizgesinin bir parçası olmaları gerekir. Bu de seslerin bir düşünce ya da ileti ortaya koymalarıyla mümkündür. Düşünce öğesi taşımayan sesler dil olarak kabul edilemez, ses olarak kalırlar.
Saussure için gösterge gösteren ve gösterilen adını verdiği biçimlerin bileşimidir. Göstere ve gösterilen ancak göstergenin bileşenleri olarak varolabilirler.
Gösterge dilin ana olgusudur. (s. 20)

Göstergenin Nedensizliği
Göstergeler nedensizdir. Gösterge ile gösterilen arasında herhangi bir doğal veya içsel neden/bağ yoktur. Bileşik kelimeler ve yansımalı seslerden oluşan sözcükler bu kuralın dışında kabul edebileceğimiz kategorilerdir.
Her dil dünyayı değişik biçimde eklemler/düzenler.
Gösterenle gösterilen arasındaki bağıntı nedensiz olduğu için bir gösterenin gösterileni sayılmak için kavramın taşıması gereken hiçbir ön koşul yoktur.

Dil Birimlerinin Öz Niteliği
Bir dilin birimlerini tanımlayacaksak, salt bağıntısal ve soyut birimlerle onların fiziksel gerçekleşmelerini ayırt etmeliyiz. Bir dil birimi, onu öteki birimlerden ayırt etmemizi sağlayan bağıntılarla tanımlanır. Sarı rengi, ancak diğer renklerle sınırlandığını bildiğimiz zaman tanıyabiliriz.

Langue ile Parole
Dil ile söz ayrımını dilin toplumsal bir olgu olduğu, sözün ise dili kullanan bireyin edimi olduğunu göz önüne alarak belirleriz. Dil tümel, söz ise özeldir.
Dili sözden ayıran Saussure, dilbilime uygun bir inceleme alanı sundu. Saussure bir dizge olarak dil üzerinde yoğunlaştı.

Eşsüremli ve Artsüremli Görüş Açıları
Dil dizgesinin belli bir durumda incelenmesi eşsüremli dil incelemesi, belli bir dizgenin zaman içindeki dönüşümünün incelenmesi ise artsüremli dil incelemesi şeklinde kategorize edilir.
Bir dil, öğeleri hiçbir şey tarafından belirlenmeyen bir değerler topluluğudur/dizgesidir. Dil, tarih içinde sürekli olarak değişir/dönüşür. Bu nedenle dil öğelerini tanımlarken eşsüremli durumda varolan bağıntılara odaklanırız.

La Langue’ın Çözümlenmesi
Dil bir töz değil biçimdir
Dil, karşılıklı bağıntılı değer dizgesidir.
Dili çözümlemek, bir dil durumunu oluşturan değerler dizgesini sergilemektir. (s. 48)
Dilci bir dili incelerken ilişkilerle özdeşliklerle ve değişikliklerle ilgilenir.
Bir dil dizgesindeki bir terimin değeri yalnızca onun yerine seçilebilecek öteki terimler arasındaki karşıtlığa değil, aynı zamanda dizide ondan önce gelen ve onu izleyen terimlerle olan bağıntısına da dayanır. (s. 50)

Toplumsal Bir Olgu Olarak Dil
Dilci, dizgeyi oluşturup, toplumun üyeleri arasında dilsel iletişimi olanaklı kılan birimlerle birleşim kurallarını saptamaya çalışır.
Saussure’ün dil kuramının erdemlerinden biri de gösterge sorununu vurgulayarak toplumsal uzlaşmalarla toplumsal olguları dil araştırmasının odak noktasına yerleştirmesidir. (s. 54)

3- Saussure Kuramının Yeri
Saussure’den Önce Dilbilim
Genel Dilbilim Dersleri’nde Saussure 19 yüzyıldaki dilbilim çalışmalarını iki kategoriye ayırır: Franz Bopp ile başlayan karşılaştırmalı dilbilim çalışmalarını birinci dönem; dilcilerin dilbilimin yöntemi ve niteliği hakkında sorular sormaya başlamalarını da ikinci dönem olarak niteler.
19. yüzyıldan önceki dil incelemelerinin esas gayesi düşüncenin yapısını keşfetmeye yönelikti. 17. yüzyıla ait bir tasarım olan Port Royal Dilbilgisi, dil incelemeleri yoluyla evrensel bir mantığı, aklın yasalarını bulmayı amaçlar. 
Locke ve Condillac insan zihnini anlamak için düşüncelerin duyumlardan nasıl geliştirildiğini açıklamaya çalışırlar. Dil, düşüncenin görünüşü olarak kabul ediliyor ve niteliğinin anlaşılması için dilin kaynağına ulaşmak gerekli görülüyordu. Dilin kaynağı sorusu 18. yüzyıl boyunca önemini korudu.
Saussure, dilbilimsel biçimler olan göstergelerin sadece gösterge olarak ele alınmazlarsa tanımlanamayacaklarına dikkat çekti. Çünkü göstergeler yalnızca öteki göstergelerle olan bağıntılarından oluşur.
19. yüzyılda Hint-Avrupa dilleri üzerinde yapılan filoloji çalışmalarıyla birlikte dille zihin arasında bağ üzerindeki çalışmalar geride bırakılarak salt dil çalışmalarına dönüldü. Hint dilleriyle Latince ve Yunanca arasındaki yakınlık bu üç dilin ortak bir kaynaktan beslendiği tezi üzerindeki çalışmaların hız kazanmasına sebep oldu. Dilbilimin bu yüzyıldaki yöntemi karşılaştırmaydı.
Saussure, karşılaştırmalı dilbilimcileri gerçek anlamda bir dilbilim kuramamakla eleştirir. Çünkü inceledikleri konunun niteliğini saptamaya çalışmıyor sadece yeni veriler ortaya koyuyorlardı. Saussure bu kısırdöngüyü eşsüremli ve artsüremli dilbilim çalışmalarını birbirinden ayırarak aşmayı önerir.

Yeni Dilbilgiciler
Yeni dilbilgiciler göstergelerle değil biçimlerle ilgiliydiler.

Freud, Durkheim ve Yöntem
Özne kavramı dil çözümlemesinde odak noktasını tutar.
Dil birimlerini nasıl belirleyebiliriz? Her zaman özneyle ilişkisine değinerek. (s. 81)

İnsan konuştuğunda belli bir beceriyle dile boyun eğer, uyum sağlar; dil ise istek ve toplum gibi insanı kullanarak konuşur. “Ben” belirli bir şer değildir; bebeklikten başlayan bir ayna devresinde başkalarının görüp seslendiği bir şey olarak sonradan varlık bulur. (s. 82)

Saussure’ün çağdaş dilbilime etkisi başlıca iki türlü olmuştur. İlkin, bir anlamda dilbilimin yapması gereken işleri belirleyen derinden etkileyici ve gerçekten de hemen hemen hiç sorgulanmamış genel bir uyarlama sağlamıştır.
Saussure’e göre dilbilimcinin işi bir dili birimler ve bağıntılar dizgeleri olarak çözümlemektir.
Dilbilim çalışması yapmak bir dilin birimlerini, aralarındaki bağıntıları ve birleşim kurallarını tanımlamaya kalkışmak demektir. (s. 83)

Dil ve söz ayrımı, eşsüremli ve artsüremli görüş açılarının ayırt edilmesi, dilin bir bağıntılar ve bağlantılar dizgesi olarak kavranması, bütün bunlar çağdaş dilbilimin gelişiminin önünü açan başlıklardır.

Dil ve Söz
Dil tümüyle soyut ve biçimsel bir dizgedir.
…sese ilişkin her şey söz düzeyine indirilir.
Söz yalnızca bireysel söz edimidir.
Langue ve parole ayrımını Chomsky edinç ve edim kavramlarıyla geliştirmiştir.

Eşsüremli ve Artsüremli
Bu kavramlar arasındaki ayrım konusu halen tartışmalıdır. Çünkü eşsüremli bir dizge herhangi bir anda artsüremli öğeler içermektedir.

Dil Dizgesindeki Bağıntılar
Dilin özniteliğini bulmak istiyorsak, onu önce aynı türden dizgelerle kurduğu ortaklık açısından ele almalıyız.

Göstergebilim: Saussure’ün Kalıtı
…göstergelerin toplum içindeki yaşamını inceleyecek bir bilim tasarlanabilir.
Göstergebilim, göstergelerin özniteliğini, hangi yasalara bağlı olduğunu öğretecek bize.
Dilbilim bu genel nitelikli bilimin bir bölümünden başka bir şey değil. (s. 94)

Göstergebilim Alanı
Saussure’ün göstergebilim hakkında söylediklerini bilim insanları uzun yıllar fark edemediler. Claude Levi-Strauss 1961 yılında antropolojiyi göstergebilimin bir dalı olarak tanımladıktan sonra Saussure’ün önemi kavranmaya başlandı. Levi-Strauss’un yapısalcılığı dilbilimin kavram ve yöntemlerinden yararlanmıştır.
…üç temel gösterge sınıfı vardır: görüntüsel gösterge (icon); belirti (index); asıl gösterge (bazen yanılgıyla “simge” denir).
Görüntüsel gösterge: gösterenle gösterilen arasında gerçek bir benzerliği içerir: portre, portresi olduğu insanı nedensiz bir uzlaşımdan çok benzerlik gösterir.
Belirti: gösterenle gösterilen arasındaki bağıntı nedenseldir: duman ateş demektir.
Asıl gösterge: gösterilenle gösteren arasındaki bağıntı nedensiz ve uzlaşımsaldır: el sıkma uzlaşımsal olarak selam anlamını verir. (s. 101)

Göstergebilimsel Çözümleme

Anagram ile Kavram Odaklanma (Logocentrism)
Gösteren (…) konuşmacının kafasındaki şey olan gösterilene varmak amacıyla içinden geçilen geçici bir tasarımdan başka bir şey değildir. Yazılı sözcük ise türemiş ve yetkinlikten daha da uzaklaşmış bir biçimdir: kendisi düşüncenin tasarımı olan bir ses dizisinin tasarımıdır. (s. 114)

Sonuçlar
“Bütün bilim tarihinde belki de dilbilim adlı bu yeni bilimin doğuşundan daha büyüleyici bir bölüm yoktur.” Cassirer
Saussure’ün dilbilim derslerinden sonra dünya artık bir bağımsız kendilikler ve özerk nesneler toplamı değil bir dizi bağıntısal dizgeler toplamı olarak düşünülmeye başlanmıştır.

Türkçeleştiren: Nihal Akbulut
Afa Yayınları
Ekim, 1985


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder