26 Temmuz 2014 Cumartesi

Cemal Güzel - Çoğulculuğun Kuramcısı Lakatos

Cemal Güzel - Çoğulculuğun Kuramcısı Lakatos


Feyerabend’in Yönteme Hayır’ı “dost ve yandaş anarşiste” diye adadığı Lakatos genellikle iki yanıyla bilinir.
Lakatos’a göre, insanın en özel niteliklerinden birisi “bilgiye duyduğu saygı”dır.
Lakatos’un sorusu bilgiyi hurafeden, düşünyapıdan ya da sözdebilimden ayıranın ne olduğudur. (s. 7)

Pek çok felsefeci, yeterince sayıda insan yeterince güçlü inanırsa bir önerme bilgi olur diye düşünür.
Lakatos, “bir önermeye bağlanmanın ölçüsünün ne olduğu, bu önermeyi bilgi yapmaz” der.
Bir kuram, ona inanmak bir yana, hiç kimse kuramı anlamasa bile son derece bilimsel olabilir.
Bir kuramın bilimsel değeri, onu yaratan ya da onu anlayan insan zihninden bağımsızdır. Bilimsel değeri yalnızca, kuramın kestirimlerinin gerçekte hangi nesnel dayanakları olduğuna bağlıdır. (s. 8)

Popper, ister bilimsel olsun ister sözdebilimsel, tüm kuramların matematik olasılığının ne ölçüde kanıt verilirse verilsin sıfır olduğunu “gösterir”. (s. 9)

Kuhn Popper’in yanlışlamacılığının safdilliğini gördükten sonra, bilimsel bir devrimin usdışı bir değişme olduğu sonucuna varır.
Lakatos 1970’lerde hem Popper’in hem de Kuhn’un “çözemediği” kimi sorunları çözen, bilimsel araştırma izlencelerinin bir yöntembilgisini ortaya koyar. (s. 10)

Lakatos sorunu ortaya koymak için öncelikle, bilim felsefesinde, “doğrulamacılığın yıkılışı”ndan sonraki duruma bakar.
Lakatos’a göre kanıt yerine olasılığın konması doğrulamacı düşünce için önemli bir geri adımdı. (s. 11)

Yöntembilgisel ya da Popperci yanlışlamacılığa göre işe yaramayan birtakım kuramların bırakılması gerekir. Bu yapılmazsa bilimin gelişmesi tam bir kargaşa olacaktır. (s. 13)

İnceltilmiş Yanlışlamacılık
…bilim tarihi bilimsel ussallık kuramını doğrulayamıyorsa…
Lakatos (…) inceltilmiş bir yanlışlamacılık türü ortaya koyacaktır.
İnceltilmiş yanlışlamacılığa göre (…) bir kuram ancak yeni olguların bulunmasına götürüyorsa kabul edilebilir (yani) bilimseldir. (s. 14)

Lakatos’a göre bir bütün olarak bilim bir araştırma izlencesi olarak görülebilir.
Bütün bilimsel araştırma izlenceleri ‘çekirdekler’i ile tanımlanabilir. Bir izlencenin ‘çekirdeği’ de uzun bir deneme yanılma süreciyle yavaş yavaş gelişir.
Örneğin der Lakatos, Newton’un çekim kuramı, Einstein’ın görelilik kuramı, nicem işleybilimi, Marxçılık, Freudçuluk birer araştırma izlencesidir. Her birinin inatla savunulan ıralayıcı bir çekirdeği vardır. Her birinin esnek bir koruyucu kuşağı vardır. Her biri özenle hazırlanmış bir sorun çözme makinesidir. (s. 18)

I
BİLİMLE SÖZDEBİLİM
Bilim, en çok saygı duyulan bilgi türünün adı olmuştur.
Bilgiyi hurafeden, sözdebilimden ayıran nedir?
…bir cümle (önerme), çok sayıda insanın inanması sonucunda bilgi olarak kabul edilir. Ancak düşünce tarihi pek çok insanın saçma sapan inançlara kendilerini adaklarını gösterir.
Öte yandan bir kurama inanmak şöyle dursun, onu hiç kimse anlamasa bile üstün bilimsel değer taşıyabilir. (s. 25/26)

Bir kuramın nesnel, bilimsel değeri, onu yaratan ya da anlayan insan zihninden bağımsızdır. Bilimsel değeri, yalnızca bu kestirimlerin gerçekte hangi nesnel dayanakları olduğuna bağlıdır.
Bilimsel uslamlamada kuramlar olgularla karşılaştırılır; bilimsel uslamlamanın temel koşullarından biri de olguların kuramları desteklemeleridir. (s. 26)

Bütün bilimsel kuramlar aynı ölçüde kanıtlanamazsa, bilimsel bilgiyi cahillikten ayıran nedir?
20. yüzyılda bu soruya tümevarımcı mantıkçılar bir yanıt vermişti: bir kuramın matematiksel olabilirliği yüksekse bilimsel diye nitelendirilir; düşük ya da sıfırsa bilimsel değildir. (s. 27)

1934’te, zamanımızın en etkili felsefecilerinden biri olan Karl Popper, bilimsel ya da sözdebilimsel ne tanıklık verilirse verilsin tüm kuramların matematiksel olasılığının sıfır olduğunu ileri sürdü.
Popper de oldukça güzel bir ölçüt öne sürdü.
…bir kuramın bilimsel ya da sözdebilimsel niteliği olgulardan bağımsız olarak belirlenebilir. Bir kuram kendisini yanlışlayabilecek önceden tasarlanmış can alıcı bir deney (ya da gözlem) hazırlanırsa ‘bilimsel’dir, böyle bir ‘olanaklı yanlışlayıcı’yı önceden tasarlamaktan kaçınılırsa da sözdebilimseldir. (s. 27)

Popper’in yanlışlanabilirlik ölçütü bilimle sözdebilim arasına sınır koyma sorununun çözümü müdür? Değildir.
Bilginlerin derileri kalındır. Bir kuramı, yalnızca olgularla çelişti diye bırakmazlar.

…bilimsel devrimler nasıl olur? Biri ilerletici diğeri yozlaştırıcı, çekişen iki araştırma izlencesi varsa, bilginler ilerletici izlenceye katılma eğilimindedirler. Bilimsel devrimin açıklaması budur. (s. 31)

II
YANLIŞLAMA İLE BİLİMSEL ARAŞTIRMA
İZLENCELERİNİN YÖNTEM BİLGİSİ
Popper’e göre bilimsel değişme ussaldır ya da en azından ussal olarak yeniden kurulabilir; araştırmanın mantığı alanında da yer alır. Kuhn’a göre bilimsel değişme bir tür dinsel değişmedir. (s. 35)

“Temellendirmeciler"e göre, bilimsel bilgi kanıtlanmış önermelerden oluşur.
Kuşkuculuk, temellendirmeciliği yadsımadı: yalnızca kanıtlanmış bir bilginin olmadığını (olamayacağını), bu nedenle de, ne olursa olsun bilginin olmadığını (olamayacağını) savundu.
Bunların tümüne göre, bilimsel dürüstlük kanıtlanmamış hiçbir şeyin ileri sürülmemesini gerektirirdi. (s. 35/36)

…klasik temellendtrmeciler yalnızca kanıtlanmış kuramları, yeni klasik tenıellendirmeciler de olası kuramları kabul ettiler; inakçı yanlışlamacılarsa her iki durumda da hiçbir kuramın kabul edilebilir olmadığının farkına vardılar. (s. 47/48)

Popper’e göre, bir kuramı, iyi tanımlanmış birtakım koşulları yerine getiren yardımcı varsayımların yardımıyla korumak bilimsel ilerleme demeye gelir; ama bir kuramı böyle olmayan yardımcı varsayımların yardımıyla korumak yozlaşma demeye gelir. Popper böyle, kabul edilmez yardımcı varsayımlara ad hoc varsayımlar, dilsel aygıtlar, ‘uzlaşmacı aldatmacalar’ adını verir. (s. 67)

Bilim tarihi çekişen araştırma izlencelerinin (ya da isterseniz "düşünsel
çerçeveler"in) tarihi olmuştur…
Kuram çokluğu kuram tekliğinden daha iyidir: Bu konuda Popper ile
Feyerabend haklı, Kuhn haksızdır. (s. 114)

Kuhn safdil yanlışlamacılığı ıskartaya çıkarmakla yanlışlamacılığın tüm işaretlerini ıskartaya çıkardığını düşünürken yanılıyor. Kuhn, Popperci araştırma izlencesinin bütününe karşı çıkıp, bilimin gelişmesinin ussal yeniden kuruluşunun her olanağını dışarda bırakıyor. (s. 144)

III
BİLİM TARİHİ İLE BİLİM TARİHİNİN USSAL
YENİDENKURULUŞLARI
GİRİŞ


(a) Tümevarımcılık
Tümevarımcılığa göre, ancak, ya kesin olguları betimleyen önermeler ya da bunlara dayanan sağlam tümevarım genellemeleri olan önermeler bilimin yapısına kabul edilebilir.
Tümevarımcı eleştiri temelde kuşkucudur: Bir önermenin yanlış olduğunu göstermekten çok, onun kanıtlanmadığını, yani sözdebilimsel olduğunu göstermekten ibarettir.
Tümevarımcı tarihçi yalnızca iki çeşit gerçek bilimsel buluş tanır·. Kesin olgu önermeleri ile tümevarımlı genellemeler. Onun içsel tarihinin belkemiğini ancak ve ancak bunlar oluşturur.
Ancak, tümevarımcı tarihçi, ilk elde niçin şu olguların değil de bu olguların seçilmiş olduğuna ilişkin ussal bir ‘içsel’ açıklama getiremez.

(b) Uzlaşımcılık
Uzlaşımcılık, olguları tutarlı bir bütün haline getiren her gevşek örüntülü dizgenin kurulmasına izin verir.
Geçerli tümevarımlı çıkarımlara hiç mi hiç gereksinimi yoktur uzlaşımcılığın. Gerçek bilimsel ilerleme birikimseldir, ‘kanıtlanmış’ olgular düzeyinde ortaya çıkar; kuramsal düzeydeki değişiklikler yalnızca yardımcıdır.
Uzlaşımcı tarihçiye göre büyük buluşlar, yeni, daha yalın gevşek örüntülü dizgelerin yaratılmasıdır temelde.
Uzlaşımcı tarihyazımı niçin ilk elde belli olguların seçilmiş olduğuna ya da birbirlerine göre üstünlüklerinin henüz açığa çıkmadığı bir aşamada niçin diğer dizgelerin değil de belli gevşek örüntülü dizgelerin denenmiş olduğuna ussal bir açıklama getiremez.

(c) Yöntembilgisel yanlışlamacılık
Popper Logik der Forscbung’ta yeni, ‘yanlışlamacı’ bir yöntembilgisi önerdi
Yanlışlamacının onur yasasına göre, bir kuram ancak bir temel önermeyle çelişmeye zorlanabiliyorsa bilimseldir, onanmış bir temel önermeyle çelişiyorsa ortadan kaldırılmalıdır.
Kuram, yeni, önceki bilgilerin ışığında beklenmeyen olguları öndeyilemelidir.

(d) Bilimsel araştırma izlenceleri yöntembilgisi
Benim yöntembilgime göre, büyük bilimsel başarılar, ilerletici ve yozlaştırıcı sorun değişikliklerine göre değerlendirilebilen araştırma izlenceleridir; bilimsel devrimler de bir araştırma izlencesinin bir diğerinin yerini almasından (ilerleyişte onu aşmasından) ibarettir
Kılavuz olarak bu yöntembilgisini benimseyen tarihçi, tarihte, rakip araştırma izlencelerinin, ilerletici ve yozlaştırıcı sorun değişikliklerinin peşine düşecektir.

(e) İçsel tarih, dışsal tarih
Tümevarımcının içsel tarihi, varsayılan pekin olgu buluşları ile sözde tümevarımlı genellemelerden oluşur. Uzlaşımcının içsel tarihi, olgusal buluşlar ile gevşek örüntülü dizgelerin geliştirilmesinden, bu dizgelerin daha yalın olduğu varsayılan dizgelerle değiştirilmesinden oluşur. Yanlışlamacının içsel tarihinde ise, her zaman içerik arttırıcı olduğu, dahası yengiyi sağlayan ‘olumsuz can alıcı deney’ olduğu söylenen atak kestirimler, gelişimler öykülenir. Son olarak, araştırma izlenceleri yöntembilgisi, büyük araştırma izlencelerinin süregiden kuramsal ve deneysel rekabetinin, ilerletici ve yozlaştırıcı sorun değişikliklerinin, bir izlencenin bir diğeri karşısında yavaş yavaş yengiyi kazanışının üzerinde durur.

Bilim tarihçisi, çözmek istediği sorun ne olursa olsun, önce nesnel bilimsel bilginin gelişiminin ilgili bölümünü, yani ‘içsel tarih’in ilgili bölümünü yeniden kurmak zorundadır.

IV
BİLİMSEL KURAMLARI DEĞERLENDİRME SORUNU:
ÜÇ YAKLAŞIM

Bilim felsefesinin geleneksel olarak ilgilendiği temel sorunlardan biri, ‘bilimsel’ olduğunu ileri süren kuramların değerlendirilmesidir.
…bir kuramın bütünüyle bilimsel olabilmesi için yerine getirmesi gereken koşulları belirleyip belirleyemeyeceğimiz sorunu olan sınır koyma sorunu bilim felsefesinin başlıca sorunudur. Bu bir tek sorunu ele almada üç önemli gelenek vardır.
a) Kuşkuculuk
…bu şimdilerde ‘kültürel görelilik’ diye bilinir.
Newtoncu bilimin olağanüstü başarısıyla, geçici olarak sesi pek çıkmayan bu düşünce okulu, günümüzde, özellikle de Yeni Sol’un bilim karşıtı çevrelerinde yeniden hız kazanıyor; bunun en örnek alınacak, en renkli değişkesi Feyerabend’in ‘bilgikuramsal anarşizmi’dir.
Feyerabend’e göre, herhangi bir inanç dizgesi -karşıtı olan inanç dizgeleri de gelişmekte, başka bir inanç dizgesini etkilemekte serbesttir; ne ki, hiçbirinin de bilgikuramsal üstünlüğü yoktur.
…kuşkucu, bilimsel kuramları değerlendirme sorununa dair kabul edilebilir bir çözüm üretmenin olanağını yadsır.
b) Sınırkoymacılık
Sımrkoymacılık terimi, bilimi bilim olmayandan ya da sözdebilimden ayırma sorunundan doğar.
‘Sınırkoymacılık’ ile ‘seçkincilik’ arasındaki farkı daha bir açıklıkla görmek için, işe Frege ile Popper’in üç dünyası arasındaki ayrımı anmakla başlamamız gerekiyor. ‘Birinci dünya’ fizik dünyadır; ‘ikinci dünya’ bilincin, zihin durumlarının, özellikle de inançların dünyasıdır; ‘üçüncü dünya’ Platoncu nesnel tin dünyası, idealar dünyasıdır. Bu üç dünya birbirini etkiler ama her biri önemli ölçüde özerktir. Bilgi ürünleri·, önermeler, kuramlar, kuram dizgeleri, sorunlar, sorun değişiklikleri, araştırma izlenceleri ‘üçüncü dünya’da yaşayıp gelişirler. Bilgiyi üretenler birinci ile ikinci dünyada yaşarlar
‘Sınırkoymacılar’a göre bilgi ürünleri, belirli bir evrensel ölçüte dayanılarak değerlendirilip karşılaştırılabilir. Bu ölçüt hakkındaki kuramlar ‘yöntem ’ bilgisini oluşturur; ayrıca da ‘üçüncü dünya’da yaşayıp gelişirler.
Bir kuramın sözdebilimsel olup olmadığı sorusunun ‘üçüncü dünya’ hakkında bir soru olduğunu savunurlar. Dolayısıyla, sınırkoymacılara göre bir kuram fazlasıyla ‘makul’, herkesin de ona inandığı bir kuram bile olsa sözdebilimsel olabilir; inanılır bir kuram değilse, kimse de ona inanmıyorsa bile bilimsel olarak değerli olabilir.
Dolayısıyla bir kuramın bilişsel değerinin, kuramın insanların zihinlerindeki ruhsal etkisiyle bir alıp veremediği yoktur. (s. 214)

c) Seçkincilik
Seçkinciler, kuşkucuların tersine -ama tıpkı sınırkoymacılar gibi- iyi bilimin kötü bilimden ya da sözde- bilimden; daha iyi bilimin daha kötü bilimden ayrılabileceğini ileri sürerler.
…bilimsel ilerlemeyi kabul ettiklerini ileri sürerler.
Yöntembilgisel bilgide de ‘sözsüz bir boyut’ vardır. Seçkinciler sıradan insanın bilimsel kuramları değerlendirmede yargıç olamayacağı için de bu gerekçeyi gösterirler: sözsüz boyuta yalnızca seçkin katılır, bu boyutu yalnızca seçkin anlar. Çalışmalarını yalnızca kendileri yargılayabilir.

Sınırkoymacıya göre, bir kuram, belli nesnel ölçütlere uyuyorsa, diğer bir kuramdan daha iyidir. Seçkinciye göre, bir kuram, bilim seçkinleri bu kuramı yeğliyorsa, diğer bir kuramdan daha iyidir.

Bilim topluluğu diye görülen topluluklar bilinmeden önce, bilimi oluşturan şeyin ne olduğu hakkında bir fikir edinilmesi gerekiyorsa, ilkin, bilimsel ilerlemeyi oluşturan şeyin ne olduğuna karar verilmelidir. (s. 221)

…üçüncü dünyanın varlığının yadsınmasına dayanan çok etkili bir düşünce okulu vardır: pragmacılık.
Pragmacılar bilginin varlığını yadsımazlar, ama onlara göre bilgi bir zihin durumudur.

“Pragmacılık hiçbir gerçek sorunu çözmez, yalnızca varsayılan sorunların gerçek sorunlar olmadığını gösterir” (Peirce).

Pragmacı olsun olmasın, seçkinciliğin, kuşkuculuktan daha çok sorun çözme gücü yoktur. (s. 229)

V
BİLİMİN TOPLUMSAL SORUMLULUĞU
Doğruya saygı duymak, Russell’ın demesince, Yahudi-Hıristiyan kaynaklıdır.
Bilim için yetke us ile deneyimdir, Katoliklik içinse vahiy.

Bilimi değerlendirmenin değerleriyle yöntemleri durmadan dışardan gelen saldırılara uğramıştır. Hume gibi kuşkucular bilimin abartılmış kesin bilgi savını sorgulanmışlardır. Kimileri, Popper gibi, bilimin (kanıtlanabilir) olası bilgi savını bile sorgulamışlardır.

Rousseau, Fichte, Coleridge ayrıca Hegel’den Hitler, Stalin, Sartre, Heidegger ile Marcuse’e kadar tüm romantikler bilime, bilginlerinkinden ayrı bir gözle baktılar. Sorulan hangi kuramın doğruya daha yakın olduğu değildi.

Hitler Alman bilimini Yahudi biliminden ayırdı,

Stalin proleter, sosyalist bilimin burjuva bilimine daha üstün olduğunu düşündü; Burjuva biliminin burjuvalara, sosyalist bilimin de proleteryaya hizmet ettiğini düşündü; burjuva genetikçilerini toplama kamplarında ölüme gönderdi.

Bana kalırsa, bilimin, bilim olarak toplumsal sorumluluğu yoktur.

Kuşkusuz bir vatandaş olarak, bilimin, kirliliğe hizmet etsin diye değil de kirlilik karşıtlığına hizmet etsin diye, daha zayıf insanları boyunduruk altına almaya hizmet etsin diye değil de özgürlüğe hizmet etsin diye kullanılmasından yanayım. (s. 233)

Derleyen: Cemal Güzel
Bilim ve Sanat Yayınları

Ankara, 1999

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder