4 Ağustos 2014 Pazartesi

Imre Lakatos – Bilimsel Araştırma Programlarının Metodolojisi

Imre Lakatos – Bilimsel Araştırma Programlarının Metodolojisi

Imre Lakatos, bilimsel ilerlemenin rasyonel olarak açıklanabileceğini savunan bir düşünürdür.
Bilim felsefesi için bilim tarihinin iyi bilinmesi gerekir. Bilim tarihindeki olguların betimlenebilmesi için de bilim felsefesi gereklidir.
Bilim ile bilim dışı arasındaki ayrım, düşünce tarihinin en eski problemlerinden biridir.
Aydınlanma dönemine kadar Batı’daki bilimsel araştırmalar metafiziğin gölgesinde kaldı. 18. yüzyıldan itibaren bilim ile metafizik arasındaki ayrım netleştirilmeye çalışıldı. Kant’ın çalışmaları bu bakımdan dönüm noktası niteliğindedir. Metafiziğin kudretli saltanatı sarsıldıktan sonra bilimsel araştırmalar hızlanmış, doğa bilimlerinde ilerlemeler yaşanmıştır. Bütün bu süreç boyunca bilim ile bilim dışı arasında rasyonel bir ölçüt ortaya konulamamıştır.
Popper’den bu yana bu sorun “sınır koyma sorunu” başlığı altında tartışılmaktadır.
Kitapta yer alan yazılarında Lakatos, bu temel sorunu tarihsel olarak ele almış ve ayrıca kendisi de bir çözüm önermiştir. 
Geçtiğimiz yüzyılın başlarında Viyana Çevresi mantıkçıları deneysel olarak doğrulanabilir her önermeyi bilimsel olarak kabul ettiler. Doğrulamacıların bu yaklaşım tarzına göre Bing Bang teorisi doğrulanması imkânsız olduğu için saçmadır.
Mantıkçıların bu görüşüne Popper karşı çıkmış ve deneysel olarak yanlışlanabilir olmayı sınır koyma sorununa çözüm olarak öne sürmüştür. Herhangi bir kuram için doğrulayıcı yüzlerce önerme ortaya atılabilir ve bunların hiçbiri bilimsellik ölçütü olarak kabul edilemezler. Ancak yanlışlayıcı tek bir önerme kuramı değillemek için yeterlidir.
Kuhn, bilim tarihindeki düşünce dönüşümlerinin Poper’ın önerdiği gibi tek bir yanlışlayıcı önermeyle açıklanamayacağına dikkat çeker. Kuramsal yapılardaki köklü ve büyük değişimleri din değiştirmeye benzeten Kuhn, olağan bilimi geçerli paradigma içinde problem çözme işlemi olarak özetler.
Feyerabend’e göre sınır koyma sorununun kendisi sahte bir sorundur. Feyerabend, bilim ile bilim dışı arasında ayrım yapmamıza imkân verecek rasyonel bir ölçütün olamayacağını iddia eder. Ona göre Batı tıbbını Çin tıbbından üstün tutmamızın hiçbir akılcı/rasyonel izahı yoktur.
Lakatos için bilim tarihinin rasyonel olarak yeniden inşası çok önemlidir. Aksi halde ya Popper gibi bilim tarihinin yanlış bir okumasına düşeriz ya da Feyerabend gibi birim tarihinin irrasyonel bir süreç olduğu yanılgısına düşeriz.
Lakatos kuramları bilimsellik süzgecinden geçirirken tek bir kurama odaklanmaz; bir dizi kuramı bir arada inceler. Çünkü o kurama özgü eleştiri amacında değildir; araştırma programının rasyonel tasvirini yapmak amacındadır.
Lakatos bilimsel kuramları ilerletici ve yozlaştırıcı olarak kategorize eder. Eğer bir araştırma programı yepyeni olguları öngörebiliyorla ilerleticidir aksi durumdaki kuramlar yozlaştırıcıdır. (s. 15)

Giriş: Bilim ya da Sahte-Bilim
Bilim ile sahte-bilim arasında sınır koyma yalnızca felsefenin bir sorunu değildir; sosyal ve politik açıdan can alıcı öneme sahiptir. (s. 19)

…bilimsel tavır kendini, en gözde kuramlara bile bir miktar şüpheyle yaklaşmada gösterir. Herhangi bir kurama kör bir şekilde bağlılık entelektüel bir suçtur.
İnanç, bağlılık, anlama insan zihninin halleridir. Oysa herhangi bir kuramın nesnel, bilimsel değeri onu yaratan ve anlayan insan zihninden bağımsızdır. (s. 20)

Tümevarımcı Mantık
Bir kuramın matematiksel olasılığı yüksekse, bilimsel olarak değerlendirilir.
Karl Popper
Bütün kuramların matematiksel olasılıklarının sıfır olduğunu söyler. (s. 22)

(Popper) Bir kuramın bilimsel oluşu veya olmayışı, olgulardan bağımsız olarak belirlenebilir. Eğer bir kuram, onu yanlışlayabilecek can alıcı bir deney veya gözlem ortaya atılabiliyorsa bilimseldir; bunun gibi bir “olanaklı yanlışlayıcı” tümüyle reddediliyorsa o kuram sahte-bilimseldir. (s. 23)

Büyük bilimsel başarıların tanımlayıcı biriminin yalıtılmış tek bir hipotez yerine bir araştırma programı olduğunu iddia ediyorum. (s. )

Newton’un kütleçekim kuramı, Einstein’ın görelilik kuramı, kuantum mekaniği, Marksizm, Freudçuluk; hepsi de araştırma programlarıdır. Hepsi de inatla savunulan karakteristik bir çekirdeğe, daha esnek bir koruyucu kuşağa ve incelikli bir sorun çözme düzeneğine sahiptir.

İki kuram rekabet içindeyken biri yozlaşıyor diğeri ise ilerlemeye devam ediyorsa bilim insanları ilerlemekte olan kurama katılma eğiliminde olurlar. Bilimsel devrimlerin sebebi budur.

Yakından bakıldığında Poppercı can alıcı deneylerin de, Kuhncu devrimlerin de birer mit olduğu anlaşılır. Aslında gerçekleşen şeyse ilerletici olan bilimsel programların yozlaştırıcı olanların yerini almasıdır. (s.27-28)

Bilim ile sahte-bilim arasında sınır koyma sorunu yalnızca felsefenin sorunu değildir, aynı zamanda oldukça önemli etik ve politik içeriklere de sahiptir.

1
Yanlışlama ve Bilimsel Araştırma Programlarının Metodolojisi
Doğrulamacılara göre bilimsel bilgi kanıtlanmış önermelerden meydana geliyor… (s. 32)

Kuşkuculuk doğrulamacılığı reddetmedi; yalnızca kanıtlanmış bilginin ve dolayısıyla herhangi bir bilginin olmadığını ve olamayacağını iddia etti. Kuşkucular için bilgi hayvanca inançtan başka bir şey değildi.
Bütün kuramların eşit derecede kanıtlanamaz olduğu ortaya çıktı. (s. 33)

Olasıcılık
Bilimsel dürüstlük düşünülenden daha azını gerektirir; yalnızca olasılığı yüksek kuramların dile getirilmesinden… (s. 34)

Yanlışlamacılık, bir anlamda, rasyonel düşünce için yeni ve dikkate değer bir geri adımdı. Fakat aynı zamanda ütopyacı standartlardan bir geri adım olduğu için, pek çok ikiyüzlülüğü ve kafası karışık düşünceyi ortadan kaldırdı ve böylelikle, aslında bir ilerleme sağlandı.

Dogmatik yanlışlamacılık kayıtsız şartsız tüm bilimsel kuramların yanılabilir olduğunu kabul eder. Tümevarımcı olmadan katı bir biçimde deneycidir.
…dogmatik yanlışlamacı için deneysel karşı-kanıt bir kuramı yargılayabilecek tek hakemdir. (s. 35)

Dogmatik yanlışlamacı yanlışlanamaz (totolojik olmayan) önermeleri ciddiye almaz; onları “metafizik” diye damgalar ve bilimsel konumlarını yadsır. (s. 36)

Hiçbir olgusal önerme deneyle kanıtlanamaz.

Dolayısıyla kuramları ne kanıtlayabilir ne de çürütebiliriz. Zayıf, kanıtlanmamış “kuramlar” ile sarsılmaz, kanıtlanmış “deneysel temel” arasında gerçek bir sınır koyma yoktur: Bilimin tüm önermeleri kuramsaldır ve kaçınılmaz olarak yanılabilirdir. (s. 41)

Klasik doğrulamacılar yalnızca kanıtlanmış kuramları, neo-klasik doğrulamacılar olası olanları kabul ettiler; dogmatik yanlışlamacılar ise iki durumda da herhangi bir kuramın kabul edilebilir olmadığını fark ettiler. (s. 45)

Dogmatik yanlışlamacılığın sınır koyma ölçütünü kabul edersek (…) bilimsel kuramlar yalnızca eşit derecede kanıtlanamaz ve eşit derecede olasılık dışı olmakla kalmazlar, aynı zamanda eşit derecede çürütülemez de olurlar. (s. 46)

Pasifist ve aktivist bilgi kuramları arasında önemli bir ayrım vardır. Pasifistlere göre doğru bilgi tamamıyla etkin olmayan bir zihinde Doğa’nın bıraktığı izdir.
En etkili pasifist ekol klasik deneyciliktir. Aktivistler Doğa’nın kitabını zihinsel etkinlik olmaksızın, beklentilerimizin ve kuramlarımızın etkisinde onu yorumlamaksızın okuyamayacağımızı savunurlar. Muhafazakâr aktivistlere göre temel beklentilerimizle doğarız; onlarla dünyayı kendi dünyamıza dönüştürürüz, fakat böylelikle sonsuza dek kendi dünyamızın zindanında yaşamak zorundayızdır. (s. 47)

 Metodolojik yanlışlamacı en başarılı kuramlarımızı algılarımızın uzantıları olarak kullanır. (s. 51)

Tek bir gözlem basit bir yanlışın tesadüfi sonucu olabilir. (s. 52/53)

“Bizi hiçbir yere gitmeyen bir izi takip etmekten kurtaran daima denedir.” Popper

…bilim tarihi bilimsel rasyonalite kuramımızı desteklemiyorsa ki durum öyle görünüyor, iki alternatifimiz var. İlki, bilimin başarısına rasyonel bir açıklama getirme çabasından vazgeçmek.
Bu Polanyi’nin ve Kuhn’un yoludur. Diğer alternatifse yanlışlamacılıktaki uzlaşımcı unsuru en aza indirgemeye çalışmak… Bu Popper’ın yoludur. (s. 64/65)

Naif yanlışlamacıya göre deneysel olarak yanlışlanabildiği söylenebilen her kuram kabul edilebilir ya da bilimseldir. Sofistike yanlışlamacıya göre bir kuram ancak kendisinden önceki kuramlara kıyasla desteklenmiş fazladan deneysel içeriğe sahipse, yani yeni olguların keşfedilmesine yol açıyorsa kabul edilebilir ya da bilimseldir. (s. 65)

Yanlışlamacıya ilişkin can alıcı unsur yeni kuramın kendinden öncekine kıyasla yeni, fazladan malumat sunup sunmadığı ve bu malumatın desteklenmiş olup olmadığıdır.

Exemplum docet, exempla obscurant. / Tek bir örnek öğretir, pek çok örnek anlaşılmaz hale getirir.

Bilimsel kurama getirilecek ciddi bir eleştirinin ilk aşaması kuramın mantıksal tümdengelimli ifadesini yeniden inşa etmek, geliştirmektir. (s. 83)

Tüm bilimsel araştırma programları çekirdekleri üzerinden karakterize edilebilir. Programın olumsuz höristiği modus tollensi bu çekirdeğe yöneltmemizi engeller. Bunun yerinde bu çekirdeğin etrafında bir koruyucu kuşak görevi gören yardımcı hipotezler dile getirmek, hatta icat etmek için yaratıcılığımızı kullanmamız ve modus tollensi bunlara yöneltmemiz gerekiyor. (s. 89)

Kuhn’un anlayışına göre
Normal dönemlerde baskın paradigma bir gelişim çizgisi tutturur ve bu gelişim nihayetinde bir bunalımla son bulur.
Daha sonra, kendinden öncekiyle ölçüştürülemeyen yeni bir paradigma belirir.
Bunalım sadece eski kuramları ve kuralları değil, onlara saygı duymamızı sağlayan standartları da ortadan kaldırır. Yeni paradigma tamamen yeni bir rasyonaliteyi de beraberinde getirir.
Değişim çoğunluğun etkisiyle gerçekleşir. Dolayısıyla Kuhn’a göre bilimsel devrim irrasyoneldir, bir kitle psikolojisi meselesidir. (s. 153/154)

2
Bilim Tarihi ve Bilim Tarihinin Rasyonel Yeniden İnşaları
Bilim tarihi olmadan bilim felsefesi boş; bilim felsefesi olmadan bilim kördür.
Bilim felsefesi tarihçiye normatif metodolojiler sunar. (s. 170)

Çağdaş bilim felsefesinde ortalıkta dolaşan birkaç metodoloji vardır.
Modern metodolojiler ya da keşif mantıkları hazır, ifade bulmuş kuramların değerlendirilmesine ilişkin kurallar kümelerinde ibarettir. Bu kuralların ya da değerlendirme sistemlerinin aynı zamanda bilimsel rasyonalite kuramları, sınır koyma ölçütleri ya da bilim tanımları işlevi gördüğüne sıklıkla rastlanır. (s. 171)

Dört farklı keşif mantığı
a) Tümevarımcılık
En etkili bilim metodolojilerinden biri tümevarımcılık olmuştur.
Tümevarımcı bir önermeyi kabul ettiği zaman, doğruluğu kanıtlanmış olarak kabul eder; öyle değilse reddeder. (s. 172)

Kuşkucudur, bir önermenin yanlış olduğunu göstermekten ziyade, kanıtlanmamış, yani sahte-bilimsel olduğunu göstermeye dayanır.
Tümevarımcı tarihçi için sadece iki tür sahici keşif vardır; sarsılmaz olguları belirten önermeler ve tümevarımlı genellemeler. Onun içsel tarihinin omurgasını sadece bunlar oluşturur. (s. 173)

Tümevarımcı tarihçi, ilk başta neden belirli tarzda olguların seçilmiş olduğuna rasyonel bir içsel açıklama getiremez. (s. 174)

b) Uzlaşımcılık
Uzlaşımcılık, olguları tutarlı bir bütün haline getiren her türlü sınıflandırma sisteminin inşasına izin verir.
Bilimin sahici ilerlemesi birikimseldir. (s. 175)

Uzlaşımcı tarihyazımı, neden ilk başta bazı olguların seçildiğine (…) rasyonel bir açıklama getiremez. (s. 177)

c) Metodolojik Yanlışlamacılık
Yanlışlamacılık tümevarımcılığın ve Duhemci uzlaşımcılığın mantıksal-epistemolojik bir eleştirisi olarak doğdu.
Yanlışlamacının ahlak kurallarına göre, bir kuram ancak bir temel önermeyle çelişmesinin sağlanması olanaklıysa bilimseldir; ayrıca bir kuram kabul edilmiş bir temel önermeyle çeliştiği takdirde saf dışı edilmelidir.
Yanlışlanamaz kuramlar ya da ad hoc hipotezler ileri sürmek Popper’ın ahlak kurallarına aykırıdır.
Popper’ın eleştiri modelinin kullandığı silah modus tollenstir. (s. 179)

c) Bilimsel Araştırma Programlarının Metodolojisi
Benim metodolojime göre büyük bilimsel başarılar, ilerletici ve yozlaştırıcı sorun değişikleri üzerinden değerlendirilebilecek araştırma programlarıdır ve bilimsel devrimler bir araştırma programının diğerinin yerini almasından ibarettir. (s. 182)

Araştırma programları metodolojisi hem Feyerabend hem de Kuhn tarafından eleştirildi. Kuhn’a göre: (Lakatos) gerektiği anda yozlaştırıcı bir araştırma programını ilerletici bir programdan ayırdetmek vb. için kullanılabilecek ölçütleri belirtmelidir.
Standartların uygulama gücü olabilmesi için biz zaman sınırıyla birleştirilmesi gerekir.
Ben böyle bir zaman sınırı belirtmediğim için, Feyerabend benim standartlarımın sözlü süslemelerden daha fazlası olmadığı sonucuna varıyor. (s. 191)

Klasik doğrulamacılara göre bir önerme ancak kanıtlanmışsa bilimseldir.
Tümevarımcı oyun kabul edilebilir veriler toplamaktan ve onlardan kabul edilebilir tümevarımlı genellemeler çıkarmaktan ibarettir.
Uzlaşımcı oyun kabul edilebilir veriler toplamaktan ve onları mümkün olan en yalın sınıflandırma sistemlerine göre düzenlemekten ibarettir. (s. 199)

Eğer bir sınır koyma ölçütü bilim elitinin temel değerlendirmeleriyle tutarsızsa reddedilmelidir. (s. 203)

Eğer evrensel bir kural tekil bir normatif temel yargıyla çarpışıyorsa, bilim çevresine bu çarpışma üzerine düşünüp taşınmak için zaman verilmelidir. (s. 213)

3
Popper’ın Sınır Koyma ve Tümevarım Üzerine Düşünceleri
Logik der Forschung’unun iki temel sorunu
Sınır koyma sorunu ve tümevarım sorunu

Popper’ın sınır koyma ölçütü (…) bilimsel kuramlar için konulmuş bir dizi standarttır. (s. 225/226)

Tanımlar dogmadır; sadece onlardan çıkarılan sonuçlar bize yeni bir kavrayış kazandırabilir. (s. 231)

Popper’ın temel kuralı bilim insanının en temel varsayımlarını bile hangi deneysel koşullar altında terkedeceğini önceden belirtmesi gerektiğidir. (s. 235)

En iyi açılış hamlesi yanlışlanabilir bir hipotez değil bir araştırma programıdır.

4
Neden Kopernik’in Araştırma Programı Ptolemaiosçu Programın Yerini Aldı?
Bilim felsefesinin temel meselesi bilimsel kuramların normatif değerlendirmesi ve özellikle de bir kuramı bilimsel yapan evrensel koşulları belirtme sorunudur. Değerlendirme sorununun bu son alt başlığı felsefede sınır koyma sorunu olarak bilinir. (s. 267)

Değişimin değerlendirmesi normatif bir sorundur
Kuramların gerçekte kabul ya da reddedilmelerindeki değişimin açıklanması ise psikolojik bir sorundur. (s. 268)

Katı tümevarımcılara göre bir kuramı diğerinden üstün kılan şey (…) olgulardan çıkarılmış olmasıdır.
Kopernik’in güneş-merkezciliğini olgulardan çıkardığını iddia etmek zordur.
Katı tümevarımcılık
Duhem ve Popper tarafından yıkılmıştır.
Olasılıkçı tümevarımcılığa göre bir kuramın diğerinden daha iyi olması, o dönemde mevcut tüm kanıtlar göz önüne alındığında daha yüksek olasılığa sahip olmasına bağlıdır. (s. 271)

Uzlaşımcılığa göre, kuramlar uzlaşıyla kabul edilirler.

Neyin bilimsel neyin sahte-bilimsel, neyin daha iyi neyin daha kötü bir kuram olduğuna karar vermede sadece yasaya başvurulabilir. (s. 279)

Kopernik tamamen yeni bir program yaratmadı; Platoncu programın Aristarkhosçu versiyonunu yeniledi. Bu programın çekirdeği, fiziğin temel referans noktasını yıldızların oluşturduğu önermesidir.

5
Newton’ın Bilimsel Standartlara Etkisi
Episteme, kanıtlanmış bilgi
Doxa, sadece kanı…

The Methodology of Scientific Research Programmes
Türkçeleştiren: Duygu Uygun
Alfa Yayınları

Nisan, 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder