18 Ağustos 2014 Pazartesi

Ferdinand de Saussure – Genel Dilbilim Dersleri

Ferdinand de Saussure – Genel Dilbilim Dersleri


20. yüzyıl dilbilimi bu yapıtla başlar.

Dilbilim böylece çeşitli bilimlerin esin kaynağı, kesişme noktası, ortak paydası durumuna girmiştir.

Saussure 26 Kasım 1857’de Cenevre’de doğdu.
1876’da Paris Dilbilim Kurumu’na üye seçilir.

1879’da Leipzig’de bastırdığı Memoire sur le system primitif des voyelles dans les langues indo-europeennes (Hint-Avrupa Dillerinde Ünlülerin İlk Dizgesi Üstüne İnceleme) adlı yapıtı kendisine uluslararası ün sağlar.

1891’de Cenevre’ye döner.

Cenevre Üniversitesi’nde dersler vermeye başlar.

Dilbilim derslerine 1907 yılının ocak ayında başlar.

22 Şubat 1913’te gırtlak kanserinden ölür.

Birinci Bölüm
Dilbilim Tarihine Kısa Bir Bakış
Önceleri “dilbilgisi” adıyla anılan çalışmalar yapıldı. …bu inceleme mantığa dayanır.
Yalnız doğru biçimleri yanlış biçimlerden ayıraca kurallar koymayı amaçlar.

Sonra betikbilim çıktı ortaya.
Bu dal her şeyden önce betikleri belirleyip saptamak, yorumlamak, açıklamak ister…
…her yazarı kişisel dilini belirlemek, güç anlaşılır ya da eski dildeki yazıtları çözmek ve açıklamak için ele alır.
…betikbilim (…) yazılı dile çok bağlı kalarak yaşayan dili unutuyor.

Dillerin birbirleriyle karşılaştırılabileceği anlaşılınca üçüncü dönem başladı. Karşılaştırmacı betikbilim ya da “karşılaştırmalı dilbilgisi” işte böyle doğdu. (s. 27-28)

…eski biçimlerin belirlenip saptanması için karşılaştırma zorunludur ama tek başına sonuca ulaşılmasını sağlamaz.

Karşılaştırmaya tam hak ettiği yeri veren asıl dilbilim Roman dilleriyle Germen dilleri incelemelerinden doğdu. Diez’in öncülük ettiği Roman dilleri incelemeleri (Grammatik der Romanischen Sprachen) adlı yapıt dilbilimi gerçek konusuna büyük ölçüde yaklaştırdı. (s. 31)

İkinci Bölüm
Dilbilimin Gereci ve Görevi
Yakın Bilimlerle İlişkileri
Dilbilimin gerecini önce insan dilinin bütün görünüşleri oluşturur…
Dilbilim (…) her türlü anlatım biçimini göz önünde bulundurur.

…dilbilimci yazılı betikleri de göz önünde tutmak zorundadır.

Dilbilimin Görevleri:
a) Ulaşabildiği bütün dilleri betimlemek (…) dil ailelerinin evrimini göstermek…
b) Bütün dillerde sürekli ve evrensel olarak kendini gösteren (…) genel yasaları bulmak…
c) Kendi sınırlarını çizmek ve tanımlamak. (s. 34)

Üçüncü Bölüm
Dilbilimin Konusu
Dil, dilin tanımı
Söz çevrimi (…) bu edim en az iki bireyin bulunmasını zorunlu kılar.
Birbiriyle konuşan iki kişiyi (A ve B)düşünelim:
Çevrimin kalkış noktası bunlardan birinin beynidir.
Kavram (…) orada (…) işitim imgelerine bağlıdır
Bunlar bilinç olgularını dile getirmeye yarar.
…anlıksal bir olgudur bu.
Sonra fizyolojik bir oluş gerçekleşir. (s. 40-41)

Sözel imge esele özdeşleşmez; kendisine bağlanan kavram denli anlıksaldır o da.

Almanca’da Sprache hem Fr. Langue “dil” hem de langage “dilyetisi” terimini karşılar.
Olguları tanımlamak için sözcüklerden yola çıkmak kötü bir yöntemdir. (s. 44)

Dil, işitim imgelerini kucaklayan bir bütün, yazı ise bunların somut biçimidir. (s. 45)

…göstergelerin toplum içindeki yaşamını inceleyecek bir bilim tasarlanabilir. Toplumsal ruhbilime, bunun sonucu olarak da genel ruhbilime bağlanacak bir bilim. Göstergebilim… (s. 46)

Dördüncü Bölüm
Dilbilimi ve Söz Bilimi
…dille söz arasında karşılıklı bağımlılık var. Dil, sözün hem aracı hem de ürünü. (s. 49)

Söz bireylerin söylemlerinin toplamıdır.
…söz toplumsal hiçbir şey içermez.

…ilk temel ayrım bu. İki yoldan birini seçmek gerek (…) bunların ayrı ayrı izlenmesi zorunludur. (s. 50)

Beşinci Bölüm
Dilin İç Öğeleriyle Dış Öğeleri
Dış dilbilim
Dilbilimin budunbilime açıldığı noktalar.
Bir ulusun töreleri dilini de etkiler.
Dille siyasal tarih arasındaki bağıntılar…

Dilin her türlü kurumlar ilişkileri…
Dillerin uzamsal yayılımına ve lehçesel bölünmeyle ilgili bütün konular da dış dilbilime girer.
Coğrafya olgusu…

Dil kendi düzeni dışında düzen tanımayan bir dizgedir.
Satranç örneği…
…dizgeyi ve kuralları ilgilendiren ne varsa iç özelliktir. (s. 53-54)

Altıncı Bölüm
Dilin Yazıyla Gösterilişi
Yazının yararını, kusurlarını ve tehlikelerini bilmek zorunludur. (s. 55)
Yazı olmadı mı, dilin daha çabuk bozulacağına inanılır genellikle. Oysa bundan daha yanlış bir görüş olamaz.

Yazıyı (…) dilin birliğini sağlamaya sesten daha elverişli görürüz.
…görsel izlenimler (…) daha belirgin ve süreklidir. (s. 57)

Yazı Dizgeleri
Kavramsal yazı dizgesi: Burada sözcük (…) bir tek göstergeyle belirtilir. Bu gösterge (…) kavramı belirtir. Bu dizgenin klasik örneği Çin yazısıdır.
Sesçil yazı dizgesi: …sözün en küçük öğelerine dayanır.

Dil durmaksızın evrim geçirir, oysa yazı olduğu gibi kalma eğilimindedir.

Yazı, dili gizler; bir giysi değil, bir örtüdür.

Göstermesi gereken şeyi göstermediği ölçüde yazıyı temel olarak görme eğilimi güçlenir. Dilbilgiciler yazılı biçime dikkati çekmek için ellerinden geleni yaparlar.
Bir yazacın şöyle ya da böyle söylenmesi gerektiği belirtildi mi, görüntü temel biçimin yerini alıyor demektir.
Sanki yazılı biçim kuralmış gibi!

Bir sözcüğün söylenişini yazılışı değil tarihi belirler. (s. 63)

Yedinci Bölüm
Sesbilim
Ses fizyolojisi (…) çoğu kez “sesbilgisi” diye adlandırılır. Bizce yerinde değil bu terim; onun için sesbilim (Fr. Phonologie) terimini kullanıyoruz.
Sesbilgisi ses evrimiyle ilgili incelemeleri belirtmiştir (…) o anlamda kullanılmalıdır.
Sesbilgisi tarihsel bir bilimdir; değişimleri, dönüşümleri inceler…
Sesbilim ise süre dışındadır; çünkü eklemleme ya da söyleyim düzeneği hiç değişmez. (s. 67)

Sesbilimin bize gerçek yararı, dile ulaşmak için başvurulması gereken yazılı biçime karşı birtakım önlemler almamızı sağlamasıdır.
Sesbilim dizgesi (…) dilbilimciyi ilgilendiren tek gerçekliktir. (s. 69)

Ek
Sesbilim İlkeleri
Birinci Bölüm
Sesbirim Türleri
Söz zincirlerindeki seslerin sınırlandırılması ancak işitimsel izlenime dayanabilir. Ama bunların betimlenmesine gelince iş değişir. Bu betimleme ancak eklemleme eylemine dayanabilir. Çünkü (…) işitimsel birimler çözümlenemez. (s. 75)

Yunan yazaçları seslerin çıkarılışında etkin olan örgenleri Latin yazaçları ise edilgen bölümleri belirtir.

Sesbirimleri sınıflandırmak için onların birbirlerinden nasıl ayrıldıklarını bilmek ne olduklarını bilmekten çok daha önemlidir. (s. 78)

Ses yolu açıklığı
Açıklık derecesine göre sesleri 0, 1, 2, 3, 4, 5, 6 sayılarıyla belirteceğimiz 7 ulamda toplayacağız.

0 Derece Açıklık: Kapantılılar
Bu sınıf, ağız boşluğunun tam ve sıkı sıkıya, ama anlık kapanmasıyla elde edilen tüm sesbirimleri içerir.
Üç tür kapantılı ayırt edilir:
Dudaksıl (p, b, m)
Dişsil (t, d, n)
Boğazsıl (k, g, ń)

1 Derece Açıklık: Sürtüşmeliler ya da Sızıcılar
Bu seslerde ağız boşluğu tam kapanmaz, havanın geçmesine olanak sağlanır (f, v, s, g… vs.).
2 Derece Açıklık: Genizsiler
3 Derece Açıklık: Akıcılar
Bu sınıfa iki tür eklemleme girer:
1) Yan eklemleme
Dil damağın ön tarafına dokunur ama sağda ve solda boşluk bırakır (lale örneğindeki “l” sesi).
2) Titrek eklemleme
Dil damağa l’de olduğundan daha az yaklaşır ama titreşir (“r” sesi). (s. 84)
4 Derece Açıklık: i u ü
5 Derece Açıklık: e o ö
6 Derece Açıklık: a

İkinci Bölüm
Söz Zincirinde Sesbirim
Sesbilimin yöntemi kusurludur.
Çünkü pek çok durumda, dilde yalnız sesler olmadığını, söylenen seslerden oluşan yayılımlar bulunduğunu unutuyor.
Oysa, ilk elde karşımıza çıkan, sesler değildir; seslem, kendisini oluşturan seslerden daha dolaysız biçimde algılanır. (s. 88)

Sesbilimi ancak iki ya da daha çok sayıda öğe bir iç bağlılık ilişkisi kurduğunda değer kazanır.

Seslerin tek tek ele alınarak incelenmesinde örgenlerin konumunu saptamak yeterlidir…

Birinci Kesim
Genel İlkeler
Birinci Bölüm
Dil Göstergesinin Öz Niteliği
Dil göstergesi bir nesneyle bir adı birleştirmez, bir kavramla bir işitim imgesini birleştirir. İşitim imgesi salt fiziksel nitelikli olan özdeksel ses değildir; sesin anlıksal izidir, duyularımızın tanıklığı yoluyla bizde oluşan tasarımdır.

Dildeki sözcükler bizim için işitim imgeleri olduğundan bunları oluşturan “sesbirimlerden” söz etmekten kaçınmak gerekir. (s. 107)
(çünkü bu tasarımı konuşmadan da sessizce yapabilirim)

Kavramla işitim imgesini birleştirmeye gösterge diyoruz.

Bütünü belirtmek için gösterge sözcüğü kullanılmalı, kavram yerine gösterilen ve işitim imgesi yerine de gösteren terimleri benimsenmelidir.

Göstereni gösterilenle birleştiren bağ nedensizdir. (s. 109)

Gösteren diye adlandırdığımız öğeyi belirtmek için simge sözcüğü kullanılmıştır.

Simge boş değildir.
Tüzenin simgesi olan terazinin yerini başka herhangi bir şey, örneğin bir araba alamaz. (s. 111)

İkinci Bölüm
Göstergenin Değişmezliği ve Değişebilirliği
Toplum (…) dil nasılsa ona öylece bağımlı kalır.

Hangi dönemi ele alırsak alalım, ne denli gerilere uzanırsak uzanalım, dil her zaman bir önceki çağın kalıtı olarak karşımıza çıkar.

...dil dizgesi karmaşık bir düzenektir ve ancak mantıksal düşüncenin ışığında kavranabilir.

Gösterge nedensiz olduğu için gelenek dışında yasa tanımaz ve ancak geleneğe dayandığı için de nedensiz olabilir. (s. 118)

Zaman her şeyi bozar. Dilin, bu evrensel yasanın dışında kalması için hiçbir neden yoktur. (s. 121)

Dil özgür değildir.

Üçüncü Bölüm
Dural Bilim ve Evrimsel Dilbilim
Bir değerler dizgesi ne denli karmaşık ve katı düzenliyse, doğrudan doğruya bu karmaşıklığından ötürü birbiri ardı sıra söz konusu iki eksene göre incelenmesi zorunlu olur (zamandan bağımsız olarak belli bir dönemdeki olguların birbirleriyle olan ilişkilerinin incelenmesi ve olguların zaman içindeki evrimlerinin incelenmesi).

Onun için, dili bir durumdan öbürüne geçiren olguları ayrı olarak ele almak gerekir.
Evrim ve evrimsel dilbilim
Bu terimin karşıtını belirtmek için dil durumları bilimi ya da dural dilbilim sözü kullanılabilir.
İki olgunun karşılıklı durumunu daha iyi belirtmek için eşsüremli dilbilim ve artsüremli dilbilim terimlerini yeğliyoruz. (s. 126-127)

Dil olguları incelenirken ilk dikkati çeken şey, konuşan birey açısından bunların zaman içindeki ardışıklığının söz konusu olmamasıdır.
Tarihi işe karıştırmak olsa olsa düşüncesini bulandırır.

Çağcıl dilbilimin, kurulduğundan bugüne değil yalnız artsüremli olgularla ilgilendiğini söyleyebiliriz. (s. 127)

Dil, bütün bölümleri eşsüremli dayanışmaları bakımından ele alınabilen ve alınması gereken bir dizgedir. (s. 133)

Bir dil durumu, tarihsel gerçekliğin belli bir andaki izdüşümü gibidir.

Arsüremli bakış açısını benimseyen dilbilimci dilin kendisini değil, onu değiştiren olaylar dizgesini görür. (s. 137)

Eşsüremin tüm yöntemi bireylerin tanıklığına başvurmaktır. (s. 138)

Sesler her zaman değiştiğine ve değişeceğine göre, genel olarak bu olguyu dilyetisinin sürekli görünüşlerinden biri sayabiliriz. (s. 144)

Eşsüremli dilbilim, bir arada bulunan ve dizge oluşturan öğelerin, aynı toplumsal bilincin algıladığı mantıksal ve ruhbilimsel bağıntılarıyla uğraşacak, aynı toplumsal bilinç onları nasıl görüyorsa o da öyle görecektir.
Artsüremli dilbilim ise aynı toplumsal bilincin görmediği ve aralarında dizge oluşturmadan birbirinin yerini alan ardışık öğelerin bağıntılarını inceleyecektir. (s. 149)

İkinci Kesim
Eşsüremli Dilbilim
Birinci Bölüm
Genel Gözlemler
Genel eşsüremli dilbilim her özel eşsüremli (ya da özeşsüremli) dizgenin temel ilkelerini, her dil durumunu oluşturan etkenleri ortaya koymayı amaçlar.

Genel dilbilgisi diye adlandırılan ne varsa eşsüreme bağlanır. (s. 150)

İkinci Bölüm
Dilin Somut Kendilikleri
Dilsel kendilik varlığını yalnızca gösterenle gösterilenin birleşimine borçludur. Bu öğelerden yalnız biri ele alındı mı, kendilik yok oluverir. Bu durumda somut bir nesne yerine salt bir soyutlama çıkar karşımıza. (s. 153)

Dilsel kendilik ancak sınırlandırıldığında, ses zincirinde kendisini çevreleyen her şeyden ayrıldığında eksiksiz olarak belirlenebilir. (s. 154)

Üçüncü Bölüm
Özdeşlikler, Gerçeklikler, Değerler
Dilsel düzenek tümüyle özdeşliklere ve bunların karşısında yer alan aykırılıklara dayanır.

Dördüncü Bölüm
Dilsel Değer
Dil bir kâğıda benzetilebilir: düşünce kâğıdın ön yüzü, ses ise arka yüzüdür. Kâğıdın ön yüzünü kestiniz mi, ister istemez arka yüzünü de kesmiş olursunuz.
…dilbilim bu iki düzeye bağlanan öğelerin birleştiği sınır bölgesinde işlem yapar. Bu birleşim bir töz değil bir biçim yaratır. (s. 166)

Aynı dil içinde, yakın kavramlar belirten bütün sözcükler karşılıklı olarak birbirini sınırlandırır.

Böylece herhangi bir sözcüğün değerini, onu çevreleyen öbür sözcükler belirler. (s. 169)

Dil göstereni (…) özdeksel değildir. Onu oluşturan, özdeksel tözü değil, işitim imgesinin öbür işitim imgeleriyle karışmamasını sağlayan ayrılıklardır. (s. 173)

Yazı göstergeleri nedensizdir. (s. 174)

Beşinci Bölüm
Dizimsel Bağıntılarla Çağrışımsal Bağıntılar

Altıncı Bölüm
Dilin Düzeneği
Bir kimse yürüyelim derken, arakesitlerind yürüyelim dizimi bulunan çeşitli çağrışımsal öbeklere başvururuz. (s. 187)

Yedinci Bölüm
Dilbilgisi ve Dilbilgisinin Bölümleri
…dilbilgisi denildi mi biçimbilim ile sözdizim anlaşılır; sözcükleri inceleyen bilim ya da sözlükbilim dilbilgisinin sınırları dışında bırakılır. (s. 193)

Sekizinci Bölüm
Soyut Kendiliklerin Dilbilgisindeki İşlevi
…soyut kendilikler
Bir dil durumu
İnceleyen dilbilgicinin yaptığı bilinçli ve yöntemli sınıflandırmaların tümü, söz düzleminde ortaya çıkan bilinçli ya da bilinçsiz çağrışımların tümüne denk düşmelidir.
Sözcük ailelerini (…) anlığımıza yerleştirilen bu çağrışımlardır. (s. 197)

Soyut kendilikler son çözümlemede her zaman somut kendiliklere dayanır. (s. 198)

Üçüncü Kesim
Artsüremli Dilbilim
Birinci Bölüm
Genel Gözlemler
Artsüremli dilbilim (…) zaman içinde birbirinin yerini alan ardışık öğelerin bağıntılarını inceler. (s. 201)

Sesbilgisi tümüyle artsüremli dilbilimin birinci konusunu oluşturur.

İkinci Bölüm
Ses Değişimleri

Üçüncü Bölüm
Ses Evriminin Dilbilgisi Bakımından Sonuçları

Dördüncü Bölüm
Örnekseme

Beşinci Bölüm
Örnekseme ve Evrim

Altıncı Bölüm
Köken Yakıştırma

Yedinci Bölüm
Bitişme
Bitişme, başlangıçta birbirinden ayrı olan, ama tümce içindeki dizimlerde sık sık bir araya gelen iki ya da daha çok sayıda öğenin salt nitelikli ya da güç çözümlenebilir bir birimde birbirleriyle kaynaşmalarıdır.
Bitişmenin başlıca özelliği istençsiz olmasıdır. (s. 252)

Sekizinci Bölüm
Artsüremli Birimler
Özdeşlikler ve Gerçeklikler

İkinci ve Üçüncü Kesimlere Ekler

Kökenbilim
Eşsüremli ve artsüremli olgulara ilişkin ilkelerin özel bir biçimde uygulanışıdır. Sözcüklerin geçmişini, onları açıklayabilecek bir şey buluncaya değin araştırır. (s. 269)

Kökenbilim her şeyden önce, sözcüklerin, başka sözcüklerle kurdukları bağıntıların araştırılması yoluyla açıklanmasıdır. Açıklamak demek, bilinen öğelere indirgemek demektir. Dilbilimde bir sözcüğü açıklamak onu başka sözcüklere indirgemek anlamına gelir; çünkü ses ve anlam arasında zorunlu bağıntılar yoktur. (s. 270)

Dördüncü Kesim
Uzamsal Dilbilim
Birinci Bölüm
Dillerin Çeşitliliği Üstüne

İkinci Bölüm
Uzamsal Çeşitliliğin Karmaşık Biçimleri

Üçüncü Bölüm
Uzamsal Çeşitliliğin Nedenleri
Belli bir anda bir bölgenin her yerinde aynı dil konuşuluyorsa beş yüz ya da bin yıl sonra, bu bölgenin iki uç noktasında oturanların birbirleriyle anlaşamaması olasıdır. (s. 284)

Dördüncü Bölüm
Dilsel Dalgaların Yayılması

Beşinci Kesim
Artgörümlü Dilbilim Sorunları
Sonuç
Birinci Bölüm
Artsüremli Dilbilimin İki Bakış Açısı

İkinci Bölüm
En Eski Dil ve İlk Örnek

Üçüncü Bölüm
Yeniden Oluşturmacılar

Dördüncü Bölüm
İnsanbilimle Tarihöncesi Biliminde Dilin Tanıklığı

Beşinci Bölüm
Dil Aileleri ve Dil Türleri

Türkçeleştiren: Berke Vardar
Multilingual

1998

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder