Octavio
Paz - Şiir Nedir? - Yay ve Lir
1.
Şiir ve Şiirsel Eylem
Şiir bilgidir, kurtuluştur, güç ve
terk ediştir.
…doğası gereği devrimcidir.
Yolculuğa davet, yuvaya geri dönüştür.
…insan, sadece bir ölümlü olmadığının
bilincine kavuşur. (s. 9)
Şiir eyleminin bütünlüğü ancak ve ancak
şairin kendisiyle kurulabilecek aracısız ilişkiyle kavranabilir.
Şiir, şiirselliği kapsayan, onu harekete
geçiren ve açığa çıkartan canlı bir varlıktır. Biçim
ve öz aynıdır onda. (s. 11)
Her tür yaratıcı çabanın başlangıç noktası
biçemdir.
Şair bir biçem kazandığında ise artık şair
olmaktan çıkar ve edebiyat malzemeleri üreten bir işçiye dönüşür.
Ressamlar, heykeltraşlar ve diğer
sanatçılar özünde şairin kullandığından çok farklı olamayan araçlar
kullanırlar. Dilleri farklı olmakla birlikte sonuçta hepsi birer dildir. (s.
18)
Biçem yardımıyla bir şiiri bir risaleden,
bir tabloyu eğitici bir resim baskısından, bir mobilyayı bir heykelden ayırt
edebiliriz. Bu ayırt edici unsur şiirselliktir.
(Sanat
eserindeki anlam taşkını, o eseri şiir yapar.)
…şiir saf zamana ulaşmanın yolu, varoluşun
gerçek sularının derinliklerine dalıştır. Şiir, sonsuza dek yaratıcı zaman ve
ritimden başka bir şey değildir. (s. 25)
2.
Dil
İnsan başlangıçta dile güvendi; nesneler ve
onları temsil eden işaretler birbirlerinin aynısıydı.
Konuşmak, işaret edilen nesnenin yeniden
yaratılmasıydı.
…yüzyıllar sonra insan, eşyalarla onların
isimleri arasında bir uçurumun açılmış olduğunu gördü.
Düşüncenin ilk görevi sözcükler için tek ve
kesin anlamlar oluşturmaktı.
Ancak (…) sözcükler tanımlanmaya karşı
direnirler.
Bütün bunalım dönemleri dilin eleştirisi
ile başlar. (s. 27)
…sözcükler kokuşup; anlamları
belirsizleştiğinde hareketlerimiz de belirsiz hale gelir. Bütün felsefi
eleştiriler dil çözümlemesiyle başlar. (s. 28)
Sözcükler olmadan insan kavranamaz. İnsan
sözcüklerden oluşur, sözcükler de insandan.
İsimlendirilmemiş olanı bilemeyiz.
Sessizlik de bir şey söyler, çünkü
işaretlere gebedir sessizlik. (s. 29)
Sözcükler gösterirler, bildirirler ve birer
isimdir onlar.
Konuşma, şiirin özü ve yaşam kaynağıdır
fakat şiirin kendisi değildir.
Şiir, dilin kendisini aşma çabasıdır.
İnsan kendi bilincini kazanır kazanmaz
doğal dünyadan uzaklaşıp onun yerine kendisine bir dünya yaratmıştır.
…çünkü insanlarla şeyler arasında (…)
insanla onun varlıkları arasına insanın bilinci girer.
İnsan, kendisini dışsal gerçeklikten ayıran
uzaklığı sözcüklerin köprüsüyle aşmaya çalışır.
Ancak bu uzaklık insan doğasının bir
parçasıdır.
Onu yok sayabilmesi için insanın ya doğal
dünyaya geri dönerek ya da koşulların onun çevresine çizdiği sınırları aşarak,
insanlığını terk etmesi gerekir.
Her iki yönelim de insanın kendi
koşullarına başkaldırı anlamı taşır. İnsanı değiştirmek, insan olmaktan
vazgeçmek demektir.
İnsanlık ikinci büyük atılımını
yapabilirdi. İlki ile doğal dünyayı terketti, hayvanlıktan kurtulup ayakları üzerinde doğruldu.
İkinci adımı atarak, bilincini yitirmeden
ve onu doğanın gerçek temeline yerleştirerek asıl birliğine geri dönebilirdi.
…bu çaba bütün insanlara açık bir yoldur ve
tarih için bir anlam veya bir amaç olabilecek saygınlıkta bir çabadır. (s.
34-35)
Yabancılaşmanın sonu dilin de
sonudur.
Dili harekete geçiren insandır.
Bellek ve irade gibi kavramları ruhsal
beceriden bağımsız ve ayrı kavramlar olarak göremeyiz.
Bedenle ruh arasındaki sınırları ayırt
edebilmek nasıl olanaksızsa, arzu ve isteklerin nerede bittiğini ve saf hareketsizliğin nerede başladığını görebilmek de
öylesine olanaksızdır. (s. 36)
Arzunun gücü, hiçbir şeyin kendisini
harekete geçirir.
Hareketsizlik
Özneyle nesne arasındaki ikiliği yok etmeye
yönelik bir irade deneyimini gerekli kılar.
Boşluk bütünlüktür. (s. 37)
Şiir (…) dile saldırı olarak başlar.
Sözcükler önce tahrip edilir.
Şair onları alışılmış bağlantılarından
kopartıp alır.
İkinci aşama sözcüklerin geri dönüşüdür.
Şiiri yaratan şairse eğer, onu yeniden
yaratan da insanlardır.
Bu gidiş gelişin orta yerinde bir kıvılcım
parıldar: Şiir. (s. 38)
Ölü bir dille şiir yazılamaz.
Çünkü şiir anca katılımla gerçekleşebilir.
Okuyucusu olmayan şiir yarım kalmış bir
şiirdir. (s. 39)
İnsanlara gitmek,
Ama artık ortada insanlar yok, örgütlenmiş
kalabalıklar var.
Şairler artık memurdur. (s. 40)
Akilleus ve Odisseus salt iki kahraman
olmanın çok ötesinde, kendisini yaratan Yunanistan’ın yazgısıdırlar.
Şiir üzerimizde örtüyü kaldırıp bize ne
olduğunu gösterir ve bizi gerçekte olduğumuz şey olmaya çağırır.
İletişim yollarının kapanmasıyla şair
kendisini yaslanabileceği bir dilin dışında buldu ve insanlar da kendilerini
yeniden bulmalarını sağlayacak imgelerden yoksun kaldılar. (s. 41)
Halklar büyük ordularla ve yenilmez
liderlere sahip oldukları anda büyük şairler ortaya çıkar. (s. 43)
Bunların yanı sıra, bunalım ve çöküş
dönemleri de büyük şairler doğurur.
Şair, kitaplıklara giderek, eski veya yeni
sözcükler seçen değil, her zaman gerçekten ona ait olan sözcükler arasında
kararsız gezinen kişidir.
Şair, sözcüğün kendisidir.
Şiirin her bir sözcüğü biriciktir.
Şiirin bütününü yaralamadan (…) bütünlüğü
bozmadan bir tek virgülün yerini değiştirmek olanaksızdır.
Şiir (…) bir canlıdır.
Şairin zenginliği ölü sözcüklerde değil,
yaşayan sözcüklerdedir. (s. 46)
3.
Ritim
…dilbilgisi dili, durağan bir şeymiş gibi,
sözcükleri de dilin en basit birimi olarak görür.
Oysa (…) dil bölünmez bir bütündür.
Diğerleri ile ilişkisini yitiren sözcük
anlamlı bir bütün oluşturma olanağından yoksundur. (s. 51)
Yani konuşmanın en basit birimini oluşturan
şey sözcük değil, cümledir.
…bir cümle, yalnızca dilbilgisi
çözümlemesinin saldırısı ile parçalanabilir.
…sözcüklerimiz dilbilgisi kurallarına göre
değil düşüncemizin buyruğuna göre sıralanırlar.
(s. 52)
İmgeler ırmağında bizler saf varoluşun
kıyılarına ulaşırız.
…nihai buluşmamızda tanrısal birlik
durumuna erişiriz. (s. 54)
Hem insanlardan ayrı hem de tanrılara karşı
olan büyücü yalnızdır.
Mallarmé, o sessizliği önceleyen
sessizliktir.
Şiir, ritim üzerine kurulmuş bir ifadeler
bütünü, sözel bir düzendir.
Ritim bir beklentiyi harekete geçirir, bir
arzuyu uyandırır.
Kesildiğinde rahatsız oluruz.
Bizi bir bekleme durumuna sokar.
…ritim içi boş bir ölçü değil, bir yönelme,
bir anlamdır. (s. 60)
Zaman bizleriz ve geçip gitmekte olan da
yıllar değil kendimiziz.
Ritim önümüzden akıp giderken içinden biz,
kendimiz de geçeriz. (s. 61)
Yaşadığımız dünyanın kültürü üçlü
ritimlerden oluşur.
Ana-baba-çocuk; tez-antitez-sentez…
Akilleus, Helen’i zamanın dışında buldu.
Daha doğrusu asıl zamanda. (s. 68)
Biz doğanın neye benzediğini (…)
bilmiyoruz.
Yüzyıllar var ki, insan doğallığını
kaybetti.
Tarih ve doğa (…) birbirleriyle baştan sona
karşıt iki kavrama dönüştü. (s. 69)
Doğa artık bize modellik edemez, çünkü bu
kavram bütün anlamını kaybetmiştir.
Şair bir arzular insanıdır.
Ancak bu arzu (…) imge olmayabilirin değil,
olanaksızın arzu edilmesidir.
Arzu her zaman uzaklıkları yok
etmek ister. (s. 79)
4.
Dize ve Düzyazı
Valery düzyazıyı yürüyüşe, şiiri de dansa
benzetir.
Modern İngiliz şiirinin yenilenmesi iki
şaire ve bir romancıya dayanır; Azra Pound, T.S. Eliot ve James Joyce. (s. 81)
Çorak Ülke, ruhsal bir dirlik özlemidir.
Merkezi cennet, yeryüzü ve cehennem
arasındaki evrensel benzeşim ve çağrışım olan Hıristiyan değerlerinin ortadan
kalkmasıyla insana düşünce ve imgelerin rastlantısal çağrışımlarından başka
hiçbir şey kalmadı.
Modern dünya anlamını yitirmiştir.
Eliot’ın kahramanı modern insandır.
Her şey onun yabancısıdır.
Pound
Eliot’ın ustasıdır.
Her iki şair de tarihi güncelleştirdiler.
Eliot, İsa’ya geri dönerek onu yeniden
kurmak ister.
Pound ise geçmişi geleceğin bir başka
biçimi olarak kullanır. (s. 84-85)
Şiddet, aldatmaca, sahtekârlık ve
pişmanlıklar içinde yaşarız, çünkü geçmişten kopmuşuzdur.
Birleşik Devletler geçmişini değil,
geleceğini yitirmiştir.
Baudelaire
Bu tuhaf şair klasik dönemin ahlaki ve
metafizik temellerini sarsar. (s. 90)
Fransız serbest dizelerini öteki dillerden
ayıran şey (…) farklı uzunluktaki hecelerin birleşiminden meydana gelmeleridir.
Bu yüzden de Claudel ses benzerliklerine,
Saint-John Perse de içsel uyak ver ses tekrarlarına başvurmuştur.
Modern Fransız şiiri romantik düzyazının
doğuşuyla başlar, öncüleri ise Rousseau ile Chateaubriand’dır. (s. 91)
Evrenin tanrısal birliği ritmin içindedir.
Müzikte renkler, ritimle düşünceler
arasındaki, görünmeyen gereklilikle uyakların dünyası arasındaki gezinti. Tam
orada kadın durur: baştan çıkarıcı bir gül, açtığında her şey varolur. (s. 102)
Cesedinin içine girdi bütün dünya.
Modernizmde…
Huidobro-Neruda ikilisi efsanevi önder
Dario’nun çözümüdür. (s. 107)
Dizenin ne olduğunu bize sadece ritmik bir
bütün olan ve anlam taşıyan imgeler söyleyebilir. (s. 108)
5.
İmge
İmge, insanlık durumunun bir anahtarıdır.
Karşıtlıkların birliğini dile getirdiğinde
imge düşüncemizin temeline saldırır.
Şiir olanı değil olabileceği söyler.
İmge hem diyalektiğe karşı bir şok ve bir
meydan okumadır hem de düşüncenin yasalarına karşı bir saldırı.
Heidegger
…bulmak istediği varoluş yüksek bir taş
duvara çarptı.
Heidegger, şiire döndü.
Heidegger’in gözünde Batı’nın tarihi bir
hatalar ve yanlış yollara gidişin tarihi olarak görülebilir.
Kendimizden uzaklaştırdığımız dünyanın
içinde yolumuzu kaybetmek.
Her şeye yeniden başlayabilir.
Karşıtlıkların birliği ilkesi, en eski
Hindu yazılarında açıkça gösterilmiştir. (s. 113)
O sensin
Batı düşüncesinin Parmenides’le başladığı
gibi bütün Doğu düşüncesinin tarihi de bu en eski sözle başlamıştır. (s. 114)
Öğrenme bilginin birikmesi değil, bedenle
ruhun arasındaki uyumdur.
Meditasyon bize öğrenmiş olduğumuz her şeyi
unutmak gerektiğinden başka hiçbir şey öğretmez.
Hegel
Önce, Hindular boşluk durumunu varlığa
katılma anı olarak tanımlamışlardır. En
yüksek düzeye, zihnin hiç hareket etmemesiyle ulaşılır.
Düşünmek, soluk almaktır.
Soluğun tutulması, düşüncenin dolaşımını
durdurur.
Varlığın ortaya çıkabilmesi için bir boşluk
oluşturmak… (s. 115)
Doğu geleneklerinde hakikat kişisel
deneyimler sonucu elde edilebilir ve bir başkasına aktarılamaz.
Chuang Tzu
“Tao ifade edilemez”
“Bilen kişi konuşmaz. Konuşan kişi ise
bilmez.”
B yüzden bilge sözsüz anlatır. (s. 116)
Soldaki bir sıfırla sağdaki bir sıfır aynı
anlamı taşımaz; sayıların anlamları bulundukları yere göre değişir.
Anlam (…) bir dil özelliği değil aynı
zamanda da gerçeğe bağlanıştır.
Şairin söylemeye çalıştığı şey o diyor ki
değildir.
Şiirin anlamı şiirin kendisidir.
Sözcükler, asıl olan belirsizliklerini
yeniden kazanmışlardır (şiirle).
Şiir dili aşar.
Şiir, dildir.
İmgenin asıl biçimi kavramsal olarak
aktarılamaz, çünkü o kendisinin dışında hiçbir şey tarafından ifade edilemez.
(s. 125)
İnsanın kendisi, doğduğu andan itibaren
ikiye bölünmüş olan insan imgeye dönüştüğünde, bir başkası olduğunda kendisiyle
barışır.
Şiir insanı kendisinin dışına çıkartır ve
aynı anda asıl varlığına, kendi kendisine geri götürür.
İnsan kendisinin imgesidir (şiir bunu ona şerh eder).
Şiir varlığa giriştir.
---
Türkçeleştiren: Ömer Saruhanlıoğlu
Era Yayınları
Eylül 1995