15 Mart 2017 Çarşamba

Teknoloji ve İnsanlığın Geleceği

Heidegger: Teknoloji ve İnsanlığın Geleceği adlı kitap hakkındadır

Heidegger’in teknolojiye yönelik eleştirilerini ve tespitlerini dile getirdiği iki konuşması ve çeşitli yazarların bu meselelere atıf yapan makalelerinden oluşan bir derlemedir bu kitap.

Ahmet Aydoğan’un sunuş başlıklı yazısı kitabın hazırlanma nedenini ve içeriğinin genel çerçevesini özetliyor.
Teknoloji sözcüğünün kökeni olan tekhne ne demektir? Tekhne, sanat ve teknolojiyi karşılamadan önce “bilgi” anlamında kullanılan bir sözcüktü. Ama bu, felsefeye konu olan bilgiden farklıdır.  
Felsefenin bilgiye yönelik sevgisinin kaynağı dışarıda değil içeridedir. Bilgiye yönelik bu sevginin kaynağı hayrette aranmalıdır.
Teknikteki bilgi farklıdır. Teknik olarak nitelediğimiz bilgide hayret etme yoktur. Teknik bilgi ilgisini içeride değil dışarıda bulur. Teknik bilgi sadece bir araçtır; belirlenmiş bir hedefe yönelik bilgidir.
Chuang-Tzu’dan yapılan alıntı buraya kadar yazılanların bir özeti olarak okunabilir:
“Makine kullanan kişi bütün işlerini makine gibi görür; işlerini makine gibi gören kişinin makine gibi bir yüreği olur. Ve göğsünde makine gibi bir yüreği olan kişi masumiyetini kaybeder. Saf masumiyetini kaybeden kişi ruhunun hareketlerinde kararsız olur…” (s. 46)

Hans Ruin’in Heidegger’in Uzun Soluklu Meselesi: Teknoloji başlıklı yazısı tekhne sözcüğünün unutulmuş anlamını tespit etmeye çalışıyor.
Bir tekhne yapma (yaratma)yla ilgili akli bir niteliktir ki o aklı hakikate uygun kullanır.

Tekniğin Özünü Sorgulamak başlıklı bölüm Heidegger’in teknik ile tekniğin özü arasında yaptığı ayrımı anlatıyor. Teknik ile tekniğin özü aynı değildir. Modern teknik, aklı araç olarak görür. Çünkü o artık insanı dahi kontrol altına almaktadır. Teknik ancak insan ona hükmeder ve onu kontrol altında tutabilirse “araç” durumuna geri dönebilir.

William Lovitt’in Heidegger ile Teknoloji Üzerine bir Konuşma adlı yazısı teknoloji nedir sorusunu etraflıca irdeliyor. Teknoloji bir tertibat, düzenektir. Teknoloji ve tekhne, Grekçe teknikon sözcüğünden türerler. Teknikon, tekhneye ait olan şey anlamına gelir. O halde tekhne nedir?
Tekhne, tamamlanmış bir eserin, meydana getirilmesine iştirak eden bilginin adıdır. Yapıp etme bilgisi değil daha ziyade ustalığa ait olan bilgi demektir.
Usta, üretirken yapıp ettiği şeye dair hiçbir aşamada bilgi eksiği olmaması gereken kişidir. Üretimi bilgisi / kontrolü altında gerçekleştirebilmelidir.
Modern zamanların teknolojisi bu noktada tekhneden uzaklaşır. Teknolojiye bir meydan okuma hakimdir. Teknoloji, meydan okuma karakteri nedeniyle tekhneden farklıdır. Tekhnede tehdit yoktur. Onun ürünü olan şeyler doğaya ait ve ona uygun olmalıdır. Ama teknoloji, esas karakteri meydan okuma olduğu için doğaya saldırır ve onu dönüştürür. Tekhne ile tekniğin özü arasındaki bu farklılığın nedeni genel olarak rasyonel düşüncede, özel olarak Descartes’in özne-nesne ayrımında bulunabilir.
Heidegger’in tekniğe yönelik soruşturmasının önemli kavramlarımdan biri ge-stell’dir. Heidegger Ge-stell sözcüğü ile teknolojinin meydan okumasının bütün tarzlarını işaret eder.
Modern teknoloji ge-stell ile insanı kuşatır. Böylece insan da artık diğer nesnelerden herhangi biridir. İnsan bu çerçevede kaldıkça çobanı olduğu Varlık geri çekilir. İnsanın varlığın çağrısından uzakta kalması Heidegger’in düşüncesine göre bir tehdittir. Teknolojideki esas tehlike de budur.
Ge-stell ile hakikat geri çekilir. Tam da bu noktada, tehlikenin büyüyüp kök saldığı yerde çare kendini gösterir; tekhneye geri dönüştür bu.
Tekhne poiesis’e aittir. O poietik bir şeydir.

A. F. Lingis’in Tekniğin Özü Üzerine adlı yazısı teknik ürünlerin bedenimizin birer uzantısı gibi iken modern teknoloji ürünlerinin ise bundan çok daha fazlası olduklarına dikkat çekiyor. Makineler daha çok dilimizin bir devamı – uzantısıdır. Lingis’e göre teknikte Heidegger’i alakadar eden şey varlığın hakikatinin bir çığırı olarak teknoloji çağıdır.

Anthony J. Steinbock’un Heidegger, Gizli Tertibat ve Yahudi Meselesi başlıklı yazı, Heidegger’in siyasi eğilimleriyle felsefi görüşleri arasında paralellikler kurmaya çalışıyor.
Heidegger modern çağa hükmeden teknolojik güçteki meydan okuma karakterini “gizli tertibat” ifadesiyle tanımlıyor. Steinbock’un iddiasına göre Heidegger, nasyonal sosyalizmin öyle ya da böyle bunu aşabileceğine inanıyor.
Gizli tertibat Dasein’ı dünya yoksunu kılar, insanın kendisinin kurduğu yeryüzünü yitirdikten dünya üzerindeki herhangi bir varlıktan farkı kalmaz. Almanlar, Fransızlar gibi milletlerden farklı olarak Yahudiler yurtsuzdurlar. Toprağa bağlı olmadıkları için her şeyi kendi emellerine hizmet ettirme eğilimine sahiptirler. Bu hüviyetleriyle onlar modern teknolojinin insanlar ve tabiat üstündeki tahakkümünü kolaylaştırmaktadırlar.
Varlık ve zaman düşünmenin meseleleridirler. Onlar şey değil varlıktır. İşaret edilebilen varlık ve zaman belli şeyleri gösterir, onları önümüzdeki şeylerden biri haline getirir ve bu yanıltıcıdır. Çünkü bu iki sözcük, şeylerden herhangi biri olursa bu onları emrimize amade nesneler olarak ulaşılabilir hale getirir.

Varlık varlığı ve zamanı verir. Varlık varolan olarak düşünülürse ve de zaman şimdi veya yaşanan hal olarak düşünülürse varlık ve zaman nesneleşir. Her ikisi de gizli tertibatın alanı haline gelir.
Varlık, varlık ve zamanı verir. Kendini değil fakat sadece vergisini veren bu vermeye kader denir. Varlık verenin vermesinde saklanan geri çekilmede açığa çıkar. Geri çekilen nedir?
O verir ifadesindeki O, Ereignis olarak ifade edilir. Ereignis / gerçekleşme (ben “oluş” demeyi öneririm)
Varlık ve zaman Ereignis’in hususiyetleridir.
Gizli tertibat Ereignis’in verdiği / gönderdiği bir unutkanlıktır.

Bu bölümün ardından gelen Heidegger’in Messkirch Anma Konuşması, modern teknolojide hakim olan unsurları, hesaplayıcı düşünme tarzını açıklar ve örnekler verir.
Hesaplayıcı düşünme hesap eder. O bu haliyle sükûnetle düşünmeden, gerçek düşünmeden farklıdır. Dünya şimdi hesaplayıcı düşüncenin saldırılarına açık bir nesnedir. Çünkü bunu talep eden teknolojidir ve teknolojik ilerleme asla durdurulamayacak, varoluşun bütün alanlarını kuşatacaktır.
Şu veya bu teknik icat, alet insanlardan talepte bulunacak, insanı kendine bağlayıp peşi sıra sürükleyecek.
Çaresi var mıdır bunun ve varsa nedir?
Teknik aygıtlardan kendimizi özgür kılabiliriz, böylece onları da serbest bırakmış oluruz.

Çareye yönelik açıklamalara Charles Bambach’ın Heidegger, Teknoloji ve Yurt başlıklı yazısında yer veriliyor.
Edebi dil, kökleri toprak ve tarihte olan aslî / yerli konuşmadan doğar. Ge-stell’den kurtulmanın imkânı edebi dilde bulunabilir.
Lehçe, her olgun dilin menşeidir. Heidegger, ge-stell’in tehdidine karşı Hölderlin’in şairane barınma ülküsüne atıf yapar.
Heidegger toprakta kökleşmiş oluşumuzun izlerini yeniden keşfedebilmemiz için dille münasebetimizi yeniden düşünmenin yolunu açar. Yeryüzünü bir mesken olarak kurabilirsek onun tekrar sakini olabiliriz. Bu, yurtsuzluğun da çaresidir. Bunu başarabilen insan varolanlara efendilik etmez, onları muhafaza eder.
Ontolojik yurtsuzluk üzerine bu düşünme Heidegger’e göre ölümlüleri meskenlerine çağıran tek ve biricik çağrıdır.

Kitap, Albert Borgmann’ın Heidegger’in Teknoloji Eleştirisi başlıklı yazısıyla sona eriyor. Yazının içeriği genel olarak teknolojinin karakterine vurgu yapıyor. Teknoloji temel ve kuşatıcı bir fenomen, modern kültür ve gerçekliğin en önemli karakteristiğidir.

Kitabın künyesi: Heidegger Teknoloji ve İnsanlığın Geleceği, Yayına hazırlayan: Ahmet Aydoğan, Say Yayınları, 2017

14 Mart 2017 Salı

Heidegger: Teknoloji ve İnsanlığın Geleceği

Heidegger Teknoloji ve İnsanlığın Geleceği

Sunuş
Kitabın mihverini Heidegger’in iki konuşması oluşturuyor.
Bunlardan ilkinin nüvesini 1949’da Bremen Kulüp’te yapılmış olan konuşma oluşturur. “Einblick in das was ist” (Olmakta) Olana Kavrayıcı Bakış başlığı altındaki dört konferanstan ikincisidir. 18 Kasım 1953’te Das Ge-stell başlığıyla Bavyera Güzel Sanatlar Akademisine sunuldu.
Metinlerden ikincisi
Conradin Kreutzer’in 175. Doğum yıldönümünü yadetmek üzere yapmış olduğu bir anma konuşmasıdır. (s. 9)

Hayret uyandıranın sırrının muhafazasının kendini açtığı …temel tavır nedir?
Onu Greklerin tekhne dediği şeyde aramalıyız.
Tekhne (…)  ne teknoloji anlamına gelir ne de sanat manasındadır.
Tekhne “bilgi” demektir. (s. 13)

Göze çarpan gözü çalar,
Oysa felsefenin sophiaya duyduğu filos dışarının cebrinden değil içerinin sevkinden gelir. O sevkin temelinde ise hayret (tauma) vardır.
Filos / ayartıya kapılmaz (s. 14)

Körleşme
Göze batana (zevahir) teslim olmanın sonucudur. (s. 15)

Makine kullanan kişi bütün işlerini makine gibi görür; işlerini makine gibi gören kişinin makine gibi bir yüreği olur. Ve göğsünde makine gibi bir yüreği olan kişi masumiyetini kaybeder. Saf masumiyetini kaybeden kişi ruhunun hareketlerinde kararsız olur… (Chuang-Tzu) (s. 46)

Hans Ruin – Heidegger’in Uzun Soluklu Meselesi: Teknoloji
Bir tekhne yapma (yaratma)yla ilgili akli bir niteliktir ki o aklı hakikate uygun kullanır.

Tekhne esas itibarıyla yaratıcı ve üretici bilgi formuna verilen bir isim, diğer zihni meziyetler, bilhassa ilmi bilgi ve bilgelik ile karşılaştırılabilecek bir zihni meziyetti. (s. 59)

Tekniğin Özünü Sorgulamak
Soru sormak bir yol inşa eder.
Tekniğe dair soru soracağız…
Teknik tekniğin özü ile aynı değildir.
…tekniğin özü hiçbir surette teknik bir şey değildir. (s. 75)

Her şey tekniği bir araç olarak uygun tarzda, hesapla / maharetle lehimize kullanmamıza bağlıdır.
Hükmetme arzusu teknik insan denetiminden kaçıp kurtulmakla tehdit ettikçe daha da acil ve elzem hale gelir. (s. 77)

William Lovitt – Heidegger ile Teknoloji Üzerine bir Konuşma
Teknoloji nedir?
O bizatihi bir tertibattır veya Latincesiyle, bir enstrumentumdur.
Heidegger teknolojinin araç tarifinin doğru olduğunu fakat hakiki olmadığını söyler. (s. 79)

[(telos / kader) …o başlangıcı mümkün kılan son ya da nihayete ermedir.] (s. 83)

Hem teknoloji hem teknik sözcükleri Grekçe “tekhnikon” sözcüğünün tercümesidir ki bu “tekhneye ait olan şey” anlamına gelir. O halde tekhne nedir? (s. 85)

Tekhne hüner ve maharetin değil fakat poesise, sanatkârın tamamlanmış bir eserin meydana-getirilmesine iştirakine ait olan bir şeyin adıdır.
Tekhne imal-ibda etmenin adı değildir.
Tekhne epistemeye aittir ve her iki sözcük de bir şeyi “en geniş anlamda bilmek” o hususta bir yabancı tedirginliği içerisinde olmamak anlamına gelir. (s. 86)

Modern teknolojiye hâkim olan bir kışkırtma veya meydan okuma ruhudur.

…bir toprak parçasına …kömür ve maden cevherinin çıkarılmasıyla meydan okunur. Yeryüzü şimdi bir kömür sahası, toprak da bir maden cevheri yatağı olarak sırrını ifşa eder. (s. 88)

Modern teknolojide hüküm süren (sırrını) ifşa etme bir meydan okuma (bestellen) anlamında kurma – zorlama (stellen) karakterine sahiptir. (s. 90)

…meydan okuma tavrının kökeni nedir? Heidegger’e göre (…) Descartes ile başlayan (…) öznellik (…) ile mahrem tarzda irtibatlıdır. (s. 91)

Ge-stell tabirinin başka bir dile aktarılması mümkün değildir. O meydan okuyucu sırrını ifşa etmenin bütün tarzlarını bir araya toplar. (s. 93)

…insan sadece bir varolan değildir fakat varlık ile varolan arasında “aradaki” dir.
Orada-olan (Dasein) varlığın açılıp saklanmasının ek-statik alanıdır. (s. 98-99)

Ge-stell
Varlık insanı daha asli bir hakikatin çağrısını tecrübe etme imkânından ebediyen mahrum kalabilecek kadar geri çekildiği için insanı özü bakımından tehdit etmektedir.
Ge-stell bu bütün tehlikelerin en büyüğüdür.
Tam hakikatin geri çekildiği zaman koruyucu güç bu çekilmede kök salar… (s. 101)

Tekhne ortaya çıkarmaya, poisesise aittir; o poietik bir şeydir. (s. 109)

A. F. Lingis – Tekniğin Özü Üzerine
…alet bedenimizin, kollarımızın bir uzaması – uzantısı iken makine daha çok dilimizin bir devamı – uzantısıdır. (s. 111)

Teknikte Heidegger’i alakadar eden şey varlığın hakikatinin bir çığırı olarak teknoloji çağıdır. (s. 118-119)

Anthony J. Steinbock – Heidegger, Gizli Tertibat ve Yahudi Meselesi
Gizli tertibat ve Yahudiler
Heidegger’i ona çeken şey (Nazi Partisine) çağdaş insani vaziyet içerisinde bir mesele olarak gördüğü şeyle irtibatlıydı.

Modern çağa hükmeden istila edici teknolojik güç / Heidegger bu güce Machenschaft veya “gizli tertibat” diyor ve Nasyonal Sosyalizmin onu şu veya bu şekilde aşabileceğini düşünüyordu. (s. 130)

Tertibat insandan varlığın varlık tarihsel hakikatini alıp mahrum bırakarak Daseinı etkiler ve onu dünya yoksunu kılar ve Daseinı bir bütün olarak varolanlar kategorisi içerisine dahil eder. (s. 131)

Heidegger genel olarak Yahudileri hesapçılık, vurgunculuk ve fırsatçılık eğilimleriyle birlikte anar.
Toprak ve tarihe kök salmış Almanlardan farklı olarak Yahudiler yurtsuzdur.
Yahudiler güya hiçbir şeye bağlı olmadıkları, dolayısıyla her şeyi kendi emellerine hizmet ettirme veya emrine amade hale getirme eğilimine sahip oldukları için sözde köksüzlükten mustariptir. (s. 132-133)

…bu hüviyetleriyle onlar modern teknolojinin insanlar ve tabiat üzerine tahakkümünü kolaylaştırır.
Heidegger’e göre Yahudiler (…) metafizik bir sorundur çünkü Yahudiler varlığın çekilmesinin, unutulmasının, terk edilmesinin karakteristik taşıyıcılarıdır.

Yahudiler muhtemelen tertibatın tahakkümünde bilhassa usta ve mahirdirler… (s. 133)

Varlık ve Zaman düşünmenin meseleleridir; onlar şey değil varlıktır.
Burada bahse konu olanların aralarındaki ilişki (…) Varlık ve Zamanı birbirine bağlar ve Varlık ve Zamanı verir. (s. 138-139)

Haber kipi, Varlık (var)dır veya Zaman (var)dır kullanıldığında bu varlıkta veya zamanda olan belli bir şeye işaret edecek, varlık ve Zamanı önümüzdeki bir şeye indirgeyecektir.
(bu) yanıltıcı olacaktır.

…konuşma dilinde varlık, zaman (var)dır denilip geçiliyorsa, ki bu da sade varlık, zaman vb. varsaymakla kalmaz fakat onları bilkuvve emrimize amade nesneler olarak ulaşılabilir hale getirir. (s. 139)

Heidegger batı tefekkürünün başlangıcından itibaren Varlık ve Zamanın düşünüldüğüne, fakat Varlık ve Zaman vergisini veren Es gibtin düşünülmediğine dikkat çeker. Bu es gibti nasıl oldu da atladık? Hediegger’e göre bunun sebebi es gibtin, o veririn verdiği vergiler lehine geri çekilmesidir. Bu geri çekilme yanlış şekilde ve münhasıran var olanlar bakımından varlık olarak düşünülen vergiler için alan açar, varlığı var olanların temeli, zamanı şimdi ile ilgili olarak (tam vaktinde şimdi veya yaşanan hal olarak) kavramlaştırır: Varlık ve Zaman o vakit düşüncenin nesneleri, emrimize amade hesaplayıcı tertiplemenin mümkün tasarıları, kısaca gizli tertibatın alanı haline gelir. (s. 139-140)

Kendini değil fakat sadece vergisini veren bu vermeye, kendini tutan veya geri duran bu vermeye gönderme – kader (Schicken) denir.
Var olanların temeli bakımından varlık gönderilendir, varlık verenin vermesinde saklanan geri çekilmede açığa çıkandır. (s. 140)

…geri çekilen nedir?
“O verir” ifadesinde verme olarak “O” vardır. Heidegger “O verir” ifadesinde üçüncü tekil şahıs zamirini (…) özel bir vücut durumunu vurgulamak için büyük yazar. (s. 141-142)

O’nu Ereignis olarak da nitelendirir.
Ereignis / Gerçekleşme
Ereignis bir tahsis etme veya has kılma olduğu kadar tamamen kendisine ait olanı sınırsız açığa çıkmadan geri çeker. (s. 142)

Varlık ve zaman Ereignisin hususiyetleridir. (s. 144)

Gizli tertibat Ereignisin açığa çıkmasının tutulması veya esirgenmesi olarak kökleri varlığın huzura gelişinin inkârında bulunan gönderilmiş bir unutkanlıktır. (s. 146)

Martin Heidegger – Messkirch Anma Konuşması
Usta ne kadar büyükse, onun şahsı eserinin tam o kadar gerisinde kalır ve kaybolur. (s. 158)

Bugün insan düşünmeden firardadır. Düşünceden bu kaçış düşüncesizliğin temelidir. (s. 159)

Hesaplayıcı düşünme hesap eder.
Bir fırsattan diğerine koşar (…) asla durmaz, asla kendini toplayıp kendine gelmez. (s. 160)

Pek çok Alman yurtlarını kaybetti, köylerini ve kasabalarını terk etmek zorunda kaldı, doğdukları topraktan çıkarıldı. Yurtlarını kaybetmemiş olan sayısız diğerleri ise başıboş dolaşıp durmakta.
Peki yurtlarında kalmış olanlar? Ekseriya bunlar yurtlarından çıkarılmış olanlardan daha da fazla yurtsuzlar. Her gün her saat bunlar radyo ve televizyona daha fazla bağlanmaktalar. (s. 162)

Modern iletişim tekniklerinin insanı (…) önüne katıp sürüklediği her şey – her şey bugün insana (…) arz üzerindeki semadan çok daha yakın…

Çağımızda gerçekten ne olmaktadır? Onun ayırıcı / tanıtıcı niteliği nedir?
Şimdi başlayan çağa geç atom çağı deniyordu. Onun en bariz alameti atom bombasıdır. (s. 163)

Modern teknolojinin doğada yeni enerjiler keşfetmesini ve onları serbest bırakmasını sağlayan temel nedir?
…modern felsefe (…) dünya şimdi hesaplayıcı düşüncenin saldırılarına (…) açık bir nesne olarak görünür. (s. 164)

Modern teknolojide saklı olan güç insanın varolanla ilişkisini belirler. O bütün yeryüzüne hükmeden.
…teknolojik ilerleme gittikçe daha da hızlanacak ve asla durdurulamayacak. Varoluşunun bütün alanlarında insan gittikçe daha da sıkı biçimde teknolojinin güçleriyle kuşatılacaktır. Şu veya bu teknik icat / tertibat kılığı altında her an her yerde insandan talepte bulunan, onu kendine bağlayan, peşi sıra sürükleyen, sıkışıp bunaltan ve ona kendisini dayatan bu güçler insan vücuda getirmediği için bu güçler uzun zamandan beri onun iradesinin ötesine geçmiş ve onun karar verme yeteneğinin sınırlarını çoktan aşmıştır. (s. 165-166)

…yakın olana götüren yol biz insanlar için her zaman en uzun ve dolayısıyla en zor olan yoldur. Bu yol sükûnet içinde düşünen düşünmenin yoludur. (s. 167)

…başka türlü hareket edebiliriz. Teknik aygıtları (…) doğru kullanımla kendimizi onlardan öylesine özgür kılabiliriz ki her zaman onları salıp serbest bırakabiliriz. (s. 168)

Şeylere karşı sermestilik ve sırra açıklık bir arada bulunur. (s. 171)

Charles Bambach – Heidegger, Teknoloji ve Yurt
Heidegger’e göre Ge-stellin hükümranlığı insan özneyi tesir sahası içinde yakalayan ve onu varlık hakkında derin bir “unutma” tehlikesine açan modernliğin ontolojik durumunu ifade eder. (s. 183)

…edebi bir dil kendisini kökleri toprak ve tarihte daimi olan lehçelerin asli, yerli konuşmasından açar.
Heidegger dil ve asli yerlilik üzerine bu yoğunlaşmayı atom çağının metafiziğinden bir geri dönüşü hazırlamanın yolu olarak (…) yeniden ele alır.
Lehçe her olgun dilin saklı ve esrarlı menşeidir. Bir dilin ruhunda saklı her şey bize lehçeden akar. (s. 185)

Sprachmaschinein ürettiği dil dünyayı esrarlı unsurlarından arındırıp bütün tabiatı Ge-stellin kalıcı hükmetmesi ise neticelenen metafizik kategorilerin; Vorstellen, Bestellen, Herstellen ve Herausstellen (tasarımlama, düzenleme, üretme, dışarı çıkarma) demir kafesine yerleştirir.
Modernliğin bu görüş ufkuna bir mukavemet tedbiri almak için Heidegger dünyada farklı bir varolma tarzının geliştirilmesi umudundan dem vurur. O bu umudu Hölderlin’in şairane barınma ülküsünde bulur.
Şiirleştirme bizim sahih tarzda barınmamıza izin veren şeydir. (s. 186)

Heidegger hepimize (…) parçası olduğu yurtsuzluğun halinin bir insan olarak var olmak ne anlama geliyorsa onun ontolojik bir özelliği olduğunda ısrar eder. (s. 190)

Heidegger teknolojik çağın beraberinde dünyanın büyü bozumunu getiren çığır açıcı dönüşümlerinin (…) mutlak meydan okumada bulunduğunu tespit eder. (s. 191)

Heidegger (…) varlığın evi olan toprakta kökleşmiş oluşumuzun izlerini yeniden keşfedebilmemiz için dille münasebetimizi yeniden düşünmenin münasip bir yorumunu arar.
Heidegger (…) Descartes ve Bacon’ın teknolojik hâkimiyet rüyasından vazgeçmemizi talep eder. (s. 193)

Yeryüzünü mesken (ethos) ittihaz ederek sakin olmaya başlarız.
Böyle bir insan var olanlara efendilik etmez fakat onları varlığın hakikatine yakınlıkları içerisinde muhafaza eder.
Ontolojik yurtsuzluk üzerine bu düşünme Heidegger’e göre ölümlüleri meskenlerine çağıran tek ve biricik çağrıyı oluşturur. (s. 194)

Heidegger halis ve hakiki düşünmenin bir dünya görüşü şekline asla bürünemeyeceğinde ısrar etti, çünkü bir dünya görüşü her zaman bir gizli tertibat formudur. (s. 196)

Albert Borgmann – Heidegger’in Teknoloji Eleştirisi
Heidegger (…) gerçekliği (…) anlamaya çalışmış ve bunu şu üç yolla yapmıştır:
a) varlığın mahiyetini keşfetmiş
b) büyük Grek ve Alman düşünür ve şairleriyle mükâlemeye girişmiş
c) modern dönemde insanın durumunu tahlil ve tenkit etmiştir. (s. 205)

Heidegger teknolojinin (…) alet olduğu fikrini reddetti ve onu temel ve kuşatıcı bir fenomen, modern kültür ve gerçekliğin en iç karakteristiği olarak düşündü. (s. 206)

Heidegger’in anladığı haliyle teknoloji kesinlikle Nazi soykırımının bir bileşeniydi. (s. 212)

Modern teknoloji hazinelerini insanlara teslim etmesi için tabiata meydan okur.
Ardından tabiatın verdiklerini yerleştirir (stellen) ve düzenler (bestellen) ve böylece onlar insanlar için erişilebilir ve kullanılabilir hale gelir.
Heidegger tabiatı ele alma ve açma tarzını çerçeve (das Gestell) teknolojinin özü başlığı altında toplar.

Mukadderatın açılması ve insan hürriyeti bir ve aynı şeydir. (s. 223)

Çerçeve bir ortaya çıkarmadır.
O insanı ihata eder. (s. 224)

---
Editör: Ahmet Aydoğan
Say Yayınları

2017

9 Mart 2017 Perşembe

Klasik Mantık: Mantığın Konusu ve Yöntemi

Mantığın Konusu ve Yöntemi

Mantık biliminin kurucusu Aristoteles, Organon adlı kitabında mantığın konularını ortaya atmış ve incelemiştir. Organon 6 kitaptan oluşur: Kategoriler, Önermeler, Birinci Analitikler, İkinci Analitikler, Topikler ve Sofistik Deliller.
Aristoteles için zihnin kanunları aynı zamanda varlığın da kanunları olduğu için metafizik ile yakından ilgilidir. Aristoteles mantığı, aklın ilkelerini özdeşlik, çelişmezlik, üçüncü halin olanaksızlığını temel alan iki değerli mantıktır.
Tasım, Aristoteles mantığının temelini teşkil eder.
Aristoteles’e göre “tümdengelim”, kesin ve zorunlu sonuç veren bir akıl yürütme yöntemidir.
Doğru akıl yürütme için önce bir kavram oluşturulur, sonra önerme kurulur ve bu önermeden çıkarım yapılır.
Akıl yürütme, bir önermenin başka bir önerme kullanılarak doğruluğunun ispat edilmesi işlemidir. Buna bağlı olarak klasik mantık üç alt kategoriye ayrılır;
1 – kavramlar mantığı
2 – önermeler mantığı
3 – çıkarımlar mantığı

Üçüncü yüzyılda yaşamış olan Ammonius Saccas, Organon’a yine Aristoteles’e ait olan Retorik ve Poetika ile birlikte Porphyrios’un İsoloji adlı eserini de eklemiştir.
İslam mantıkçıları bu dokuz kitabın her birini mantığın konusu kabul etmişlerdir.
16. yüzyılda Petrus Ramus mantığı bölümlendirirken terim, önerme ve çıkarımın yanına metot konusunu da eklemiştir.
19. yüzyıldan sonra yapılan çalışmaların yeni ve farklı argümanlar ortaya koymasıyla sembolik mantığın temelleri atılmıştır. Sembolik mantık, klasik mantığın modernize edilmiş versiyonudur.

Mantığın İlkeleri

Özdeşlik ilkesi
A, A’dır şeklinde ifade edilir. Bir önermedeki terim, yapılan işlem ve çıkarımlar boyunca hep aynı anlamı taşımalıdır. Bu sayede “ağaç ağaçtır, insan da insandır” önermelerine rağmen “öyleyse ağaç insandır” gibi bir çıkarımı doğru olarak kabul edemiyoruz.

Çelişmezlik ilkesi
A, A olmayan değildir.
Bir şeyin aynı zamanda hem kendisi hem de başka bir şey olamayacağını ifade eder. Zihin, birbiriyle çelişik iki önermeden birini kabul ederse diğerini reddeder. Yani bir insan hem dürüst hem de politikacı olamaz.

Üçüncü Halin Olanaksızlığı
A ile A olmayan arasında üçüncü bir seçenek yoktur.
Bir önerme ya doğru ya da yanlıştır. Bu ikisi arasında başka bir seçenek yoktur. Sembolik mantığın konu başlıkları ağırlıkla bu konu etrafında oluşur.

Yeterli Neden İlkesi
Yeterli neden olmadıkça hiçbir yargının değer ifade etmeyeceği düşüncesinden hareketle Leibniz tarafından ortaya atılmıştır. Bir önermenin yeteli nedeni başka bir önermedir. “Bütün politikacılar yalancıdır” dememize sebep olan önerme “politikaların değişen şartlar ve çıkarlara göre hareket etmektir” önermesidir.

Akıl Yürütme Yöntemleri
Herhangi bir akıl yürütmenin mantıksal geçerliliğini saptamak için öncelikle “ çıkarım” (tasım) biçiminde ifade edilmesi gerekir. Bir tasım en az iki öncül ve sonuçtan oluşur.

Tümdengelim (Dedüktif Akıl Yürütme)
Genelden özele ulaşan yöntemdir. Yani bir bilgi vermez. Biri tümel, yasa, yargı olmak üzere en az iki öncülden yola çıkılır. Çıkarımın doğruluğu yasa olarak temle alınan önermenin doğruluğuna bağlıdır.

Tümevarım (İndüktif Akıl Yürütme)
Öncüllerden hareketle tümel veya tikel bir sonuca gidilen çıkarımlardır. Önermeler sonuç için yeterli gerekçeyi sağlamaz. Yani sonuç önermesinin doğruluğu kesin değildir.

Benzetiş (Analoji)

İki önerme arasındaki benzerliklerden hareketle o önermeler arasında başka ortaklıklar olabileceği düşüncesine dayanır. Ortak özellikler ne kadar fazla olursa sonuç önermesinin doğru olma olasılığı da o kadar fazlalaşır. Analojide sonuç önermesinin doğruluğu hiçbir zaman kesin değildir. 

---
Klasik Mantık
Yazar: Prof. Dr. Semiha Akıncı & Prof. Dr. Hasan Ali Ünder
Anadolu Üniversitesi, Yayın Numarası: 2814
Ocak 2013, Eskişehir

Klasik Mantık: Kavram ve Terim

Kavram ve Terim
Kavram, bir şeyin zihindeki tasarımıdır. Kavram dil ile ifade edilirse terim adını alır. Mantıkta terim, anlam ifade eden en küçük birimdir. Her terim bir kavrama işaret eder.

Kavram Çeşitleri

Tümel, tekil ve tikel kavramlar
Söz konusu kavram, bir sınıfın tümünü işaret ediyorsa tümel kavramdır; ağaç, insan, hayvan vs. Kavram, tek bir şeyi işaret ediyorsa (Edirne, Ali vs.) tekil olur. Kavram, bir önermede özne olarak kullanılırsa tikel olur.

Soyut ve somut kavramlar
Zihindeki tasavvurun gözle görülüp elle tutulan bir karşılığı varsa o kavram somuttur (ağaç, insan, hayvan vs.). Kavram bir oluş tarzını ifade ediyorsa (ölüm, güzellik vs.) soyuttur.

Kolektif ve distribütif kavramlar
Ordu, sendika gibi bireyler gurubunu işaret eden kavramlar kolektif kavramlardır. Benzer şekilde bireyler gurubunu ifade eden bir kavramla bireyi işaret ettiğimizde bu kavram distribütif olur. Yani o birey, kendisini imleyen kavramın distribütörü olur. İşçi kavramı ucu açık, çok geniş bir insan gurubunu işaret eder. İşçi sözcüğüyle bir bireyi işaret ettiğimizde işçi kavramı bir birey üzerinde gerçekleştiği için kavramın niteliği distribütiftir.

Olumlu ve olumsuz kavramlar
Olumlu-olumsuz kavram ayrımını ilk olarak ortaya atan kişi De Morgan’dır. Mevcut tanımı olumlu kabul edilen her kavramın yokluğunun olumsuzlanması ilkesiyle açıklanır. İnsan kavramı olumlu kabul edilirse, insan olmayan olumsuz olur.

Özlük ve ilintilik kavramlar
Bir kavram başka bir kavrama yüklendiğinde (“insan ölümlüdür” gibi) yüklenen kavram yüklenilenin özünde var ise o kavram özlüktür. Benzer şekilde yüklenilen kavram yüklenenin özünde yoksa (“akıllı hayvan” gibi) o kavram ilintiliktir.

Kavramların Göstergeleri

Nelik, gerçeklik ve kimlik
Tümel bir kavramın yalnız zihindeki bireyleri dikkate alınırsa buna, nelik denir. Nelik, bir kavramın ne olduğunu gösterir. Her kavramın neliği var ama her kavramın gerçekliği yoktur (mitolojinin neliğine cevap verebilir ama onu gösteremeyiz).
Gerçekliği olan bir kavramın zihin dışında gösterdiği gerçekliklerden birisi belirtilirse bu da o kavramın kimliği olur. Kimlik, bir kavramın kime işaret ettiğini gösterir.

İçlem ve kaplam
Kaplam bir kavramın işaret ettiği bireylerin tümelidir. Kedi genel kategori kabul edilirse, siyam, tekir gibi kedi türleri için kedi kavramı kaplam olur. Kavram, içine aldığı bireylerin özelliklerine işaret ederse o nitelikler/özellikler de o kavramın içlemidir. Akıl, duygu gibi hasletler insan kavramının içlemidirler.
İçlem ve kaplam ters orantılıdır. Küme genişledikçe ortak özellikler, nitelikler azalır. Kaplamın özellikleri o kategori altındaki bütün bireylerde ortak olan özelliklerle sınırlıdır.

Kavramlar Arası İlişkileri
Eşitlik, ayrıklık, tam girişimlik, eksik girişimliktir.

Eşitlik
Önermenin bir kavramı diğer bir önermenin bireylerini içine alırsa, iki önerme arasında eşitlik oluşur: her kuş öter = her öten kuştur gibi.
Ayrıklık
Kavramlardan birinin diğerinin hiçbir bireyini içine almazsa aralarında ayrılık vardır deriz: kedi kuş değildir, kuş kedi değildir gibi.
Tam Girişimlik
Kavramlardan yalnız biri diğerinin tüm bireylerini içine alıyorsa tam girişimlikten söz ederiz (kaplam içlem ilişkisinde bunun örnekleri çoktur): bazı hayvanlar kuştur, bütün kuşlar hayvandır gibi.
Eksik Girişimlik
İki kavramdan her biri diğerinin bazı bireylerini içine alırsa aralarında eksik girişimlik vardır: bazı kuşlar öter, bazı ötenler kuştur gibi.

Beş Tümel
Porphyrios, İsoloji adlı eserinde kavramların sınışamasını Beş Tümel adı altında
İncelemiştir. Beş tümel, Aristoteles’in cevher (töz) hakkındaki görüşlerinin sistematikleştirilmiş halidir.
Beş Tümel genellikle Porphyrios Ağacı dediğimiz bir şema ile açıklanır. 


---
Klasik Mantık
Yazar: Prof. Dr. Semiha Akıncı & Prof. Dr. Hasan Ali Ünder
Anadolu Üniversitesi, Yayın Numarası: 2814
Ocak 2013, Eskişehir                                                                      

Klasik Mantık: Önermeler

Önermeler
Önerme, en az iki terimden oluşan ve doğruluk değeri taşıyan yargı cümlesidir. Dilek, ünlem, soru ve emir cümleleri önerme değildir.
Önerme tek bir yargıyı gerektiriyorsa buna basit önerme, yüklemli önerme veya kategorik önerme denir. Birden fazla yargıyı gerektiriyorsa bileşik önerme denir.

ÖNERME ÇEŞİTLERİ
Yargının Niteliğine Göre Önermeler
Olumlu ve Olumsuz Önermeler
Bir önermede bir yüklenen, bir yüklenilen ve bir de bağ vardır. Bu bağ, bu iki taraf arasında bir ilişki bulunduğunu veya bulunmadığını gösterir. Bir ilişki bulunduğunu gösterdiği duruma “olumlu”, bir ilişki bulunmadığını gösterdiği duruma “olumsuz” önerme denir. “Dır” eki yakınlaştırır, dolayısıyla olumludur; “değildir” eki uzaklaştırır, dolayısıyla olumsuzdur.

Yargının Sayısına Göre Önermeler
Basit (ya da Kategorik) Önermeler
Basit önermelere yüklemli önermeler veya kategorik önermeler denir. Bu tip önermelerde bağ kaldırıldığı zaman iki tarafta birer terim kalır. “Kar beyazdır.” önermesinde “dır” bağı kaldırıldığı zaman, “kar” ve “beyaz” terimleri kalır.
Basit önermeler nitelik ve nicelik bakımından dörde ayrılır.
Tümel olumlu önerme: Bütün politikacılar yalancıdır.
Tümel olumsuz: Hiçbir insan ölümsüz değildir.
Tikel olumlu önerme: Bazı insanlar doktordur.
Tikel olumsuz: Bazı insanlar doktor değildir.
Tekil önerme: Ayşe çalışkandır.
Tekil olumsuz: Ayşe çalışkan değildir.
Belirsiz önerme (nicelik belirtmeyen önermelerdir): İnsan ölümlüdür.
Karmaşık önerme: Babası tarafından şımartılan Ayşe, çalışkandır.

Bileşik Önermeler
Birden fazla yargıyı gerektiren önermeye bileşik önerme denir. İki ya da daha fazla önerme “ve”, “veya”, “ise” “ancak ve ancak” gibi eklemlerle birbirine bağlanır.

Bileşikliği Açıkça Belli Olan Önermeler
1-) Koşullu Önermeler: Bu tür önermelerde yargı bir koşula bağlanmıştır. Koşullu önermelerde bağ kaldırıldığı zaman, iki tarafta birer küçük cümle kalır: Yağmur yağarsa sokaklar ıslanır.

Koşullu önermede önbileşen ile artbileşen olumluda birleşip, olumsuzda birleşmediğine hükmolunuyorsa buna bitişik koşullu önerme denir. Bir yargının gerçekleşmesi diğer yargının gerçekleşmesine bağlıdır.

Ayrık Koşullu Önermeler: Bu önerme türünde önbileşen ve artbileşen birbirinin seçeneği durumundadır. “veya”, “ya, ya da” eklemleriyle kurulan bu önerme türünde, bileşenlerden biri kendi varlığı ile diğerini geçersiz kılar. Buna tekil evetleme önermesi de diyebiliriz: Hava ya açıktır ya kapalı…

2-) Bağlantılı Önermeler: Birbirini kabul ya da inkâr bağlacı ile bağlanan birçok özne veya yüklemden yapılan önermelerdir: Mantık ve matematik öğreticidir.

3-) Sebepli (nedenli) Önermeler: Neden bildiren bir kelime ile (çünkü, yani) birbirine bağlı iki önermeyi gerektiren önermelerdir. Bu önerimlere çıkarım da diyebiliriz: Mantık bilimseldir çünkü akla dayanır.

4-) Ekli Önermeler: Ama, fakat, mamafih, lakin gibi kelimelerle yapılan önermelerdir: Para aşkı satın alabilir ama sağlığı alamaz.

Bileşikliği Gizli Olan Önermeler
Bu tür önermelerin bileşikliği şekil bakımından belli olmaz, anlamlarından iki önerme gerektirdikleri anlaşılır.
1-) Özgülü (exclusive) Önermeler: Yüklemin yalnız bir konuya ait olduğu belirtilen önermelerdir. “Ancak”, “yalnız” gibi kelimeler kullanılır: Yalnız Yonca Tıp Fakültesi’ni kazandı.

2-) Çıkarmalı (exceptive) Önermeler: Konunun bir kısmını ya da konunun kaplamına giren bireylerin bir kısmını dışarıda tutarak, konunun bütünü hakkında hüküm vermek suretiyle yapılan önermelerdir: Ben hariç herkes üniversiteyi kazandı.

3-) Karşılaştırmalı Önerme: “En”, “daha” sözcükleriyle yapılan, bir fikri karşılaştırma ile ifade edilen önermelerdir: Emine, Yonca’dan daha zekidir.

4-) Sınırlandırıcı Önermeler: Yüklemin belirttiği özelliğin belli bir zamanla sınırlandırıldığı önermelerdir: İki yıldır Eskişehir’e hızlı trenle gidiliyor.

Yargının Kipliğine Göre Önermeler
Bir önermede bazen konu ile yüklem arasındaki ilişki bir yargıyla kayıtlanır ki bu kayda önermenin kipliği denir. Kiplik, bir yargı üzerine verilen yargıdır.
Aristoteles kiplik kelimesini açıkça kullanmamış ancak Önermeler adlı kitabında zorunlu, olumsal, mümkün ve imkânsız önermelerden bahsetmiştir. Ortaçağ Batı Mantıkçıları, Aristoteles’ten esinlenerek dört çeşit kiplik kabul etmişlerdir; zorunlu, olumsal, mümkün, imkânsız.
İslam dünyasında ilk mantıkçılar, üç türlü kiplik kabul etmişlerdir; zorunlu, mümkün, imkânsız. Sonradan İslam mantıkçıları dört çeşit kiplik kabul etmişlerdir: zorunluluk, devam, imkân, fiil.
Günümüz mantık kitaplarında genellikle kiplikli önermeleri yalın, zorunlu, mümkün diye üçe ayırırlar. Yalın önerme (kipliksiz) öznenin yüklemi deney ve gözlemle ispatlanmış bir biçimde kendisinde taşıdığı ifade edilen önermedir.

ÖNERMELER ARASI İLİŞKİLER
Karşı Olma
Aynı terimlerden yapılmış iki önerme ya nicelik ya nitelik veya hem nicelik hem nitelik bakımından birbirinden farklı iseler, bu iki önerme arasında karşı olma durumu vardır. Bu koşullar altında iki önerme birbirine ya “karşıt” tır ya” çelişik”tir veya “altık”tır.

Karşıt Önermeler
Öznesi ve yüklemi aynı olan iki tümel önerme nitelik (olumlu-olumsuz) bakımından farklı ise buna karşıt önerme denir. Doğru bir tümel önermenin karşıtı, daima yanlıştır. Yanlış bir tümel önermenin karşıtı, bazen doğru bazen yanlıştır.

Altkarşıt Önermeler
Öznesi ve yüklemi aynı olan iki tikel önerme nitelik (olumlu-olumsuz) bakımından farklı iseler, bunlara altkarşıt önermeler denir.
-       Bazı insanlar doktordur.
-       Bazı insanlar doktor değildir.

Altık Önermeler
Öznesi ve yüklemi aynı olan iki önerme yalnız nicelik bakımından farklı olup, nitelik bakımından aynı olursa bu iki önerme birbiri ile altıktır.
-       Bütün insanlar ölümlüdür.
-       Bazı insanlar ölümlüdür.

Çelişik Önermeler
Öznesi ve yüklemi aynı olan iki önerme, hem nitelik hem nicelik bakımından birbirinden farklı iseler bu önermeler birbiri ile çelişiktir.

DÖNDÜRME
Bir önermeyi döndürme, onun niteliğini bozmadan yüklemini özne, öznesini yüklem yapmaktır.
Düz Döndürme
Bir önermenin olumlu ve olumsuzluğuna ve doğruluk değerine dokunmadan yüklemini özne, öznesini yüklem yapmaktır.
Tümel olumlu bir önermenin düz döndürmesi tikel olumlu olur.
Tikel olumlunun düz döndürmesi tikel olumlu olur.
Tümel olumsuzun düz döndürmesi tümel olumsuz olur.
Tikel olumsuzun düz döndürmesi olmaz.

1. Olumlu önermelerde yüklem daima tikeldir.
2. Olumsuz önermelerde yüklem tümeldir çünkü olumsuz önermede özne, yüklemin bütün kaplamının dışında bırakılmıştır.

Ters Döndürme
Bir önermenin olumlu ve olumsuzluğuna dokunmadan, öznesinin karşıt halini (tümleyenini) yüklem, yüklemin karşıt halini (tümleyenini) özne yapmaktır.
Tümel olumlu önermenin ters döndürmesi yine tümel olumlu olur.
Tikel olumlu önermenin ters döndürmesi olmaz
Tümel olumsuz önermenin ters döndürmesi tikel olumsuz önerme olur.
Tikel olumsuz önermenin ters döndürmesi tikel olumsuz olur.


Yalın Önerme
Düz Dündürme
Ters Döndürme
Bütün S’ler P dir
Bazı P’ler S’dir
Bütün P olmayan S olmayandır
Hiçbir S, P değildir
Hiçbir P, S değildir
Bazı P olmayan S olmayan değildir
Bazı S’ler P’dir
Bazı P’ler, S’dir
Ters döndürmesi yok
Bazı S’ler P değildir
Düz döndürmesi yok
Bazı P olmayan S olmayan değildir
---
Klasik Mantık
Yazar: Prof. Dr. Semiha Akıncı & Prof. Dr. Hasan Ali Ünder
Anadolu Üniversitesi, Yayın Numarası: 2814
Ocak 2013, Eskişehir