Heidegger: Teknoloji ve İnsanlığın Geleceği adlı kitap
hakkındadır
Heidegger’in teknolojiye yönelik
eleştirilerini ve tespitlerini dile getirdiği iki konuşması ve çeşitli
yazarların bu meselelere atıf yapan makalelerinden oluşan bir derlemedir bu
kitap.
Ahmet Aydoğan’un sunuş başlıklı yazısı
kitabın hazırlanma nedenini ve içeriğinin genel çerçevesini özetliyor.
Teknoloji sözcüğünün kökeni olan tekhne ne
demektir? Tekhne, sanat ve teknolojiyi karşılamadan önce “bilgi” anlamında
kullanılan bir sözcüktü. Ama bu, felsefeye konu olan bilgiden farklıdır.
Felsefenin bilgiye yönelik sevgisinin
kaynağı dışarıda değil içeridedir. Bilgiye yönelik bu sevginin kaynağı hayrette
aranmalıdır.
Teknikteki bilgi farklıdır. Teknik olarak
nitelediğimiz bilgide hayret etme yoktur. Teknik bilgi ilgisini içeride değil
dışarıda bulur. Teknik bilgi sadece bir araçtır; belirlenmiş bir hedefe yönelik
bilgidir.
Chuang-Tzu’dan yapılan alıntı buraya kadar
yazılanların bir özeti olarak okunabilir:
“Makine kullanan kişi bütün işlerini makine
gibi görür; işlerini makine gibi gören kişinin makine gibi bir yüreği olur. Ve
göğsünde makine gibi bir yüreği olan kişi masumiyetini kaybeder. Saf
masumiyetini kaybeden kişi ruhunun hareketlerinde kararsız olur…” (s. 46)
Hans Ruin’in Heidegger’in Uzun Soluklu
Meselesi: Teknoloji başlıklı yazısı tekhne sözcüğünün unutulmuş anlamını tespit
etmeye çalışıyor.
Bir tekhne yapma (yaratma)yla ilgili akli
bir niteliktir ki o aklı hakikate uygun kullanır.
Tekniğin Özünü Sorgulamak başlıklı bölüm
Heidegger’in teknik ile tekniğin özü arasında yaptığı ayrımı anlatıyor. Teknik
ile tekniğin özü aynı değildir. Modern teknik, aklı araç olarak görür. Çünkü o artık
insanı dahi kontrol altına almaktadır. Teknik ancak insan ona hükmeder ve onu
kontrol altında tutabilirse “araç” durumuna geri dönebilir.
William Lovitt’in Heidegger ile Teknoloji
Üzerine bir Konuşma adlı yazısı teknoloji nedir sorusunu etraflıca irdeliyor.
Teknoloji bir tertibat, düzenektir. Teknoloji ve tekhne, Grekçe teknikon
sözcüğünden türerler. Teknikon, tekhneye ait olan şey anlamına gelir. O halde
tekhne nedir?
Tekhne, tamamlanmış bir eserin, meydana
getirilmesine iştirak eden bilginin adıdır. Yapıp etme bilgisi değil daha ziyade
ustalığa ait olan bilgi demektir.
Usta, üretirken yapıp ettiği şeye dair
hiçbir aşamada bilgi eksiği olmaması gereken kişidir. Üretimi bilgisi / kontrolü
altında gerçekleştirebilmelidir.
Modern zamanların teknolojisi bu noktada
tekhneden uzaklaşır. Teknolojiye bir meydan okuma hakimdir. Teknoloji, meydan
okuma karakteri nedeniyle tekhneden farklıdır. Tekhnede tehdit yoktur. Onun
ürünü olan şeyler doğaya ait ve ona uygun olmalıdır. Ama teknoloji, esas karakteri
meydan okuma olduğu için doğaya saldırır ve onu dönüştürür. Tekhne ile tekniğin
özü arasındaki bu farklılığın nedeni genel olarak rasyonel düşüncede, özel
olarak Descartes’in özne-nesne ayrımında bulunabilir.
Heidegger’in tekniğe yönelik soruşturmasının
önemli kavramlarımdan biri ge-stell’dir. Heidegger Ge-stell sözcüğü ile
teknolojinin meydan okumasının bütün tarzlarını işaret eder.
Modern teknoloji ge-stell ile insanı
kuşatır. Böylece insan da artık diğer nesnelerden herhangi biridir. İnsan bu
çerçevede kaldıkça çobanı olduğu Varlık geri çekilir. İnsanın varlığın
çağrısından uzakta kalması Heidegger’in düşüncesine göre bir tehdittir. Teknolojideki
esas tehlike de budur.
Ge-stell ile hakikat geri çekilir. Tam da bu
noktada, tehlikenin büyüyüp kök saldığı yerde çare kendini gösterir; tekhneye
geri dönüştür bu.
Tekhne poiesis’e aittir. O poietik bir
şeydir.
A. F. Lingis’in Tekniğin Özü Üzerine adlı
yazısı teknik ürünlerin bedenimizin birer uzantısı gibi iken modern teknoloji
ürünlerinin ise bundan çok daha fazlası olduklarına dikkat çekiyor. Makineler
daha çok dilimizin bir devamı – uzantısıdır. Lingis’e göre teknikte Heidegger’i
alakadar eden şey varlığın hakikatinin bir çığırı olarak teknoloji çağıdır.
Anthony J. Steinbock’un Heidegger, Gizli
Tertibat ve Yahudi Meselesi başlıklı yazı, Heidegger’in siyasi eğilimleriyle
felsefi görüşleri arasında paralellikler kurmaya çalışıyor.
Heidegger modern çağa hükmeden teknolojik
güçteki meydan okuma karakterini “gizli tertibat” ifadesiyle tanımlıyor. Steinbock’un
iddiasına göre Heidegger, nasyonal sosyalizmin öyle ya da böyle bunu aşabileceğine
inanıyor.
Gizli tertibat Dasein’ı dünya yoksunu kılar,
insanın kendisinin kurduğu yeryüzünü yitirdikten dünya üzerindeki herhangi bir
varlıktan farkı kalmaz. Almanlar, Fransızlar gibi milletlerden farklı olarak
Yahudiler yurtsuzdurlar. Toprağa bağlı olmadıkları için her şeyi kendi
emellerine hizmet ettirme eğilimine sahiptirler. Bu hüviyetleriyle onlar modern
teknolojinin insanlar ve tabiat üstündeki tahakkümünü kolaylaştırmaktadırlar.
Varlık ve zaman düşünmenin meseleleridirler.
Onlar şey değil varlıktır. İşaret edilebilen varlık ve zaman belli şeyleri
gösterir, onları önümüzdeki şeylerden biri haline getirir ve bu yanıltıcıdır.
Çünkü bu iki sözcük, şeylerden herhangi biri olursa bu onları emrimize amade
nesneler olarak ulaşılabilir hale getirir.
Varlık varlığı ve zamanı verir. Varlık
varolan olarak düşünülürse ve de zaman şimdi veya yaşanan hal olarak
düşünülürse varlık ve zaman nesneleşir. Her ikisi de gizli tertibatın alanı
haline gelir.
Varlık, varlık ve zamanı verir. Kendini değil
fakat sadece vergisini veren bu vermeye kader denir. Varlık verenin vermesinde
saklanan geri çekilmede açığa çıkar. Geri çekilen nedir?
O verir ifadesindeki O, Ereignis olarak
ifade edilir. Ereignis / gerçekleşme (ben “oluş” demeyi öneririm)
Varlık ve zaman Ereignis’in
hususiyetleridir.
Gizli tertibat Ereignis’in verdiği /
gönderdiği bir unutkanlıktır.
Bu bölümün ardından gelen Heidegger’in Messkirch
Anma Konuşması, modern teknolojide hakim olan unsurları, hesaplayıcı düşünme
tarzını açıklar ve örnekler verir.
Hesaplayıcı düşünme hesap eder. O bu haliyle
sükûnetle düşünmeden, gerçek düşünmeden farklıdır. Dünya şimdi hesaplayıcı
düşüncenin saldırılarına açık bir nesnedir. Çünkü bunu talep eden teknolojidir
ve teknolojik ilerleme asla durdurulamayacak, varoluşun bütün alanlarını
kuşatacaktır.
Şu veya bu teknik icat, alet insanlardan
talepte bulunacak, insanı kendine bağlayıp peşi sıra sürükleyecek.
Çaresi var mıdır bunun ve varsa nedir?
Teknik aygıtlardan kendimizi özgür
kılabiliriz, böylece onları da serbest bırakmış oluruz.
Çareye yönelik açıklamalara Charles Bambach’ın
Heidegger, Teknoloji ve Yurt başlıklı yazısında yer veriliyor.
Edebi dil, kökleri toprak ve tarihte olan
aslî / yerli konuşmadan doğar. Ge-stell’den kurtulmanın imkânı edebi dilde
bulunabilir.
Lehçe, her olgun dilin menşeidir. Heidegger,
ge-stell’in tehdidine karşı Hölderlin’in şairane barınma ülküsüne atıf yapar.
Heidegger toprakta kökleşmiş oluşumuzun
izlerini yeniden keşfedebilmemiz için dille münasebetimizi yeniden düşünmenin
yolunu açar. Yeryüzünü bir mesken olarak kurabilirsek onun tekrar sakini
olabiliriz. Bu, yurtsuzluğun da çaresidir. Bunu başarabilen insan varolanlara
efendilik etmez, onları muhafaza eder.
Ontolojik yurtsuzluk üzerine bu düşünme Heidegger’e
göre ölümlüleri meskenlerine çağıran tek ve biricik çağrıdır.
Kitap, Albert Borgmann’ın Heidegger’in
Teknoloji Eleştirisi başlıklı yazısıyla sona eriyor. Yazının içeriği genel
olarak teknolojinin karakterine vurgu yapıyor. Teknoloji temel ve kuşatıcı bir
fenomen, modern kültür ve gerçekliğin en önemli karakteristiğidir.
Kitabın künyesi: Heidegger Teknoloji ve
İnsanlığın Geleceği, Yayına hazırlayan: Ahmet Aydoğan, Say Yayınları, 2017