26 Aralık 2017 Salı

Türkü: Budin Türküsü

Ötme bülbül ötme, yaz bahar oldu
Bülbülün figanı bağrımı deldi
Gül alıp satmanın zamanı geldi
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i

Çeşmelerde abdest alınmaz oldu
Camilerde namaz kılınmaz oldu
Mamur olan yerler hep harâb oldu
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i

Budin’in içinde uzun çarsısı
Orta yerde Sultan Ahmet Camisi
Ka’be suretine benzer yapısı
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i

Budin’in içinde serdar kızıyım
Anamın babamın iki gözüyüm
Kafeste beşli kınalı kuzuyum
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin'i

Cephane tutuştu aklımız şaştı
Selâtin camiler yandı tutuştu
Hep sabi sübyanlar ateşe düştü
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i

Serhatler içinde Budin’dir başı
Kan ile yoğrulmuş toprağı aşı
Çerkeş Alemdardır şehitler başı
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i

Kıble tarafından üç top atıldı
Perşembe günüydü güneş tutuldu
Cuma günüydü Budin alındı
Aldı Nemse (Nemçe) bizim nazlı Budin’i 

19 Aralık 2017 Salı

Şiir: Emin Bülent Serdaroğlu - Kin

Kin

Göster sema-yı mağribe yüksel de alnını,

Dök kalb-i saf-ı millete feyz-i beyanını!


Al bayrağınla çık, yürü sağken zafer nüma,

Bir gün şehit olunca sen, olsun kefen sana!


Ey makber-i muazzam-ı ecdadı titreten,

Düşman sadası, sus, yine yükselme gölgeden!


Kafir! Hilal-i rayet-i İslam'a hürmet et,

Toplar boğar hitabını dağlarda akıbet!


Dağlar lisana gelse de anlatsa hepsini,

Binlerce can dirilse de nakletse geçmişini!


Garbın cebin-i zalimi affetmedim seni,

Türk'üm ve düşmanım sana kalsam da bir kişi!


Ben şurezar-ı kalbimi kinimle süslerim,

Kalbimde bir silah ile ferdayı beklerim.


Kabrinde müsterih uyu ey namdar atam!

Evladının bugünkü adı sade intikam!

11 Aralık 2017 Pazartesi

Şarkı sözü: İlhan İrem - Sekiz Bulut Dağının Prensesi

Havada uçuyordu
Duvarlardan geçiyordu
Elverdi şatlup & ışıktan geçti
Maya ağacının kökleri üzerinde melaikeler bekliyordu.

Odalarına gir cennet yüreğinin
Yıldızları yad et birbir.
Gecenin derinliklerinde anahtarlar şıkırdar
Hava kızları raksederler

Sis & gökyakutlarda
Sis & rüyalarda
Sis & yasak meyva
Sis & dudaklarda

Hüzün & yüzyıllar boyu
Tövbe & günahlara
Veda & zehirli elma
Gonca & dudaklarda

Eski zaman elbiseleri akıp gidiyor üzerinden
Sekiz bulut dağının prensesi
Mevsimlik heveslerini dökmüş çiçeklerin ecesi
Olan olmadı biten de bitmedi.

Gizli bahçelerde lirik bahar senfonileri
Geçmiş - an ve gelecek
Varolmuş ve olacak
Havadis avcısı adamotları topladı kehanet ırmağının kıyılarından

La mekan ! la kuyud !
Salamender'in tılsımı ateşte.
Tozdan geldin toza dön !
Ayna krallığının sihirli tacı görünmez oldu.
Kum yatağında kum. dikenler parçaladı avuçlarını
Silinip gitti.
Yüzü önce & sonra elleri & ve sonra tebessümü bile unutuldu.

Hırs akrebi vahşice kanırttı acımasız, meşum
Kim daha yükseklerde o mu ben mi ?
Başında kainatın sarkacı
Geçmiş - an ve gelecek
Varolmuş ve olacak.

Sekiz bulut dağının prensesi
Mevsimlik heveslerini dökmüş
Eski zaman elbiseleri akıp gidiyor üzerinden


10 Aralık 2017 Pazar

Ali Taşpınar - Rize Tarihi

Ali Taşpınar - Rize Tarihi - Özet
Taş Çağlarından 1950’ye Kadar

Bazı araştırmacılara göre de, Karadeniz bölgesine ilk olarak 3. bin ile 2. bin yılları arasında gelip yerleşenlerin Oğuzların öncü kollarından olan “Gas/Kas” ve “Gud/Gutiler” olduğu ifade dilmektedir. M.Ö. 3. bin yılının sonlarına ait Anadolu'da Hattuşaş arşivinde bulunan ve H.G. Güterbock tarafından Zeitschrift jur Assyrologie’de yayınlanan bir belgede, Anadolu' da Türklerin bulunduğunu ve kralları İlşu Nail' in Anadolu' ya girmek isteyen Akadlar’la savaştığını kaydetmektedir.

1877 tarihinde yazdığı Trabzon Tarihi adlı eserinde Şakir Şevket, Rize'nin doğusunda bulunan derenin kenarında pirinç ekilmekte olduğundan, Rumca'da pirinç anlamına gelen İriziyos adı bu dereye verilip İl'e de bu ad konuldu, diyor. Şakir Şevket'in görüşüne itiraz eden Fahrettin Kırzıoğlu, Rize adının ikiz adı olduğunu ileri sürerek şöyle diyor.
“Arşaklı 3.Tiridat'ın (287-330) Roma'dan getirdiği kâtibi Agathangelos, 286 yılı olaylarını anlatırken Erzincan'dan Erez diye bahseder. Yine aynı şekilde 324'te ölen Süryani Kalaglı Zeno Daron Tarihi adlı eserinde Aziz Grigor'un hükümdarın izniyle eskiden yapılan putları kırmağa başladığı sırada Erez'dekileri de temizlediğini anlatır.
Rize adının da Erzincan'ın eski adında olduğu gibi, ikiz adı olarak Erıza/Erez olduğunu, baştaki E sesinin yutulmasıyla Erıza/Rıza/Rize şekline dönüştüğünü belirtmektedir. Bölgemizde halk arasında daha bir nesil öncesine kadar Rize'den “İrize” şeklinde söz edilmekteydi. Yine yakın zamana kadar ”nereden geliyorsun” denildiği zaman “İrize'den geliyorum” denilirdi.

Kafkas sıradağları ile Karadeniz'in kuzeyine M.Ö. 2000'lerde Orta Asya'dan gelerek (…) Kimmerler yurt tutmuşlardı.
İskit/Saka baskıları nedeniyle Kimmerler M.Ö.714 yılında yurtlarım bırakarak Kafkas geçitlerini aştılar. Kür, Aras ve Çoruh boylarına yayıldılar.

Sakalar, M.Ö.680 yılında itaat etmeyen son Kimmer'leri de kovalayarak Asur ülkesini tehdide başladılar. Asur kralı Asurhadon (M.Ö 680-669) Sakalardan ülkesini korumak için kendi kızını Partatua ile evlendirerek hısımlık kurma yolunu seçmişti.

Partatua'nın oğlu Madova (M.Ö.654-626) çağında Sakalar, Kudüs’e kadar yayıldılar.
MÖ. 634 yılında Mısır firavunu 3.Psammetik'tende haraç alırlar.

M.Ö.626’da Madova'nın Med'lerce hile ile öldürülmesi üzerine Heredot'un andığı 28 yıl süren Asya'daki hakimiyet sona erdi.

Anadolu ve Doğu Karadeniz’deki Med hakimiyeti, Perslerin Medleri ortadan kaldırması sonucunda MÖ. 547 yılında Perslerin eline geçti.
Pers hakimiyeti İskender’in seferine kadar sürdü. MÖ. 312-280 yılları arasında bölge, İskender’in generallerinin kontrolünde kaldı.

Sakalar’ın Part kolundan Arşak (250-247) ve halefleri, Türkçe'de yırtıcı anlamına gelen Arşak unvanını kullanıyorlardı.
Arşaklı, 2. Mitridat (MÖ. 123-88) doğuda Afgan ve Hind'in bir kısmını fethederek MÖ. 120 de batıya yöneldi.
Hazar Denizi batısında yeni fethedilen yerlere Val-Arşak adlı kardeşini uç beyi tayin etti.
Val-Arşak'ın oğlu Arşak da yendiği Pontluları baskı altında tutmak için bir Türk boyu olan Balkar'ı Kafkasya'dan getirterek Bayburt'a ve Çoruh nehrinin solundaki dağlık kesime yerleştirdi.
20 yıllık (MÖ. 77-57) fetret çağını atlatan Arşaklılar l.Orod (MÖ. 57-37) başa geçince Romalıları Mayıs 53' te Harran kesiminde yendi.
22. Arşak ünvanıyla l.Balaş (51-75) Romalıları yenip Armenya'dan uzaklaştırdı.

Yeryüzünde Hıristiyanlığı ilk devlet dini olarak benimseyen, ateşe tapan İran baskısına karşı manevi bir güç kazanan Küçük Arşak'lılardı.

Laz Adı: Türklerin sarı saçlı, gök gözlü, sarışın ve kumral Kıpçaklar kolundan gelen Lazlar’ın ataları, ikiz adlı olarak tanınmışlardır.
Hazar Denizi'ne dökülen Kür Irmağı'na; Kuzey Kafkasya'da soldan karışan Alazan Çayı ile onun sağ kolu Yor/Kabur çayına da aynı adı vererek her ikisine İki Alazan denilmektedir.
Kafkas sıradağları ve çevresi yerlilerinin dilinde yabancı adların başındaki sesleri yutma alışkanlığı vardır. Böylece Alazan / Alazon / Alaz şeklindeki öylemin başındaki ilk ses A yutularak Laz olmuştur.
a) Yunanlılar; Yunancada Ç sesi olmadığından Çanlar yerine Sanlar,
b) Gürcüler; Lazlara Çan, yaşadıkları yere de Canet;
c) Ermeniler; bu kavmi çifte adla anarak, Canik/Canlar, Lazik / Lazlar demekteler. (s. 37)

Doğu Karadeniz bölgesinde izlerine rastladığımız Türk topluluklarından bir tanesi de Mak'lardır.
Rasonyı Tuna Köprüleri adlı eserinde Mak'ların Peçenek oymaklarından birisi olarak ortaya çıktığına işaret ederek bunlara ait ver isimlerini vermektedir. (Makut, Maksa, Makfalya... gibi)
Macaristan'daki yer adlarına Doğu Karadeniz bölgesinde de rastlıyoruz.
Mağaloz: Camidağı - Rize
Makri: Toros - Hemşin
Makrebudam: İncesu-Çayeli - Rize
Makrevis: Konaklar Mah.- Çamlıhemşin
Makaliskirt: Dikkaya köyü - Çamlıhemşin
Makriyali: Kemalpaşa - Artvin
Mikron: Kavak Mah.- Çamlıhemşin
Makret: Borçka
Makaloz / Mağaloz: Tersane - Rize (s. 49)

Rize’de Hortoz (Fenerköy) ile İspir'deki Hortik Deresi, Hortik Dağı ve Hortik köyü isimleri bölgeye yerleşmiş Bulgar Türklerinin Horto oymağından kalmıştır. Bölgede Macarlar’la birlikte üç önemli boy olan Kabar, Kasar ve Kaliz Türklerine işaret eden isimler de vardır. Rize'de Kasarcılar köyü yanında Kasar kök adı taşıyan ailelerden çokça bulunmaktadır. Gaspar/Kaspar ismi Macarca'dır ve Rize'de bu isimde ki ailelere sıkça rastlanılmaktadır.
Çamlıhemşin'in Dik Varoş, Düz Varoş ve Çat köyleri ise bölgede Macarca olan yer adlarından tespit edebildiklerimizdendir.

1124 yazında Çoruh vadisine ve İspir bölgesine yerleşen Türkmenlere baskın vererek kovalayan Kuman'lar buraları ele geçirdi.

Çepni ismi üzerinde duran Gyula Nemeth bu adın Kırgızca çep (=kalkan) ve Türkçe çeper(=duvar, çit, parmaklık) kelimeleriyle ilgili olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre Çepni adı kök bakımından koruyucu ve özellikle sınır koruyucu birlik anlamına gelmektedir. (s. 65)

Çepniler, Kürtün'den hareket ederek Harşit Vadisi yoluyla Karadeniz'e erişmişler ve bu vadinin iki yanındaki toprakları yurt edinmişlerdir.

Trabzon Tarihi yazarı Şakir Şevket eserinde 2. Mehmet Han Trabzon tigresini ülkesine kattıktan sonra, ovadan 100 000 Çepni Türk'ü geldi. Trabzon tigresine yerleşti. Bu Çepniler, ilk önce Türkeli'nden (Türkistan'dan) İran toprağına göçmüş! Kızılbaşlığı öğrenmiş! Bunlar, İran’da tek durmamış! Uslu oturmamış! Bundan ötürü Hanları, bunları kendi elinde istememiş! Bunlar da Anadolu'ya geçmiş diyor. (s. 67)

Anadolu'ya geçenlerden 100.000 kişi daha çoğu Giresun, Tirebolu, Görele, Büyük limanda bulunmak üzere Tırabuzon tigresine yerleşmiş! Bir takımı da batıya doğru yürümüş, İzmit, Balıkesir, İzmir yanlarına yayılmış.

18. yy'da Trabzon'un batısındaki Çepni'lerle, doğu kesimindeki Laz'lar arasında uzun süren kavgalar olmuş, 1738'de Çeteci Abdullah Paşanın Trabzon Valisi olmasına kadar da bu kavgalar devam etmiştir. (s. 68)

1456 da Şah İsmail'in dedesi Şeyh Cüneyd'in Trabzon'u kuşatması üzerine bunu haber alan Fatih, Amasya Valisi olan oğlu Sultan Sultan Bayezid'in lalası Hızır Bey'e Trabzon üzerine yürümesini emretmişti. Kuşatmayı kaldıran Şeyh Cüneyd
doğuya doğru çekilirken, Trabzon İmparatoru 4. Yani Fatih'e vergi vermek suretiyle yarı istiklâlini kurtarabilmişti.

1 Ağustos 1473. Otlukbeli meydan savaşı Akkoyunluları çöküşe götürdü. Doğu Anadolu'da dengeler süratle değişti. (s. 90)

Erdebil Şeyhleri ailesinden Cüneyd ve sonra Şah İsmail Kızılbaşlık cereyanı ile sünnilere savaş açtı. Doğu Anadolu adeta baykuşların tüneği haline geldi. Erzurum, Erzincan, Van, Tebriz gibi kültür ve medeniyetin gözde şehirleri harabeye çevrildi. Trabzon Valisi Selim Erzincan-Tebriz hattında meydana gelen tehlikeyi vaktinde sezerek İspir'den Erzincan'a kadar uzanan bölgede faaliyete geçti. Adı geçen bu bölgelerde yaşayan sünni Akkoyunlu Türkmenlerinden Osmanlı hakimiyeti altındaki bölgelere (özellikle Trabzon-Rize) yoğun bir güç dalgası başladı.

Trabzon'un fethi
Fethi takiben doğu tarafların fethine Amasya Valisi Sultan 2. Bayezid'in naip valisi Hızır Bey memur edildi. Gümüşhane ve Torul taraflarının fethini ise Şehzade Bayezid'in Lalası Rakkas Sinan Bey yaptı.

Osmanlı Fethi Öncesi Rize Bölgesi
1- Ermeniler (kısmen), Venedikliler ve Cenevizliler; merkez ilçe başta olmak üzere sahil kesiminde ve kalelerde bulunmaktadırlar. İpek yolu ticareti için bölgededirler.
2- Rumlar bölgeye ekonomik nedenlerle gelerek ticaret kolonileri kurmuşlar ve kalelerde yaşamaktadırlar.
3- Sahilde genellikle Ortodoks Hıristiyanlar çoğunlukla, vadiler ve yaylalar bölümünde ise Gregoryen Hıristiyanlar ve Müslümanlar vardır.
4- Rize'nin Doğu kesiminde Ortodoks Lazlar, Batı kesiminde ise çeşitli Ortodoks Hıristiyan topluluklar ve Müslüman Çepni Türkmenleri vardır.

Akkoyunlular, Oğuz Türklerinin Üçok kolunun Bayındır boyuna mensuptu. (s. 92)

Uzun Hasan öldükten sonra altı oğlu birbirine düştü, durumdan faydalanan Şah İsmail etrafına topladığı Şii Türkmenlerle Tebriz'i işgal ederek Safevi devletini kurdu (1501). İşte Akkoyunlu başkentinin bu işgali sırasında sünni Akkoyunlu Türkmenlerinden 40 000 kişi öldürüldü. Bununu üzerine dağılan Sünni Türkmen toplulukları en yakın Osmanlı toprağı olan Trabzon'a sığınırlar. Trabzon Sancak Beyi Yavuz, gelen bu Akkoyunlu Türkmenlerinin Sürmene-Rize arasındaki bölgede iskânını sağlar.
Sünni Akkoyunlu Türkmenleri tıpkı Tebrizliler gibi “k” sesini çe ve “g” sesini ce biçiminde konuşmaktadırlar,

1534-1545 yılları arasında Tebriz şehrinden Kanuni Sultan Süleyman tarafından göçürülerek gönüllü olarak Erzurum’a yerleştirilenler de aynı ağzı kullanmaktadırlar. (s. 93)

Kürken Ağa, Türkmen muharip güçlerinin bir bölümünü çevreyi ve vadinin yukarılarını keşif amacıyla gönderir. Geri gelen muharipler vadinin ıssız olduğunu ancak yukarda Setoz (Ortaköy) adıyla bir yerleşim yeri bulunduğunu ve Hıristiyan olup, Rumca konuştuklarını söyler. Kürken Ağa sürüleri ve çadırları ile birlikte günümüzde Gürgen denilen mıntıkaya yerleşerek kendi adı ile anılan ilk Türkmen yerleşimini kurarlar. Dokuz oğlu ile buraya yerleşen Kürken Ağa, oğullarından Kanıboz obadan ayrılarak kendi adıyla anılan Kanboz köyünü kurar. Sarı Ali, Peçe Ali, Bostan, Kara Ali Askoroz vadisinin her iki yakasında iskân edilirken, diğer üç oğlu üç çadır halinde boş olan ve Mirakaloz mahallesindeki Karamahmutoğulları'nın mezrası olan bugün Veliköy olarak adlandırılan yere gelerek çadırlarını kurarlar. Karakurt, Karahasan ve Memi adlı üç kardeş buraya Velâ derler. (s. 94)

15. YÜZYILDA
Halk geçimini genelde balıkçılık, hayvancılık ve tarım yaparak sağlıyordu. Üzüm bağlıklarına Rize'nin her yanında rastlamak mümkündü. Şıra üretiminin yanında vadiler ve yaylalar kesiminde arıcılık yaygındı. Deli bal olarak tanımlanan kestane balı meşhurdu.
Sebze, meyve, fasulye (lobya), turunçgiller, ceviz, fındık ana ürünlerdi. Ekilen kendirden yapılan keten bezi, Rusya, Anadolu, Arabistan ve Rumeli'de satılırdı.

1486 yılı kendirden alınan öşrün tutarı ve sancak toplamına oranları
Kazalar
Akça
%
Trabzon
24.289
46.21
Of
7.674 
14.60
Rize
15.801
30.06
Atina
1.888
3.59
Arhavi
2.760
5.25
Torul
90
0.17
Çepni


Kürtün
50
0.09
TOPLAM
52.552
100

Rebi'ül evvel 979 (5 Ağustos 1571) tarihli bir hükümde, Gönye kazasına bağlı Makriyalu köyünü iki kıt'a Abaza gemisinin bastığı, yine Arhavi kazasına bağlı Sundura köyünü de dört kıt'a Abaza gemisinin basıp 47 nefer adamı alıp gittiği, pek çok kimseyi katlettiği ve yaraladığı, sığırlarını kırıp büyük zarara sebep olunduğu, bu yüzden halkının ıstırap içinde bulunduğu, hatta halkın çoğunluğunun denizde Abaza gemileri vardır diye korkarak Trabzon beyinden yardım istemişlerdir.

1520'lerde Rize şehri Trabzon Sancak beyliğine bağlı bir kaza idi.

M. Hanefi Bostan'ın “15-16.Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadi Hayat” adlı eserinden alıntılar:
Hıristiyanların çoğunlukta bulunduğu iskân birimlerinde, Karaman, Şova, Kuman, Karaağaç, Pumak, Arpalu, Sakarsu, Yarakar (Yüregir), Paçan, Balaban, Öküzlü, Hopa, Borçka, Kızık, Kurum, Kızıl, Pir Ahmed, Hortu, Varyan, Sabir, Oğuz ve Aklar gibi Türk boy, oymak, cemaat ve obalarının yaşadığı belirtilmişti.
Bunlardan başka yine Trabzon sancağında Çıtak, Cani, Çil, Türkman, Tatar, Kocaman ve Bulgar şeklinde isimlendirilen ve gayrimüslim oldukları belirtilen gruplar mevcuttu. İsimlerinden de anlaşılacağı üzere bunlarda Türk boy ve cemaatlerine mensup topluluklardır. (s. 154)

Rize merkezinde ve Veliköy vadisinde izlerine rastladığımız Çitaklar (…) 12. yüzyılda Karadeniz'in kuzeyinden Balkanlara inen Uz (Gagauz) Türkleri ile aynı kökten gelme…

Hazar Türklerinden olan Polonya'daki Karaylar'ın Trabzon ve Rize çevresinde konuşulan dile benzer bir dille konuştukları belirtilmektedir.
(Turgut Günay) Rize Bölgesi dil özelliğinin Kıpçak Türkleri ve İran-Tebriz ve çevresinde yaşayan Türklerle benzerlik gösterdiğini, dolayısıyla bu ilginin Akkoyunlulara kadar uzandığını ortaya koyduğunu yazmaktadır.

Hemşinli Abdullah Efendi, Arabi ilimlerin mütehassıslarındandır. 1776’da İstanbul’da vefat etti.

19. Yüzyılda Rize’de Ekonomik Durum
Rize kazası: Kendir dokumalar, keten bezi, ketenden yapılan peşkir, şal, kayıklar için makara, bıçak vs.
Kura-i seb’a: Keten bezi, şal ve çorap
Karadere: Yün şal,
Hemşin: Balıkçı ağları, keten ve yünden dokunmuş çoraplar, şal, ceviz ve kızılağaç tahtası…
Hopa: Kendirden yapılan “tora” adı verilen iplik,
Gönye: Topraktan çanak çömlek ve tuğla, balıkçı ağı imalatı,
Arhavi, Kendir, iskemle imalatı için sarmaşık,
Mapavri: Kanaviçe bezler,
Livana: Ahşaptan kaşık, kepçe, tekne ve çanak, Şile (kırmızı bez) ve menüse (siyahlı alaca) bez, çorap ve şal, meşin, sahtiyan ve gön, çeşitli silahlar…
Atina: İpek üretilirdi. (s. 224)

Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti
3-5 Ocak 1919 tarihlerinde Ardahan'da bir kongre toplandı. Ardahan Kaymakamı Rasim Acar Bey'in evinde toplanan kongreye 3. Fırka Komutanı Yarbay Halit Bey başkan seçildi. Üç gün men toplantı sonunda Kars merkez olmak üzere bir büyük kongre toplanması kararlaştırıldı. 17-18 Ocak 1919 gecesi 131 temsilcinin katılımı ile toplanan Büyük Kars Kongresinde Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti kurularak başkanlığına Cihangiroğlu İbrahim Bey (Aydın) getirildi. Anayasa kabul edilerek, hükümet kuruldu. (s. 371)

Hükümetin resmi yayın organı Batum'da neşredilmekle olan Sadayı Millet gazetesi idi.

13 Ocak 1919'da Kars'a gelen İngiliz Askeri Valisi Temperley Türklere Ermeni mültecilerin kabul edilmesi için baskıda bulunuyordu. Ermenileri Kars'a yerleştiremeyen İngiliz Askeri Valisi Temperley alınarak yerine General Verney Asser tayin edilir. General
Verney Asser Kars'a gelir gelmez kurulan hükümetten aşağıdaki taleplerde bulunur.
1- Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti unvanını kullanmayınız ve Kars'tan başka yerlere karışmayınız.
2- Kars'tan göç eden Ermenilerin eski yerlerine gelmesine karşı gelmeyin

25 Mart 1919'da Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti Parlamentosu istiklâlini ilan etmeye karar verir.

Hüseyin Avni (Ulaş) Bey'in kaleme aldığı bu belgenin basım işi ancak 17 Nisan 1919'da bitmişti. Yani Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti'nin İngilizler tarafından yıkılmasından beş gün sonra. 12 Nisan 1919'da Cenub-i Garbi Kafkas Cumhuriyeti Parlamentosunu basan İngilizler, hükümet üyelerini Malta adasına sürgüne gönderirler. İdareyi İngilizlerin ele aldığı söylenir. Ancak yönetim 30 Nisan 1919 tarihi itibariyle Ermeni Osebyan ile Garganofa verilmiştir. Böylece Ermeniler Kars’a yerleşir.
Cenub-i Garbi Kafkas Cumhuriyeti toprakları İngilizlerin istekleri doğrultusunda Gürcüler ve Ermeniler arasında paylaşılır. (s. 375)

12 Şubat 1919'da Trabzon Muhafaza-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti kuruldu.
Erzurum ve Sivas kongrelerine Rize Temsilcisi olarak Hoca Necati Efendi katıldı. Pazar ilçesinde açılan Trabzon Muhafaza ı Hukuk-u Milliye Cemiyeti'nin şube başkanı ise Ziya Bey idi.

Trabzon'da dört başpiskoposluğun bağlı olduğu bir Rum Metropolitliği vardı.
1. Piskoposluğun merkezi Rize idi. İlk Pontus kuruluşu, Amerika’nın Rum göçmenlerinden Rahip Klematyos tarafından 1904' te İnebolu'da kurulmuştu.  

1901 Tarihli Trabzon Vilayet Salnamesine Göre Lazistan Sancağı Bölgesinde Nüfus (s. 456)

Erkek
Kadın
Toplam
İslam
79.264
77.188
156.452
Rum
444
460
904
Ermeni
11
12
23
Toplam
79.719
77.660
157.379

1927 yılı Nüfus Sayımına Göre Rize Nüfusu (s. 457)
Rize
Erkek
Kadın
Toplam
Merkez
41.457
57.571
99.028
Pazar
16.301
25.248
41.549
Hopa
14.613
16.467
31.080
Toplam
72.371
99.286
171.657

Ekonomi
1877-78 Osmanlı-Rus Harbi ile Kars, Ardahan, Artvin, Batum ve Kemalpaşa Rus istilasına uğrayınca buralardan Karadeniz'in sahil kesimine önemli bir göçmen akını olmuştur.

Mısır, arpa, buğday, fındık, pirinç, fasulye, keten, kenevir üretiminin yanında, kıyı bölgelerde balıkçılık, iç bölgelerde hayvancılık yapılmaktadır. Tuğla ve kiremit üretimi bazı köylerde önemli bir iş kolu haline gelmiştir. (s. 489)

1905 Tarihli Trabzon Vilâyeti Salnamesine Göre Lazistan Sancağındaki Ekonomik Faaliyetler (s. 490)
a) Rize Kazası ile Buna Bağlı Mapavri, Karadere, Kurayı Seb'a Nahiyeleri
1- Gurbetçilik: Rusya, Romanya ve Osmanlı imparatorluğunun çeşitli bölgelerinde rençberlik, fırıncılık, tütüncülük bıçkıcılık ve taşçılık gibi işler yapılmaktadır.
2- Yaylacılık: Kasaba ve civar köylerin halkı yaz mevsiminde Kurayı Seb'a dahilinde bulunan yaylalara gidip Ağustos ayında geri dönmektedirler.
3- Madenler: Mapavri nahiyesinin Latom (Madenli) karyesinde manganez ve çinko madeni işletilmektedir.
4- Ormanlar: Merkez kazası dahilinde 25.000 hektar orman varsa da gereği şekilde faydalanılamamaktadır.
5- Yetiştirilen Ürünler: Yaygın olarak Mısır ve fasulyenin yanında arpa da ekilmektedir. Her çeşit sebze, limon, portakal, mandalina, elma, armut yetiştirilmektedir. İç bölgeler ile yüksek kesimlerde arıcılık yapılmaktadır. Bu konuda Kurayı Seb'a yaylaları önde gelmektedir. “Anzer Balı” meşhurdur. Tereyağı, peynir, minci, yumurta, yün, fındık, balık yağı üretilmekte olup, bunların ihracatı da yapılmaktadır.

b) Atina Kazası ve Hemşin Nahiyesi
Yaz mevsiminde hava sıcak olduğundan halk 15-20 saat mesafede bulunan Hemşin yaylalarına gidip Eylül ayı sonuna kadar orada oturarak hayvansal ürünler yaparlar.
Halkın normal meşgalesi, balıkçılık, kayıkçılık, taşçılık ve dülgerliktir.
Gurbetçilik: Halkın bir kısmı fırıncılık, tütüncülük ve rençberlik yapmak üzere her sene Kafkasya, Güney Rusya, Romanya ve Bulgaristan'a giderler.
Yetiştirilen Ürünler: Tereyağı, peynir, deri, bal, balmumu, fasulye, portakal, fındık, mısır, buğday, arpa, darı, limon, elma, armut, üzüm, ceviz, incir, kiraz ve dut gibi ürünlerdir.

c) Hopa Kazası, Arhavi ve Viçe Nahiyeleri
Halk geçimini ziraat, ticaret, gemicilik, bakırcılık, dülgerlik ve çobanlıkla sağlarlar. Sancağın diğer kazalarında yetişen ürünler burada da yetişir. Hopa'nın Peronit karyesi ve Arhavi nahiyesinin bir iki yerinde bakır ve manganez madenleri vardır.

Türkiye'de Çay
1890 yılında Ticaret Bakanı İsmail Paşa tarafından getirilen çaylar Bursa'da dikilmiştir. Müspet netice alınamamıştır.
1890 yılında “Çay Risalesi” adlı eseriyle Mehmet İzzet Efendi ve Mehmet Arif Bey tarafından yazılan “Çay Hakkında Mâlümat" adlı eserler ilk yayınlardır.
Halkalı Ziraat Okulu Botanik ve Bitki Hastalıkları Profesörü Ali Rıza Erten'in Batum'un Türkiye'ye verilişi ile birlikte bu bölgede yaptığı çalışmaları” Kuzeydoğu Anadolu ve Kafkasya Tetkikatı Zirai” adlı eserinde yayınlamıştır. (s. 491)

…rapor üzerine 1895 yılında Çakova'nın kızılağaçlarla kaplı arazisinde 150 dönüm kadar çay yetiştirilmeyi başlandığını, 1917 yılında bu sahanın 5000 dönüme çıkarıldığını ancak I Dünya savaşında bu çalışmalara devam edilemediğini, 1914 yılında mevcut çay bahçelerinden 165 ton çay üretildiğini bildirmektedir.
Rize bölgesinde çay yetiştiriciliğine elverişli olduğu eserinde belirtirken bölgede ayrıca portakal, mandalina, bambu üretimini sağlamak için tedbir alınmasını istemektedir.
Bölgemizde “gurbetçilik” tek geçim yolu gibi gözükürken Karadeniz insanını toprağa bağlayacak ve onu gurbet köşelerinden kurtaracak projeler geliştirilmeye çalışıldı.

Çay, mandalina, portakal ve bambu yetiştirme tekniğini yerleştirmek ve gurbetçiliğin önlenmesini sağlamak amacıyla Rize'de bir “Bahçe Kültürleri İstasyonu” kuruldu. Bu istasyonda zamanın Ziraat Genel Müfettişi Zihni Derin görevlendirildi.

Profesör Şevket Raşit Hatipoğlu, Rize bölgesindeki araştırmalarına dayanarak” Türkiye'de Çay İktisadiyatı" adlı bir kitap yayınlanmıştır. Hükümet 1940 yılında kabul edilen 3788 sayılı kanunla Rize bölgesinde çay yetiştirmeyi emniyet altına alacak tedbirleri tespit etmiş ve uygulamıştır. (s. 492)

RİZE'DE EL SANATLARI
Bu alanda hemen hemen her yüzyılda ihraç ürünü olan el sanatları Rize bölgesinde oldukça yaygındır. “Rize Bezi “ diye tabir edilen, hammaddesi kenevir olan bu bez ülkenin her yanına götürülerek satılıyordu. Kenevirden dokunan “Feretiko" bezi ile pamuk ipliğinden dokunan çeşan, peştamal, yatak çarşafları ve masa örtüleri üretiliyordu Ağaçtan (özellikle şimşirden) kap yapımı yaygın olup, başlıcaları; kaşık, kepçe, külek, çekme sini (sofra), yayık, tekne, yağ kutuları (kadı) dır. Semercilik, sandıkçılık, taşçılık (köprü yapımı), marangozluk, hızarcılık Rize ve köylerinin ortak mesleklerinden idi.

RİZE'DE ULAŞIM
Rize'yi komşu illere bağlayan yollar yeterli değildi. İç kısımlara, İspir ve Erzurum'a ulaşım oldukça zordu. Oysa Rize-İspir yolu vilâyetin şah damarı idi. Vali Ekrem Engür 29 Mayıs 1931 günü Değirmendere köprüsü başında memurlar ve belediyeciler olduğu halde ellerinde kazma, kürekle yol inşaatını başlatmışlardı. (s. 504)

TULUM
Genellikle oğlak derisinden olmakla beraber kuzu ve koyun derisinden de yapılmaktadır. Ön tarafında “lülük” denilen ve ağıza girebilecek kalınlıkta bir boru vardır. Bununla tulum şişirilir. Diğer tarafından ise “nav” vasıtasıyla istenilen ses elde edilmektedir. Tulum sözü bütün Türk lehçelerinde mevcut olup “içi çıkarılmış davar derisi, kırba “ anlamlarına gelmektedir. (s. 505)

KEMENÇE
Giresun, Karadeniz kemençesinin ana merkezi sayılmaktadır Bu ilimiz büyük ustalar yetiştirmiştir. Bu ilimizde 3 tane ıklığcı köyümüz vardır.

Divan'da sivri sinek anlamında Kimunçe denilmesi ve Kemençe sesinin bu sesle benzeştirilmesi enteresandır.

HORON
Çok hareketli ritmik bir yapıya sahip olan horonda bu özelliğin Karadeniz coğrafyasının hırçın özelliğinden kaynaklandığı söylenir. (s. 506)

Pontus kelimesi en eski dönemlerde daha çok “Pont Euksinos” şeklinde kullanılmıştır. “Euksinos” İran'i “Ahşaena" kelimesinden gelmekte olup, “karanlık, uğursuz “ anlamına gelmektedir.
Karadeniz'in fırtınalı ve karanlık sularından dolayı verilen bu isim 10. yüzyıla kadar yaşamıştır.
Yunanlılar, deniz ilâhlarını teskin etmek amacıyla bu kelimeyi “misafirperver” anlamında “Euksinos'a“ çevirerek kullanmışlardır. (s. 514)

Tanzimat’tan sonra Pontus meselesi ortaya çıktı.
Islahat Fermanı ülkedeki bütün dinlere tanı hu serbestlik ve eşitlik tanındığının ilan edilmesi üzerine, kendi çıkarları için Anadolu Hıristiyan yerlilerini kışkırtanların işi daha da kolaylaştı
Hatta başarılı bazı sonuçlar bile elde ettiler. Mesela, Trabzon'un Maçka ilçesindeki bazı kimseler, bu etkili kışkırtmalara kapılıp inanarak aslında Hıristiyan olduklarını kabullenip adlarını bile değiştirmeye kalkıştılar.

Trabzon'un Boztepe denen yüksek düzlüğünde eski bir kilise vardı. Fetihten sonra sahipsiz ve boş kalmıştı. Fakat Hıristiyan Trabzonlular, yani Rumlar yılda bir gün bu kilisenin çevresinde toplanıp tören yaparlardı. Aynı yerde Âhi Evren Dede diye anılan bir Müslüman'ın da mezarı vardı.
Müslüman Trabzonlular da belli günlerde bu mezarı ziyaret ederlerdi. Çevresine ağaçlar dikmiş, bir de kuyu açmışlardı. Eski kilisede tören yapmakta olan Hıristiyanlar bu ağaçları koparıp kuyuyu kapattılar.
Osmanlı devleti zayıfladıkça bu olaylar daha da çok arttı.

1895 de Doğu Karadeniz bölgesindeki Hıristiyanlara ait dinsel kuruluşların merkezi Trabzon idi. Trabzon'da dört başpiskoposluğu olan bir Rum Metropolitliği vardı.
Birinci piskoposluğun merkezi Rize idi. Tirebolu ile Giresun ilçeleri de bu başpiskoposluğa bağlanmıştı.
İkinci başpiskoposluk Gümüşhane'ydi.
Üçüncüsünün merkezi Samsun'du. Bafra ile Çarşamba ilçeleri de bu başpiskoposluğa bağlanmıştı.
Dördüncü başpiskoposluğun merkezi Niksar'dı ve Ordu, Fatsa, Ünye, Terme ilçeleri buraya bağlı idi. Ayrıca Trabzon'un Maçka ilçesindeki Sumela Manastırı, kutsal özelliğinden ötürü, doğrudan İstanbul'daki Rum Patrikhanesine bağlanmıştı. (s. 518)

Yunanlılar bu emperyalist çuhalarında ilk büyük desteği Amerikalılardan gördüler. İlk Pontus kuruluşu, Amerikanın Rum göçmenlerinden Rahip Klematyos tarafından 1904'te İnebolu'da kuruldu. Aynı yıl Merzifon'daki Amerikan Kolejinde yuvalanmış olan Pontusçular da biri “Rum İrfan Kulübü”, öteki “Pontus Kulübü olmak üzere iki kulüp kurdular.

1908 'de İkinci Meşrûtiyet ilan edilince Pontusçuların çabaları birdenbire ve hızla arttı.
Mukaddes Anadolu Cemiyeti” adıyla bir kuruluşları vardı. Bunun “Rumluğu yeniden kurma cemiyetinin” bir de şubesini açtılar. Ünye, Fatsa, Kavak, Havza, Bafra, Çarşamba, İnebolu, Sinop, kayseri, Kırşehir, Ürgüp ve Tokat'ta şubeleri bulunan “Meşru Müdafaa” adındaki silahlı kuruluşu meydana getirdiler.
Samsun, kurulması hayal edilen Rum Pontus devletinin başkenti olarak düşünüldüğünden buradaki Pontusçuluk faaliyetleri sert ve yoğundu.

Pontus meselesi, daha sonraları, bir Hıristiyanlık meselesi olmaktan çıkarılarak bir Yunanlılık konusu haline getirildi. 18.10.1912’ de Trabzon'daki Yunan konsolosluğu, Trabzon Metropolitine bir tezkere yazarak, Yunan Kıralı 1. Yorginin isim günü olan 23 Nisan'da Aya Gregoriyos Kilisesinde tören yapılmasını istedi.

Doğu Karadeniz bölgesini istila ve işgal eden Rus orduları bu kuruluşlardan yararlandılar.
Rum çeteleri, Rus subaylarının komutasında Müslüman köylerini yıktılar, insanları öldürdüler.

Trabzon Metropoliti (Gümülcineli Hrisantos Efendi 8 Ocak 1918' de, Ukraynalılara bir dilekçe göndererek Pontus Rum Milleti için yardım dilendi.
30 Ekim 1918 'de Mondros Mütarekesi imzalanınca yeniden ümide kapılmaya başladılar.

Müdafaa ı Hukuku Milliye cemiyetleri Pontusçuların işlerini bir hayli zora sokmuşlardı.

Çetelerin bazıları dağıldı, bazıları da İzmir'e giderek Yunan ordusuna katıldı bu Gümüşhane bölgesindeki Köroğlu ve Eftalidi çeteleriyle uğraşma işini 15. Kolordu üzerine aldı. Giresun'daki Rum çetelerini susturmak Topal Osman Ağa'nın görevi idi.
Ancak Samsun bölgesindeki Rum çeteleri çok azgınlaşmalardı.

Doğu Karadeniz bölgesinin durumu bu iken, Pontusçuluğun yüksek politikasını yürüten Trabzon Metropoliti (Gümülcineli Hrisantos Efendi, büyük devletlerin Paris'teki Barış Konferansına Pontus meselesini savunan ve Karadeniz meselesi adını taşıyan 02.05.1919 günlü muhtırayı veriyordu.
Bu muhtırada en çok bölge nüfusunun sayısı üzerinde duruyor, Hıristiyan yani Rum nüfusun çokluğu ileri sürülemeyeceği için Türk nüfusunun azlığı ileri sürülerek kurnazca hesaplara girişiliyor…

Rum deyimi başlangıçta, Roma egemenliği altında ki yerlerde yaşayan bütün insanlara verilen bir addı. İslâmlığın yayılmaya başladığı 7. Yüzyılda Rum deyimi Hıristiyan deyimi ile eş bir anlam kazandı. Bütün Hıristiyanlara, Rum ve Hıristiyanların yaşadıkları yerlere de Diyarı Rum denildi. Arap-Bizans çatışmalarından sonra ise, bu deyimin kapsamı gittikçe daraldı ve Diyarı Rum deyimi sadece Anadolu için kullanıldı. (s. 523)

Metropolit Hrisantos'da 23.07.1919' da Londra'ya giderek Pontusçuluk davasının savunmasını yapmaya çalışmış, fakat olumlu bir sonuç alamamış…
Bunun üzerine tekrar iç çalışmalara dönüldü…
Samsun- Amasya bölgesindeki Rum çeteleri çok azgınlaştılar…

Gümüşhane'deki Rumlar “Rum İttihadı Milli Cemiyeti adıyla Pontusçuluğu amaç edinmiş yeni bir demek kurdular.

Batum'da Sarraf Yuvanidis'in başkanlığında Pontus komitesine bağlı olarak bir Rum Pontus Hükümeti kuruldu.
Hrisantos, Ermeni isteklerinden duyduğu kuşku ile İstanbul'dan geçerken hükümete yakın çevrelerle görüşmeler yapmış, uzlaşma yolları aramıştı.
Gazetelere verdiği demeçte de “Trabzon'da bir Ermeni yönetimi kurulamaz. Ermenilerin böyle bir hakkı yoktur. Türklerle Rumların çıkarları beraber yaşamalarındadır. Bütün Anadolu insanları el ele vererek Anadolu uygarlığını yeniden canlandırmaya çalışmalıdırlar” diye ilginç açıklamalarda bulundu. (s. 525)

Kurulması hayal edilen Rum Pontus Devletinin tasarlanan başkenti Samsun olmakla beraber, Pontusçuluk çabalarının yönetim merkezi Trabzon olmuştu.

Merzifon'daki Amerikan Koleji her zamanki gibi bu çabaların en önünde bulunuyordu. Öğretmen Zeki Bey, okuldaki Pontusçuluk çabalarını hükümete duyurur kuşkusu ile sokak ortasında canavarca öldürüldü. (s. 528)

Sakarya savaşının zaferle sonuçlanması üzerine…
Pontusçuluğun kökünden temizlenmesi yolundaki tedbir ve tertiplere 1922 yılının Şubat ayına kadar devam edildi. 1841 çeteci yakalandı, 3262 çeteci çarpışarak öldürüldü, 231 Rum mahkeme kararıyla asıldı. 24.511 Rum içerlere gönderildi. (s. 529)

Anadolu Rumlarının çoğu çete faaliyetlerine katıldıkları için burada kalmaları artık mümkün değildi.
“mübadil” olmanın ön şartı “ Hıristiyan Ortodoks olma” özelliği esas tutuldu.

Ermeniler kendilerine Haik der, ülkelerine de Hayk derler.
Armenia terimi, yüksek yer anlamına gelir. Muş-Ahlat yöresi, yüksek rakımlı olduğu için bu isimle anılmıştır, bu sözcüğün Ermeni ülkesiyle bir ilgisi yoktur. (s. 535)

Amerikalı misyonerlerin kurduğu Robert Kolej'in ilk öğrencileri Ermeni ve Bulgar gençleridir. (s. 538)

Ermenilerde, hükümranlığın sembollerinden biri sayılan paranın bulunmaması devlet gelenekleri olmadığının en büyük delilini teşkil etmektedir. (s. 545)

Misyonerlerin bölgemizdeki faaliyetleri…
I -Sinop-Batum arasında yaşadığı iddia edilen 400.000 gizli Hıristiyan Rum… (s. 557)

Rize bölgesi; doğudan İran ve Kafkasya üzerinden gelen Orta Asya Türk Kültür ve Uygarlığının temsilcisi değişik Türk boylarıyla farklı zaman dilimlerinde şenlenirken, özellikle kıyı bölgesinde batıdan ve güneyden gelen kolonizatör silahlı tüccarların mücadelesine sahne olmuştur. Bu mücadele askeri ve ekonomik sahada olduğu kadar kültürel sahada da bir mücadele idi.
Kıyı bölgelerine ve ticaret yolları üzerindeki kalelere  yerleşenler, çevrelerindeki yerleşik yerli halkı kilise kanalıyla önce Hıristiyanlığa sokuyor, sonrada kilisede Yunan diliyle ibadet zorunluluğu getirerek Rumlaştırma siyaseti izliyordu. Roma ve Bizans bölgeyi kültürel bakımdan da sahiplenebilmek için, yer isimlerinin sonuna eklemeler yaparak Rumcalaştırmaya çalışıyordu.
Rize'de her vadi boyunca en az bir Hıristiyan Ortodoks yerleşim yeri kurdu.
Trakya'dan ve Anadolu'dan Türkçe konuşan Hıristiyanları Rize bölgesine yerleştirdi.
Maçka'nın Vazelon Manastırında bulunan kilise kayıtlarını ve Trabzon Rum Devletine ait resmi belgeleri inceleyen Prof. A. Bryer önemli sayıda Rumca olmayan isimlere rastlamıştır. (s. 558)

Osmanlı dönemine ait Tapu Tahrir Defterlerinde Of ve Sürmene'de Laz olduğu kaydedilmiş yüzlerce Hıristiyan aile vardır.
Laz asıllı ve Lazca konuşan bu aileleri kilisenin dili olan Yunancayı benimsetip konuşmaya mecbur ederek asimile ettiler.
Oysa Rize'nin doğu tarafındaki sahil kasabalarıyla Artvin' in sahil kesiminde bulunan Lazlar Müslüman oldukları halde bugün bile kendi dillerini konuşabilmektedirler.

Rize İli Ağızları
1. Ağız Yöresi: Rize il merkezi (merkez ilçe köyleri dahil), Kalkandere, İkizdere, Güneyce, Güneysu, Büyükköy, İyidere, Derepazarı bölgeleridir.
2. Ağız Yöresi: Çayeli ilçe merkezi ile yakın çevresi.
3. Ağız Yöresi: Çamlıhemşin ve Hemşin ilçelerin i içine almaktadır.
4. Ağız Yöresi: Çayeli ilçesine bağlı Kaptanpaşa (Senoz) beldesiyle köylerini içine alan dar bir yöredir.
5. Ağız Yöresi: Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Arhavi, Hopa ve Kemalpaşa ile Sarp'a kadar uzanan bölgede görülür. Lazca adı verilen yöresel bir konuşma dili de konuşulduğu bu yörede 3. Ağız yöresiyle de sıkı bir ortaklık göze çarpar.

G. Nemeth, Batı Rumeli ağızlarının anayurdu Trabzon, Rize, Çoruh ve Kars'tır.
A.Caferoğlu'da “Kuzeydoğu Anadolu, Batı Rumeli ağızlarının Köktürk abidelerinin fon etik özelliklerine sahip olduğunu ” belirtmektedir. (s. 562)

KRONOLOJİ
MÖ. 3500 Hunilerin, Kür, Aras, Çoruh ırmaklarıyla Yukarı Dicle ve Yukarı Fırat boylanın yurt tutmaları
MÖ. 2000 Kimmerlerin Orta Asya’dan gelerek Karadeniz’in kuzeyine yerleşmeleri

MÖ. 750 Kolonizasyon dönemi

MÖ. 720 Sakaların Kimmerleri yurtlarından sürmeleri

MÖ. 714 Kimmerlerin yurtlarını bırakarak Kür, Aras ve Çoruh boylarına yayılmaları

MÖ. 680 Sakaların, Kimmerleri kovalayarak Asur’u tehdide başlamaları

MÖ. 626 Saka hükümdarı Madova’nın Med’lerce hile ile öldürülmesi

MÖ. 301-63 Pontus Krallığı

MÖ. 250-247 Sakaların Part kolundan Arşak’ın bağımsız olmaları

MÖ. 120’ler Val-Arşak’ın oğlu Arşak’ın yendiği Pontluları baskı altında tutabilmek için bir Türk boyu olan Balkarları Kafkasya’dan getirterek Bayburt’a ve Çoruh nehrinin dağlık kesimine yerleştirmesi

MÖ. 56-33 Çoruh boylarıyla Rize bölgesinde Arşaklıların hâkimiyeti

MÖ. 63-395 Roma İmparatorluğu dönemi

395-398 Hunların Kafkas Geçitlerini aşarak Anadolu’ya girmeleri

395-1204 Doğu Roma (Bizans) hâkimiyetinde Rize

450-451 Oğuzlar ve Bulgar Türkleri İran’ın baskılarıyla Mazdeizm dinine girmemeleri ve gelerek Rize’nin yüksek kesimlerine yerleşmeleri

515-516 Sabirlerin Kafkasları geçerek Anadolu içlerinde Kayseri, Konya ve Ankara’ ya kadar uzanmaları

527-532 İran-Bizans savaşlarının Kohlkid'i yakıp yıkarak ıssızlaştırması

530 Bulgar Türklerinin Trabzon, Çoruh, Yukarı Fırat ve Doğu Karadeniz’ e yerleştirilmeleri

549-562 Lazların Çoruh’un batısına geçmeleri

567 Batı Göktürklerin Kafkasyanın kuzeyinde yaşayan Ogur, Sabir ve Onogur boylarım birleştirerek Hazar boy birliğini kurmaları

626 Arşak-Uni-Mamad hanedanı da denilen Horasan Türkmenlerinin Rize’nin yaylalar kesimine yerleşerek buraya Hemşen / Hemşin adını vermeleri

737 Emevi Halifesi Hişam’ın yeğeni 2. Mervan’ın İspir bölgesine kadar Çoruh boyunu tekrar itaat altına alması

1066 Selçuklu Sultanı Alpaslan’ın Ahılkelek, Ardanuç, Ardahan ve Cavak bölgesini fethetmesi

1068 Arap Caferoğullarının Tiflis, Ahıska, Ardahan ve Ardanuç’u almaları

XI. Yüzyıl Orta Avrupa’ ya inen Uz’ların Hıristiyanlaşıp Ruslaşmaları

1195 Kıpçaklı Kubasar’ların Rize bölgesine yerleşmeleri

1227 15.000 Kuman’ın Hıristiyan olması

XII. YY Çepni’lerin Doğu Karadeniz’e yerleşmeleri

1461 Trabzon’un fethi ve Çoruh’a kadar olan bölgenin Osmanlılara tâbi olması

1461-1465 Çorum, Amasya, lokal ve Samsun bölgelerinden gönüllü sürgün olarak Rize'de İskan yapılması

1466 Konya-Karaman bölgesinden Rize’de iskân yapılması

1502 Akkoyunlu Türkmenlerinin Rize ve çevresine gelerek yerleşmeye başlamaları

1515 Maraş-Elbistan bölgesinden Dulkadirli Türkmenlerinin bölgeye gelip yerleşmesi

25 Mart 1919 Cenub-i Garbi Kafkas hükümetinin bağımsızlığını ilan etmesi

---
Rize ili ve çevresinin bilinen ilk sakinlerinin yuvarlak başlı, bitişken dilli ve Türk ırkıyla akraba Asyanik'lerdi. Orta Asya ve Türkistan'dan gelme, Sümer ve Elâmlılarla soydaş sayılan Hurri'ler MÖ. 3500 yıllarında Azerbaycan ve Doğu Anadolu'ya yerleştiler. Kür, Araş, Çoruh ırmakları ile Yukarı Dicle ve Yukarı Fırat boylarını yurt tuttular.
Hurrilerin Khaldili denilen kolu küçük beylikler halinde yaşıyordu. Güney komşuları Asurlular ile sürekli savaşan bu kavime Asur dilinde Yukarı el- Yüksek ülke anlamına gelen Ur-Artu deniliyordu. İyi birer madenci, su yolu ustası ve büyük taşlardan harçsız kaleler yapan bu kavim, bu yüzden Urartulu diye tanınmaktadır. Çoruh boyunda ve Rize bölgesindeki soydaş Asyaniklerden Kulki-Kolk kavmi ile komşu olan Urartulular tüm Doğu Anadolu'yu içine alan bir devlet kurdular.

---

Rize, Haziran 2004