Zeki Tez - Mimarlık, İnşaat ve Kent Olgusunun Tarihsel Serüveni
Tarihte Mimarlık Uğraşı Üzerine
Batı dillerinde "mimarlık" anlamına gelen
İngilizce ve Fransızca "architecture" ya da Almanca
"Architektur" gibi sözcükler Yunanca "arkhe" (başlangıç,
köken, temel, ilk) ile "tekhne" (sanat, zanaat, el işi) ya da Latince
"tectum" (bina) terimlerinin birleşmesinden oluşmuştur ve bu bağlamda
"ilk zanaat': "ilk sanat" anlamına gelmektedir.
"Codex Vaticanus latinus 4929, fol. 149v"de /
Latince "Septem Mira" (Yedi Harika) başlığı altında dünya harikaları
listesi yer almaktadır. İÖ 2. yüzyıldan bir papirüs üzerine yazılmış Eski
Yunanca bir metin parçası…
…eksiksiz ele geçen ilk liste, Yunan şair Sidonlu (Saydalı)
Antipatros'un (İÖ 2. yüzyıl) İÖ 100 yılı dolayında yazdığı bir şiir
derlemesinde (antoloji) yer alır. Heidelbergdeki "Bibliotheca Palatina'da
korunduğu için Anthologia Palatina diye adlandırılır…
Babil'in-/ Semiramis'in Asmabahçeleri
Olympia'daki Zeus Heykeli
Rodos'taki Helios Heykeli
Keops Piramiti
…yüksekliği 146 metre ve zeminde
dört kenarı yaklaşık 230'ar metredir.
"Halikarnassos Maussolleion" (Halikarnas Mozolesi
Ephesos'taki Artemis Tapınağı
İskenderiye Feneri (Pharos Feneri)
"Dünya Harikası" kavramı ilk olarak Romalı bilgin
ve ansiklopedist Marcus Terentius Varro (İÖ 116-27) tarafından ortaya atılmış,
/ s. 28
Ocak 2006 - Haziran 2007 tarihleri arasında yürütülmüş, 1 00
milyondan fazla kişinin internetten ya da cep telefonu mesajı ile katıldığı
oylamanın sonuçları, anlamlı 07.07.2007 tarihinde belirlenmiştir.
Belirlenen yeni yedi harika şunlardır:
1 - "Petra Antik Kenti": Bugünkü Ürdün'ün
doğusunda yer alır ve Nebati ülkesinin başkentidir. Pembe kumtaşından yapılma
kayalık anıtlarıyla ünlüdür.
2- "Çin Seddi": Hiong-nu'ların (Hunların ataları
ya da düpedüz Hunlar) saldırılarından korunmak için inşa edilmiştir. İstihkam
şeklindeki en eski bölümleri Zhou/ Chou hanedanı (İÖ 1122-İÖ 256) döneminde
yapılmış, Çin Seddi'nin toplam uzunluğu 6. 700 km dolayındadır.
Surların genişliği üst tarafta 6 metre, zeminde 7 metre;
ortalama yüksekliği ise 8 metredir.
3- "Kurtarıcı İsa'' ("Christo Redentor")
Heykeli: Brezilyanın Rio de Janeiro kentinde 710 m yüksekliğindeki Corcovado
Tepesi'nde ("Hörgüç Tepe"/ "Kambur Tepe"), kaidesiyle
birlikte 38 m yükseklikte (yalnızca heykelin boyu 30 m), açık kollarının
arasındaki uzaklık 28 m, 1.145 ton ağırlıkta dev boyutlu bir heykel olup 1931
yılında yapılmıştır.
4- "Machu Picchu" ("Eski Zirve") antik
kenti: Peru'daki Eski İnka uygarlığından kalma bir saklı kenttir. Kentin kuruluşu
1460- 14 70 yılları arasına tarihlenir
5 - "Chichen Itza Piramiti": Meksika'da Yucatan'daki
Chichen Itza kentinde yer alır. İÖ 800 yılı dolayında yapılmış olup Mayaların
dinsel merkezi niteliğinde idi.
6- "Colosseum" (Kolezyum): İtalya'nın Roma
kentinde bulunmaktadır
7- "Tac Mahal" (anlamı: Hükümdarın Sarayı):
Hindistan'ın Agra kentinde Müslüman Babürlü/ Hint-Moğol (İng.
"Mughal") İmparatorluğu (1526-1858) döneminde 1632-1652 yılları
arasında inşa edilmiştir.
…
Stonehenge ("Asılı Taş"), Güney
İngiltere'de Salisbury ovasında, doğal olaylarla ilgili bir tür yıllık takvim
düzenini sergilediği düşünülen dikili taşlar ("dolmen") topluluğu
olup İÖ 3100-1500 tarihleri arasında üç farklı evrede kurulmuştur. Yıldızların
hareketlerini önceden kestirmede kullanılmak üzere inşa edilmiş olup aynı
zamanda bir tapınma alanıdır. / s. 36
Easter Island (Paskalya Adası), / burada, yalnızca baş ve
gövdesi işlenmiş, kimileri devasa boyutlarda 550 dolayında taş heykeller
bulunmuştur.
Adanın yerli dilindeki adı Rapa Nui'dir ve çoğu ayağa
dikilmiş haldeki bu heykellere "Moai" adı verilmektedir.
Heykeller, günümüzden 1.000- 1 .500 yıl kadar önce adadaki Polinezyalı
yerleşmeciler tarafından yapılmış ve bu halk, günümüzden 600 yıl kadar önce
Maori kökenli işgalciler tarafından yok edilmişlerdir.
İÖ 200'den İS 1100’e dek tüm büyük yapıların ana yapısal
bileşenleri, yarım daire şeklinde kemerler olmuştur ve bunlar, Roma döneminden
çok daha önce İran'da ve Mısır'da bilinmekteydi. / s. 54
Yunanlılık, İÖ 12. yüzyılda Dorların Yunanistan'a göçü
ortaya çıkmıştır.
Yunan inşaat sanatının en önemli yapıları tapınaklardır ve
bunun da en önemli yapı öğesi sütunlardır.
Yerleştirilen sütunlar arası uzaklık, bir sütunun 'Çap/
yükseklik" oranına bağlı olarak değiştiriliyordu.
Bir taş lentonun en geniş açıklığı, yaklaşık 6,1 m
uzunluktadır.
Romalılar geniş açık uzaylı yapılar inşa ederken en geniş
kemer açıklığını 42,7 m büyüklükte uygulamışlardır.
Tarih boyunca yeryüzünün en büyük ve en sağlam köprü ve su
kemerlerini Romalılar ve Türkler ortaya koymuşlardır
Roma mimarisinde kemerler, tonozlar, kubbeler,
beşik-tonozlar, tünel-tonozlar / gibi inşaat ilkeleri, Küçük Asya'dan gelmişe
benzemektedir. Birçok Romalı mimarın Yunan kökenli olduğu da bilinmektedir.
Vitruvius'un, kent planlamasında, evlerin zemin katlarının
yeterince güneş alabilmesi için bina yükseklikleriyle sokak genişliği arasında
kurduğu bağıntı, hala geçerliliğini korumaktadır
Vitruvius'un anlattığına göre:
Karia halkı, Pers-Yunan savaşları sırasında Yunanistan'a
karşı Perslerin tarafını tutar. Daha sonra / Yunanlılar / Karia halkına savaş
açarlar. Kenti ele geçirerek erkekleri öldürür ve kadınları da köle olarak
kaçırırlar. …dönemin mimarları, Karia halkının günah ve cezalarının, ardılları
tarafından da bilinmesini unutturmamak için kamu yapılarına, bu kadınların yük
taşıdıklarını sergileyen heykellerini yerleştirirler. Klasik mimaride bir yapı
öğesi olan ve sütun işlevi gören "karyatid" adı verilen heykel
görünümlü kadın figürlerinin öyküsü budur.
Sütun biçimindeki bu desteklerin erkek heykeli şeklinde
olanlarına ise "atlant" denir.
…bir kent ya da askeri garnizon inşa edileceği zaman,
insanlar önerilen arazide otlayan sığırlardan birkaçını kurban ederek
karaciğerlerini incelerlermiş / Ciğeri sağlam ve diri kılan iyi su ve besinin
varlığını çok sayıdaki benzer deneyler sonucunda kanıtlamadıkça, savunma
alanlarının yapımına asla başlamazlarmış.
Kuleler yuvarlak ya da çok köşeli olmalıdır (aksi halde koç
başı bu yapılara fazla zarar verir).
…inşaatta kullanılacak iyi kumun, elde ovuşturulduğunda
çıtırdayan kum olduğunu söyler…
Kereste, sonbaharın başı ile "Favonius"un (batı
rüzgarının) esmeye başladığı zaman arasında kesilmelidir.
Çok eski zamanlarda Mısır’da ve Roma'da kent inşa ustaları
ve mühendisler rahip sınıfından ya da onlarla sıkı ilişki içindeydiler. Latince
"pontifex" (köprü yapımcı) terimi başrahip anlamına da gelmekteydi
…
Eski Mısır'da güzellik ölçüleri: uzun uyluk, kısa gövde,
geniş omuzlar, dar kalça ve ince belli…
…sol ayak daima bir adım önde durur. Alın çizgisi çok eğik,
iri bir göz ile büyükçe bir kulak, küçük ağız ve ince dudaklar ile yuvarlak
çene sergilenmiştir
Klasik devrin ünlü heykelcisi "Yaşlı" Polykleitos insan vücudunu incelemiş ve tarihte
bilinen ilk artistik anatomi kitabını yazmıştır.
Polykleitos, modül olarak "el genişliği"ni
seçmiştir. Ona göre ayak uzunluğu 3 modül, bacak uzunluğu 6 modül (dizkapağının
üzerinde bir noktaya kadar), gövde uzunluğu ise 6 modüldür.
Vitruvius / tapınak ve yapıları tanımlarken, insan bedeninin
oranları ile mimari eserler arasındaki ilişkiye değinmiştir. "Vitruvius
karesi" olarak bilinen bu tanıma göre kollarını iki yana açmış durumdaki
insan figürü, bir kare çerçevesine oturtulabilir
Psikolog Gustav Fechner (1801-1887) tarafından 1876 yılında
binlerce aday üzerinde yapılan araştırmalarda, estetik olarak en beğenilen
dikdörtgen şeklinin, en yüksek oy oranı olarak %35 oranla kenarları altın
oranlı dikdörtgen ("altın dikdörtgen") olduğu anlaşılmıştır. / s. 98
Altın oran / = 1,61 8034 ... olarak bilinen tılsımlı bir
sayıdır.
…
Çeşitli din ve kültürlerde yüksek dağlık yerler kutsal
sayılmıştır. Kimi peygamberler, Tanrı ile ilişkiyi dağda kurarak vahiylerini
orada almışlardır
Bu kutsal dağ olgusunun ortak kökeni, özgün adı
"Esagila" ("Ulu Zirveli Tapınak'') olan Babil’deki ana Marduk
tapınağı ile tapınak alanı içindeki "Etemenanki Zigguratı" ya da daha
ünlü olan adıyla "Babil Kulesi" idi. / s. 112-113
Sözcük olarak "ziggurat': hem dağ tepesi hem de
basamaklı piramit anlamına gelir.
Nemrud, Nuh'un oğlu Ham'ın oğlu Kuş'un oğlu; yani Ham'ın
torunu olarak Tufan'dan sonraki ikinci kuşağa ait bir Sümer kralıdır
Kitab-ı Mukaddes'e göre Ham'ın oğlu Kuş ile birlikte Kuş'un
kardeşleri Mizraim/ Masri, Put ve Kenan, sırası ile Kuş (Etiyopya), Musri
(Mısır), Put (Libya) ve Kenan (Lübnan/ Fenike) ülkelerini kurmuşlardır
…
Camiler ilk kez 8. yüzyılda Emeviler zamanında Suriye’de
ortaya çıkmıştır. Şam ve Kudüs'ün Emevi dönemi camilerinden sonra Batı’da 8. ve
10. yüzyıllarda yapılmış Kayrevan ve Kordoba camileri ile Mısır'da Tulunoğlu
Camisi, El-Ezher Camisi ve Mısır fatihi Amr ibn el-As'ın (573-663) Fustat'taki
Amr Camisi, en ünlüleridir.
İdrisiler (788-974) döneminde Fas'ın Fez kentinde kadın
entelektüel Fatıma bint Muhammed el-Fahriye el-Kureyşi el-Fihri (ölm. 880)
tarafından 841 yılında yapımı başlatılarak 859'da hizmete giren
"Camiu'l-Fatıma: daha sonra "Camiu'l-Karaviyyin" adını almıştır.
"Karaviyyin': "Kayravanlı" anlamına gelir ve Tunus'ta bir bölge
adıdır. Caminin büyük bir bölümü 1 1 35'te tamamlanmıştır. El-Karaviyyin
Camisi'ne bağlı medrese, UNESCO tarafından dünyanın kayıtlı en eski ve en uzun
süre eğitim veren üniversitesi olarak kabul edilmektedir.
Mescid-i Aksa bağımsız bir yapı olmayıp Kudüs'teki
Kubbetü's-Sahra, Kıble Camisi, Ağlama Duvarı vb. yapıların yer aldığı geniş bir
alanın adıdır ve Müslümanların ilk kıblesidir.
Şam kentinde 10. yüzyılda halifenin dev sarayı ve bahçeleri,
bunların yanında önceleri bir Roma tapınağı ve daha sonra bir Hıristiyan
katedrali tarafından doldurulmuş olan bir alanın üzerinde, tüm İslam
camilerinin en büyüğü olan Emeviye Camisi (Ümeyye Camisi/ Ulu Cami) duruyordu.
Zemin tasarımı, mühendisliği ve süslemeleri Bizans'tan alınan bu büyük
tapınağın yapımı için sekiz yıl boyunca 12.000 insan çalıştırılmıştır. Usta
duvarcılar ilk kez burada, bir Müslüman yapısında at nalı kemer
kullanmışlardır. Onun üç minaresinden biri, tüm İslam dünyasında ayakta kalan
en eski minaredir. / s. 140
İslam sanatı, öncelikle yüzey süsleme sorunu ile ilgilenmiştir.
Ünlü matematikçi Ebu'l-Vefa el-Buzcani (940-997), Kitab fi
ma Yehtac ileyh el-Sani min A'mal el-Hendese (Sanatkarın Gereksinim Duyacağı
Geometri İşlemleri Kitabı) adlı eserinde mimar ve bezeme sanatkarlarının
kullanımı için, "kes ve birleştir" yöntemiyle uygulanabilecek
geometrik çizimleri ele aldığı "süsleme geometrisi"ne yer vermiştir.
/ s. 144
…İslam mimarlığında üç temel yapı türü vardır:
1 - Direkli/ sütunlu büyük salon ve üstü açık iç ya da yan
büyük avlu (İsp. "patio") (klasik Müslüman Araplarda tipiktir);
2- Ayvan (büyük bir kare şeklinde, üzeri kapalı ve üç yanı
çevrilmiş alan), kökeni Perslere uzanır ve ilk aşamada Selçuklular, Moğollar ve
Timurlular tarafından kullanılmıştır;
3- Üzeri çok büyük bir kubbe ve yanı sıra çok sayıda küçük kubbelerle
kaplanmış bir merkezi alan (Osmanlı mimarlığında tipiktir).
Mukarnas, İslam mimari ve süslemeciliğinin ayırt edici bir
öğesidir ve "skalaktit tonoz" ya da "stalaktit kemer" diye
de nitelenir. Hem duvar ile kubbe arasındaki geçiş bölgesini dolduran bir yapı
öğesi, hem de bir süsleme öğesidir.
Bizans mimarlığı her yerde en uygun gördüğü yapı malzemesini
en uygun biçimde işleyerek kullanmıştır. Bu bağlamda İstanbul’da kesme taş ve
aralarda tuğla hatıllı yapı tekniğine karşılık, İç Anadolu'da ve hatta
Trakya'da, yalnızca tuğlanın kullanıldığı görülür. Batı Anadolu'nun Akdeniz
kıyılarının batı kesiminde eski yapılardan devşirme taşların gelişigüzel
kullanılmalarına karşılık, Güneybatı Anadolu'da eski Likya'da doğal moloz
taşların işlenmeksizin duvar örgülerine yerleştirildiği görülür. Oysa daha
doğuda, eski Kilikya bölgesinde ana duvarlar küçük ölçüde kaba yontulmuş kesme
taşlardan, kemer, tonoz gibi kısımlar ise daha düzgün ve daha iri taşlardan
yapılmıştır. Kayseri dolaylarında ve Karadeniz'in doğu kesiminde ise yapılarda
yalnızca düzgün işlenmiş kesme taşlar kullanılmıştır. / s. 163
Bizans yapı tekniğinde temel yapı malzemesi tuğla idi.
Bizans yapılarında harç bolca kullanılmıştır.
Dünyanın bilinen en eski sulama kanallarından biri olarak
Van'ın Edremit ilçesi yakınında günümüzde hala kalıntıları bulunan yaklaşık 50
km uzunluktaki Şamran Kanalı (Şamiram Su/Semiramis Kanalı/Menua Kanalı), Urartu
Kralı Menua (İÖ 810-785) tarafından Gevaş yakınlarındaki bir su kaynağını Van
ovasına sevk etmek üzere inşa edilmiştir
Taş olarak, Ermenistan'da / volkanik tüf kullanılmıştır. Tüf
pek çok açıdan inşaat için ideal bir malzemedir, hafif olup yontması kolaydır
ve havayla temas ettikçe ve zaman içerisinde sertleşme özelliğine sahiptir.
Ermeni kiliselerinin ikinci özelliği tavanların hep tonozlu olmasıdır. / s. 171
Mimarlık alanında çalışmalar yapan pek çok
araştırmacı-yazar, Anadolu Selçuklu dönemi yapılarının piramit biçimli kubbe
gibi en karakteristik özelliklerinin oluşmasında Ermeni ve Gürcü mimarisinin
etkin rol oynadığını vurgulamaktadır.
Endülüs'te her yerde Mağribi ve Gotik mimarlık yan yana yer
almıştır. Hıristiyan egemenliği altında mimarlıkta Arap biçemi tasarımlar,
"müdeccen" nitemi altında tanınmıştır. Arapçadaki özgün karşılığı
"ehlileştirilmiş, yerleşik" olan "müdeccen" nitelemesi,
İslamdan sonraki Hıristiyan İspanyol krallıklarında yaşayan Müslümanlara özgü
anlamına gelmektedir. Bu sanatta mimaride süsleme karakteri ön plandadır
Granada kentinde 1248- 1354 yılları arasında inşa edilen
ünlü Elhamra Sarayı
("ahmer" ve "hamra”: aynı kökten gelip
"kızıl, kırmızı" anlamındadır). İnşa edildiği toprağın yapısındaki
demir cevherinin kırmızı renginden ötürü "kızıl saray" ya da
"kızıl kale" anlamına gelmektedir
Bu saraydaki estetik ilkeler, ilk aşamada geometrik
biçimlerin stilize edilmesine dayanmaktadır.
Elhamra külliyesi 740 metreyi aşkın uzunluğa ve 220 metre
maksimum genişliğe sahiptir.
…kervansarayların kökeni, İslam dünyasında "ribat"
adı verilen sınır karakollarıdır. Önceleri askeri amaçla inşa edilen bu
yapılar, zamanla daha büyük boyutta inşa edilmeye başlanmış, hem dini amaçla
(sınır tekkesi, tekke-kale olarak) hem de yolcuların konaklanmasında
kullanılmıştır.
Anadolu Selçuklularında Mimarlık / s. 199 vd.
(bu dönemde) Mimarlıkta tuğla tekniği ile mükemmel
süslemeler gerçekleştirilmiştir
Anadolu'daki en eski Selçuklu camilerinden biri,
Diyarbakır'ın doğusundaki Silvan'da (eski adı Meyyafürikin) 1157'de inşa edilen
Ulu Cami'dir.
Anadolu'da bilinen en eski cami, Sivas Ulu Camisi'dir ve
Arap etkisi taşır. Eski Malatya Ulu Camisi ise İran etkisinde kalınarak
yapılmıştır. Divriği Mengücekli Beyi Süleyman Şah'ın oğlu Divriği Meliki
Hüsameddin Ahmed Şah (yön. 1 228-1252) adına 1228 yılında yapımına başlanan
Divriği Ulu Camisi ile ona bitişik olan ve Ahmed Şah'ın eşi ve onun amcaoğlu
Erzincan Meliki Fahreddin Behramşah'ın (yön. 1162-1225) kızı olan Melike Turan
Melek adına yapılan Divriği Darüşşifası'ndaki taçkapıların oyma taş işçiliğinin
bezeme ve mimarisinde olağanüstü bir düzeye erişilmiştir.
Divriği Ulu Camisi ve şifahane külliyesinin dört ana
kapısından [Şifahane Taçkapısı; Cami Kuzey Taçkapısı; Cami Batı Taçkapısı; Şah
Mahfili (Doğu) Taçkapısı] özellikle doğu, kuzey ve batı yönünde olanları,
alışılmışın dışındaki taş oyma işçiliği ile görenleri hayrete düşürmektedir. /
s. 207
Divriği Darüşşifası bir ara Mimar Sinan tarafından restore
edilmiştir
Ermeni mimarlığında böyle zengin ve incelikli taş bezemesi
örneği bulunmamaktadır. / s. 208
…
Osmanlı mimarlığı, Doğu mimarlığıyla Bizans mimarlığının bir
yeni bireşimidir.
"Mühendis" sözcüğü Arapça "hendese'den
(uzunluk ölçümü/ uzaklık ölçümü), o da Farsça "endaze"den (uzunluk
ölçüsü birimi) gelmektedir. Ortaçağ İslam dünyasında "mühendis"
sözcüğü mimar anlamına kullanılırsa da özgün anlamı "hendese bilen':
"geometrici" ya da "saha ölçümcü" idi.
Erken Osmanlı döneminde mimarlar, inşa edecekleri binalar
için "resim" (plan) ve "tasvir" (kroki) hazırlarlardı.
Planlarda genellikle "bina arşını" ya da "zira-i mimari"
denilen ve 75,8 cm'ye denk olan ölçü birimi kullanılırdı. / s. 215
Geometri bilimi, doğa yasalarının incelenmesinden ortaya
çıkmıştır. Geometri kullanmaksızın hiçbir bina inşa edilemez
Anadolu Selçukluları ve Osmanlılarda mimar olarak yetişecek
gençlerin üç boyutlu düşünmelerini sağlamak için önce marangozluk (neccarlık)
öğrenmeleri, yanı sıra da sedefkarlık becerilerini geliştirmeleri sağlanırdı
Hassa Mimarları Ocağı
teşkilatın alt kuruluşları
Hassa Mimarbaşı'nın yönetiminde Hassa Mimarlar Kethüdası,
kalem katibi, mimarlar, minareciler, mermerciler, taşçılar, sıvacılar,
neccarlar (dülgerler, marangozlar), nakkaşlar, ayrıca gereksinim duyulduğunda
"benna" (duvarcı), "mutalla" (sıvacı), "sengtraş"
(taş yontucu), "harrat" (çıkrıkçı), "cassas" (kireççi),
"hazzar" (biçici), "lağımger" (lağımcı/ kanalizasyoncu),
"haddaa' (demirci), "camger" (camcı), "mülebbin"
(kerpiççi), "sürbger" (kurşuncu) gibi zanaatkarlar da bulunurdu. / s.
217
Osmanlı ruhunu en iyi simgeleyen sanat dalı, imparatorluk
gücünün 16. yüzyıldaki doruğunda en yüksek düzeyine erişen mimarlık idi.
Sinan'ın en büyük hedeflerinden biri, Ayasofya Katedrali'nin
(elips şeklindeki kubbesinin ortalama çapı 31,5 m, kubbe yüksekliği 55,6 m)
kubbesini aşacak bir cami inşaatı idi.
Selimiye Camisi'nin kubbesi, Ayasofya'nınkinden "6
kolboyu daha geniş ve 4 kolboyu daha yüksek"tir.
Süleymaniye Camisi ve külliyesini bitirdiğinde yaşı 70
dolayındaydı. Görkemli Selimiye Camisi'nin yapımı ise Sinan 84 yaşına
geldiğinde tamamlandı.
...
Sultanahmet Camisi, Sultan I. Ahmed'in (yön. 1 603- 1617)
emriyle 1609- 1616 yılları arasında Mimar Sedefkar Mehmed Ağa (1540-1618)
tarafından yapılmıştır. Mehmed Ağa, asıl adı Nürnbergli Johann Wild olan bir
esirken Yeniçeri olarak devşirilmişti.
…
Batı'da (…) büyük kentler, bir Hıristiyan manastırının
çevresinde kurularak gelişmiştir.
"Cathedral" sözcüğü, "piskopos tahtı"
anlamına Latince "cathedra"dan gelir ve belirli bir coğrafi bölgenin
din işlerinden sorumlu olan piskoposun tahtına sahip kilise demektir.
"Gotik mimari" terimi, Rönesans hümanistleri
tarafından, çirkin bulunup barbar bir halk olan Gotlara yakıştırılması sonucu
ortaya atılmıştır
Ortaçağ insanı, 1 3. ve 14. yüzyıl minyatürlerinde Hz.
İsa’yı elinde kocaman bir pergelle, evreni ölçmekte olan bir mimar-mühendis
olarak betimlemiş, böylelikle de bu mesleğe verilebilecek en büyük onuru
vermiştir / s. 242
Gotik katedrallerde yatay tavan ve onun ağırlığını alttan
taşıyan sütunlar bulunmaz. Yapının içi, ince sütun gövdelerinden ve tavanı
örten kaburgalardan bir ağ ile örülmüş gibidir. Duvarlar yer yer renkli
camlardan oluşturulmuş vitraylı pencerelerle süslenmiştir.
…
En büyük taş kubbe rekoru Floransa'daki Santa Maria del
Fiore Katedrali'nin 50 m yükseklikteki kubbesine (yapımcısının adıyla "Brunelleschi
Kubbesi") aittir.
Brunelleschi 1417'de buranın mimarı olmuş
Rönesans mimarisini Floransa'da Brunelleschi yaratmış ve
"yeni klasik mimarlık” Avrupa'ya bu kentten yayılmıştır
İtalyan Rönesansı'nın mimarlık kuramcıları
Örneğin Leon Battista Alberti, De re aedificatoria libri X
adlı eserinde kemerli taş köprülerin ölçülerini vermiştir. Buna göre köprü
ayağı kalınlığı (D), köprü yüksekliğinin (H) dörtte biri kadar olmalı; kemer
açıklığı (L) ayak kalınlığının 6 katından küçük ve 4 katından büyük olmalı;
kemer taşı kalınlığı ise kemer açıklığının en az onda biri kadar olmalıydı. /
s. 260
Masonluk başlangıçta Ortaçağ Avrupa'sında katedraller ve
diğer önemli inşaatlarda çalışan duvarcıların oluşturduğu kapalı örgütlerdi.
Kilise ya da siyasi yetke (otorite) tarafından kısıtlanmamış bilgi arayışına
değer veren Hür Masonluk, İskoçya'da ve İngiltere’de filizlenmiştir
"Barok" terimi ilk olarak 1746'da Fransız
felsefecisi Noel-Antonie Pluche (1688-1761) tarafından Spectacle de la nature
(Doğanın Gösterisi) (1746) adlı eserinde kullanılmış
Bu sözcük, Arapça "düzgün olmayan yüzey" anlamına
"burga" sözcüğünden kök alarak, "biçimsiz inci" anlamına
gelen İspanyolca "barroco" ya da Portekizce "barrocco"
teriminden Fransızca'ya "baroque" şeklinde uyarlanarak oluşmuştur
Barok döneminde kocaman, devasa meydanların ve süslü
katedrallerin yapıldığı, süslemeye aşırı önem verildiği görülür.
Rokoko (Fra./İng. "rococo") terimi, Fransızca
"çakıl ve deniz kabuklarıyla yapılan bezeme" anlamına gelen
"rocaille" sözcüğü ile "midye kabuğu" anlamına gelen
"coquillage"den birleştirme yoluyla türetilmiş olup olasılıkla iç
mekanları süsleyen ve kıvrımlı kabuğu andıran sıva işçiliğini anlatmak için
geliştirilmiştir ve yaklaşık 1725- 1 775 arası dönemi kapsar.
…
"insan hizmetinde bir mimarlık" fikrini yaymak ve
benimsetmek üzere en etkili çabayı ünlü Fransız mimar Le Corbusier göstermiş,
mimarlıkta "perde-duvar"ı bularak ayırıcılık görevini basit camlı
bölmelere, taşıyıcılık görevini de metal öğelere veren devrimci bir dönüşüm
yaratmıştır.
…
Tarihte İnşaat Malzemesi
ve Tekniği Üzerine
Toprak Yapılar
"Adobe" (kerpiç) ya da "mud-brick"
(kerpiç-tuğla) evler İÖ 8000'den İÖ 6000'e uzanan dönemde Rusya Türkistanı'nda
geliştirilmiştir
Bilimsel terimiyle "killi-kumlu gevşek toprak'' (İng.
"loam") kil, çok ince kum, kaba kum ve çakıl karışımıdır. Elle
hazırlanmış pişirilmemiş tuğlalardan söz edildiğinde ise kerpiç
("adobe") ya da kerpiç-tuğla ("mud-brick") anlaşılır.
Sıkıştırılmış pişirilmemiş tuğladan söz edildiğinde, bunu karşılayan terim
"toprak-blok''tur ("soil-block"). Bir kalıp içinde
sıkıştırıldığında ise "sıkıştırılmış toprak/ kerpiç" ("rammed
earth") diye adlandırılır." / s. 297-298
"Killi-kumlu gevşek toprağın'' olumsuz özellikleri
kuruduğunda büzülür / suya karşı dayanıklı değildir.
"Killi-kumlu gevşek toprağın'' üstün olduğu
özellikleri
havanın nemini dengeler / ısıyı depolar / çevre kirliliğini
azaltır / yeniden kullanılabilir / kirleticileri emer
Taş, Mermer, Tuğla ve Kereste
En az 5000 yıl önce Eski Mısırlılar / doğal taşları inşa
ettikleri piramit ve tapınak kompleksleri gibi yapılarda duvar inşasında ve
heykel yapımında kullanmışlardır.
…mermer en sık, Yunan yapılarında kullanılmıştır.
Romalılar, yabancı ülkelerden çok çeşitli renklerde
mermerler de satın alırlardı.
"Yaşlı" Plinius (23-79), ahşap işçiliğinin
bulucusunu Daidalos/ Daedalos ile özdeştirir ve testere, balta, çekül (Ar.
"şakul") ve tutkal gibi ahşap işleme gereçlerinin icadını ona
yakıştırır.
Köknar hafif bir odun olup eğmeye karşı dirençlidir. Meşenin
sıkı bir dokusu vardır ve toprağın altında kalacak ahşap malzemede ve hatta
iskele-rıhtım gibi yapılarda uygundur. Çam ve selvi ağaçları reçineleri, sedir
ve ardıç ağaçları ise yağları açısından değerlidirler.
Kolombiya ve Kasta Rika'da bambu, çevresi beton harç ile
sıvanarak depreme dayanıklı ev inşaatında ucuz ve etkili bir malzeme olarak
başarıyla kullanılmakta
Bambunun, toprağı kararlılaştırmada ve toprak aşınmasını
(erozyon) önlemede de aşırı derecede etkili bir malzeme olduğu kanıtlanmıştır.
/ s. 304
ilk pişmiş tuğla, İÖ 4. binyılda hazırlanmıştır.
92 m yüksekliğindeki efsanevi Babil Kulesi'nin (İÖ 600'lerde
inşa edilmiştir) öncüleri olan ve İÖ 2000'lerde inşa edilen Ur, Eridu ve
Uruk'taki (bugünkü Warka kenti) zigguratların basamakları, kısmen pişmiş
tuğladan yapılmıştı.
oluk şeklinde dışbükey kiremitler, ilk olarak eski Yunan'da
Korintliler tarafından yapılmıştır.
Tuğlacı nemli kili eline alıp ondan topak yapıyor ve açık
havada kurutuyordu. Eğer topaklar kendi biçimini korur, yalnızca çok küçük
çatlamalar olur ve elin izi, görünür şekilde kalırsa, büyük bir olasılıkla
tuğla yapımında kullanılabilir nitelikte bir kildi. / s. 305
Kayaçların başkalaşması (metamorfoz) sonucu oluşan doğal bir
malzeme olan balçık,
havada kurutulduğunda oldukça sert bir malzeme verir
Kerpiçin yapıldığı balçık, yeniden aynı amaçla
kullanılabilen bir yapı malzemesidir
Havada kolayca kurur ve suda gevşeyip çözünebilir. Havanın
nemini düzenleyerek ortam atmosferini uygun hale getirir. Aşırı nem olduğunda,
kerpiç yapı nem aşırısını soğurarak kendi içine alır, aşırı kuru havada ise
kendi nemini dışarı salar. Elektromanyetik radyasyona karşı koruyucudur.
Zararlı maddeler içermez ve cildi tahriş etmez. / s. 307
Isıyı çok iyi depolayabilir. Sıcak ülkelerde balçıktan
yapılma kerpiç yapılar, ev içinde uygun ve serin bir ortam sağlar. Öte yandan
eğer dışarısı çok soğuk ise, kerpiç duvarlar içeriyi ılık tutar.
En eski kerpiç yapıya 9000 yıl kadar önce Mısır’da ve
Türkistan'da rastlanmış olup günümüzde gelişmekte olan ülkelerde hala
kullanılmaktadır.
kireç harcının hava ile temas ederek sertleşebilmesi için
7-8 yıl gibi uzun bir süre geçmesi gerekiyordu. Bu olumsuzluk, kısa sürede
sertleşebilen alternatif bağlayıcıların aranmasına yol açmıştır. Kireç harcının
sertleşmesine uzanan kimyasal süreçler açıklanacak olursa, kireçtaşının (CaCO)
kavrulması ("kireç yakma'') sırasında yapısından karbon dioksit (C02)
uzaklaşır ve geriye kalan kalsiyum oksite (Caü) "sönmemiş kireç" adı
verilir; bunun su ile birleştirilmesi güçlü bir ısıveren tepkime olup bu
"kireç söndürme" işlemi sonucunda "sönmüş kireç" adı
verilen kalsiyum hidroksit [Ca(OH)2 ] ele geçer; bunun da kum ile
karıştırılmasıyla oluşan "kireç harcı"nın içindeki kalsiyum
hidroksit, zamanla havadaki karbon dioksiti soğurarak uzun bir süreç sonunda
yeniden kalsiyum karbonata, yani başlangıçtaki kireçtaşı haline dönüşerek
sertleşir ("karbonatlaşma''): Ca(OH)2 + H20 + C02
-> CaC03 + 2H20 / s. 310-311
En eski bağlayıcı, kesinlikle kil ve balçıktır. İnsanlar
mağara ve kaya oyuklarında oturmadıklarında ilk evlerini, birbirine bağlanan
ağaç dal ve dalcıklarının arasını, kolayca hazırlanabilen bağlayıcı toprakla
sıvayarak inşa etmişlerdir.
Alçı (Lat. "argilla": çömlekçi toprağı), kalsiyum
sülfat dihidrat (CaSO4 .2H2O) bileşimindeki alçıtaşının
("Maria camı': alabaster) 100°C dolayında hafif pişirimi ve öğütülmesiyle
hazırlanır.
Alçıtaşı doğada sık rastlanan bir kayaç olup buharlaşan
deniz suyundan çökelme yoluyla tortu (sediment) halinde oluşur. Ham alçıtaşının
kızdırılmasıyla yapıdaki kimyasal bağlı su uzaklaştırılır ve yakma sıcaklığına
bağlı olarak çeşitli alçı biçimleri oluşur.
Kireç harcı (Lat. "mortarium") uygar insanın en
eski buluşlarından biridir
Beton, Roma İmparatorluğu'nda İÖ 100 - İS 350 arası dönemde
geliştirilmiştir.
"Modern beton", yapay bir madde olup iri
agregalar, ince agregalar, çimento ve su karışımından hazırlanır. "Roma
betonu" ise iri agregalar, çimentolaşmış sönmüş kireç harcı, volkanik
toprak ya da kum ile su karışımından ibarettir.
Avrupa'da arkeolojik kanıtlar, betonun en erken,
Yugoslavya'daki Don Nehri kıyılarında ve yaklaşık olarak İÖ 5600'lerde
kullanıldığını göstermiştir.
İnşaat Tekniği
"Tuğla" sözcüğünün kökeni Yunanca
"tougla" olup Latince'ye "tegula': İngilizce'ye "tile",
Almanca'ya "Ziegel" şeklinde geçmiştir
Uç uca eklemeyi kolaylaştırmak için, boruların bir ucuna
doğru daralması gerekiyordu. Birleşme yerlerinin sızdırmazlığını sağlamak için
Vitruvius, "zeytinyağı ile hazırlanmış sönmemiş kireç" önerir.
Boru hattı tamamlandığında ve ilk kez su verildiğinde,
kaynak tarafındaki depoya bir miktar odun külü atmak gerekir. Kül, sistemdeki
her türlü çatlak ve sızıntıyı bulur ve bunların tıkanmasını sağlayarak boruyu
sızdırmaz kılar
Ağaç ve taş, Ortaçağ inşaat tekniğinin iki temel
malzemesidir.
Fresko yapımında sıvada kullanılacak kireç için yakılan
kömürün, taşkömürü değil odun kömürü olması gerekir. Aksi halde duvarda
oluşacak güherçile, resim boyasının sıva içine emilmesine engel olur ve duvar
kısa zamanda çatlar.
Eski dönemlerde inşaat ustaları tarafından harç ve sıvaların
dayanıklılığını artırmak üzere içine kan, yumurta akı, süt ürünleri, reçine
gibi organik ya da pişirildikten sonra kırılıp öğütülerek toz haline getirilen
tuğla ya da kiremit gibi anorganik malzemeler katılmıştır. / s. 373
…horasan harcının hazırlanmasında önce pişmiş tuğla ve
kiremit parçaları tokmakla dövülerek toz haline getirilir, elenerek ele
geçirilen ince tozlar sönmüş kireç ve su ile karıştırılır, bu karışıma kimi
zaman kum da katılırdı. Bu harç hamam, su haznesi, köprü, su künkleri gibi
suyla temas halinde kalacak olan yapıların duvar ve kubbelerinde
kullanılmıştır. Bu harcın içindeki, suyla hidratlaşmış haldeki kireç (sönmüş
kireç) [Ca(OH)2], zamanla suyunu atarak katılaşır, ancak suyla temas
ederse yeniden yumuşar. Bu nedenle inşaattan sonra bir süre kuru tutulmalıdır.
Bu malzeme zamanla havadan emdiği karbon dioksitin etkisiyle kalsiyum karbonata
(kireçtaşına) dönüşerek kalıcı sertlik kazanır. / s. 375
horasan harcı olarak adlandırılan harçlara Roma döneminde
"cocciopesto': Hindistan'da "surkhi': Arap ülkelerinde
"hamra" adı verilmiştir.
kargir/ kagir (Ermenice kökenli "kar u gir":
"taş ve kireç"ten)
Tarihte Kent Olgusu
Kentler tarih boyunca taşımacılık yollarının kesişme
noktalarında ya da ırmak ve deniz limanlarında olduğu gibi bir tür
taşımacılığın diğer bir tür taşımacılık türüne aktarıldığı noktalarda
kurulmuştur.
Dünyanın en eski kentlerinden Jericho (Eriha) İÖ 8000'lerde,
Çatalhöyük ise İÖ 7000'lerde kurulmuştur.
İncirde "Erech" olarak geçen ve Güney
Mezopotamya'nın en önemli kent-devletlerinden biri olan Uruk kentinin kent
tanrıçası İnanna, en tanınmış kralı ise Gılgamış'tı (-İÖ 2750 dolayı).
Aramice ve İbranice "medina" sözcüğü,
"adaletin yeri" anlamındadır. Bundan Arapça'ya "kent"
anlamında geçen "el-medine"den "medeniyet' (uygarlık);
"kent, hemşerilik, yurttaşlık" anlamındaki Eski Yunanca/ Latince
"civitas" sözcüğünden ise "civilization" (uygarlık) deyişi
türemiştir. İnşaat mühendisliğinin karşılığı olarak İngilizce'de kullanılan
"civil engineering" deyişi, bu bağlantıyı hala taşımaktadır. / s. 390
İtalyan kabileler İÖ 1200'lerden itibaren İtalya'ya göç
etmeye başlamışlardır. İÖ 900-800 arası dönemde Etrüskler, bugünkü Toskana
bölgesine yerleşirler. Bu arada İÖ 814 yılında Fenike kenti Sur'un (bugünkü
Lübnan'da) kolonisi olarak Kuzey Afrika'da Kartaca kenti kurulur. Roma kentinin
ise, İÖ 21 Nisan 753 tarihinde kurulduğu söylenirse de çağdaş tarihçiler bu
tarihi İÖ 625 olarak belirlemişlerdir. / s. 399
"Polis" ya da "urbs" şeklindeki kent
kavramı, Yunanlılarda olduğu gibi Romalılarda da politik ve dinsel yaşamın
merkezi idi.
Arap kentlerinin kökeni ve örgütlenişi konusunda gözüken en
temel öğe, ekonomik ve özellikle de ticari işlemlerin belirleyici rolüdür.
İslam kentlerindeki ev mimarlığı, kendini özel bir alanda
("harim") koruma gereksinimini yansıtır
Kudüs kentindeki Süleyman Tapınağı Yahudilerce İbranice
"Bet-ha-Mikdaş! Beth-Amikdaş" (Ar. "Beyt el-Makdis":
"Kutlu Ev") adıyla nitelenmiştir. Hz. İsa bu kentte çarmıha gerilmiştir
ve mezarı oradadır. İslam peygamberi Hz. Muhammed, burada göğe yükselmiş
(Mirac) ve ilk kıble olarak bu kenti kabul etmiştir. Kudüs'teki Harem-i Şerif
ya da Beyt el-Haram denilen bölgede, her üç tektanrılı dinde de kutsal sayılan
ve "Sahra" (Kaya) adı verilen kutsal bir kaya ("Hacer-i
Mukaddes") vardır. İnanca göre Hz. Adem'in Cennet'ten kovulduğunda
yeryüzünde elinde "Hacerü'l-Esved'' (Kara Taş) ile buraya indiği, Hz.
İbrahim'in oğlunu bu kaya üzerinde kurban etmeye kalkıştığı (Müslümanlara göre
oğlu İsmail'i keserek, Musevilere göre ise diğer oğlu İshak'ı yakarak kurban
etmek üzere), Hz. Süleyman'ın tapınağını burada inşa ettiği (yapımı İÖ 960),
Hz. Musa'nın "On Emir"i (İbr. "Aserat a Diberot': Ar.
"Evamir-i Aşere") burada aldığı, Hz. İsa'nın burada vaaz verdiği ve
Hz. Muhammed'in de bu kaya üzerinden Mirac'a çıktığı kabul edilir. "Kaya':
Musevilerde "Temel Kayası" adı ile anılır, çünkü Tanrı, Yaratılış'ın
ilk gününde işe oradan başlamıştır. Kuran’da ise "Yer ile gök arasında
asılı duran, Muallak Taş (Ar. "Hacer el-Muallaka"), ilk kıble,
Kabe'deki Hacerü'l-Esved'in bir eşi" olarak yer alır. "Kaya''nın en
yüksek noktasının hemen altında alçak tavanlı bir mağara ve 11 basamaklı bir
merdiven bulunmaktadır ve mağaranın, Hz. Musa'ya gönderilen "On Emir"i
içeren tabletlerin saklandığı yer olduğu söylenir. / s. 422
Byzantion ve Konstantinopolis'ten İstanbul'a
Yunanlı Dorlar tarafından Sarayburnu ve çevresinde kurulan
"Byzantion" ("Byzas'ın yeri" anlamına Bizans; Latincesi
"Byzantium") adlı kent, bugünkü İstanbul'un çekirdeğini oluşturmuştur
Byzantion kentinin simgesi, bizim ulusal simgemize benzer
şekilde ay-yıldız idi.
Le Corbusier 191 1 yılında geldiği İstanbul'daki yapıları
inceleyerek, ölümlü insanların evlerinin ahşaptan, camilerin, dinsel yapıların
ve büyük devlet binalarının ise taştan yapıldığı şeklinde standart bir
yapılanmadan söz etmiştir.
Ayasofya'nın mimarlık ve mühendislik sanatı açısından
uygarlık tarihine yön veren en önemli özelliği, geniş ve yüksek kubbesidir.
Kubbeyi duvarlar üzerinde değil sütunlar ve kemerler üzerinde taşıyan ilk
yapıdır.
…
Doruk Yayınları
1. Basım: Temmuz 2022