Abdülhak Şinasi Hisar - Fahim Bey ve Biz
I
Bir Ölüm Haberi
Bir gün, gazetelerde, "Hazin bir vefat" başlığı
altında kısa bir fıkra çıktı
İşte, ölünün cesedi üstüne atılan birkaç kürek toprak gibi,
hatırası üzerine kapanan birkaç satır yazı!
İnsanlar,
birbirlerinden uzun mesafelere ayrılmış yıldızlar gibi, kendi hususi boşlukları
içinde dönen, hepsi yalnız, hepsi mahrem ve başkalarına kapalı birer dünyadır (s.
7).
II
Babamın Anlattıkları
Ekseriyetle, ilk gördüğümüz bir adamın veya bir şehrin, ilk
duyduğumuz bir sözün veya bir sesin hayatımızda sonradan alacağı mevkii
takdirle bunlara layık oldukları ehemmiyeti veremeyiz. Fakat Fahim Beyin
gözlerini ilk görüşümde bile dikkate değer bulmuştum.
Bilmem nasıl oluyordu, bu nazarlar dışlarından ziyade
içlerine bakıyor gibiydi.
Fahim Bey mektepten çıkınca / Babıali'ye fahri olarak gidip
gelmeye başlamış,
…büyükçe bir konak kiralamış.
"İlahi Fahim Bey: İlahilerle güvey giresin!"
derlermiş. "Bu koca konağın boş odalarını yalnız keman sesleriyle mi
dolduracaksın?"
Fahim Beye, bu bomboş odalar, gelecek günlere olan ümidini
sığdırabilmek için / lüzumlu görünüyorlarmış.
Maaşa geçmek, terfi etmek hep iltimasa bakar.
…arkadaşını bir hamlede Tıbbiyeye yazdırmaya muvaffak olan
bu adam, kendisi için, senelerce hiçbir harekete geçmemiş.
"bir şey yapamadımsa da düşündüm ya"
Babam, daha, Fahim Beyle eğlenmek için Beyoğlu'na geçtikleri
ve hatıraları ruhuna işlemiş olan gençlik gecelerini de yadediyordu. O
zamanlarda iki felsefeleri varmış. Biri, memnun ve mesut, "optimizm";
diğeri müşteki ve bedbaht "pesimizm" ki, bir gece içinde bir kaçar
saatlik fasılayla, lodos ve poyraz gibi estikleri olurmuş (s. 16).
…bir aralık İstanbul'a büyük bir Fransız tiyatro kumpanyası
gelmiş. Oyunlarının hiçbirini kaçırmayan Fahim Bey, oyuncular arasında bulunan
meşhur bir- aktrisin sanatına hayran olmuş. Bu hayranlığını bütün dostlarına
anlatmakla bitiremiyormuş. Nihayet böyle sanat meftunluğuyla geçen iki üç
geceden sonra bu aktrise çılgıncasına aşık olmasın mı?
III
Esvaplar
…garip bir terzi ve esvap hikayesi vardı.
Fahim Bey, daha sonraları sefarethanenin üçüncü katibi
olarak gittiği Londra'da yeni girdiği hayat için hangi esvapları yaptırmak
lazım geleceğini tahkike başlamış.
"Ben bu borcumu ömrümde ödeyemem!" diye
ümitsizliğe kapılmış. Bu hadiseye kahkahalarla gülen arkadaşları, ona:
"İlahi Fahim Bey!" demişler, "Ödeyemiyecek olduktan sonra neye
kahırlanıyorsun a birader? Verebileceğin borçları düşün; yoksa,
veremiyeceklerini ne merak ediyorsun?"
Fahim Bey sanki ne olmayı istemişti de muvaffak olamamıştı?
IV
Fahim Beyle Saffet Hanım
Gençliğinde bile usluluğu ve ciddiliğiyle tanınan Fahim Beyi
birçok beyler ve paşalar kendilerine damat etmek istemişler ama, o, zengin bir
eve içgüveyi olarak girmeye razı olmamış, kimsesiz ve orta halli bir kadınla
evlenmeyi tercih etmiş.
Saffet Hanım hep evinin işleri, kocasının rahatıyla meşgul
olurmuş. Onlar karı-koca sadakatinin kadın-erkek en mükemmel nümunesiymişler.
V
Küçük Ev ve Dünya Haberleri
Yaşadığımız zamanlar, tam manasıyla, bulanık ve karışıktır.
Geçmiş zamanlarda insanları saran tehlikeler, başka cinsten olmakla beraber,
elbette daha az değildi.
…hakikati anlamanın ve duymanın muhtelif tarzları vardır.
Aklımıza varmış bir haber ruhumuza ermiş sayılmaz.
Saffet Hanım da gazete havadislerini böyle ruhuna
değdirmeden, bir rüya görür gibi duyarmış.
Fahim Beye göre insan, kendi talihinden memnun olmak için bu
gazetelerde zikredilen vukuatı her gün okumalıymış.
VI
Saatler
Çamlıca'daki eniştem, Fahim Beyi, haremi Saffet Hanımı da
halam tanıyorlar
Her işini vaktinde görmeye ve her sabah işine vaktinde
yetişmeye pek meraklı olan Fahim Bey, bir gün, mesela: "Hanım yine
saatleri kurmamışsın!" diye şikâyet edermiş, "Bak, bir buçuk
olmuş!" Saffet Hanımsa: "Hayır, daha saat bir!" diye iddia
edermiş. Kavga bir müddet devam eder, ikisi de kendi saatlerinin doğruluğunda
ısrar ederlermiş. Fakat ikisi de birbirlerine o kadar inanırlar, her biri
ötekinin sözünün doğru olacağında o kadar şüphe etmezlermiş ki, sonra ikisi de,
birbirinden gizlice; saatlerini biri çeyrek geçeye ayar ederlermiş! / s. 37
…herkes gizlice hiyanet ettiği bir ahlaka hürmetini
başkalarına ithamla ispat etmek ister.
VII
Ukalanın Dedikleri
Fahim Bey her şeyin müşkülatını gören ve her şeyin kıymetini
sezen bir adam tesiri yapardı.
VIII
“Teşebbüsi Şahsi" Âleminde
Fahim Bey, daha ne kadar önce, ta meşrutiyetin ikinci
ilanından evvel, bir nevi kahraman gibi meydana çıkarak, bu "teşebbüsi
şahsi" âlemine ilk girmek istiyenlerden biri olmuştu.
"İnsanda biraz da yüksekten muhakeme etmek kudreti, bir
parça da atisiyle iştigal eden hayal kuvveti olmalı!" İşte Fahim Beyde bu
yokmuş!
Bir gün yolda Fahim Beye rastgeldim. O aralık Rejiden
ayrılmış ve bir idarehane tutmuştu. İşine bir sermayedar bulmak için benimle
tekrar görüşmek istediğini söyledi
IX
Hanımların Söyledikleri
Fahim Beyden böyle bahsolunabilir miydi?
Gençliğinde babası duysun da memnun olsun diye, boş bir
konak tuttuğu gibi, yine, içinde hulya kurup uyumaktan başka bir şey yapamadığı
Arslan Hanındaki yazıhanesini de hareminin gönlünü hoş etmek için tutmuş
olabilecekti.
X
Rüya
Bu rüya ilk önce hafif bir haşyet hissi vermekle başlamış.
Fahim Beyin eline pek parlak renkli, adeta ışıklı bir takım
iskambil kağıtları geçmiş
Biliriz ki, insanların çoğu hala karanlıktan gelecek
haberleri dinler ve ömürlerini kurtaracak mucizeyi beklerler.
XI
Rüya Tabiri
Fahim Beyin bu rüyasında bile, yine zamanı hesaba katmamak
gibi, mühim bir yanlışlık vardı.
XII
Fahim Bey Hakkında İlk Hislerim
Onu, memleketin geçirdiği çeşitli günlerinde hep, akıntıya
karşı emniyetle kürek çeker gibi, vekarlı, mütevekkil görürdüm.
Gençler kendilerini daha yormayan hafızalarını doldurmaya
meraklıdırlar. Sorarlar, dinlerler. Onunla görüştüğümü gören bir arkadaşım,
bana gülerek: "Sen Fahim Beyi bir ders alır gibi dinliyorsun!"
demişti.
…Fahim Beyin, ne kadar gariptir, bazı insanlarda görüldüğü
gibi, yaşıyor değil de, hala bir yaşamaya hazırlanma devresinde bulunuyor hali
vardır.
…içimden derdim ki: Fahim Bey kurulmuş bir eski saat gibi,
maşallah, tıkır tıkır işliyor
XIII
Fahim Bey Hakkında Değişen Hislerim
Daima her türlü masraftan kaçınmaya mahkumdu.
Artık tesadüflerimizin her birinde Fahim Beye ancak kendi
ruhi halimin tesiri altında kalan bir mana veriyor ve manasını kendinden kabul
etmekten ziyade ben ona bahşetmiş oluyordum.
Herkes özünü sakladığını umarken aldanır, acemidir, bunu
saklıyamaz; fakat karşısındakinin maksatlarını duyarken herkes üstaddır,
aldanmaz, gözünden hiçbir şey kaçırmaz.
XIV
Fahim Bey ve İstanbul
Hiç mümkün müdür? Bütün İstanbullular gibi, Fahim Beyin de,
mutlak, bir mahallede, bir bucakta, bildiği rahat bir şilte gibi serilen bir
ev, gittiği ve gizli buluşmasında kam aldığı bir yer, hatıralarının uzun uzun
çektiği tesbihini gizlediği bir köşe olmalıydı.
XV
Fahim Beyin Dosyeleri
Meğer, Fahim Bey, yazıhanesinde uyumadığı ve kimsenin de
gelmiyeceğine emin olduğu uzun saatlerde daha ancak kendi kafasında kurulmuş
olan işini güya hakikaten işliyormuş gibi idare etmek oyununa kapılırmış!
XVI
Delilik Rivayetleri
Hakikatin mahbesinde kalmaya sanki kim razı olur?
Hulasa, cemiyet, Fahim Beye yalnız başına bir odaya
kapanarak, müteaddid muavin defterlerle bir defteri kebire muhayyel bir takım
kar rakamları sıralamasını bir türlü affetmiyordu.
Fahim Beyin cinnet getirmekte olduğu rivayetleri çoğaldı,
yayıldı.
XVII
İhtiyarlık Duyguları
Aradan zaman, bir hayli zaman geçti.
Eyvah! Zamanlar ne kadar çabuk geçiyor! Sür'atleri gittikçe
artıyor. İnsanın yaşı ilerledikçe zamanı darlaşıyor. İşi ve parası çoğaldıkça
zamanı azalıyor!
Bilirsiniz, ihtiyarların vücutlarında bir çöküntü peyda
olur, içlerine doğru dökülüyorlarmış gibi, boyları kısalır, hacimleri, küçülür,
doğru duramazlar, kamburlaşırlar, gözleri ufalır, üstlerinde her gün yeni bir
bozgun alameti görülür
Fahim Beyin artık bozulmayan hiçbir uzvu kalmamış olduğu,
her damarı, her adalesi artık istirahat ihtiyacından, yani ölümden bahsettiği
halde o, güya ancak rutubetten nem kapıyor da saymakla bitiremediği bu
rahatsızlıklarını hep havai bir sebebe atfediyordu ve insanların umduklarına
uymayan hakikati kabul etmek istemiyerek kendilerini aldatabilmekteki
kabiliyetlerinin bu hudutsuzluğunu görmek benim gücüme gidiyor, rikkatime
dokunuyordu (s. 99).
…ihtiyarların en evvel gözlerinin bozulmasiyle herşey
hakkındaki telakkilerinde
bazan mes'ut bir değişiklik olur. Uzaktan şekillerin ve
yüzlerin kusurlarını teşhis edemezler ve böylece herşeyi daha az
görebildiklerinden daha güzel bulmaya başlarlar.
XVIII
Yaşlanan, İhtiyarlayan Adam
Zaman her şeyle aramızı açar. Zamanın mezarına bir zaman
daha gömülür.
Zaman herşeyi unutturarak her malumattan yeni cehaletler
doğurur.
Gençler ihtiyarlara rastgeldikçe onları evveldenberi ihtiyar
sanırlar. Fakat yaşlılar nazarında her ihtiyar eski gençliğinin viranesi ve her
kadın eski güzelliğinin harabesidir (s. 105).
XIX
Fahim Beyin Son Zamanları ve Hakkında Son Hislerim
Şimdi onun teşkil olunan resmi bir dairede yine mütercim
olarak yevmiye ile çalıştığını biliyordum.
Bu uzun yolda böyle nice uzun senelerden beri yürüdüğünü
hatırlayarak, gittikçe artan yalnızlığını duyuyor. Zira kendisini tanıyanlar
azaldıkça yalnızlığı çoğalıyor. Onu böyle, kendi vücudunu bir yük imişçesine
yorgun bir eda ile sürükler gibi geçerken gördüğüm zamanlar, sırtındaki
görünmez hatıraların, arzuların, acıların ağırlığı altında iki büklüm olmuş
sanırdım.
Hakikatle alakaları kalmıyanlar, yollarında ancak kendileri
gibi hayaletlere rastgelirler (s. 111).
XX
Her Şeye Rağmen Gönülleri Şadeden Hayat
Etrafımızda gördüğümüz dünya ve yaşadığımız hayat şahsi
telakkimizin birer mahsulüdür. Dünyamız bize göre olduğu gibi hayatımız da
kısmen tabiatımızın yarattığı bir şeydir ve hilkatimiz neyi istiyorsa odur.
Yaşadıkça kendi kabuğunu yetiştiren sümüklü böcek gibi talihimizi biz kendimiz
öreriz (s. 118).
XXI
Bir Gün Olur...
(Fahim Bey ölmüştür)
XXII
Fahim Beye Hitaplar ve Sualler
…eniştemize göre, sadece bir frenk mukallidi, dolayısiyle
dinsiz ve tehlikeli bir adamdınız.
…bense sizi, hisler ve fikirlerim yavaş- yavaş ve parça
parça değiştikçe, geçmiş zamanın hoş görünüşlü, hoş sözlü, bir hayli vakit
kaybettirici ve biraz saf dil bir ihtiyarı bulurken, siz, hakikaten bütün za'f
ı ancak iyiliğinden gelen bir adam mıydınız?
Kimse göründüğü gibi değildir. Fakat kimse görünmediği ve
kendi olduğunu sandığı gibi de değildir.
…
Bağlam Yayınları
Birinci Basım: Kasım 1996
…
Abdülhak Şinasi Hisar'ın Hayatı
1888 yılında, anne tarafından büyükbabası Muhtar Bey'in
Rume1ihisan'ndaki yalısında doğmuştur.
Yazarın babası Mahmut Celalettin Bey, gençliğinde iki yıl
Paris'te öğrenimde bulunmuş, yurda döndükten sonra kadınlarla ilgili Mürüvvet
adlı bir dergi çıkarmıştır.
Neyir Hanım'la Mahmut Celalettin Bey'in, evlenmelerinden bir
yıl sonra bir erkek çocukları olur. Tanzimat'ın idealist siması Şinasi'yi ve en
zarif san'atçısı Abdülhak Hamid'i çok seven baba, oğluna bu iki İnsanın adını
birleştirerek verir: Abdülhak Şinasi...
İki yıl sonra bir oğulları daha olur: Selim Nüzhet...
Tevfik Fikret önce Abdülhak Şinasi'ye, sonra da kardeşine
özel olarak türkçe dersleri verir.
1898' de Galatasaray Sultanisine girer.
1905 yılında, ailesine haber vermeden Galatasaray
Sultanisi'nden ayrılarak Paris'e gider. Orada Ecole Libre des Sciences
Politiques'e girer ve 1908'e kadar okur.
1909' da Baron de Lormais'in şirketinde çalışır.
1918' de babasını kaybeder. Yavaş yavaş talihi ters
dönmektedir. 1922' de Nigar Hanım'ın yalısında çıkan yangın söndürülemez ve
Abdülhak Şinasi'nin, ileride bir çok yazılarında yer alacak olan, yazıları
yanar; bu arada kitapları, hazırladığı notları da kül olur.
1925'de Reji hükumete geçince, hükumet memuru olur.
1928'de çok sevdiği annesini kaybeder.
1931'de Balkan Birliği'ne katip olur ve Ankara'da, Evkaf
apartımanına yerleşir.
1936'da Dışişleri'ne müşavir olarak girer ve Montreux
mukavelesinin uygulanmasiyle ilgili dairede çalışır.
1945' de / kardeşi Selim Nüzhet'i kaybeder.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder