José Saramago – Körlük
Bakabiliyorsan, gör. Görebiliyorsan, gözle.
Nasihatler Kitabı
…arabalar ok gibi ileri fırladı, ama hepsinin aynı hızla
ileri fırlamadığı hemen anlaşıldı. (s. 13)
Kör oldum.
Hiç de öyle görünmüyor.
Geçecek, göreceksiniz, geçecek, kimi zaman yalnızca sinir bozukluğundan
ileri gelir böyle şeyler, dedi bir kadın.
Kör adam yalvarıyordu, Ne olur, biri beni evime götürsün.
Gözünüze bir şey mi kaçtı,
Evet, gözüme bir süt denizi kaçtı.
…hiçbir şey göremiyordu, dipsiz bir beyazlık her şeyi
örtüyordu.
…belki de aldatıcı bir düştü ve kendini hangi gerçekliğin
beklediğini bilemediği bu düşten er geç uyanacaktı.
…kimse böyle birdenbire kör olmaz,
…kör bir adama önce yardım edip sonra arabasını çalmak ile şımarık
bir ihtiyarla ilgilenirken, lafı ağzının içinde geveleyip onun mirasına göz
dikmek arasında çok da büyük bir fark yoktur. (s. 29)
Kör olan adamın arabasını, onu yardım etmek bahanesiyle
evine bıraktıktan sonra çalan adam da kör oldu.
…tanıyamamazlık, psişik körlük, bu da bir olasılık, ama bu
belirtilerle ilki söz konusu olabilir, çünkü adamın kör olduğu kuşku götürmez,
tanıyamamazlık, bilindiği gibi, insanın gördüğü şeyi tanıyamamasıdır, evet,
bunu ben de yeterince düşündüm, aslında belki de bir bakarkörlük vakası söz
konusudur, (s. 33)
Erdem, herkesin artık bildiği gibi, yetkinliğe giden çetin
yolda her zaman engellerle karşılaşır, günaha ve kötülüğe gelince, şans onları her
zaman öylesine sever ve kollar ki, genç kız daha asansörün kapısına gelir
gelmez kapılar açıldı. (s. 39)
Henüz akşam olmamıştı ki kör oldukları bilinen körlerin
tamamı evlerinde ve işyerlerinde yapılan bir yıldırım harekâtıyla toplandığı
gibi, hastalığı kapmış oldukları düşünülen belirli sayıda insan da, yani en
azından durumları ve yerleri saptanabilenler ele geçirilmişti. Doktor ve
karısı, akıl hastanesine ilk gönderilen kişilerdi. (s. 53)
…dünyadan o kadar uzağız ki zaman gelecek artık kim
olduğumuzu unutacağız, birbirimizin adını bile söylemek aklımıza gelmeyecek,
zaten bu neye yarar ki…
…doktor, son kör grubunun gelişinden beri yatakhaneye ağır,
gergin, her an patlamaya hazır bir havanın yerleştiğini seziyordu.
…yaşarken Tanrı’yla ve dinle arasının nasıl olduğunu
bilmiyordu, en iyisi susmaktı,
Burada kimin sözü geçecek bilmemiz gerekiyor.
Doktorun karısı, Hepimizin zayıf anları olur ve ağlama yeteneğimizin
olması bizim için şanstır, gözyaşları bizi çoğu kez huzura kavuşturur,
ağlayamadığımız bazı durumlarda ölecek gibi oluruz, dedi. (s. 113)
…insan, gerçek dostlarını kara gününde, yaşadığı o
talihsizlik anında tanıyordu.
…aslında saatin saat olarak günün hangi anını gösterdiği
umurunda değildir, birden başlar on ikiye kadar ilerler, gerisini insanlar
kendi kafalarından uydururlar.
Haberler iç açıcı değildi, yakında bir ulusal birlik ve esenlik
hükümeti kurulacağından söz ediliyordu. (s. 149)
İnsanlar arasındaki kavga öyle ya da böyle bir tür körlüktür,
…karnını doyurmak isteyen bundan böyle parasını ödeyecek.
Doktorun karısı, haydut çetesini oluşturan körlerden birinin
cebinden birden bir tabanca çıkararak havaya doğrulttuğunu dehşetle gördü.
…sen, dedi eli tabancalı adam, senin sesini hiç
unutmayacağım, Ben de senin yüzünü, diye yanıt verdi doktorun karısı.
…körlere özgü eğitim almış bir kör bambaşka biridir,
değerine paha biçilmez.
O en yüksek doyum anı yaşamınız boyunca sürebilse bile
hiçbir zaman tek bir beden olamazsınız,
Aradan bir hafta geçti, vicdansız körler bu kez de kadın
istedi.
Kadın yoksa mama da yok.
Kadın değil de erkek istemiş olsalardı ne yapardınız
Birinci kör, bunu karısının da istemediğini, istese bile
buna izin vermeyeceğini, insan onuruna bedel biçilemeyeceğini, işe küçük şeylere
razı olmakla başlanırsa, sonunda yaşamın hiçbir anlamının kalmayacağını
söyledi.
…kocasının yatağından kalkıp, uyurgezer gibi sabit
bakışlarla koyu renk gözlüklü genç kızın yatağına yöneldiğini gördü.
Hiçbir şey söylemezsen seni daha iyi anlarım, dedi.
…kovayı mikroplu da olsa, pis de olsa suyla doldurmak,
uykusuz kör kadının ölüsünü yıkamak istiyordu, onu kendi kanından, başkalarının
akıntısından temizlemek, toprağa temiz olarak vermek…
Muhasebeci kör şimdi koğuşun dibinden bağırıyordu, Yakalayın
onları, kaçırmayın, ama artık çok geçti, kadınların hepsi koridora çıkmıştı
bile,
İlk isteklerini bize dayatmaya geldiklerinde onlara
gerektiği gibi direnemedik, Doğru, korktuk, oysa korku her zaman en iyi yol
gösterici değildir,
Papaz giysisi giymekle papaz olunmadığı gibi, eline asa
almakla da kral olunmaz, bu gerçeği hiç unutmamak gerekir. (s. 233)
…kumaş yanmaya başlıyor,
Dışarısı ile içerisi birbirinden farklı değil,
…insanları gözler hakkında güzel sözler söylemeye çağıran
yalnızca kaşlar ve kirpiklerdir, böyle olduğu halde parsayı her zaman gözler toplar,
…dünya tüm anlamını yitirmişse gözyaşlarının ne anlamı
kalırdı ki.
…terk edildiğinde yaşam ne kadar kırılgan…
…ev temiz sayılırdı, (s. 297)
Kaç yaşındasın, diye sordu koyu renk gözlüklü genç kız,
Elliye yaklaşıyorum, Annem de öyle, O da benim gibi, Senin gibi ne, o hâlâ güzel,
Eskiden olduğu kadar güzel değildir, Bu hepimizin başına gelen bir şey,
hiçbirimiz eskisi kadar güzel değiliz, Sen hiçbir zaman bu kadar güzel
olmamıştın, dedi birinci körün karısı. Sözcükler böyledir işte, durmadan kılık
değiştirir, birbirinin peşine takılırlar, ne yöne gittiklerini bilmezler sanki ve
içlerinden ikisinin ya da üçünün ya da dördünün, örneğin bir kişi adılının, bir
zarfın, bir eylemin, bir sıfatın kendi halinde öylece birdenbire ortaya çıkıvermesiyle,
heyecanımız cildimizin yüzeyine ve gözlerimize kadar karşı konulamaz biçimde
yükselir, duygularımızın içine hapsolduğu barajı yıkar, kimi zaman da bu
basınca dayanamayan sinirlerimiz olur, çok fazlasını yüklenmiştir, her şeyi
yüklenmiştir, cendere içindedir, Doktorun karısının çelikten sinirleri var,
diyorlar, alın bakalım, iki gözü iki çeşme ağlamaya başladı ve bunun nedeni bir
kişi adılı, bir zarf, bir eylem ve bir sıfat, dilbilgisinin yalnızca birer
takımını oluşturan sözcükler, basit birer belirteç, öteki iki kadının da
gözlerinden yaşlar boşandığına göre bu, ana cümleciği oluşturan kadını sarıp
sarmalayan öteki belirsiz adılların da ağladığını
gösteriyor, yağmurun altında gözyaşı döken çıplak üç melek.
(s. 309-310)
Seni ilgilendireceğini sanmıyorum da ondan, Beni
ilgilendirmeyeceğini nereden biliyorsun, benim hakkımda ne biliyorsun ki söyleyeceğin
şeyin beni ilgilendirip ilgilendirmeyeceğine karar veriyorsun, Öfkelenme, seni kırmak
istemedim, Erkekler hep aynı, kadınlar hakkında her şeyi bilebilmek için, bir
kadının karnından çıkmış olmayı yeterli sayıyorlar, (s. 336)
…birlikte yaşayan iki körün, tek başına yaşayan bir körden
daha iyi görmesi gerekir,
Resimler görmez, Yanılıyorsun, resimler onları görenlerin
gözleriyle görür,
Her geçen gün daha az görmeye başlayacağım, gözlerim görse
bile her gün biraz daha çok kör olacağım, çünkü beni gören kimse kalmayacak,
…doktorun karısı yiyecek bulmanın giderek zorlaştığını,
belki de kentten ayrılıp kırsal alanda yaşamaları gerekeceğini söyledi,
…acı bir gülümsemeyle gözlerini açtı ve gördü. (s. 355)
Doktorun karısı yerinden kalkıp pencereye gitti.
Tamam, sıra bana geldi, diye düşündü. Birden kapıldığı
korku, gözlerini yeniden yere indirmesine neden oldu. Kent hâlâ orada,
karşısında duruyordu. (s. 360)
Ensaio sobre a cegueira
Türkçeleştiren: Aykut Derman
Can Yayınları
24. Baskı, Nisan 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder