12 Haziran 2014 Perşembe

Soren Kierkegaard – Evliliğin Estetik Geçerliliği

Soren Kierkegaard – Evliliğin Estetik Geçerliliği


Evliliğin Estetik Geçerliliği, Ya/Ya da adlı eserin bir bölümüdür. Kierkegaard, Ya/Ya da’yı, doktorasını tamamladıktan ve Regine Olsen ile nişanı bozduktan sonra yazmıştır.

Eser iki bölümden oluşmaktadır.
Kierkegaard ilk kısmı, A takma adı altında, 1. kısmın son bölümü olan Ayartıcının Günlüğü’nü, Johannes Climacus takma adıyla kaleme almıştır. 2. kısmı ise zaman zaman B ve Yargıç ya da Yargıç William takma adıyla yazmıştır.
1. kısımda A, estetiğin en yüksek ifadesini müzik, tiyatro ve aşkta bulduğunu savunmaktadır.
A, estetik zevkin elde edilmesinde en yararlı aracın, imgelem olduğunu düşünmektedir. B ise, etik bir yaşam sürmenin, estetik yaşama tercih edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir.
2. kısım B’nin ya da Yargıç’ın A’ya yazdığı mektuplar formundadır. Bu mektup, Ya/Ya da’nın 1. Kısmına bir yanıt niteliğindedir.
Bu kısmın ilk mektubu ayrı bir kitap olarak yayınladığımız Evliliğin Estetik Geçerliliği’dir

Yargıç, romantik literatürün, daima evlilikten önce olana odaklandığını; evlilik sonrasını görmezden geldiğini söylemekte,
Yargıç (…) romantik aşkın en yüksek biçiminin, evlilik olduğunu savunur.

Estetiğin zevklerinin bencil, geçici ve güvenilmez olmasına karşın; etiğin değerlerinin, uzun ömürlü ve sabit olduğu doğrudur.
Ya/Ya da tercihi, aslında estetik/etik yaşam ile dini yaşam arasında yapılan bir tercihtir. Yani kişi ya estetik ve etik yaşamı ya da dini yaşamı seçebilecektir.
Ya/Ya da, Tanrı’ya kıyasla insanların daima yanlış olduğu konusundaki bir vaazla sona erer. (s. 5-7)

Evlilik yaşamın estetiğidir.
…savunmak suçlamaktır.

Sen gerçek anlamda evlilik düşmanı değilsin,
Rastlantıyı seviyorsun. İlginç bir ortamda, güzel bir kızdan gelen bir gülümseme, bir bakışma… İşte sen bunların peşindesin… (s. 13)

Bir kimseyi mutluluk ânında yakalamaya dair bütün bu konuşmalarına rağmen, aslında yakaladığın, yalnızca kendi yüceltilmiş ruh halinden ibaret. (s. 17)

Egoistçe melankoli, kendisi için korkak ve tüm melankoliler gibi kendi zevkinin peşindedir.
İsyankârdır,
Sempatik melankoli ise daha acı verici ve daha asildir. Kendisinden başkaları için korkar. (s. 27)

Evlilik Hıristiyanlığa aittir.
Romantik aşkın kanıtlanan tek kusuru, düşünce içermemesidir. (s. 31)

Evliliğin özünü oluşturan şey aşktır.

Evlilik teslimiyete dayanırken, âşık olmak teslim olmak değildir.

İlk aşk özgürlük ve ihtiyacın birliğidir. Birey bir başkasına karşı dayanılmaz bir şekilde çekilir; ama bu çekilmede tutsaklık değil özgürlük hisseder. (s. 39)

Tenle ruh arasına bir uyumsuzluk konulmuştur. (bu) tensellik değildir, bencilliktir.

Bir kadının aklına evlilik aleyhine hiçbir şey gelmez (…) ancak özgürleştirilmiş kadından böyle aleyhte bir fikir çıkabilir.

Aşk hem tensel hem ruhsaldır; özgürlük ama aynı zamanda gerekliliktir.
Kendi içinde bir ebediyeti vardır.

Evliliğin çatısını oluşturan gökyüzü dünyevi gökyüzü değil ruhun göğüdür. (s. 52)

Kişi, kendi karakterini yükseltmek ve geliştirmek için evlenir. (s. 54)

Bir kızla aşktan başka bir sebeple evlenmek daima o kıza hakarettir. (s. 59)

Para her türlü ilişkiyi ortadan kaldırmanın mükemmel aracıdır. (s. 82)

Sen bir kimsenin neyi sevdiğini tamamen bilmeye cesaret edemeyeceğinden korkuyor; hesaplanması imkânsızlığı mutlak anlamda hayati bir unsur olarak görüyorsun. Ben ise, bir kimsenin neyi sevdiğini bildiğinde, gerçek anlamda âşık olacağına inanıyorum. (s. 90)

Cesaret olmaksızın aşk boşluğa düşer; zira ancak bu adımla kişi, kendisini değil başkasını sevdiğini gösterir.

Aşk kişinin kendisini vermesidir, ancak ben, kendimi yalnızca kendimden çıktığım takdirde verebilirim.

Kişi bu şekilde kendisini ortaya koyduğunda kayba uğrar. (s. 91)

Fatih olmak için gurura; sahip olmak için tevazua ihtiyaç vardır.

Romantik aşk, kendi içinde daima soyut olarak kalır ve eğer herhangi bir dışsal tarih kazanamazsa, ölüm onu beklemektedir.

Daha çok umuda dayanarak yaşayanlar ve daha çok hatırlamaya dayalı yaşayanlar. Her ikisi de zamanla yanlış bir ilişki içindedirler.
Sağlıklı bir birey hem umut, hem de anımsama içinde, ikisini aynı anda yaşar ve ancak bu şekilde kişinin yaşamı gerçek anlamda bir süreklilik kazanır. (s. 120)

Dixi et animam meam liberavi! / Söyledim ve ruhumu kurtardım!

Türkçeleştiren: İbrahim Kapaklıkaya
Ağaç Yayınları

Haziran 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder