22 Ekim 2014 Çarşamba

Manuel Castells

Manuel Castells
Enformasyon Çağı ve Ağ Toplumu

Manuel Castells, 1942’de İspanya’da doğdu. Doktorasını 1967’de Paris Üniversitesi’nden aldı. 1972’de yayınlanan “La Question Urbaine” adlı kitabıyla yeni kent sosyolojisi kavramının kurucuları arasında yer aldı.
Castells’e göre, post modern topluma temel özelliğini veren bilgi teknolojisi, internet ve dünyayı saran bilişim ağlarıdır.

1970’lerde yaşanan petrol krizinden sonra endüstri toplumunun öneminin azalmakta olduğu kanısı yaygınlık kazandı. Daniel Bell bu dönemi enformasyon toplumu olarak tasvir ederken, endüstriyel üretimin gerilediğine ve bunun yerine hizmet sektörünün geliştiğine dikkat çekti.
Castells bu noktada Bell’in görüşlerini paylaşmaktadır. Çalışmaları, enformasyon teknolojilerindeki gelişmelerin kültür, politika ve ekonomi içindeki değişmelerin ve yeni medya teknolojilerinin işlevlerinin ne olduğunun analizine yöneliktir. Castells, enformasyonel ekonominin doğuşunu, “ağ toplumu”nun oluşması olarak ortaya koymaktadır. Ağ toplumu; ağlar oluşturma mantığı etrafında merkezsiz, hiyerarşi içermeyen, yatay ilişkilerin hâkim olduğu bir toplumsal örgütlenme biçimidir.
Endüstri toplumunun ortadan kalkıyor olması temelde kapitalizmin de ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. Enformasyon toplumunda olan şey kapitalist ilişkilerin ağ mantığı dolayımıyla küresel ölçekte yaygınlaşmasıdır. Ağ toplumu, küresel ölçekte sermayenin, kültürün, işgücünün ve toplumların karşılıklı bağımlılık içerisine girmeleridir.
Castells’e göre ağ toplumu, 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında üç bağımsız sürecin birlikte oluşmasıyla meydana gelmiştir. Birincisi, enformasyon teknoloji devrimi, ikincisi, kapitalizmin de devletçiliğin de ekonomik krize girmesi ve peşinden yapılanmaları, üçüncüsü, liberteryanizm, insan hakları, feminizm ve çevrecilik gibi kültürel ve toplumsal hareketlerin yeşermesidir.

Enformasyon teknolojisi devriminin temelinde mikro elektronik ve genetik mühendisliği vardır.
Mikro-elektronik devrim; “mikroçipi, bilgisayarları, telekomünikasyonu ve onların ağlarını içerir. Bilgi işlem teknolojilerin üç temel ayırt edici özelliği vardır. 1) Hacim, karmaşıklık ve hız açısından kendisini genişleten işlem kapasiteleri, 2) yeniden birleştirme yetenekleri ve 3) dağıtım esneklikleri.
Diğer taraftan, genetik mühendisliği, İnsan Genomu Projesinin (DNA kodu) ileri yazılım programları ile çözülmesidir.
Sanayi devrimi için buharlı makinelerin üretim sürecine girmesi ne anlama geliyorsa, bilgi işlem teknolojilerinin üretim sürecine girmesi enformasyon toplumu için o anlama gelmektedir.

Castells’e göre, endüstriyel kalkınma ve devletçilik arasına sıkışmış Refah Devleti uygulamaları yerini serbest piyasanın egemen olacağı bir toplumsal düzene bırakmıştır.
Sermayenin toplumsal alanda, zamansal-mekânsal düzlemde akışkanlığını sağlayan küreselleşme 1970’lerden beri enformasyonel ekonomilerin gelişmesi ve endüstriyel krizle beraber ortaya çıkmıştır.
Küreselleşme bu anlamıyla ulusların (devletlerin) hâkimiyet alanını dönüştürmekte ve ortadan kaldırma eğilimindedir. Dolayısıyla, endüstriyelleşme ve modernleşme arasındaki temel tarihsel birliktelik küreselleşme ve enformasyonel toplumla birlikte ortadan kalkmaktadır.

68 hareketinin temelinde piyasanın da, devletçiliğin de kuşattığı bireyi ön plana çıkaran yeni bir kimlik siyaseti vardır. 68 hareketi içerisinde en dikkat çekici olanları ve toplumsal dönüşümler üzerinde en çok iz bırakanları çevreci ve feminist hareketlerdir. Her iki söylem de modernleşme sürecinin kurumsal yapılarını sarsmaktadırlar.

Castells’e göre feminist hareketlerin günümüz toplumlarında doğmasına sebep olan dört özgül neden vardır:
1. Eğitim fırsatlarının kadınlara açılması ve işgücü piyasasının dönüşümü.
2. Biyoloji, farmakoloji ve tıpta, insan türünün çoğalmasıyla ilgili denetimi sağlayan teknolojilerin gelişmesi.
3. 1960’lardaki toplumsal hareketler içerisinde kadınların cinsiyetçiliğe maruz kalması.
4. Küreselleşmiş bir toplumda kültürel dönüşümlerin hızla yayılması ve gezegenin büyük bir bölümünde kadınların seslerinin bir üst doku oluşturmasıdır.

AĞ TOPLUMU
Çalışmanın Dönüşümü
Castells’e göre toplumsal yapının temelinde çalışma süreci vardır. Enformasyonel toplumda işin standart-dışı, belirli prosedürlere tabi olmayışı geleneksel çalışma biçimlerini ortadan kaldırmaktadır.
Kapitalist endüstride makineleşmenin insan emeğinin yerini alması konusu etrafında çeşitli tartışmalar yapılmıştır. Makineleşmenin işsizliğe yol açacağı yolundaki tartışmalar devam ede dursun aslında olan, kapitalizmin işsiz bir toplum yaratmasıdır. Buradaki işsiz sözcüğü, endüstriyel dönemdeki çalışma modellerinin değişmesi ve yeni iş olanaklarıyla birlikte tanımı değişen iş kavramına işaret etmektedir. Enformasyonel teknolojilere dayanan ekonomik ve toplumsal örgütlenme biçimi yönetimin merkezsizleşmesini, çalışmanın bireyselleşmesini, piyasaların siparişe bağlanmasını, böylece çalışmanın parçalanmasını, toplumların parçalanmasını beraberinde getiriyor.
Castells’e göre, enformasyonel ekonomilerde istihdam yapısı temelde iki ana modele dayanmaktadır. Bunlardan birincisi 1) ileri hizmet istihdamının hâkim olduğu Anglo-Sakson modelidir, ikincisi de 2) imalat temelini koruyarak hizmet istihdamına geçiş yapan Almanya-Japonya modelidir.
Enformasyonel toplumdaki istihdamın dönüşümünde küresel bir işgücü var mıdır, sorusuna Castells, “küresel bir ekonomi varsa küresel bir işgücü de var olmalıdır” şeklinde yanıt vermektedir. Sermaye küresel ağlarda hareket etmekteyken emek (işçiler) ulusal sınırlara hapsedilmiştir.

Ağ Toplumunda Kent
Enformasyonel kentler “bilgiye dayalı, ağlar etrafında örgütlenmiş, kısmen akışlardan oluşan doğası yüzünden” bir kent formu değil akışlar uzamıdır. Tarihin her döneminde ekonomiler belirli bir mekândan (kır, kent) hareketle üretimi düzenlemişlerdir. Ağ toplumunda olan şey, sermaye, bilgi, teknoloji, iletişim, görüntü, ses ve sembollerin akışkanlığında kentlerin; mekansal olarak enformasyonel biçimde yenileyebilecek, yönetebilecek komuta ve kontrol merkezleri etrafında örgütlenmeleridir.
Küreselleşme süreciyle birlikte kentlere siyasal, kültürel, ekonomik roller biçilmiş; küresel kentler ve dünya kentleri önem kazanmıştır.
Kent’in dönüşümü aynı zamanda küresel ölçekte üretimin, bilginin, işgücünün merkezleri olarak kentleri yeniden önemli küresel komuta merkezleri haline getirmektedir. Bu bağlamda modern kapitalizmde kent, yalnızca bir üretim merkezi değil, aynı zamanda dünya kapitalist sisteminin önemli bir kontrol merkezi konumundadır.

Ağ Toplumunda Kimlik
Kimlikler; bireylerin toplumsal olarak inşa etmeye çalıştıkları anlam ve tecrübe kaynaklarıdır. Enformasyon çağında değişen bilgi, iktidar, toplumsal gerçeklik ekseninde kimlikler yeniden üretmektedir.
Kimlikler sadece toplumsal kurumlar ve örgütlenmelerden kaynaklansa bile bireyler bunları içselleştirdiğinde kimlik haline gelirler.
Meşrulaştırıcı kimlik: Toplumun egemen kurumları tarafından toplumsal aktörler karşısında egemenliklerini genişletmek ve akılcılaştırmak için inşa edilirler. Milliyetçilikler bu kimlik modeline örnek gösterilebilir.
Direniş kimliği: Hâkim olanın mantığı tarafından değersiz görülen ve damgalanan konumlarda bulunan aktörler tarafından geliştirilir. Etnik temellere dayalı milliyetçilikler, cemaatler bu bağlamda düşünülebilir.
Proje Kimliği: Toplumsal aktörlerin kendilerine sunulan kültürel malzeme temelinde toplumdaki konumlarını yeniden tanımlayan yeni bir kimlik inşa etmeleri sürecidir. Feminist hareketler bu kimlik modeline uygun olacaktır.
Modern toplumda egemen olan kimlik bütün toplumu kapsayan (ulus gibi) bir özelliğe sahiptir. Küreselleşme süreci ile birlikte egemen kimliğin eleştiriye uğraması çeperde kalan kimliklerin gün yüzüne çıkmasına sebep olmuştur.

Ağ Toplumunda Aile ve Cinsellik
Ataerkillik, toplumsal ilişkilerin belirli bir tarzda üretilmesinin temelidir. Ataerkillik basit anlamıyla “aile biriminde erkeklerin, kadınlar ve çocuklar üzerinden kurumsal olarak desteklenen bir otoriteye sahip olmasıyla tanımlanır.
Küresel ekonominin ve çalışma ilişkilerinin dönüşümü kadının toplumsal rolünü arttırmıştır. Kadınların işgücüne katılımı beraberinde erkeğin ev içerisindeki otoritesini de sarsmıştır. Kadınların doğurmayla ilgili tutumlarının giderek özerkleşmesi, çalışma hayatının evlilik kurumuna uyumunun kolay olmaması vs. nedenler klasik aile kurumunu eriten sebeplerdir.

Ağ Toplumunda Dini Fundamentalizm, Kültürel Kimlik
Ağ toplumunda kimliğin oluşmasında baskın olan şey dini kimliklerdir.
Castells’e göre fundamentalizm; “kişisel davranışın ve toplumun kurumlarının, Tanrının hukukundan kaynaklanan, Tanrı ile insanlık arasında aracılık eden belli bir otorite tarafından yorumlanan kurallarla tanımlanması çerçevesinde gerçekleşen kolektif kimlik inşasıdır.
İslami fundamentalizm’in kökeninde başarısız modernleşme, küreselleşme, sömürgecilik sonrası milliyetçi projelerin çöküşü vardır
Hıristiyan fundamentalizmi ise, bin yılın dönümünde İsa mesihin yeryüzüne geleceğine ve dolayısıyla dünyanın onun gelişine hazırlanması gerektiğine inanmaktadır.
Kimlikler kendilerini dışarıdan gelebilecek ötekilere karşı konumlandırarak inşa ederler. Dini cemaatlerin temel savunuları, tanrısal otoriteye ve cemaatin çıkarlarına yönelik düzenlemelerin toplumların genel mantığı olması yönündedir.

Küreselleşme Çağında Milletler ve Milliyetçilik
Milliyetçilik, milletlerin kendi öz-bilinçlerine uyanma süreci değildir; ulusların var olmadığı yerde onların icat edilmesidir. Hobsbawm milletleri “icat edilmiş gelenekler” olarak görmektedir.
Küreselleşme ile birlikte milletler ve ulus devletler egemenliklerini yitirmektedirler.
Castells’e göre, millet tarihin ve siyasi projelerin paylaşımıyla insanların zihinlerinde ve kolektif hafızada inşa edilen kültürel cemaatlerdir.
Çağdaş milliyetçilik etkin eylemci olmaktan çok tepkisel olduğundan siyasi olmaktan çok kültürel olma eğilimindedir. Dolayısıyla bir devletin savunusundan çok yerleşik bir kültürün savunusudur.

Küreselleşme ve Ulus Devlet
Modern ulus devletler, Weber’inde belirttiği gibi belirli bir alan (toprak) üzerindeki şiddet kullanma tekelini elinde bulunduran devlettir. Ulus devletler sistemi endüstri toplumunun bir özelliğidir.
Castells’e göre, kapitalizm, devlete enformasyonel ekonominin gelişimi karşısında giderek daha az bağımlılık duyarken, bilgiyi uzak alanlara iletecek yaygın bir enformasyonel sistemin işleyişine ise daha çok bağımlı hale gelmektedir. Bu durum endüstri toplumundan enformasyonel topluma geçiş sürecinde ulus devleti dönüşüme zorlamıştır. Bunun anlamı küreselleşme ile birlikte devletin toplum üzerindeki hâkimiyeti etkisiz kalmakla birlikte, ulus devletler küresel ağlarda hâkimiyetin tek kaynağı olmaktan çıkmakta ve sadece bir tanesi haline gelmektedir.

Ağ Toplumu Kuramına Yönelik Eleştiriler

Ağ toplumu kuramındaki ağların merkezsiz ve hiyerarşiden yoksun olduğu önermesi taraftar bulmamaktadır. Castells’in kuramında merkez ve çevre ülkeler arasındaki eşitsiz ilişkilere hiç yer verilmemiş olması bir diğer eleştiri konusudur.
--
Sosyolojide Yakın Dönem Gelişmeler
Anadolu Üniversitesi, Ocak 2013 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder