16 Ekim 2014 Perşembe

Jürgen Habermas

Jürgen Habermas
1929’da Duesseldorf’ta doğdu. Felsefe, tarih, psikoloji ve Alman Edebiyatı okudu.
1956’da Adorno’nun asistanı olarak çalıştı. Heidelberg’de felsefe, Frankfurt’ta felsefe ve sosyoloji profesörü olarak çalıştı. 1971’de Max Planck Enstitüsü’nün yöneticisi oldu. 1982 yılında Frankfurt’a, Sosyoloji ve Felsefe kürsüsüne geri döndü.
Habermas, Frankfurt Okulu’nun en önemli ikinci kuşak temsilcilerindendir.
Habermas eleştirel teoriyi kendi düşünce sistematiği içinde yeniden oluşturmaya çalışır. Modern toplumda bireyi hapseden totaliter tahakküm biçimlerine eleştirel yaklaşmakla birlikte kurtuluşa dair bir çıkış yolu görme konusunda Frankfurt Okulu’nun önceki kuşak temsilcileri kadar kötümser değildir. Habermas’ın çalışmaları tamamlanmamış bir proje olarak gördüğü moderniteyi bir tamamlama projesi olarak görülebilir. Bu noktada post-modernist ve ayrıca post-yapısalcı yazarlardan farklı görüşlere sahiptir.
Habermas’ın teorik projesi önemli ölçüde klasik düşünürlerin çalışmalarının eleştirel bir okuması üzerine kuruludur.
Aydınlanmacı akıl projesini reddetmez. Bununla birlikte çalışmaları geniş çevrelerce neo-Marksist çalışmalar olarak nitelenir.
Slattery, Habermas’ın çalışmalarının ana temasını şu şekilde özetler:
a. Pozitivizmin eleştirisi ile bilim ve teknolojinin araçsal kullanımının eleştirisi
b. Eleştirel teorinin yeniden inşası ve güncelleştirilmesi
c. Marksizmin yeniden inşası
d. Yeni bir bilgi ve iletişim teorisinin geliştirilmesi
Habermas, günümüzde hâkim olan rasyonaliteyi saf aklın çarpıtılması, bir bütün olarak insanlığın ihtiyaçlarından çok kapitalist sistemi geliştirmek için kullanılan ‘araçsal’ bir akıl biçimi olarak görür. Yeni bir bilgi teorisinin geliştirilmesiyle rasyonel düşüncenin, bir kez daha, hâkim olacağını ve böylece daha adil ve özgür bir toplumun oluşacağını ümit eder

Kamusallığın Yapısal Dönüşümü
1962’de yayımlanan bu çalışmasında, vatandaşlar arasında şeffaf, açık ve akılcı tartışmaya dayalı olarak oluşturulan, kamu ve kamuoyu anlamına da gelen kamusallığın tarihsel gelişimini, dönüşümünü ve de çöküşünü irdeler.
Kamusallık, kamusal alan değil, eylem ve davranışlara gönderme yapan kamu ya da kamuoyu olarak okunmalıdır.
Devlet ile toplum arasında aracılık yapan bir kamunun oluşumu demokrasinin gelişimi bakımından son derece önemlidir. Bu noktada Habermas bağımsız, özerk ve eşitler arasında, müzakereye dayalı bir ortak kanaat ve irade oluşumu için gerekli olan iletişim koşullarını sağlayan ve yönetimi meşruluğa zorlayan bir kamusallığın oluşumunu özgürlükçü, eşitlikçi, akılcı bir katılımcı demokrasi teorisinin de temeli olarak görür.
Ona göre kamusallık, 18. yüzyılda bir burjuva kamusallığı olarak ortaya çıktı.
Habermas için burada önemli olan nokta kamusallığın eşit koşullarda ve hür bir iradeyle fikir alışverişinde bulunmak ve tartışmalara katılmak için gerekli olan iletişim koşullarının sağlandığı bir alanda şekillenmesi ve yöneticileri meşruluğa zorlayan eleştirel bir kamuoyu olarak ortaya çıkmış olmasıydı.
Habermas kamusallığın yapısal dönüşümünü iletişim ağının ticarileşmesi, bürokratikleşmenin ve devlet müdahaleciliğinin artması gibi temel dönüşümler çerçevesinde analiz eder.
İletişim ağının ticarileşmesi ve özgür basının sermayenin çıkarlarına hizmet etmeye başlamasıyla birlikte akıl üreten kamusal topluluk kültür tüketicilerine dönüşmeye başlar. Böylelikle eleştirel teorinin önde gelen temsilcilerinin de sözünü etmiş oldukları kültür endüstrisi tarafından düşünmeyen ve eleştirmeyen bir kamu yaratılmış olur.
Habermas, çökmüş olan kamusallığın yeniden genişletilebileceğini, kamusal bir iletişim temeli oluşturulabileceğini düşünür.
Bu noktada da geç kapitalist toplumlarda sosyo-kültürel yaşam alanının özgürleşmesi talebiyle ortaya çıkan yeni toplumsal hareketlerin kamusal alanın gelişip genişlemesinde önemli bir rol oynayacağını düşünür.

Bilgi ve İnsansal İlgiler
1968’de yayımlanan bu çalışma Habermas’ın eleştirel teorisini üzerinde temellendireceği bir bilgi kuramı (epistemoloji) geliştirme çabasının bir ürünü olarak görülür.
Habermas da bu çalışmasında ilk olarak pozitivist bilgi ve bilim modelini eleştirir. Habermas pozitif bilimin, bilgi formlarından yalnızca biri olduğunu ve de yeterli bir bilgi teorisinin çeşitli bilgi formlarını tanıması gerektiğini savunur. Bilimi pozitivizme indirgemek, bilimin ve bilginin önünde bir engeldir.
Habermas özellikle bilgi ile insan ilgileri/çıkarları arasındaki diyalektik ilişkileri çözümlemeye çalışır. Bu bağlamda Habermas objektif düzeyde mevcut olduğunu düşündüğü bilgi ile daha sübjektif bir fenomen olduğunu düşündüğü insan ilgileri/çıkarları arasındaki ilişkileri diyalektik bir yaklaşımla çözümlemeye çalışır
Bu çözümlemede Habermas üç tür bilgi formu ile bunlara karşılık gelen ve her biri farklı bir eylem/deneyim alanı ile ilişkili olan üç tür bilişsel ilgi/çıkar alanı ayırt eder.
Bu bilgi formlarından birincisi klasik pozitivizmde görülen empirik-analitik
(araçsal) bilgi olup bu bilgi türünün arkasında yatan temel bilişsel ilgi/çıkar çevreye, insanlara ve genel olarak toplumlara uygulanabilen teknik kontroldür.
Habermas, empirik-analitik bilginin gerekliliğini kabul etmekle beraber tek yönlü olduğunu savunduğu pozitivist bilim anlayışını reddeder. Pozitivizmi adına bilimcilik (scientism) dediği yaygın bir kanının oluşmasına yol açtığını savunarak eleştirir.
İkinci bilgi formunu tarihsel-hermeneutik/yorumbilgisel (iletişimsel) bilgi veya daha kısaca hümanistik bilgi oluşturmaktadır ve bu bilgi türünün temel ilgisi dünyayı anlamaktır (kültür).
Üçüncü bilgi formu ise eleştirel bilgi olup bu aynı zamanda Frankfurt Okulu ile
Habermas’ın benimsediği bir bilgi sistemidir. Eleştirel bilgi, temel olarak ezilenlerin özgürlüğü/kurtuluşu ile ilgilidir.
Habermas bu çalışmasında insanların ortaklaşa sahip oldukları üç bilişsel ilgi saptar:
a. çevremizi tanımaya ve denetlemeye çalışırken ortaya çıkan ve bizi ampirik bilimlere yönelten teknik ilgi,
b. birbirimizi anlayabilmek ve birlikte çalışabilmek için ihtiyaç duyduğumuz ve bizi hermeneutik bilimlere yönelten pratik ilgi
c. anlama ve iletişim kurma esnasında çarpıtmalardan kurtulma ihtiyacımızı yansıtan ve bizi psikanaliz gibi eleştirel bilimlere yönelten kurtarıcı ilgi

Eylem ya da Deneyim alanı
Çıkar / Bilişsel ilgi
Bilgi Formu
Materyal alanda emek/çalışma
Teknik kontrol / teknik ilgi
Empirik-analitik bilimler / araçsal
Kültürel alanda etkileşim
Pratik anlama / pratik ilgi
Tarihsel-hermeneutik disiplinler / iletişimsel
Tahakküm
Özgürleşme / kurtuluş /kurtarıcı ilgi
Eleştirel-Diyalektik kuram

Habermas’ın çalışmalarının kabaca iki temel aşamaya bölünebileceğini belirten Giddens, Bilgi ve İnsansal İlgiler adlı çalışmayla sona eren birinci aşamada Habermas’ın eleştirel teorisini epistemoloji üzerinde kurmaya çalıştığını, ancak sonraki aşamada bu amacından uzaklaşarak sosyal analizin özgürleştirici potansiyeline ağırlık verdiğini öne sürer.

Toplumsal Eylem ve Toplumsal Sistem Kavramları
Emek ve etkileşim, dil ile birlikte insan olmanın en önemli üç özelliğini oluşturur.
Toplumsal evrim:
a) dil (ya da sembolik temsil),
b) araçsal eylem (emek ile ilişkili) ve
c) iletişimsel eylem (etkileşimle ilişkili)
Habermas özellikle son dönem çalışmalarında dil kullanımına çok daha büyük bir önem verir ve bu durumu kendisi de “dile-dönüş” olarak nitelendirir.

Habermas, toplumsal evrim sürecinde toplumun genel yapısını ekonomi politik ve “kurumsal çerçeve” olmak üzere birbirine bağlı iki alt sistemden oluşan bir sistem olarak çözümler.
Habermas hem Marx’ın çalışmalarının merkezinde yer alan çalışma/emek kavramıyla hem de hermeneutik ile bağlantılı yaklaşımların merkezinde yer alan etkileşim kavramıyla ilişkilendirdiği iki bileşenli bir eylem tipolojisini başlama noktası olarak ele alır.
Emek ve etkileşimle ilişkilendirdiği teknik ve pratik ilgiden sonra Habermas tahakkümü de kurtarıcı ilgiyle ilişkilendirir. Habermas tahakküme bağlı olarak ortaya çıktığını düşündüğü sistematik olarak çarpıtılmış iletişimin eleştirel analizi ile ilgilenir.
Habermas’a göre ideal konuşma durumuna ulaşmanın en önemli ve birincil koşulu söyleme katılanlar arasında güç dengesizliğinin ortadan kaldırılmasıdır.

Rasyonelleşme
İletişimin önündeki engellerin kaldırıldığı, düşünce ve fikirlerin serbest ve açık olarak sunulduğu bir iletişim sistemi özü itibarıyla rasyoneldir. Başka bir ifadeyle, Habermas’a göre kurtuluşun/özgürleşmenin yolu bir anlamda rasyonel iletişimdir.
Araçsal rasyonalite bir amaca ulaşmada en uygun araçların akılcı seçimi olarak tanımlanmaktadır. Araçsal rasyonalitede amaçlardan çok araçların rasyonelliği söz konusudur.

Meşruiyet
1976 tarihli Meşruiyet Krizi adlı çalışması, devletin önemli bir role sahip olduğu “örgütlü” ya da geç kapitalizmde meşruiyet (meşru güç, otorite) sorunuyla ilgilidir.
Meşruiyet, bir hükümetin, siyasal partinin ya da siyasal sistemin ona tabi olan halkın çoğunluğu tarafından kabulüdür.
Meşrulaştırma terimi ise yönetimin veya sosyal sistemin kendi varlığı ve gücünü haklı çıkarmaya çalışma biçimini anlatır.
Habermas bu çalışmasında gelişmiş kapitalist toplumlardaki kriz dönemlerini ve modern devletin bu tür krizlerle başa çıkarken kapitalist sistemin meşruluğunu korumayı nasıl başardığını anlamaya ve açıklamaya çalışır.
Yeni toplumsal hareketleri, yarım kaldığını düşündüğü Aydınlanma düşüncesinin eksiklerinin giderilmesinde önemli bir fırsat olarak değerlendiren Habermas, kapitalizmin günümüzde yaşadığı krizlerin bu türden toplumsal talepler olduğunu tespit eder.
Habermas geç kapitalist toplumda ekonomik, siyasal ve sosyo-kültürel sistem çıkışlı olarak birbirini tetikleyebilen dört olası kriz eğilimi belirler: ekonomik krizler, rasyonalite krizleri, meşruiyet krizleri ve motivasyon krizleri. Habermas ekonomik sistemdeki krizler ile siyasal sistemdeki rasyonalite krizlerini, bu iki (ekonomik ve siyasal) sistemden oluşan topluma verdiği adla, sistem krizleri olarak değerlendirir. Meşruiyet ve motivasyon krizlerini ise toplumsal-kültürel sistemle (yani yaşantı-dünyasıyla) ilişkili kimlik krizleri olarak değerlendirir
Geç kapitalist toplumlarda meşruiyet esas olarak ideolojik kontrole, devletin ve (medya gibi) kültürel aygıtların insan kitlelerini mevcut sistemin adil, dürüst, rasyonel ve dolayısıyla meşru olduğuna ikna yeteneklerine bağlıdır.

İletişimsel Eylem Kuramı
1981’de yayınlanan bu çalışma Habermas’ın kariyeri boyunca geliştirdiği tüm düşünceleri yeniden formüle ederek özetlediği bir çalışma olarak da görülür.
Bu çalışmada da amaçsa-rasyonel eylem ve iletişimsel eylem şeklinde yeniden formüle ettiği eylem tipolojisini başlama noktası olarak alır.
Amaçsal-rasyonel eylem, başarıya yönlenmiş katılan aktörlerin eylem planlarının benmerkezci ego hesapları üzerinden koordine edildiği bir eylem tipidir.
Başarıya yönlenmiş amaçsal-rasyonel eylemi Habermas;
(a) araçsal eylem ve
(b) stratejik eylem olmak üzere her ikisi de katılan aktörlerin eylem planlarının benmerkezci ego hesapları üzerinden koordine edildiği iki alt eylem tipi altında inceler.
Habermas, katılan aktörlerin eylem planlarının benmerkezci ego hesapları üzerinden değil de anlaşma edimleri üzerinden koordine edildiği durumlarda, iletişimsel eylemlerden söz edilebileceğini belirtir.

Habermas’ta Eylem Tipleri
Eylem yönelimi / Eylem konumu
Başarıya yönlenmiş
Anlaşmaya yönlenmiş
Toplumsal olmayan
Araçsal eylem

Toplumsal
Stratejik eylem
İletişimsel

Yaşantı-dünyası
Habermas’ın bu kavramı özellikle toplumun bireyler üzerinde, onların her türlü eylemlerini ve düşüncelerini belirleyecek ölçüde, baskıcı bir güç olarak işlediği şeklindeki sosyal teoride mevcut olan bir önyargıyı düzeltmek ve bir anlamda bu önyargıya karşı toplumun sıradan insanlarının özneler/failler olarak yeteneklerini vurgulamak için kullandığı düşünülmektedir.

Habermas’ın toplum modelinde sistem siyasal ve ekonomik olmak üzere iki ayrı yapıdan oluşurken, yaşantı-dünyası özel alan (aile ve ev içi ilişkiler alanı) ile kamusal alanın merkezinde yer alan sosyal topluluk dediği alanlardan oluşur.

Sistem ile Yaşantı-Dünyasının Ayrılması
Habermas’a göre toplumu oluşturan sistem ile yaşantı-dünyası geçmiş dönemlerde iç-içe geçmişken toplumsal evrim sürecinde giderek birbirlerinden farklılaşmış ve nihayetinde günümüzde birbirlerinden ayrılmıştır.
Habermas arkaik toplumlardan modern toplumlara geçişi Weber gibi rasyonelleşme süreciyle ilişkilendirir. Habermas’a göre bu süreç sistem ve yaşantı-dünyasını karakterize eden hem araçsal hem de iletişimsel rasyonalitede bir artışa işaret eder. Farklılaşma ve karmaşıklaşma arttıkça sistemin devlet ve ekonomi gibi yapısal mekanizmaları ve özellikleri gelişmeye ve özerkleşmeye başar.
Habermas, sistemin yaşantı-dünyasına müdahalesini ve denetimini de yaşantı-dünyasının kolonileşmesi olarak kavrar.
Yaşantı-dünyasının kolonileşmesi; özünde yaşantı-dünyasını temellendiren en önemli etkinlik ve eylem alanı olan iletişim ile iletişimsel eylemlerin sınırlandırıldığı, dahası dilsel iletişim ve uzlaşının tahrip edildiği bir sürece işaret eder.
Rasyonelleşme açısından bakıldığında da bu durum toplumsal yaşamın örgütlenmesinde iletişimsel aklın karşısında doğa bilimlerini temellendiren araçsal aklın zafer kazanarak hâkim hale gelmesi olarak anlaşılabilir.
Yaşantı-dünyasının kolonileşmesine karşı çözüm yaşantı-dünyasındaki rasyonalitenin ve rasyonel iletişimin sistem üzerinde etkili olacak düzeyde güçlendirilmesi ile mümkün olabilir. Yaşantı-dünyasının rasyonelleşmesi ve rasyonel iletişimin giderek artması ile birlikte Habermas’ın “yeni politikalar” dediği barış, çevreci ve benzeri toplumsal hareketler kolonileştirmeye karşı yaşantı-dünyasını etkin kılmaya çalışırlar.
Habermas’a göre modernizm her zaman bir öz-eleştiri hareketi olmuştur. Kendinden şüphe etmek doğasının bir parçasıdır.
Habermas, post-modernistlerin araçsal akla yönelik eleştirilerini kabul etmekle birlikte onları araçsal akıl ile iletişimsel akıl arasında bir ayrım yapmadıkları ve bu nedenle araçsal akıl ile birlikte iletişimsel aklı da terk ettikleri için eleştirir.

Habermas’a göre modernitenin temel sorunu sistem ile yaşantı-dünyasını temellendiren araçsal rasyonalite ile iletişimsel rasyonalite arasında, yaşantı-dünyasının zararına olacak şekilde işleyen ilişkiden kaynaklanmaktadır.
---
Sosyolojide Yakın Dönem Gelişmeler
Anadolu Üniversitesi, Ocak 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder