1 Ağustos 2012 Çarşamba

Platon – Timaios


Platon – Timaios – ΤΙΜΑΙΟΣ

(Sokrates)
(Kadınlar) …hepsine, savaş zamanında olsun, başka zamanlarda olsun, erkeklere verilen işlerden verilmesi gerektiğini hatırlatmıştık. (başka bir konuşmasına atfen) (18c)

(Sokrates)
Bütün kadınların, bütün çocukların herkesin malı olmasında karar kılmıştık. (18d)

(Kritias)
Solon’un anlattığına göre Mısır’da Delta’da, Nil’in ikiye ayırdığı çıkıntıya doğru Saitikos denilen bir ülke vardı;
Bura halkına göre şehirlerini kuran bir kadın-tanrıdır; ona kendi dillerinde Neith adını vermişler, fakat bu kadın-tanrının Hellence adı Athena’dır. (21e)

…eski yazılar, vaktiyle ilinizin, Büyük Atas denizinin ötelerinden gelip Avrupa ile Asya’ya küstahça saldıran koskoca bir devleti yok ettiğini söylüyor. O zamanlar bu koca denizden geçilebiliyordu; çünkü sizin Herakles sütunları dediğiniz o boğazın önünde bir ada vardı. Bu ada Libya ile Asya’nın ikisinden daha büyüktü. (24e)

İşte bu Atlantis adasında, hükümdarlar…
…hayranlığa değer bir devlet kurmuşlardı. (25a)

Bir gün bu devlet bütün kuvvetlerini bir araya toplayarak sizin yurdunuzu, bizimkini, boğazın iç tarafındaki bütün ulusları boyunduruğu altına sokmak istedi. İşte o zaman, Solon, ilinizin bütün değerlerini bütün kuvvetini dünyanın gözü önüne serdi.
…Hellenlerin başına geçti. (Solon) (25b /c)

Bundan sonra korkunç yer sarsıntıları, tufanlar oldu. Bir gün uğursuz gecenin içinde, ne kadar savaşçınız varsa hepsi birden bir vuruşta toprağa gömüldüler. Atlantis adası da aynı şekilde, denize gömülerek yok oldu. (25d)

(Timaios)
Hiç doğmadığı halde her zaman var olan nedir? Hep geliştiği halde hiç var olmayan nedir? Birincisi düşünüşün yardımıyla akıl tarafından sezilir. Çünkü her zaman aynıdır; ikincisine gelince onu kanaatle akla dayanmayan duyum tasarlar, çünkü o doğar ve ölür; ama hiçbir zaman gerçekten var değildir. (28c)

(Evrene dair) Yapıcısı onu bu iki örnekten hangisine göre yapmıştır, değişmeyen, her zaman aynı kalana göre mi, doğmuş olana mı? (29a)

Sözlerin, ifade ettikleri şeylerle tabii bir akrabalığı vardır. Değişmeyen, her zaman aynı kalan ve zekânın yardımıyla görülen şeyleri ifade ederlerse değişmezler, aynı kalırlar. (29b)

Yaratan iyi idi, iyi olandan da hiçbir şeye karşı hırs uyanmaz. (29e)

…tam olmayan bir şeye benzeyen herhangi bir şey hiçbir zaman güzel olamaz. (30c)

…bir tek gök vardır, diye kesip atmakta acaba haklı mıydık, yoksa birçok, hatta sayısız gökler olduğunu söyleseydik daha mı doğru ederdik? Madem ki örneğe göre yapılmıştır. Bir tek gök var demektir. Çünkü bütün kavranabilen canlıları içine alan örnek hiçbir zaman başka bir örnekle bağdaşamaz, onun arkasından gelemez, böyle olmazsa, bu ikisinden başka bir de onları birer parça olarak içine alan bir üçüncü canlıyı kabul etmek gerekirdi. (31a)

Onun için tanrı bir bütün olarak, o kusursuz canlı varlığa benzesin diye evrenimizi ne çift ne de sayısız yapmıştır; evren birdir. Başka bir evren de doğmayacaktır. (31b)

…tanrı evreni kurarken önce ateşle topraktan işe başladı. (31c)

…tanrı ateşle toprağın arasına suyla havayı koymuş. (32b)

…bizim vücuttan sonra le aldığımız bu ruhu, tanrı cisimden sonra yaratmadı… (34c)

…tanrı ruhu vücuttan önce, yaş ve erdem bakımından da ona üstün yaratmıştır. (35a)

Tanrılar, benim yarattığım tanrıların çocukları, yaratıcısı ve babası olduğum eserler, benden vücut buldukları için, ben razı olmadıkça parçalanamazlar, gerçekten, bağlanan bir şey her zaman çözülebilir; ama iyice birleştirilmiş güzel bir şeyi parçalamak ancak kötü bir kimsenin harcıdır. (41a)

…görme, bizim için en büyük nimettir, çünkü gök cisimlerini, güneşi, göğü görmemiş olsaydık bugün evren hakkında ortaya atılan açıklamaların bir kelimesi bile ağzımızdan çıkamazdı. (47a)

Sesle işitme hakkında da aynı şeyi söyleyebiliriz: Tanrılar onları da bize aynı şeyleri düşünerek, aynı sebeplerden ötürü vermişlerdir. (47c)

İki nesne birbirinden ayrı oldukça, birbirlerinin içinde doğmayacaklarından, ne aynı zamanda bir tek nesne, ne de iki nesne olamayacaklardır. İşte bunu kendi düşünceme göre meydana koyduğum öğretinin bir özeti olarak kabul ediniz; mutlak varlık, doğan varlıkların tuttukları yer ve bu varlıkların kendileri evrenin kuruluşundan önceye ait üç ayrı ilkedir. (52d)

…evrenin devri daire şeklinde olduğu için tabii olarak hareket ettiği noktaya dönmek ister; bundan ötürü de bütün cisimleri birbirine sıkıştırır. (58a)

…başta başlayıp karaciğer bölgesinde biten hareket işitmedir. Bu hareket ince olursa ses ince olur; ağır olursa kalın olur. (67b)

(geleceği görme)
Tanrının geleceği görmek bilgisini, insanoğlunun akıldan yana zayıf tarafına vermiş olduğunu göstermek için şu tek ispat yeter: Gerçekten tamamıyla aklı başında olan hiçbir insan tam manasıyla doğru, geleceği tam görür bir bilince varamaz. Bunu ancak aklın kudretini bağlayan uykudayken yahut da aklı, hastalık veya coşkunluktan yolunu şaşırmışken başarabilir. (71e)

(bu dünya) O kendi soyunun eşsiz, biricik göğüdür. (92c)

Türkçeleştiren: Erol Güney & Lütfi Ay
Sosyal Yayınlar, 2001

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder