Cemal Güzel - Çoğulculuğun Kuramcısı Lakatos
Feyerabend’in Yönteme Hayır’ı “dost ve yandaş anarşiste” diye adadığı Lakatos genellikle iki
yanıyla bilinir.
Lakatos’a göre, insanın en özel niteliklerinden birisi “bilgiye duyduğu saygı”dır.
Lakatos’un sorusu bilgiyi hurafeden, düşünyapıdan ya da
sözdebilimden ayıranın ne olduğudur. (s. 7)
Pek çok felsefeci, yeterince sayıda insan yeterince güçlü
inanırsa bir önerme bilgi olur diye düşünür.
Lakatos, “bir önermeye bağlanmanın ölçüsünün ne olduğu, bu
önermeyi bilgi yapmaz” der.
Bir kuram, ona inanmak bir yana, hiç kimse kuramı anlamasa
bile son derece bilimsel olabilir.
Bir kuramın bilimsel değeri, onu yaratan ya da onu anlayan
insan zihninden bağımsızdır. Bilimsel değeri yalnızca, kuramın kestirimlerinin
gerçekte hangi nesnel dayanakları olduğuna bağlıdır. (s. 8)
Popper, ister bilimsel olsun ister sözdebilimsel, tüm
kuramların matematik olasılığının ne ölçüde kanıt verilirse verilsin sıfır
olduğunu “gösterir”. (s. 9)
Kuhn Popper’in yanlışlamacılığının safdilliğini gördükten
sonra, bilimsel bir devrimin usdışı bir değişme olduğu sonucuna varır.
Lakatos 1970’lerde hem Popper’in hem de Kuhn’un “çözemediği”
kimi sorunları çözen, bilimsel araştırma izlencelerinin bir yöntembilgisini
ortaya koyar. (s. 10)
Lakatos sorunu ortaya koymak için öncelikle, bilim
felsefesinde, “doğrulamacılığın yıkılışı”ndan sonraki duruma bakar.
Lakatos’a göre kanıt yerine olasılığın konması doğrulamacı
düşünce için önemli bir geri adımdı. (s. 11)
Yöntembilgisel ya da Popperci yanlışlamacılığa göre işe
yaramayan birtakım kuramların bırakılması gerekir. Bu yapılmazsa bilimin
gelişmesi tam bir kargaşa olacaktır. (s. 13)
İnceltilmiş
Yanlışlamacılık
…bilim tarihi bilimsel ussallık kuramını doğrulayamıyorsa…
Lakatos (…) inceltilmiş bir yanlışlamacılık türü ortaya
koyacaktır.
İnceltilmiş yanlışlamacılığa göre (…) bir kuram ancak yeni
olguların bulunmasına götürüyorsa kabul edilebilir (yani) bilimseldir. (s. 14)
Lakatos’a göre bir bütün olarak bilim bir araştırma
izlencesi olarak görülebilir.
Bütün bilimsel araştırma izlenceleri ‘çekirdekler’i ile
tanımlanabilir. Bir izlencenin ‘çekirdeği’ de uzun bir deneme yanılma süreciyle
yavaş yavaş gelişir.
Örneğin der Lakatos, Newton’un çekim kuramı, Einstein’ın
görelilik kuramı, nicem işleybilimi, Marxçılık, Freudçuluk birer araştırma
izlencesidir. Her birinin inatla savunulan ıralayıcı bir çekirdeği vardır. Her
birinin esnek bir koruyucu kuşağı vardır. Her biri özenle hazırlanmış bir sorun
çözme makinesidir. (s. 18)
I
BİLİMLE SÖZDEBİLİM
Bilim, en çok saygı duyulan bilgi türünün adı olmuştur.
Bilgiyi hurafeden, sözdebilimden ayıran nedir?
…bir cümle (önerme), çok sayıda insanın inanması sonucunda
bilgi olarak kabul edilir. Ancak düşünce tarihi pek çok insanın saçma sapan
inançlara kendilerini adaklarını gösterir.
Öte yandan bir kurama inanmak şöyle dursun, onu hiç kimse
anlamasa bile üstün bilimsel değer taşıyabilir. (s. 25/26)
Bir kuramın nesnel, bilimsel değeri, onu yaratan ya da
anlayan insan zihninden bağımsızdır. Bilimsel değeri, yalnızca bu kestirimlerin
gerçekte hangi nesnel dayanakları olduğuna bağlıdır.
Bilimsel uslamlamada kuramlar olgularla karşılaştırılır;
bilimsel uslamlamanın temel koşullarından biri de olguların kuramları
desteklemeleridir. (s. 26)
Bütün bilimsel kuramlar aynı ölçüde kanıtlanamazsa, bilimsel
bilgiyi cahillikten ayıran nedir?
20. yüzyılda bu soruya tümevarımcı mantıkçılar bir yanıt
vermişti: bir kuramın matematiksel olabilirliği yüksekse bilimsel diye
nitelendirilir; düşük ya da sıfırsa bilimsel değildir. (s. 27)
1934’te, zamanımızın en etkili felsefecilerinden biri olan
Karl Popper, bilimsel ya da sözdebilimsel ne tanıklık verilirse verilsin tüm
kuramların matematiksel olasılığının sıfır olduğunu ileri sürdü.
Popper de oldukça güzel bir ölçüt öne sürdü.
…bir kuramın bilimsel ya da sözdebilimsel niteliği
olgulardan bağımsız olarak belirlenebilir. Bir kuram kendisini
yanlışlayabilecek önceden tasarlanmış can alıcı bir deney (ya da gözlem)
hazırlanırsa ‘bilimsel’dir, böyle bir ‘olanaklı yanlışlayıcı’yı önceden
tasarlamaktan kaçınılırsa da sözdebilimseldir. (s. 27)
Popper’in yanlışlanabilirlik ölçütü bilimle sözdebilim
arasına sınır koyma sorununun çözümü müdür? Değildir.
Bilginlerin derileri kalındır. Bir kuramı, yalnızca
olgularla çelişti diye bırakmazlar.
…bilimsel devrimler nasıl olur? Biri ilerletici diğeri
yozlaştırıcı, çekişen iki araştırma izlencesi varsa, bilginler ilerletici
izlenceye katılma eğilimindedirler. Bilimsel devrimin açıklaması budur. (s. 31)
II
YANLIŞLAMA İLE BİLİMSEL ARAŞTIRMA
İZLENCELERİNİN YÖNTEM BİLGİSİ
Popper’e göre bilimsel değişme ussaldır ya da en azından
ussal olarak yeniden kurulabilir; araştırmanın mantığı alanında da yer alır.
Kuhn’a göre bilimsel değişme bir tür dinsel değişmedir. (s. 35)
“Temellendirmeciler"e göre, bilimsel bilgi kanıtlanmış
önermelerden oluşur.
Kuşkuculuk, temellendirmeciliği yadsımadı: yalnızca
kanıtlanmış bir bilginin olmadığını (olamayacağını), bu nedenle de, ne olursa
olsun bilginin olmadığını (olamayacağını) savundu.
Bunların tümüne göre, bilimsel dürüstlük kanıtlanmamış
hiçbir şeyin ileri sürülmemesini gerektirirdi. (s. 35/36)
…klasik temellendtrmeciler yalnızca kanıtlanmış kuramları,
yeni klasik tenıellendirmeciler de olası kuramları kabul ettiler; inakçı
yanlışlamacılarsa her iki durumda da hiçbir kuramın kabul edilebilir
olmadığının farkına vardılar. (s. 47/48)
Popper’e göre, bir kuramı, iyi tanımlanmış birtakım
koşulları yerine getiren yardımcı varsayımların yardımıyla korumak bilimsel
ilerleme demeye gelir; ama bir kuramı böyle olmayan yardımcı varsayımların
yardımıyla korumak yozlaşma demeye gelir. Popper böyle, kabul edilmez yardımcı
varsayımlara ad hoc varsayımlar, dilsel aygıtlar, ‘uzlaşmacı aldatmacalar’
adını verir. (s. 67)
Bilim tarihi çekişen araştırma izlencelerinin (ya da
isterseniz "düşünsel
çerçeveler"in) tarihi olmuştur…
Kuram çokluğu kuram tekliğinden daha iyidir: Bu konuda
Popper ile
Feyerabend haklı, Kuhn haksızdır. (s. 114)
Kuhn safdil yanlışlamacılığı ıskartaya çıkarmakla
yanlışlamacılığın tüm işaretlerini ıskartaya çıkardığını düşünürken yanılıyor.
Kuhn, Popperci araştırma izlencesinin bütününe karşı çıkıp, bilimin
gelişmesinin ussal yeniden kuruluşunun her olanağını dışarda bırakıyor. (s.
144)
III
BİLİM TARİHİ İLE BİLİM TARİHİNİN USSAL
YENİDENKURULUŞLARI
GİRİŞ
(a) Tümevarımcılık
Tümevarımcılığa göre, ancak, ya kesin olguları betimleyen
önermeler ya da bunlara dayanan sağlam tümevarım genellemeleri olan önermeler
bilimin yapısına kabul edilebilir.
Tümevarımcı eleştiri temelde kuşkucudur: Bir önermenin yanlış
olduğunu göstermekten çok, onun kanıtlanmadığını, yani sözdebilimsel olduğunu göstermekten
ibarettir.
Tümevarımcı tarihçi yalnızca iki çeşit gerçek bilimsel buluş
tanır·. Kesin olgu önermeleri ile tümevarımlı genellemeler. Onun içsel
tarihinin belkemiğini ancak ve ancak bunlar oluşturur.
Ancak, tümevarımcı tarihçi, ilk elde niçin şu olguların
değil de bu olguların seçilmiş olduğuna ilişkin ussal bir ‘içsel’ açıklama
getiremez.
(b) Uzlaşımcılık
Uzlaşımcılık, olguları tutarlı bir bütün haline getiren her
gevşek örüntülü dizgenin kurulmasına izin verir.
Geçerli tümevarımlı çıkarımlara hiç mi hiç gereksinimi
yoktur uzlaşımcılığın. Gerçek bilimsel ilerleme birikimseldir, ‘kanıtlanmış’
olgular düzeyinde ortaya çıkar; kuramsal düzeydeki değişiklikler yalnızca
yardımcıdır.
Uzlaşımcı tarihçiye göre büyük buluşlar, yeni, daha yalın
gevşek örüntülü dizgelerin yaratılmasıdır temelde.
Uzlaşımcı tarihyazımı niçin ilk elde belli olguların
seçilmiş olduğuna ya da birbirlerine göre üstünlüklerinin henüz açığa çıkmadığı
bir aşamada niçin diğer dizgelerin değil de belli gevşek örüntülü dizgelerin
denenmiş olduğuna ussal bir açıklama getiremez.
(c) Yöntembilgisel yanlışlamacılık
Popper Logik der Forscbung’ta yeni, ‘yanlışlamacı’ bir
yöntembilgisi önerdi
Yanlışlamacının onur yasasına göre, bir kuram ancak bir
temel önermeyle çelişmeye zorlanabiliyorsa bilimseldir, onanmış bir temel
önermeyle çelişiyorsa ortadan kaldırılmalıdır.
Kuram, yeni, önceki bilgilerin ışığında beklenmeyen olguları
öndeyilemelidir.
(d) Bilimsel araştırma izlenceleri yöntembilgisi
Benim yöntembilgime göre, büyük bilimsel başarılar, ilerletici
ve yozlaştırıcı sorun değişikliklerine göre değerlendirilebilen araştırma
izlenceleridir; bilimsel devrimler de bir araştırma izlencesinin bir diğerinin
yerini almasından (ilerleyişte onu aşmasından) ibarettir
Kılavuz olarak bu yöntembilgisini benimseyen tarihçi,
tarihte, rakip araştırma izlencelerinin, ilerletici ve yozlaştırıcı sorun
değişikliklerinin peşine düşecektir.
(e) İçsel tarih, dışsal tarih
Tümevarımcının içsel tarihi, varsayılan pekin olgu buluşları
ile sözde tümevarımlı genellemelerden oluşur. Uzlaşımcının içsel tarihi,
olgusal buluşlar ile gevşek örüntülü dizgelerin geliştirilmesinden, bu
dizgelerin daha yalın olduğu varsayılan dizgelerle değiştirilmesinden oluşur.
Yanlışlamacının içsel tarihinde ise, her zaman içerik arttırıcı olduğu, dahası
yengiyi sağlayan ‘olumsuz can alıcı deney’ olduğu söylenen atak kestirimler,
gelişimler öykülenir. Son olarak, araştırma izlenceleri yöntembilgisi, büyük
araştırma izlencelerinin süregiden kuramsal ve deneysel rekabetinin, ilerletici
ve yozlaştırıcı sorun değişikliklerinin, bir izlencenin bir diğeri karşısında
yavaş yavaş yengiyi kazanışının üzerinde durur.
Bilim tarihçisi, çözmek istediği sorun ne olursa olsun, önce
nesnel bilimsel bilginin gelişiminin ilgili bölümünü, yani ‘içsel tarih’in
ilgili bölümünü yeniden kurmak zorundadır.
IV
BİLİMSEL KURAMLARI DEĞERLENDİRME SORUNU:
ÜÇ YAKLAŞIM
Bilim felsefesinin geleneksel olarak ilgilendiği temel sorunlardan
biri, ‘bilimsel’ olduğunu ileri süren kuramların değerlendirilmesidir.
…bir kuramın bütünüyle bilimsel olabilmesi için yerine
getirmesi gereken koşulları belirleyip belirleyemeyeceğimiz sorunu olan sınır koyma
sorunu bilim felsefesinin başlıca sorunudur. Bu bir tek sorunu ele almada üç önemli
gelenek vardır.
a) Kuşkuculuk
…bu şimdilerde ‘kültürel görelilik’ diye bilinir.
Newtoncu bilimin olağanüstü başarısıyla, geçici olarak sesi
pek çıkmayan bu düşünce okulu, günümüzde, özellikle de Yeni Sol’un bilim
karşıtı çevrelerinde yeniden hız kazanıyor; bunun en örnek alınacak, en renkli
değişkesi Feyerabend’in ‘bilgikuramsal anarşizmi’dir.
Feyerabend’e göre, herhangi
bir inanç dizgesi -karşıtı olan inanç dizgeleri de gelişmekte, başka bir inanç
dizgesini etkilemekte serbesttir; ne ki, hiçbirinin de bilgikuramsal üstünlüğü
yoktur.
…kuşkucu, bilimsel kuramları değerlendirme sorununa dair
kabul edilebilir bir çözüm üretmenin olanağını yadsır.
b) Sınırkoymacılık
Sımrkoymacılık terimi, bilimi bilim olmayandan ya da sözdebilimden
ayırma sorunundan doğar.
‘Sınırkoymacılık’ ile ‘seçkincilik’ arasındaki farkı daha
bir açıklıkla görmek için, işe Frege ile Popper’in üç dünyası arasındaki ayrımı
anmakla başlamamız gerekiyor. ‘Birinci dünya’ fizik dünyadır; ‘ikinci dünya’
bilincin, zihin durumlarının, özellikle de inançların dünyasıdır; ‘üçüncü
dünya’ Platoncu nesnel tin dünyası, idealar dünyasıdır. Bu üç dünya birbirini
etkiler ama her biri önemli ölçüde özerktir. Bilgi ürünleri·, önermeler,
kuramlar, kuram dizgeleri, sorunlar, sorun değişiklikleri, araştırma
izlenceleri ‘üçüncü dünya’da yaşayıp gelişirler. Bilgiyi üretenler birinci ile
ikinci dünyada yaşarlar
‘Sınırkoymacılar’a göre bilgi ürünleri, belirli bir evrensel
ölçüte dayanılarak değerlendirilip karşılaştırılabilir. Bu ölçüt hakkındaki
kuramlar ‘yöntem ’ bilgisini oluşturur; ayrıca da ‘üçüncü dünya’da yaşayıp
gelişirler.
Bir kuramın sözdebilimsel olup olmadığı sorusunun ‘üçüncü
dünya’ hakkında bir soru olduğunu savunurlar. Dolayısıyla, sınırkoymacılara
göre bir kuram fazlasıyla ‘makul’, herkesin de ona inandığı bir kuram bile olsa
sözdebilimsel olabilir; inanılır bir kuram değilse, kimse de ona inanmıyorsa
bile bilimsel olarak değerli olabilir.
Dolayısıyla bir kuramın bilişsel değerinin, kuramın insanların
zihinlerindeki ruhsal etkisiyle bir alıp veremediği yoktur. (s. 214)
c) Seçkincilik
Seçkinciler, kuşkucuların tersine -ama tıpkı sınırkoymacılar
gibi- iyi bilimin kötü bilimden ya da sözde- bilimden; daha iyi bilimin daha
kötü bilimden ayrılabileceğini ileri sürerler.
…bilimsel ilerlemeyi kabul ettiklerini ileri sürerler.
Yöntembilgisel bilgide de ‘sözsüz bir boyut’ vardır. Seçkinciler
sıradan insanın bilimsel kuramları değerlendirmede yargıç olamayacağı için de
bu gerekçeyi gösterirler: sözsüz boyuta yalnızca seçkin katılır, bu boyutu
yalnızca seçkin anlar. Çalışmalarını yalnızca kendileri yargılayabilir.
Sınırkoymacıya göre, bir kuram, belli nesnel ölçütlere uyuyorsa,
diğer bir kuramdan daha iyidir. Seçkinciye göre, bir kuram, bilim seçkinleri bu
kuramı yeğliyorsa, diğer bir kuramdan daha iyidir.
Bilim topluluğu diye görülen topluluklar bilinmeden önce, bilimi
oluşturan şeyin ne olduğu hakkında bir fikir edinilmesi gerekiyorsa, ilkin,
bilimsel ilerlemeyi oluşturan şeyin ne olduğuna karar verilmelidir. (s. 221)
…üçüncü dünyanın varlığının yadsınmasına dayanan çok etkili
bir düşünce okulu vardır: pragmacılık.
Pragmacılar bilginin varlığını yadsımazlar, ama onlara göre
bilgi bir zihin durumudur.
“Pragmacılık hiçbir gerçek sorunu çözmez, yalnızca
varsayılan sorunların gerçek sorunlar olmadığını gösterir” (Peirce).
Pragmacı olsun olmasın, seçkinciliğin, kuşkuculuktan daha
çok sorun çözme gücü yoktur. (s. 229)
V
BİLİMİN TOPLUMSAL SORUMLULUĞU
Doğruya saygı duymak, Russell’ın demesince, Yahudi-Hıristiyan
kaynaklıdır.
Bilim için yetke us ile deneyimdir, Katoliklik içinse vahiy.
Bilimi değerlendirmenin değerleriyle yöntemleri durmadan dışardan
gelen saldırılara uğramıştır. Hume gibi kuşkucular bilimin abartılmış kesin
bilgi savını sorgulanmışlardır. Kimileri, Popper gibi, bilimin (kanıtlanabilir)
olası bilgi savını bile sorgulamışlardır.
Rousseau, Fichte, Coleridge ayrıca Hegel’den Hitler, Stalin,
Sartre, Heidegger ile Marcuse’e kadar tüm romantikler bilime, bilginlerinkinden
ayrı bir gözle baktılar. Sorulan hangi kuramın doğruya daha yakın olduğu
değildi.
Hitler Alman bilimini Yahudi biliminden ayırdı,
Stalin proleter, sosyalist bilimin burjuva bilimine daha
üstün olduğunu düşündü; Burjuva biliminin burjuvalara, sosyalist bilimin de
proleteryaya hizmet ettiğini düşündü; burjuva genetikçilerini toplama kamplarında
ölüme gönderdi.
Bana kalırsa, bilimin, bilim olarak toplumsal sorumluluğu yoktur.
Kuşkusuz bir vatandaş olarak, bilimin, kirliliğe hizmet
etsin diye değil de kirlilik karşıtlığına hizmet etsin diye, daha zayıf
insanları boyunduruk altına almaya hizmet etsin diye değil de özgürlüğe hizmet
etsin diye kullanılmasından yanayım. (s. 233)
Derleyen: Cemal Güzel
Bilim ve Sanat Yayınları
Ankara, 1999