30 Nisan 2016 Cumartesi
25 Nisan 2016 Pazartesi
Mantığın Gelişimi - Çağdaş Mantık
Çağdaş Mantık
Geliştirilen çok sayıdaki mantık sistemi,
bu sistemlerin hangisinin felsefe, matematik veya kuramsal bilgisayar bilimi
için uygun mantık sistemi olduğu (Eğer böyle bir tek mantık sistemi varsa!)
tartışmasını doğurmuştur. Bu tartışma çağdaş mantık felsefesinin en önemli sorusudur.
19. yüzyılın sonunda matematiğin temelleri
üzerine yapılan çalışmalar, Aristoteles mantığının dışına çıkmayı mümkün
kılmıştır.
20. ve 21 yüzyılda mantık sadece
matematikle değil, yeni ortaya çıkan kuramsal dilbilim, kuramsal bilgisayar
bilimi gibi araştırma alanlarıyla da etkileşimli olarak ilerlemiştir.
Frege’nin Mantıkçı Matematik
Görüşü
Yaygın kanıya göre doğru matematik
önermeleri aynı zamanda hem zorunlu (yani deneyimle yanlışlanamayan) hem de
dünya hakkında bilgi veren önermelerdir. Bunun nasıl olanaklı olduğu matematik
felsefesinde ortaya çıkan ilk sorulardan biridir.
Kant ve onun yaklaşımını izleyen düşünürlere
göre, doğru matematik önermelerin zorunlu olması usun yapısından
kaynaklanmaktadır. Bu önermelerin zorunlu olmalarının nedeni bizim olanaklı
deneyimimizin sınırlarını belirleyen a priori zaman ve uzam sezgilerimize dayanmalarıdır.
Frege geometri doğruları için bu Kantçı
tutumu kabul etmiştir. Aritmetiğe gelince, çalışmalarının son dönemine kadar
aritmetik doğrularının analitik doğrular olduğunu savunmuştur. Frege için bir
doğru önermenin analitik olması, o önermenin tanımlar ve mantıksal çıkarım
kuralları ile elde edilebilmesi demektir.
Frege’nin Mantık Sistemi
Aritmetiği mantığa indirgemek üzere
çalışmalar yapan Frege, Beggriffschrift’de
önermeler mantığının ve birinci basamak niceleme mantığının ilk tam belitsel
sistemini ortaya koymuştur.
Frege’nin de kabul ettiği evrenselci mantık
anlayışına göre mantık konuağımsızdır ve bu sayede her konuya uygulanabilir.
Aritmetikteki fonksiyon sembollerinin özelliği
tek başına tam bir deyim oluşturamamalarıdır: “+” tek başına tamamlanmış bir deyim
değildir yani, Frege’nin deyişiyle doymamış bir deyimdir. Bazı semboller, örneğin
“2” gibi ad sembolleri ise tek başına anlamlı, tam ya da Frege’nin deyişiyle
doymuş deyimlerdir.
Bugünkü yaygın mantığın gösterimi ile karşılaştırıldığında
Beggriffschrift sisteminin dilinin en dikkat çeken özelliği önermelerin 2
boyutlu (şema ile göstermek) bir gösterimle sunulmasıdır. Bugün kullandığımız
mantık gösterimi ise 1 boyutludur (sembol dizgeleri biçiminde göstermek) yani
önermeler yan yana yazılan sembol dizilerinden oluşmaktadır.
Beggriffschrift sistemi sayı kavramını
Frege’nin istediği gibi, mantık kavramlarına başvurarak tanımlamaya yeterli
olmamıştır. Ancak bu sorunun çözünü için başlayan çalışmalar, çağdaş mantığın
gelişmesini sağlamıştır.
Russell’ın Çalışması
Russell’da, Frege gibi, mantıkçı bir görüş
benimsemekte ve “arı matematiğin tümünün arı mantık ilkelerinden çıktığını ve
mantık terimleriyle tanımlanabilen kavramlara başvurduğunu” savunmaktadır.
Russell Matematiğin İlkeleri üzerine çalışırken
her özelliğin bir küme belirlediği varsayımına dayanan naif küme kuramının bir
çatışkıya yol açtığını fark etmiştir. Gerçekten, eğer her bir özellik için, o
özelliği taşıyan nesneler topluluğunun bir küme oluşturduğunu kabul edersek
kendi kendisinin elemanı olmayan kümelerden oluşan topluluğu da bir küme saymamız
gerekir. Russell kümesi olarak adlandıracağımız bu kümeyi küme kuramının
sembolik dilinde {x: x g x} biçiminde
gösterebiliriz.
Russell kümesi kendisinin bir elemanıdır
ancak ve ancak kendisinin bir elemanı değil ise.
Russell bu çatışkının bir benzerinin
Frege’nin mantık sisteminde ortaya çıktığını farkederek bunu Frege’ye yazdığı
bir mektupla bildirmiştir (Russell çatışkısı).
Russell’ın Russell çatışkısına çözümü
tipler kuramını geliştirmek olmuştur.
Russell bağıntılar mantığının kullanışlı
bir sistem olmasını engelleyen sınırlılıklarını aşarak genelleştirmeyi başarmıştır.
Russell’ın çağdaş mantığın yaygın kullanımı
açısından büyük önem taşıyan bir başarısı niceleme mantığının gösterimini
(notasyonunu) daha kolay anlaşılır hâle getirmesidir (2 boyutlu gösterimden tek
boyutlu gösterime geçmiş).
Niceleme mantığının felsefedeki en iyi
bilinen etkili uygulama denemelerinden biri, Russell’in belirli betimleme
önermelerini çözümlemesidir. Belirli betimlemeler gündelik dilin sözdiziminde
özel adlarla aynı işleve sahip gözükmektedir.
Genel olarak Russell’ın çözümlemesine göre,
“F olan biricik şey G dir” önermesinin niceleme mantığının sembolik dilindeki
karşılığı aşağıdaki gibidir:
(*) 7x (Fx ∧ Gx ∧6y (Fy → y = x))
Görüldüğü gibi, Russell’ın çözümlemesinin
sonucunda “F olan biricik şey G dir” önermesi özne-yüklem önermesi biçimini
yitirip bir tikel genelleme önermesi ile temsil edilmektedir.
Sonuç olarak, F olan hiçbir şey olmadığında
(*) sembolik nicelemeli önermesinin Russell’a göre temsil ettiği “F olan
biricik şey G dir” önermesi de yanlış olur.
Bu çok önemli, çünkü bu sayede gerçek/reel
dünyada, duyu alanında olmayan şeyleri özne/nesne kategorisinin dışına atmış
oluyoruz. Yani metafizik, çöpe gidiyor.
Gödel
ve
Matematiğin Sınırları
Tamlık
Teoremi: Hilbert ve Ackerman ilk kez
1928’de yayımlanan Grundzüge der Theoretischen Logik (Matematiksel Mantığın İlkeleri)
içinde, birinci-basamak mantık için bir belit sistemi ortaya koymuştur. Bu sistemin
dilinin alfabesi şu sembolleri içermektedir.
• Önerme değişkenleri X, Y, Z,...
• Birey değişkenleri x, y, z,...
• Bağıntı sembolleri F, G, H,...
• Önerme eklemleri: ~ (değilleme eklemi), ∨ (tikel-evetleme eklemi)
• Niceleyiciler: ∀ (tümel niceleyici), Ǝ (tikel niceleyici)
A) Sistemin belitleri
• X ∨ X →
X
• X → X ∨ Y
• X ∨ Y→
Y ∨ X
• (X → Y) → ((Z ∨ X) → (Z ∨ Y))
• ∀ x Fx
→ Fx
• Fx → Ǝ x Fx
Eksiklik
Teoremleri: Hilbert programı matematiksel analizin tutarlılığını sadece
sonlu kanıtlamalara başvurarak göstermeyi amaçlamaktaydı. Gödel matematiksel
analizin temelini oluşturan aritmetiğin tutarlılık sorununun bile bu yolla çözülemeyeceğini
göstermiştir.
Çeşitli
Mantık Sistemlerinin Gelişmesi
Kipli mantık sistemlerinin doğmasının ardında
gündelik dilde “ise” koşul ekleminin yaygın mantıkta kimi zaman “zayıf
gerektirme” diye adlandırılan yorumuna yönelik eleştiriler yatmaktadır. Örneğin,
koşul ekleminin tanımı gereği:
1. Ön-bileşen (A) yanlış bir önerme olduğunda,
art-bileşen (B) hangi önerme olursa olsun, A → B koşul önermesi doğrudur.
2. Art-bileşen (B) doğru bir önerme olduğunda,
ön-bileşen (A) hangi önerme olursa olsun, A → B koşul önermesi doğrudur.
Clarence Irving Lewis’in çalışmaları çağdaş
kipli mantık sistemlerinin gelişiminin ilk adımı olmuştur. Çalıştığı kipli mantık
sisteminde olanaksızlık ile
yanlışlığın denk olduğunu ortaya koymuştur.
Çağdaş mantıkçılar arasında kipli mantık
için kullanışlı ve sağduyusal bir yorum (semantik) geliştirmeyi ilk başaran
Rudolf Carnap’tır. Carnap mantıksal
zorunluluk kavramını geçerlilik kavramı ile aynı anlama gelecek biçimde tanımlamaktadır.
Çağdaş mantıkta kipli önermelerin
yorumlanması konusunda en önemli adım Saul Kripke’nin olanaklı dünya semantiğini
geliştirmesidir. Kripke semantiği ile kiplerin kolayca kavranan bir formel
yorumlamaya kavuşmaları kipli mantık sistemlerine özellikle çözümlemeli felsefe
ve kuramsal bilgisayar bilimi alanlarında yaygın olarak başvurulmasını sağlamıştır.
---
Mantığın Gelişimi
Doç. Dr. İskender Taşdelen
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın Nu: 2424
Ocak 2013, Eskişehir
Mantığın Gelişimi - 14. ve 19. Yüzyıllar Arasında Mantık
14. ve 19. Yüzyıllar Arasında Mantık
Aristoteles’in Ortaçağ boyunca süren
egemenliğine tepki olarak, bu dönemin pek çok düşünürü Aristoteles’in mantığını
neredeyse tümüyle yanlış saymaktadır. Aristotelesçi mantığa bir diğer eleştiri
de yeni bilim düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Yeni bilim anlayışı dünyanın bilgisinin
ancak duyu deneyi temel alınarak elde edilebileceğini kabul etmektedir.
Modern dönem düşünürleri arasında, biçimsel
mantık çalışmalarının yeniden hız kazanmasına en büyük katkıyı sağlayan Leibniz’dir
(1646-1716).
Leibniz’in ardından gelen Bernard
Bolzano’nun (1781-1848) çalışması çağdaş mantığın dayandığı pek çok kavramın açık
tanımlarını içermesi bakımından dikkat çekicidir. Thomas Hobbes (1588-1679),
mantık kavramlarını daha sonra da gündeme gelecek uylaşımcı bir anlayışla ele
alması bakımından önemlidir. John Stuart Mill (1806-1873) tümevarımlı mantık
çalışmaları ile dikkat çekmektedir. Mantıkta cebir geleneğinin kurucusu George
Boole da (1815-1864) bu dönemin önemli isimlerindendir.
14. yüzyılın ortasından 17. yüzyıla kadar
Latin dünyasının yaratıcı düşünürlerinin çoğunun ilgisi Antik Çağ’ın özellikle
dille ilgili ve edebi yapıtlarına yönelmiştir.
Petrus
Ramus
Tez çalışmasında (Aristotelicae animadversiones) “Aristoteles’in söylediği her şey
bir yalanlar yığınıdır” savını savunmuştur.
Ramus mantığı söz söyleme sanatı olarak tanımlar.
Bu tanıma uygun olarak mantık çalışmanın amacı sunulan uslamlamaların
çözümlenmesidir.
Francis
Bacon
Aristotelesçi tümdengelimli mantık anlayışını
eleştiren Bacon, doğa araştırmasında tümevarımın kullanılması gerektiğini
savunmaktadır. Bu yaklaşımını geliştirdiği yapıtı Novum Organum’da (Yeni Organon) Bacon daha önsözünden başlayarak
Aristotelesçi doğa araştırmasını yetersiz ve zararlı bulduğunu sert ifadelerle
belirtmektedir.
Eğer bir mantık sistemin doğa bilimine bir
faydası olacaksa bu mantık sisteminin buluşun ilkelerini belirleyen kurallardan
oluşması gerekir. Aristoteles mantık sistemi bu gereği yerine getirmediğine
göre doğa araştırmasında bu mantık sistemine başvurulamaz.
Tümdengelim yeni bilgi edinmenin bir
yöntemini vermemektedir. Bacon’a göre yeni bilgi edinmenin yolu tikel
deneyimlerden yola çıkarak sonuca varmayı gözeten tümevarıma başvurmaktır.
Thomas
Hobbes
Hobbes akıl yürütmelerin gelip dayandığı
sonul (nihai) doğruların uylaşıma (ing. convention) dayandığı görüşünü ortaya
atmıştır. Bu görüşün temelinde terimlerin anlamını uylaşım yoluyla kazandığı düşüncesi
bulunmaktadır. Uylaşım gereği aynı şey dilde iki farklı şekilde ifade edildiğinde
bu iki ifadenin ‘dır’ koşacı ile bağlanması ile elde edilen önerme zorunlu
olarak doğru bir önerme olur.
Hobbes uslamlamayı bir hesaplama olarak
görmektedir.
Port
Royal Mantığı
19. yüzyıla kadarki dönemde yazılan en
önemli mantık metinlerinden biri Antoine Arnold (1612-1694) ve Pierre Nicole
(1625-1695) tarafından yazılan ve yaygın olarak Port Royal Mantığı olarak
bilinen Mantık ya da Düşünme Sanatı’dır.
Port Royal Mantığı dört bölümden oluşmaktadır.
İlk bölümün konusu idealar ve terimlerdir.
İkinci bölüm önermeler konusuna ayrılmıştır.
Üçüncü bölüm akıl yürütmeler yani tasım
konusuna ayrılmıştır.
Dördüncü bölüm ise bilimin yöntemi ile
ilgili konulara ayrılmıştır. Port Royal Mantığı’nın
yazarları yöntem ile ilgili araştırmayı da mantığın bir parçası olarak kabul
etmektedirler.
Gottfried
Wilhelm Leibniz
Leibniz çağdaş mantığın dayandığı pek çok
yeni düşünceyi ilk kez ortaya koyan düşünürdür. Bunların en önemlisi tüm düşünceyi
belirtmeye elverişli yapma bir evrensel dil, lingua universalis, yardımıyla akıl
yürütmenin mekanik işlemler aracılığıyla gerçekleştirilmesi düşüncesidir.
Düşünmeyi mekanikleştirmeye duyduğu ilgi
sonucunda mükemmel bir tasarımına girişi. Bu mükemmel dil, mevcut bilgiyi
sistemleştirecek, yeni bulgu ve buluş elde etmeyi sağlayacak böylece bu ikisini
sezgiye gerek duymadan gerçekleştirilebilecek etkinliklere dönüştürecektir.
Leibniz, kendi mantık sistemini oluştururken
geleneksel mantığı yadsımaz. Çelişmezlik ilkesi Aristotelesçi mantığa ait bir
ilke, yeterli neden ilkesi ise Leibniz’in ortaya attığı ve özellikle
metafizikte pek çok tartışmaya konu olan bir ilkedir. Leibniz yeterli neden ilkesinin “insanın bilgisi içinde en
görkemlisi ve en verimlisi olduğunu, çünkü metafiziğin, fiziğin ve ahlâk
bilgisinin büyük bir bölümünün bu ilke üzerine kurulduğunu” belirtmektedir.
Leibniz geleneksel mantığı izleyerek tüm
önermelerin özne-yüklem önermeleri olduğu düşüncesini de benimsemektedir.
Buna bağlı olarak, bir önermenin doğru olması önermenin yükleminin öznesinin bir
şekilde “içinde” olması demektir (Praedicatum
inest subjecto).
Lebniz kalkülünün oluşturulmasında ilk adım
tüm terimlerin aritmetik ifadelerle kodlanmasıdır. Leibniz’e göre bu kodlama
öyle gerçekleştirilebilir ki bir önermenin doğruluğu/yanlışlığı özne ve yüklem
terimlerine karşılık gelen tamsayılar arasındaki aritmetik ilişkilere karşılık
gelir. Örneğin, olumlu önermenin doğru
olması yüklem terimine karşılık gelen sayının, özne terimine karşılık gelen sayıya
bölünmesi demektir. Aynı kodlamayı olumsuz önermelere uygulamaya kalktığımızda
terimleri temsil etmesi için farklı sayılara ihtiyaç duyarız. Praedicatum inest
subjecto ilkesinin yol açtığı güçlüklerin diğer bir kısmı anlambilgisel
(semantik) güçlüklerdir. Her önermenin yüklemini öznede aramak zorlama bir
çabadır.
Leibniz mantık sistemini oluşturabilmek
için daha sonra yeni denemelerde bulunmuştur. Felsefe Yazıları içindeki
Specimen Calculi Universalis bölümünde ilk olarak temel ilkeleri ortaya koyar.
Bunların bir bölümü temel önermeler, bir bölümü (Skolastik mantık geleneğindeki
gibi) temel sonuçlar, (consequantia) bir bölümü de buradaki kalkülün genel
kurallarıdır.
Temel önermeler:
1. A A dır.
2. AB A dır.
3. A A-değil değildir.
4. A-değil A değildir.
5. Bir şey A değilse A-değildir.
6. Bir şey A-değil değilse A dır.
Temel sonuç: A B dir ve B C dir ise, A C
dir.
Kalkülün kuralları:
1. ‘AB A
dır’ doğru olduğuna göre, ‘BC B dir’ de doğru olacaktır.
2. AB ile BA eşittir.
3. ‘B AA dır’ da olduğu gibi, aynı terimde
aynı harfin tekrarlanması yararsızdır.
4. ‘A B dir’, ‘C D dir’ ve ‘E F dir’ den
‘ACE BDF dir’ önermesini elde edebiliriz.
5. ‘A
BCD dir’ önermesi verildiğinde ‘A B dir ve A C dir ve A D dir’ önermesi de
elimizdedir.
Leibniz’in felsefesi çağdaş mantığı meydana
getiren kimi yaklaşımlara esin kaynağı olmuştur.
Leibniz için gerçek anlamda bir töz tüm
niteliklerinin toplamı ile özdeştir. Bu nitelikler bilindiğinde o bireysel töze
ilişkin geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman kipindeki her önermenin doğru mu, yanlış
mı olduğuna karar verilebilir.
Bernard
Bolzano
Leibniz gibi Bolzano’da mantık ile matematiği
birlikte ele almıştır.
Bolzano’ya göre matematik kuramları (ve diğer
bilimlerdeki kuramlar) belit (temel önerme) sistemleri biçiminde ortaya konmalı,
önermelerin kanıtlanması sonunda belitlere dayandırılmalıdır.
Bolzano’nun matematikteki kanıtlamalara
ilgili belirlediği kurallar biçimseldir.
Bolzano’nun mantık görüşünü ortaya koyduğu
yazılarında en güç anlaşılan bölümler kendinde doğrular (Wahrheiten an sich) ve
kendinde önermeler (sätze ansich) kavramları ile ilgili olanlardır. Kendinde önerme Stoa mantığında gördüğümüz dilden ve
zihinden bağımsız lekton kavramının karşılığıdır.
Kendinde doğrunun dilden ve zihinden bağımsız
doğru olması demek, doğruluğunun belli bir bağlamda dile getirilmesine bağlı
olmaması, belli birinin düşüncesine bağlı olmaması demektir.
George
Boole ve
Mantık Cebiri Geleneği
Boole Leibniz’in yolundan giderek mantığın
bir cebir olarak kurulabileceği yaklaşımını benimsemiştir.
Boole, Aristoteles mantığının matematiksel yapısını
ortaya çıkarmayı amaçlamıştır.
Leibniz gibi Boole da etkin bir mantık
sisteminin mantığın sayılar cebirine benzer bir sistem olarak kurulmasıyla
gerçekleştirileceğini düşünmektedir.
Boole’un mantık yaklaşımının temeli, mantık
değişmezlerini bir evren yani belirli bir küme üzerindeki işlemler olarak yorumlanmasıdır.
Boole evreni “1” sembolü ile göstermekte,
(evrenin altkümelerini değer alan) küme değişkenleri olarak da X, Y, Z
sembollerine başvurmaktadır.
İki seçme sembolünün yan yana yazılması
seçme işlemleri üzerindeki çarpma işlemini, “+” ise seçme işlemleri üzerindeki
toplama işlemini göstermektedir (xy, x+y).
Bu yorumlama ile Boole Düşüncenin Yasaları
içindeki eklemelerle şu kuralları ortaya koymaktadır:
1. x (y+z) = xy + xz (Çarpmanın toplama
üzerine dağılması kuralı)
2. a) xy = yx b) x+y = y+x (Değişme
kuralları)
3. a) xx = x b) x+x = x (Eşgüçlülük
kuralları)
4. x-y = -y + x
John
Stuart Mill
Dünyayı açıklamada elimizdeki en iyi
araçlar doğa bilimlerinin bize sağladıklarıdır.
Mill’in Mantık Sistemi’nde ortaya koyduğu
mantık anlayışının temelinde onun ad (terim), önerme, doğruluk ve bilgi anlayışı
bulunmaktadır: Mill’e göre tekil ve genel olmak üzere iki tür ad vardır.
Hem somut hem de soyut adların arasından bazıları
tekil bazıları genel adlardır.
Mill’in adlara ilişkin yaptığı ayırımlar
arasında en güç anlaşılanı, çağrışımlı (ing. connotative) ve çağrışımı-olmayan
veya çağrışımlı-olmayan (ing. non-connotative) adlar arasındaki ayırımdır. Çağrışımı-olmayan
adlar bir nesneyi veya özelliği sadece imleyen adlardır. ‘John’, ‘Londra’ ve ‘İngiltere’
nesne adı olan ve Mill’in yaptığı ayırımlara göre, çağrışımı-olmayan somut
tekil adlardır. Mill işlevleri sadece belirli bir nesneyi imlemek olduğu için tüm
özel adların çağrışımı-olmayan adlar olduğunu belirtmektedir.
‘Beyaz’, ‘insan’ gibi tüm somut genel adlar
çağrışımlıdır.
Önermenin ‘anlamı’ parçalarının (yani
önermeyi oluşturan terimlerin) çağrışımlarıyla belirlenir. Önermenin doğruluğunu/yanlışlığını
belirleyen ise önermeyi oluşturan terimlerin gönderimleridir.
Mantık Sistemi’nde Mill önermeleri gerçek
önermeler ve sözel önermeler olarak ayırır. Sözel önerme özne konumundaki
terimin anlamı hakkında önermeler olup dünya hakkında bilgi vermezler.
Mill’e göre, dolaysız ve dolaylı bilgi
olmak üzere iki tür bilgi vardır: Birinci türden bilgi, sezginin veya bilincin
sağladığı bilgidir. İkincisi ise daha önceki bilgilerimizden akıl yürütme ile
elde ettiğimiz bilgidir.
Sezgi bilgisi dışındaki tüm bilgi tümevarıma
dayalıdır.
Osmanlı
İmparatorluğu’nda 14 ve. 19. Yüzyıllar Arasında Mantık Çalışmaları
Bu dönem boyunca Osmanlı’da mantık
konusunda en önde gelen İsmail Gelenbevi’dir
(1730-1790). Burhan onun mantık konusundaki
en önemli yapıtı kabul edilmektedir.
---
Mantığın Gelişimi
Doç. Dr. İskender Taşdelen
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın Nu: 2424
Ocak 2013, Eskişehir
Mantığın Gelişimi - Ortaçağ Avrupasında Mantık
Ortaçağ Avrupasında Mantık
Ortaçağ Latin dünyasında mantığın gelişimi
iki önemli kısımdan oluşmaktadır. Birincisi Aristoteles’in mantık sistemini oluşturan
kitapların ve yorumlarının Latinceye çevrilmesidir.
İkincisi ise Aristotelesçi mantık anlayışına
yeni düşünceler ekleyerek kendi mantık anlayışlarını ortaya koymalarıdır.
Sonuçta ortaya çıkan mantık sistemi ‘Skolastik mantık’
olarak adlandırılmaktadır.
1000’li yıllara kadar Ortaçağda mantık çalışmalarında
dikkati çeken bir yenilik görülmemektedir. Bu dönemde mantık geleneğinin canlı
kalmasını sağlayan Benedikten manastırlarındaki eğitim olmuştur. Oxford, Paris
ve Bolonya başta olmak üzere 13. yüzyılın başından itibaren üniversiteler oluşmaya
başlamıştır.
Ortaçağda özellikle 13. yüzyılın ikinci yarısından
sonra egemen mantık sistemi Aristoteles’in mantık sistemidir.
Aristoteles mantığının egemenliği ancak doğa
biliminde de yeni yöntem arayışlarının hız kazandığı Rönesans hareketi sırasında
sarsılmıştır.
Ortaçağda Latin mantığı söz konusu olduğunda
logica vetus (eski mantık) ve logica nova (yeni mantık) ayrımı yaygındır.
Porphyry’nin İsagoge’si, Aristoteles Organon’unun Kategoriler ve Önerme Üstüne
kitapları ve Boethius’un yorumları logica vetusu
oluşturmaktadır.
12. yüzyılın ikinci yarısından sonra
Organon’un diğer kısımları, logica nova ele alınabilmiştir.
Ortaçağın ilk büyük mantıkçısı Petrus
Abelardus’dur. Abelardus Aristoteles mantığını yorumlamanın yanı sıra, bağımsız
bir mantık çalışması olan Dialektika’yı
yazmıştır.
Abelardus kipli önermelerin yorumlanmasında
de re (de re = şeye ilişkin) ve de dicto olarak ayırımını açıkça ortaya koymuştur. Abelardus
de dicto kiplerin gerçek anlamda kip sayılamayacağı görüşündedir.
SKOLASTİK
MANTIĞIN ANAHATLARI
Gönderme
Kuramı
Terimlerin özelliklerinin (proprietates
terminorum) incelenmesi Skolastik mantığın önemli bir kısmını oluşturur.
Terimlerin başlıca özellikleri: İmleme (signification), gönderme (supposition), koşaçlama (copulation),
adlama (appelation), zayışatma (restriction), güçlendirme (ampliation), dağılma
(distribution) ve görelik (relation).
Gönderme kuramı aynı zamanda Ortaçağda
Latin mantığı ile Arap mantığı arasında yapılacak bir karşılaştırmada temel oluşturabilecektir.
İmleme (signification) bir terimin bir şeyi (bir bireyi ya da bir
tümeli) göstermek üzere atanmış olması, en azından bir şeyi gösterebilme özelliğine
sahip olmasıdır.
Gönderme (supposition) imlemli (significant) bir terimin bir önerme
içinde kullanılarak önermede bir şeyin yerini tutmasıdır.
Ortaçağ mantıkçıları arasında göndermenin aşağıdaki
biçimde bölümlenmesi yaygındır.
(i) Maddi gönderme
(ii) Basit gönderme
(iii) Bireylere gönderme
Maddi gönderme terimin kendisine
göndermesidir, ‘İnsan bir addır’.
Bir terimin bir kavrama (tümele) göndermesi
basit göndermedir, ‘İnsan en mükemmel canlıdır’.
Bireylere göndermede terim doğru olarak
uygulandığı tikellere gönderir, ‘Her insan akılıdır’.
1) Terimleri aynı şeye gönderen olumlu önermeler
doğru kabul edilmektedir.
2) Özne ve yüklemi aynı şeye gönderen
olumsuz önerme yanlıştır.
3) Terimleri farklı şeylere gönderen olumlu
önerme yanlıştır.
4) Terimleri farklı şeylere gönderen
olumsuz önerme doğrudur.
5) Skolastik mantıkta yaygın bir kabule
göre, olumlu bir önermede terimlerden (özne veya yüklem) birinin (veya her
ikisinin) gönderimi yoksa, bu önerme yanlıştır.
6) Olumsuz bir önermede terimlerinden
birinin (veya ikisinin birden) gönderimi yoksa o önerme doğrudur.
Bir terimin belirli bir şeyin adı olması
özelliğini ifade eden ‘appellation’ sözcüğü Türkçede
‘adlama’ olarak karşılanmalıdır. Appellation Ortaçağ mantığında yerini zamanla
göndermeye (supposition) bırakmıştır.
Güçlendirme (ampliation) bir terimin diğer bir terimin gönderimini genişletmesi
ve kısıtlama (restriction) ise bunun aksine bir
terimin diğer bir terimin gönderimini daraltmasıdır.
Göreli (relation) terimler anlaşılması başka terimlerin anlaşılmasına
bağlı olan terimlerdir. ‘O’, ‘onun’, ‘kendisi’ gibi terimlerin gönderimi ancak
önermede daha önce geçen terimlerin gönderimine göre belirlenir.
Sinkategoremata
Genel bir ifade ile önermelerde özne ve
yüklem konumunda geçen terimler kategorematik
terimler, önermeyi oluşturan diğer terimler ise sinkategorematik
terimlerdir.
Kategorematik sözcükler tek başına bir
imlemi olan, sinkategorematik sözcükler ise ancak başka sözcüklerin imlemini
etkileyen sözcüklerdir.
Kategorematik terimler tümcede tek başlarına
özne ya da yüklem olarak geçebilirler. Bu terimler tek başlarına imlemli
oldukları için, bir tümcede tek başına kullanıldıklarında belli bir şeye
gönderirler. ‘Aristoteles filozoftur’ önermesinde hem ‘Aristoteles’ hem de
‘filozof’ kategorematik terimlerdir. Sinkategoremata altında yer alan sözcükler
tek başlarına bir şeyi imlemezler.
‘Her insan ölümlüdür’ önermesinde ‘insan’
kategorematik terimine eklenen ‘her’ sinkategorematik terimi, bu önermede
‘insan’ teriminin gönderimini tüm insanlar olarak belirler.
Stoa mantıkçılarına göre önerme ad ile
yüklemden oluşmaktadır. Bu öğeleri birleştirerek önermeyi oluşturan diğer
ifadeler ise sinkategorematadır.
Bir önermenin biçimini belirleyen, o önermede
geçen sinkategorematik terimler ve önermenin diğer parçalarının
sinkategorematik terimlere göre yerleşimidir. ‘Her A B dir’ önermesinin ‘Bazı A
B dir’ önermesinden biçimsel olarak ayrı olmasının nedeni ‘her’ ve ‘bazı’
sinkategorematik terimleridir.
Sophismata
ve Insolubilia
Sophismata ile ilgili çalışmada amaç mantık kavramları ile ilgili
sorunların örnekler üzerinden tartışılmasıdır.
Sophismata iki konu ile ilgilidir. İlk
olarak bir kavramla ilgili genel bir soruna işaret eden yorumlanması güç
önermelerin tartışılması. Bu önermelerle ilgili güçlük, bunların bir yoruma
göre doğru, bir diğer yoruma göre yanlış olabilmesidir: ‘Her insan eşek ya da
insan ve eşekler eşektir.’
‘Insolubilia’
sözcüğü ‘çözülemezler’ anlamına gelmektedir. Skolastik
mantıkçılar bu başlık altında Antikçağdan beri mantıkçıların ilgisini çeken mantık
çatışkılarını ele almışlardır. Bu çatışkılar içerdikleri ifadelerin anlamı gereği
kendilerini yanlışlayan önermelerdir: ‘Şimdi söylediğim şey yanlıştır’
Obligationes
Obligatio’ sözcüğü ‘yükümlülük’ anlamına
gelmektedir. Ortaçağ batı mantığında tartışmanın
belli biçimler altında ele alındığı kısmıdır.
Altı tür obligatio ayırt edilmektedir:
1. Positio
2. Depositio
3. Dubitetur
4. Institutio
5. Rei veritas
6. Petitio
En çok ele alınan positio
olmuştur. Bu tartışma türünde taraşardan biri bir tez ortaya atarak tartışmayı
başlatır. Tartışmanın gerçek anlamda başlaması için karşı tarafın bu tezi kabul
etmesi gerekir. Bu durumda tartışmayı başlatan ardı ardına yeni önermeler ileri
sürer. Cevaplayan bu tezleri kabul eder, reddeder ya da şüpheli bulduğunu
bildirir. Positio kuramının amacı ileri sürülen teze göre hangi durumda bu olanaklı
cevapların hangisinin verilmesinin uygun olduğunun belirlenmesidir.
Depositio biçimindeki bir tartışmanın başlaması için yanıtlayanın
ileri sürülen tezi reddetmesi gerekir. Bir tezi reddetmek karşı-tezi kabul
etmek anlamına geldiğinden, bu ilk adım dışında depositio biçimindeki tartışmanın
işleyişi positio gibidir.
Dubitatur yanıtlayanın ileri sürülen tezin şüpheli olduğunu
bildirmesiyle başlar. Institutio’nun özelliği bu tartışma türünün diğerlerinden
tartışma konusu olan tezin niteliği ile ayrılmasıdır.
Consequentia
Consequentia Ortaçağ batı mantığının çıkarımların
incelendiği bölümüdür.
Boehner’e göre bu alan Aristoteles’in
Topikler’i üzerine yapılan tartışmaların sonucunda ortaya çıkmış görünmektedir.
Aristoteles Topikler’de kuralları bir
önermeden diğerine yapılan çıkarımlar biçiminde ifade etmektedir. Farklı
Skolastik mantıkçıların da consequentia içinde ele aldıkları kuralları koşul
önermeleriyle ifade ettikleri görülmektedir.
Consequentia kuramı ile ilgili olarak
önemli bir gözlem, Skolastik mantıkçıların consequentia başlığı altında
bütünlüklü bir sistem oluşturmaya yönelmemiş olmasıdır.
Consequentia içinde iki türlü ayrım yaygındır:
1) Biçimsel ve maddi sonuçlar ayrımı.
2) Doğal ve ilineksel sonuçlar ayrımı.
Biçimsel ve maddi sonuç ayrımı daha önce ele
aldığımız sinkategorematik-kategorematik terimler ayrımına bağlıdır. Eğer bir
önerme diğerinden bu önermelerde geçen kategorematik terimler arasındaki ilişki
gereği çıkıyorsa buradaki sonuç çıkarma ilişkisi maddidir: ‘Her hayvan canlıdır.
O halde, her at canlıdır’.
Sonuç önermesi(nin doğruluğu) öncülden anlaşılmakta
ise, sonuç (consequence) doğaldır (özlü).
Tasım, belirli önermelerin varsayılmasıyla, diğer bir önermenin
bu varsayımlardan ötürü zorunlu olarak çıktığı uslamlamadır.
Skolastik mantığın bir diğer özelliği, mantık
öğretimini sistemleştirerek mantık kurallarını öğretmeyi ve öğrenmeyi kolaylaştıran
bir takım yardımcı kurallar geliştirmeleridir.
Mükemmel tasımların adları Barbara,
Celarent, Darii ve Ferio’dur. İkinci ve üçüncü figürdeki tasımların her birinin
adı da B, C, D veya F harşerinden biriyle başlamaktadır. Bu adlarda geçen sesli
harşer tasımı oluşturan önermelerin nitelik ve niceliğini göstermektedir: a harfi
tümel olumlu önermeyi, e harfi tümel olumsuz önermeyi, i harfi tikel olumlu önermeyi,
o harfi ise tikel olumsuz önermeyi işaret etmektedir. Bu adlandırmayı gereğinde
hatırlamayı sağlayacak bir yardımcı kural vardır: Olumlu önermelerin harşeri
affirmo (Latince’de ‘Kabul ediyorum’ anlamına gelmektedir) sözcüğünün ilk iki
sesli harfi, Olumsuz önermelerin harşeri ise nego (Latince’de ‘Kabul etmiyorum’
anlamına gelmektedir) sözcüğünün ilk iki sesli harfidir. Hem affirmo hem de nego
sözcüklerinde ilk sesli harşer (a, e) tümel önermeye, ikinci sesli harşer (i,
o) ise tikel önermelere aittir.
Tasım adının ilk harfinin B, C, D ya da F
olduğu görülmektedir. Buna göre ikinci veya üçüncü figürdeki bir tasımın
birinci figürdeki hangi tasıma indirgeneceği anlaşılır. Tasımın adı B ile başlıyorsa
Barbara biçimindeki bir tasıma, C ile başlıyorsa Celarent biçimindeki bir tasıma,
D ile başlıyorsa Darii biçimindeki bir tasıma, F ile başlıyorsa Ferio
biçimindeki bir tasıma indirgenecektir. Adlarda geçen sessiz harfler de
kendilerinden önce gelen sesli harfe ait önermeye uygulanacak işlemi
belirtmektedir.
---
Mantığın Gelişimi
Doç. Dr. İskender Taşdelen
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın Nu: 2424
Ocak 2013, Eskişehir
Mantığın Gelişimi - Ortaçağda İslam Coğrafyasında Mantık
Ortaçağda İslam Coğrafyasında Mantık
Bu coğrafyada ilk mantık çalışmalarını
yapanlar, Büyük İskender’in (MÖ 356 - 323) doğu seferi sonrasında Yunan kültürü
ile tanışan Hıristiyan Süryanilerdir. Süryaniler, mantıköğretimine dini eğitimin
bir parçası olarak yer vermekteydi. Sergius
(ölümü 536), Paulus Persa (6.yy.) ve Severe Sebokht (7.yy.) bu dönemin güçlü
mantıkçılarıdır.
Süryanilerin Yunan düşüncesiyle tanışması,
Büyük İskender’in Doğu seferi sonrasında gerçekleşmiştir. İslam coğrafyasında ilk mantık çalışmaları, İskenderiye
Okulunu izleyen Süryaniler tarafından gerçekleştirilmiştir.
Süryanilerin
önde gelen mantık okulları
1. Urfa Okulu: Edessa olarak da bilinir. Urfa’daki
okulun kapatılmasından sonra Nusaybin Nastûrîliğin dini merkezi olmuştur.
2. Cundişâpûr Okulu: Nastûrîler tarafından kurulmuştur.
Süryanilerin mantık çalışmaları, bu coğrafyada
bir mantık geleneğinin oluşmasına katkıda bulunmuştur. Yunanca mantık metinlerini Arapçaya çeviren ilk kuşak
çevirmenler bu okulda yetişmiştir.
3. Antakya Okulu: 3. yüzyılın sonunda
kurulmuştur. Aristoteles’in Süryaniceye ilk olarak Probus tarafından bu okulda
çevrildiği düşünülmektedir.
4. Nusaybin Okulu: Urfa okulunun kapatılması
üzerine Nastûrîler tarafından Nusaybinde 326 yılında kurulmuştur.
5. Kınnesrin Okulu: Eski Halep olarak da
bilinen ve Kuzey Suriye’de bulunan Kınnesrin şehrindedir.
İSLAM
COĞRAFYASINDA MANTIK
Abbasi döneminin 7. halifesi Me’mûn (713-833 tarihleri) tarafından
Bağdat’ta kurulan Beyt’ül-Hikme’de (Bilgelik
Evi) farklı inançlardan pek çok iyi yetişmiş çevirmen çalışmıştır.
Bağdat okulunda bir yandan çeviri etkinliği
devam ederken, bilinen mantık yapıtlarının Arapça yazan mantıkçılar tarafından
yorumları (şerhleri) yapılmaya başlamıştır. Bu yorumlar uzunluğuna göre üçe ayrılmaktadır:
muhtasar, telhîs ve tefsir.
10. yüzyıldan itibaren Müslümanlar mantık
konusunda Süryanilerin sağladığı çeviri ve yorumlarla yetinmemiş, bağımsız çalışmalara
yönelmişlerdir.
Fârâbî, Bağdat Okulunun bir temsilcisi
olarak, Aristoteles’in mantığını, yine onun metinlerine bağlı kalarak İslami
bir anlayışla yorumlamış ve yeniden inşa etmiş, İbn Sînâ ise daha bağımsız
kalarak bir mantık sistemi oluşturmuştur.
Fârâbî
Bağdat okulunun en güçlü temsilcisidir.
Bağdat’ta Yunan felsefesi yorumcusu ve çevirmeni Ebu Mişr Matta’nın yanında eğitim
gördü. Fârâbî daha çok Aristoteles yorumlarıyla ünlüdür.
Fârâbî sadece Aristoteles mantığını
yorumlamakla kalmamış, bunun dışında mantık öğreten kitaplar da yazmıştır.
Sözdizimci, terimlerin birleştirme (terkip)
kurallarına göre birbirleriyle ilişkisini belirlemeye çalışır. Mantıkçının
belirlemeye çalıştığı ise, kavramların yükleme (Arapça: haml, İngilizce: predication)
ilişkisine göre birbiriyle ilişkisidir.
Sözdizim kuralları, dilden dile farklılık
gösterir. Oysa mantık kuralları, her dilde akıl yürütme için geçerli olmalıdır.
Fârâbî’ye göre mantık hataya düşülmesi olanaklı
her konuda akıl yürütme yetimizi doğru yönde tutmaktadır.
Fârâbî mantığı, tasavvurât (kavramlarla akıl
yürütmeler) ve tasdîkât (önermelerle akıl yürütmeler) olarak iki kısma ayırmıştır.
İlkinde amacın tanımlara ulaşmak olduğunu, ikincisinde ise tasımlara ulaşmak
olduğunu belirtmiştir.
İbn
Sînâ
İbn Sînâ mantık çalışmalarının önemli bir kısmına
‘Kitâbu’ş-fiifâ’ başlığı altında derlediği
ansiklopedik çalışmasında yer vermiştir.
İşaretler
ve Tembihler adlı kitabı İslam Dünyasındaki
Mantık geleneğine damgasını vurmuştur.
İbn Sînâ’nın İslam mantık tarihi içindeki
en önemli özelliği Aristoteles mantığının sorunlarını bağımsız bir mantık anlayışı
içinde çözümleme ve çözmeye yönelmesidir. İbn Sînâ bu özelliğiyle İslam dünyasında
bağımsız bir mantık geleneği oluşmasının yolunu açmıştır.
İbn Sînâ bir kavramın tanımında, onunla
göreli olan bir kavrama başvurulmaması gerektiğini savunmaktadır. Tanımın şartlarından biri, tanımda kullanılan kavramların
tanımlanan kavramdan önce bilinmesidir.
Aristoteles Organon’unda kipli önermeler ve
kipli tasımlar konusunun bazı kısımlarını karanlıkta bırakmıştır. İbn Sînâ
bunun farkında olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Aristoteles kipli önermelerin tek biçimde
anlaşılabileceğini kabul etmektedir.
Bir başka deyişle, Aristoteles kipli önermelerin
(kipin önermenin tümünü etkilediği) de dicto (De dicto
= söylenene ilişkin) okunuşunu tercih eder görünmektedir.
1. De dicto okumada ‘Her A zorunlu olarak B
dir’ önermesi aslında ‘Zorunludur ki her A B dir’ önermesidir.
2. ‘Her A B dir’ önermesi ‘Bazı B A dır’
önermesine döndürülebilmektedir.
3. ‘q’ önermesi ‘p’ önermesinden çıkıyorsa
‘Zorunludur ki p’ önermesinden ‘Zorunludur ki q’ önermesi çıkar.
4. Sonuç olarak, ‘Zorunludur ki her A B
dir’ önermesinden ‘Zorunludur ki bazı B A dır’ önermesi çıkar.
De dicto okumada döndürme geçerlidir ancak
Aristoteles’in diğer isteği, yani yukarıdaki ilk karma tasımı kabul edip
ikinciyi reddetmek, gerçekleşmemektedir. Çünkü bu durumda birinci tasım biçimi
de geçersiz olur.
İbn Sînâ’nın bu soruna yaklaşımı onu kipli önermelerin
yorumlanmasında, Latin mantığında olmayan, öze göre (zâtî) ve nitelemeye göre
(vasfî) okuma ayrımı yapmaya götürmüştür:
1. Öze göre okumada ‘A zorunlu olarak B dir’
önermesi ‘A öznesinin gösterdiği varlık varolduğu sürece B olma özelliğini taşır’
anlamına gelmektedir.
2. Nitelemeye göre okumada ‘A zorunlu
olarak B dir’ önermesi ‘A, A olduğu sürece, B olma özelliğini taşır’ biçimine
dönüşür.
İbn Sînâ’nın yaptığı bu ayrıma göre,
‘Yürüyen zorunlu olarak hareket eder’ önermesi öze göre (zâtî) yorumlandığında
yanlış olur. Çünkü yürüyen varlığın varolduğu sürece hareket edeceğini söylemek
doğru değildir. Aynı önerme nitelemeye göre (vasfî) yorumlandığında ise doğru
olur. Çünkü yürüyen bir insan, yürüdüğü sürece, hareket etmektedir.
İbn Sînâ, tasımlar konusunda kendinden önceki
mantıkçıların kullandığı yüklemli tasım-bileşik tasım ayırımı yerine, Kıyasta
iktirani-istisnai tasım ayrımını yapar. İktirani tasım,
sonucun ya da sonucun çelişiğinin öncüllerde açık olarak bulunmadığı kıyastır. İstisnalı tasım ise, sonucun ya da sonucun çelişiğinin
öncüllerde açık olarak bulunduğu kıyastır.
İbn Sînâ’nın mantık anlayışına göre yazılan
‘bağımsız’ mantık eserleri arasında özellikle öne çıkan el-Kazvînî el-Kâtibî
(1220-1280) tarafından yazılan Şemsiyye risalesidir.
Gazâlî
10. yüzyıldan sonra mantık ve felsefenin
Müslümanlar arasında yaygınlaşması karşısında Müslümanlar arasında mantık ve
felsefeye karşı tutum konusunda farklı düşünceler daha yüksek sesle ifade
edilmeye başlamıştır. Mantık taraftarı görüşün
en etkili savunucusu Gazâlî’dir.
Gazâlî, tasımları kullanılan öncüllerin bilgi
değeri bakımından ele almaktadır.
1. Doğuştan öncüller (evveliyât): Aklın
duyular yardımı olmaksızın ulaştığı bilgilerdir. Matematik
doğruları, ‘Bütün parçadan büyüktür’ gibi en temel metafizik doğrular bu
türdendir.
2. Duyu öncülleri (mahsûsât): İnsanın iç ve
dış duyum ile edindiği bilgilerdir.
3. Deneyim öncülleri (mücerrebât)
4. Sezgi öncülleri (hadsiyyât)
5. Kendinden öncüller (fıtriyyât): Aklın
hemen bir orta terime varıp bu terim aracılığı yaptığı bir tasımla ulaştığı
bilgilerdir. ‘İki sayısı altı sayısının üçte biridir’ önermesi bu türden bir
bilgiyi ifade eder.
6. Aktarılmış öncüller (mütevâtirât): Akla
dayanarak güvenilir olduğuna karar verilen bir topluluğun sözü ile elde edilen
bilgilerdir.
7. Yaygın öncüller (meşhûrât): Toplumda
yaygın olarak kabul edildiği, sık tekrarlandığı için doğru kabul edilen
önermelerin ifade ettiği bilgilerdir. ‘Adalet gereklidir’ önermesinin bilgisi
bu türdendir.
8. Yetkinlik öncülleri (makbûlât): İlgili
konudaki bir uzman gibi güvenilir bir kaynağın sağladığı bilgidir.
9. Sanı (zan) öncülleri (maznûnât): Çelişiğinin
doğru olma olanağını ortadan kaldıramadığımız halde, doğru kabul edilen
önermedir.
10. Ara öncüller (müşebbihât): Akıl
bilgisine de, deneyim bilgisine de, yaygın bilgiye de benzeyen ama bunlardan
hiçbiri olmayan bilgilerdir.
11.Uzlaşım öncülleri (müsellemât): Tartışma
sırasında karşı tarafın kabul ettiği ya da taraşarın karşılıklı olarak kabul
ettiği, genel kabul görmüş önermelerin ifade ettiği bilgilerdir.
12.Kuruntu öncülleri (vehmiyyât): İnanmak
için geçerli bir neden olmadan insanın yaradılışı gereği doğru kabul ettiği
önermelerin ifade ettiği bilgilerdir.
13.İmge öncülleri (muhayyelât): İmgelemin (düşgücünün)
ürünü olarak insanın kabul ettiği önermelerin dile getirdiği bilgilerdir. Hoşa
gitmeyen birinin adını taşıdığı için, bir insandan sakınmak gerektiğini
bildiren öncül bu türdendir.
Kabul ettikleri öncüller bakımından tasımın
yer bulduğu beş sanat ayırt edilmektedir:
1. Tanıtlama (burhan)
2. Diyalektik (cedel)
3. Retorik (hitabet)
4. Poetika (şiir)
5. Yanıltmaca (sofizm, mugalata)
Bunlardan ilk altı türde olan bilgiler
kesindir (yakini). Kesin öncüllerle yapılan tasım ise tanıtlamadır (burhani kıyas).
Tartışmada (diyalektik, cedel) öncüller yaygın önermelerden oluşur. Yanıltmacada
doğru olmadığı halde doğru gibi görünen öncüllerden hareket edilir. Retorikte
yetkinliğe veya sanıya başvurulur. Poetik tasım, imgeye dayalı öncüllerle kurulan
tasımdır.
İbn
Rüşd
İbn Rüşd Bağdat Okulu anlayışına dönerek,
Aristoteles mantığını metinlere bağlı kalarak yeniden yorumlamaya girişmiştir.
İbn Sina’yı ve Gazâlî’yi eleştirmiştir.
İslam
Dünyasında Mantığa Yöneltilen Eleştiriler
Mantıkçıların dayanağı olan, tümellerin
zihin dışındaki varlığı, kelam bakımından geçersizdir. Mantıkçıların başvurduğu ilke ve tasımların çoğu kelama göre
geçersiz olduğuna göre bunların iman ve din konularında kullanılması kabul
edilemez.
Gazâlî ve Râzî’nin çabalarıyla mantık kurallarının din
kurallarına aykırı olmadığı kabul edilmiştir. Gazâlî
sonrasında mantığa karşı şüpheci tutumun en dikkat çekici örneğini İbn Teymiyye
(1263-1328) vermektedir. İbn Teymiyye’ye göre din
konularında nasıl akıl yürütüleceği Kur’an’da ortaya konmuştur.
---
Mantığın Gelişimi
Doç. Dr. İskender Taşdelen
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın Nu: 2424
Ocak 2013, Eskişehir
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)