21 Nisan 2016 Perşembe

İsmet Özel - Şiir Okuma Kılavuzu

İsmet Özel - Şiir Okuma Kılavuzu

...omuzlarının üzerinde kafa taşıyan bir adam…
Şiirden yoksun bir edebiyat ortamının yokluğunu hiçbir dahiyane açıklama gideremez.

Ekmek nasıl yenir?
Ayağındaki pabucu nasıl giydin?
Bu sorular önemli, ciddi sorulardır ve cevapları şiir nasıl okunur sorusunun cevabı kadar çetindir.

Niçin şiir okuruz?
Bir doyum sağlamak için.
Çünkü insan ne yaparsa hep bunun gibi muharrikler itkisiyle yapar.
İnsanlar öteki canlılar gibi davranışlarını güdülerinin peşi sıra yalıncak sürüklenmiş olsalardı hiçbir zaman kendi dışlarında nesnellik kazanmış olan sanattan, soyutlama düzeyinde bağımsız bir kimlik sahibi olan düşünceden bahsedemeyecektik.

İnsanoğlu, yaşama güdüleri ile yaşama biçimi arasındaki uyumu kendisi kurmak zorundadır.

İnsan dışındaki canlılar yaşamak için ne yapacaklarının bilgisine peşinen sahiptir.

İnsanın herhangi bir şeyi bilebilmesi için bilgi denilen bir soyutlukla ilinti kurması gerekir.

İnsan olmak yahut insan kalmak ancak bir bilgi dağarcığıyla yani birtakım soyut uzlaşma alanlarıyla mümkündür.

Sağlıklı ve dolaysız bildirişim şiirin doğmasını gerektiren pürüzleri ortadan kaldırır.

Şiir okuma isteği duymamız, yokluğunu hissettiğimiz bir şeyleri tamamlamak, bir zorluğu gidermek ve nihayet bir doyum sağlamak içindir.

“Bütün”

İnsanoğlunun yaşaması, bir parçası olduğu bu bütüne sıkı sıkıya bağlıdır.

İnsanın kendisinin de bir parçası olduğu bütünün açıklamasına değil, benimsenmesine giden yol üzerinde şiir vardır.

Şiir her insanın bütüne olan hasretini kamçılar.

İnsanoğlunun en sahici dili şiirdir.

İnsan, kendi insanlığını tartışmak istediği zaman,
Kendini çevreleyen nesnelerle olan bağlantısının vehametini kavradığı zaman şiir canlılık kazanır.

19. yüzyılda Avrupa’da şiirin çok canlı oluşu Batı medeniyetinin eline geçirdiği ile ne yapacağını bilemeyişi yüzündendir.

İnsan (…) kendini bir başkasına yansıtarak görmek istiyorsa (…) başkasına söyleyerek (…) kendini öğrenmek istiyorsa şiire başvurur.

İnsan (…) en sahici dilini (…) devreye sokabilirse şimdi içinde bulunduğu durumdan çıkabilir.

Dilin çok anlamlılığı gerçek olduğu için şiir gerçeğe sahip çıkar.

Sözler (…) şiirde (…) sırf kelime oldukları için önem kazanırlar.
İnsan mısralarda, şiirlerde hiç kimsenin elinden alamayacağı bir yurt bulur.

Şiir ancak kendi onuruna sahip çıkarak bize kadar gelirse şiirdir. Başka bir etkinlik içinde şiir aramak fanteziden öte anlam taşımaz.

Hangi metnin bir dünya görüşünün kaynağı olduğunu söylerseniz, o metnin artık şiir olmadığını söylemiş olursunuz.

Cesar Vallejo’nun bir şiiri:
Umuttan Söz Etmek İstiyorum
Yalnızca acı çekiyorum bugün.
Öyle derin ki acım bir sebebe bağlanamaz, sebepsiz de olamaz. Sebep ne olsun ki? Ona sebep olabilecek önemdeki şey nerde? Hiçbir şey sebebi değil, hiçbir şey ona sebep olabilecek güçte değil… (s. 32-33)

…sanat bize hakikati anlamayı öğreten yalandır.

Şiirde kelimeden vazgeçilmez ama şiir kelime sanatı değildir.
Şiir dil aracılığıyla dilin anlatım olanaklarının aşılmasıdır.

…özgürlüğün şiire ihtiyacı vardır.
Şiirin yeri ve işlerliği insanların yaptıklarının muhteva kazanışındadır.
Değerli olan eylemdir ama eylemin hangi değerde olduğunu ve giderek değerli olup olmadığını öğreten şiirdir.

Ucunda ölüm olmayan şeyi ciddiye almak zorunda değiliz.
Ayak sürüyen şiir dünya düzeninin ölgün ruhunda yuvalandığı için hesaba katılmaz.

…ayak direyişin örnekleri (…) iyi bakıldığında Türk şiirine varan yolun iki ana çizgiden oluştuğu farkedilecektir. Bunlardan biri ethos ağırlıklı Fikret-Akif-Nâzım çizgisi, diğeri pathos ağırlıklı Yahya Kemal-Ahmet Haşim çizgisidir.
Birincisi (…) ulaşılacak bir yer
Yeri, zamanı, insanı yoğurmayı gözeten bir çizgidir.
(İkincisinde) estetik yapı dildeki içkin özelliklerde aranır.
Onlarınki, devletten gelen bir şiirdir.

Türk şiiri modernleşmesini ethos ağırlıklı kanaldan değil de daha ziyade pathos ağırlıklı kanaldan akarak gerçekleştirdiyse bunun sebebini geçen zaman içinde şairlerin devlete milletten daha fazla yaslanmakta sakınca görmeyişlerinde bulabiliriz.

Dünyanın i’tizâli insanla varoluş arasında bir boşluk bırakır.

Bu yeryüzünde insanoğlu şairane mukimdir.
…insan bu “yalan” dünyada gerçekten şairane ikamet eder.

İnsanlık durumunun neliği hakkında bize bilimin öğreteceği hiçbir şey yoktur.
Neyi andı isek kendi insanlık durumumuzla varlık arasındaki bağlantıya açılırız.

Şiirin ayırıcı vasfının vezin, kafiye, mısra düzeni, musiki gibi biçime bağlı bir öğe olmadığını bilmemiz iyi olur.
Musiki ve onu mümkün kılan sanatlı sözler şiirin belkemiğini teşkil etseydi, tıkanık, ayrıntılardan kurulu Divan edebiyatını şiir için vazgeçilmez saymamız gerekirdi…

Şair, şiir, okuyucu
Aralıkta bir boşluk var. Boşluk.
Taoculara göre en değerli şey boşluktur.
S(ev)ginin evi olduğunu akıldan çıkarmamak lazım.
Şiir hoşumuza giden bir şey değildir, boşumuza gelen bir şeydir. (s. 83)

Şiir yüzümüze çarpan bir övgü veya sövgüdür.
Şiir bilim alanında hesaba katılan, felsefede söze konu edilen gerçeklerin yokedilmesiyle ayakta durur.
Olduğunu anlamakla övünenin ne kadar sövgüye müstahak olduğu şiir bilgisiyle farkedilir.

Kendini bilen insan da gittikçe azalmayı öğrenir. Kendilik bilgisi insana, insanlara olan ihtiyacı artırır. Kendini bilen insan yardımın insanlardan gelmeyeceğini de bilir.
---
Şule Yayınları

8. Baskı, 2004

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder