Zecharia
Sitchin - 12. Gezegen
Dünya Tarihçesinin İlk Kitabı
Önsöz: Tekvin
Eski Ahit, çocukluğumdan bu yana yaşamımı doldurmuştur.
Kadim kaynaklara geri dönerek onları kelimesi kelimesine
kabul etmek ve zihnimde tarih öncesi olayların sürekli ve mantıklı bir
senaryosunu oluşturmak, otuz yıllık araştırmaya mal oldu.
Sonsuz Başlangıç
…insan gibi olduğu düşünülen ilk varlık (Gelişmiş
Australopithecus), Afrika'nın aynı kısımlarında yaklaşık olarak 2.000.000 yıl
önce yaşadı.
Derken, anîden ve açıklanamaz biçimde, 35.000 yıl kadar
önce, yeni bir insan ırkı, yani Homo sapiens (düşünen insan), sanki yoktan var
oldu ve Neanderthal insanı Dünya yüzünden siliniverdi.
Birdenbire Uygarlık
Uzun zaman boyunca Batılı insan, uygarlığının Roma ve Grek
uygarlıklarının hediyesi olduğuna inandı.
Kadim Mısır yazısının ve lisanının deşifre edilmesi ve bunu
izleyen arkeolojik uğraşlar; Batılı insana Grek uygarlığından çok önceleri
Mısır'da var olmuş olan yüksek bir uygarlığı ifşa etti.
Grek ülkesinin Dorlar tarafından istilâ edilmesi ile
Mısır’dan Çıkış sonrası, Kenan ilinin İsrailliler tarafından istilâ edilmesinin
aynı zamana (M.Ö. on üçüncü yüzyıl) denk geldiğine dikkat çeken bilginler, Samî
ve Helen uygarlıkları arasında gittikçe büyüyen sayıdaki benzerlikler
karşısında büyülenmişlerdi.
Asur ve Babil arasındaki kültürel, tarihî ve dinsel bağları
oluşturan ortak dil, Akkad diliydi. Bu, bilinen ilk Samî dilidir
Göklerin ve Yerin Tanrıları
Sümer'in tanrıları. Kimdi onlar?
Grek uygarlığının temelleri, Minos kültürünün M.Ö. 2.700 ilâ
M.Ö. 1.400 arasında geliştiği Girit adasında yatmaktadır.
Arkeolojik buluntular yaygın bir Minos boğa tapınımını
onaylamaktadır
Minosluların tapındığı boğa, sıradan dünyasal bir yaratık
değil, Göksel Boğa, yani Boğa takımyıldızıdır.
Grekler, Olimposlu tanrılarının Yunanistan'a doğrudan
göklerden geldiğini asla iddia etmemişlerdi. Zeus, Girit yoluyla Akdeniz'i
geçerek gelmişti.
Bilginler Vedaların çok kadim bir Hint-Avrupa dilinde, Hint
kök-dili Sanskritçenin de, Grek, Lâtin ve diğer Avrupa dillerinin öncülü olan
bir lisanda yazılmış olduklarını fark ettiler.
Vedik hikâyeleri ile Grek hikâyeleri arasındaki garip
benzerliği görerek şaşırdılar.
Vedalar, tanrıların hepsinin tek ve büyük ama pek de huzurlu
olmayan bir ailenin üyeleri olduklarını anlatmaktaydı.
Dünya'nın tanrıları göklerden kaynaklanmıştı
İlksel zamanlarda, Rişiler ("ilksel akanlar")
göksel olarak "akardı", karşı konulmaz güçlere sahiptiler.
Fırtınalar Tanrısı alevli silâhını ona fırlattı ve onu iki
parçaya böldü: O zamandan beri öç almak için göklerde hiç durmadan dönen Rahu,
"Ejderhanın Başı" ve Ketu, "Ejderhanın Kuyruğu". Güneş
Hanedanlığının Atası Mar-İşi, Kaş- Yapa'yı ("taht olan") doğurdu.
Vedalar onu son derece doğurgan biri olarak tarif eder ama hanedan, ancak onun
Prit-Hivi'den ("göksel ana") olan onuncu çocuğuyla devam edebildi.
Hanedan başı olarak Kaş-Yapa, Dyaus-Pitar ("parıldayan
baba") unvanını da taşır. Eşi ve on çocuğu ile birlikte, ilâhî aile on iki
Aditya'yı oluştururlar; yani her biri zodyaktaki bir burca ve bir gök cismine
atanan tanrıları.
Zamanla, on ikiler panteonunun liderliği, Varuna'ya, Göksel
Genişleme Tanrısı'na geçer. O, her yerdedir ve her şeyi görendir
Göksel "Ejderhamı alt eden İndra, babasını katlederek
tahta geçer. Artık yeni Göklerin Efendisi ve Fırtınalar Tanrısı O'dur.
…hükümdarlığı iki erkek kardeşiyle paylaşmak zorundadır.
Biri, ilk insan Manu'nun atası olan Vivaşvat'tır. Diğeri ise, insanoğlu
kullanabilsin diye ateşi göklerden Dünya'ya getiren Agni
("ateşleyici")'dir.
Hititler, İsrail'in dostları ve müttefikleri olarak
görülmektedir. Kral Davud'un ayarttığı Bathşeba, kralın ordusunda bir subay
olan Hititli Uriya'nın karısıydı. Yabancı kralların kızları ile evlenerek ağır
ve emin ittifaklar yapan Kral Süleyman, hem bir Mısır firavununun hem de bir Hitit
kralının kızını eş olarak almıştı.
Hitit tanrılarının başında, "rüzgâr üfleyen"
anlamına gelen Teşub adlı bir ilâh vardı. Bu nedenle, bilginler ona Fırtına
Tanrısı demektedir
"Göklerdeki Krallık" denilen uzun ve iyi korunmuş
bir Hitit destanı (s. 78-79)
Grek efsaneleri yazılmadan bin yıl önce yazılmış olan bu
destanın, Uranüs'ün Kronos, Kronos'un da Zeus tarafından tahttan indirilişi
hikâyesinin bir atası olduğuna hiç şüphe yoktur.
Hititler M.Ö. 1.600'lerden bir süre sonra Babil'e
ulaştıklarında, Sümerliler Yakın Doğu sahnesinden ayrılalı çok olmuştu.
…aradaki köprü Hurriler denilen bir halktı. Eski Ahit'te
onlardan Hurriler ("hür halk") diye söz edilmekteydi,
Mısır ve Mezopotamya kraliyet belgeleri, Hurri krallığından
Mittani diye söz eder ve onu kendilerine eşdeğer görürler
"Harri" kelimesinde, "bu halk için 'Ari' veya
Aryanlar kelimesi de görülebilir"
Hurrilerin, köken olarak Aryan veya Hint-Avrupalı
olduklarına hiç şüphe yoktur.
M.Ö. ikinci bin yılda Sümer ve Akkad'ın kuzey komşusu olan
Hurriler, aslında Sümerlilerle bir önceki bin yılda kaynaşmıştı.
M.Ö. 1.300'lerde, Hurriler, Yeni baş-kentlerini Van Gölü
yakınlarında kurarak, krallıklarına Urartu ("Ararat") adını verdiler.
Kenan panteonunun da başında EL adında bir üstün ilâh
vardır; bu kelime hem tanrının kişisel adıdır ve hem de "ulu ilâh"
anlamında kullanılan bir terimdi
Unvanı Ab Adam ("insanın babası") idi; merhamet ve
şefkatli ise sıfatlarıydı.
Grek dini ve onun doğrudan öncülleri gibi, Kenan panteonu da
bir baş ilâhın resmî eşi olan bir Ana Tanrıça içermekteydi. Ona Aşera denirdi;
Greklerin Hera'sına paraleldir. Astarte (İncil'deki Aştoret) Afrodit'e
paraleldir
Afrodif’in erkek kardeşi Ares'le paralel olan, Athtar'dır.
Mısır panteonunun başı Ra ("yaratıcı") idi; on iki
tanrıdan oluşan Tanrılar Meclisinin üstünde hüküm sürerdi.
Ra, Ptah'ın ("geliştirici", "şeyleri
biçimlendiren") oğluydu.
Mısırlılar bütün "eski tanrıları"nın bir kayıkla
güneyden geldiklerini kabul ederler
Mısırlıların kültürel ve kan bağı anlamında akrabası olan
Kenanlılar, onlarla aynı tanrıları paylaşmaktaydılar.
Kenanlılar da kozmogonilerini, ilâhlarını ve efsanevî
masallarını başka yerden almışlardı. Sümer kaynaklarıyla doğrudan temasları,
Amoritler idi.
Adları Akkadca amurru ve Sümerce martu'dan
("batılılar") türemiştir.
Amori adları taşıyan kişiler, Sümer'de tapınak işleticiler
olarak belirtilmiştir.
Sümer: Tanrılar Diyarı
Sümer tanrılarıyla ilgili olanlardan daha eski tanrılara ait
kayıtlar, soy kütükleri, masallar ve tarihçeler hiçbir yerde bulunamamıştır.
Sümerliler "Şeyler yaratılmadan önceki"
zamanlardan söz eden metinlerde böylesi gök tanrılardan Apsu, Tiamat, Anşar,
Kişar diye söz edilmektedir.
…bunların güneş sistemimizi oluşturan gök cisimleri olduğunu
fark ederiz / s. 97
Gök ve Yer Tanrılarının başını AN (veya Babil/Asur
metinlerinde Anu) çeker.
…sembolü bir yıldızdır.
Sümer metinleri, sadece diğer tanrıların değil, bazen
seçilmiş fanilerin de, çoğunlukla ölümlülükten kurtulma amacıyla Anu'nun
mekânına gitmelerine izin verildiğini anlatırlar.
Sadece tanrıların değil, seçilmiş ölümlülerin de göklerdeki
İlâhî Mekâna yükselebileceği yolundaki Sümer iddiası; Eski Ahit'teki Enok ve
İlyas Peygamberin göklere yükselişlerini anlatan hikâyelerde yankılanmaktadır.
Sümer geleneğine göre, hükümdarlık Anu'dan akar; ve krallık
teriminin karşılığı Anutu'dur ("Anu-luk"). Anu'nun nişanı tiara
(ilâhî başlık), asa (kudret sembolü) ve (çobanlar tarafından sağlanan korumayı
sembolize eden) baston idi.
Sümer panteonunun en güçlü ikinci ilâhı EN.LİL idi. Adı
"havanın efendisi" anlamına geliyordu / Fırtına Tanrısı…
Sümer'in üçüncü Büyük Tanrısı, Anu'nun bir diğer oğludur;
iki adı vardır: E.A ve EN.Kİ.
Ea, "Tuzlu Suların Efendisi" idi, yani denizlerin
ve okyanusların.
Sümer ve Akkad metinleri, Ea'ya anahtar bir rol verirler:
Tanrıların baş bilimcisi olarak, insanın yaratılacağı metodu ve işlemi
belirleyen odur.
Bazı bilginler Adapa (Enki'nin "model insan"ı)
kelimesinde, İncil'deki Adama"yı veya adamı görürler. Sümerce Tİ'nin çift
anlamı da İncil'le paralellikler gösterir. Zira ti hem "yaşam" hem de
"kaburga" anlamına gelir, böylece Ninti'nin adı hem "yaşam
hanımı" hem de "kaburga hanımı" anlamındadır. Anlamı
"yaşam" olan İncil'deki Havva, Âdem’in kaburgasından yaratılmıştır /
s. 113-114
Romalılarca Venüs, Yunanlılarca Afrodit, Kenanlılar ve
İbranilerce Astarte, Asurlular ve Babilliler ve Hititler ve diğer kadim
halklarca İştar veya Eşdar, Akkad ve Sümerlilerce İnanna
veya İnnin veya Ninni diye bilinen ve diğer birçok lâkabı ve sıfatı olan İnanna
tüm zamanların Savaş Tanrıçası ve Aşk Tanrıçasıydı
İnanna koca olarak Enki'nin daha küçük oğullarından
DU.MU.Zİ'yi seçer.
Enlil'in oğul olan, sıklıkla Adad ("sevgili") diye
çağrılan İŞ.KUR ("dağ gibi", "uzak dağlık diyar").
6 eril İlah: Anu, Enlil, Ea/Enki, Nanna/Sin, Utu/Şamaş, İşkur/Adad
6 dişil İlah: Antu, Ninlil, Ninki, Ningal, İnanna/iştar, Ninhursag
Nefilimler: Ateşli Roketler Halkı
Sümer ve Akkad metinleri, Gök ve Yer Tanrılarının,
istediklerinde Dünya'dan yükselebilmekte, göklere çıkabilmekte ve Dünya'nın
göğünde gidip gelebilmekte oldukları konusunda kadim Yakın Doğu halkının son
derece emin olduğu yolunda hiçbir şüpheye yer vermez.
Bu tehlikeli yolculukla ilgili metinler, yolculuğun
başlangıcından önce İnanna'nın yedi nesneyi dikkatle kuşandığını ve kız
kardeşinin evine giden yedi kapıdan geçtikçe bunları birer birer çıkarışını
tarif ederler.
İnanna'nın göklere yaptığı yolculuklarla ilgili metinlerde
de böyle yedi nesneden söz edilir:
1. Başına taktığı ŞU.GAR.RA
2. Kulaklarındaki "Ölçüm pandantifleri"
3. Boynuna taktığı küçük mavi taşlardan zincirler
4. Omuzlarındaki "ikiz" taşlar
5. Ellerinde altın bir silindir
6. Göğüslerini tutan bantlar
7. Bedenini saran PALA giysisi (s. 139).
Tüm bunlar İnanna'nın giysisinin bir havacının veya
astronotun giysisi olduğunu göstermektedir.
İkarus'la ilgili Grek efsanesi, onun bedenine mumla tüylü
kanatlar yapıştırarak uçma girişimini anlatır.
İncil çevirmenlerinin şem ile karşılaştıkları her yere
"ad" kelimesini koyma inatları: G.M. Redslob / şem ve şamaim
("gökler") terimlerinin "yüksekte olan" anlamındaki Şamaş
kök kelimesinden türediği gösterilmiştir.
Birçok Mezopotamya metninde mu veya şem 'in "ad"
değil de "gök aracı" olarak okunması gerektiğinin farkına varılması,
İncil'deki Babil Kulesi hikâyesi de dahil birçok kadim hikâyenin gerçek
manasını anlamanın da yolunu açar.
Ölümlü insanın Hayat Ağacını nafile arayışı, Gılgamış
Destanının konusunu oluşturur.
Tufanın kahramanı olan Utnapiştim, eşiyle birlikte Göksel
Ev'e alınarak ölümden kaçmıştı. Dolayısıyla Gılgamış oraya varıp, ebedi yaşamın
gizini atasından elde etmeye karar verdi.
Destanın girişinde, kadim anlatıcı Gılgamış'ı "bilge
olan, her şeyi deneyimlemiş olan" diye çağırır
…ona yoldaşı Enkidu eşlik etmiştir. Hedefleri Tilmun Diyarı
idi
"Eğer Diyara gireceksen, Utu'ya bildir." diye onu
uyardılar.
Gılgamış izin için Utu'ya başvurdu
Burası ürkütücü muhafızlar tarafından korunan bir
"yasak bölge"dir.
…ilerleyen Gılgamış kendisini kör karanlıkta bulur…
…metin, Gılgamış'ın, meyveleri ve ağaçları yarı değerli
taşlardan oyulmuş muhteşem bir bahçeye vardığını aktarır. Utnapiştim, işte
burada oturmaktadır.
İnsan, ölümlü kaderinden kaçamaz, der Utnapiştim.
…ona Hayat Bitkisinin yerini açıklar: "İnsan yaşlanınca
gençleşir"dir bu bitkinin adı.
TİL.MUN
Bu isim kelimesi kelimesine "füzelerin diyarı"
anlamına gelir.
Nefılim terimi ne anlama gelmektedir? Samî dilindeki kök
NFL'den ("aşağı atılmak") dallanan bu kelime, tam olarak dediği
anlama gelir: Dünyaya, aşağı atılmışları.
On İkinci Gezegen
Dünya'nın başka bir yerden gelen zeki varlıklar tarafından
ziyaret edildiği önerisi; bu zeki varlıkların, üstünde, bizimkinden daha ileri
bir uygarlık kurmuş oldukları bir başka gök cisminin varlığını gerektirir.
Sümerliler
Sistemimizin Güneş ve (Ay da sayılarak) on bir gezegenden
oluştuğunu iddia ediyor ve bugün bildiğimiz gezegenlere ek olarak, güneş
sisteminin on ikinci üyesinin de olduğu fikrine sıkı sıkıya bağlıydılar; yani,
Nefilimlerin evi olan gezegen.
Biz ona On İkinci Gezegen diyeceğiz.
…haftanın yedi günü ve bu günlerin adlarına kaynaklık eden
yedi gök cismi
Güneş (İng. Sun) (Pazar /Sunday), Ay (İng. Moon)
(Pazartesi/Monday), Mars(Salı/Mardi), Merkür (Çarşamba/Mercredi), Jüpiter
(Perşembe/Jeudi), Venüs (Cuma/Vendredi), Satürn (Cumartesi/Saturday).
Bu astronomi kavramları, M.S. ikinci yüzyılda Mısır'ın
İskenderiye şehrinde yaşayan bir gökbilimci olan Ptoleme'nin çalışmalarından ve
sistemleştirmelerinden kaynaklanmıştı.
Ptolemeci astronomi 1.300 yıldan fazla hüküm sürdü; Kopernik
Güneş'i merkeze koyana kadar.
Aristarkus, M.Ö. üçüncü yüzyılda, gök cisimlerinin
hareketlerinin, merkezde Dünya'nın değil Güneş'in olduğu varsayıldığında daha
iyi açıklanabileceğini önermişti.
M.Ö. ikinci yüzyılda Küçük Asya'da yaşamış olan Hipparkus
"gündönümüne ve ekinoksa ait burcun yer değiştirmesi", yani artık
gün-tün eşitliği zamanının gerilemesi denilen fenomeni tartışmıştır.
Gün-tün eşitliği zamanının gerilemesi fenomeni, (Dünya'dan
görülen haliyle) belirli bir burç takımyıldızındaki Güneş'in konumu ile baharın
varışı ile bağlantı kurularak gözlemlenebilirdi. Ama bir burç evinden diğerine
kayma 2160 yıl gerektirmektedir.
Sümerliler Yeni Yıl'ın, Güneş'in bahar noktasını geçtiği tam
o anda başladığını düşünmekteydiler.
Burç kuşağı dediğimiz "zodyak" kelimesi, Yunanca
zodiakos kyklos'dan ("hayvan dairesi") gelmektedir çünkü yıldız
gruplarının yerleşimi bir aslana, balıklara vb. benzetilmiştir.
Sümer tanrılarının Büyük Grubu ve
daha sonraki Olimpos tanrılarınınki tamamen on ikiden oluşmaktaydı
Yaratılış Destanı
Enuma Eliş / s. 220 vd.
GÜNEŞ -Apsu, "başlangıçtan beri mevcut olan"
MERKÜR - Mummu, Apsu'nun danışmanı ve elçisi.
VENÜS - Lahamu, "çarpışmaların hanımı".
MARS - Lahmu, "savaş ilâhı".
?? - Tiamat, "yaşam veren bakire".
JÜPİTER - Kişar, "sağlam karaların en başta
geleni".
SATÜRN - Anşar, "göklerin en başta geleni".
PLÜTON - Gaga, Anşar'ın damşmanı ve elçisi.
URANÜS - Anıt, "göklerin olan".
NEPTÜN - Nudimmud (Ea), "sanatkarâne yaratan".
Güneş ve dokuz gezegenden oluşan düzensiz bir güneş sistemi
dış uzaydan gelen büyük, kuyrukluyıldız gibi bir gezegen tarafından istilâ
edildi
Tiamat ile değiştirilemez biçimde çarpışma rotasına girdi.
Tiamat'a çarpan Marduk değil, Marduk'un uydularıdır.
Tiamat'ı "yenen" Marduk göklerde yelken açtı,
uzaya açıldı…
Dünya yaratılmıştı…
Gök Krallığı
"Yaratılış Destanı" Marduk'un güneş sistemimize
dışarıdan girip, Tiamat ile çarpışmadan önce (Satürn ve Jüpiter dâhil) dış
gezegenlerin yanından geçen bir istilâcı olduğunu açıkça belirtir. Sümerliler
bu gezegeni NİBİRU, yani "geçiş gezegeni" diye adlandırır
On İkinci Gezegenin, "Geçiş Gezegeni"nin
piktografık işareti bir haçtı.
Dünya Gezegenine İniş
Nefilimler Dünya'ya indiklerinde beraberlerinde astronomi ve
göksel matematik ile ilgili bir hayli bilgi getirmişler…
…
Tanrıların Şehirleri
Ahit'teki Aden adı, Mezopotamya kökenlidir; "düzlük"
anlamına gelen Akkadca edinu kelimesinden dallanmıştır.
Umman Denizi'ne inen, Dünya üzerindeki ilk zeki varlıklar
sonra Mezopotamya'ya doğru ilerlediler. Bataklıklar, günümüz kıyı şeridinden
çok daha içerilere doğru uzanmaktaydı. Orada, bataklıkların tam kenarında,
gezegenimizdeki ilk yerleşimlerini kurdular.
Oraya E.Rİ.DU ("pek çok uzakta kurulan ev") adını
verdiler.
Anunnaki İsyanı
İnanna/İştar’ın Aşağı
Dünya'ya inişini tarif eden Sümer ve Akkad metinleri bizi, tanrıçanın o yerin
hanımı olan kız kardeşi Ereşkigal'i ziyaret etmeye karar verdiği yolunda
bilgilendirir.
Ereşkigal'in eşi, yani Aşağı Dünya'nın Efendisi Nergal idi
(s. 324).
Kadim metinler Anunnakileri Dünya'ya yerleşme işinde görev
alan alt rütbeli tanrılar, Nefilim halkı, "görevleri yerine getiren,
işleri gören" tanrılar olarak tarif etmektedirler. Babilce "Yaratılış
Destanı", Anunnakilere görev veren olarak Marduk'u göstermektedir.
Anunnakiler "zahmetle ıstırap çekti" ama sonra
bağırdılar: Yeter…
Enlil'in ilk tepkisi isyancılara karşı silâha sarılmak oldu.
Göklerden gelen Anu, Anunnakilerin
tarafını tuttu…
"İlkel İşçi" yaratılsın
ve böylece Anunnakilerin iş yükünü sırtlasın önerisi hemen kabul edildi. Oy
birliğiyle, tanrılar "İşçinin yaratılması için oy kullandı: "Adı
'İnsan' olacak." dediler
Tanrıların isyanı, insanın
yaratılışına sebep olmuş…
İnsanın Yaratılışı
İnişlerinden kırk şar ya da 144.000
Dünya yılı sonra Anunnakiler "Yeter artık!" diye protesto etti. Eğer
Nefilimler Dünya'ya ilk kez, çıkardığımız sonuca göre, 450.000 yıl kadar önce
inmişlerse, o zaman insanın yaratılışı 300.000 yıl kadar önce olmuş olmalıdır!
Genelde "can" diye
çevrilen İbranice terim nefestir; canlı bir yaratığı canlandıran ve öldüğünde
görünüşe göre onu terk eden, elle tutulmaz o "ruh"tur. Pentatök'ün (Eski
Ahit'in ilk beş kitabının) insan kanı dökme ve hayvan kanı yemeye karşı tekrar
tekrar "çünkü kan nefestir" diye uyarıda bulunması tesadüf değildir,
insanın yaratılışının ahit versiyonları da nefes ("ruh",
"can") ve kanı eş tutarlar.
İbranice adama terimi ve kırmızı
renk için kullanılan İbranice adom adı, kan için kullanılan sözcüklerden
türemiştir…
Tüm Etten Kemikten Olanların
Sonu
İnsanın İlâhın veya ilâhlardan
birinin istekleri hilâfına "bilme"yi elde edişi, çok daha derin bir
sebep içeriyor olmalı
Çift ancak bu "bilme"yi elde ettikten sonradır ki
"Âdem karısı Havva'yı bildi ve o gebe kalıp Kabil'i doğurdu."
Tüm kadim geleneklerde, bir baş ilâhın bir Yılan hasımı ile
savaştığını hatırlıyoruz
"Yılan" için İncil'de kullanılan terim nahaktır,
"yılan" anlamına gelir. Ama kelime "deşifre etmek, arayıp
bulmak" anlamına gelen NHSH kökünden gelir
Enki'ye uyan bir sıfat.
…Enki'yi temsil eden Ay'ın hilâli.
İnsanın "bilme"yi elde etmesinden sonra, Eski Ahit
ondan "adam" diye söz etmeyi keser ve Âdem'i benimser
Tanrılar Dünya'dan Kaçtığı Zaman
Tufan…
Zamanla, insanlık Enlil'i rahatsız etmeye başlar.
(Nefilimler) Dünya suyla kaplanırken, korunmak için tek bir
yöne gidebilirlerdi: göğe doğru.
445.000 Enki önderliğindeki Nefilimler, On İkinci Gezegenden
Dünya'ya geldiler.
415.000 Enki karanın iç kısımlarına hareket eder, Larsa'yı
kurar.
300.000 Anunnaki isyanı. İnsan, yani "İlkel İşçi"
Enki ve Ninhursag tarafından yaratılır.
49.000 Enki'nin "sadık hizmetkârı" olan
Ziusudra'nın ("Nuh") hükümdarlığı başlar.
Dünya Krallığı
Sümer metinleri, insanoğlunun ilk kraliyet şehrinin Kiş
olduğunu söyler
İncil'deki "Milletler Tablosu" aynı şekilde
Nimrud'u, yani Uruk, Akkad, Babil ve Asur krallıklarının atasını Kiş'e
dayandırır.
Tufanın ardından Nefilimler, tanrıların ve insanoğlunun
Dünya üstündeki geleceği hakkında uzun toplantılar yapmışlardı. Bu
tartışmaların bir sonucu olarak, "dört bölge yarattılar". Üçünde,
yani Mezopotamya, Nil vadisi ve İndüs vadisinde insanlar oturmaktaydı.
Dördüncü bölge ise "kutsal" idi; orijinal anlamı
harfiyen "yasak, adanmış" olan bir terim.
Bu diyar veya bölge TİL.MUN (harfiyen "füzelerin
yeri") olarak adlandırıldı.
Gılgamış gibi kadim kahramanlar bu Yaşam Diyarına ulaşmaya,
bir şem veya bir Kartal ile Tanrıların Göksel mekânına taşınmaya can attılar.
…
Türkçeleştiren: Yasemin Tokatlı
5. Baskı: 2001, Ruh ve Madde Yayınları