20 Şubat 2017 Pazartesi

Suç Sosyolojisi: Aile İçi Şiddet

Aile İçi Şiddet
AİLE KURUMU
Aile, toplumda birtakım fonksiyonları yerine getirmektedir. Toplum geliştikçe, bu işlevler farklı kurumlara ayrılmaktadır. Endüstri öncesi toplumlarda aile aynı zamanda bireylerin eğitim ve iş gereksinimlerinin karşılanmasından da sorumluydular. Endüstriyel gelişmenin devamı sonucu aile, eğitim ve iş fonksiyonunu diğer kurumlara bırakmıştır. Modern aile çocukların sosyalleşmelerinden sorumludur.

Geniş aile, endüstri öncesi toplumlarında ve günümüzde de tarım toplumlarında olan bir aile yapısıdır. Geniş ailede ebeveynler, çocuklar ve diğer akrabalar bir arada yaşarlar.
Endüstrileşme ve toplumsal hareketlilik sonucu geniş ailenin yerini çekirdek aile almıştır. Modern aile anne, baba ve çocuklardan oluşur.

Endüstrileşme, kentleşme ve modernleşmenin beraberinde getirdiği değişimden en çok aile kurumu etkilenmiştir. Geniş aileler küçülerek çekirdek ailelere dönüşmüştür.
Endüstri öncesi toplumunda aile hem üretici, hem tüketici iken; endüstri toplumunda aile tüketicidir.

Toplumlarda cinsiyete dayalı bir işbölümü vardır. Üretim ile cinsiyet arasındaki ilişkiye baktığımızda kadınların erkeklere oranla dezavantajlı oldukları bir gerçektir.

Şiddet
Şiddet, kanuna uymamak, kişiye zarar vermek, hakaret etmek, onurunu kırmak, sükûnet ve huzura son vermek; birbirinin hakkını çiğnemek, hırpalamak, incitmek, canını acıtmak için zor kullanmak; yakıcı aşırı davranışlarda bulunmak ve aşırı derecede öfke ifade etmek şekillerinde kendini gösteren davranışlara denir. Bazı davranışlara belli kültürlerde olumlu belli kültürlerde olumsuz anlamlar yüklenebilir. Dolayısıyla şiddet içeren eylemleri tanımlarken kültürel kalıpları da göz önünde bulundurmak gerekir.

KADINA YÖNELİK ŞİDDET
Toplumumuzda gün geçtikçe yaygınlaşan, adeta ata sporu haline gelen bir vakıadır. Şiddet kadınlar üzerinde birçok olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bunların başında kadınların ‘ben’ duygusunun ortadan kalkması, kimlik ve düşünce gelişimlerinin zorlaşması ve girişimci yapılarının azalması gelmektedir.
Kadın hareketlerinin ana çerçevesi ‘toplumsal eşitlik’ ve ‘siyasal haklar’ etrafında oluşmaktadır. Kadının statüsünü gerek aile içinde, gerekse toplumda yükseltmenin ön koşulu kadının eğitim düzeyinin geliştirilmesidir.
Kadına yönelik şiddeti haklı kılan nedenlerden biri de geleneksel kültürümüzdür.
Evlilik yaşı küçüldüğünde, şiddete maruz kalma da artmaktadır.
Sosyo-ekonomik yönden yaşanan olumsuz koşullar, bireyleri toplumsal alanda sinik bir hale getirmektedir. Sürekli sinik yaşayan insanlar, ortamını bulduklarında patlamaktadırlar. Aile içi şiddete maruz kalan kadınların çoğunun ekonomik bağımsızlıklarının olmadığı ve eşlerine bağımlı oldukları bir gerçektir. Aile içi şiddete maruz kalan kadınların çocuklarına şiddet uyguladıkları ortaya çıkmıştır.
Şiddet mağdurlarının ben duygusu azalmakta, kimlikleri kaybolmakta, sağlık yönünden ise sorunlu hale gelmektedirler.

Kadına karşı şiddete başvuran erkeklerin çoğunda aşırı güvensizlik duygusu göze çarpmaktadır. Bu erkekler bu duyguyu bilinçaltında tutmak için maço görünürler, aşırı saldırgan davranırlar; her şeyi bildiklerini iddia ederler; her zaman özerkliklerine tecavüz edileceği korkusunu yaşarlar. Aşırı bağımlıdırlar. Eşlerinin bakımına muhtaçtırlar. En küçük bir ayrılma, boşanma tehdidi bu erkeği paniğe sokar.

Ailede Şiddetin Başlıca Nedenleri
• Ailenin kalabalık olması
• Çocukların kendilerine ait odalarının olmaması
• Engelli bir kardeşle birlikte büyüme
• Şiddet içeren video oyunları oynama
• Aileye yönelik kararların alınmasında katılımın olmayışı
• Ailede ‘bencil’ ve ‘gururlu’ değer yargılarının bulunması

Kadınların kamusal ve özel alanda uğradığı şiddetin ortadan kaldırılması ve kadınların erkeklerle eşit yaşam koşullarına sahip olabilmesi için uluslararası çalışmalar da yapılmaktadır. Bu amaçla “Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi” 1981 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye ise sözleşmeyi 1985 yılında imzalamış ve sözleşme 19 Ocak 1986 tarihinde yürürlüğe girmiştir.


Kapitalizm gelişme dönemindeyken kadınların ikinci sınıf insan muamelesi görmesinden fayda sağlıyordu; çünkü iş gücünün neredeyse tamamı erkeklere dayalıydı. Bu sistem içinde kadının rolü evinde kocasıyla ve evin işleriyle ilgilenmekle sınırlıydı. Sermaye birikimi merkez ülkelerde kadınların da iş gücüne katılmasına imkân verir hale geldikten sonra kapitalist sistem, iş gücü olarak kadınların emeğinden de fayda sağlayabildiği için, kadınlardan yana söylemler geliştirmeye başladı. Nihayetinde toplumsal değişmeye yön veren sadece paradır.
---
Suç Sosyolojisi
Editör: Prof. Dr. Aytekin Geleri
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın no: 2886
Ocak 2013, Eskişehir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder