Geçmişten
Geleceğe Çaykara Dernekpazarı
Hazırlayanlar: Hasan Hüsnü Durgun – İsmail
Sarı – Orhan Durgun
Çaykara ve Dernekpazarı Kültür Yardımlaşma
Cemiyeti Yayını, Seçil Ofset, İstanbul, 2005
Çaykara
ve Dernekpazarı Tarihi, Hanefi Bostan (s.
17-94)
1947’den önce ilçe Kadahor adıyla anılıyor
(s. 17).
Dernekpazarı
/ eski adı “Kondu”
Bölgenin
en eski yerleşimcileri MÖ. 3 ila 2. bin yılda bu bölgede yaşadığı kabul edilen
Gas/Kas ve Gud/Gutiler’dir (s. 20).
Daha
sonra Kafkas halklarından Mar, Tibaren ve Mosklar bu bölgede yaşadı
MÖ.
700’den itibaren Kimmerler ve onların hemen ardından İskitler bölgeye geldi
Medler
MÖ. 606’den itibaren tüm Küçük Asya’ya hakim oldular. Medlerin hükümranlığına
MÖ. 547’de Persler son verdi
Pers
hakimiyeti ise MÖ. 334’de Büyük İskender tarafından sona erdirildi.
MÖ.
312-280 yılları arasında Büyük İskender’in generalleri tarafından yönetilen
bölge MÖ. 280’de Pers soyluları tarafından kurulan Pontus Devleti idaresi
altında yönetilmeye başlandı. Pontus Devleti MÖ. 63’te yıkıldı ve bölge Roma
İmparatorluğunun eline geçti. Hıristiyanlık bu dönemde bölgede yayılmaya
başladı. Roma 395 yılında parçalanınca bölgenin kontrolü Bizans İmparatorluğuna
geçti. Bizans döneminde 530 yılında bölgeye Bulgar Türkleri yerleştirildi.
1204
yılında Trabzon’da Komnenoslar Bizans’tan bağımsız bir krallık kurdular. Bu
dönemde yaklaşık 40 bin Kuman/Kıpçak bölgeye yerleşti. 1050’li yıllardan
itibaren bölgeye yerleşmeye başlayan Türkler, 1200’lerin sonlarında Trabzon’un
batı sınırlarına kadar dayandılar.
Gaza
Beylikleri döneminde Trabzon kuşatıldı ancak alınamadı. 1457’de Rafıziler
Trabzon’u kuşattı ve bunun hemen ardından Fatih, bu bölgeye sefer düzenledi.
1461’de Trabzon ve bütün Doğu Karadeniz bölgesi Osmanlı Devletinin hakimiyeti
altına alındı.
Of
civarında da Çepni köyleri mevcuttur.
Of’a
bağlı Cumapazarı (Hol) köyündeki Müslüman Çepniler buraya Kürtün’den
gelmişlerdir.
Of’un
Eskipazar mevkiinde Kavak Camii haziresinde Çepnilere ait mezarlar vardır.
Dernekpazarı’nın
Çalışanlar (Kalanas) köyünde de Çepniler vardır.
1466’da
Karamanlı Beyliği ortadan kaldırılınca Konya’dan bu bölgeye zorunlu iskan
yapılmıştır (s. 29).
1501’den
sonra Rafızilerden kaçan Akkoyunlular Trabzon’a iltica edip bölgeye
yerleştirildiler.
1515’te
Dulkadiroğlu beyliği ortadan kaldırılınca Maraş ahalisinden pek çok aile
Maraş’tan sürülerek bölgeye iskan edildi.
…
1929-1973 Yıllarında Çaykara’da
Afete Bağlı Göç, Hikmet Öksüz, (s. 107-114)
5-7
Temmuz 1929’da aralıksız devam eden yağışlar bölgede heyelana neden oldu. Bunun
neticesinde bölgede yaşayan pek çok aile Maçka ve Bayburt’a göç etti.
1959
ve 1965 yıllarında da bölgede sel felaketlerinden dolayı can ve mal kayıpları
meydana geldi. Bunların neticesinde 1959’da 145 afetzede Van’ın Özalp
kazasındaki örnek köye; 1965’te afetzede 408 aile Hatay’ın Kırıkhan ilçesine
göç etti.
1973
yılında da 61 aile Gökçeada’ya göç ettiler.
Solaklı Çayı Havzasında
Bitkiler ve Bitki Örtüsü, Salih Terzioğlu, (s. 257-276)
Ağrı
kesici: Orman gülü / Komar çiçeği (L. Rhododendron ponticum) taze veya
kurutulmuş yapraklarıyla çay yapılıp içilir. Komar balı da aynı maksatla
tüketilebilir.
Ateş
düşürücü: Karamuk / Kadıntuzluğu (L. Berberis vulgaris) bitkisinin kökü,
yaprakları ve meyvesi ateş düşürücü olarak kullanılır.
Bağırsak
hastalıklarına karşı muşmula (beşbıyık) meyvesi tüketilir.
Bağırsak
kurdu: Şimşir ağacının yaprakları kurutularak çay yapılır. Bu ağacın gövde
kabukları da aynı amaçla kullanılabilir.
Çıban
tedavisi: Göknar reçinesi
İdrar
sökücü: Civanperçemi (L. Achillea millefolium) çiçeğinin çiçek ve yaprakları
kurutularak çay yapılıp içilir.
Aslanpençesi
(L. Alchemilla pseudocartalinica) yapraklarıyla yapılan çay içilir.
İştah
arttırıcı: Civanperçemi (L. Achillea millefolium) çiçeğinin çiçek ve yaprakları
kurutularak çay yapılıp içilir.
Mor
kantaron (L. Centaurium erythraea) çiçek
ve dalları kurutularak çay yapılır. Bu çay iştah açıcı olarak içilir.
Kan
temizleyici: Zimilaçi / Gıcır (L. Smilax excelsa) dikeninin taze sürgünleri
veya kurutulmuş kökleri kan temizleyici özelliği için tüketilir.
Süt
arttırmak, süt getirici: Rezene (L. Foeniculum vulgare) bitkisinin yaprak ve
meyveleri süt arttırıcı olarak kullanılır.
Öksürük:
Güzelavratotunun (L. Antropa belladona) kurutulmuş yaprakları çay yapılarak
içilir.
Tansiyon
düşürücü: Kestane ağacının yapraklarıyla yapılan çay bu maksatla kullanılır.
Karayemişin
taze yaprakları öksürük kesici olarak kullanılır.
Yara
tedavisi: Göknar reçinesi yaranın üzerine sürülür. Kızılcık çiçeğinin
yaprakları yaranın üzerine kapatılarak tedavi edilir.
Damar
otunun (L. Plantago major) taze veya kurutulmuş yapraklarıyla yara tedavi
edilir.
Yatıştırıcı,
sakinleştirici: Kırlangıçotunun (L. Chelidonium majus) kurutulmuş çiçek ve
dalları çay yapılarak içilir.
Geyik
dikeninin (L. Crataegus monogyna) çiçek ve meyveleri hem yatıştırıcı hem de
tansiyon düşürücü olarak kullanılır.
Ban
otunun (L. Hyoscyamus reticulatus) toprak üstü kısımları kuvvetli
yatıştırıcıdır.
Kumaş
boyası (sarı renk için): Boyacı papatyasının (L. Anthemis tinctoria) toprak
üstü kısmı kumaş boyamada kullanılır.
Karamuk
/ Kadıntuzluğu (L. Berberis vulgaris) bitkisinin kökü, yaprakları ve meyvesi
iplik boyası olarak kullanılır.
Yabani
kendir (L. Datisca cannabina) kumaşlara sarı renk vermek için kullanılır.
Boyacı
katırtırnağı (L. Genista tinctoria) çiçekleri ve dalları iplik boyamada
kullanılır.
Hayvanların
deri parazitlerine karşı: Doğu noel gülü (L. Helleborus orientalis) bitkinin
toprakaltı kısımlarıyla hayvanın vücudu ovalanarak tedavi edilir.
Deri
hastalıklarına karşı Katran ardıcının (L. Juniperus oxycedrus) dal, kök ve
gövdesinden elde edilen katran haricen kullanılır.
İneklerin
sütünü arttırmak için: Tavşanmemesi / Mercan (L. Ruscus colchicus) otunun taze
yaprakları hayvana yedirilir.
Halk Takvimi Doğrultusunda
Bir/Bin Yıllık Koşu, H. Hüsnü Durgun, (s. 289-296)
Yöresel
takvim soyut bir adlandırmadan çok yaşanan coğrafi ve iklim özelliklerini
somutlaştıran anlayışla biçimlenir.
Yörede
halk takvimi “bizum hesap…” denilerek ifade edilir. Rumi takvime göre ayın kaçı
olduğu “esçi hasab…” denilerek belirlenir.
Ocak
/ Kalandar: Daha önce yapılmış olan kış hazırlıkları ve kışlık ihtiyaçlar temin
edilir. Hava müsaitse tarlalarda önceki hasat döneminden kalan artıklar
temizlenir.
Şubat
/ kuçuk: Ocak başında veya kuzina etrafında zaman geçirilir. El işleri,
sohbetlerle geçer bu dönem. Eskiden keten/kendir dokumacılığı yapılırdı bu
dönemde. Eğer yabani hayvanlar görülürse ortalıkta, erkekler ava çıkarlar.
Mart
/ Mart: Dert ayıdır. Hava iyiyse tarlalar bellenir.
Nisan
/ Abril: Tarlalar ekime hazır hale getirilir. Mısır ekimi yapılır. Güneşli
havalarda hayvanlar otlağa çıkarılır. Ay sonuna doğru yaylacılar mezralara
çıkar. Mezracılar çayırların bakımını yaparlar.
Mayıs
/ Mayıs: Köylerde kalanlar tarlaları çapalar. Boyu bir karışı aşan mısır
fideleri seyreltilir. Mezracılar ormanlardan kışlık odun temin ederler.
Haziran
/ Çerez: Herkes yaylaya çıkar. Fındıklıkların içlerindeki otluklar temizlenir.
Kesilen otlar kurutulmak üzere mereklere, ahırların bitişiğindeki hanlara veya
tavan arasına / dağniya çıkarılıp serilir.
Temmuz
/ Çuruk: Nem ve rutubetten dolayı küf bu ayda büyük meseledir. Yüksek
kesimlerdeki yayla çayırları biçilir. Kesilen otlar köylere indirilir Çürük
ortası denir bu döneme. Bazı yaylalarda şenlikler yapılır ot kesimi bittikten
sonra.
Ağustos
/ Ağustos: Rakımı düşük yerlerde fındık hasadı yapılır.
Eylül
/ İstavrit: Yayla dönüşü bu aydadır. Hayvanlardan elde edilen mahsul küleklere
yerleştirilir. Bahçelerdeki fasulyeler harçilerden / hereklerden toplanır.
Turşuluk olanlar ayrılır. Soyulup kurutulan fasulyeler renkli olanları ayrı
şekilde bez torbalara koyulur.
Ekim
/ Koç: Tarlalardan ürün toplama işlerine devam edilir. Turşuculuk yapılır.
Mısır gövdeleri yerden 20/30 cm yukarıdan biçilir. Toplanan mısır gövdeleri 2-3
metre çapında bir daire oluşturacak şekilde bir araya toplanıp bağlanır. Bu
mısır yığınlarına femon denir.
Kasım
/ Uzum: Kışın hayvanların altına sermek üzere yaprak toplanır.
Aralık
/ Sığırkoyan: Kışlık odun hazırlıkları tamam edilir. Peynirler tuzlanarak
kurunlara yerleştirilir.
Yaşamın Evreleri,
İsmail Sarı, (s. 297-314)
Doğum
eskiden ebeler nezaretinde gerçekleşirdi. Doğumu yapılacak çocuk ebesinin huyundan
edinir düşüncesiyle ebenin seçimine dikkat edilir. Çocuğun göbeği kesilirken
tekbir getirilir. Bebeğin sırtı tokatlanır, ılık suyla yıkanarak gözleri
ovulur, burnu sıkılır, kafası ovalanır. Sırt üstü yatırılıp kollarından
tutularak kaldırılır. Sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunur.
Bebek
sabırlı olsun diye doğumundan sonra bir namaz vakti geçinceye dek emzirilmez.
Bebek
kundaklandıktan sonra ebe çocuğu kucağına alıp sağ kulağına üç defa ismini
söyler.
Doğumdan
sonraki 40 gün hem bebek hem de lohusa için önemlidir, bu dönemde her ikisine
de çok dikkat edilir. Yalnız bırakılmazlar. Evin ve çevrenin temizliğine çok
dikkat edilir. Nazarı dokunabilecek kişilerden sakınılır. Doğumdan sonraki
birkaç gün ebe sürekli olarak lohusanın yanında kalır. Doğumdan sonraki 10 gün
boyunca gelin; 40 gün boyunca da bebek evden dışarıya çıkarılmaz.
Doğum
yapan annesinin yatağına “loğusa yatağı” denir.
Gelinin
baba evinde hazırlanan beşik damadın evine gönderilir. Bebek her gün yıkanır.
Yörede
çalgılı, eğlenceli sünnet düğünü yapılmaz.
Evlilikler
daha çok görücü usulüyle gerçekleşir. Beşik kertmesi yoktur. Eş seçimine
gençler genelde itiraz etmez; taraflardan birinin sevdası varsa kaçma/kaçırma
olayları yaşanır.
Kaçırılan
kızın oğlana rızası var ise “uyma gitti” denir. Kız, oğlana kaçarsa “peşe
gitti” denir.
Günümüzde
gençlerin tanışıp anlaşmaları neticesinde evlilikler gerçekleşmektedir.
Görücü
ziyaretinde eve gelenler niyetlerini açtıktan sonra olumlu karşılanırlarsa
birkaç gün sonra söz kesme ziyaretine gidilir. Söz kesme aynı zamanda nişan
anlamına geldiği için bu yörede bir de nişan töreni yapılmaz.
Süt
hakkı: Gelinin annesine alınan hediyelere denir.
Eskiden
hazır giyim yaygın değildi ve bu nedenle “elbise kesme” adeti vardı. Düğünden
önce gelin ve damadın giyineceği kıyafetler için kumaş alınır ve bunlar terziye
verilirdi.
Gelin
evden çıkarken eşiğe bir kaşık konur, gelin bu kaşığı kırarak evden çıkar.
Böylece kırıcı olabilecek alışkanlık ve huylarını baba evinde bıraktığını
temsil etmiş olur.
Kapılık:
Gelinin damat evine girmeden önce aldığı hediyedir.
Düğünde
ve yedi ziyaretlerinde türkücüler atma türkülerle atışırlar.
Askere
uğurlanacak gençlerle köyün diğer delikanlıları bir evde toplanarak gece sabaha
kadar eğlenirler.
Askerden
dönen gencin evine yapılan ziyaretlere baklava ile gidilir.
Gurbet
bu bölge insanı için kaçınılmaz yazgıdır.
…gurbet
nedeniyle bölge dışına giden ve farklı yaşam biçimlerine uyum sağlayan insanlar
bölgelerine döndüklerinde yöresel yaşam tarzının değişmesine de sebep
olmuşlardır.
Defin
Ölü
mezara konulduktan sonra imam mezara döner. Hafifçe mezarın üzerine eğilerek
ölünün telkinlerini yapar. Telkin bir anlamda ölüye imanın şartlarını
hatırlatmaktır.
Kırklık:
ölünün ardından kırk gün boyunca Yasin suresinin okunmasıdır.
23
Haziran Sultan Murat Şehitleri Anma Günü
Çürük
ortası,
Ağustos
yedisi yayla şenlikleri,
Kalandar
kutlamaları
Kalandarın
ilk günlerinde 8-15 yaşlarındaki gençlerin eğlenceleridir.
Çeşitli
kıyafetler giyinip yüzlerini tanınmaz hale gelecek şekilde boyayan gençler,
kapı kapı dolaşır ve evlerden yiyecek toplarlar.
Bunlardan
birisi yaşlı adam kılığına girer, elindeki çuvalla evlerden bir şeyler ister.
Oyunculardan
biri kadın kılığına diğeri de Karakoncilo kılığına girer.
Kalandar
gecesi
Devlet
bacası
Dolduran
tası
Cennet
hocası
Vermeyen
aşı
Cehennem
hocası
Üstünde
erkek kuşağı
Ahırda
dişi buzağı
Hacı
uğurlama, dönüşte hacılık ziyaretleri
Askı
asma
Ev
yapan kişilere komşuların yardım etmesi maksadıyla düzenlenir.
…
Oynaya Oynaya Çocuk Oyunları, H.
Hüsnü Durgun – İsmail Sarı, (s. 337-346)
Oyunların
çoğunda yaşamın sonraki dönemlerine hazırlayıcı unsurlar göze çarpar. Yöre
coğrafyası insanın karşısına çok çeşitli fiziksel zorluklar çıkarır.
Dolayısıyla yöredeki çocukların çevik, dayanıklı ve güçlü olması gerekir. Pek
çok oyun bu yönde katkılar sağlar çocuklara.
Yörede
eskiden pek çok iş imece usulüyle yapılıyordu bundan dolayı birlik beraberliğe
önem/değer verilirdi. Takım oyunlarının fazla oluşu birlik ve beraberlik talimi
gibidir.
Çelik Çomak / Çalika Oyunları
Dürtme
Yaylalarda
oynanır. Oyuncuların elinde bir değnek vardır. Değneğin ucuyla yeri
eşelemek/çizmek suretiyle 1-1,5 metrelik bir daire ve bundan çıkan dar bir
kanal hazırlanır oyun alanında. Oyunda bir de 25-30 uzunluğunda “çelik” adı
verilen bir sopa vardır.
Oyunu
başlatan ebe, dairenin içinde durarak çomağı elindeki değnekle dürtmek
suretiyle kanalın üzerinde ileriye doğru iter. Maksadı bir sonraki oyuncunun
çeliğe vurabilmesini engellemektir. Hamlesini yaptıktan sonra sıradaki oyuncuyu
ismini söylemek suretiyle çağırır.
Sıradaki
oyuncu çemberin içine gelerek değneğiyle çomağı dürtmeye çalışır. Eğer çeliğe
değemezse orada bekleyen diğer oyuncular çeliğe vurup kanaldan uzaklaştırırlar.
Şimdiki amaç çeliği değnekle vurmak suretiyle çembere taşımaktır. Bunu yaparken
diğer oyuncular da değnekleriyle çeliği uzaklaştırmaya çalışırlar. Bunu
yaparken ebenin değneğinden sakınmaları gerekir. Ebe değneğini bunlardan birine
değdirirse bu defa o kişi ebe olur. Dolayısıyla oyuncular çeliğe vurmaya çalışırken
ebenin elindeki değneği de yine ellerindeki değnekle vurmak suretiyle
kendilerinden uzak tutmak durumundadırlar.
Kavurmalı
Tüm
oyuncuların elinde değnek bulunur.
Oyunculardan
biri çeliği havaya atar. Diğer oyunculardan biri elindeki değnekle çelik yere
düşmeden ona var gücüyle vurur. Çeliğin düştüğü yere önce ebe giderse sorun yok
fakat diğer oyunculardan biri çeliğe ulaşırsa ellerindeki değnekle çeliği
başlangıç noktasına sürmeye çalışırlar. Ebe bu sırada değneğiyle çeliğe
dokunabilirse yeniden başlangıç atışı yapılır.
Dikmece
/ Fidefter
Tüm
oyuncuların elinde değnek vardır.
Eşeleme
/ Kokocefter / Korden
Herkesin
elinde ucu biraz sivri değnek vardır.
Ebe
çeliği havaya atar, diğer oyuncu buna havadayken vurmaya çalışır.
s. 339-346
Çali oyunu
Taş oyunları
Düz (üçtaş)
İç içe iki dikdörtgenin merkezinden
köşelere dikey, yatay ve çaprazlama çizgiler çizilir. Oyuncular ellerinde üçer
taşı oluşan bu şeklin üzerindeki kesişme noktalarını kullanarak oyuna devam
ederler. Amaç üçtaşı yan yana getirmektir.
Düztaş / Lep
Beş taş
Koltaş
Ağır bir taşı uzağa fırlatmaya çalışırlar.
Kuyu oyunu
Suda / Çizgi oyunu
Seksek oyunu
İncir / Yemiş çekisi
Tek mi çift mi oyunu
Fişek / Tepenek oyunu
Oyuncular tepenek/misketlerle fişek, kovan
vurmaya çalışır.
Fişek / Kopça oyunu
Fincan oyunu
Oyuncular, altına yüzük/para saklanan
fincanı tahmin etmeye, bulmaya çalışırlar.
Döndürgeç / Ziğoyir oyunu
Yere
çakılan bir kazığın üzerine yatay vaziyette bir başka kalas, dengede duracak
şekilde konur. Oyunculardan biri yatay vaziyetteki kalası ucundan tutar. Diğer
bir oyuncu yatay kalasın diğer ucunda karnı üzerinde asılı kalır. Ayakları yere
basan kişi kalası döndürmeye başlar.
Kaydırgit / Şurunkal / Çimen kayağı
Hartama tahtasının bir ucuna ayakları
dayamak için çıta çakılır ve oyuncular tahtanın üzerine oturarak çimenli
yamaçlarda kayarlar.
Tepenek / Misket oyunu
Kuyulu tepenek
Yüzük oyunu
Çaykara
ve Dernekpazarı’nda Geleneksel Mutfak, H.
Hüsnü Durgun, (s. 351-356)
Uzun yıllar yoksul ve dışa kapalı kalmış
olan yörede geleneksel yiyecekler yakın zamanlarda kadar bozulmadan
varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Son 40 yıl içinde öncelikle mutfak yapısı
(mimari) ve sonra mutfakta kullanılan eşyalar değişti, buna bağlı olarak pek
çok yemek artık geleneksel usule uygun olarak yapılmaz olmuştur.
Mısır çorbası, süt çorbası, bakla çorbası,
kabak çorbası, lahana çorbası
Fuçi: İneğin doğum sonrası ilk sağımdaki
sütü biraz tuz eklenerek kızgın pilekide pişirilir. Piştikten sonra muhallebi
kıvamına gelen süt, servis kaplarına alınıp üzerine toz şeker serpilerek yenir.
Kuymak
Yemeğin esasını mısır unu oluşturur.
Kullanılan yağ ve yağın miktarı, unun miktarı, kullanılan peynir ve peynirin
miktarı ve de pişirme usullerine göre çok çeşitli şekillerde yapılabilir. Malzemelere
süt, ayran ve / veya kaymak da eklenebilir.
Muhlama
Tereyağı eritilir, sonra buna silme peynir
ilave edilir. Yağı ağır bulanlar su katabilir. Piştikten sonra üzerine yumurta
da kırılabilir.
Ekmekler
Mısır ekmeği, pleki ekmeği, kabak ekmeği,
hamsi ekmeği
…
Bir
Söz Yangını Atışma Türküleri, H.
Hüseyin Durgun, (s. 373-406)
1962
yılında Akdoğan Köyünün Kuçunka bölgesinde iki kadın atışır. Kadınlardan biri
erkek kıyafeti giyinen Afacan; diğeri de yörenin meşhur türkücüsü Şehriye’dir:
A-
Şehriye satar misun
Şeftali
satar misun
Ş-
Ben yoruldum bu gece
Kocamla
yatar misun
A-
Sen her gece kocani
Birine
satar misun
Ş-
Çıplak baldurlar ile
Her
göze batar misun
A- Boyun
var iki kariş
Çok
daha uzar misun
Ş- Desem
sana orospi
Bilmem
ki kizar misun
A-
Zengin müşteri bulsan
Nişani
bozar misun
Ş- Her
dostunun ardindan
Kör
kuyi kazar misun
A-
Seni türküci derler
Destan
da yazar misun
Ş- Bana
Şehriye derler
Yarim
kadar var misun (s. 377)
Atışma türküleri yaşamın içinden çıkarak
oluşturulduğu için yöre ile ilgili özgün toplumsal değer ve nitelikleri
belgelerler (s. 405).
Yürek
Çarpıntıları Türküler-Destanlar-Ağıtlar,
Hasan Hüseyin Durgun, (s. 407-430)
Çaykara-Dernekpazarı ilçelerinde söylenen
türküler çalınan çalgıların ya da bunun yerine heceleri farklı tonlarda
söylemek suretiyle oluşturulan ezgi / gayde eşliğinde söylenirler. Yol havaları
da bu usulle söylenir.
Yörede
söylenen türkülerde a, b, a, b ve a, b, c, b kafiye sıralanışı daha yaygın
görülür.
Dizeler
genelde 7 hecelidir.
Pek
çok türkü tek dörtlükten mürekkeptir.
Destanlar toplumsal ağıtlar ise kişisel
felaketleri konu edinirler.
Trabzon
Folkloru Kapsamında Çaykara – Dernekpazarı Halkoyunları ve Halk Müziği, Orhan Durgun, (s. 431-472)
Trabzon
ilinde görülen halk oyunlarına genel olarak horon denir. İlin doğusu ve
batısına gidildiğinde komşu illerin kültürel özelliklerinden ötürü oyunlardaki
motiflerin, ritmin değiştiği görülür.
İl
genelinde çok çeşitli horon oyunu vardır. Bununla birlikte horonlar genellikle
sallama, sıksara, düz horon, atlama gibi adlarla anılırlar. Diğer horon
çeşitlerinin büyük bölümü de en çok bilinen belli horon oyunlarının küçük
değişiklikler ihtiva eden biçimleridir.
Horon
çoğunlukla düz bir sıra veya halka şeklinde dizilerek oynanır.
Kemençe, davul-zurna veya kaval eşliğinde
oynanır. Çaykara-Dernekpazarı civarında kemençeye daha ziyade kaval eşlik eder.
Düz
horon, atlama gibi bazı horon oyunlarında kemençeci veya bir solist türkü de
söyleyebilir. Ve yine temposu çok hızlı olmayan bazı horonlarda horon halkası
da koro halinde türküye eşlik edebilir.
Horonların
oluşmasında çeşitli tarihsel etkilerin yanı sıra, engebeli arazi yapısının,
fırtınalı havaların ve hırçın denizin etkili olduğu muhakkaktır.
Yörenin
coğrafi yapısından ötürü bölgede yaşayan insanlar çevik olmak zorundadırlar. Yörede
düz ve geniş alan bulmak da zordur. Yörenin bu özellikleri horonlarda görülen
hızlı ve sert hareketlerde kendilerini göstermektedir.
Horon
oyunları genelde yavaştan hızlıya doğru bir tempoda oynanırlar.
Kalabalık
horon halkaları atlama, düz horon ve yenlik horonu gibi daha az beceri gerektiren
nispeten yavaş tempolu oyunları oynarlar.
İlin
batısında oynanan horonlarda daha geniş hareketler yer alır. Ezgiler tiz,
hareketler hızlıdır.
İlin
doğusunda horonlar daha kısa ve kesik hareketlerden oluşur ve ezgilerinde
sesler daha kalın ve karmaşıktır.
Erkek Horonları
Horonkurma, hozangel, sallama, sıksara
Kadın Horonları
Horonkurma, düzhoron, sallama, atlama,
lankepson, tahir-tahir
Çalgılar
Horonlar çok hızlı oynandıkları için oyuna
uygun ezgilerin çalınabilmesi için zurna ve davul çalgıları normalinden daha
kısa boylu ve küçüktür. Kısa boylu olduğu için zurna çalgısı bu yörede zil
zurna ve cura zurna adlarıyla anılır.
İlin doğusunda kemençeye daha ziyade kaval
eşlik eder. Kaval yol havası için de daha uygun bir çalgıdır.
Kaval
Yörede kaval çalgısı sert bir ağaç olan
şimşirden yapılmaktadır. Değişik sesler çıkarması için farklı ağaçlardan da
yapılabilir. Yaklaşık 40 cm uzunluğunda, dilli ve altı deliklidir. Kavalın boyu
uzun olduğu için sesi kalındır.
Kemençe
Yörede çalınan kemençeler 50-60 cm uzunluğa
sahiptir. Yayla yollarında, yürürken çalınacak olan kemençeler kısa boyludur.
Üç telli olan kemençe yayla çalınır. Yaklaşık 50 cm uzunluğundaki yayın çubuğu
gürgen, kızılcık gibi ağaçlardan yapılır. Günümüzde çelik telden yapılan yayın
telleri eskiden atın kuyruk kılından yapılırdı.
Kemençenin gövdesi erik, ardıç, dut, ceviz
ve maun gibi çeşitli ağaçlardan yapılabilir. Kemençenin kapağı ise ladin veya
köknar ağacından yapılır.
Giysiler
Geleneksel erkek kıyafetlerinde siyah renk
hakimdir. Erkek giysileri geneli itibarıyla başlık, yelek, gömlek, zıpka, kemer/kuşak,
çizme/çarıktan oluşur. Bunlar
içinde sadece gömleğin rengi beyazdır.
Aksesuar olarak hamayil, muska, köstekli
saat, bıçak bulundurulurdu.
Kadın giysileri köyden köye küçük farklılıklar
arz edebilir.
Yayla şenlikleri genellikle 20 Temmuz – 20
Ağustos tarihleri arasında yapılır.
…
Yaşamın
Gülümseten Yüzü Fıkralar, Hasan Hüseyin Durgun,
(s. 491-504)
Atışmalardaki söz ustalığı fıkralarda daha
da vurucu bir deyişle karşımıza çıkar.
Holo’nun
Domuzları
Holo
köylerinde bir kış çok fazla yaban domuzu görünür. Köylüler bir avcıyı göreve
çağırırlar. Avcı isteklerini sıralar: Bir çift kıl çorap, bir kavran tereyağı,
peynir, kavurma, fındık vs.
Bunun
üzerine köylülerden biri:
Hey
kurban olayim Holonun domuzlarina; ne yağ isterler ne peynir… (s. 492)
Büyülü
Esintiler Dünyası Efsaneler-Masallar-Halk Hikâyeleri, Mehmet Kazancı, (s. 505-516)
İnanmalar
ve Halk Hekimliği, Yahya Düzenli-İsmail
Sarı, (s. 517-528)
Cazu: Cazu / Cazi (Cadı) yılın beli dönemlerinde deniz
aşırı bir yere veya Kırım’a, Cazular toplantısına giderler. Orada yeni
cazuluklar öğrenip geri dönerler.
Cazular yaylalarda ve köylerde ineklerin sütüne, yağına
dadanırlar. Mutfağın bereketini kaçırırlar.
Cazuların bazısı kuyrukludur. Kuyruklu olanları daha becerikli
ve dolayısıyla daha tehlikelidir.
Cazulara
mayısa da denir. Mayısalar özellikle yeni doğanlara musallat olurlar. Çocuk ölü
doğarsa veya doğumdan hemen sonra ölürse sebebinin mayısa olduğu söylenir.
Üzerlerinde insan pisliği bulunan
mayısalar, Kırım’a gidecekleri zaman insan pisliği sürünüp süpürgeyi ters
şekilde bacaklarının arasına alırlar. Gidecekleri yerin adını söyleyip
gözlerini kapatırlar. Gideceği yerin parolasını söyleyemezse bir dikenliğe
takılıp kalırlar ve mayısalık yetenekleri sona erer.
Yeni
ayda sebze-meyve dikmek iyidir.
Yazın
baca dumanı geri verirse ertesi gün hava bozar.
Yerel
hesapla Ağustos’un 7’sinde tarla-bahçe işi yapılmaz, aksi halde çalışanın
vücudunda yara/leke çıkar.
Gelin, kına gecesi avcunda tuttuğu parayı
gerdek gecesinde kocasının cebin koyarsa hiçbir zaman parasız kalmazlar.
Likohanç / Kurtkızanı
Tırnak
yiyenin çocuğu olmaz.
Kendir tohumu yiyen sağır kalır.
Hekimlik
Cereyana tutulan kişinin başına kızılağaç
yaprakları sarılırsa iyi olur.
Kırık çıkık: Buğday unu ve yumurta akıyla
hamur yapılarak kırık bölge sarılır.
Çıban: Mısır unuyla yapılmış az yağlı
kuymak yaranın üzerine sarılır.
Baş ağrısı: Başı ağrıyan kişinin alnına
tuzlanmış patates sarılır.
Mide ağrısı: ballı süt içilir.
Göz ağrısı: Demli çay buğusu ile gözler
tedavi edilir.
Bal tutması: Hasta kişi beline kadar
toprağa gömülür, toprak zehri çeker ve hasta iyileşir.
Kesik yara: Kanayan yerin üzerine yosun ve
tütün kapatılır. Sinir otu yaranın üzerine kapatılarak kanama durdurulmaya
çalışılır.
Böcek ısırığı: Bir beze koyulan yoğurdun
sıvı kısmı toprağın üzerine koyularak süzülür. Süzülen yoğurt ısırılan yerin
üzerine kapatılır.
Şeker hastalığı: Karayemiş çekirdekleri aç
karna yenilirse şeker hastalarına iyi gelir.
Akrep ısırığı/sokması: Kuru toprak ile
sirke karıştırılarak ısırılan yere sürülür. İncir yaprağının sütü ısırılan yere
sürülür.
Arının soktuğu yere soğuk demir tutulursa,
sokulan yer şişmez
Grip
ve soğuk algınlığına karşı karabiber tüketimi arttırılır. Karabiberli süt tür
rahatsızlıklara iyi gelir.
Meteoroloji
Doğu yönünde bulutlanma görülürse hava
bozar, yağmur yağar.
Kuzeyden gelen rüzgâr daima yağmur getirir.
Kurt kızanında gün tutulur: Şubat’ın son 9
ve Mart’ın ilk 9 günü havanın durumu nasıl ise yılın genelinin de öyle
olacağına inanılır.
…
Sözün
Özü Atasözleri-Deyimler-Bilmeceler,
Yahya Düzenli-H. İbrahim Düzenli, (s. 529-
Cin çufur olmak
Eliyi çok ikarsan ya osuru ya siçar
Uşenenun oğli olmmadi olan da doğri durmadi
…
Yöremizden
Geleneksel El Sanatları, Alaybey Karoğlu-Hasan
Hüseyin Durgun, (s. 537-546)
Ahşap: Konut inşasında da kullanılan
kestane, ceviz, çam, dut, kayın gibi ağaçlardan masa, sandalye, konsol ve
sandıklar yapılır.
Şimşir ve kayın ağaçlarından kaşık, kepçe;
Ladin
ve çeşitli çam türlerinden mutfakta kullanılan kaplar, yemlik, yayık, yer
sofrası, sofra ayaklığı yapılır.
Tarla ve bahçelerde çalışanlara yardımcı
olan aletlerden kazma, çapa, bel, tırpan, orak, balta, tahra, orak vs.
demirciler tarafından imal edilir.
Dokumacılık
Yün ipliklerden çorap, kazak, fes gibi
eşyalar dokunur.
Evlerdeki tezgâhlar 1950-60’lı yıllardan
sonra kullanım dışı tutulduğu ve kenevir ekiminin de yasak olmasından dolayı
kendir dokumacılığı ortadan kalkmıştır.
Danteller
kullanıldıkları yere ve yapım usulüne göre adlandırılırlar (Yatak odası takımı,
oturma odası takımı gibi).
Şekli
yuvarlak olan dantel süslemeler yatak odalarında; kare ve dikdörtgen şekilli
danteller daha ziyade oturma odalarında kullanılır.
Kültürümüzde
Ketan Dokumacılığı, Ahmet Yıldırım, (s.
547-550)
Botanik bilimindeki adı Canabis sativa olan
kenevir (yörede “kendir” diye anılır), aynı familyadan olan ısırgan otuna
benzer. Yöre iklimi kenevir yetiştirmeye çok uygundur. Ortalama boyu 1-1,5
metre olan kenevirin bu yörede 3 metreye kadar uzamaktadır.
Genelde Nisan ortalarında ekilir. Ağustos
sonunda sökülür.
Lifleri kolay soyulsun diye sık aralıklarla
ekilir ve sökülür. Söküm zamanlarında tohumluk olacak kendirler tarladan
sökülmez. Bunlara kuvel denir.
Sökülen kendirler desteler halinde
bağlanarak dikey şekilde bir duvara yaslanarak kurumaya bırakılır.
Kurudukları zaman yaprakları sıyrılır.
İyice kuruyan kendir gövdelerinden lifleri
ayrılmaya başlar.
Soyulup bağ bağ ayrılan lifler sepetlere
koyulur ve ardından tokmakla dövülür. Dövme işlemi su gücüyle çalışan
düzenekler yardımıyla yapılırdı. İyice ezilen liflerin dış kabukları soyulur.
Lifler 2 veya üç yerinden kesilerek kısa
boylu bağ haline getirilir. Bundan sonra taraktan geçirilerek ipeksi hale
getirilirler. Bunun ardından vurçiyle bir kez daha taranırlar. Bu ikinci tarama
işlemi, iplikleri inceltmeye yarar.
Bu saydığımız süreçlerden geçen kendir
lifleri artık eğirme işlemine hazırdır.
Eğrilen iplikler ağartılmak üzere tola
denilen ahşaptan yapılmış kaba konur. İplik kelepleri tolaya yatırıldıktan
sonra üzerlerine ince bir bez gerilir. Bezin üzerine kül serilir. Sonra da
külün üzerine kaynar su dökülür. Bu sayede külden çıkan soda kelepleri ağartır.
Kelepler beyazlayıncaya dek kaynar su defalarca külün üzerine dökülür.
Beyazlayan kelepler çahralara
yerleştirilerek masuralara sarılırlar. İplikler artık dokuma için kullanıma
hazırdır.
Yerel
Sözlüğe Başlangıç, Hasan Hüseyin Durgun,
(s. 551-558)
Yerleşme
ve Evler, M. Reşat Sümerkan, (s. 561-572)
Yapı malzemelerinin seçiminde bölgenin
aşırı yağışlı ve nemli iklimi belirleyici olmuş, yapı ustaları malzemelerini
yörenin bu özelliklerine göre seçmişlerdir. Evlerin yer seçiminde ve
yönlendirilmesinde de bu koşullar belirleyici olmuştur.
Başlıca yapı malzemeleri ahşap ve taştır.
Yapının çatısı için özellikle kestane ağacı
tercih edilir.
Doğu Karadeniz bölgesinde arazi şartları
nedeniyle evlerin arasında geniş mesafeler görülür. Yakın akraba ve kardeşlerin
evleri ancak birbirine yakın olur. Arazinin eğimli olması, düz alanların az
olması, tarıma elverişli arazilerin köyde dağınık olması evlerin arasını
açmıştır.
Evlerin temeli ve ahır olarak kullanılan
zemin katı taştan örülür. Ahır katının duvarlarının inşasında her zaman özenli
işçilik görülmez. Ahırın dip kısmındaki duvar eğimli arazide inşa edilen
evlerde istinat duvarı işlevi görür. Ahırın zemini ahşap döşemeyle kaplıdır.
Tavan yüksekliği 2 metre kadardır. Pek çok yapıda ahırın tavan örtüsü ile evin
zemini arasında boşluk bulunur. Bu bölüm ahırın havalandırması ve ot saklamak
için kullanılır.
Evin
giriş katı genelde dolma tipi olmakla birlikte yüksek rakımlı köylerde ahşap
duvarlı evler de vardır.
Evlerin
yamaca bakan, arka kısmı her zaman taştan yapılır. Bu bölümün inşasında olası
bir toprak kaymasına karşı duvarın dirençli olması için mümkün olduğunca kalın
taş kullanılır.
Ahşap
duvarlar 5-6 cm kalınlığında ve 25-30 cm genişliğindeki tahtaların üst üste
bindirilmesi suretiyle inşa edilir. Bu tahtalar köşelerde boğaz geçme ve
aralarda ise kavela tekniği ile birbirine eklenir.
Ahşap
iskeletli çatma duvarlar: Ahşap dikme ve kirişlerin araları taş kırıklarıyla
doldurulmak suretiyle inşa edilir. Ahşap kirişlerin arası kare (göz dolma) veya
üçgen (muska dolma) şeklinde gözler oluşturur. Göz dolma veya muska dolma bina
cepheleri bu gözlerin yüzeyi boyanarak dekoratif görünüm ortaya çıkarılır.
Evlerin
iç bölmeleri ahşaptır. Bazı evlerin güneş
gören cephelerinde balkon çıkıntıları görülür. Bu balkonların kullanım amacı
ot, mısır fasulye gibi ürünleri kurutmaktır.
Çatı arası evlerin alçak tavanlı bir katı
gibidir. Genelde ot ve odun depolamak maksadıyla kullanılır. Çatı katına evin içinden
ulaşıldığı gibi evin dışında, arka cephede de bir girişi bulunur. Çatı
katında iyi hava alması için saçak altları ve pencere boşlukları olabildiğince
geniş tutulur.
Yöre
bol yağış aldığı için çatılar olabildiğince eğimli inşa edilir. Genelde iki
yöne eğimli, semer çatı tercih edilir. Evin arka kısmında, yamaca su gitmesi
istenmez. Toprağın gevşeyip heyelana sebep olması ihtimali vardır çünkü. Bu
nedenle çatının eğimi yamaç tarafa değil diğer yönlere verilir.
Çatı örtüsü olarak eskiden hartama, bunun
ardından yörede imal edilen kiremitler kullanılmıştır.
Koridoru
bulunan evlerin planı, koridor (sokak) kullanımına göre 3 farklı tiptedir: düz
bir koridor, iki yana ayrılan “T” biçiminde koridor ve haç biçiminde olan
koridor.
Sokak
evin içinde odalar arasında irtibatı sağlar.
Evlerin
planında belirleyici olan bir başka unsur aşhanenin konumudur. Aşhane döşemesi
topraktır. Bir köşede yerin oyulmasıyla oluşturulmuş ocak bulunur. Aşhaneye
evin iki cephesinde bulunan kapılardan girilebilir.
Eklentiler
Ambar, merek ve serender bu bölgede görülen
ev eklentileridir. Arazinin çok dik olduğu bölgelerde ev eklentileri görülmez.
Evin çeşitli odaları ambar ve depolama işlevini yerine getirecek şekilde inşa
edilmiştir.
…
Ceviz
ağacını güve vurur, dolayısıyla yapı malzemesi olarak tercih edilmez. Daha çok
ev içinde eşya, mobilya yapımında kullanılır.
Pelit (meşe) ağacı neme ve güveye karşı
dayanıklıdır.
Çam ağacı hartama yapımında tercih edilir.
Kepçe,
kaşık gibi mutfak aletleri kızılağaçtan yapılır.
Kızılağaç
suda kolay çürümez.
Rutubetin az olduğu yaylalarda yapı
malzemesi olarak da kullanılır.
Şimşirin
urlu olanları makbul tutulur, çünkü patlamaz.
Şimşir çok sert olduğu için güve tutmaz.
Daha çok el aletlerine saplık olarak kullanılır.
Gürgen ağacı kolay güve alır bu nedenle
yapı malzemesi olarak tercih edilmez.
Yapı
malzemesi olarak kullanılacak olan kestane kesildikten sonra 2-3 sene ormanda
bekletilir. Bekleme işlemi tamam olduktan sonra ihtiyaç nispetinde ağaç
biçilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder