Önsöz
Silmarillion Eski Günler'in, Dünya'nın İlk Çağı'nın bir
dökümüdür. Yüzüklerin Efendisinde Üçüncü Çağ'ın sonundaki önemli olaylar
anlatılmıştı; ama Silmarillion'daki hikâyeler çok daha eski bir geçmişe, Orta
Dünya'da yaşayan ilk Karanlık Efendi Morgoth'a ve Silmaril'leri geri almak için
onunla savaşan Yüce Elfler'in zamanına dayanan efsanelerdir.
Kitap, The Silmarillion olarak adlandırılmasına rağmen
yalnızca Quenta Silmarillion’ı veya Silmarillion’ı değil, diğer dört kısa
çalışmayı da içeriyor. Girişte anlatılan Ainulindale ve Valaquenta aslında
Silmarillion ile yakından ilgili, ama sonuna eklenen Akallabeth ve Güç
Yüzüklerine Dair tamamen ayrı ve bağımsızlar.
…
Ainulindale
(Ainulindale: Tolkien’in Orta Dünya’nın yaratılışını konu
edinen anlatısının ismi. Kelime anlamı “Ainur’un şarkısı/müziği”)
Önce Eru vardı, Tek Olan, Arda'da Ilûvatar diye
isimlendirilen; ve ilk önce düşüncesinden doğurduğu Ainur'u, Kutsal Olanlar'ı
yarattı ve onlar, hiçbir şey yaratılmadan önce onunlaydılar.
Kutsal Olanlar'ı yarattı…
Müziğin temalarını oluşturarak onlarla konuştu; ve onlar
Eru'nun huzurunda şarkı söylediler…
Sonra Ilûvatar konuştu ve dedi ki: "Ainur güçlüdür ve
aralarında en güçlüsü Melkor'dur…”
(Melkor için tafsilat: https://ortadunya.fandom.com/wiki/Melkor)
Ilûvatar'ın Çocukları, Elfler ve İnsanlar'dır, İlkdoğanlar
ve Takipçiler.
(Melkor) Ama Ilûvatar'ın Elflere ve İnsanlara bahşetmeye söz
verdiği ihsanları kıskanmıştı, Elfleri ve İnsanları kendi iradesine boyun
eğdirmeyi arzuladı; buyruk altında olanlara ve hizmetkârlara sahip olmayı,
Efendi diye çağrılmayı ve diğer güçlerin üzerinde bir güç olmayı diledi.
Valaquenta
(Önceki bölümde yaratılış anlatıldı, bu bölümde ise
kozmogonide bahsi geçen varlıklardan söz ediliyor.)
Elfler, bu ruhların arasındaki Ulular'a, Arda'nın Güçleri,
Valar ismini verdi ve İnsanlar da onlara genellikle tanrılar diye seslendi.
Melkor, zaman içinde Valar arasında sayılmamış ve adı Dünya
üzerinde anılmamıştır.
Her şeyin sonunda Melkor'a adı verildi, Güç içinde yükselen.
Ama ceza olarak bu isimle hiç anılmadı; Elfler arasında onun kötülüğü yüzünden
en çok acı çekenler olan Noldor halkı, bu ismi kullanmayıp onu Dünya'nın
Karanlık Düşmanı, Morgoth, diye andılar.
İhtişam ve kibir yüzünden kendisi dışındaki her şeyi hor
görmeye başladı, harap eden ve merhametsiz bir ruh. Bilinçli bir şekilde,
utanmaz bir yalancı olana dek, sahip olduklarını sapkınca bir kötülüğe
dönüştürüp kendi arzuları için kullandı. Işık için duyduğu tutkuyla başladı,
ama ona sadece kendisi sahip olamayınca, ateş ve öfke sayesinde büyük bir
yangına dönüşüp Karanlık'ın içine girdi.
Ama yalnız değildi. Birçok Maia, büyüklük günlerindeki
ihtişamına kapılıp ona olan sadakatlerini koruyarak karanlığının içinde kaldı…
Bu ruhlar arasında en korkunç olanları Valaraukar'dı, ateşin
kırbaçları, Orta Dünya'da onlara dehşetin ifritleri, Balrog denir.
Onun Hizmetkârları arasında en bilineni, Eldar'ın Sauron
dediği, Zalim Gorthaur'du.
Silmaril'lerin Tarihi
Silmariller: Valinor'un İki Ağacı Laurelin ve Telperion'un
özlerinden, Feanor tarafından yapılan mücevherlerdir.
Birinci Bölüm
Günlerin Başlamasına Dair
Bilgeler arasında denir ki, İlk Savaş, Arda tamamen
şekillenmeden, dünyada daha hiçbir şey yetişmeden ya da yürümeden önce başlamış
ve hâkimiyet uzun süre Melkor'da kalmış.
… Aulé, etraflarını kuşatan denizlerin ortasına kurduğu Orta
Dünya'nın aydınlanması için iki kudreti lamba yapmış.
Lambaların birini Orta Dünyanın kuzeyine yakın bir yerde
yükseltip adına Illuin demişler; diğeri de güneyde yükselmiş ve adına Ormal
denmiş
Illuin'in ışığı yüzünden uzaklardan, kuzeydeki Melkor'dan
yansıyan gölgenin farkına varamamışlar; oysa o, Boşluk'un Gecesi kadar karanlık
bir hale gelmiş.
Melkor, Illuin'in ışınlarının soğuk ve loş olarak ulaştığı
karanlık dağların eteklerinde kocaman bir kale yapmak için dünyanın
derinliklerini kazmaya başlamış. Bu güçlü kale Utumno diye isimlendirilir.
Melkor, Valar daha hazırlanamadan savaşmak için atılıp ilk
darbeyi indirmiş; Illuin ve Ormal'ın ışıklarına saldırıp sütunlarını yerle bir
etmiş, lambalarını kırmış. Bu kudretli sütunların yıkılması sırasında yer
yarılmış, denizler gürültüyle taşmış; lambalar dışarı döküldüklerinde Dünya'nın
üzerine yok edici bir alev akmış.
İşte Arda Baharı böylece sona ermiş.
…Valar evlerini güçlendirmek amacıyla denizin kıyılarının
üstünde Pelöri'yi, Aman Dağları'nı, dünyadaki en yüksek dağları yükseltmişler.
Ve Pelori'nin üzerinde yüce bir zirve varmış, Manwe tahtını onun doruğuna
yerleştirmiş. Elflerin o kutsal dağa verdikleri isim Taniquetil'dir veya Ebedi
Beyazlık…
Valar, Pelöri'nin duvarları ardındaki, Valinor diye
isimlendirilen bölgeyi toprakları ilan etmişler
Valinor, Arda Baharı'ndaki Orta Dünya'dan bile daha güzel
olmuş,
…
Yavanna'nın şarkısı dışında hiçbir ses yokmuş. Onun
şarkısıyla büyüyen fidanlar uzayıp güzelleşmiş ve çiçek vermeye başlamış;
böylece Valinor'un İki Ağacı dünyaya uyanmış.
Bir tanesi koyu yeşil yapraklarının altında gümüş gibi
parıldarmış, sayısız çiçeklerinin her birinden gümüş ışıklı bir çiy durmaksızın
düşer ve altındaki toprak kıpırdayan yapraklarının gölgeleriyle beneklenirmiş.
Diğeri yeni açmış bir kayın ağacı gibi açık yeşil yapraklar doğuruyormuş;
uçları parıldayan altından. Çiçekler dallarında sarı alev kümeleri gibi
sallanır, her biri kıpkırmızı boynuz biçimine dönüşüp toprağa altın yağmurlar akıtırmış,
ağacın çiçeklerinden büyük bir ısı ve pir ışık yaydırmış. İlki Valinor'da Telperion denilmiş, Silpion veya Ninquelöte ya da
birçok isim daha; diğeriyse Laurelin'miş,
Malinalda veya Culürien ya da şarkıda söylenen başka birçok isim.
İşte böylece başlamış Valinor’un Mutluluk Günleri ve yine
böylece başlamış Zaman’ın Sayımı.
Değerli taşları yapmayı ilk becerenler de gene Noldor'du; ve
bu taşların en güzelleri Silmaril'lerdir, ki artık kayıplar.
İkinci Bölüm
Aule ve Yavanna’ya Dair
…Cüceler, Orta Dünya'nın karanlığında Aule tarafından
yaratılmış
Khazad-dûm'daki konaklarında oturan ve Elflere en çok
dostluk gösteren bu soyun babası Durin'dir.
Üçüncü Bölüm
ElfLerin Gelişine ve Melkor’un Esaretine Dair
Melkor, Aman'dan gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı
koyabilmek için denizin kuzeybatı kıyılarından çok uzakta olmayan bir kale ve
silah deposu yaptı. Bu kale Melkor'un yardımcısı Sauron tarafından yönetildi;
ve Angband diye isimlendirildi.
Dünya'nın Çocukları, Ilüvatar'ın Ilkdoğanlar'ı uyanmış. Yıldızlarla
aydınlanan Cuivienen gölünün, Uyanış Suyu'nun yanında Ilüvatar'ın uykusundan
uyandılar; ve henüz Cuivienen'in yanında sessizce yaşarlarken gözleri her
şeyden Önce gökteki yıldızları gördü. Bu yüzden yıldız ışığını daima sevdiler
Elflerin duyduğu ilk ses, akan suyun, taşın üzerine çarpan
suyun sesiydi.
Kendilerine Quendi dediler, seslerle konuşanları belirtmek
için…
Orome, Quendi'yi sevdi, onları kendi dillerinde Yıldızların
Halkı anlamına gelen Eldar diye isimlendirdi…
Elflerin en kadim şarkıları, Cuivienen tepelerinde yürüyen
veya birdenbire yıldızların üzerinden geçen gölge şekillerden; ve gezinenleri
yakalayarak parçalayıp yutmak için izleyen vahşi atı üzerindeki karanlık
Süvari'den bahsederler…
Meikor'un eline düşen Elfler; Utumno yıkılmadan önce orada
hapsedildi, kötülüğün ağır sanatlarıyla bozulup köleleştirildi; ve Melkor işte
böyle yetiştirdi, Elflerle alay edip onlara imrenen ve zamanla en korkunç
düşmanları olan iğrenç Ork ırkını…
Dördüncü Bölüm
Thingol ve Malian’a Dair
Melian, Yalar soyundan bir Maia'ydı. Lörien bahçelerinde
yaşardı, tüm halkı arasında Melian'dan ne daha güzeli, ne daha bilgesi, ne de
büyülü şarkılar söylemekte daha yeteneklisi vardı.
(Thingol ve Malian, gri elflerin ataları)
Beşinci Bölüm
Eldamar’a ve Eldalie Prenslerine Dair
Altıncı Bölüm
Feanor'a ve Melkor’un Serbest Bırakılmasına Dair
(Feanor bir elf, silmarilleri yapan usta.)
…Melkor yüreğinde en çok Eldar'dan nefret ediyordu
Yedinci Bölüm
Silmarillere ve Noldor’un Huzursuzluğuna Dair
Silmaril'ler
Üç büyük mücevher biçimindeydiler. Ama onların hangi maddeden
yapıldığı / bilinemeyecektir.
Silmaril'ler kendi ışımaları sayesinde Varda'nın yıldızları
gibi parlıyorlardı; dahası aslında canlı varlıklar oldukları için, ışıktan haz
duyuyor, onu alıp öncesinden daha şaşırtıcı renkler içinde geri veriyorlardı.
Melkor, Silmaril'ler için hırs beslemeye başladı, onların
parlaklığından aklında kalanlar yüreğini kemiren bir aleve dönüştü.
Sekizinci Bölüm
Valinor'un Kararışına Dair
(Melkor, Ungoliant aracılığıyla Valinor’un iki ağacını yok
etti)
Dokuzuncu Bölüm
Noldor'un Kaçışına Dair
Ağaçlar'ın Işığı söndü, o şimdi sadece Feanor'un
Silmaril'lerinde yaşıyor.
…ancak bir hırsız, diğer hırsızları ortaya çıkaracaktır!
Feanor ayağa kalktı, Manwe'nin huzurunda elini kaldırarak
Melkor'u, Dünya'nın Kara Düşmanı, Morgoth diye anarak lanetledi; ve o, bundan
sonra Eldar arasında sadece bu isimle anıldı.
Ungoliant. "Ama Formenos'un büyük hazinesi senin değil;
hepsi benim olacak. Onu iki elinle vereceksin."
Sonra Morgoth zorunlu olarak yanındaki taşları birer birer,
kin güderek ona verdi; ve o hepsini yuttu, taşların güzellikleri yeryüzünden
yok oldu. Ungoliant daha da büyüyüp karardı ama hırsı dinmemişti. "Bir
elinle verdin" dedi; "sadece solla. Sağ elini de aç."
Morgoth, kristal bir kutunun içinde kilitli olmalarına
rağmen Silmaril'leri sağ elinde sıkıca tuttu, Silmaril'ler onu yakmaya başladı,
acıyla elini sıktı; ama açmayacaktı. "Hayır!" dedi. "Sen
görevini yerine getirmedin. Sana verdiğim görev benim kudretimle tamamlandı.
Sana daha fazla ihtiyacım yok. Bu şeylere ne sahip oldun ne de gördün. Onlar
sonsuza kadar benim olacak."
Ama Ungoliant daha da büyümüştü ve Melkor, kendisinden
alınan güç yüzünden küçüldü; Melkor'un karşısında yükseldi, bulutuyla onu
örttü, boğmak için yapışkan ağlarla sardı. Morgoth dağlarda yankılanan korkunç
bir çığlık attı. O yüzden bu andan sonra orası Lammoth diye adlandırıldı; çünkü
sesinin yankısı oraya yerleşti ve sonra kim o topraklarda yüksek sesle
bağırırsa onları uyandırır, dağlar ve deniz arasında kalan kıraç topraklar acı
içindeki seslerle dolardı.
Morgoth, Angband'da kendisi için demirden büyük bir taç
yapıp kendini Dünya'nın Kralı diye adlandırdı. Bunun simgesi olarak da tacına
Silmaril'leri yerleştirdi.
Feanor şehirde belirip herkesi Tuna'nın üstündeki Kralın
yüce meydanında toplanmaya çağırdı
…babasının katledilmesi ve Silmaril'lerin çalınması yüzünden
kederden çılgın gibiydi. Şimdi Finwe öldüğü için Noldor krallığı üzerinde hak
iddia ediyor…
Hepsi durup sessizce bekledi ve başından sonuna kadar tüm
Noldor orduları, bu sesin söylediği Kuzey'in Kehaneti ve Noldor'un Kadersizliği
diye adlandırılan laneti ve kehaneti duydu.
(Valar konuştu) "Sayısız gözyaşı dökeceksiniz. Valar,
Valinor'u size karşı kapatacak ve sizi dışarıda bırakacak, böylece ağıtınızın
yankısı bile dağları aşamayacak. Valar'ın gazabı Batı'dan Doğu'nun en ucuna dek
Feanor hanedanı üzerinde yayılacak, onları izleyenlerin de üzerlerine
yayılacak. Yeminleri onları sürükleyecek, onlara ihanet edecek, izlemeye ant
içtikleri hazineler asla ele geçirilemeyecek. İyi başlayan her şey kötü
bitecek; Akrabanın akrabaya ihanetiyle, ihanete uğrama korkusu doğacak. Onlar
sonsuza dek Mahrum Edilenler olacak.”
Onuncu Bölüm
Sindar'a Dair
(Sindar / Gri Elflerin adı. Bunlara Alacakaranlık Elfleri de
deniyor.)
On Birinci Bölüm
Güneş'e, Ay'a ve Valimor'un Saklanışı’na Dair
On İkinci Bölüm
İnsanlara Dair
Eldar tarafından İkinci Halk, Atani diye isimlendirilmişler…
Elfler ölümsüzdü ve bilgelikleri çağdan çağa artıp durdu, ne
bir hastalık ne de bir veba onlara ölüm getirdi.
Elfler, onların ölümünün ardından ruhlarına ne olacağını
bilmezdi.
Eli bir Silmaril'e değmiş olan Barahir oğlu Beren dışında
kimse ölülerin konaklarından geri dönmedi; ama o da daha sonra ölümlü
İnsanlarla asla konuşmadı.
On Üçüncü Bölüm
Noldor'un Dönüşüne Dair
…dağları aşacakları yokuşa geldiklerinde, Feanor onlara
durmalarını emretti; çünkü yaraları ölümcüldü ve zamanının geldiğini biliyordu.
…öldü; ama ne gömüldü ne de bir mezartaşı oldu, çünkü ruhu
öylesine ateş kesilmişti ki ayrılırken bedenini küle çevirdi ve duman halinde
uzaklara taşındı; bunun benzeri bir daha ne Arda'da göründü ne de ruhu
Mandos'un salonlarını terk etti. Böylece Noldor'un en kudretlisinin sonu geldi,
Morgoth, düşmanlarının gücünü ve uyanıklığını denemek
istemiş.
Bu, Beleriand Savaşları'nın Üçüncüsüymüş ve ona Muhteşem Savaş,
Dagor Aglareb denmiş.
Bu bir zafermiş, ama hem de bir uyarı; prensler bunu dikkate
almışlar, bundan sonra ittifaklarını sağlamlaştırıp güçlendirerek ve muhafızlar
yerleştirerek dört yüz Güneş Yılı'na yakın süren Angband Kuşatması'nı
düzenlemişler.
On Dördüncü Bölüm
Beleriand ve Ülkelerine Dair
Melkor, geçmiş çağlarda dünyanın kuzeyinde, kalesi Utumno'yu
çevreleyip korusun diye Demir Dağlar'ı, Ered Engrin, yükseltmişti; ve büyük bir
kavisle doğudan batıya, daima soğuk toprakların sınırları üzerinde dikildiler.
On Beşinci Bölüm
Beleriand'daki Noldor'a Dair
Turgon'un gizli Tumladen, düzlüğünü nasıl keşfettiği
anlatılır
…tepenin üzerindeki pınarlar yüzünden şehrin adına
Valinor'lu Elflerin dilinde Suyun Müziğinin Kayası anlamında Ondolinde denir
ama isim Sindar dilinde değişerek Saklı Kaya, Gondolin, olmuş.
On Altıncı Bölüm
Maeglin’e Dair
(Turgon’un kardeşi Aredhel Gondolin’den ayrılır. Ormanda karanlık
elf Eöl Aredhel’i görür ve arzular. Nihayet evlendiler. Maeglin bu ikisinin
oğludur. Yıllar sonra Aredhel, oğluyla birlikte Gondolin’e geri döner.)
On Yedinci Bölüm
İnsanların Batı’ya Gelişine Dair
Eldar'ın dil becerisi diğer tüm halkların ötesindeydi…
Ossiriand'lı Yeşil Elfler, İnsanların gelişiyle sıkıntıya
düşmüşlerdi…
…Thingol'un kızı Lûthien'in aşkını kazanan Barahir oğlu
Tek-elli Beren'di ve öldükten sonra geri dönecekti; onların soyundan Eârendil
ile karısı Elwing ve tüm Nûmenor Kralları doğdu.
On Sekizinci Bölüm
Beleriand’ın Yıkımı ve Fingolfin’in Ölümüne Dair
…başladı büyük savaşların dördüncüsü Ani Alev Savaşı, Dagor
Bragollach.
Noldor kalesine saldırıp, Angband üzerindeki ittifakı
kırdılar, Noldor ve yandaşları olan Gri Elfleri ve İnsanları buldukları yerde
katlettiler.
Beleriand'da savaş bir daha asla tamamen sona ermedi; ama
Morgoth'un hücumu azaldığında, baharın gelişiyle birlikte Ani Alev Savaşı
bitmiş kabul edildi. Böylece Angband Kuşatması bitti; Morgoth'un düşmanları
dağılıp birbirlerinden ayrıldı.
Fingölfin / tek başına Angband kapılarına geldi, borusunu
üfledi ve pirinç kapılara bir kez daha şiddetli bir darbe indirerek teke tek
bir dövüş için Morgoth'a meydan okudu. Ve Morgoth da geldi.
Bu onun savaşlar boyunca kalesinin kapılarından son çıkışı
olacaktı ve denir ki dövüşe gönüllü gelmemiş; çünkü kudreti dünyadaki her şeyin
üstünde olsa da Valar'a karşı korkunun ne demek olduğunu biliyordu. Ama
reislerinin gözü önündeki bu meydan okumayı reddedemezdi
Morgoth yedi kez keskin acı çığlıkları attı ki Angband
orduları dehşet içinde yüzükoyun kapaklandı, çığlıklar Kuzey diyarlarında
yankılandı.
Ama Kral sonunda yoruldu…
Fingolfın son ve umutsuz bir darbe vurmak için Ringil'le
ayağını yardı, kapkara
bir kan ve dumanlar fışkınp Grond'un çukurlarını doldurdu.
Fingolfin, Yüce Nordor Kralı, eski Elf krallarının en
gururlusu, en cesuru böylece öldü.
Thorondor, Crissaegrim'in zirvelerindeki yuvasından hızla
gelerek Morgoth'un üzerine saldırıp yüzünü yaraladı. Thorondor'un kanatlarının
hareketi, Manwe'nin rüzgârlarının gürültüsü gibiydi, bedeni güçlü pençeleriyle
yakalayıp Ork kargılarının üzerinden hızla havalanarak Kral'ı uzaklara taşıdı.
Ve onu Gondolin'in saklı vadisine kuzeyden bakan bir dağın zirvesine bıraktı;
ve Turgon gelip babasının üzerine yüce bir kurgan dikti. Bir daha hiçbir Ork,
Fingolfin dağının üzerinden aşmaya ya da mezarına yaklaşmaya cesaret edemedi,
ta ki Gondolin'in kıyameti gelip soydaşlarının arasında ihanet doğana dek.
Morgoth o günden sonra daima tek ayağı aksayarak yürüdü, yaralarının acısı
iyileştirilemedi; ve yüzünde Thorondor'un yaptığı yara izi kaldı.
Minas Tirith, Orklara karşı dayanıyordu. Ama sonunda,
Fingoifin'in ölümünün ardından, Morgoth'un en büyük ve en kofkunç hizmetkârı
Sindar dilinde adına Gorthaur denen Sauron, Tof Sirion üzerindeki kulenin
muhafızı Orodreth'in karşısına çıktı. Sauron, korkunç kudretin büyücüsü haline
gelmişti, gölgelerin ve hayaletlerin efendisi, akılda iğrenç, güçte zalim,
dokunduğunu biçimsizleştiren, hükmettiğinde boyun eğdiren, kurtadamların
efendisi; egemenlik alanı işkenceydi. Savunanların üzerine karanlık bir korku
bulutu çökertip saldırarak Minas Tirith'i ele geçirdi; ve Orodreth,
Nargothrond'a kaçtı.
Barahir oğlu Beren, büyük zorluklarla da olsa tek basına
Doriath'a ulaştı.
On Dokuzuncu Bölüm
Beren ve Luthien’e Dair
…hikâyelerin hâlâ en güzeli Beren ve Lûthien'in hikâyesidir.
Orklar şafaktan önceki sessiz saatlerde gelip Dorthonlion'lu
İnsanları şaşırtarak biri dışında hepsini öldürdüler. Barahir oğlu Beren,
babası tarafından Düşman'ın yollarını gözetlemek için tehlikeli bir göreve
gönderilmişti
Beren babasının kemiklerini gömüp üzerine taşlardan bir
kurgan yaparak önünde intikam yemini etti.
Orkların peşine düştü
Orkların reisleri yaptıklarıyla övünüyordu ve görevlerinin
tamamlandığını Sauron'a kanıtlamak için kestiği Barahir'in elini kaldırdı;
Felagund'un yüzüğü o eldeydi.
(Beren saklandığı) Bir kayanın ardından fırlayıp reisi
öldürdü, eli ve yüzüğü alarak (kaçtı).
Bu olayın ardından dört yıl boyunca Beren, Dorthonion'da tek
başına bir kaçak olarak dolaştı; ama kuşların, hayvanların dostu oldu ve unlar
da ona yardım edip ihanet etmediler, o zamandan itibaren ne et yedi ne de
Morgoth'un hizmetinde olmayan bir canlıyı öldürdü.
…tek başına yaptığı yiğitlikler Beleriand'ın her yerine
yayıldı,
Orklar onu aramaktansa yaklaştığı söylentisiyle bile
kaçtılar. Bu yüzden üzerine Sauron'un yönettiği bir ordu gönderildi.
Beren çok sert bir şekilde sıkıştırılıp Dorthonion'dan
kaçmaya zorlandı.
Güneye yaptığı yolculuk korkunçtu. Ered Gorgoroth'un
uçurumları dimdikti ve eteklerinin altında Ay'ın yükselişinden önceye uzanan
gölgeler vardı.
Bu yolculuk Beren'in görkemli işleri arasında en önemsizi
olarak sayılmaz ama, dehşet aklına dönmesin diye yolculuğunu kimseye anlatmadı;
kimse nasıl bir yol bulduğunu, böylece daha önce İnsan ya da Elfin ayak basmaya
cesaret edemediği yollarla Doriath'ın sınırlarına nasıl ulaştığını öğrenemedi.
…yaşlanıp ezilmiş olarak Doriath'a geldiği söylenir. Ama
yazın Neldoreth ormanında dolaşırken, bir akşam ay doğarken, Esgalduin'in
kıyısındaki açıklıkta solmayan çimenler üzerinde dans eden Thingol ve Melian'ın
kızı Lûthien'e rastlamış. Acısının tüm anıları ondan uzaklaşmış ve bir büyüye
kapılmış çünkü Lûthien, Ilûvatar'ın Çocukları'nın en güzeliydi.
Onu yüreğinde Gri Elf dilinde bülbül anlamına gelen,
alacakaranlığın kızı, Tinûviel diye isimlendirdi, çünkü onun ismini bilmiyordu.
Beren yanına gitti. Ama Beren'e bakarken, yazgısı üzerine
çöktü ve adamı sevdi; ama şafak sökerken adamın kollarının arasından kayıp
yeniden yok oldu. Beren o anda, mutluluk ve kederden öldürülmüş biri gibi
bayılıp yere yığıldı; sanki gölgenin dipsiz uçurumunda süzülüyorcasına uykuya
daldı, uyandığında kaskatıydı, boş bir yürekle terk edilmişti.
Ozan Daeron da Lûthien'e âşıktı ve Beren'le buluşmalarını
izleyip onları Thingol'e ihbar etti. O zaman Kral öfkeyle doldu,
…hizmetkârlarını onu yakalayıp bir suçlu gibi Menegroth'a
getirmeleri için yolladı; Lûthien onlardan önce davranıp Beren'i saygın bir
konuk gibi Thingol'ün huzuruna getirdi.
(Beren) "Yazgım, Ey Kral, Elflerin çok azının cesaret
edeceği tehlikelerden geçirerek beni buraya sürükledi. Ve burada aslında
aramadığımı buldum…”
(Thingol) Benim için elinde Morgoth'un tacından bir Silmaril
getir; o zaman, eğer isterse Lûthien elini seninkinin üzerine koyabilir…”
Beren güldü. "Küçük bir değere," dedi, "Elf
kralları kızlarını satıyor: değerli taşlara ve beceriyle yaratılan şeylere. Ama
eğer isteğin buysa Thingol, yerine getireceğim. Yeniden karşılaştığımızda elim
Demir Taç'tan alınma bir Silmaril'i tutacak; sen Barahir oğlu Beren'e son kez
bakmadan."
Felagund, Beren ve yanlarında on yoldaşları birlikte Nargothrond'dan
yola çıktılar
Sauron onların gizliliklerini açığa çıkardı,
…karanlıkta parlayan iki göz gördüler ve bir kurtadam, yoldaşlardan
birini yuttu; ama hiçbiri efendilerine ihanet etmedi.
Sauron, Beren'i çukura attığında Lûthien'in yüreğine bir korku
çöktü; danışmak için Melian'a gittiğinde, Tol-in-Gaûrhoth zindanlarında
kurtulma umudu olmadan yattığını öğrendi. Lûthien, yeryüzünde başka kimseden
ona yardım gelmeyeceğini anlayarak, Doriath'dan kaçıp ona ulaşmaya karar verdi;
ama Daeron'dan yardım istedi ve o da Kral'a kızının amacını ihbar etti. Thingol
korku ve şaşkınlıkla doldu; çünkü o gökyüzünün ışıklarından, Lûthien'inden
mahrum kalamazdı ve onu zaptedemeyeceği için, kaçmasından ve mutluluğunun
solmasından korkarak kaçamayacağı bir ev inşa edilmesini sağladı.
Menegroth'un kapılarından çok uzakta olmayan, Neldoreth
Ormanı'nda ağaçların en yücesi vardı
Ve o, Hirilorn denen görkemli bir kayın ağacıydı,
Çok yukarıda, Hirilorn'un gövdeleri arasına ağaç bir ev inşa
edilip Lûthien'in orada yaşaması sağlandı
(Lûthien) büyü bilgilerini kullanarak saçlarının çok fazla
uzamasını sağladı, saçlarından güzelliğini bir gölge gibi çevreleyen koyu bir
pelerin ördü ve onu bir uyku büyüsüyle yükledi. Kalan saç tellerindi bir ip
sarıp penceresinden aşağı uzattı; ve ağacın altında oturan hafızlar, ipin ucu
üstlerinde sallanırken derin bir uykuya daldılar Sonra Lûthien hapishanesinden
inip gölgeli cübbesinin içinde gizlenerek tüm gözlerden kaçtı ve Doriath'dan
yok oldu.
…
Lûthien kandırıldı; çünkü aniden onu yakalayıp pelerinini
aldılar, kapıları geçmesine, Celegorm ve Curufin dışında biriyle konuşmasına
izin verilmedi.
(…kurt köpeklerinin lideri Huan) onu gizli yollarla
Nargothrond'dan çıkardı, birlikte kuzeye kaçtılar…
Lûthien geldi ye Sauron'un adasına yönelen köprü üzerinde
durup hiçbir taş duvarın engelleyemediği bir şarkı söyledi. Beren onu duydu,
düş gördüğünü sandı; çünkü yıldızlar üzerinde parıldıyor, ağaçlarda bülbüller
şakıyordu.
(Sauron) köprüye bir kurt yolladı. Ama Huan onu sessizce
öldürdü. Sauron teker teker diğerlerini de gönderdi; Huan onları teker teker
boğazlayıp öldürdü. Sonra Sauron, kötülük kadar kadim, korkutucu bir hayvan
olan Draugluin'i, Angband'daki kurtadamların efendisi ve babasını gönderdi.
Draugluin kaçıp kuleye sığınarak Sauron'un ayaklan dibinde
öldü; ölürken efendisine dedi ki: "Huan orada!" Sauron, o ülkede
herkesin bildiği gibi, Valinor'un kurt köpeği için emredilen yazgıyı biliyordu,
bunu kendisinin başarabileceğini düşündü. Bu yüzden bir kurtadam suretine
bürünerek kendini dünya üzerinde yürümüş en güçlü kişi yaptı; ve kazanmak için köprünün
ağzına ilerledi.
…ne büyücülük ne büyü, ne pençe ya da zehir, ne şeytanın
marifeti ne de hayvan kuvveti Valinor'lu Huan’ı yenemezdi; düşmanı boğazından
yakalayıp altına aldı. Sonra Sauron, biçim değiştirerek yılan suretine ve
ardından alışılmış suretine dönüştü; ama bedenini tamamen terk etmeden Huan'ın
kavrayışından kurtulamazdı.
Lûthien yanına geldi / "Kulenin yönetimini bana teslim
etmedikçe çıplak varlığın, orada ebediyyen Morgoth'un gözleriyle delinecek ve
aşağılanmanın eziyetine katlanacak."
Sauron kabul etti, Lûthien adanın ve oradaki her şeyin
yönetimini aldı; ve Huan onu serbest bıraktı.
Beren ve Tinûviel Lûthien yeniden özgürdüler
"Şu ikisi arasından seçmelisin Beren: macerandan ve
yemininden vazgeçip yeryüzü üzerinde bir gezgin hayatı aramak; ya da sözünü
tutup tahtının üzerindeki karanlığın kudretiyle mücadele etmek. Ama her iki
durumda da seninle geleceğim ve kaderimiz aynı olacak."
Celegorm ve Curufin ormandan hızla at sürerek geçiyordu;
kardeşler onları uzaktan görüp tanıdılar. Sonra Celegorm atını çevirip Beren'i
devirmeyi amaçlayarak üzerine mahmuzladı
Curufin bulutların ve göğün altında Beren'i lanetledi.
"Hızlı ve acı bir ölüme git" dedi.
Celegorm sanki gidiyorlarmış gibi onu terkisine aldı; Beren
de sözlerine aldırmadan onlara sırtını döndü. Ama Curufin, utanç ve kötülükle
dolarak Celegorm'un yayını aldı ve giderlerken arkasına bir ok attı; ok,
Lûthien'e yöneltilmişti. Huan atılarak onu ağzıyla yakaladı; Curufin yeniden
attı ve Beren, Lûthien'in önüne geçti, ok göğsüne saplandı.
Huan'in Feanor oğullarını kovaladığı, onların da korku
içinde kaçtıkları anlatılır; ve döndüğünde Lûthien'e ormandan şifalı bir bitki
getirir. Kız o yaprakla Beren'in kanamasını durdurur, hüneri ve sevgisiyle onu
iyileştirir; böylece sonunda Doriath'a dönerler.
Beren, Lûthien'in artık güvende olduğunu bilerek bir sabah
gün doğmadan kalkar ve onu Huan'a teslim eder; ardından o hâlâ çimenler
üzerinde uyurken büyük bir keder içinde ayrılır.
…tek başına, son tehlikenin eşiğinde dikilirken, Lûthien ve
göklerin ışıklarını övmek için Ayrılış Şarkısı'nı yazar; artık sevgiye ve ışığa
elveda demesi gerektiğine inanıyordur.
Ve onu kimlerin duyabileceğine aldırmadan yüksek sesle söyledi,
çünkü ümitsizdi ve hiçbir kaçış aramadı.
Ama Lûthien şarkıyı duyar ve beklenmedik bir şekilde
ormandan geçerek gelirken yanıt olarak şarkı söyler. Çünkü Huan, bir kez daha
onun atı olmaya razı olarak hızla Beren'in peşinden gelmektedirler.
Böylece Beren ve Lûthien, çölün ve ormanın arasında yeniden
buluştu. Beren bir süre için sessiz ve mutluydu; ama sonra Lûthien'i
yolculuğundan vazgeçirmeye çalıştı.
"Şimdi Thingol'e verdiğim sözü üç kez lanetleniyorum,
seni Morgoth'un gölgesi altına getirmektense, Menegroth'da beni öldürmüş
olmasını diliyorum."
Beren, Lüthien'in, ikisinin de üzerinde uzanan yazgıdan
ayrılamayacağını kavradı ve artık vazgeçirmeye çalışmadı. Huan'ın öğüdü ve
Lüthien'in ilmiyle Draugluin'in suretine büründü, kız da Thuring-wethirin
kanatlı kötülüğüne. Beren bakıldığında, gözlerindeki gerçekten zalim ama masum
bir ruh parıltısı dışında, tüm yönleriyle bir kurtadam olmuştu; ve yanında
katlanmış kanatlarıyla tutunan yarasa benzeri bir yaratık gördüğünde
bakışlarında dehşet vardı.
…
Kapıda hakkında hiçbir şey bilinmeyen bir nöbetçi olduğu
için ümitsizliğe kapıldılar.
(Carcharoth) Morgoth, Huan'ın yazgısını hatırlayıp
Draugluin'in neslinden yavrular arasından birini seçti; kendi eliyle canlı etle
besleyip gücünü onun üzerine yaydı. Kurt hiçbir ine sığmayana kadar hızla
büyüdü, Morgoth'un ayaklarının dibinde iri cüssesiyle ve daima açlık içinde
uzandı. Orada cehennemin ateşi ve acıları içine yerleşti, güçlü, korkunç ve
işkence edilmiş yok edici bir ruhla doldu.
…eski ilahi ırktan bir güç inerek Lüthien'e sahip oldu,
büründüğü iğrenç sureti terk ederek Carcharoth'un gücü önünde küçük ama parlak
ve korkutucu bir şekilde dikildi. Elini kaldırarak ona uyumasını emretti ve
dedi ki: "Ey kederli ruh, şimdi karanlık bir unutuşun içine gir, bir süre için
yaşamın korkunç yazgısını unut." Ve Carcharoth, sanki üzerine yıldırım
düşmüş gibi yıkıldı.
Morgoth'un huzuruna ulaştılar.
Morgoth kızın güzelliğine baktı, ölümcül bir şehvete kapıldı
ve Valinor'dan kaçtığından beri yüreğine düşenlerden daha karanlık bir plan
tasarlamaya başladı. Böylece kendi kötülüğüyle ayartıldı,
Tüm saray uykuya daldı, ateşler soluklaşıp söndü; ama
Morgoth'un başındaki taçta bulunan Silmaril'ler, aniden beyaz alev
ışıltılarıyla parıldadı; tacın ve mücevherlerin üzerine, arzu, korku ve özen
gösterip korumanın ağırlıklarıyla yüklü bir dünya yerleştirilmiş gibiydi ki bu
Morgoth'un iradesinin bile taşıyamayacağı bir ağırlıktı ve başını öne eğdirdi.
Morgoth aniden, toprak kaymasına uğrayan bir tepenin akışı
gibi devrildi, tahtının üzerinden bir şimşek gibi savrulup cehennemin zeminine
yüzükoyun uzandı. Demir tacı başından çıkarak yuvarlandı. Artık her şey
hareketsizdi.
Beren ölü bir hayvan gibi yere uzanmıştı; ama Lûthien eliyle
dokunarak onu kaldırdı ve kurt kılığından sıyrıldı. Bıçağı Angrist'i çekti; ve
onu zapteden demir pençelerden bir Silmaril kesti.
Onu avucunun içine kapatırken bedeninden bir parıltı
fışkırdı, eli ışıldayan bir lamba gibi oldu; ama mücevher dokunmasına izin
verip canını yakmadı.
Kapı'da kaçamayacaklan bir engel vardı; Carcharoth
uykusundan uyanmış, Angband'ın eşiğinde öfke içinde dikiliyordu. Onun farkına
varmalarından önce, onları gördü ve koşarlarken önlerine atladı.
Carcharoth kutsal mücevhere baktı ve korkmadı, içindeki yok
edici ruh ani bir ateş gibi canlandı; birden eli ağzının içine alarak
bileğinden ısırdı. Ruhu bir acı aleviyle doldu, Silmaril melun etini yaktı.
Uluyarak önlerinden kaçtı, Kapı'nın önündeki vadinin
yamaçları işkencesinin feryadıyla yankılandı. Deliliği öyle dehşet vericiydi ki
vadide yaşayan ya da oraya yönelen yolların üzerinde olan Morgoth'un tüm
yaratıkları kaçıştı; yoluna çıkan tüm canlıları öldürdü ve dünyanın üzerine
Kuzey'den bir yıkım boşaldı.
Morgoth'un orduları uyanmıştı. Böylece Simaril macerası
yıkım ve ümitsizlik içinde sona ermişe benziyordu; ama o anda vadinin
yamaçlarının yukarısında, kuzeye doğru rüzgârdan daha hızlı kanatlarıyla uçan
üç güçlü kuş belirdi. Tüm kuşların ve hayvanlar Beren'in yakınında dolaşması ve
yardıma ihtiyaç duyduklarında haber verilmesi istenmişti ve Huan ona yardım
etmeleri gerekebileceğinden her şeyin izlenmesini emretmişti.
Thorondor ve kulları / Lûthien ve Beren'i yerden kaldırıp
bulutların içinde taşıdılar.
Bundan sonra Beren, Tek-elli, Erchamion diye adlandırıldı;
acısı yüzüne kazınmıştı. Ama Lûthien'in aşkı sayesinde yeniden hayata dönmüştü,
Beren, Lûthien'i babası Thingol'un tahtının önüne götürdü
"Sözüme uyarak döndüm. Şimdi benim olduğunu iddia etmek
için geldim."
Ve Thingol yanıtladı: "Macerandan ve yemininden ne
haber?"
Ama Beren dedi ki: "Tamamlandı. Şimdi bir Silmaril
elimde."
O zaman Thingol dedi ki: "Onu bana göster!"
Thingol'e bu İnsan'ın diğer ölümlü İnsanlardan farklı
olduğunu gördü ve Lûthien'in sevgisi yeni ve tuhaf bir şey gibi geldi;
yazgılarının dünyanın hiçbir gücüyle engellenemeyeceğini anladı. Bu yüzden
sonunda onun arzusunu kabullendi ve Beren, babasının tahtının huzurunda
Lûthien'in elini tuttu.
Carcharoth her gün Menegroth'a yaklaşırken, hikâyelerin
hayvan takiplerinin en tehlikelisi diye anlattığı Kurt'un Avlanışı'na
hazırlandılar.
(Carcharoth) Thingol'un üzerine atladı. Beren hızla
Thingol'ün önüne elinde mızrağıyla geçti ama Carcharoth onu yana sürükleyip
yere yıktı ve göğsünü ısırdı. O anda Huan çalılıktan fırlayıp Kurt'un üzerine
atladı, şiddetle dövüşerek yere düştüler
Huan, Carcharoth'u öldürdü; ama orada, Doriath ormanında,
uzun süre önce söylenmiş yazgısı da tamamlanmıştı; ölümcül yaralar almış,
Morgoth'un zehiri içine işlemişti. Beren'in yanına gelip yere yığıldı, üçüncü
kez sözcüklerle konuştu; ölmeden önce Beren'e elveda dedi. Beren konuşmadı ama
elini kurt köpeğinin başına koydu, böylece ayrıldılar.
(Kurdun karnını yardılar) Silmaril orada göz önüne çıkmış
olarak durdu, ışığı çevrelerindeki ormanın gölgelerini doldurdu. Sonra Mablung
korku içinde onu hızla alıp Beren'in eline yerleştirdi; ve Beren, Silmaril'in
dokunuşuyla canlanıp onu yukarıya kaldırarak Thingol'e almasını söyledi.
"Şimdi Macera başarıldı," dedi, "yazgım tamamlandı"; ve bir
daha hiç konuşmadı.
(Lûthien) Orada kollarını Beren'e dolayıp Batı Denizi'nin
ötesinde kendisini beklemesini söyleyerek öptü; ve Beren, ruhu kendini terk
etmeden önce kızın gözlerine baktı.
Lûthien, Batı'nın konakları ötesinde, dünyanın sınırları
üzerindeki Mandos'un salonlarına, Eldalie'nin kararlaştırılmış yerine geldi.
Mandos'un huzurunda diz çöküp ona şarkı söyledi.
Lûthien'in Mandos'un huzurunda söylediği şarkı, sözcüklerle
dokunmuşların en güzeli, dünyada duyulabilecek en kederli şarkıydı.
Mandos merhamete geldi, daha önce hiç böyle hareket
etmemişti ve sonra da etmeyecekti.
Ilûvatar'ın hükmü altında dünyayı yöneten Valar Efendisi
Manwe'ye gitti; ve Ilûvatar'ın arzusunun vahiy edildiği en derin yer olan
düşüncesinde Manwe bir çözüm aradı.
(İki seçenek vardı Valimar’da sonsuza dek yaşamak fakat
Beren olmadan ya da Orta Dünya'da Beren’le birlikte bir ömür fakat ölümsüzlük
olmadan)
Kutlu Diyar'ı terk ederek ve orada yaşayanlarla ilgili
akrabalık haklarından vazgeçerek ikinci tercihi seçti
Böylece Eldalie arasında gerçekten ölen sadece o oldu ve
uzun zaman önce dünyayı terk etti.
…
Yirminci Bölüm
Beşinci Savaş: Nirnaeth Arnoediad'a Dair
Denir ki Beren ve Lûthien'in kuzeydeki topraklara dönerek
bir süre erkek ve kadın olarak birlikte yaşamış; ve yeniden Doriath'da: ölümlü
bedenlerine bürünmüşler. Onları görenler hem sevinç hem de korkuyla dolmuş;
Lûthien Menegroth'a giderek elinin dokunuşuyla Thingol'un kışını düzeltmiş.
Melian onun gözlerine bakmış, orada yazılı hükmü okuyup dönüp gitmiş; çünkü
aralarında dünyanın sonunun ötesine uzanan bir ayrılığın doğduğunu anlamış ve o
anda hiçbir kaybedişin kederi Maia Melian'ın kederinden daha ağır değildi.
Feanor oğlu Maedhros, Morgoth'un zaptedilemez olmadığını
anlayarak dua etti; çünkü Beren'in ve Lûthien'in yaptıkları Beleriand'ın her
yerinde birçok şarkıda anlatılmıştı.
Savaşın dördüncü gününde Anfauglirh düzlüğünde. Sayısız
Gözyaşı, Nirnaeth Arnoediad başladı, hiçbir şarkı ya da hikâye Onun tüm
kederini kapsayamaz.
Morgoth son gücünü ortaya sürdü, Angband boşaltılmıştı.
Kurtlar ve kurtbinicileri geldiler, Balroglar, ejderler ve ejderlerin babası
Glaurung geldi.
Cücelerin kralı Azaghâl Glaurung’un karnını deldi.
Sonra Cüceler Azaghâl'ın bedenini kaldırıp uzağa taşıdılar;
yavaş adımlarla, bu sanki ülkelerindeki bir cenaze töreniymiş gibi pes seslerle
ağıt söyleyerek arkasından yürüdüler, artık düşmanlarına dikkat etmiyorlardı;
ve kimse onları durdurmaya cesaret edemedi.
Balroglann Efendisi Gothmog / Fingon'a yöneldi.
Gothmog kara baltasıyla ona vurdu ve yarıldığında Fingon'un
miğferinden beyaz bir alev fışkırdı. Yüce Noldor Kralı böylece öldü
…altıncı günde / Huor gözüne saplanan zehirli bir okla
öldürüldü, Haddr'un tüm yiğit İnsanları etrafında bir yığın halinde
katledildiler; ve Orklar başlarını kesip günbatımında, altından bir tepecik
gibi yığdılar.
Hepsinin sonunda Hurin tek başına ayaktaydı.
Hurin'in her kesip öldürüşünde "Aure entuluva! Gündüz
yeniden gelecek!" diye bağırdığı şarkılarda söylenir. Bunu yetmiş kez
haykırmış; ama sonunda Morgoth'un emriyle canlı yakalamaları gerektiği için
kollarına yapışmışlar, ama o baltasıyla onları kesmeye devam etmiş ta ki büyük
bir Ork yığınının altında kalıncaya dek. Sonra Gothmog onu bağlayıp
aşağılamalar içinde Angband'a sürükledi.
Morgoth'un zaferi görkemliydi ve tasarısı, kalbini
fethedecek bir şekilde gerçekleşmişti; çünkü İnsanlar, İnsanların canlarını
alıp Eldar'a ihanet etmiş, ona karşı birleşmesi gerekenler arasında korku ve
nefret uyanmıştı. O günden itibaren Elf yürekleri, Edain'in Üç Hanedanı'ndan
olanlar dışında, İnsanlara yabancılaştı.
Şimdi Mongoth'un düşüncesi Turgon'un üzerinde yoğunlaştı;
çünkü düşmanları içinde yakalamayı ya da yok etmeyi en çok istediği, Turgon
ondan kaçmıştı. Bu düşünce onu tedirgin etti, zaferini gölgeledi, çünkü güçlü
Fingolfin hanedanından gelen Turgon, şimdi hakkı olarak tüm Noldor'un Kralı
olmuştu…
Yirmi Birinci Bölüm
Turambar Túrin'e Dair
(Sayısız Gözyaşı Savaşından sonra annesi Morwen, Túrin için
endişelendi ve oğlunu Doriath'a gönderdi. Thingol onu oğlu gibi yetiştirdi.
Kralın dostlarından biriyle tartıştı ve sonra bu kişinin ölümünden sorumlu
tutuldu. Bunun üzerine Doriath’dan ayrıldı.
Thingol Túrin’i bulması için Beleg’i görevlendirir. Beleg Túrin’i
buldu fakat geri dönmeye ikna edemedi. Uzun zaman sonra orkların elinde tutsak
olan Túrin’i kurtaran yine Beleg oldu fakat elleri bağlı halde baygın olan ve kendine
geldiği anda Beleg’i düşman sanan Túrin, eline geçirdiği kılıçla Beleg’i
öldürdü.
Túrin Nargothrond'a gider ve burada Kara Kılıç lakabıyla
anılır. Burada orklara karşı bir savaşı kumanda eder. Açık bir alanda düşmanla
çarpışır fakat orkların başındaki ejder Glaurung, meydandaki herkesi
alevleriyle yok eder ve böylece Nargothrond yok olur.
Túrin, ailesini tekrar bulabilmek ümidiyle Dor-lómin'e geri
döndü. Burada kardeşi Nienor'la karşılaştı. Nienor, Túrin Dor-lómin’den
ayrıldıktan sonra doğmuştu. Kardeş olduklarını bilmiyorlardı. Túrin,
karşılaştığı ve bu kıza Nîniel adını verdi ve onunla evlendi.
Túrin Kılıcı Anglachel ile Glaurung’un karnını deldi. Yaralanan
ejder, bakışlarıyla Túrin’i esir etti. Nienor dehşet içinde onlara bakarken
ejder, Nienor’a Túrin’le kardeş olduklarını söyledi. Nienor kıyısında durduğu
nehre atlayarak intihar etti.
Ejderin büyüsünden kurtulan Túrin gerçeği kabullenmek
istemedi. Fakat korkunç yazgısını uzun süre yadsıyamadı. Ejder leşinin olduğu
yere döndü. Kendini kılıcının üzerine bırakarak intihar etti.)
Yirmi İkinci Bölüm
Doriath'ın Yıkılışına Dair
Böylece bitti Turambar Tûrin'in hikâyesi; Ama Morgoth
uyumadı, ne de kötülüğe ara verdi, Hador hanedanıyla işi henüz bitmemişti.
Hûrin'in elinin altında, Morwen'in de yabanda bilinçsizce dolaşmasına rağmen,
onlara karşı kötülüğe doymamıştı.
(Hûrin) Tûrin'in ölümünün üzerinden bir yıl geçmişti. Yirmi
sekiz yıl boyunca Angband'da esir tutulmuş ve gittikçe artan bir eziyetle
davranılmıştı.
Cücelerin Gerdanlığı, Nauglamir. Hurin, sert ve acı sözlerle
onu Thingol'un ayaklarının önüne fırlattı.
Hûrin / Sonra dönüp Bin Mağara'dan çıktı ve onu görenler
yüzünün önünde geriledi; ve kimse gidişine karşı koymadı, nereye gittiğim kimse
bilmedi.
(Thingol) Nauglamir'i yeniden yapacak, içine Silmaril'i
yerleştireceklerdi.
Arzusu başarıldı,
Thingol onu alıp boynun etrafına takmaya hazırlandı; ama
Cüceler onu bırakmadı,
(Kral) Doriath'dan gitmelerini emretti. Cücelerin şehveti
Kral'ın sözleriyle hiddetlenerek alevlendi; etrafını kuşatıp onu yakaladılar ve
o dururken onu katlettiler.
Sonra Cüceler Nauglamır'i alıp Menegrpth'dan çıkarak doğuya
Region'a doğru kaçtılar. Ama haberler ormanda hızla yayıldı
Nauglamir yeniden ele geçirilip keskin bir keder içinde
Kraliçe Melian'a getirildi.
Melian, Orta Dünya'dan yok oldu, batı denizinin ötesindeki
Valar diyarına geçti,
Cüceler yollarında ilerleyip büyük köprüyü geçerek
Menegorth'a girdiler; ve orada, Eski Günler'in kederli olayları içindeki en
keder verici şey oluştu. Çünkü Bin Mağara'da savaş vardı, birçok Elf ve Cüce
öldürülmüştü; bu unutulmayacaktı.
Ağır Elli Mablung öldü; ve Silmaril alındı.
Sarn Athrad'da, Beren son savaşını yaptı ve Nogrod
Efendisi'ni öldürüp ondan Cücelerin
Gerdanlığı'nı söküp aldı; ama ölürken tüm hazineyi
lanetledi.
Beren Nauglamir'i alarak Tol Galen'e döndü.
…kolyeyi ve ölümsüz mücevheri boynuna taktığında Lûthien'in
görüntüsü, Valinor diyarının dışında oluşan en büyük güzelliğe ve görkeme
ulaşmıştı;
Dior, anne ve babasının Morgoth'un dehşetinden umudun
ötesine geçerek getirdikleri Silmaril'e uzun süre baktı; ölümün onların üzerine
böylesine çabuk ulaşması yüzünden kederi büyüktü. Bilgeler, Silmaril'in onların
sonunu hızlandırdığını söyler
Sonra Dior kalkıp Nauglamir'i boynuna taktı
Feanor oğullarının yemini tekrar uykudan uyandı.
Dior'la Bin Mağara'da savaştılar; böylece Elf in Elf
tarafından ikinci kıyımı gerçekleşti.
Dior ve karısı Nimloth da katledildi,
Doriath harap edildi ve asla yeniden yükselmedi. Ama Feanor
oğulları aradıkları şeye ulaşamadı; çünkü halkın geri kalanı onlardan önce
kaçmıştı ve aralarında Dior'un kızı Elwing de vardı, yanlarında. Silmaril'i
taşıyarak deniz kıyısına Sirion'un deltalarına geldiler.
Yirmi Üçüncü Bölüm
Tuor'a ve Gondolin’in Yıkılışına Dair
Hûrin'in kardeşi Huor'un Sayısız Gözyaşı Savaşı'nda
öldürüldüğü anlatıldı; ve o yılın kışında karısı Rian, Mithrim'in yabanında bir
oğul doğurdu, ona Tuor adı verildi
Tuor, Gondolin'de kaldı,
Maeglin'in saklı nefreti daha da büyüdü, çünkü ona, Gondolin
Kralı’nın tek varisine sahip olmayı her şeyden çok arzuluyordu.
Tuor, Kral'ın beğenisini kazanarak öyle yükseldi ki orada
yaşadığı yedi yılın sonunda Turgon, onun kızının elini tutmasını reddetmedi
Sonraki yılın baharında Tuor ile Celebrindal Idril'in
oğulları Yarı Elf Eerendil, Gondolin'de doğdu
Maeglin'in Orklar tarafından yakalanıp Angband'a götürülmesi
gerçekleşti. Maeglin güçsüz ya da korkak değildi, ama işkence ruhunu yıldırdı,
Morgoth'a Gondolin'in yerini, ulaşılıp saldırılabilecek yolları açıklayarak
hayatını ve özgürlüğünü satın aldı.
Morgoth kimse ihanetinden şüphelenmesin diye onu Gondolin'e
gönderdi, böylece zamanı geldiğinde Maeglin saldırıya içeriden yardım edecekti;
Earendil'in yedi yaşına bastığı yıl, Morgoth sonunda
hazırdı,
Ecthelion'un, Balrog Efendisi Gothmog'la Kral'ın
meydanındaki döğüşü ki her biri diğerini öldürdü,
Tuor, Maeglin'le şehrin surlarında döğüşüp onu aşağı
fırlattı,
Gondolin'in kalanları dağları aşıp Sirion Vadisi'ne ulaştı…
Yirmi Dördüncü Bölüm
Earandil’in Yolculuğuna ve Öfke Savaşına Dair
Eârendil, sonra Sirion deltası civarına yerleşen halkın
efendisi oldu; Zarif Elwing'i eş olarak aldı ve o da ona Yarı Elfler denen
Elrond ile Elros'u doğurdu.
Eârandil, Cîrdan'ın yardımıyla şarkıdaki gemilerinin en
güzeli olan Köpükçiçeği'ni, Vingilot, inşa etti
…oğullarının esareti için Earendil ve Elwing'in kederi çok
büyüktü, öldürüldüklerinden korkuyorlardı; ama öyle değildi. Çünkü Maglor,
Elros ve Elrond'a acımıştı,
Manwe hükmünü verdi, dedi ki: "Bu meselede hüküm
kudreti bana verildi. İki Akraba'nın sevgisi için cesaret edip giriştiği
tehlike ne Eârendil'e ulaşacak ne de ona duyduğu sevgi yüzünden tehlikeye
atılan karısı Elwing'e; ama onlar bir daha asla Dış Topraklar'daki Elf ya da
İnsanlar arasında yürüyemeyecekler. Ve onlar hakkındaki kararım şu: Eârendil'e,
Elwing'e ve oğullarına özgürce hangi soyun kaderlerine katılacakları,
hangisinin altında yargılanacaklarını seçme hakkı verilecektir."
Elwing, Lûthien yüzünden, Ilûvatar'ın İlk Çocukları arasında
yargılanmayı seçti
Batı ve Kuzey ordularının karşılaşması Ulu Savaş, Öfke Savaşı
diye adlandırıldı. Morgoth'un Saltanatının tüm gücü savaşa girdi, sayıları o
denli fazlaydı ki Anfauglith savaşa yetmedi; ve tüm Kuzey savaşla alevler
içinde kaldı.
Morgoth korktu ve kendisi başlarına geçmeye cesaret edemedi.
Düşmanlarının üzerine hazırladığı son korkunç saldırıyı saldı, Angband'ın
çukurlarından, daha önce görülmeyen kanatlı ejderler fırladı; bu korkutucu
ordunun saldırısı öyle ani ve yıkıcıydı ki Valar ordusu geri sürüldü, çünkü
ejderler büyük gök gürlemeleriyle, şimşeklerle ve ateşten bir fırtına içinde
gelmişti.
Ama Eârendil, beyaz alevle ışıldayarak ulaştı, Vingilot'un
çevresinde göklerin tüm büyük kuşları toplanmıştı ve reisleri Thorondor'du,
havada tüm gün ve karanlık bir şüphe gecesinin sonuna kadar savaş yapıldı.
Güneşin yükselmesinden önce Eârendil, Kara Ancalagor'u, ejder ordusunun en
güçlüsünü öldürüp onu gökyüzünden aşağıya fırlattı; ve ejder, Thargorodrim
kulelerinin üzerine düştü, kuleler yıkılıp parçalandı. Sonra güneş yükseldi ve
Valar ordusu galip geldi, ejderlerin hemen hemen tamamı yok edildi; Morgoth'un
tüm çukurları parçalanıp üstleri açıldı, Valar'ın kudreti dünyanın
derinliklerine dek indi. Orada Morgoth kovuğunda duruyordu ve hâlâ cesur
değildi. Madenlerinin en derinlerine kaçtı, barış ve af için yalvardı; ama ayakları
kesilip yüzü koyun yere savruldu. Daha önce yapıldığı gibi Angainor ile
zincirlendi ve demir tacı boynuna takılacak bir tasma olarak yeniden dövüldü,
başı dizlerinin üzerine eğilmişti. Ve Morgoth'ta kalan iki Silmaril, tacından
alındı, gökyüzü- nün altında lekesizce parladılar; Eönwe onları alıp korudu.
Feanor oğulları / Silmaril'leri nasıl ele geçirecekleri
hakkında konuştular. Kendilerini gizleyerek geceleyin Eönwe'nin kampına
geldiler, Silmâril'lerin korunduğu yere sokuldular; ve muhafızları katlederek
mücevherleri ele geçirdiler.
Ama mücevher, dayanılmaz bir acı içinde Maedhros'un elini
yaktı. Eönwe’nin söylediği gibi mücevherin üzerindeki hakkının hükmünü
yitirdiğini ve yeminin boşuna olduğunu anladı. Acı ve keder içinde olarak
kendini alevle dolu dipsiz bir yarığa attı, böylece sona geldi; taşıdığı
Silmaril, Dünya'nın bağrına gömüldü.
Ve denir ki, Maglor, taşadığı Silmaril'in ona verdiği acıya
dayanamamış; sonunda onu Deniz'e fırlatmış, ondan sonra keder ve pişmanlık
içinde dalgaların yanında şarkılar söyleyerek daima kıyılarda dolaşıp durmuş.
Ve böylece Silmaril'lerin uzun süre sonra yurtlarını
bulmaları gerçekleşmişti: biri gökyüzünde, biri dünyanın yüreğindeki ateşlerde
ve biri de suların derinliklerinde.
Valar, Morgoth'u, Dünya'nın Duvarları'nın ötesine,
Karanlık'ın Kapısı'ndan Zamandışı Boşluk'a itti; o duvarlara sonsuza dek bir nöbetçi
yerleştirildi, ve Eârendil gökyüzünün surlarını izlemeye devam ediyordu.
Burada sona eriyor SILMARILLION.
Maceranın devamı için Güç Yüzüklerine Dair
…
Türkçeleştiren: Serap Erincin - Hakan Aytutucu
Altıkırkbeş Yayınları
2. basım, 2001
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder