Camille Paglia - Cinsel Kimlikler
Nefertiti’den Emily Dickinson’a Sanat ve Çöküş
Önsöz
Bu kitap, kutsal kitaptaki kurallarla belirlenen batı
geleneğini kabul etmekte ve kültürün anlamsız parçalara ayrılarak çöktüğünü
ifade eden modemist fikri reddetmektedir.
Musevi-Hıristiyanlığın sanatta, erotizmde, astrolojide ve
pop kültürde gelişmeye devam eden paganizmi hiçbir zaman ortadan
kaldıramadığını göstermeye çalışıyorum.
Seksi ve doğayı merhametsiz pagan güçler olarak kabul
ediyorum.
Cinsellik ve Şiddet, ya da Doğa ve Sanat
Başlangıçta doğa vardı.
Cinsellik insanda doğal olanın ta kendisidir.
…toplum, doğanın gücü karşısındaki bir korunaktır.
İnsanî hayat, korku ve kaçışla başladı.
…feminizm, son iki yüzyılın tüm liberal
hareketleri gibi, Rousseau’nun mirasçısıdır.
Sade’ın, / eserleri, hiciv tarzında yazılmış geniş
kapsamlı Rousseau eleştirileridir.
Sade’e göre, doğaya dönmek dizginleri şiddet ve şehvete
bırakmak demektir.
Cinsellik güçtür. Kimlik, güçtür. Batı kültüründe, sömürücü
olmayan tek bir ilişki biçimi yoktur.
Doğada hiyerarşiler vardır ve toplumda da birbirlerinin
yerine geçebilen hiyerarşiler bulunur.
Yunancada Olympos tanrılarından daha az tanrısallık
atfedilmiş ruhsal varlıklar için kullanılan daimon
kelimesi / Hıristiyanlık, daemonik kelimesini demonik, yani “şeytanî”
kelimesine çevirmiştir.
Cinsellik yoluyla özgürlük arayışı yenilgiye mahkûmdur. (neden
böyledir, çünkü) Cinselliğe, mecburiyet ve kadim Zaruret hükmeder.
Tanımlamak bilmek; bilmek denetlemektir. …yirminci yüzyıl
fiziği, tüm maddelerin hareket halinde olduğunu kanıtlar. Bir başka deyişle,
yalnızca enerjiden başka şey yoktur. Gel gelelim, Batı’nın entelektüel ve
ahlâkî varsayımlarını geçersiz kıldığından, bu kavrayış, yaratıcı anlamda
özümsenememiştir.
Tarih öncesinde kadın evrensel olarak doğa ile
özdeşleştirilmişti.
Doğa bir kez kenara itilince, kadınlığın da önemi azaldı.
Hem Apollonca gelenek, hem de Musevi-Hıristiyan geleneği
aşkın geleneklerdir. Yani, doğayı alt etmenin ya da sınırlarını aşmanın
arayışındadırlar.
Batıda doğa geri plana sürüldükçe, bastırılmışın geri dönüşü
olan femme fatalle daha çok karşılaşılır.
Dişi hayvanlar, genellikle erkeklerinden daha
gösterişsizdir.
Bastırma, genişlemiş bilincimizin yükünün ağırlığı altında
işlev göstermemize izin veren evrimsel bir uyarlanmadır. Çünkü bilincinde
olduğumuz şey, bizi delirtebilir.
Akıl, bedenin tutsağıdır. Kusursuz nesnellik diye bir şey
yoktur. Her düşünce bir parça duygusallık içerir.
Duygu kaostur. Her iyi duygunun bir de olumsuz tarafı söz
konusudur.
…bebekler cam kavanozların içinde doğana dek anayla oğul
arasındaki bu kavga bitmeyecektir. Yine de üremeyi kadının elinden alacak olan
totaliter gelecekte, ne sanat ne de etkilenim olacaktır. Erkekler, acı
çekmediği gibi haz da duyamayan birer makineye dönüşecektir. İmgelemin,
hayatımızın her gününde ödediğimiz bir bedeli vardır. Bizi bağlayan biyolojik
zincirlerimizden kaçış yolu yoktur (s. 32).
Kadın bedeni, mağara tapınaklarından kiliselere, tüm kutsal
mekânların prototipidir.
Evlilik ve dinin güçlü olduğu dönemler, mutlu dönemlerdir.
Sistem ve düzen bizi cinsellik ve doğadan esirger.
Hıristiyanlık Dionysoscu gizemler dininin gelişmiş bir
biçimi idi ve paradoksal bir biçimde aşkın bir dünya adına doğayı baskı altında
tutmaya çalışıyordu.
Sanat, erkeklerin kadının kendine yeterliliğini taklit
etmeye en çok yaklaştıkları alandır.
Doğanın akışına karşı en etkili silâh sanattır.
Dionysoscu olan, doğanın kitonyen akışkanlığıdır. Öte yandan
Apollon biçim vererek, bir varlığı diğerinden ayırt eder. Bütün sanat eserleri
Apollon’un izini taşır. Erime ve kaynaşma Dionysoscudur, farklılaşma ve
bireyselleşme ise Apollonca.
Nesnelleştirmek kavramsallaştırmaktır; yani insanın sahip
olduğu en üstün yetidir.
İmgelem her zaman dinin eksiklerini tamamlamıştır. Apollonca
nesne-yapımının yaptığı en zorlu nesne, edebiyata İlyada ile giren görkemli,
azimli, ayrılıkçı ego; yani Batılı kişiliktir ama ben onun sanatta ilk olarak
Mısır’ın Eski Krallık döneminde ortaya çıktığım göstereceğim.
Zırhlar ve silâhlar birer zanaat ürünü değil, birer sanat
nesnesidir. Batı kişiliğinin sembolik ağırlığını taşırlar (s. 44).
Musevilik, gözden korktuğu için / imgeden çok söyleme
dayanır.
Kapitalizm bir sanat biçimi, doğaya egemen olmak için
kullanılan Apollonca bir üretimdir. Feministler ve entelektüellerin, bir
taraftan eleştirirken bir yandan da kapitalizmin imkânlarını sömürmeleri,
ikiyüzlülüktür.
Batılı Gözün Doğuşu
Toprak tapıncı, doğanın önceliğini ve üstünlüğünü kabul
eder. Kabuller, bir gök tapıncı olan Musevi-Hıristiyanlık söz konusu olduğunda
tersine döner
Kötü ruhları kovmak ve geline doğurganlık kazandırmak için
nikâhtan sonra gelinle damadın üzerine pirinç taneleri atılır. Sopayla vurmak
bir erginliğe geçiş âyinidir.
Vurmak, arkaik bir büyü, seçilmiş olanın cezalandırıldığına
dair bir işarettir (s. 57).
Furialar ya da Erinyler öç alıcılardır. / Onlar toprağın
acımasız kitonyen tezahürleridir.
Kirke’nin İbranilerdeki benzeri, adı “geceye ait” anlamına
gelen Lilith,
Erken dönem Hıristiyan ve Bizans İsaları erkeksiydiler,
fakat Kilise’nin Roma’ya yerleşmesinin ardından / İsa’nın Adonis’ten farkı
kalmadı.
Mağara resimleri, başkalarının görmesi amacıyla
çizilmemiştir.
Güzellik nasıl doğdu?
Doğada güzel olan bir şey olmadığında ısrar ediyorum.
Güzellik doğa karşısındaki silâhımızdır / s. 71
Mısır, bir devlet kurmakla güzelliği de kurdu.
Firavun devletti. Gücün yaşayan bir tanrı olarak tek bir
kişide toplanması, büyük bir kültürel ilerlemeydi.
Mısır, güzellik ve çekiciliği güç, gücü de güzellik olarak
icât etmiştir.
Eril sanat biçiminin inşası Mısır'da başlar.
Taş, sürekliliğin sanatını yaratır.
Taş dayanıklıdır, yeniden yaratılamayan doğadır.
Mısır edebiyatının zayıflığı, ana müfredata dâhil
edilmemesinin nedenidir.
Düşünsel gelişmenin ölçüsü sadece sözcükler değildir. Böyle
olduğunu zannetmek Batılı ya da Musevi-Hıristiyan düşüncesine özgü esaslı bir
yanılsamadır.
Mısırlılar görsel materyalistlerdi.
Mısır’ın eski zamanlardaki adı Kem’dir; “kara toprağın
ülkesi, Kitab-ı Mukaddes’in indiği topraklar”.
Nefertiti büstü
büst tahammül edilemez derecede keskin hatlıdır.
kayıp sol gözbebeği,
göz, çoğu zaman heykellerden ya da ölülerin resimlerinden
çıkarılır ya da silinirdi.
Apollon ve Dionysos
Yunan dininde Tanrı insanın suretinde yaratılmıştır.
Apollon, toplum ile dini birbirine bağlar.
Kurda benzer Apollon, akademik Lyceum'a adını vermiştir:
Lyceum’un kelime anlamı, “Kurtların Yeri”. (Lyceum / Lise)
Apollon ve Artemis ise çatışmanın değil, uyumun
temsilcisidirler.
Amazonlar, uzun saçlarıyla uzaktan kadına benzeyen sakalsız
Asyalı erkekler olabilir. Amazonların anavatanı İskit eliydi / s. 90
Amazonlar, Efes kentinin ve tapınağının efsanevî
kurucularıydı.
Athena İlyada'da, dört kez erkek, bir kez akbaba olarak ve
altı kez de kendi biçiminde belirir yeryüzünde. Odysseia'da, sekiz kere erkek, iki
kere kız, altı kez de kendisi olur.
Athena nous'dan (“akıl”) çok, tekhne’dir (“sanat, hüner”).
İşte bu yüzden o zanaatın himayecisidir.
Odysseus elleriyle düşünür.
Hermes, büyünün ve hırsızlığın piridir. Lakapları
“düzenbaz”, “aldatıcı” ve “eli çabuk”tur.
Apollon’un karşıtı ve rakibi Dionysos
Kitonyen doğanın Ulu Ana’sının vârisi olan Dionysos,
Osiris’le birlikte mistik dinin ölen tanrılarının en yücesidir.
Dionysos özdeşleşme, Apollon nesneleştirmedir. Dionysos,
bizi başka insanlara, diğer yerlere, diğer zamanlara ulaştıran empatik ve
sempatik bir duygudur. Apollon, Batılı şahsiyetin ve kategorik düşüncesinin
katı, soğuk ayrılıkçılığıdır.
Pagan Güzellik
Mısır’ın resmî dini, sınıfları tek bir inanç sisteminde
birleştirmişti.
Yunanistan’da âdeta bir ayrışma vardı.
Apollonca kültür, beşinci yüzyıl Atina’sında ulaşabileceği
en son noktasındaydı.
Apollon tarafından eli kolu bağlanan Dionysos, bağlarından
kurtulmayı her seferinde becerir ve öcünü almak için geri döner.
Aeskhilos’un Oresteia / Apollon’un kitonyen doğa üzerindeki
zaferinin ilânıdır. Elli yıl sonra, Atina’nın çöküşünün ve yıkılışının
ardından, Euripides Aeskhilos’un Apollonca iddialarının hepsinin karşılığını
verir. Bakkhalar, Oresteia'nın tüm tezlerinin çürütülmesidir.
Felsefe, ansızın Sokrates öncesi fiziğin etkisiyle ortaya
çıktı.
Yunan tragedyası, doğanın gayri ahlâkî arzusunu engelleyen
Apollonca bir yakarıştır. Bu duanın işe yaraması, ancak toplumun sağlamlığını
muhafaza edebilmesiyle mümkündür. Merkez düştüğünde tragedya çözülür (s. 116).
Bakkhalar, eski dinin yıkıntıları üzerinden yeni bir dinin
doğuşunun tutanağını tutarken, garip biçimde Yeni Ahit’i önceden haber verir
(s. 117).
Dionysos’un zalim ve oyunbaz, tekinsiz gülümsemesi,
tragedyanın yüksek ciddiyetine yalanı katar.
Apollon kanun yapıcı, Dionysos yasalar ötesidir.
Tragedya / melodrama dönüşür.
Liriğin tragedyanın kapladığı alanı fethetmesi sonucunda,
genelin tarzı olan tragedya biter (s. 118).
Apollonca nesneleştirme, faşist ama yücedir. Apollon’un
Batılı gözü, bizi görünür kılarak bize kimlik verir.
Apollonca biçim Mısır’dan türetildi, ama Yunanistan’da
mükemmelleştirildi.
İlyada, biçimsizliğin biçime karşı durduğu alegorik bir
sahnenin kitabıdır.
Biçim, kitonyen karanlığın tufanından Homeros tarafından
kurtarılır.
Yunan sanatı, Helenistik sanata dönüşerek doğu Akdeniz
boyunca yayıldı. Ondan da, İsa, Kutsal Bâkire ve azizlerin asık yüzlü mozaik
ikonlarıyla Yunanistan, Türkiye ve İtalya’daki Ortaçağ Bizans sanatı gelişti.
İtalyan Rönesansı Bizans üslubunda başladı (s. 126).
Yunanistan’da güzel oğlan her zaman sakalsızdır…
Falan ya da filan kalosu (“güzel”i) yücelten yüzlerce
çömlek, seramik parçası ve grafiti vardır, erkeklerin erkeklerce alenen ve
cilveyle övülmesi.
Güzel oğlan arzulayan değil, arzulanandı (s. 128).
Yunan güzel oğlanı, Apollonca gözün canlı putuydu.
Güzel oğlan, doğa ananın reddedilmesidir
Antikiteden günümüzün kuaförlerine ve moda evlerine dek
güzellik tapımları daima eşcinsel olmuştur.
Güzel bir şahsiyetin tahakkümü, / Romantisizimin
merkezindedir (s. 135).
Helenistik sanat cinsellik ve şiddet ile iç içeydi. Yüksek
Yunan sanatı ideal genci onurlandırırken, Helenistik sanat bebekler, zalimler
ve ayyaşlarla doluydu.
Roma sanatı olguları gerçekliği övmek için kullanılırken,
Yunan sanatı olguları savuşturmak için gerçekliği değiştiriyordu.
Yunan’ın Apolloncalığı yüce bir tasan, ışıltılı maddeden üretilmiş
akıldır. Fakat Roma’nın Apolloncalığı ise bir iktidar oyunu, ulusal azametin
halka bildirilmesidir (s. 141).
Yunan tiyatrosunun varisi Roma tiyatrosu değil. Roma
cinselliğiydi.
Cumhuriyet dönemi sona ererken, Catullus, Roma sosyetesinin
gözdelerinin birbirleriyle düşüp kalkmalarının kaydını tutar.
Ovidius, Yunan ve Roma efsanesini sihirli dönüşümler uğruna
talan eder – insan ve tanrıyı, hayvana ve bitkiye, erkeği dişiye ve tekrar
erkeğe dönüştürür.
Hıristiyan azizler, pagan personalann yeniden doğuşuydu.
Martin Luther’in, Hristayanlığın özgünlüğünü İtalyan Kilisesinde yitirdiği
teşhisi doğruydu (s. 154).
Rönesans’ta Biçim
Pagan imge ve biçimin yeniden doğuşu olan Rönesans, bir
cinsel personalar patlamasıydı.
Orta Çağın yüce varlık zinciri, yıkıcı bir travmayla
karşılaştı: 1348 Kara Ölümü, Avrupa nüfusunun yüzde 40’ını öldüren bir
hıyarcıklı veba salgınıydı.
Kara Ölüm, toplumsal denetimi zayıflatacak kutupsal bir
etkiye yol açtı / s. 155-156
Hıristiyanlığın iyiyi koruyamaması Kilisenin otoritesine
zarar verdi
Rönesans sanatı, kibirli, ayartıcı ve hayat dolu
şahsiyetlerle kaynar.
…dalkavukluk politik sodomizmdir. Dalkavuğa kıç yalayıcı,
yalaka, kılınan, yaltaklanan, sırt üstü yatana benzer adlar takarız. Arsızca
kendisini küçük düşürmesi, kafasının yerinde bir göt taşıması erkekliğe uygun
değildir (s. 158).
Rönesans Apollonculuğu Floransa’da doğup Roma’ya yayıldı.
Floransa’mn entelektüelliği ve eşcinselliği birbiriyle
bağlantılı fenomenlerdir. Floransa’da sanatında genel olarak rastlanan güzel
oğlanlara, nefis kadın nülerle dolu Venedik resminde nadiren karşılaşırız.
Venedikli personalar ile Venedik’in manzarası aynı derecede
heteroseksüeldir. Venedik’in kadın güzelliğine hayranlığı, doğaya direnmekten
ziyade teslim olmaya yol açmıştır.
Spenser ve Apollon: The Faerie Queene
İngiliz edebiyatı / hem müzik hem felsefedir. Edmund
Spenser’ın yaratısıdır. Spenser’ın epik şiiri Faerie Queene
…ozanlar esin perisini bir kez çağırdılar mı, ağızlarından
ne çıkacağını kendileri bile her zaman bilmez (s. 185).
İngiliz edebiyatı, Chaucer’ı takip etseydi, tamamen ulusal
bir edebiyat olarak kalırdı.
Faerie Queene / pastoral şiir / pagan bir türdü,
Spenser’ın pagan gözü, Chaucer’ın içten samimiyetini İngiliz
şiirinin dışına atar.
Spenser / Apollonca bir zanaatkârdır.
Korint tarzı Yunan savaş tolgası, dik dik bakan kafatasını
andıran düzgün şekliyle ürkütücü bir üstün benliktir / Doğunun zırhı, basık,
kavisli ve girintili çıkıntılıdır. Asya sanatı, katı erkek çizgiler yerine
kadınsı kıvrımları temel alır. Doğunun zırhının biçimlenişi organiktir, ama
Batının zırhı teknolojik olarak doğadan uzak durmakta ısrarlıdır. Batılı asker,
çelikten adımlarla yürüyen bir makinadır (s. 189).
Faerie Queene’de erdemin anlamı, kişinin görülebilir biçimi
muhafaza etmesidir.
Güzel oğlan İtalyan Rönesansı’nın sembolüdür, İngiliz
Rönesansı’nın sembolü de özgürleşmiş kadındır.
Şehvet, bir cinsiyetin diğerini köleleştirmesine yarayan bir
araçtır.
…en ciddî iğfaller, kendi duyarlıklarımızın ürünü
olanlardır.
Röntgencilik, Batılı saldırgan gözün gayri ahlâkî
estetiğidir.
Spenser’ın en çok kullandığı erotik mecaz, yırtılmış ya da
aralanmış giysisinden ancak birazını görebildiğimiz süt gibi ak kadın tenidir.
Shakespeare ve Dionysos
Size Nasıl Geliyorsa ile Antonius ve Kleopatra
Titus Andronicus'u (1592-94), Spenser’ın yıkıcı bir parodisi
olarak görüyorum.
…ırza geçmek ve sakat bırakmak üzerine kurulmuş olan bu Roma
oyunu, Spensercı tecavüz döngüsünü bir farsa dönüştürür.
Shakespeare’in karakterleri kendi söylemlerini yönlendirmek
yerine, söylemleri onları yönlendirir.
Güzel oğlanın İtalyan Rönesansının sembolü olması gibi,
özgürleşen kadının da İngiliz Rönesansının sembolü olduğunu söylemiştim.
Shakespeare’de özgürlüğünü kazanmış kadın, sözünü sakınmadan konuşur.
Ulu Ana’nın Geri Dönüşü
Sade’e Karşı Rousseau
Romantisizm, modem cinsiyetin biçimlendiricisidir.
Aydınlanma, Avrupa kültürünü Musevi-Hıristiyan teolojisinden
kurtarmak için pagan bilimciliğini kullanmıştır.
Modem dünyayı inanç değil akıl yaratmıştır.
Rousseau ve Wordsworth, kadınsı doğaya sevgilerinden ötürü.
Aziz Augustine’in kilitlediği yasak odanın kapısını açarlar. Açılan kapıdan günümüzde
kol gezen vampirler ve gecenin karanlık ruhları fırlar.
Romantisizm’de Amazonlar güçlerini korur.
Rousseau, Avrupalı erkek personayı kadınsılaştırır.
Rousseau ve Romantikler için kadınlık mutlaktır. Erkek,
kadının cinsel yörüngesindeki bir uydudur.
Sade için cinsellik şiddettir. Şiddet, doğa ananın otantik
ruhudur.
…cinselliği pagan eylemin bir tiyatrosuna dönüştürür.
Zalimlik doğal olandır.
Nietzsche gibi o da, Hıristiyanlığın zayıf ve dışlanmışlara
olan eğilimine saldırır.
Justine Rousseau’yu, Juliette ise Sade’ı temsil etmektedir.
Erdem “uyuşuk ve edilgenken”, doğa “hareket ve eyleme dönüşen bir tahriktir
Öğle yemeğinden önce asla Sade okumayın! Sade, insanı
hammaddeye dönüştürüp yeniden doymak bilmez doğaya yem etmekle bedeni
Dionysoscu bir işleme uğratır (s. 257).
Seri cinayetler ya da cinsellik cinayetleri, fetişizm gibi,
erkek zekâsının bir sapmasıdır. Çığımdan çıkmış egoizmi ve düzensizliğinde
erkekçe olan bir kriminal soyutlamadır.
Amazonlar, Analar, Hayaletler:
Goethe’den Gotik’e
Goethe / Alman edebî öz-bilinçliliği…
Goethe, bütün sanatlarda ve bilimlerde ustalığın peşindeydi.
Werther, Rousseau'nun gözü yaşlı, benzi soluk, melankolik ve
duygusal kadınsı erkeğidir.
Werther’e göre çocukluk saf ve güzel olanken, adaleli vücut
yapısıyla yetişkinlik utanılası ve sefil bir dönemdir
Goethe, romanının “iç benliğimin beni istediği gibi
yönetmesine” ve dışarıdaki olayların içe “işlemelerine izin verme kararından”
doğduğunu söylemişti.
Wilhelm Meister’in Çıraklığı (1796) bir cinsel sorunsallar
yumağıdır.
Rousseau’nun İtiraflar'ı örnek alınarak yazılan bu romanı, /
erkeksi kadınların tahakkümü altındadır.
Wilhelm Meister’m yıldız travestisi, / Mignon’dur.
“Ne kadın ne erkek” Mignon travestiliğinden ödün vermez.
Faust, Rönesansı Romantik döneme bağlar. Etkilenmiş olduğu
Hamlet ’ten beri, Batılı bilincin ahlâkî ve cinsel müphemliğini böyle tahlil
eden bir eser ortaya konmamıştı. / s. 271-272
Faust cinselliği, Batılı bir bilgi ve denetim tarzı olarak
gösterir.
Tecavüzcü, tecavüzü kadının istediğini, kadının arandığını
söyler.
Faust’ta şiiri simgeleyen iki karakter de çift
cinsiyetlidir.
Goethe’nin Paris’i, Homeros’unkinden bile daha kadınsıdır.
Goethe, erkeklerin kadınsılığının, onları erkeklere yabancılaştırdığını, ancak
kadınları tahrik ettiğini ileri sürer.
En çok önem verdiği ilişkisi, kendisinden bir yaş küçük olan
ve çocukluğundaki tek dostu kız kardeşi Cornelia’dır.
Goethe, anılarında Cornelia’dan ikizi olarak söz eder. O,
Goethe’nin Romantik alter egosu, Jung’un deyimiyle animası, esin perisi kız
kardeştir.
Korkunun yarattığı dehşet edilgen, mazoşist ve gizliden
gizliye kadınsıdır.
Korkuyu paylaşmak, fiziksel anlamda cinsel eylemi uyarır.
Dehşet deneyimi bir saldırganlık ve tahakküm enerjisi
uyandırır.
Kısıtlanan ve Kısıtlarından Sıyrılan Cinsiyet: Blake
William Blake, İngilizlerin Sade’i
“Baca Temizleyicisi” ve “Küçük Kara Çocuk” adlı
şiirlerindeki çocuklar, / çürümüş sanayi toplumunun masum cinleridir.
Blake, dinin cinselliği ezmesinin, sefâlet ve riyakârlığa
neden olduğuna inanır. Alt sınıftan fahişeler, o zaman olduğu gibi şimdi de,
“adaba uygun” orta sınıf bir evlilikten kaçmak isteyen erkeklerin tesellisi
olurlar.
Masumiyet deneyimle mahvedilir.
Blake’in en büyük arzusu, cinselliği doğa ananın
Uranlığından azat etmektir.
Blake özgür imgelemi arzu etse de, erotizmi yüceltirken,
iffeti bir sapmaya dönüştürür. Bu gerçekleşmesi imkânsız bir durumdur.
Kehânet kitaplarındaki sembolizm tahlil edilmeden önce Blake
bir “deli” olarak görülüyordu. Bu kesinlikle doğru değildir. Bununla beraber
uzun şiirlerinde, eleştirmenler tarafından fark edilmeyen bir histeri ve
aşırılık söz konusudur. Sanatı huzur değil gerilim yaratır.
“Sonsuzlukta Kadın Erkeğin Tezahürüdür, kadının kendi
iradesi yoktur, Sonsuzlukta Kadın İradesi diye bir şey yoktur”
Doğa Anayla Evlilik: Wordsworth
Wordsworth’ün doğadaki cinselliği ve zalimliği kabullenmeyi
reddedişi, şiirini sınırlayan ve ezen, gözle görünür bastırılmışlığın
kaynaklarından biridir.
Wordsworth’ün cinsellikten yoksunluğu nevrotik bir
başarısızlık değil kavramsal bir stratejidir. O, doğanın sadistliğini görmemek
ya da hissetmemek için cinselliği reddetmek zorundadır. Blake doğasız bir
cinsellik ister,
Wordsworth, kitaplardan yani başka insanların sözlerinden
herhangi bir şey öğrenebileceğimizi reddeder. Tek yol “Doğayı takip etmektir.”
Zihin, sadece güzelliğin “biçimini bozar”: "Parçalara ayırmak amacıyla
cinayet işliyoruz.” Tek gereken “izleyen ve kapsayan” bir yürektir (“The Tables
Turned”).
Lezbiyen Vampir Olarak Daemon: Coleridge / s. 339
Istırap içinde kıvranan, kararsız Coleridge, Wordsworth’ün soğuk
kendine hâkimiyetinde bir çeşit erkekçe sağlamlık gördü.
Christabel, Coleridgevari cinsel müphemliğin yöneldiği
hedeftir. Epik bir amaç ve trajik bir kader ya da ölümcüllük olan hedef.
Christabel 'de hedef, yok oluştur.
Neredeyse edebiyat tarihinde hiçbir şiir onun kadar
Hıristiyan ahlâkına uygun bir yorumla ele alınmamıştır.
Şiirde erdem kötülüğe galip gelemez. Christabel'in büyüklüğü
onun dehşet veren pagan görselliğiyle ilişkilidir. O, şeytanın tezahürüdür.
Doğa ana kaybettiğini geri almak için döner.
Hıristiyan gerçekliğini kanıtlamak yerine, Hıristiyanlığı
geçersizleştirir ve tini, kötücül ruhsal varlıklardan oluşan ilkel bir dünyaya
geri götürür.
I. Bölüm, Christabel hâlâ Geraldine’in kollanndayken biter.
II. Bölüm, Christabel’in babasının onu terk etmesiyle ve
aldatıcı Geraldine’in tarafına geçmesiyle kapanır.
Tahakküm ve ayartma
O, İngiliz Faust’udur.
Hız ve Mekân: Byron / s. 371
Byron, Shelley ve Keats
Bu genç adamlar, mahvolmaya yazgılı Romantik sanatçı mitini
yarattı. Üçü de sürgüne gidip pagan İtalya ve Yunanistan’da genç yaşta öldüler.
…erken ölümleri Romantik ve liberal dünya görüşü içindeki
dayanılmaz gerilimi gösterir. Blake ile Wordsworth kişiliksiz bir kimlik
istemişlerdi: Oysa şahsiyet nihaî Batılı gerçekliktir.
Byron’ın tutkulu kahramanı, gizemli bir suçun vicdan
azabıyla kıvranmaktadır.
…ikizi olan ölmüş kızkardeşi Astarte’yi saplantı haline
getirmiştir. Byron, cinsel suçluluktan haz alır.
Yasak aşk, kahramanlarını insanüstü kılar. Her türlü
toplumsal ilişkiyi reddeden Manfred’in aradığı tek şey, cinsel olarak dönüşmüş
bir biçimdeki kendisidir.
Don Juan, Batı’nın benzersiz cinsel personalarından biridir.
…ufak tefek, çekingen, “kadınsı”dır.
Bir araya gelmiş enerji ve güzellik, yakıcıdır
Modem karizmatik kişilik, geniş kitlelere ulaşan sinema,
televizyon ve müzik gibi araçlara sahip.
Işık ve Isı: Shelley ve Keats / s. 390
Babalar kazanır, oğullar para harcar.
İkinci kuşak Romantikler, ilk kuşağın cinsellikte ve doğada
açığa çıkardığı daemonikliği hükümsüz kılmaya çalıştı.
Byron gibi Keats de mutlu bir “tembellik” ya da bayıltıcı
bir “miskinliği”, yani “efemine durumu” yüceltir.
Cinsellik ve Güzellik Kültleri: Balzac / s. 415
Balzac, Goethe gibi iki yönlüdür. Romancı olarak belgesel ve
analitiktir. Romantik olarak da sapkın ve gizemci.
Seraphita / Bir erkek ve bir kadın, yani Wilfrid ile Minna,
her birinin karşı cinsten olduğunu sandığı Seraphita’ya âşık olur. Cinsiyetteki
belirsizlik roman boyunca hâkimdir.
Cinsellik ve Güzellik Kültleri: Gautier, Baudelaire ve
Huysman / 434
Théophile Gautier, Fransız ve İngiliz Dekadansının
başlatıcısıdır. Estetizmi, bu yeni-pagan güzellik tapıncını yaratan odur.
Baudelaire’in Kötülük Çiçekleri (1857) “usta”sı Gautier’ye
adanmıştır.
Baudelaire, fiziksel ve zihinsel hastalığın ilk ozanıdır.
Baudelaire için cinsellik kısıtlamadır, özgürleşme değil.
Baudelaire’in kadınları yıldırıcıdır.
Cyhtera’ya Bir Yolculuk / Cythera, şairin korkunç bir
dışavurum için baskı altında tutulduğu cinsel deneyim dünyasıdır.
Romantik Gölgeler: Emily Bronte / 465
Epikten sonra erdişiye en fazla husumet besleyen tür
toplumsal romandır.
Uğultulu Tepeler’de nesiller gelişmezler. Onlar karşı
konulmaz bir biçimde kökenlerine geri çağrılırlar, çünkü Romantik cinsellik ve
duygulanımında, gelecek, sadece geçmişin sisli bir yansımasıdır…
Romantik Gölgeler: Swinburne ve Pater / 487
Swinburne, Batı kültürünün büyük sürekliliğini, pagan
antikite ile muhteşem Hollywood arasındaki pervasız birleşmeyi gösterir.
Swinburne Dekadandır ama estet değil.
Swinburne’ün dünyası doğal güçle kaynaşır, çünkü İngiliz
yüksek kültürü, anakara Avrupa’sının doğayı küçümsemesini anlayacak yetenekte
değildir.
Swinburne’de de cinsellik haz değil, işkencedir.
Daemonikleşen Apollon: Dekadan Sanat / 517
Cinselliği geri püskürten Dekadan erdişi (…) Apolloncadır.
Sanatta (…) Üslup, daima doğa ve toplum hakkındaki
öngörülerin bulanık bir tezahürü olmuştur.
Dekadan sanatın daemonik tezahürleri
…kadın Sade’in şiddet dolu, ilkel doğasının infazcısına
dönüşür.
Yıkıcı Olarak Güzel Oğlan: Wilde’in Dorian Gray’in Portresi
/ 541
Kitle iletişiminin ustası Oscar Wilde
Wilde’in zalimliğini ve ahlâksızlığını gizlemeye ihtiyaç
duymuyorum.
Dorian Gray’in Portresi (1890-91) Dekadan erotik ilkenin tam
bir incelemesidir: Kişinin bir sanat nesnesine dönüşmesi.
Romantisizm sanatı toplumdan ve Hıristiyanlıktan,
fotoğrafçılık ise gerçekçilikten kurtarmıştır.
Roman / Apollonca olanın daemonikleştirilmesi şeklinde
ilerler. Resim, pagan prototipler üzerine kurulmuş güzel oğlan kültünün
mihrabıdır.
Yunan idealizmi, duyuların doyurulması değil gözün
yüceltilmesidir.
Niçin arkadaşlığın genç adamlar için bu derece ölümcül?
Çekiciliklerinin sırrı / Şımartılmışlardır
İngiliz Çift Cinsiyetlisi: Wilde’ın The Importance of
Being Earnest’ı / 560
Bir erkekte parlaklık genellikle hermafrodit bir motiftir.
Wilde / Toplumu sadece bir sanat nesnesi ya da eğlence
unsuru olarak görür.
…onun gözünde sanat, kaçınılmaz bir biçimde suçlulukla
bağlantılıydı.
…çift cinsiyetli mizah içeren eserlere her zaman dedikodu
hâkim olmuştur.
Batı kültürü, her zamanki gibi erotizmi sözle saldırganlıkla
kaynaştırır.
İngiliz düzyazı geleneği Woolf’un Dalgalar'ının üzücü
başarısızlığının ortaya koyduğu gibi sihirli bir üsluba sahip olamadığından
Salomé Fransızcada daha iyi okunur.
Yunanlılar sanatçı bir milletti çünkü sonsuzluk duygusunu
korumuşlardı.
Amerikan Dekadanlar: Poe, Hawthorne, Melville / 602
Amerikan Romantisizmi aslında Dekadan Geç Romantizmdir, bir
cinsel sapkınlık, kapatılma ve parçalara ayrılma ya da çürüme üslûbu.
Klasik Amerikan edebiyatı bir cinsellik meselesinden
musdariptir. Cinsiyete has davranıştan kaçınılır
Poe kahramanlarını kendi cinsiyetleri içinde bırakır. O,
erkeğin kadının gücüne açıkça boyun eğmesini ister. Onun kadınları kara
Venüs’ün çoğul yüzleri, hermafrodit tanrılardır.
Doğayı insanlığın içinden asla tam anlamıyla doğup
çıkamayacağı düşmanca bir dölyatağı olarak gördüğü için, Poe’da karakterler
diri diri gömülürler.
Melville ile Hawthorne arasında nasıl bir sanatsal dinamik
işlemişti? Moby Dick'in The Scarlet Letter'a cinsel bir cevap olduğu
görüşündeyim.
Venedik’te Ölüm, yüzyıl sonunun gecikmiş çiçeğidir. Uygarlık
çürümektedir: Sanatın beşiği Venedik “kokuşan şeylerin kokusuyla dolu hasta”
bir kenttir.
Amerikan Dekadanlar: Emerson, Whitman, James / 629
Babası ve ataları rahip olan Ralph Waldo Emerson, Amerikan
Protestanlığıyla İngiliz Romantisizmi arasındaki çatışmaya yakalandı.
…denemelerin muğlâk yapısı, neredeyse yayımlanır yayımlanmaz
anlaşmazlıklara ve çekişmelere yol açmıştı. Hiçbir Romantik çalışmanın
Apollonca mantığa uymaya ihtiyacı yoktur.
Emerson şairleri “özgürleştiren tanrılar” diye adlandırır
(Whitman) Çimen Yaprakları edebiyatın en mükemmel
Dionysoscu şiiridir.
Henry James, bir Dekadan Geç Romantiktir
James’in kadınlarının fıtratten gelen bir otoriteye
sahiptir, buna karşılık erkekler ricat halindedir.
Amherst’ün Madame de Sade: Emily Dickinson / 655
Tom Sawyer ve Huckleberry Finn / Bu iki kitap, çocukluk ve
alt sınıfların hayatına ilişkin burjuva fantazileridir.
Twain'inden neden bu kadar hazzetmediğimi açıklayacak bir
eleştirel kuram oluşturmak yirmi yılımı aldı.
Onun halk adamlığı ve pastoralliği düzmecedir,
Wordsworthvari iyilikçiliği daima sahteydi.
Bir masal yazarını kazıdığınızda altından çıkan kadına ve
doğaya duyulan korkudur.
Gözlerimi çıkartmadan önce / Severdim görmeyi de
Dickinson kana bayılır ve kırmızı paletini müsrifçe
kullanır.
Dickinson bir yaz sabahını anlatırken, kuşların, “Benim
ırzına geçilmiş yüreğimi deşmeli miydiler / Ezginin hançerleriyle” diye sorar
Bir mektup bende daima
ölümsüzlük hissi yaratır, çünkü o bedensel bir eşlikçiden yoksun bir akıldır sadece...
Fotoğraf çektirmeyi reddeder, çoğu konuğunu geri çevirir,
mektup adreslerini kendi yazmaz ve konuklarla sohbetini bir perdenin gerisinden
ya da diğer odadan sürdürürdü. Bu durum, sabit bir toplumsal rolün yadsınması,
çoğul personalan olan bir şairin kendisini tek bir personayla sınırlandırmayı
reddetmesi anlamına gelir.
Kuşlar, anlar ve kesik eller şiirinin baş döndürücü
malzemeleridir.
…
Türkçeleştiren: Anahid Hazaryan, Fikriye Demirci
Epos Yayını, 2. Basım, Şubat 2014
21.07.2024
…
Cinsel kimlik/cinsel ahlak… Konuyu sembolize eden sanat
eserlerini inceliyor ve cinsel ahlakı temsil eden arketiplerin izlerini tespit
ediyor. Özetle, Paglia sanat tarihini insanın cinsellik algısıyla okumayı
deniyor.
Paglia’nin cinsel kimlikler anlatısı doğanın insanlar
üzerinde tam egemen olduğu dönemlerden örneklerle başlıyor. Taş Devri'nden
kalma Willendorf Venüsü adlı heykelde dolaylı herhangi bir anlatım yoktur
(mesela günümüzün olmazsa olmazı seksüel motifler), doğrudan ve apaçıktır,
doğurganlık sembolüdür bu heykel. Sadece bunu söyler, başka bir şey değil.
Mısır uygarlığından günümüze ulaşan Nefertiti'nin büstü
ileri bir aşamadır. Heykelin yüzü belirgindir. Doğaya karşı bir duruş var
karşımızda. Nefertiti güzellikle gücün buluştuğu bir semboldür.
Biçin/şekil yönünde biriken bilgi ve ilgi Yunan
medeniyetinde olgunlaştı ve meyveler verdi. Tanrılar çoğunlukla “güzel”
bedenlerle tasvir edildi. Yunan’da ortaya çıkan ürünler Roma dönemiyle sona
erer, ilerlemez. Yeni bir aşama görmek için Rönesans’ı beklemek gerekiyor. Bütün
bir Orta Çağ boyunca kutsal olan erişilmezdi, ama şimdi kutsal olan çok
yakında, insana temas ediyor bu dönemde kutsal anlatılar (mesela Caravaggio
resimleri…).
Klasik dönemde Apollon’un hakimiyetinde ya da şöyle demek
gerek, klasik dönemde Apollun kılavuzluk ediyor.
Rönesans’ta ortaya çıkan cinsel kimlikler, figürler Romantik
dönemde (adeta) tasnif edildi. Rousseau insana dair Apollonca kanaatlere sahip.
Buna karşın Sade’ın insana dair değerlendirmeleri Dionysos’a ait.
Apollon aklı temsil ediyor ama hayat her zaman akıllıca
değil hatta çoğu zaman irrasyonel yani akılla açıklanamaz durumlar ihtiva eder.
Bunun için de elimizde Dionysos var. Dionysos insan deneyiminin akıldışı ve
belki sadece duyguyla açıklanabilecek yönlerini temsil eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder