21 Mayıs 2024 Salı

Camille Paglia - Cinsel Kimlikler

 Camille Paglia - Cinsel Kimlikler

Nefertiti’den Emily Dickinson’a Sanat ve Çöküş


 

Önsöz

Bu kitap, kutsal kitaptaki kurallarla belirlenen batı geleneğini kabul etmekte ve kültürün anlamsız parçalara ayrılarak çöktüğünü ifade eden modemist fikri reddetmektedir.

Musevi-Hıristiyanlığın sanatta, erotizmde, astrolojide ve pop kültürde gelişmeye devam eden paganizmi hiçbir zaman ortadan kaldıramadığını göstermeye çalışıyorum.

 

Seksi ve doğayı merhametsiz pagan güçler olarak kabul ediyorum.

 

Cinsellik ve Şiddet, ya da Doğa ve Sanat

Başlangıçta doğa vardı.

Cinsellik insanda doğal olanın ta kendisidir.

…toplum, doğanın gücü karşısındaki bir korunaktır.

İnsanî hayat, korku ve kaçışla başladı.

…feminizm, son iki yüzyılın tüm liberal hareketleri gibi, Rousseau’nun mirasçısıdır.

Sade’ın, / eserleri, hiciv tarzında yazılmış geniş kapsamlı Rousseau eleştirileridir.

Sade’e göre, doğaya dönmek dizginleri şiddet ve şehvete bırakmak demektir.

 

Cinsellik güçtür. Kimlik, güçtür. Batı kültüründe, sömürücü olmayan tek bir ilişki biçimi yoktur.

Doğada hiyerarşiler vardır ve toplumda da birbirlerinin yerine geçebilen hiyerarşiler bulunur.

 

Yunancada Olympos tanrılarından daha az tanrısallık atfedilmiş ruhsal varlıklar için kullanılan daimon kelimesi / Hıristiyanlık, daemonik kelimesini demonik, yani “şeytanî” kelimesine çevirmiştir.

 

Cinsellik yoluyla özgürlük arayışı yenilgiye mahkûmdur. (neden böyledir, çünkü) Cinselliğe, mecburiyet ve kadim Zaruret hükmeder.

 

Tanımlamak bilmek; bilmek denetlemektir. …yirminci yüzyıl fiziği, tüm maddelerin hareket halinde olduğunu kanıtlar. Bir başka deyişle, yalnızca enerjiden başka şey yoktur. Gel gelelim, Batı’nın entelektüel ve ahlâkî varsayımlarını geçersiz kıldığından, bu kavrayış, yaratıcı anlamda özümsenememiştir.

 

Tarih öncesinde kadın evrensel olarak doğa ile özdeşleştirilmişti.

Doğa bir kez kenara itilince, kadınlığın da önemi azaldı.

Hem Apollonca gelenek, hem de Musevi-Hıristiyan geleneği aşkın geleneklerdir. Yani, doğayı alt etmenin ya da sınırlarını aşmanın arayışındadırlar.

 

Batıda doğa geri plana sürüldükçe, bastırılmışın geri dönüşü olan femme fatalle daha çok karşılaşılır.

 

Dişi hayvanlar, genellikle erkeklerinden daha gösterişsizdir.

 

Bastırma, genişlemiş bilincimizin yükünün ağırlığı altında işlev göstermemize izin veren evrimsel bir uyarlanmadır. Çünkü bilincinde olduğumuz şey, bizi delirtebilir.

 

Akıl, bedenin tutsağıdır. Kusursuz nesnellik diye bir şey yoktur. Her düşünce bir parça duygusallık içerir.

 

Duygu kaostur. Her iyi duygunun bir de olumsuz tarafı söz konusudur.

 

…bebekler cam kavanozların içinde doğana dek anayla oğul arasındaki bu kavga bitmeyecektir. Yine de üremeyi kadının elinden alacak olan totaliter gelecekte, ne sanat ne de etkilenim olacaktır. Erkekler, acı çekmediği gibi haz da duyamayan birer makineye dönüşecektir. İmgelemin, hayatımızın her gününde ödediğimiz bir bedeli vardır. Bizi bağlayan biyolojik zincirlerimizden kaçış yolu yoktur (s. 32).

 

Kadın bedeni, mağara tapınaklarından kiliselere, tüm kutsal mekânların prototipidir.

 

Evlilik ve dinin güçlü olduğu dönemler, mutlu dönemlerdir. Sistem ve düzen bizi cinsellik ve doğadan esirger.

 

Hıristiyanlık Dionysoscu gizemler dininin gelişmiş bir biçimi idi ve paradoksal bir biçimde aşkın bir dünya adına doğayı baskı altında tutmaya çalışıyordu.

 

Sanat, erkeklerin kadının kendine yeterliliğini taklit etmeye en çok yaklaştıkları alandır.

 

Doğanın akışına karşı en etkili silâh sanattır.

Dionysoscu olan, doğanın kitonyen akışkanlığıdır. Öte yandan Apollon biçim vererek, bir varlığı diğerinden ayırt eder. Bütün sanat eserleri Apollon’un izini taşır. Erime ve kaynaşma Dionysoscudur, farklılaşma ve bireyselleşme ise Apollonca.

Nesnelleştirmek kavramsallaştırmaktır; yani insanın sahip olduğu en üstün yetidir.

İmgelem her zaman dinin eksiklerini tamamlamıştır. Apollonca nesne-yapımının yaptığı en zorlu nesne, edebiyata İlyada ile giren görkemli, azimli, ayrılıkçı ego; yani Batılı kişiliktir ama ben onun sanatta ilk olarak Mısır’ın Eski Krallık döneminde ortaya çıktığım göstereceğim.

Zırhlar ve silâhlar birer zanaat ürünü değil, birer sanat nesnesidir. Batı kişiliğinin sembolik ağırlığını taşırlar (s. 44).

 

Musevilik, gözden korktuğu için / imgeden çok söyleme dayanır.

 

Kapitalizm bir sanat biçimi, doğaya egemen olmak için kullanılan Apollonca bir üretimdir. Feministler ve entelektüellerin, bir taraftan eleştirirken bir yandan da kapitalizmin imkânlarını sömürmeleri, ikiyüzlülüktür.

 

Batılı Gözün Doğuşu

Toprak tapıncı, doğanın önceliğini ve üstünlüğünü kabul eder. Kabuller, bir gök tapıncı olan Musevi-Hıristiyanlık söz konusu olduğunda tersine döner

 

Kötü ruhları kovmak ve geline doğurganlık kazandırmak için nikâhtan sonra gelinle damadın üzerine pirinç taneleri atılır. Sopayla vurmak bir erginliğe geçiş âyinidir.

Vurmak, arkaik bir büyü, seçilmiş olanın cezalandırıldığına dair bir işarettir (s. 57).

 

Furialar ya da Erinyler öç alıcılardır. / Onlar toprağın acımasız kitonyen tezahürleridir.

 

Kirke’nin İbranilerdeki benzeri, adı “geceye ait” anlamına gelen Lilith,

 

Erken dönem Hıristiyan ve Bizans İsaları erkeksiydiler, fakat Kilise’nin Roma’ya yerleşmesinin ardından / İsa’nın Adonis’ten farkı kalmadı.

 

Mağara resimleri, başkalarının görmesi amacıyla çizilmemiştir.

 

Güzellik nasıl doğdu?

Doğada güzel olan bir şey olmadığında ısrar ediyorum.

Güzellik doğa karşısındaki silâhımızdır / s. 71

 

Mısır, bir devlet kurmakla güzelliği de kurdu.

Firavun devletti. Gücün yaşayan bir tanrı olarak tek bir kişide toplanması, büyük bir kültürel ilerlemeydi.

 

Mısır, güzellik ve çekiciliği güç, gücü de güzellik olarak icât etmiştir.

 

Eril sanat biçiminin inşası Mısır'da başlar.

Taş, sürekliliğin sanatını yaratır.

Taş dayanıklıdır, yeniden yaratılamayan doğadır.

 

Mısır edebiyatının zayıflığı, ana müfredata dâhil edilmemesinin nedenidir.

Düşünsel gelişmenin ölçüsü sadece sözcükler değildir. Böyle olduğunu zannetmek Batılı ya da Musevi-Hıristiyan düşüncesine özgü esaslı bir yanılsamadır.

Mısırlılar görsel materyalistlerdi.

 

Mısır’ın eski zamanlardaki adı Kem’dir; “kara toprağın ülkesi, Kitab-ı Mukaddes’in indiği topraklar”.

 

Nefertiti büstü

büst tahammül edilemez derecede keskin hatlıdır.

kayıp sol gözbebeği,

göz, çoğu zaman heykellerden ya da ölülerin resimlerinden çıkarılır ya da silinirdi.

 

Apollon ve Dionysos

Yunan dininde Tanrı insanın suretinde yaratılmıştır.

Apollon, toplum ile dini birbirine bağlar.

Kurda benzer Apollon, akademik Lyceum'a adını vermiştir: Lyceum’un kelime anlamı, “Kurtların Yeri”. (Lyceum / Lise)

Apollon ve Artemis ise çatışmanın değil, uyumun temsilcisidirler.

 

Amazonlar, uzun saçlarıyla uzaktan kadına benzeyen sakalsız Asyalı erkekler olabilir. Amazonların anavatanı İskit eliydi / s. 90

Amazonlar, Efes kentinin ve tapınağının efsanevî kurucularıydı.

 

Athena İlyada'da, dört kez erkek, bir kez akbaba olarak ve altı kez de kendi biçiminde belirir yeryüzünde. Odysseia'da, sekiz kere erkek, iki kere kız, altı kez de kendisi olur.

 

Athena nous'dan (“akıl”) çok, tekhne’dir (“sanat, hüner”). İşte bu yüzden o zanaatın himayecisidir.

Odysseus elleriyle düşünür.

 

Hermes, büyünün ve hırsızlığın piridir. Lakapları “düzenbaz”, “aldatıcı” ve “eli çabuk”tur.

 

Apollon’un karşıtı ve rakibi Dionysos

Kitonyen doğanın Ulu Ana’sının vârisi olan Dionysos, Osiris’le birlikte mistik dinin ölen tanrılarının en yücesidir.

 

Dionysos özdeşleşme, Apollon nesneleştirmedir. Dionysos, bizi başka insanlara, diğer yerlere, diğer zamanlara ulaştıran empatik ve sempatik bir duygudur. Apollon, Batılı şahsiyetin ve kategorik düşüncesinin katı, soğuk ayrılıkçılığıdır.

 

Pagan Güzellik

Mısır’ın resmî dini, sınıfları tek bir inanç sisteminde birleştirmişti.

Yunanistan’da âdeta bir ayrışma vardı.

Apollonca kültür, beşinci yüzyıl Atina’sında ulaşabileceği en son noktasındaydı.

Apollon tarafından eli kolu bağlanan Dionysos, bağlarından kurtulmayı her seferinde becerir ve öcünü almak için geri döner.

 

Aeskhilos’un Oresteia / Apollon’un kitonyen doğa üzerindeki zaferinin ilânıdır. Elli yıl sonra, Atina’nın çöküşünün ve yıkılışının ardından, Euripides Aeskhilos’un Apollonca iddialarının hepsinin karşılığını verir. Bakkhalar, Oresteia'nın tüm tezlerinin çürütülmesidir.

 

Felsefe, ansızın Sokrates öncesi fiziğin etkisiyle ortaya çıktı.

Yunan tragedyası, doğanın gayri ahlâkî arzusunu engelleyen Apollonca bir yakarıştır. Bu duanın işe yaraması, ancak toplumun sağlamlığını muhafaza edebilmesiyle mümkündür. Merkez düştüğünde tragedya çözülür (s. 116).

 

Bakkhalar, eski dinin yıkıntıları üzerinden yeni bir dinin doğuşunun tutanağını tutarken, garip biçimde Yeni Ahit’i önceden haber verir (s. 117).

 

Dionysos’un zalim ve oyunbaz, tekinsiz gülümsemesi, tragedyanın yüksek ciddiyetine yalanı katar.

 

Apollon kanun yapıcı, Dionysos yasalar ötesidir.

Tragedya / melodrama dönüşür.

Liriğin tragedyanın kapladığı alanı fethetmesi sonucunda, genelin tarzı olan tragedya biter (s. 118).

 

Apollonca nesneleştirme, faşist ama yücedir. Apollon’un Batılı gözü, bizi görünür kılarak bize kimlik verir.

 

Apollonca biçim Mısır’dan türetildi, ama Yunanistan’da mükemmelleştirildi.

 

İlyada, biçimsizliğin biçime karşı durduğu alegorik bir sahnenin kitabıdır.

Biçim, kitonyen karanlığın tufanından Homeros tarafından kurtarılır.

 

Yunan sanatı, Helenistik sanata dönüşerek doğu Akdeniz boyunca yayıldı. Ondan da, İsa, Kutsal Bâkire ve azizlerin asık yüzlü mozaik ikonlarıyla Yunanistan, Türkiye ve İtalya’daki Ortaçağ Bizans sanatı gelişti. İtalyan Rönesansı Bizans üslubunda başladı (s. 126).

 

Yunanistan’da güzel oğlan her zaman sakalsızdır…

Falan ya da filan kalosu (“güzel”i) yücelten yüzlerce çömlek, seramik parçası ve grafiti vardır, erkeklerin erkeklerce alenen ve cilveyle övülmesi.

Güzel oğlan arzulayan değil, arzulanandı (s. 128).

 

Yunan güzel oğlanı, Apollonca gözün canlı putuydu.

Güzel oğlan, doğa ananın reddedilmesidir

 

Antikiteden günümüzün kuaförlerine ve moda evlerine dek güzellik tapımları daima eşcinsel olmuştur.

 

Güzel bir şahsiyetin tahakkümü, / Romantisizimin merkezindedir (s. 135).

 

Helenistik sanat cinsellik ve şiddet ile iç içeydi. Yüksek Yunan sanatı ideal genci onurlandırırken, Helenistik sanat bebekler, zalimler ve ayyaşlarla doluydu.

 

Roma sanatı olguları gerçekliği övmek için kullanılırken, Yunan sanatı olguları savuşturmak için gerçekliği değiştiriyordu.

Yunan’ın Apolloncalığı yüce bir tasan, ışıltılı maddeden üretilmiş akıldır. Fakat Roma’nın Apolloncalığı ise bir iktidar oyunu, ulusal azametin halka bildirilmesidir (s. 141).

 

Yunan tiyatrosunun varisi Roma tiyatrosu değil. Roma cinselliğiydi.

Cumhuriyet dönemi sona ererken, Catullus, Roma sosyetesinin gözdelerinin birbirleriyle düşüp kalkmalarının kaydını tutar.

Ovidius, Yunan ve Roma efsanesini sihirli dönüşümler uğruna talan eder – insan ve tanrıyı, hayvana ve bitkiye, erkeği dişiye ve tekrar erkeğe dönüştürür.

 

Hıristiyan azizler, pagan personalann yeniden doğuşuydu. Martin Luther’in, Hristayanlığın özgünlüğünü İtalyan Kilisesinde yitirdiği teşhisi doğruydu (s. 154).

 

Rönesans’ta Biçim

Pagan imge ve biçimin yeniden doğuşu olan Rönesans, bir cinsel personalar patlamasıydı.

Orta Çağın yüce varlık zinciri, yıkıcı bir travmayla karşılaştı: 1348 Kara Ölümü, Avrupa nüfusunun yüzde 40’ını öldüren bir hıyarcıklı veba salgınıydı.

Kara Ölüm, toplumsal denetimi zayıflatacak kutupsal bir etkiye yol açtı / s. 155-156

 

Hıristiyanlığın iyiyi koruyamaması Kilisenin otoritesine zarar verdi

 

Rönesans sanatı, kibirli, ayartıcı ve hayat dolu şahsiyetlerle kaynar.

 

…dalkavukluk politik sodomizmdir. Dalkavuğa kıç yalayıcı, yalaka, kılınan, yaltaklanan, sırt üstü yatana benzer adlar takarız. Arsızca kendisini küçük düşürmesi, kafasının yerinde bir göt taşıması erkekliğe uygun değildir (s. 158).

 

Rönesans Apollonculuğu Floransa’da doğup Roma’ya yayıldı.

Floransa’mn entelektüelliği ve eşcinselliği birbiriyle bağlantılı fenomenlerdir. Floransa’da sanatında genel olarak rastlanan güzel oğlanlara, nefis kadın nülerle dolu Venedik resminde nadiren karşılaşırız.

Venedikli personalar ile Venedik’in manzarası aynı derecede heteroseksüeldir. Venedik’in kadın güzelliğine hayranlığı, doğaya direnmekten ziyade teslim olmaya yol açmıştır.

 

Spenser ve Apollon: The Faerie Queene

İngiliz edebiyatı / hem müzik hem felsefedir. Edmund Spenser’ın yaratısıdır. Spenser’ın epik şiiri Faerie Queene

 

…ozanlar esin perisini bir kez çağırdılar mı, ağızlarından ne çıkacağını kendileri bile her zaman bilmez (s. 185).

 

İngiliz edebiyatı, Chaucer’ı takip etseydi, tamamen ulusal bir edebiyat olarak kalırdı.

Faerie Queene / pastoral şiir /  pagan bir türdü,

Spenser’ın pagan gözü, Chaucer’ın içten samimiyetini İngiliz şiirinin dışına atar.

Spenser / Apollonca bir zanaatkârdır.

 

Korint tarzı Yunan savaş tolgası, dik dik bakan kafatasını andıran düzgün şekliyle ürkütücü bir üstün benliktir / Doğunun zırhı, basık, kavisli ve girintili çıkıntılıdır. Asya sanatı, katı erkek çizgiler yerine kadınsı kıvrımları temel alır. Doğunun zırhının biçimlenişi organiktir, ama Batının zırhı teknolojik olarak doğadan uzak durmakta ısrarlıdır. Batılı asker, çelikten adımlarla yürüyen bir makinadır (s. 189). 

 

Faerie Queene’de erdemin anlamı, kişinin görülebilir biçimi muhafaza etmesidir.

Güzel oğlan İtalyan Rönesansı’nın sembolüdür, İngiliz Rönesansı’nın sembolü de özgürleşmiş kadındır.

 

Şehvet, bir cinsiyetin diğerini köleleştirmesine yarayan bir araçtır.

…en ciddî iğfaller, kendi duyarlıklarımızın ürünü olanlardır.

 

Röntgencilik, Batılı saldırgan gözün gayri ahlâkî estetiğidir.

Spenser’ın en çok kullandığı erotik mecaz, yırtılmış ya da aralanmış giysisinden ancak birazını görebildiğimiz süt gibi ak kadın tenidir.

 

Shakespeare ve Dionysos

Size Nasıl Geliyorsa ile Antonius ve Kleopatra

Titus Andronicus'u (1592-94), Spenser’ın yıkıcı bir parodisi olarak görüyorum.

…ırza geçmek ve sakat bırakmak üzerine kurulmuş olan bu Roma oyunu, Spensercı tecavüz döngüsünü bir farsa dönüştürür.

 

Shakespeare’in karakterleri kendi söylemlerini yönlendirmek yerine, söylemleri onları yönlendirir.

 

Güzel oğlanın İtalyan Rönesansının sembolü olması gibi, özgürleşen kadının da İngiliz Rönesansının sembolü olduğunu söylemiştim. Shakespeare’de özgürlüğünü kazanmış kadın, sözünü sakınmadan konuşur.

 

Ulu Ana’nın Geri Dönüşü

Sade’e Karşı Rousseau

Romantisizm, modem cinsiyetin biçimlendiricisidir.

 

Aydınlanma, Avrupa kültürünü Musevi-Hıristiyan teolojisinden kurtarmak için pagan bilimciliğini kullanmıştır.

Modem dünyayı inanç değil akıl yaratmıştır.

 

Rousseau ve Wordsworth, kadınsı doğaya sevgilerinden ötürü. Aziz Augustine’in kilitlediği yasak odanın kapısını açarlar. Açılan kapıdan günümüzde kol gezen vampirler ve gecenin karanlık ruhları fırlar.

 

Romantisizm’de Amazonlar güçlerini korur.

Rousseau, Avrupalı erkek personayı kadınsılaştırır.

Rousseau ve Romantikler için kadınlık mutlaktır. Erkek, kadının cinsel yörüngesindeki bir uydudur.

 

Sade için cinsellik şiddettir. Şiddet, doğa ananın otantik ruhudur.

…cinselliği pagan eylemin bir tiyatrosuna dönüştürür.

Zalimlik doğal olandır.

 

Nietzsche gibi o da, Hıristiyanlığın zayıf ve dışlanmışlara olan eğilimine saldırır.

 

Justine Rousseau’yu, Juliette ise Sade’ı temsil etmektedir. Erdem “uyuşuk ve edilgenken”, doğa “hareket ve eyleme dönüşen bir tahriktir

 

Öğle yemeğinden önce asla Sade okumayın! Sade, insanı hammaddeye dönüştürüp yeniden doymak bilmez doğaya yem etmekle bedeni Dionysoscu bir işleme uğratır (s. 257).

 

Seri cinayetler ya da cinsellik cinayetleri, fetişizm gibi, erkek zekâsının bir sapmasıdır. Çığımdan çıkmış egoizmi ve düzensizliğinde erkekçe olan bir kriminal soyutlamadır.

 

Amazonlar, Analar, Hayaletler:

Goethe’den Gotik’e

Goethe / Alman edebî öz-bilinçliliği…

Goethe, bütün sanatlarda ve bilimlerde ustalığın peşindeydi.

 

Werther, Rousseau'nun gözü yaşlı, benzi soluk, melankolik ve duygusal kadınsı erkeğidir.

 

Werther’e göre çocukluk saf ve güzel olanken, adaleli vücut yapısıyla yetişkinlik utanılası ve sefil bir dönemdir

 

Goethe, romanının “iç benliğimin beni istediği gibi yönetmesine” ve dışarıdaki olayların içe “işlemelerine izin verme kararından” doğduğunu söylemişti.

 

Wilhelm Meister’in Çıraklığı (1796) bir cinsel sorunsallar yumağıdır.

Rousseau’nun İtiraflar'ı örnek alınarak yazılan bu romanı, / erkeksi kadınların tahakkümü altındadır.

Wilhelm Meister’m yıldız travestisi, / Mignon’dur.

“Ne kadın ne erkek” Mignon travestiliğinden ödün vermez.

 

Faust, Rönesansı Romantik döneme bağlar. Etkilenmiş olduğu Hamlet ’ten beri, Batılı bilincin ahlâkî ve cinsel müphemliğini böyle tahlil eden bir eser ortaya konmamıştı. / s. 271-272

 

Faust cinselliği, Batılı bir bilgi ve denetim tarzı olarak gösterir.

Tecavüzcü, tecavüzü kadının istediğini, kadının arandığını söyler.

Faust’ta şiiri simgeleyen iki karakter de çift cinsiyetlidir.

Goethe’nin Paris’i, Homeros’unkinden bile daha kadınsıdır. Goethe, erkeklerin kadınsılığının, onları erkeklere yabancılaştırdığını, ancak kadınları tahrik ettiğini ileri sürer.

 

En çok önem verdiği ilişkisi, kendisinden bir yaş küçük olan ve çocukluğundaki tek dostu kız kardeşi Cornelia’dır.

Goethe, anılarında Cornelia’dan ikizi olarak söz eder. O, Goethe’nin Romantik alter egosu, Jung’un deyimiyle animası, esin perisi kız kardeştir.

 

Korkunun yarattığı dehşet edilgen, mazoşist ve gizliden gizliye kadınsıdır.

Korkuyu paylaşmak, fiziksel anlamda cinsel eylemi uyarır.

Dehşet deneyimi bir saldırganlık ve tahakküm enerjisi uyandırır.

 

Kısıtlanan ve Kısıtlarından Sıyrılan Cinsiyet: Blake

William Blake, İngilizlerin Sade’i

 

“Baca Temizleyicisi” ve “Küçük Kara Çocuk” adlı şiirlerindeki çocuklar, / çürümüş sanayi toplumunun masum cinleridir.

 

Blake, dinin cinselliği ezmesinin, sefâlet ve riyakârlığa neden olduğuna inanır. Alt sınıftan fahişeler, o zaman olduğu gibi şimdi de, “adaba uygun” orta sınıf bir evlilikten kaçmak isteyen erkeklerin tesellisi olurlar.

 

Masumiyet deneyimle mahvedilir.

 

Blake’in en büyük arzusu, cinselliği doğa ananın Uranlığından azat etmektir.

Blake özgür imgelemi arzu etse de, erotizmi yüceltirken, iffeti bir sapmaya dönüştürür. Bu gerçekleşmesi imkânsız bir durumdur.

 

Kehânet kitaplarındaki sembolizm tahlil edilmeden önce Blake bir “deli” olarak görülüyordu. Bu kesinlikle doğru değildir. Bununla beraber uzun şiirlerinde, eleştirmenler tarafından fark edilmeyen bir histeri ve aşırılık söz konusudur. Sanatı huzur değil gerilim yaratır.

 

“Sonsuzlukta Kadın Erkeğin Tezahürüdür, kadının kendi iradesi yoktur, Sonsuzlukta Kadın İradesi diye bir şey yoktur”

 

Doğa Anayla Evlilik: Wordsworth

Wordsworth’ün doğadaki cinselliği ve zalimliği kabullenmeyi reddedişi, şiirini sınırlayan ve ezen, gözle görünür bastırılmışlığın kaynaklarından biridir.

Wordsworth’ün cinsellikten yoksunluğu nevrotik bir başarısızlık değil kavramsal bir stratejidir. O, doğanın sadistliğini görmemek ya da hissetmemek için cinselliği reddetmek zorundadır. Blake doğasız bir cinsellik ister,

 

Wordsworth, kitaplardan yani başka insanların sözlerinden herhangi bir şey öğrenebileceğimizi reddeder. Tek yol “Doğayı takip etmektir.” Zihin, sadece güzelliğin “biçimini bozar”: "Parçalara ayırmak amacıyla cinayet işliyoruz.” Tek gereken “izleyen ve kapsayan” bir yürektir (“The Tables Turned”).

 

Lezbiyen Vampir Olarak Daemon: Coleridge / s. 339

Istırap içinde kıvranan, kararsız Coleridge, Wordsworth’ün soğuk kendine hâkimiyetinde bir çeşit erkekçe sağlamlık gördü.

 

Christabel, Coleridgevari cinsel müphemliğin yöneldiği hedeftir. Epik bir amaç ve trajik bir kader ya da ölümcüllük olan hedef. Christabel 'de hedef, yok oluştur.

 

Neredeyse edebiyat tarihinde hiçbir şiir onun kadar Hıristiyan ahlâkına uygun bir yorumla ele alınmamıştır.

 

Şiirde erdem kötülüğe galip gelemez. Christabel'in büyüklüğü onun dehşet veren pagan görselliğiyle ilişkilidir. O, şeytanın tezahürüdür. Doğa ana kaybettiğini geri almak için döner.

Hıristiyan gerçekliğini kanıtlamak yerine, Hıristiyanlığı geçersizleştirir ve tini, kötücül ruhsal varlıklardan oluşan ilkel bir dünyaya geri götürür.

I. Bölüm, Christabel hâlâ Geraldine’in kollanndayken biter.

II. Bölüm, Christabel’in babasının onu terk etmesiyle ve aldatıcı Geraldine’in tarafına geçmesiyle kapanır.

 

Tahakküm ve ayartma

O, İngiliz Faust’udur.

 

Hız ve Mekân: Byron / s. 371

Byron, Shelley ve Keats

Bu genç adamlar, mahvolmaya yazgılı Romantik sanatçı mitini yarattı. Üçü de sürgüne gidip pagan İtalya ve Yunanistan’da genç yaşta öldüler.

…erken ölümleri Romantik ve liberal dünya görüşü içindeki dayanılmaz gerilimi gösterir. Blake ile Wordsworth kişiliksiz bir kimlik istemişlerdi: Oysa şahsiyet nihaî Batılı gerçekliktir.

 

Byron’ın tutkulu kahramanı, gizemli bir suçun vicdan azabıyla kıvranmaktadır.

…ikizi olan ölmüş kızkardeşi Astarte’yi saplantı haline getirmiştir. Byron, cinsel suçluluktan haz alır.

Yasak aşk, kahramanlarını insanüstü kılar. Her türlü toplumsal ilişkiyi reddeden Manfred’in aradığı tek şey, cinsel olarak dönüşmüş bir biçimdeki kendisidir.

 

Don Juan, Batı’nın benzersiz cinsel personalarından biridir.

…ufak tefek, çekingen, “kadınsı”dır.

 

Bir araya gelmiş enerji ve güzellik, yakıcıdır

Modem karizmatik kişilik, geniş kitlelere ulaşan sinema, televizyon ve müzik gibi araçlara sahip.

 

Işık ve Isı: Shelley ve Keats / s. 390

Babalar kazanır, oğullar para harcar.

İkinci kuşak Romantikler, ilk kuşağın cinsellikte ve doğada açığa çıkardığı daemonikliği hükümsüz kılmaya çalıştı.

Byron gibi Keats de mutlu bir “tembellik” ya da bayıltıcı bir “miskinliği”, yani “efemine durumu” yüceltir.

 

Cinsellik ve Güzellik Kültleri: Balzac / s. 415

Balzac, Goethe gibi iki yönlüdür. Romancı olarak belgesel ve analitiktir. Romantik olarak da sapkın ve gizemci.

 

Seraphita / Bir erkek ve bir kadın, yani Wilfrid ile Minna, her birinin karşı cinsten olduğunu sandığı Seraphita’ya âşık olur. Cinsiyetteki belirsizlik roman boyunca hâkimdir.

 

Cinsellik ve Güzellik Kültleri: Gautier, Baudelaire ve Huysman / 434

Théophile Gautier, Fransız ve İngiliz Dekadansının başlatıcısıdır. Estetizmi, bu yeni-pagan güzellik tapıncını yaratan odur.

 

Baudelaire’in Kötülük Çiçekleri (1857) “usta”sı Gautier’ye adanmıştır.

Baudelaire, fiziksel ve zihinsel hastalığın ilk ozanıdır.

Baudelaire için cinsellik kısıtlamadır, özgürleşme değil.

Baudelaire’in kadınları yıldırıcıdır.

Cyhtera’ya Bir Yolculuk / Cythera, şairin korkunç bir dışavurum için baskı altında tutulduğu cinsel deneyim dünyasıdır.

 

Romantik Gölgeler: Emily Bronte / 465

Epikten sonra erdişiye en fazla husumet besleyen tür toplumsal romandır.

 

Uğultulu Tepeler’de nesiller gelişmezler. Onlar karşı konulmaz bir biçimde kökenlerine geri çağrılırlar, çünkü Romantik cinsellik ve duygulanımında, gelecek, sadece geçmişin sisli bir yansımasıdır…

 

Romantik Gölgeler: Swinburne ve Pater / 487

Swinburne, Batı kültürünün büyük sürekliliğini, pagan antikite ile muhteşem Hollywood arasındaki pervasız birleşmeyi gösterir.

Swinburne Dekadandır ama estet değil.

Swinburne’ün dünyası doğal güçle kaynaşır, çünkü İngiliz yüksek kültürü, anakara Avrupa’sının doğayı küçümsemesini anlayacak yetenekte değildir.

Swinburne’de de cinsellik haz değil, işkencedir.

 

Daemonikleşen Apollon: Dekadan Sanat / 517

Cinselliği geri püskürten Dekadan erdişi (…) Apolloncadır.

Sanatta (…) Üslup, daima doğa ve toplum hakkındaki öngörülerin bulanık bir tezahürü olmuştur.

 

Dekadan sanatın daemonik tezahürleri

…kadın Sade’in şiddet dolu, ilkel doğasının infazcısına dönüşür.

 

Yıkıcı Olarak Güzel Oğlan: Wilde’in Dorian Gray’in Portresi / 541

Kitle iletişiminin ustası Oscar Wilde

Wilde’in zalimliğini ve ahlâksızlığını gizlemeye ihtiyaç duymuyorum.

Dorian Gray’in Portresi (1890-91) Dekadan erotik ilkenin tam bir incelemesidir: Kişinin bir sanat nesnesine dönüşmesi.

Romantisizm sanatı toplumdan ve Hıristiyanlıktan, fotoğrafçılık ise gerçekçilikten kurtarmıştır.

Roman / Apollonca olanın daemonikleştirilmesi şeklinde ilerler. Resim, pagan prototipler üzerine kurulmuş güzel oğlan kültünün mihrabıdır.

Yunan idealizmi, duyuların doyurulması değil gözün yüceltilmesidir.

Niçin arkadaşlığın genç adamlar için bu derece ölümcül?

Çekiciliklerinin sırrı / Şımartılmışlardır

 

İngiliz Çift Cinsiyetlisi: Wilde’ın The Importance of Being Earnest’ı / 560

Bir erkekte parlaklık genellikle hermafrodit bir motiftir.

Wilde / Toplumu sadece bir sanat nesnesi ya da eğlence unsuru olarak görür.

…onun gözünde sanat, kaçınılmaz bir biçimde suçlulukla bağlantılıydı.

…çift cinsiyetli mizah içeren eserlere her zaman dedikodu hâkim olmuştur.

Batı kültürü, her zamanki gibi erotizmi sözle saldırganlıkla kaynaştırır.

 

İngiliz düzyazı geleneği Woolf’un Dalgalar'ının üzücü başarısızlığının ortaya koyduğu gibi sihirli bir üsluba sahip olamadığından Salomé Fransızcada daha iyi okunur.

 

Yunanlılar sanatçı bir milletti çünkü sonsuzluk duygusunu korumuşlardı.

 

Amerikan Dekadanlar: Poe, Hawthorne, Melville / 602

Amerikan Romantisizmi aslında Dekadan Geç Romantizmdir, bir cinsel sapkınlık, kapatılma ve parçalara ayrılma ya da çürüme üslûbu.

Klasik Amerikan edebiyatı bir cinsellik meselesinden musdariptir. Cinsiyete has davranıştan kaçınılır

 

Poe kahramanlarını kendi cinsiyetleri içinde bırakır. O, erkeğin kadının gücüne açıkça boyun eğmesini ister. Onun kadınları kara Venüs’ün çoğul yüzleri, hermafrodit tanrılardır.

 

Doğayı insanlığın içinden asla tam anlamıyla doğup çıkamayacağı düşmanca bir dölyatağı olarak gördüğü için, Poe’da karakterler diri diri gömülürler.

 

Melville ile Hawthorne arasında nasıl bir sanatsal dinamik işlemişti? Moby Dick'in The Scarlet Letter'a cinsel bir cevap olduğu görüşündeyim.

 

Venedik’te Ölüm, yüzyıl sonunun gecikmiş çiçeğidir. Uygarlık çürümektedir: Sanatın beşiği Venedik “kokuşan şeylerin kokusuyla dolu hasta” bir kenttir.

 

Amerikan Dekadanlar: Emerson, Whitman, James / 629

Babası ve ataları rahip olan Ralph Waldo Emerson, Amerikan Protestanlığıyla İngiliz Romantisizmi arasındaki çatışmaya yakalandı.

…denemelerin muğlâk yapısı, neredeyse yayımlanır yayımlanmaz anlaşmazlıklara ve çekişmelere yol açmıştı. Hiçbir Romantik çalışmanın Apollonca mantığa uymaya ihtiyacı yoktur.

 

Emerson şairleri “özgürleştiren tanrılar” diye adlandırır

(Whitman) Çimen Yaprakları edebiyatın en mükemmel Dionysoscu şiiridir.

 

Henry James, bir Dekadan Geç Romantiktir

James’in kadınlarının fıtratten gelen bir otoriteye sahiptir, buna karşılık erkekler ricat halindedir.

 

Amherst’ün Madame de Sade: Emily Dickinson / 655

Tom Sawyer ve Huckleberry Finn / Bu iki kitap, çocukluk ve alt sınıfların hayatına ilişkin burjuva fantazileridir.

Twain'inden neden bu kadar hazzetmediğimi açıklayacak bir eleştirel kuram oluşturmak yirmi yılımı aldı.

Onun halk adamlığı ve pastoralliği düzmecedir,

Wordsworthvari iyilikçiliği daima sahteydi.

Bir masal yazarını kazıdığınızda altından çıkan kadına ve doğaya duyulan korkudur.

 

Gözlerimi çıkartmadan önce / Severdim görmeyi de

 

Dickinson kana bayılır ve kırmızı paletini müsrifçe kullanır.

 

Dickinson bir yaz sabahını anlatırken, kuşların, “Benim ırzına geçilmiş yüreğimi deşmeli miydiler / Ezginin hançerleriyle” diye sorar

 

Bir mektup bende daima ölümsüzlük hissi yaratır, çünkü o bedensel bir eşlikçiden yoksun bir akıldır sadece...

 

Fotoğraf çektirmeyi reddeder, çoğu konuğunu geri çevirir, mektup adreslerini kendi yazmaz ve konuklarla sohbetini bir perdenin gerisinden ya da diğer odadan sürdürürdü. Bu durum, sabit bir toplumsal rolün yadsınması, çoğul personalan olan bir şairin kendisini tek bir personayla sınırlandırmayı reddetmesi anlamına gelir.

 

Kuşlar, anlar ve kesik eller şiirinin baş döndürücü malzemeleridir.

 

Türkçeleştiren: Anahid Hazaryan, Fikriye Demirci

Epos Yayını, 2. Basım, Şubat 2014

21.07.2024

 

Cinsel kimlik/cinsel ahlak… Konuyu sembolize eden sanat eserlerini inceliyor ve cinsel ahlakı temsil eden arketiplerin izlerini tespit ediyor. Özetle, Paglia sanat tarihini insanın cinsellik algısıyla okumayı deniyor.

 

Paglia’nin cinsel kimlikler anlatısı doğanın insanlar üzerinde tam egemen olduğu dönemlerden örneklerle başlıyor. Taş Devri'nden kalma Willendorf Venüsü adlı heykelde dolaylı herhangi bir anlatım yoktur (mesela günümüzün olmazsa olmazı seksüel motifler), doğrudan ve apaçıktır, doğurganlık sembolüdür bu heykel. Sadece bunu söyler, başka bir şey değil.

Mısır uygarlığından günümüze ulaşan Nefertiti'nin büstü ileri bir aşamadır. Heykelin yüzü belirgindir. Doğaya karşı bir duruş var karşımızda. Nefertiti güzellikle gücün buluştuğu bir semboldür.

 

Biçin/şekil yönünde biriken bilgi ve ilgi Yunan medeniyetinde olgunlaştı ve meyveler verdi. Tanrılar çoğunlukla “güzel” bedenlerle tasvir edildi. Yunan’da ortaya çıkan ürünler Roma dönemiyle sona erer, ilerlemez. Yeni bir aşama görmek için Rönesans’ı beklemek gerekiyor. Bütün bir Orta Çağ boyunca kutsal olan erişilmezdi, ama şimdi kutsal olan çok yakında, insana temas ediyor bu dönemde kutsal anlatılar (mesela Caravaggio resimleri…).

Klasik dönemde Apollon’un hakimiyetinde ya da şöyle demek gerek, klasik dönemde Apollun kılavuzluk ediyor.

Rönesans’ta ortaya çıkan cinsel kimlikler, figürler Romantik dönemde (adeta) tasnif edildi. Rousseau insana dair Apollonca kanaatlere sahip. Buna karşın Sade’ın insana dair değerlendirmeleri Dionysos’a ait.

Apollon aklı temsil ediyor ama hayat her zaman akıllıca değil hatta çoğu zaman irrasyonel yani akılla açıklanamaz durumlar ihtiva eder. Bunun için de elimizde Dionysos var. Dionysos insan deneyiminin akıldışı ve belki sadece duyguyla açıklanabilecek yönlerini temsil eder.

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder