Helena
Petrovna Blavatsky - Kâbus Öyküleri
Blavatsky 12 Ağustos 1831’de Rusya’nın Ekaterinoslav
şehrinde doğdu.
1851’de / “M” adını verdiği Hintli Mahatma Morya ile tanışır.
1867 - 70 yılları arasında Tibet’te kalarak, / Dzyan Kitabı'nı inceler.
“Işık Üstatları” sıfatıyla tanımlanan Mahatmaları, Blavatsky
Batı’ya, “reenkarnasyonlarını tamamlamış, kusursuz bedenlerini istedikleri yere
gönderebilen, insanlığa yardım etmekle yükümlü bilge kişiler” olarak tanıtır.
1875 yılında Teozofi Cemiyeti’ni kurar.
1. Suret İnsan Öldürebilir Mi? - (1876-77) 11
Öykünün yazarı, korkunç fiilin işlenmesinden üç ay kadar
önce Belgrat’ta birkaç gün geçirmiş ve Prenses Katinka’yı tanımıştı.
Şişman hancımızın bakire teyzesinin kuzeninin bir süre önce
serseri bir vampir yüzünden başı belaya girmiş ve bu gece ziyaretçisi nedeniyle
neredeyse ölecek kadar kan kaybetmişti.
Kendisine ayakta dururken bile uyuma ve rüyalarını sesti
anlatma yetisi bahşedilmiş olduğundan, “uyuyan kız” lakabı takılmıştı.
Vaftizsiz adı Frosya idi.
Bir Rumen çingenesi. Anladığım kadarıyla, Hükümran Sırp
Prensi’nin ailesi tarafından büyütülmüş. Prens artık tahtta değil / çünkü
ölmüş…
(Hipnoz seansı)
Gospoja boşta kalan elinin atik bir hareketiyle pelerinin
altından, bize küçük bir hançer gibi görünen nesneyi çıkardı ve aynı çabuklukla
kızın göğsüne sapladı.
…trans halindeki kızın dudaklarından insanı ürperten ve
delip geçen bir çığlık koptu.
2. Çözülemeyen Bir Gizem - (1876-77) 21
Polis Merkezinin müfettişi M. Delessert’in, ani ölümü
…gayrimenkullere sahip bir Macar
…tahminen karısı olan kendisinden on yaş küçük arkadaşı,
Çingene ırkıyla yakın akraba,
…kristale baktığında, bir kaldırımın üzerinde yüzükoyun ve
şuursuz yatan resmini görünce basbayağı dehşete kapıldı, aldığı mesajda ise şu
yazılıydı: “Delessert, bu gördüğün, üç gün içinde olacak. Hazırlan!”
İpnotizmacının bir süjeyi kilometrelerce uzaktan etki altına
alabilmesi ispatlanabilirdir.
3. Karmik Vizyonlar - (1888) s. 31-48
Ah, üzücü yokluk!
bir ordugâh...
savaş esirleri
“Yeter kadın!” diye öfkeyle bağırdı Kral. “Bana bak, abuk
sabuk konuşmayı kes ve sorumu cevapla. Kutsal Haç tarafından kovulduktan sonra
gizlenen Şeytan’ın rahiplerinin topladığı, korunun hâzinesi nerde?”
Kadın, tehdidi duymamışçasına, eskisi gibi sakin ve
korkusuzca sürdürür konuşmasını.
‘Tanrılar söylüyor Clovis, sen lanetlendin Clovis, mevcut
düşmanlarının arasına yeniden doğacaksın ve kurbanlarına işkenceyle çektirdiğin
acıyı sen kendin çekeceksin…
Kral, küfürler saçarak bir jaguarın sıçrayışıyla kadının
üstüne atılır ve bir vuruşta yere serer onu.
Zaman -sonsuzluğun uçsuz bucaksız topraklarında tanrılar ve
insanların sınırtaşı, insanoğlunun içindeki dölünün ve belleğinin katili-
zaman,
…varlığın dramında uğursuz bir gün çıkagelir herkese.
Hayatları boyu bekler, kralı da dilenciyi de.
“Sessizce izlediğimizde yatağı, ışığı titreyen mumun
kıyısında, Gece ne de berbat gelir, bütün sevdiklerimiz hızla solunca...”
“O kanlı zaferler sana ve yurduna ne getirdi söyle!” diye
fısıldar içindeki Ruh.
…
4. Mavi Lotus Efsanesi - (1890) s. 49
Bu mistik ve kutsal bitki, hem Mısır’da hem de Hindistan’da,
çağlar boyu Evrenin simgesi olarak görülmüştür. Bu bitkinin onurlandırmadığı ne
bir papirüs, ne de Nil vadisinde bir anıt vardır.
Hindistan ve Seylan’da lotus genellikle altın rengi,
Kuzeydeki Budistler arasında ise mavidir.
Zizyphus adlı üçüncü bir tür lotus daha vardır ki, eskiler
onu yiyenin yurdunu ve sevdiklerini unuttuğunu söylerler.
Mavi Lotus
Ayodhya Kralı Ambarisha, / Kral (Güneş Soyunun devamından
olan) bir Suryavansi idi
…tanrı, kullarının erkek mirasçısı olmasını reddetmişti ve
bu da kralı üzmekteydi.
…aile rahibi ona bir konuda vaat vermesi fikrini telkin
etmektedir. Eğer Tanrı iki veya daha çok oğul verirse, kral, ilk doğmuş olanı
ergenliğe ulaştığında halka açık bir törenle Ona kurban etmek için söz
verecektir.
Varuna, Kral’ın vaadini kabul eder ve mutlu Ambarisha peş
peşe birçok oğul sahibi olur.
…en büyük oğla Rohita (kızıl) adı verilir ve -kelimesi
kelimesine çevrildiğinde Tanrının bahşettiği anlamına gelen- Devarata soyadını
alır.
Tanrı, Krala sözünü tutmasını emreder,
Tanrı en sonunda iyice öfkelenir.
Kral dayanma gücünün sonuna gelerek, ilk doğan oğlunu
çağırtır ve ona, kendisini bekleyen kaderi bildirir. Ancak Devarata bu habere
kulak asmaz. Babasının ve tanrının iradesinin çifte ağırlığına boyun eğmeyi
reddeder.
Devarata / kendi yerine kurban edebileceği bir vekil bularak
Varuna’yı hoşnut edebileceği düşüncesiyle yolculuğuna başlar ve sonunda
aradığını bulur.
Rishi bıçağını Sunahsepha’nın göğsüne saplar.
Ancak, o da ne! Bu bir mucizedir! Tam o sırada Mavi
Kubbe’nin (Evren) Tanrısı İndra gökte belirir ve dosdoğru törenin orta yerine
iner.
Odun yığını birdenbire kendiliğinden tutuşmaya başlar
(Devarata) Başka birine doğrulttuğu bıçakla kalbi
yarılmıştır, günahı yüzünden bir kurban gibi yanmaktadır.
Sunaktan az ötede, Lotuslardan bir yatak üzerinde Sunahsepha
uzanmış huzurla uyur ve bıçağın göğsüne girdiği yerde güzel, mavi bir lotus
açtığı görülür.
Sunahsepha sonraki yaşamında Ayodha kral ailesinin içine
doğar ve 84 bin yıl Güneş soyunun hâkimi olur.
5. Efsunlu Bir Hayat - (c. 1890-91) s. 59
…ateist olarak büyüdüm.
Spiritüalizmin öykülerini kesin bir aşağılama duygusuyla
dinliyor/dum
…şirketin küçük ortağı olarak Japonya’ya yelken açtım.
Japon Budist rahiplerinin iddialarım da alaya alıyordum.
Budist din adamıyla, adı Tamoora Hideyeri olan bir Japon rahibiyle
tanıştım.
Zaman aktıkça, benim kökü kazınamayan şüpheciliğim her geçen
gün arttı
Sözde büyücülerinden en azından bir tanesinin, aklımdaki
kişinin adını ve şu an ne yap-; tığını söylemesini isteyerek meydan okudum ona.
Dileğimin yerine getirilebileceği karşılığını verdi sakince.
Evet dedim ve söz ağzımdan çıktığı anda kötü kaderim mühürlendi.
Tılsımı bozmak için düşüncelerimde ne bulmuş olduğunu
anlatmasını isteyerek meydan okudum ona. Doğru yanıt sakinlikle geldi
“Yalnızca bir tek şeyi arzu ediyorum - ablamın bana yazmayı
neden birdenbire kestiğinin nedenini veya nedenlerini öğrenmek.”
…ayaklarımın dibinde bir tabut duruyordu.
…eniştemin ölüsünü tanıdım.
“Eğer kutsal adam, boşluğunu kollayan ve açık kapıdan
girme-ye hazırlanan davetsiz misafirlere karşı içindeki girişleri kapamadan
bunu yaparsan, ömür boyu pişmanlık duyarsın,” diye cevapladı Rahip.
“Daij-Dzin’ler seni alt edecektir”.
Aptal! Kör ve kendini beğenmiş bir ahmakmışım ben!
Birkaç gün sonra gemiyle yolculuğa çıkmıştım,
Kâhinlik taslayan insanların, oradaki mevcut kişilerin aurasına
bakarak ne düşündüklerini anlayabildiklerini sıklıkla duymuş ve okumuştum.
Kyoto’ya dönecek ve Yamabushi’yi bulacaktım.
Yamabushi meçhul topraklara gitmek üzere şehirden
ayrılmıştı!
Zenginlik, sıkıntılı günlerde zayıf bir çapa, kendini
beğenmişlik ise en ölümcül danışmandır.
6. Nurlu Kalkan - (1890-91) s. 109
Kaygısız gezginlerden oluşan küçük ve kalburüstü bir
gruptuk.
Tercümanımız ziyaretimizin, “ilahi asanın” yegane muhafızı
olarak, yalnızca onu ilgilendiren amacını açıkladığında, itirazları birden
kayboluverdi
Köşede ilk bakışta paçavradan bohçaya benzer bir şey gördüm,
ama bu yığın birden hareketlenerek ayağa kalktı, odanın ortasına kadar ilerledi
ve şimdiye dek gördüğüm en acayip görünüşlü yaratık önümüzde dikiliverdi.
Şam kâhini olarak bilinen ünlü Tatmos’tu bu!
7. Yankılar Mağarası – (1890-91) s. 119
Rus İmparatorluğu’nun ücra yönetim bölgelerinden birinde,
Sibirya sınırlarında küçük bir kasabada otuz yılı aşkın bir zaman önce akıl
ermez bir trajedi meydana geldi.
…büyük mağaranın girişi, malikânenin bulunduğu yerden
yaklaşık yarım mil mesafede yer alır,
İvan bir meczup gibi içeri dalmış ve Bay İzvertzoffu
mağaranın hiçbir yerinde bulamadığını haber vermişti.
Onu dinleyen olmamış ve cinayet suçlamasıyla tutuklanıp
hapse atılmıştı.
Grupta bulunan bir kadın burasının, yaşlı Bay İzvertzoff un
on yıl önce esrarlı bir biçimde kaybolduğu mağara olduğunu aniden
söyleyivermişti.
“neden Şaman’ın da yardımıyla trajedinin üzerindeki esrarı
çözmeye çalışmıyoruz?”
“Her şeye gücü yeten yüce Efendi’nin adına gerçeği yalnızca
gerçeği söyle bana. Kaza eseri mi kayboldun, yoksa haince mi öl-dürüldün
huzursuz ruh?”
Hayaletin dudakları kımıldıyordu, kasvetli bağırışlarla
onlara cevap veren yankıydı: “Öldürüldüm!”
Hayalet, parmağıyla Nicolas’ı gösteriyordu…
8. Kutup Topraklarından - (1890-91) s. 131
…sosyeteden birçok insan Noel tatilini geçirmek üzere
Finlandiya’da varlıklı bir toprak sahibinin köy evinde, daha doğrusu miras
kalan şatosunda toplanmıştı.
Kutup ışıkları…
“Hemen hemen kırk beş yıldır,” dedi avcıların lideri, “Kutup
denizlerinde fok balığı yakalarım ve kişisel hatıralarım ne kadar eskiye
giderse gitsin, onu her zaman ve şu an da olduğu gibi, yaş-lı, aksakallı bir
adam olarak tanıdım.”
“Büyükbaba! Söyle bize, kaç yaşındasın?”
“Bunu gerçekten bilmiyorum oğullarım. Tanrı’nın bana
buyurduğu kadardır yaşıyorum. Yaşıma gelince, hiç saymadım yıllarımı.”
9. İçine Ruh Giren Keman - (1890-91) s. 135
Franz Stenio / Styria Alpleri arasında / Güney
Avusturya’daki her Styrialı ve Slovenyalı aile için oldukça önemli rol oynayan
gulyabanilerin ve vampirlerin esrarengiz ortamında / büyütülmüştü.
XVII. yüzyılın büyük besteci ve kemancısı Tartini en büyük
ilhamını, söylenildiğine göre düzenli bir işbirliği içerisinde olduğu,
Şeytan’dan aldığı gerekçesiyle suçlanmıştı.
Bengalli Tantriklerin kötü amaçlar uğruna, kuvvetli büyü
ajanları olarak insan cesetlerini ve onlara ait olan bazı iç ve dış organları
kullandığı kanıtlanmış bir gerçektir.
Franz, sevgili çocuğum, sana şu lanetli İtalyan’ın sanatının
doğal olmadığını anlatıyorum.
Sana anlatacağımı dinle ve anlamaya çalış. Ünlü Tartini
hakkında fısıldanan garip öyküyü duymuşsundur? Büyülerin yardımıyla genç bir
bakirenin ruhunu nasıl kemanına kapatacağını ve ona nasıl insan sesi vereceğini
öğreten, aşina olduğu demonu tarafından bir Sebt gecesi boğularak öldürülmüştü.
Paganini daha da ileri gitti.
Bedenimi sana sunmuş olmam gelecekteki şöhretin içindir ve
eğer bu fedakârlığı boş yere harcarsan en korkunç nankörlüğün suçlusu
olacaksın.
Paganini / Sahneye çıkınca, tiyatronun kalın duvarları onu
selamlayan alkışlarla temeline kadar sallanmıştı. “Cadılar”ı çalmaya başladı ve
bitirdi.
Franz sahne ışıklarına yaklaştığında, buz gibi bir
soğuklukla karşılanmıştı.
“Cadılar” prelüdünün daha ilk notalarında seyircilerin
üzerin-den bir şaşkınlık ürpertisi geçip gitmişti.
Toplu bir sanrı halkı ele geçirmişti.
Franz Stenio’nun vücudu, yılanımsı hareketlerle sürünerek,
yut-maya hazırmışçasına onu sarmalayıp yavaş yavaş sıkan, bulut benzeri yarı
saydam bir sis tarafından kuşatılmıştı.
Bu uzunca ve uğursuz duman sütunu içerisinde, iç organları
dışarı fırlamış ve bağırsak uçları kemana gerili grotesk ve sırıtkan ama son
derece korkunç görünüşlü yaşlı bir adamın, dış hatlarını gösteren bir beden,
belirgin bir figür ayırt ediliyordu.
…
Nightmare Tales
Türkçeleştiren: Umut Hoşafçı
Mitra Yayınları, Mart 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder