Ortega y Gasset – Kütlelerin İsyanı
Takdim
…cemiyetin bir entelektüel azınlık tarafından yönetilmesini
savunan Ortega, aksi taktirde, onu bir tek şeyin bekleyeceğini söyler: kaos.
(s. 9)
Kütle adamı (…) kendini herkes gibi hisseden (…) insan.
Cemiyette iki çeşit insan var: Seçkin azınlık ve kütle… (s.
11)
…alelade kafa taşıdıkları bilinen bu insanlar (…) yetenekli,
seçkin olan her şeyi, diğerlerinden farklı olan her şeyi, mükemmel olan her
şeyi ezer. (s. 12)
Mazi, tıpkı bir ağacın köküne benzer. Ağaç ne kadar büyürse
büyüsün, onun en yüksekteki yaprakları bile köke daima muhtaç. (s. 13)
Kütlelerin Gelişi
Entelektüelin karakteristik davranışı, dünyaya, faltaşı gibi
açılmış gözleriyle, hayretler içinde bakmak.
Bu yığınları oluşturanlar insanlar tek tek daha önceleri de
vardı ama yığın halinde değil. (s. 19)
Cemiyet, her zaman, iki parçanın, iki parçanın dinamik bir
birliğinden oluşur: azınlıklar ve kütleler.
Kütle aleladedir.
Birbirlerinden ayırt edilemeyen insanlar müşterek sosyal
vasıf halini alır, genel bir tip ortaya çıkar. (s. 20)
(kütle) kendini herkes gibi hisseden ve bu halin kendisini
düşündürmediği, gerçekte herkes gibi hissetmekle kendisinin mesut hisseden
herkestir.
Beşeriyet, en köklü bir şekilde, iki çeşit yaratıktan
oluşmuş sınıflara ayrılmıştır:
Güçlük ve görevleri üst üste yığarak kendi varlıklarından büyük
talepte bulunanlar ve kendilerinden özel hiçbir şey talep etmeyenler,
yaşadıkları anı hayat diye kabul edenler, mükemmellik yolunda hiçbir gayret
göstermeyen, dalgalar üzerinde sallanıp duran şamandıra misali insanlar. (s.
22)
Kütle ağırlığı altında ferdi, yetenekli seçkin olan her şeyi
ezer. (s. 26)
Tarihi Seviyenin
Yükselişi
Beşer cemiyeti, olsa da olmasa da, aristokratiktir ve daha
da ötesi, bir cemiyet, aristokratik olduğu ölçüde cemiyettir. (s. 28)
İnsan haklarının ilanı ile güdülen gaye, beşer ruhlarını,
içlerine yerleşmiş kulluktan kurtarmak, onlarda, belirli bir üstünlük ve vakar
hissi yerleştirmekti.
Alelade insanın efendi olmasını istiyorsunuz. Öyle ise, o da
kendisi için hareket eder.
Şimdi bu özellikler alelade insanda, kütlede kök salıyor.
(s. 33)
Çağların Yüksekliği
Yol, handan her zaman iyidir.
Meşhur olgunluk çağımız aslında yolun sonuna gelmiştir. (s.
42)
Geleneksel ruhun hiçbir kalıntısı kalmadı, hepsi uçup gitti.
Önceki modellerin, normların, standartların bize artık hiç faydası yok. (s. 47)
Hayatın Artışı
Eşya, tesiri hissedilen yerdedir, fizik prensibine göre,
dünyanın herhangi bir noktasını, tesirinin aynı anda bütün dünyada hissedilen
bir yer haline getirebiliriz. (s. 49-50)
Dünya fikrinin temel manası budur, önümüzdeki hayati
imkânların toplamıdır. (s. 52)
İstatistiklere
Dayalı Bir Gerçek
Hayat (…) bizim için bilhassa neyin mümkün olduğu demektir
(…) imkânlar arasından, gerçekten ne alacağımızı seçmektir.
Hayat, kendi dünyasını seçmez, kendini azimli ve değişmez
bir dünyada, şimdiki zamanın dünyasında bulur.
…karar veren karakterimizdir.
Herkesin oy hakkına sahip olduğu sistemde, kütleler karar
vermez, onların rolü şu veya bu azınlığın kararını desteklemektir.
Programlarını –ne şaheser bir kelime- sunan bu azınlıklardır. Bu programlar
ise, aslında, kolektif bir hayatın programlarıdır. Bu programlarla kütleler,
kararı kabul etmeğe davet olunur. (s. 63)
Avrupa tarihinin başladığı 6. yüzyıldan 1800 senesine kadar
–yani 12 asır boyunca- Avrupa nüfusu hiçbir zaman 180 milyonun üstüne çıkmadı.
Öte yanda, 1800’den 1914’e kadar bir asırdan biraz fazla süren bir devrede,
nüfus 180 milyondan 460 milyona fırladı. (s. 64)
Kütle Adamının Tahlili
Başlıyor
(Kütle) onlar sadece kendi refahları ile ilgilenir ve aynı
zamanda o refahı sağlayan sebeplere yabancı kalırlar.
Yiyecek sıkıntısının sebep olduğu huzursuzluk anlarında,
güruh, ekmek aramaya koyulur ve onu elde etmek için kullandığı vasıtalarda,
umumiyetle, fırınlara saldırıp kırıp dökmektir. (s. 77)
Asil Hayat ve Alelade
Hayat veya Gayret ve Atalet
Kütleler Neden Her şeye
Müdahale Eder ve Müdahaleleri Neden Sadece Şiddetle Olur?
Dünya ve hayat vasat insan önünde açılır açılmaz, onun ruhu
kendi içine gömüldü.
Kütlelerin ayaklanmasını bu vasat insanın ruhunun ortadan
kaybolmasında aramak gerek. (s. 89)
Kütle insanı, kendini mükemmel addeder.
Kütle adamı, kendisi için gerekli olduğuna inandığı bütün
aleladelikleri (…) kafasında tesadüfen yığılan boş kelimeleri kabullenir ve
ancak kendi saflığı ile izah edilebilecek bir cüretle onları her yerde kabul
ettirmeye çalışır. (s. 92)
Fikirleri düzenleyecek daha yüksek bir otoriteyi, bir
tartışma sırasında başvurulacak standartları kabul etmeksizin fikirlerden bahsetmek
yersizdir. Bu standartlar, üzerinde kültürün kurulduğu prensiplerdir.
…bunların bulunmadığı yerlerde kültür yoktur (…) barbarlık
vardır (…) barbarlığın standartları yoktur.
(s. 94)
Bir fikir sahibi olmak için, bir kimsenin ona sahip olmasını
gerektiren sebepleri olduğuna inanması ve bunun neticesinde, akıl denen bir
şeyin, anlaşılır hakikatler dünyasının varlığına inanması gerekir. (s. 96)
Medeniyet, her şeyden önce, beraberce yaşama arzusu ve
iradesidir. Bir kimse, diğerlerini göz önünde bulundurmadığı nispette gayri
medenidir. (s. 99)
(Kütle) kendinden olmayanlarla hayatı paylaşmak istemez.
Kendinden olmayan her şeyden öldüresiye nefret eder. (s. 100)
İlkel ve Teknik
Hayat, kelimenin kesin anlamıyla bir dramdır. (s. 102)
İlkellik ve Tarih
Medeniyet ilerlemesi nispetinde muğlaklaşır ve daha da
zorlaşır. Bu da önümüze çapraşık bir sürü mesele yığar. Bu meselelerin
hakkından gelebilecek kafalar da git gide azalıyor.
Kendinden Hoşnut Çağ
Kendi varoluşumu gerçekleştirebilmek için karşılaştığım güçlükler,
beni uyandıran ve yeteneklerimi seferber eden vakıaların ta kendileridir. (s.
128)
Sinik, Helenizm’in nihilisti idi. (s. 137)
İhtisas Barbarlığı
Savunduğumuz tez, 19’ncu asır medeniyetinin otomatik olarak
kütle adamını yarattığı(dır).
19’ncu asır medeniyeti iki büyük düzeyde özetlenebilir:
liberal demokrasi ve teknisizm. Şimdilik sadece ikincisini ele alalım. Modern
teknisizm, kapitalizm ve tecrübi ilmin birleşmesinden doğar.
Sadece, modern Avrupa tekniğinin ilmi tabanı vardır; sınırsız gelişme imkânlarını bu ilmi tabandan
alır. (s. 139)
Sosyal iktidarı günümüzde elinde tutan kim?
Şüphesiz orta sınıf insanı. Bu orta sınıf içinde üstün
sayılanlar (…) teknisyenler, mühendisler, doktorlar, finansörler, öğretmenler…
Bu teknisyenler grubunda onu, en iyi ve en saf haliyle temsil edenler kimler?
Hiç şüphesiz ilim adamı. (s. 140)
Hakiki ilim adamı, kütle insanının prototipidir.
Tecrübi ilim, 16’ncı asrın sonlarına doğru başlatıldı.
Bir şeyin gelişmesi, meydana gelişiyle aynı değildir.
İlerletilebilmesi için, ilim (…) ihtisaslaşmayı gerekli
kıldı. İlim, ihtisas değildir. (s. 141)
İhtisaslaşma, medeni insana ansiklopedik unvanını veren
devirle aynı zamanda başladı.
İhtisaslaşma, ilim adamlarından kültürü ayırmaya başladı.
(s. 142)
Tecrübi ilim, büyük ölçüde, aleladeden de aşağı insanların
çalışmaları sayesinde ilerledi. (s. 143)
Uzman, şayet, işlediği ilmin dâhili felsefesini bilmiyorsa,
onun devamı için gerekli tarihi şartları hiç bilmiyor. (s. 147)
Devlet: En Büyük Tehlike
Kütle, kendi başına buyruk kesildiği zaman (…) linç eder.
Kütle adamı, kendinin devlet olduğuna inanır ve kendini (…)
rahatsız eden azınlığı, ağırlığı altında ezmek için (…) devlet makinesini
harekete geçirmek temayülleri gösterir.
Devletin müdahalesi neticesinde spontane sosyal hareket,
tekrar tekrar parçalanacak, hiçbir tohum ve meyve vermeyecek. (s. 156)
Cemiyet, daha iyi yaşamak gayesiyle, bir alet olarak devleti
yıpratır. Sonunda, Devlet üstün çıkar ve artık cemiyet, Devlet için yaşamaya
başlar. (s. 157-158)
Polis kuvveti
Düzeni korumak için kurulan (…) kamu otoritesi kuvvetlerinin
düzeni, daima partinin istediği şekilde korumakla yetineceğini sanmak budalalık
olur. Empoze edecekleri düzenin nasıl bir düzen olacağı hususundaki nihai
kararı eninde sonunda onlar verecektir. (s. 159-160)
Dünyayı Kim Yönetiyor
16’ncı asırdan itibaren (…) beşeriyetin hiçbir parçası (…)
birbirinden ayrı yaşayamaz. O asırdan itibaren, dünyayı yönetenlerin gerçekte
dünyanın her tarafında otoriter bir nüfuz icra ettikleri söylenebilir.
Bu çeşit yaşayış, umumiyetle, modern çağ adı ile anıldı.
Avrupa hegemonyası devri…
İnsanlar arasında idare etmek diye bilinen bu istikrarlı ve
normal münasebet hiçbir zaman kuvvete dayanmaz. (s. 162)
Hükümranlık etmek, otoritenin normal olarak yürütülmesidir. Ve daima kamuoyuna dayanır.
Hükümranlık etmek elin ağırlığı değil, oturulan yerin
ağırlığıdır.
Komuoyunun yokluğu ile boşalan yeri kaba kuvvet doldurur.
İnsanların çoğu, belirli konularda kanaat sahibi değillerdir
ve makinelerin yağlanmasını andırırcasına bu kanaatlerin de dışarıdan onlara
pompalanması gerekir. (s. 166-167)
Üç asır boyunca dünyayı yöneten Avrupa idi
Avrupa şimdi hükümranlık edip edemeyeceğini kendi de
bilmiyor.
Hayatımızı, bir şeye adamaktan uzaklaştığımız nispette boş
bir hale sokarız.
New York ve Moskova, Avrupa karşısında yeni hiçbir şey
temsil etmiyor. (s. 175)
Alçalış, kabul edilmesine rağmen, hâlâ doğru değil diye
düşünülen bir düzensizliği, yanlış olduğu bilinen bir şeyin normal yerleşmiş
bir şart olarak kabul edilmesinden başka bir şey değildir.
Her ülke, hükümranlık etmemesi gereken kimselerin ülkenin
dizginlerini ellerine geçirmeye teşebbüs ettiği devrelerden geçti fakat
kuvvetli bir içgüdü bu ülkeleri, derhal enerjilerini toplamaya ve iktidar
üzerindeki o haksız iddiayı ezmeye zorladı. (s. 180)
Hayatım, benim tarafımdan herhangi bir şeye yöneltilmezse
parçalarından ayrılır, gerginliği ve şekli kaybolur. İçinde bulunduğumuz
yıllarda, kendilerini adayacak hiçbir şeyleri olmadığından, sayısız insanların
kendi labirentlerinde kaybolup dolaştıkları muazzam bir manzara ile karşı
karşıyayız.
Egoizmden başka bir ley olmayan hayat bir labirenttir.
Gerçekten yaşamak, bir şeye doğru yönelmek, bir hedefe doğru gelişmektir. (s.
181)
Kumanda, boşlukta uygulanmaz.
Kumandanın iki yüzlü bir işlem olduğunu unutmamalıyız;
birisi yönetir ve bir şey yapması için yönetilir.
Uzun vadede kendisine yapılması emredilen şey (…) tarihi
kaderden hissesine düşeni almaktır.
Hayat programı olmayan bir imparatorluk düşünülemez. (s.
182)
Batı kafalarını gergin tutan, hükümranlık hayali ve onun
gerektirdiği mesuliyet disiplinidir.
Eğer bu olmazsa Avrupalı tedricen alçalacaktır.
…ister istemez günü gününe yaşayan biri olacaktır.
Çöküntü halindeki Yunanlar ve Bizanslılar gibi alelade,
alışılagelmiş boş bir yaratık haline dönecektir. (s. 184)
Ya yükselir ya düşer, işte devlet budur. Bir eşya değil,
hareket. (s. 206)
Mazide şaşaalı zamanlar yaşamak, şimdiki zamanda müşterek
bir azim ve iradeye sahip olmak, büyük işler yapmayı arzu etmek: bir milleti
oluşturan temel şartlar bunlar. (s. 217)
(Mazi) en iyi taraflarını istikbale yansıtır.
Savunulması için seferber olmamızın sebebi budur.
Milleti müdafaa ederken biz kendi istikbalimizi savunuyoruz,
dünümüzü değil. (s. 218-219)
Avrupalı, bir büyük birleştirici teşebbüse girişmedikçe
yaşayamaz. (s. 229)
Sovyet hükümetinin herkülvari gayretlerle ele aldığı beş
yıllık planın bekleneni yerine getirdiğini tasavvur edin…
Avrupa’nın büyük bir milli devlet halinde inşa edilmesi, beş
yıllık planın zaferi karşısında denge kurabilecek tek teşebbüstür. (s. 232-233)
Gerçek Meseleye Geldik
Mesele şu; Avrupa bir ahlaki prensipten mahrum bırakıldı.
Gayri ahlakilik artık aleladelik haline geldi ve herkes bu
yola başvurmakla övünüyor. (s. 235)
Türkçeleştiren: Nejat Muallimoğlu
Birleşik Yayıncılık
Kasım, 1996