Aydın Güven - Doğu Karadeniz Ayanlığına Kısa Bir
Bakış, 1808-1826
Aydın Güven, 1999
XVI. ve XVII. yüzyıllar Osmanlı
İmparatorluğu'nda âyân kelimesi, şehrin ileri gelenleri için kullanılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu'nda gayr-i müslim tebaa arasında da âyânlara benzeyen
gruplar vardı. Bunlarda kocabaşılardır. Kocabaşıların hristiyan ahalide,
devletle cemâat arasındaki ilişkiyi düzenleyen ve vergileri toplayan çorbacılar
oldukları bilinmektedir (s. 4-5).
Osmanlı İmparatorluğumda XVI. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren ülke çapındaki hoşnutsuzluk birtakım hareketlerin
doğmasına temel hazırlamıştır. Bu hareketlerin en başında geleni Suhte
(Softa/Medrese öğrencileri) isyanları olmuştur.
İsyan 1566-1574 yılları arasında en
şiddetli halini almıştır. Bu devrede suhteler zenginlerin malını talan etmiş,
köylerde eşkiyalık yapmış, hatta işi şehir basmaya kadar götürmüşlerdir.
Suhte isyanlarının etkisini fazla
göstermediği yıllarda bu defa Sarıca Sekban adı verilen kişilerin birtakım
hareketleri başlamıştır.
…bu zümreler beylerbeyi ve sancakbeylerin
ölümleri veya azli sonucunda kapısız kalmışlardır. Kapısız kalan bu zümreler
XVI. yüzyılda atlarını ve kendilerini doyurmak için köy ve kasabalara
gitmişler, halktan bedava yemek ve paralarını almak suretiyle birtakım eşkıyalık
hareketlerine girişmişlerdir (s. 7-8).
Sekbanlardan bir zümre olan Leventlerin de
XVIIII. yüzyılda da pek çok eşkıyalık hareketleri görülmüştür (s. 8).
İltizam usulünün etkisiyle köylünün
toprağından kopması, 1530-1580 arasında muazzam bir işsizlik nüfusunun artması
(…) karışıklıklar artmış ve bunların üstüne Celali olayları yaşanmıştır.
Büyük bir buhrana sebep olan celâli
hareketi nedeniyle birçok köylü can ve mal güvenliği kalmadığından yerlerini
terk etmek zorunda kalmışlardır. Onların bu şekilde yerlerini terk etmeleri
nedeniyle geçimleri bu sisteme bağlı olan Tımarlı sipahileri çok zayıflatmıştı.
Devrin şartları içerisinde göreve atanan
memurların bir vazifeden başkasına ne zaman atanacağı veya azledileceği belli
değildi. Bu nedenle iyi bir yere atanan valiler çabuk azledilip, aynı göreve
birçok kişinin atanacağını bildiklerinden önce halkı ezmek yoluna giderek
keselerini doldurmayı düşünmüşlerdir (s. 14).
III. Murat ve III. Mehmet zamanlarında
kişilerin rüşvet vererek sadrazam ve vezir oldukları aşikârdır.
XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
görülen düzensizlikle üzerine devletin birçok timarı boşalmıştır. Devlet
boşalan bu tımarların bir kısmım hâzineye devrederek "miri mukata'a haline
getirmiştir.
Tımarların dağılması, kaçınılmaz bir şekilde
Osmanlı İmparatorluğu'nun birliğinin sürdürülmesini sağlayan ve malî olarak
yönetim kurumlarının desteklenmesine yardım eden temel sosyo-ekonomik kurumunda
yıkılmasına yol açtı.
İltizam usulünde vergi kaynakları mukataa
adıyla adlandırılmıştır.
Mültezimler müzayede konusu olan mukataaya
kendine göre kıymetlendirerek devlete ödeyeceği parayı teklif ederdi. Yapılan
değerlendirmeler sonunda en yüksek teklifi veren mültezim, o mukataayı 1 ilâ 3
yıl arasında vergilendirme hakkına sahip oluyordu.
İltizam sistemindeki mültezimlerden farklı
olarak malikâneci devlete iki ayrı ödeme yapardı. Muaccele" adı verilen
peşin ödeme ve "mal" adı verilen yıllık ödeme (…) yıllık ödemenin
miktarını devlet belirliyordu.
…malikâneci yıllık ödemeyi yapmadığı zaman
hem mukataasını kaybediyor, hem de yatırmış olduğu muacceleden oluyordu.
İstanbul'da açık artırmayı kazanan malikâne
sahipleri malikânenin bulunduğu yerlere gitmemişler, buralarda kendi adına iş
görecek, vergileri toplayacak mültezimleri görevlendirmişlerdir (s. 18).
Bu mültezimlerde çoğunlukla, malikâneyi en
iyi şekilde vergilendirecek olan ve mukataa bölgesinde yaşayan zengin ve
nüfuzlu kişiler yeni âyânlar olmuşlardır.
Merkezi hükümet bir süre sonra bütçe
açıklarını kapatmak için, mukataalardan bazılarını yıllık vergilerini ödemek
şartıyla kayd-ı hayat şartıyla iltizâma vermiştir.
Osmanlı tarihinde ilk defa bu sistemle
askerî sınıf özel mülkiyete benzer bir mülkiyete sahip oluyorlar…
Malikâneci öldüğü zaman en yüksek teklifi
vermesi şartıyla mukataalar oğluna da bırakılıyordu.
XVI. yüzyıldan itibaren sayıları artan
vezirlere gelirleri kafi gelmediğinden geçim kaynakları olarak arpalık adıyla
sancaklara verilmişlerdi.
XVIII. yüzyılda beylerbeyi ve
sancakbeylerinde görev yerlerine gitmedikleri bilinmektedir. Bunlar yerlerine
vekil tayin etmişler (mütesellim)dir. Sancağı yöneten mütesellimler özellikle
memleketin ileri gelenlerinden ve âyânlarından seçiliyordu.
…bu kişiler zengin olmaya halkı soymaya
başlamışlar (s. 19-20).
…valilerin, devlet memurlarının yapmış oldukları
hareketler, halkı âyânların birer kurtarıcı olarak görmelerine neden olmuş ve
onların taraflarını tutmuşlardır.
Âyânlar gerek kuruluşları sırasında gerekse
güçlü oldukları sıralarda, mahalli kontrolleri ellerinde tutabilmek için
eşkiyalarla sık sık işbirliği yapmaktan da geri durmamışlardır.
XVIII. yüzyılın ikinci yarısı ve XIX.
yüzyılın ilk çeyreğinde âyânların güçleri bakımından doruk noktasına
ulaşmışlardır. Kendisi de bir âyân olan Alemdar Mustafa Paşa Sadrazam koltuğuna
oturmuş diğer ileri gelen âyânları da İstanbul'a çağırtarak Padişah II.
Mahmut'la bir anlaşma yapmışlardır. Bu anlaşma olan, Sened-i İttifâk bir harb
ve ihtilâl ortamı içinde iktidara sahip olan âyânlar tarafından padişahın
mutlak otoritesi karşısında açıkça kendilerinin durumlarını garanti altına
almak gayesi ile kabul ettirilmiş bir vesikadır (s. 21).
Âyânlık seçimleriyle ilgili herhangi bir
nizâmnâmeye rastlanmamıştır.
…
Celâlilikleriyle ün yapmış olan
Muradhanlılar Akkoyunlu Türkmenlerindendir. Yavuz Sultan Selim'in sancakbeyliği
zamanında Trabzon'a gelmişlerdir.
1809
Rusların kara ve denizden Faş üzerine
saldırmaları üzerine ayanlar yanlarındaki kuvvetlerle bölgeye geçtiler.
Göstermiş olduğu yararlılık neticesinde
Dergâh-ı Ali Kapıcıbaşılarından Rize Âyânı Tuzcuoğlu Memiş Ağa Rebiülevvel 1227
(Mart 1812)'de Batum kalesi muhafızlığı şartıyla Gönye Sancağı kendisine tevcih
edilmiştir.
1810 yılı sonlarında (…) Rusların Akçaabat
ilçesinin Sargana mevkiine baskın hadiseleri olmuştur. Sabahın ilk saatlerinde
Sargana burnu önünden karaya çıkan Ruslar Kavaklı köyünü ateşe vermişlerdir.
Kendileri içinde siperler kazmaya başlamışlardır.
(bir kadının) bayram namazı için camide toplanmış
olan erkeklere haber vermesiyle hep birden müdafaaya geçilmiştir.
Gerek Sakaoğlu Mahmut Ağa, gerek çevre
köylerden haberi duyar duymaz yardıma gelen kişiler, gerekse Çarhacı Ali
Paşa'nın kuvvetlerinin Sargana da destan yazmalarıyla Ruslar buradan püskürtülmüşlerdir.
Zafer haberi diğer ilçelerde de sevinçle karşılanmıştır. Burada destan yazan
Akçaabat halkı 921 erkek şehidin yanında 49'da kadın şehit vermişlerdir (s.
33).
Tuzcuoğlu Memiş Ağa'nın İsyanı
Memiş Ağa, 1715 senesinde Hopa'da
doğmuştur. …eşraftan Hamdi Bey'in oğlu, Erzurum valisi Ahmed Paşa'nın
yeğenidir.
Memiş Ağa ziraat ve ticaretle uğraşması
sonucunda zengin olmuştur. Memiş Ağa, yöredeki insanların vergilerini devlete
peşin olarak ödemiş ve halktan mahsul vakti zahire almıştır.
1790 yılında Trabzon valisi olan Abdullah
Paşa'ya Anapa muhafızlığı tevcih edilmiş ve derhal Anapa'ya hareket etmesi
istenmiştir (s. 37-38).
Abdullah Paşa bölgedeki âyânlarla
uğraştığından Anapa'ya gitme işi biraz gecikmiştir. Bu durumdan faydalanan
Rusların Anapa’yı ele geçirmeleri üzerine III. Selim, Paşa'nın öldürülmesini
emretmiştir. Bu görev de Trabzon valiliğine atanan Kuğuzade Süleyman Paşa'ya
verilmiş (…) Sarı Abdullah Paşa'yı ve taraflarından Kalcıoğlu Ömer'i pusuya
düşürme görevi Tuzcuoğlu Memiş Ağa'ya verilmiştir.
Bu görevi başarıyla tamamlayan Tuzcuoğlu
Memiş Ağa'ya devlet yeni görevler de vermiştir.
Memiş Ağa'ya Faş kalesi muhafızlığı
verilmiştir. Kendini bu görevdeyken dergah-ı mualla kapucubaşısı (Serbevvabın)
ünvanında idi.
Tuzcuoğlu Memiş Ağa'nın hükümetle olan bu
güzel ilişkileri bir süre sonra bozulmuştur. Buna sebeb de Trabzon valisi olan
Hazinedarzâde Süleyman Paşa'yla olan nüfuz mücadelesidir.
"Süleyman Paşa, Faş muhafızlığında
görevlendirilince Memiş Ağa'dan bir defa 100 bin, iki defa da 150 bin kuruş
borç almış. Daha sonra da 250 bin kuruş taleb edince Memiş ağa onun bu
teklifini reddetmiştir. Bu süretle Süleyman Paşa'mn Memiş Ağa'ya kin bağladığı
ve çeşitli iftiralarla onu İstanbul'un gözünden düşürmeye çalıştığından
bahsedilir.” (Cevdet Paşa böyle demiş: Cevdet, C.XI, s.19-20)
Hazinedarzâde Süleyman Paşa, Sadrazam
Mehmet Emin Rauf'a 5 şaban 1230 (13 temmuz 1815) tarihinde bir takrirat
yazmıştır. Bu tahriratında Tuzcuoğlu'nun idam ve izalesini istemiştir.
Süleyman Paşa bu işin peşini bırakmamış
birçok defalar merkeze Tuzcuoğlu aleyhinde tahriratlar yazmaya devam etmiştir.
Bu tahriratların artmasıyla Tuzcuoğlu Memiş
Ağa'nın kapıcıbaşılık rütbesi geri alınmıştır (s. 41).
Tahkikatın ilerlemesiyle Tuzcuoğlu'nun Hacı
Salihoğlu gibi bazı şakileri koruduğu ortaya çıkarılmıştır. Bütün bu olaylar
neticesinde Padişah II. Mahmut, Tuzcuoğlu Memiş Ağa'nın idamı için emir
yazılmasını belirtmiş…
Hazinedarzâde Süleyman Paşa, mektuplar
yollayarak Trabzon'a davet ettirmiştir. Bu bahaneyle Trabzon'a getirilecek olan
Tuzcuoğlu Memiş Ağa yakalanacak ve burada işi bitirilecekti.
Tuzcuoğlu Memiş Ağa bütün bu olanlardan
şüphelenmesine rağmen Sürmene'ye kadar gelmişti Fakat Çeçenzâde Hacı Haşan
Ağa'nın yanında bulunan adamlarından bir tanesinin durumu Tuzcuoğlu'na bildirmesi
üzerine geri dönerek evine kapanmıştır.
Daha önce kendilerine çeşitli iyilikler
yaptığı yöre ağalarından kendisini desteklemelerini istemiştir.
Tuzcuoğlu Memiş Ağa üzerlerine gönderilen
kuvvetleri yenmiş, bu onun nüfuzunu büsbütün artırmıştır.
Şehir bu isyan hareketine uzun süre
dayanamadı.
(Ağustos 1816’da Trabzon’u ele geçiren)
İsyancıların Giresun kalesini kuşatmaları üzerine merkezi hükümet yardım için
bir firkateyn bir de kurvet göndermiştir.
Hükumet Kasım 1816'da Trabzon’u yeniden ele
geçirmiştir,
Kendisine destek verenlerin hatta damadı
olan Kalcıoğlu Osman Bey'inde kendisinden desteklerini çektiklerinden Tuzcuoğlu
Memiş Ağa Rize'ye kaçmış ve buradaki Kara İbrahimoğlu Hasan Ağa'nın konağına
saklanmış, daha sonra da Of’a kaçmıştır.
Hükumet, 25.000 kişilik bir kuvvetle Of'ta
bulunan Tuzcuzâde Memiş Ağa ve yandaşları muhasara edilerek Tuzcuoğlu Memiş Ağa
20 Ekim 1817 tarihinde ele geçirilmiştir. Tuzcuzâde boynu vurulmuş ve kesilen
başı İstanbul'a gönderilmiştir.
Tuzcuoğlu Memiş Ağa'nın isyanından sonra
yerleri değiştirilen ağaların pek rahat durdukları söylenemez. Bu ağalardan en
çok huzursuzluk çıkaran kişi olarak Kalcıoğlu Osman Ağa olmuştur.
Yerleri değiştirilenler birkaç ay sonra
tekrar eski yerlerine dönmek istediler. Talepleri reddolunan âyânlar beraber
hareket ederek ayaklanma çalışmalarına başladılar.
Bölgede meydana gelen isyanlardan bir
diğeri de Şatıroğlu Osman Ağa'nın 1825 senesindeki isyanıdır. Şatıroğlu ailesi
de Trabzon’un en eski ailesidir. Şatıroğulları da Eyyüboğulları gibi dışardan
gelip Trabzon'a yerleşmişlerdir.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder