22 Şubat 2013 Cuma

Herta Müller – Yürekteki Hayvan


Herta Müller – Yürekteki Hayvan

Sustuğumuzda itici oluyoruz, dedi Edgar, konuştuğumuzda ise gülünç.
Her ölüm bir çuval sanki
Bizim varlığımızın da hata olduğunu kanıtladılar. (s. 9)

Ülkenin her yöresi yoksuldu, yüzler de öyle, (s. 10)

Talepler zor,
…oysa hedefler daha kolay, (s. 11)

…gözleri, sanki bir çiftten fazlaydı. (s. 12)

Çocuk biliyor: bir yerin kanarsa ölürsün.
Anne çocuğu seviyor. Kurtulamadığı bir bela gibi seviyor. (s. 14)

…suskunluk gelip çattığında, her şey yalan diye düşünüyor çocuk, çünkü gerçek yutulmuştur. Çünkü ağız sözcüğü yemiş ama söylememiştir. (s. 15)

Yaşama katlanamadığın zamanlarda dolabını düzenle. (s. 29)

Edgar, Kurt ve Georg,
Lola’nın ölümünün intihar olmadığından kuşkulanıyorlardı. (s. 36)

Diktatörlüklerde kent yoktur, çünkü gözaltında olan her şey küçüktür. (s. 42/43)

Sevginin bir yanak ya da alın olduğu bir yüz görmek, diye düşünüyordu anneler. O yüzlerde yaşamın artık çocukluk günlerinden daha kötü geçtiğini söyleyen ilk çizgileri görmek.
Oysa bu yüzü artık okşayamayacaklarını ya da ona vuramayacaklarını unutuyorlardı. Ona dokunmanın artık olanaksız olduğunu. (s. 44)

Her birimizin arkadaşı birer parça buluttu
Korku dolu bir dünyada arkadaşlar böyle işte…
Kent öylesine sessizdi ki, ağız şapırtılarını duyuyordum. (s. 66)

…gökyüzü başıma fazla yakındı.
İntihar etmek
Kendimi ele geçirmiştim, yalnızca küçücük bir parçam katılmıyordu bana. Belki de yürek hayvanımdı. (s. 89)

Seveni ve terk edeni yalnız
Tanrı cezalandırmalı (s. 94)

…kendi kendine konuşuyordu.
Ya dua ediyordur ya küfür, demiştim. (s. 109)

Artık ülkede değildim. Almanya’daydım ve Yüzbaşı Pjele’nin ölüm tehditlerini telefonlar ve mektuplarla alıyordum. (s. 126)

Sevginin tekrar boy vermesini istiyordum, tıpkı biçilmiş otlar gibi.
Seveni ve terk edeni
Tanrı cezalandırmalı… (s. 130)

(sevgi) Bu sözcük kendine karşı dürüst değil gibi geliyor bana. (s. 131)

…niye saat kaç diye soruyorsun, dedim.
Çünkü seninle başka bir şey konuşulmuyor, dedi annem. (s. 150/151)

Polis annemi on saat süreyle bürosuna kapatmış. Pencerenin yanına oturmuş annem.
Gelip geçenler olduğunda camı tıklatmış. Yoldan geçen kimse kafasını kaldırıp bakmamış.
Ben de olsam bakmazdım, ne yararı var ki. (s. 160)

Sustuğumuzda itici oluyoruz, dedi Edgar, konuştuğumuzda ise gülünç. (s. 201)

Herta Müller, kitabın başlangıcında ve sonunda aynı ifadeye yer vermiş, anlattıklarından ziyade burada anlat(a)madıklarıdır romana konu olan. Çavuşesku Romanya’sında, baskı altında yaşamaya çalışan insanların yaşayabildikleri kadarıyla hayatlarından parçalar okuyoruz. Romanın karakterleri, kurgusu vs. değil de yazarın dili çok etkileyici; şiire benziyor (ne demek bu) biçim ve çağrışımları nedeniyle bunu şiire benzettik demek doğru olmaz, çok şeyler anlatırken bile daha fazlasından yorulmuş birinin sesini duyar gibi... Böyle okunuyor bu sayfalar. Kısa cümlelerle bunu başarmak (ki bu bir başarı mıdır) şaşırtıcı. Bu olağan bir durum/ anlatı değil, o nedenle şiir gibi demiş olduk. Şöyle bir not daha eklemek lazım; kısa parçalar, anılar anlatılıyor, bazı olayları (mesela ölümler hakkındaki anlatılar) bunu sanki günlük hayatın bir parçasıymış gibi aktarıyor. Okuyucu vurguyu hissederek, ister istemez okudukları karşısında duruyor. Ama metin durmuyor, anlatısına devam ediyor(!). Olayın vahameti çok geçmeden başka imgelerle veriliyor (yukarıdaki alıntılar arasında –özellikle belirtilmediği halde- örnekleri var). Bu ne demek oluyor; metindeki bütün bu dinamikler, tüm bu detaylar, kusursuz bir bütüne ulaştırıyor; Sustuğumuzda itici oluyoruz, dedi Edgar, konuştuğumuzda ise gülünç. Kimsenin yaşamasını istemeyeceği bir trajediyi gerçekçi bir dille anlatarak okuyucuyu o kötü atmosfere sokmadan orijinal (benzerini okumadım, o nedenle orijinal diyorum) bir dille kişisel deneyimlerini edebiyata dönüştürmüş oluyor Herta Müller.

Herztier
Türkçeleştiren: Çağlar Tanyeri
Telos Yayınları, 2. Baskı, Ekim 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder