Herta Müller – Yürekteki Hayvan
Sustuğumuzda
itici oluyoruz, dedi
Edgar, konuştuğumuzda ise gülünç.
Her ölüm bir çuval sanki…
Bizim varlığımızın da hata olduğunu
kanıtladılar. (s. 9)
Ülkenin her yöresi yoksuldu, yüzler
de öyle, (s. 10)
Talepler zor,
…oysa hedefler daha kolay, (s. 11)
…gözleri, sanki bir çiftten fazlaydı.
(s. 12)
Çocuk biliyor: bir yerin kanarsa
ölürsün.
Anne çocuğu seviyor. Kurtulamadığı
bir bela gibi seviyor. (s. 14)
…suskunluk gelip çattığında, her şey
yalan diye düşünüyor çocuk, çünkü gerçek yutulmuştur. Çünkü ağız sözcüğü yemiş
ama söylememiştir. (s. 15)
Yaşama katlanamadığın zamanlarda
dolabını düzenle. (s. 29)
Edgar, Kurt ve Georg,
Lola’nın ölümünün intihar
olmadığından kuşkulanıyorlardı. (s. 36)
Diktatörlüklerde
kent yoktur, çünkü gözaltında olan her şey küçüktür. (s. 42/43)
Sevginin bir yanak ya da alın olduğu
bir yüz görmek, diye düşünüyordu anneler. O yüzlerde yaşamın artık çocukluk
günlerinden daha kötü geçtiğini söyleyen ilk çizgileri görmek.
Oysa bu yüzü artık
okşayamayacaklarını ya da ona vuramayacaklarını unutuyorlardı. Ona dokunmanın artık
olanaksız olduğunu. (s. 44)
Her
birimizin arkadaşı birer parça buluttu
Korku dolu
bir dünyada arkadaşlar böyle işte…
Kent öylesine sessizdi ki, ağız
şapırtılarını duyuyordum. (s. 66)
…gökyüzü başıma fazla yakındı.
İntihar etmek
Kendimi ele geçirmiştim, yalnızca küçücük
bir parçam katılmıyordu bana. Belki de yürek hayvanımdı. (s. 89)
Seveni ve terk edeni yalnız
Tanrı cezalandırmalı (s. 94)
…kendi kendine konuşuyordu.
Ya dua ediyordur ya küfür, demiştim.
(s. 109)
Artık ülkede değildim. Almanya’daydım
ve Yüzbaşı Pjele’nin ölüm tehditlerini telefonlar ve mektuplarla alıyordum. (s.
126)
Sevginin tekrar boy vermesini
istiyordum, tıpkı biçilmiş otlar gibi.
Seveni ve terk edeni
Tanrı cezalandırmalı… (s. 130)
(sevgi) Bu sözcük kendine karşı
dürüst değil gibi geliyor bana. (s. 131)
…niye saat kaç diye soruyorsun, dedim.
Çünkü seninle başka bir şey
konuşulmuyor, dedi annem. (s. 150/151)
Polis annemi on saat süreyle bürosuna
kapatmış. Pencerenin yanına oturmuş annem.
Gelip geçenler olduğunda camı
tıklatmış. Yoldan geçen kimse kafasını kaldırıp bakmamış.
Ben de olsam bakmazdım, ne yararı var
ki. (s. 160)
Sustuğumuzda itici oluyoruz, dedi
Edgar, konuştuğumuzda ise gülünç. (s. 201)
Herta Müller, kitabın
başlangıcında ve sonunda aynı ifadeye yer vermiş, anlattıklarından ziyade
burada anlat(a)madıklarıdır romana konu olan. Çavuşesku Romanya’sında, baskı
altında yaşamaya çalışan insanların yaşayabildikleri kadarıyla hayatlarından
parçalar okuyoruz. Romanın karakterleri, kurgusu vs. değil de yazarın dili çok
etkileyici; şiire benziyor (ne demek bu) biçim ve çağrışımları nedeniyle bunu
şiire benzettik demek doğru olmaz, çok şeyler anlatırken bile daha fazlasından
yorulmuş birinin sesini duyar gibi... Böyle okunuyor bu sayfalar. Kısa cümlelerle bunu
başarmak (ki bu bir başarı mıdır) şaşırtıcı. Bu olağan bir durum/ anlatı
değil, o nedenle şiir gibi demiş
olduk. Şöyle bir not daha eklemek lazım; kısa parçalar, anılar anlatılıyor,
bazı olayları (mesela ölümler hakkındaki anlatılar) bunu sanki günlük hayatın bir
parçasıymış gibi aktarıyor. Okuyucu vurguyu hissederek, ister istemez
okudukları karşısında duruyor. Ama metin durmuyor, anlatısına devam ediyor(!). Olayın
vahameti çok geçmeden başka imgelerle veriliyor (yukarıdaki alıntılar arasında –özellikle
belirtilmediği halde- örnekleri var). Bu ne demek oluyor; metindeki bütün bu
dinamikler, tüm bu detaylar, kusursuz bir bütüne ulaştırıyor; Sustuğumuzda itici oluyoruz, dedi Edgar,
konuştuğumuzda ise gülünç. Kimsenin yaşamasını istemeyeceği bir trajediyi
gerçekçi bir dille anlatarak okuyucuyu o kötü atmosfere sokmadan orijinal (benzerini
okumadım, o nedenle orijinal diyorum) bir dille kişisel deneyimlerini edebiyata
dönüştürmüş oluyor Herta Müller.
Herztier
Türkçeleştiren: Çağlar Tanyeri
Telos Yayınları, 2. Baskı, Ekim 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder