30 Eylül 2013 Pazartesi

Yüksek Şatodaki Adam

Philip K. Dick - Yüksek Şatodaki Adam


Kitabın ilk bölümü Robert Childan adlı karakteri tanıtıyor. Bu adamın antika eşyalar satan bir dükkânı var. Kuzey Amerika’nın Pasifik sahillerini kontrol altında tutan Japonlar, Amerikan kültürüne ve tarihine ait eşya ve sembollere oldukça meraklılar. Ordu mensubu çok sayıda Japon müşterisi olan Childan bu işten oldukça iyi kazanıyor.
Tagomi adında bir müşteri Childan’dan antika bir silah koleksiyonu almak ister. Bunun için çok yüksek bir rakam teklif eder. Childan elindeki tabancalardan beğendiği bir tanesini Tagomi’ye verir: 1860 yapımı, sıra dışı bir Colt AA. Ancak bu silah sahtedir. Satış gerçekleşmez. Childan iyi bir antikacıdır. Buna rağmen gerçekle ile sahte arasında ayrım yapamamıştır.

Kitabın hemen başında böyle bir vak’a anlatılarak okuyucuya neyin gerçek neyin sahte olduğunu nasıl ayırt edeceği hakkında soru soruyor.
Hemen bütün hikâyelerindeki sıra dışı kurgularıyla gerçeklik algısını sorgulayan (yazarın böyle bir sorgulama hevesi olmayabilir, ancak kurgularının merkezinde bu olgu yatıyor: neyi gerçek olarak algılıyoruz? Yaşanan, yaşatılan vs.) yazar bilim-kurgu külliyatının başyapıtlarından olan bu eserinde de farklı bir şey anlatmıyor: 2. Dünya Savaşı’nı Müttefikler değil de Miğfer Devletleri kazansaydı nasıl bir dünya çıkardı karşımızda? Romanda Almanya ve Japonya arasında paylaştırılmış bir dünya resmi var karşımızda. Almanlar savaştan hemen sonra gökyüzünün fethine girişmişler. Japonlar ise Almanlara kıyasla daha yerel kalmışlar. Her ikisi arasında da üstü örtülü bir soğuk savaş var.
Romanda Kuzey Amerika’nın Pasifik sahillerinde, Japonlara ait bölgedeki günlük hayat anlatılıyor. Karşımıza çıkan karakterlerin hemen hepsi çift kimlikli (gerçek-sahte). Almanlardan ve Japonlardan oluşan güç odaklarının menfaatleri peşinde çalışan çok sayıda “ajan” formasyonlu eleman, kendilerine ait özel gündemleriyle roman kurgusu içinde yine gerçek-sahte ayrımına dikkat çekiyorlar.
Kitabın içinde bir alt metin olarak okunan Çekirge Serilmiş Yatıyor adlı kitap, gerçek tarihi verileri bir kurguymuşçasına anlatıyor: Bu kitapta savaş, bilindiği gibi, Müttefiklerin galibiyetiyle sonuçlanmıştır. Kitap, Almanların kontrolündeki bölgelerde yasaklanmıştır.

Notlar:

1
(Childan) beklediği değerli kargo hâlâ gelmemişti.

Ben Bay Tagomi. İç Savaş nefer toplama afişim geldi mi bayım?

(Childan) Otuz sekiz yaşındaydı ve savaştan öncesini, o eski zamanları anımsayabiliyordu.

Böyle müşterilerin memnun kalmalarını sağlamalıyım; işlerin iyi gitmesi onlara bağlı.

Asıl ismi Frank Fink idi. New York'ta, Doğu Yakası'nda doğmuş ve 1941'de, Rusya'nın çöküşünden hemen sonra kendisini A.B.D. Ordusu'nda bulmuştu. Japonlar Hawaii'yi ele geçirdikten sonra Batı Yakası'na gönderilmişti. Savaş sona erdiğinde yerleşim hattının Japon tarafında bulmuştu kendini. Ve işte bugün, on beş yıl sonra, hâlâ buradaydı.

1947, Teslim Olma Günü

…eski, insansı yamyam devin yeniden yükselmesi, dünyayı bir kez daha yönetmesi. Ondan kurtulmak milyonlarca yılımızı aldı, diye düşündü Frink ve şimdi geri döndü. Üstelik yalnızca hasım olarak da değil, efendi olarak.

Juliana karısıydı. Daha doğrusu eski karısıydı. Juliana kendisini bir sene önce boşamıştı ve onu bir yıldır görmüyordu.

2
I Ching ya da Değişimler Kitabı

Naziler'de olup bizde olmayan şey - soyluluk. Onlara çalışma aşklarından ya da üretkenliklerinden dolayı saygı duyabilirsiniz... Ama insanı asıl harekete geçiren şey düşleridir.

3
Juliana Frink

Judo öğretmeniydi.

"Ne yapacaklarını asla bilemezsiniz," dedi Juliana. "Gerçek düşüncelerini gizlerler."

4
Amiral Harusha Batı Yakası'na ilk kez geliyor

Gemisindeki her subaya değerli birer tarihi eser, epik Amerikan İç Savaşı'nda kullanılmış hafif silahlar armağan etmek istiyor.

1860 yapımı, sıra dışı bir Colt AA

Bayım, bu bir taklit

5
Çekirge Serilmiş Yatıyor

6

7

Robert, "Eğer Almanya ve Japonya savaşı kaybetselerdi, bugün dünyayı Yahudiler yönetiyor olurdu," dedi. "Moskova'dan ve Wall Street'ten."

"Geçtiğimiz günlerde," dedi polis, kanepenin üstündeki bir evrak çantasından çıkardığı altlıklı kâğıtlara bakarak, "bir adam, bir beyaz, kendisini İmparatorluk Donanması'nın bir subayının temsilcisi olarak tanımlayan biri tarafından ziyaret edildiniz. Daha sonraki araştırmalar bunun doğru olmadığını ortaya çıkardı. Böyle bir subay yok. Böyle bir gemi yok."

Robert Childan adamın fotoğrafının altındaki isme baktı. Frank Frink. Frank Fink olarak doğmuş. Evet, kesinlikle bir Yahudi'ydi. Bunu herkes anlayabilirdi, Fink gibi bir ismi duyunca. Adını değiştirmişti.

Yahudiler'in ince numaralarıyla masumları kandıramayacakları bir kanun ve nizam toplumunda yaşıyoruz. Korunuyoruz.

8
9
10
11
12
13

14
…yin'in her yerde bulunduğu zamanda, ışığın ilk kıpırtısı en karanlık derinliklerde canlanır ansızın...

…dünya bilinçaltı materyali tarafından tamamen çarpıtılıyor, yalnızca sembolik, arketipsel nitelikle görünüyor. Hipnozun yol açtığı tipik uyurgezerlik hali. Gölgelerin arasındaki bu korkunç süzülüşü durdurmalı, konsantrasyonumu yeniden odaklamalı ve böylece ego merkezimi yeniden faaliyete geçirmeliyim.

15
Kitabınızı kâhin yazdı, değil mi?
Hawthorne, "Gerçeği bilmek istiyor musun?” dedi.

"Bu kitabımın gerçek olduğu anlamına geliyor, öyle değil mi?"

The Man in the High Castle (1962)
Türkçeleştiren: Dost Körpe

Metis Yayınları, 1999

22 Eylül 2013 Pazar

Giorgio Agamben – Nesir Fikri

Giorgio Agamben – Nesir Fikri


…bir uykuyu uyumadan geçirince…

Eşik
İmparator I. Justinianos M.S. 529 yılında,
Atina felsefe okulunun kapatılmasını buyurdu
Okulun başında bulunan Damaskios
Kitapları ve eşyaları bir at arabasına yükleyip Pers hükümdarı I. Hüsrev Anuşirvan’ın sarayına sığınmak için yola çıktı.

Damaskios, kalan ömrünü son kitabını hazırlamaya adamıştı: Aporial kai lyseis peri ton proton arkhon – İlk ilkelere dair çıkmazlar ve çözümler.

Bütün’ün tek ve üstün başlangıcı dediğimiz şey, Bütün’ün ötesinde midir? Yoksa mesela Bütün’den doğan tüm şeylerin zirve noktası, onun belirli bir kısmı mıdır?

Damaskios eseri üzerinde geceli gündüzlü üç yüz gün çalışmıştır.
Düşünce, düşüncenin başlangıcına dair bir soruyu nasıl ortaya atacaktı? Başka bir ifadeyle, insan idrak edilemez olanı nasıl idrak edecekti?

Düşüncenin ulaşabileceği en üst sınır
Kendi mutlak potansiyeli, temsilin katıksız potansiyeliydi.

Bilinmeyeni bildiğimizde bildiğimiz o değil, aslında kendimizdir.

İş Fikri
Şair neye sadıktır?
Yemin tam dile döküldüğü anda aklı terk etmek zorundadır.
Sessizliğe terk edilemeyecek olana sadakat

Biricik Fikri
İnsan sadece anadilinde hakikati söyleyebilir.
Yabancı bil dilde şair yalan söyler

Dikte Fikri
Öylesine buradadır ki hiçbir biçimde hatırlanamaz.

Hakikat Fikri
Scholem
Üstün bilincin nesnesi olmadığı şeklindeki doktrinde
Son derece üzücü bir şeyler olduğunu yazmıştı
Ne? (Mah), bilginin en üst sınırında durur; bu sınırın ötesinde başka hiçbir cevap mümkün değildir.

Esin Perisi Fikri
Benim sınırımı siz bilebilirsiniz ben değil

Çalışma Fikri
Talmud çalışma demektir.
Mişna terimi bile esas anlamı “tekrar etmek” olan bir kökten gelir.
M.S. 70 yılında Roma lejyonları Mabet’i bir kez daha yıktı.
Mabet bir daha inşa edilmedi ve Talmud, yani çalışma, İsrail’in gerçek mabedi oldu.

Hatırlanmayan Fikri
Tam uyanmaya yakın, hakikati bizi tümüyle temin edecek açıklıkta rüyamızda gördüğümüzü bildiğimiz anlar vardır.

Rüya bizim rüyamızdır ama özü açıklanamaz biçimde noksandır; gözümüz iyice açıldığında, artık giremediğimiz topraklara gömülmüştür.

Bize rüyayı veren hafıza, onu körelten yokluğu da verir: Tek bir hareket ikisini de ihtiva eder.

İktidar Fikri
İki kategori, potansiyel ve eylem
Eyleme geçildiği anda potansiyelin acısı diner.
İktidar, potansiyelin kendi eyleminden yalıtılmasıdır.

Komünizm Fikri
Pornografi, gündelik dünyamızı hazzın ölümsüz cennetine yükseltmek yerine, her hazzın çaresizce epizodik karakterini –her evrenselin içkin amaçsızlığını- gösterir.

Barış Fikri
Bir barış işareti yoktur, daha doğrusu olamaz; çünkü gerçek barış tüm işaretlerin tüketildiği yerde olabilir ancak.

Utanç Fikri
Kafka’nın karşısında duran şey, dünyanın dört bir yanındaki orta sınıftı; utanç – en mahrem anlamıyla benliğin saf ve boş biçimi- haricinde tüm deneyimlerine el konmuş orta sınıf.

Kafka insanlara ellerinde kalan tek iyiliği kullanmayı öğretir: İnsanın kendini utançtan kurtarması değil, utancı kurtarması. Joseph K.’nın tüm duruşma boyunca yapmaya çalıştığı şey budur.

Çağ Fikri
Dekadans kavramının
En riyakâr veçhesi malumatfuruşluğudur.

Müzik Fikri
Faces hippocratica: Hipokrat yüzü / Ölüm anında, uzun süren hastalıklar ya da açlık sonucunda insanın yüzünde oluşan ifade.

Kitlelerin Stimmung’u şamatadan ibarettir.

İsim Fikri
Düşünce ismin eşiğinde kalmaz ya da bunun ötesindeki diğer gizli isimleri bilmez: İsmin içinde fikri gizler.

Muamma Fikri
Muammanın en belirgin özelliği
Hayal kırıklığıyla el ele gitmesidir.

Her daim korkulan tek bir şey vardır: hakikat,

Hakikat, bir temsilin gerçekliğini ya da sahteliğini kabul ettiğimiz noktadan sadece bir an sonra başlar.

Platon bir gün öğrencilerini Akademi’de toplamış ve onlara İyilik hakkında bir konuşma yapacağını söylemiş.

İyilik’in Bir olduğunu söylediğinde, öğrenciler
Utanç içinde sessizliğe gömülmüşler.

Dil Fikri II
Dil, cezadır.
Her şey oraya girmek ve günahları ölçüsünde orada çürümek zorundadır.

Işık Fikri
Işığın ön-kabulü olan karanlık.
Işık, karanlığın kendine gelmesinden başka bir şey değildir.

Zafer Fikri
Diana, bir yıldızdan daha fazla parlar (splende) ve görünür (pare).

Eğer bakışımızı bir başkasının gözlerine gerçekten sabitlersek, ona dair çok az şey görürüz ki bunu da onun gözleri bize geri verir.

Karakter
Suratın buruşmasıdır.
Karakter karşısında kazanılan zaferdir: sözcük

Ölüm Fikri
Kimi efsanelerde Samael diye anılan
Ölüm meleği dildir.
Dil ölümü duyurur –başka ne yapar ki?
Ama tam da bu duyuru ölmeyi zorlaştırır.

Uyanış Fikri
Hakikati, bir öğreti gibi, hakikatin temsili gibi öğretenler, boşluğu bir şeymiş gibi alırlar.
Boşluğun kendisi bir boşluk olarak kalmazsa, ona bir varlık ya da yokluk atfedersen, bu ancak ve ancak nihilizm olur.

Kafka’yı Yorumcularından Korumak
Yegâne açıklamalar izah edilemez olanlardı ve efsane onları açıklamak için icat edildi. Açıklanamayacak olan, artık hiçbir şeyi açıklamayan şeyin içinde kusursuz biçimde mevcuttur.

  
Türkçeleştiren: Fırat Genç
Metis Yayınları

Ocak 2009

18 Eylül 2013 Çarşamba

Şiir: Ziya Osman Saba

SEBİL VE GÜVERCİNLER

Çözülen bir demetten indiler birer birer,
Bırak, yorgun başları bu taşlarda uyusun.
Tutuşmuş ruhlarına bir damla gözyaşı sun,
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...

Nihayetsiz çöllerin üstünden hep beraber
Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun,
Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun!
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...

En son şarkılarını dağıtarak rüzgâra,
Beyaz boyunlarını uzattılar taslara...
Bir damla suya hasret gideceklermiş meğer.

Şimdi bomboş sebilden selviler bir şey sorar,
Hatırlatır uzayan dem çekişleri rüzgâr
Mermer basamaklarda uçuşur beyaz tüyler.

2 Eylül 2013 Pazartesi

Italo Calvino – Karga Sona Kaldı

Italo Calvino – Karga Sona Kaldı


Bir Gün Öğleden Sonra, Adem
Sanki fincana sütlü kahve koyarmış gibi…
Bahçıvanlık güzel bir meslek olmalıydı, çünkü bütün işler tatlı bir yavaşlıkla yapılabilirdi. (s. 9)

Yazık oldu; ben sana bir armağan vermek istemiştim, sen almadın. (s. 15)

Çıplak Dallar Üstünde Şafak
…herkes onu duysun diye dalı güçlüce yere vurarak yürümeye başladı. (s. 34)

Patronun Gözü
…patronun gözü atı şişmanlatır. (s. 51)

Uyuntu Oğullar
…gücünü boş yere harcamaya, yararsızca çabalamaya dayalı bir yaşantıydı onunki… (s. 58)

Kardeşim bencil ve duyarsız bir oğlandı.
Ben de onun gibi davranıyordum.
Her şey bize sıkıcı geliyordu. (s. 59)

Bir Çobanla Öğle Yemeği
Babamızın her zamanki yanlışlarından biriydi.
(çocuğu) soframıza oturtmak istedi.
…ama ben insanoğlullarının aralarında konuşmalarının ne denli güç olduğunu bilirim, sınıflar arasındaki mesafeyi her an hissederim… (s. 64)

Bagnasco Kardeşler
Ah, der geldiğimde,
Hey, derim ben ve ilk karşılaşma sözcüklerimizin bunlar oluşunun nedenini de bilemem. Oysa bir başka kentte burun buruna gelsek, bayram eder, birbirimizin omzuna vurur, “bak hele!” deriz, ama evimizde durum değişiktir ve hep böyle olagelmiştir. (s. 72)

Kovanlı Ev
Uzaktan görmek güçtür.
Yediğimden fazla çalışmam gerekmiyor, çünkü kimseyle paylaşacak hiçbir şeyim yok. (s. 78)

Sadece keçilere katlanabilirim, çünkü onlar insanlarla sıkı fıkı olmayı bilmezler. (s. 79)

…kadınsız olmak bir alışkanlıktan başka bir şey değil ki. (s. 81)

Kanla Aynı Şey
Şimdi çocukların çevresini kan ve öfkeyle şişmiş olan bir sessizlik sarmalamış ve sözcükler bu sessizliğin içinde boğulmuştu. (s. 86)

Kışlada Yazgı
…bir şeyler bitiyordu; savaş mı, yaşam mı?
…orada umulan ya da korkulan bir şeyler gizliydi; bu barış ya da ölüm olabilirdi, ama belki de daha gizli ve düşmanca bir durum söz konusuydu ve bunu şimdiden anlamak olanaksızdı. (s. 99)

Üçünden Biri Hâlâ Yaşıyor
“Ölüm” diye düşünüyordu üç çıplağın uzunu, “bu sözcüğü daha önce de duymuştum. Acaba ne demekti? Ölüm.” (s. 139)

Yaşam, diye düşündü çıplak adam, kadim ve mutlu cennetlerin ender olarak anımsanabildiği bir cehennemdir. (s. 145)

Mayın Tarlası
Adam onu saçlarında, ensesinden yakalayan demir bir el hissetti.

Dolarlar ve Kadınlar
Dolarla iş görseler de saygın insanlardı. (s. 174)

Bir Yargıcın İdamı
Yargıç Onofrio Clerici uzun zamandan bu yana İtalyanların kim olduklarını çözmüştü.

Neyse ki başkaları da vardı; düzgün insanlardı onlar. (s. 212)

İtalyan halkı onun ölümünü görmeye bile gelmemişti. (s. 218)

Türkçeleştiren: Eren Cendey
Can Yayınları, 2000



Italo Calvino – Paris’te Münzevi

Italo Calvino – Paris’te Münzevi
Özyaşamöyküsel Notlar

Kitap, Amerika Güncesi başlığı altında, Calvino'nun 1959 yılında ABD'ye yaptığı bir gezinin notları ve kendisi hakkında detaylar içeren Paris'te Münzevi başlıklı iki ayrı metni bir araya getiriyor. Amerika Dersleri, yazarın arkadaşı Daniele Pochiroli'ye yazdığı izlenim mektuplarıdır. Burada Amerika'dan hayranlıkla söz ediyor.
Paris'te Münzevi ise kendi kaleminden bir Calvino portresi ortaya koyuyor.

Notlar
Özyaşama, hatta salt nüfus kaydına ilişkin veriler insanın en mahrem şeyidir.
Terazi burcunda doğduğumu söylemekle başlayacağım. (s. 7)

Her şey değişebilir ama içimizde taşıdığımız dil değişmez, aslında o bizi kendi içinde taşımaktadır. (s. 8)

Ailemde onurlandırılan tek şey bilimsel araştırmaydı.
…ben ailenin kara koyunu, tek edebiyatçısıydım.

Yaşamımın ilk anısı Mussolini mangalarının bir sosyalisti dövmesiydi. (s. 13)

Kipling’i okurken duyduğum o keyif yinelenecek mi diye bakıyordum. (s. 14)

Ben her seferinde elimden geldiği kadarıyla yazıyorum.
…insan hâlâ içinde bulunduğu bir şeyi anlatamaz. (s. 53)

Yolculuk kitapları edebiyat yapmanın yararlı, cafcafsız yine de dört dörtlük bir biçimidir. (s. 156)

İnsani açıdan evde oturmaktansa yolculuk etmek daha iyidir. İlkin yaşamak gerek, felsefe yapmak ve yazmak arkadan gelir. Yazarlar, her şeyden önce dünya karşısında, gerçeği daha iyi kavramak anlamına gelen bir tavır içinde yaşasınlar. (s. 157)

İnsanlar her zaman fikirlerden önce gelir. (s. 159)

…kendi başıma gelenler başkalarını ilgilendirmezmiş gibi geliyor bana. Yazdığım şeyi, kendi kendime karşı da salt bireysel olmayan bir şeyle haklı göstermeliyim.
…ailemin uygarlık ideali insanlarla bitkilerin ortak yaşamıydı. Kendimi o ahlaktan, küçük toprak sahibinin görevlerinden kopardığım için suçlu hissettim. Hayal dünyam bana kendini bir aşına haklı gösterecek kadar önemli gelmiyordu. (s. 208)

Kafalarında söyleyecek açık seçik bir şey bulunan ve ömürleri boyu o şeyi yapıtlarıyla geliştiren yazarlardan olmayı ne çok isterdim. İsterdim ama öyle değilim. (s. 247)

Ben her şeyden önce romancıdan fazla öykü yazarıyım,
…beni en çok etkilemiş okumam Poe’nun öyküleridir, (s. 253)


Türkçeleştiren: Neyyire Gül Işık
Yapı Kredi Yayınları, Mart 2005

İsmail Küçükkaya – İlber Ortaylı & 1923 – 2023 Cumhuriyet’in İlk Yüzyılı

İsmail Küçükkaya – İlber Ortaylı & 1923 – 2023 Cumhuriyet’in İlk Yüzyılı


İ.K. Türk kimdir?

İ.O. Türkler Asyalıdır.
Türkler, 10. asırda İslamlaşmaya başlamıştır.
Türkler göçebe, at göçebesidir. İşte bunun için çok teşkilatçıdır, çok askeridir. (s. 17)

Bizans elçisi Kilikyalı Zemarkhos (Göktürklerin yaşantısını gözlemlemiş seyahatnamesinde tarif etmiş).

İlk önce ordu kuruyor. Sonra orduyu yerleştirecek kışla kuruyor ve orada yeni bir hayat başlıyor. Türkiye budur. (s. 20)

Devlette ilim hayatında Farsça, Arapça kullanılıyor ama orduda Türkçe kullanılıyor. (s. 21)

İ.K. …neden sadece Sultan Abdülhamid’e “Türk Hakanı” denilmiş?

İ.O. Diğer padişahlar kendilerini daha ziyade Müslümanların halifesi olarak görürken, Abdülhamid bu ulusu kimin taşıyacağının farkına varmıştır.

Sultan Abdülmecid 1838’de 16,5 yaşındayken tahta geçmiştir.
İnsan sarrafı bir yanı vardır.
Ahmet Cevdet Paşa, Fuat Paşa ve Mustafa Reşit Paşa ile çok yakın bir ilişkisi vardır.
16 yaşında genç bir çocuk olarak tahta çıkmış ama yanı başında bulunduğu devlet adamlarının oyuncağı olmamıştır. (s. 23)

…bütün dünyanın en son hükümdarı, tarihî, hukukî ve müessese olarak son üniversal imparator (son Roma imparatoru) II. Abdülhamid Han’dır. (s. 27)

19. asırda bir tane imparatorluk vardır; o da Osmanlı İmparatorluğu’dur. (s. 29)

İttihat ve Terakki bir talebe cemiyeti olarak Tıbbiye’nin bahçesinde kuruldu.
…yemin eden kurucular muhtelif etnik guruplardandı. (s. 35)

Cumhuriyet, Karamanlı Türk Hıristiyanları mübadele ile Yunanistan’a gönderdi. (s. 114/115)

İttihat ve Terakki’nin dayandığı ayakların birincisi sufilik. Ne hikmetse hepsi Bektaşî, çok çok Mevlevî. Niye Nakşibendî değiller? (s. 121)

Tarihçi olmayan milletlerin en büyük vasfı, tarih yazımında ehemle mühimi birbirinden ayırt edememektir. (s. 133)

…cemaat hareketi, Türkiye’de çok partili demokrasinin geliştirdiği bir olaydır. Çünkü tarikat kültürünün gerilediği yerde ister istemez cemaatçilik başlar.
…bizdeki şehirli hareketler neler geliştirdi? Kendine göre bir endüstriyel pozitivist kültür çevresinde birtakım kulüpler falan geliştirebildi mi, orada şüphem var. Türkiye’nin çok partili demokrasisinin zaafı budur. Biz bunun sıkıntısını çekiyoruz. (s. 145)

İster alt olsun ister üst, memleketimizin orta sınıfının muhterem üyeleri herkesin kanun ve kurala uymasını ister ama kendisi kolay tarafından yaşamak ister. (s. 182)

…bu ülkede bürokrasinin düzelmesi
…Doğrudan doğruya idari yargının etkinliği ve nitelik değişikliğiyle mümkündür. (s. 198)

Ortadoğu dünyası romantizmle veya buluğ çağı bebesinin kinciliğiyle yanaşılacak bir saha değil. (s. 252)

Politikacı dediğiniz, fıtratında yoksa anayasa metniyle kuvvetli lider olamıyor… (s. 274)

…ilmî ve fennî bilgisi ve geleneği var Rusya’nın ama altyapısını tahrip etmiş.
SSCB Bilimle Akademisi’nin yaptığı bütün icatların hepsi raflarda ve kasalarda. Oysa bazılarını hayata geçirse, sanayide patlama yapar. İran da böyle; petrolünü benzine çeviremez, petro-kimya sanayii felaket. Tümen tümen mühendisi uzmanı var, hayata geçen endüstri dalları ise yok. (s. 311)

Timaş Yayınları

2. Baskı, Kasım 2012