22 Ocak 2014 Çarşamba

İlber Ortaylı – Tarihin Işığında

İlber Ortaylı – Tarihin Işığında

Osmanlı’da esas olan yönetici sınıfın irsiyetten uzak olmasıdır. Anadolu’dan gelen bir gencin en yüksek yere yükselmesi mümkündür.

Bugün zeki insanı yüceltecek bir eğitim sistemimiz yoktur. Bu, bütün geleneğimizin yıkılması demektir, bir faciadır. (s. 13)

Fatih, İstanbul’u fethettikten sonra Roma imparatoru unvanını da alıyor. (s. 15)

Yüzümüz Batı’ya dönük. Doğu’yu ise hiç tanımıyoruz.
…tarih ve filoloji cahili olduğumuz için Batı medeniyeti bize oldukça üstün gözüküyor. (s. 33)

Toplumsal dönüşme oluyor diye bu kadar hırsızlık olması şart mıdır?

Demokrasi demek serbest hırsızlık rejimi midir? (s. 40)

Osmanlı 1858, yani 1274 Hicri tarihli Arazi Kanunnamesi ile kız evlada da erkek evlat gibi eşit pay veriyor. İslam hukukunun bilinen hükmü burada istisna ediliyor. (s. 63)

Fransa parlamentosunun Ermeni ayrıcalıklı yasa tasarısı hakkında,
Fransa kendisine ortak arıyor, utanmazlıkla. İşgalci kuvvetlerle kendi Yahudilerini fırına yollayan bir memleket böyle davranıyor, bunların çok büyük ayıbı var tarihte.

Böyle utanmazca travmaları olan bir toplumun parlamentosu da ona göre hareket ediyor. (s. 82-83)

1915’deki zorunlu göç kararı, fiilen ortaya çıkan isyan ve düşman ordusuyla işbirliğine karşı alınan ve günün şartları içinde kaçınılmaz olan bir karardır. (s. 107)

Yahudi soykırımının ağır suçluluğunu taşıyan Alman, Fransız çevreleri ve Macarlar gibi kavimler, özgün suçlarını yapıp paylaşacak ortaklar arıyorlar. (s. 111)

Enver Paşa
Tecrübesizdi. Tecrübesiz bir askerken imparatorluk ordusuna başkomutan olamazdı. (s. 119)

Enver Paşa
Genç Türk neslinin umumi kusuruna fazlasıyla sahipti; yani toplumu ve tarihi kendine göre değiştirmeye hazırdı. (s. 120)

…hatırat bizde genç bir daldır ve maalesef dünyadaki hiçbir hatıratın samimi olmadığı açıktır; bizdeki edebiyat ve bilhassa devlet adamlarının hatıratı ise özellikle samimiyetsizdir ve gelecek nesillerin kafalarına kendilerini gerçek olmayan bir benlik olarak kazımak için kaleme alınmıştır.

…sadece muhatabına hitap eden mektuplar saha samimidir; çünkü kitleyi hedefleyerek kaleme alınmamıştır. (s. 126)

İnsanların toplum olarak başlıca eylemi göçtür.
Bir yere göç sona ermişse, o toplum eriyor demektir. (s. 131)

12. yüzyılda Anadolu’da ticaret yapan Cenovalı ve Venedikli tüccarlar (…) bu ülkeye Turchia veya Turcmenia demeye başladılar. (s. 138)

Dünyada hiçbir doğru dürüst devlet yoktur ki dini kontrol etmesin.

Dini gurupların bazılarının ısrarla Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve her türlü cemaatin özerk olup mali ve idari işlerin kendilerine ait olması ve din görevlilerinin de cemaatler tarafından tayin edilmesi görüşü 1500 yıllık uygulamaya da teoriye de aykırıdır. (s. 145)

İstanbul, Osmanlı döneminde dörde ayrılmıştı; Dersaadet denen suriçi İstanbul ve civarı, Eyüp ve civarı, Gaalata ve civarı, bütün Anadolu yakasını içeren Üsküdar.

Şehrin kadısı bugünün valisi ve belediye reisi gibiydi. Güvenlikten ve şehir hizmetlerinden sorumluydu. (s. 160)

Şehrin esnafını ve loncaları kadı denetlerdi.

İstanbul kadısının en büyük derdi karaborsayı yani istifçiliği önlemek… (s. 161)

Ege bölgesine yerleşen Helen nüfus daha çok adalardan göç etmiştir. 18 ve 19. yüzyılın İzmir ve Ege bölgesi bu nüfus için gümrah bir hayat alanıydı.

1897 Yunan Savaşı sırasında İzmir limanından kalkan gemiler karşı tarafa gönüllü taşıyordu, hem de marşlarla.

1922 sonbaharına kadar yaşananlar iki kitleyi adamakıllı karşı karşıya getirdi. (s. 179)

Meclis’in açılışından dokuz ay sonra 20 Ocak 1921’de TBMM hükümeti ikinci bir anayasayı kabul etti. (s. 183)

Türk imparatorluğunda Romalıların “populus” dedikleri kalabalık kitle, “reaya” deyimi ile karşılanır. Reaya bir çoban tarafından idare edilen bir topluluk, daha doğrusu bir sürüdür. (s. 192)

…tarihimizde siyaseti, yıkıcı faaliyetleri izlemekle görevli ilk polis örgütünü
Tuna vilayetinin valisiyken Mithat Paşa kurmuştur. (s. 195)

Devletin ilk 150 yılında Türkler sadrazam olmuştur.
Sonraki iki asır boyu, 17. yüzyıla kadar askerler ve devşirmeler hakim olmuştur. (s. 213)

Profil Yayınları

2. Baskı, Şubat 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder