28 Eylül 2016 Çarşamba

Psikolojiye Giriş: Bilinç

Bilinç
İlk psikologlar bilinç ve zihni özdeş kabul ediyorlardı. Pek çok ders kitabında bilinç, “bireyin, o andaki içsel ve dışsal uyaranların farkındalılığı” olarak tanımlanır.
Psikologlar bilincin iki farklı biçimde ele alınabileceğini düşünmektedirler. İlki bilinci bir durum (uyku hali ve bunun tersi gibi) olarak görmektir. İkincisi, bilinci içerik anlamında görmektir.
Bilinç içeriğinin çoklu katmanlar hâlinde var olduğu düşünülmektedir.
Bilincin katmanlarından biri bilinç-öncesi olarak adlandırılan içeriklerdir.
Bilinç-öncesi: bir anda bilinçte olmayan ama istendiğinde, bilince getirilebilen anıları içeren zihin bölümüdür. Bilinç-öncesi anılar bilince ulaşabilir olan anıları ifade eder.
Bilinçdışı: Kişinin farkında olmadığı ya da kolayca ulaşamadığı duygu, düşünce ve güdüleri içeren zihin bölümüdür. Psikodinamikçi psikologlar, bilincin derinliğini araştırmanın ve hatta bilinçdışı içeriği değerlendirmenin mümkün olduğuna inanırlar

BİLİNCİN BİYOLOJİK TEMELLERİ
Gün içinde kendimizi daha enerjik, canlı ve iyi hissettiğimiz zamanları genellikle biliriz. Enerji ve canlılığımızdaki değişmelere bilim insanları sirkadyen ritimler adını verirler. “Sirkadyen” Latince bir sözcük olup “yaklaşık bir gün” anlamına gelir.
Sirkadyen döngü, görece basit işlerdeki performansımızı etkilerken zor ya da karmaşık işlerdeki performansımızı etkilememektedir.

Pek çok bilim insanı ne tür bir doğası olduğu üzerinde anlaşamasa da biyolojik saatin hipotalamusun bir bölgesinde bulunduğu konusunda anlaşır. Buradaki çekirdek, gözlerden gelen görsel girdilere tepki verir ve melatonin adı verilen hormonun salgılanmasını uyarır ya da ketler. Melatoninin yatıştırıcı bir etkisi vardır, aktiviteyi azaltır ve yorgunluğu arttırır.

Düş Kurma ve Fantezi
Gündüzleri uyanıkken kurduğumuz düşlerle ilgili iki temel soru, bu düşlerin içeriğinin ve işlevinin ne olduğudur. En sık rastlanan düş içerikleri; başarı ya da başarısızlık, saldırganlık ya da düşmanlık, cinsellik ve romantiklik, suçluluk ve problem çözme ile ilgilidir.

Uzun süre uykusuz kaldıktan sonra insanlar tekrar normal uyku düzenine geçebilmekte ve uykusuzluğun kalıcı fiziksel ya da psikolojik bir zararı kalmamış gibi görünmektedir. Uyku yoksunluğu araştırmalarının uykunun onarıcı bir işlevi olduğu görüşüne güçlü bir destek vermediği söylenebilir.

Uykunun Aşamaları
Beyin dalgalarının kaydı, vücuda yerleştirilen elektrotların bağlı olduğu elektroenselograf (EEG) ile yapılır.
Uyku, “uykuya dalmak”la başlar. “Alacakaranlık” da denen bu durum, bir miktar uyanık ama gevşemiş bir hâli andırır.
Alacakaranlık durumundan sonra uykunun birinci aşamasına geçilir. Bu, hafif uyku aşamasıdır.
Bu aşamada solunum yavaşlar ve düzenli hâle gelir, kalp atışları düşer, kaslar gevşemeye başlar ve vücut ısısı düşmeye başlar. Bu uyuklama aşamasından ikinci aşamaya geçilmesi, uykunun derinleşmesi anlamına gelir. Üçüncü aşamada, uyandırılmak için görece yüksek bir ses ya da kişiye adıyla seslenilmesi gerekir. Bu aşamada, solunum ve kalp atışları daha da yavaşlar ve vücut ısısı 1. ve 2. aşamadaki düzeyinden daha aşağıya düşer.
4. aşamada, kişi derin bir uykudadır ve sesleri neredeyse hiç duymaz. Uykunun 4. aşamasında beyin dalgaları çok yavaşlar, bunlara delta dalgaları denir. Delta uykusu; solunum, kalp atış hızı ve vücut ısısının en düşük olduğu aşamadır.
Rüyaların çoğu REM uykusunda görülür. REM, hızlı göz hareket terimlerinin İngilizce yazışının ilk harflerinden oluşan bir addır (Rapid Eye Movement).
REM uykusu, uykunun dört aşamasından farklıdır. Uykunun dört aşamasına, “REM olmayan” anlamında NREM (non-REM) uykusu adı verilmektedir. REM uykusunda insanlar sanki uyanmak üzerelermiş gibi görünürler ancak gerçekte, onları bu aşamada uyandırmak zordur. Bu aşamada kan basıncı, nabız ve vücut ısısı yükselir, kalp atışları hızlanır ve düzensizleşir, solunum hızlı ve yüzeyseldir, beyin dalgaları, sanki kişi uyanmak üzereymiş gibi ciddi düzeyde aktivite olduğunu gösterir. Kişinin hem uyuyor olması hem de sanki uyanıkmış gibi birtakım bedensel faaliyetler göstermesi yüzünden bu uykuya paradoksal uyku adı verilir.
Normal bir uykuda, uykunun 1. aşamasından 4. aşamasına kadar ilerlenir.. Dördüncü aşamadan sonra 1. aşamaya dönülmez, gece boyunca 1. aşama, 2. aşama ve sonra 1. aşama yerine REM uykusu yaşanır. REM uykusuna ilk kez girdikten sonra 2. aşamaya, sonra 3. aşamaya, sonra 4. aşamaya ve sonra tekrar REM uykusuna geçilir.

Rüya Görme
REM uykusu ile uyanık durumdaki beyin aktivitesi arasındaki önemli bir farklılık, REM’de uyarıcıların yalnızca bellekten gelen içsel imgeler olmasıdır. REM dışı uykuda da rüya görülmektedir.
Gördüğümüz rüyalar gerçek zamanlıdır. Yani rüyada görülen bir olay gerçek yaşamda ne kadar sürüyorsa rüyada da o kadar sürmektedir.
Rüyalar, beynimiz tarafından anlamlandırılan sinirsel aktivitelerin yorumlarını temsil ettiği için belleğimizdeki ve uyanıkken yaşadığımız deneyimleri yansıtırlar.

Psikodinamik yaklaşıma göre bilinçle ilgili araştırmalarda bilinçdışı merkezî bir öneme sahip olmalıdır. Freud, bilinçdışı arzu, korku, kaygı, çatışma, cinsel itki ve saldırgan içgüdülerin rüyalarda ifade edildiğini ve doyuma ulaştırıldığını ileri sürer. Rüyaların içeriğini, görünür içerik ve gizil içerik olarak ikiye ayıran Freud; görünür içeriklerin psikolojik olarak anlamsız olduğunu savunur. Rüya görenin bilinçdışı çatışma ve arzularını asıl olarak gizil içerikler yansıtır.

Uyku Bozuklukları
Uyku bozuklukları; insomni, narkolepsi, uyku apnesi ve gece terörüdür.
İnsomni: İnsomni, kişinin uykusunun miktarı ya da kalitesinden duyduğu doyumsuzluk (memnuniyetsizlik) semptomu hakkındaki şikâyetlere verilen addır. Bir kişide insomni olup olmaması büyük ölçüde öznel bir meseledir.
Narkolepsi: Aniden uykuya dalmaya yatkın olmayla tanımlanan bir uyku bozukluğudur.
Narkoleptikler, konuşurken bir cümlenin ortasında veya ayaktayken birden kas tonusunda bir azalmayla aniden yere yığılırlar ve uyurlar. Narkolepsinin diğer ayırt edici bir özelliği, uykunun ilk dört aşamasının atlanıp doğrudan REM uykusuna girilmesidir. Narkolepsinin tedavisi yoktur.
Uyku Apnesi: Uykuya geçildiğinde tam olarak nefes alamamayla tanımlanan bir NREM uyku bozukluğudur. Bu kişiler sürekli uyandıkları için yeterli uykuyu alamazlar. Bu yüzden uyku apnesi olan kişiler, sıklıkla yorgun ve unutkan olurlar, öğrenme güçlüğü çekebilirler.
Gece terörü: Gece terörü, diğer bir NREM uyku bozukluğudur. Genellikle kâbus görmeyle karıştırılır. Kâbuslar diğer rüyalar gibi REM uykusunda görülürken gece terörü uykunun 4. aşamasında görülür.

BİLİNÇTE YAPAY YOLLARLA ORTAYA ÇIKAN DEĞİŞMELER
Hipnoz
Hipnozun başlangıcı Avrupa’da 18. yüzyılın ortalarına kadar geriye gider. Kökeni, Viyanalı doktor Anton Mesmer’in seyirciler önünde hastalarını transa sokarak tedavi etmeye çalıştığı Mesmerizm adı verilen uygulamaya dayanır.
Hipnoz terimi, Yunan uyku tanrısı Hypnos’dan gelmektedir.
Hipnotizma süreci, kişinin tamamen geveşeyebileceği rahat bir pozisyon almasıyla başlar. Hipnotize edilecek kişiden, zihnindeki her şeyi uzaklaştırıp, dikkatini sadece belli bir nesneye ya da hipnotizmacının sesine odaklaması istenir. Süreç, daha sonra hipnotizmacının kişiden istediği durum neyse, o durum görülene kadar devam eder.
Hipnoz altında verilen hipnotik telkinler oldukça çeşitlidir. Bu telkinlerin sonucu dışarıdan gözlenebilir; ama bunların nasıl gerçekleştiği bilinmemektedir.
Hipnoz altında verilen telkinlerle kişinin daha sonra gerçek davranışları değiştirilebilir.
Hipnozdaki bilinç bölünmesinin farklı bir bilinç durumu mu olduğu yoksa günlük yaşamdaki bölünmüş bilincin sadece uç noktasını mı oluşturduğu hâlâ tartışma konusudur.

Bilinci Değiştiren İlaçlar
Psikoaktif İlaçlar: Sinir sistemini etkilemek suretiyle bilinçte değişiklik yaratan ve kolayca bağımlılık yapan ilaçlardır.
Madde Bağımlılığı: Bir ilaç ya da maddeye bağımlı hâle gelmektir. Kriterleri; tolerans, yoksunluk belirtileri ve takıntılı kullanımdır.
Madde Kötüye Kullanımı: Bir ilaç veya maddenin ciddi sonuçlarına rağmen sürekli kullanılması ancak ona bağımlı olunmaması, yani bağımlılık özelliklerinin
(tolerans, yoksunluk belirtileri ve takıntılı kullanım) görülmemesidir.
Depresanlar: Depresanlar, merkezî sinir sistemini ketleyerek ya da yavaşlatarak kişinin bilinç durumunu ve davranışlarını değiştiren ilaçlardır. Alkol, barbitüratler ve opiatlar; depresan grubunu oluşturur.

Alkol, beynin ketleyici aktivitelerini bastırır. Beyindeki ketlemelerin ortadan kalkmasının sonuçlarından biri, kişinin muhakeme yeteneğini bozmasıdır.
Barbitüratlar, diğer bir depresan ilaç grubunu oluşturur. “Sakinleştirici” olarak bilinen bu madde, uyku ilaçlarında ve kişinin gevşemesi için verilen diğer ilaçlarda bulunur. İlk defa 19. yüzyılda üretilen bu ilaçlar, merkezî sinir sistemindeki aktiviteyi bastırır ve kişinin aktivasyonunu ve zihinsel uyanıklığını azaltır. Barbitüratların bu etkileri nasıl ürettiği kesin olarak bilinmemektedir.
Opiatlar, afyon kozalağından elde edilen bir maddedir. Buna benzeyen sentetik maddeler de üretilmektedir. Opiatlar, tıpta ağrıyı azaltmak için kullanılırlar; ancak duygudurumu değiştirdikleri ve kaygıyı azalttıkları için yasa dışı kullanımları da yaygındır. Opiatlardan biri olan kodein, en azından düşük dozda, öksürüğü bastırmak için ve ağrı kesici olarak reçete edilir ve etkisi hafiftir. Morfin ve onun türevi olan eroinin etkisi ise çok daha güçlüdür.
Stimülanlar: Depresanların tersine stimülanlar, merkezî sistemindeki aktiviteyi artırarak ve hızlandırarak bilinçte değişikliğe yola açarlar. Bu ilaçlar/maddeler, sinir düğümlerindeki epinefrin, norepinefrin, dopamin ve serotonin miktarını arttırırlar. Stimülanlar; kafein, nikotin gibi günlük yaşamımızda çok tükettiğimiz maddeleri, amfetaminleri ve kokaini kapsar.
Halüsinojenler, zihni yoğunlaştıran yani dışsal bir uyaran yokken duyusal algı yaratan ilaçlardır. Bu ilaçlar alındığında her zamanki çevresel uyarıcılar yeniymiş gibi deneyimlenir; örneğin sesler ve renkler çok farklı görünür. Zaman algısı da değişir, dakikalar saat gibi gelir. Halüsinojen kullanan kişi; işitsel, görsel ve dokunmaya dair halüsinasyonlar deneyimler ve kendisi ile çevresindeki
leri birbirinden ayırma yeteneği azalır. Halüsinasyon gördüren ilaçların içinde en yaygın kullanılanı mariyuanadır.

Halüsinojenler içinde en ünlü ilaç LSD’dir. LSD, çok küçük dozlarda bile halüsinasyon yaratan çok güçlü bir ilaçtır. Hem LSD hem de diğer halüsinojenlerde, depresan ve stimülanların tersine yoksunluk belirtileri görülmemektedir. Ancak çok çabuk tolerans geliştirir.
---
Psikolojiye Giriş
Editör: Prof. Dr. Sezen Ünlü
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın nu: 2325
Ekim 2011, Eskişehir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder