Melek
Öksüz - 1746-1789 Tarihleri Arasında Trabzon'da Sosyal ve Ekonomik
Hayat
Trabzon (...) 4000 yıllık bir geçmişin
izlerini bulmak mümkündür.
Bu çalışmada, (...) Zaman dilimi olarak 1746-1789 tarihleri, mekân olarak da kent
merkezi ele alınmıştır.
...tezimizde, şehrin önceki yüzyıllardan
nasıl bir miras devraldığını ve bugünkü Trabzon şehrinin şekillenmesinde 18.
yüzyılın etkileri incelenmiştir.
Trabzon’a ait toplam 297 adet şer’iyye
sicil defteri bulunmaktadır.
Giriş
Trabzon şehrinden ilk söz eden, MÖ. 400
yılında bölgeye gelen Ksenophon (MÖ. 430-355) dur. Onun zamanında Trabzon şehri
Sinop’a belirli bir vergi ödemekteydi.
İlkçağda şehre Trapezus veya Trapeza
(Tpaheza) denilmiş, batı dillerinde bir süre Trapezunte, Trebizonde gibi
değişik isimlerle anılmıştır.
Bazı batılı yazarlar da Trabzon kelimesini
Trabezonde, Trebexonda, Trebezonda, Trebisond, Trapezunt, Trabison şeklinde
okuyup, anlamının da “Kum renginde iki başlı gümüş kartal yuvası” ve “altın
kartal ağzı” olduğunu belirtmişlerdir.
Şehrin isminin nereden geldiği: Miletoslu kolonilerin, şehrin yer aldığı bölgenin düz,
kenarlarının da köşeli masayıandıran sekiler üstünde olmasından dolayı “masa”
anlamına gelen bu ismi yani “Trapezus’u verdiklerini bildirirler.
Şakir Şevket’in belirttiğine göre, halkın
arasında söylenenlere bakılırsa önceden Trabzon’a “Hurşid-âbâd” (güneş ülkesi)
deniliyormuş.
Şehre verilen isimlerden biri de “Tuğra
Bozan” ismidir. Şakir Şevket bunu yakıştırma bir iddia olarak nitelerken
Goloğlu da aynı şekilde, bu söylentiye inanmadığını ve bunun Köroğlu
hikâyelerinden kaynaklandığını belirtmektedir.
Evliya Çelebi de, Fatih’in buraya “eğlence
yeri” anlamına gelen “Tarb-ı Efzun (Tarb-ı Efsun=Tarab-efzun) ismini verdiğini
ifade etmektedir.
Trabzon kelimesi, bileşik bir kelime olup,
“Trab” ve zun” kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur.
“Trab’ların ülkesi” anlamına gelmektedir.
Trabzon’un (...) Sinop’tan gelen Miletli göçmenler
tarafından MÖ. 756’da kurulduğu görüşü genel olarak kabul edilmektedir.
Homeros’a göre Trabzon’un ilk yerli halkı, Troya
savaşlarında Troyalılar’ın yanında savaşan Elizonlulardır.
Trabzon’un Bahçecik (Kindinar) mevkiinde
bulunan bazı kalıntılar bölgeye ilk defa Kafkasya’dan Mosk’lar, Tibaren’ler ve
Mar’ların gelerek burada tarım ve balıkçılık ile meşgul olduklarını
göstermektedir.
Doğu Karadeniz tarihi ile ilgili ilk
bilgileri Yunanlı coğrafyacı ve seyyahların eserlerinden öğrenmekteyiz. Bu
eserlerde, bu bölgede yaşayan Kolhlar, Driller, Mossinoikler, Halibler,
Tibarenler gibi kavimlerden söz edilir ki, bunların hiçbiri Yunan asıllı
değildir.
Miletliler önce MÖ. 785 yılında Sinop’u
alırlar ve yavaş yavaş Karadeniz’in her tarafına yayılmaya başlarlar. MÖ. 756
yılında da Trabzon’u ele geçirirler.
“Proto-Türkler” olarak kabul edilen
Kimmerler (...) MÖ. 8. asırda Karadeniz’in kuzeyinde (...) İskitlerin baskısı
ile bölgeden hareket ederek (...) Kuzeydoğu Anadolu’yu işgal etmişlerdir.
Kimlerler’in şiddetli saldırıları neticesinde Karadeniz’in kuzey ve güneyindeki
Helen kolonileri tamamen yok olmuştur.
MÖ. 670 yıllarından itibaren Miletliler
tekrar Karadeniz sahillerinde koloniler kurmaya devam etmişlerdir. Trabzon da
MÖ. 656 yılında kurulmuş olmalıdır.
Kimmerler’den sonra bölgede (...) İskitler’e
rastlanmaktadır.
İskitler’in egemenliğine MÖ. 606 yılında
Med kralı Keyaksares son vermiştir. Medler, Asur Devleti’ni yıktıktan sonra,
Lidyalılar ile Anadolu’yu bölüşmek amacıyla anlaşıp Doğu Karadeniz Bölgesini
ellerine geçirdiler.
MÖ. 550-332 yılları Pers dönemi olarak
kabul edilir. Persler, toprakları
“Satraplık”lara ayrılmış ve Trabzon da “Kapadokya Satraplığı” içinde yer almıştır.
Daha sonraları Doğu Karadeniz öneminden dolayı “Pont Satraplığı” olarak
ayrılmıştır. Pont Satraplığı’nın merkezi Amasya olup zamanla sınırları genişlemiştir.
Büyük İskender’in doğu seferinde yol
üzerinde bulunmadığı için Doğu Karadeniz’in durumunda bir değişiklik olmamış,
İskender’in ölümünden sonra fethettiği topraklar komutanlar arasında
paylaştırılırken Trabzon, Eumenes’in payına düşmüştür.
Mitridates Ktistes’in MÖ. 298’de kurduğu
Pontos Devleti, Kral I. Farnakes Dönemi’nde Karadeniz kıyılarına yayılmıştır.
MÖ. 63 yılında Pompeius, Trabzon’u
zaptederek Roma İmparatorluğu topraklarına katmıştır.
Vespasianus Devri’nde (MS. 69-79) Trabzon’u
Anadolu’ya bağlayacak askeri yol ve sahil yolu yapılmış böylece Trabzon ticari
açıdan gelişme imkânı bulmuştur.
İmparator Hadrianus (MS. 117-138)
zamanında, Trabzon’da bir liman yaptırmasıyla şehir daha da önem kazanmaya
başladı.
257 yılında şehir Gotlar tarafından işgal
edilip tahribata uğramıştır.
Konstantin zamanında yapılan diniidari
taksimatta Trabzon, Piskoposluk merkezi olmuştur.
II. Justianos Dönemi’nde (705-711) müslüman
akıncılar Doğu Karadeniz Bölgesi’ne kadar geldiler. Bir ara Trabzon bu
akıncılar tarafından ele geçirildi ise de 715 yılında Bizanslı komutan Leon
tarafından geri alındı. Bundan sonraki dönemde Trabzon iki taraf arasında
sürekli el değiştirdi. 739 yılında son olarak Bizanslılar’ın eline geçti. Buna
rağmen şehir surlarının dışında müslümanların hakimiyeti uzun yıllar devam etti.
1072’de bir ara Trabzon, Türklerin eline
geçmiş 1075 yılında ise Theadore Gavras tarafından geri alınmıştır. Trabzon’a
vali olarak atanan Gavras, daha sonra bölgeyi Bizans’tan bağımsız olarak
yönetmiştir.
1185’de Bizans halkı ayaklanarak Komnenos
hanedanını tahtan indirerek onun yerine Angelos hanedanını tahta çıkarmıştır.
İmparator Andronikos Kommen ve oğlu Manuel öldürülürken Manuel’in oğulları
Aleksius ve David Gürcistan’a kaçırılmışlardır. 1204 yılına gelindiğinde
Gürcistan Kralı Thamar’ın desteği ile Komnenoslar Trabzon’u ele geçirmişlerdir.
Bu
dönemde (13.yy’da) Trabzon, bölgede yaşanan ekonomik gelişmelerin etkisiyle
önemli bir ithalat ve ihracat merkezi haline gelmiştir.
Trabzon İmparatorluğu, Anadolu’nun 1243
Kösedağ Savaşı’ndan sonra Moğol hakimiyetine girmesiyle, Moğollar’a, sonra
Türkmen beylerine vergi vermeye devam etmişlerdir. Hatta kızlarını Türkmen
beylerine vermek suretiyle kendilerini güvence altına almaya çalışmışlardır.
Meselâ, Trabzon İmparatoru, kızkardeşi Theodora’yı 1358 Ağustosunda Hacı Emir
Oğulları’nın lideri Hacı Emir ile evlendirmiştir.
İmparator Alexios III, Akkoyunlular’ın
akınlardan korunmak için kızı Maria’yı Akkoyunlu beyi Emir Kutlu ile
evlendirmiştir.
Osmanlılar, II. Murat Dönemi’nde, 1442’de
hem karadan hem de denizden Trabzon üzerine kuvvet sevk etmiş ancak, Osmanlı
donanması şiddetli fırtına yüzünden geri dönmek zorunda kalmıştır.
15 Ağustos 1461’de Trabzon alındı.
...fetihten sonra imparator, ailesi ve
ileri gelen kişiler İstanbul’a gönderilirken diğer bir kısmının da malları
kendilerinde kalmak suretiyle yerlerinde bırakılmasına müsaade edilmiş.
1514’de Erzincan-Bayburd Vilayeti’ne 107 1517’de
Anadolu Vilayeti’ne, 1520’de yeni kurulan Vilâyet-i Rum-u Hadis’e, 1535’de
Erzurum Beylerbeyliği’ne bağlanmıştır. 1580-1581’de Batum Sancağı ile
birleşerek eyalet haline gelmiştir.
Fetih’ten 16. yüzyılın sonuna kadar büyük
bir kısmı sürgün olmak üzere hem dışa hem de içe dönük bir iskân siyaseti takip
edilmiştir.
Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyliği
zamanında Trabzon, Şah İsmail’in propagandalarının hedefi olmuştur.
Trabzon, Safevi Devleti’ne karşı olan
seferde bir tedarikçi liman olarak görev görmüştür. Erzak ve mühimmat Trabzon’a
kadar gemilerle, buradan deve ve katırlarla orduya sevk ediliyordu.
16. ve 17. yüzyılda Trabzon’da veba önemli
bir problem teşkil etmiştir. Bu hastalığın birtakım sosyal ve ekonomik
sonuçları olmuş, insanların günlük iş aktiviteleri sekteye uğramıştır.
17. yüzyıl boyunca bütün Anadolu’yu etkisi
altına alan Celâli İsyanları’ndan büyük ölçüde zarar görmüştür. Bölgede
ayaklanan Pazarbaşoğlu Ali, Demircioğlu Ahmet, Nalbantoğlu Ali gibi sipahi
zorbaları bölgenin harap olmasına sebep olmuşlardır.
17. yüzyılın 2. yarısında bölge, Kazak
akınlarına maruz kalmış. Bu nedenle devlet Karadeniz kıyısındaki şehirlerin ve
kalelerin korunmasına büyük önem vermiştir.
18. yüzyılda bütün Anadolu’nun problemi
olan ayanlık, Trabzon için de söz konusudur.
Osmanlı Devleti, 1768-1774 savaşı sonucunda
Küçük Kaynarca Antlaşması’nı imzalamış ve bu anlaşma ile Rusya Karadeniz ve
Akdeniz’de kendi ticaret gemileriyle serbest ticaret yapabilme hakkını elde
etmiş ve Karadeniz uluslararası ticarete açılmıştır.
Birinci
Bölüm
İDARİ
YAPI VE KÜLTÜREL DOKU
Trabzon 1461 yılında fethedilince sancak
haline getirilmiş ve buranın idaresi Gelibolu sancakbeyi olan donanma
komutanlarından Kâzım Bey’e verilmiştir.
Trabzon, 23 Ekim 1514’de yeni kurulan ve
Başmirahur Bıyıklı Mehmed Bey’e verilen, Erzincan-Bayburd Beylerbeyliği’ne
bağlanır.
1517 yılı sonlarında ise sancak Anadolu
Vilayetine bağlıdır. Trabzon Sancağı, 1520 Mayıs’ında kurulan “Vilâyet-i Rûm-ı Hâdis”e
bağlanır.
Trabzon 1527-1528 (H. 933-934) tarihli bir
bütçede Anadolu Beylerbeyliği’ne bağlı bir sancak olarak yer almakta, 1527
tarihli bir sancak tevcih defterine göre de, Rum Vilayetine bağlı olup İskender
Bey tarafından idare edilmekte idi.
26 Eylül-3 Ekim 1535’de Erzurum
Beylerbeyliği’nin kurulması ile Trabzon sancağı Hüseyin Bey idaresinde buraya
bağlanmıştır.
1564-1565 tarihlerini kapsayan 6 Numaralı
Mühimme Defteri’nde Trabzon, Erzurum Vilayeti’ne bağlı bir sancak olarak
görülmektedir. 1568-1574 yıllarına ait bir sancak tevcih defterindeki kayıtlara
göre Trabzon ve Batum, Erzurum Vilayetine bağlı birer sancak idi.
1640 yılında Trabzon’u ziyaret eden Evliya
Çelebi, seyahatnamesinde, Trabzon Eyâleti’ni Çatha, Aşağı Batum, Yukarı Batum,
Gönye, Trabzon sancağı olmak üzere 5 sancaktan ibaret gösterir. Kâtip Çelebi
“Cihan-nüma” adlı eserinde, Trabzon ve Batum sancaklarının birlikte
beylerbeyilik olduğunu ve Trabzon, Gönye ve Batum olmak üzere 3 sancaktan
oluştuğunu belirtmektedir.
1650’lerden sonra beylerbeylik müstakil bir
hale gelerek “Trabzon Eyaleti” olmuştur.
18. yüzyıla gelindiğinde, Osmanlı’nın 28
eyaletinden biri Trabzon’dur.
18. yüzyılın ikinci yarısındaki (1759-1796)
kayıtlara göre Trabzon Vilayeti’ne bağlı Trabzon, Gönye ve Canik sancakları
vardı ve vilayet dahilinde 22 kaza mevcuttu.
Trabzon
Şehri ve Kale
Karadeniz’in doğusunda denize paralel
olarak uzanan dağların eteğinde kayalık bir arazi üzerine kurulmuş olan şehir,
dar bir şerit halinde uzanmaktadır. Bu coğrafi yapı ister istemez şehrin
yerleşiminde belirleyici olmuştur.
İslâm şehrinin üç temel öğesi, cami, pazar
ve hamamdır. Dinsel görevlerin yerine getirildiği ve toplumsal ilişkilerin
geliştirildiği temel yapı olan camilerin hemen yanında pazar yerleri ve hanlar
yer alırdı. Hamamlar ise sağlık ve temizlik ihtiyacı
için gerekli yapılardı.
Orta Asya Türk şehrinin üç ana unsuru ise,
saray ve yönetim yapılarının toplandığı “iç kale”, aristokratların ve
sanatkârların toplandığı, dinsel yapıların ve hamamların bulunduğu “şehristan”
ve şehrin dış kısmını yani varoşları içine alan, ticari faaliyetlerin özellikle
de tarımsal ürünlerin pazarlandığı “rabad”dır.
...imâretler, Osmanlı şehirlerinde büyük ve
kalabalık semtlerin oluşmasında en önemli faktörlerden biri olarak gözükür.
16. yüzyıl öncesinde Osmanlı kentleri Orta
Doğu kentlerinde olduğu gibi kabaca kalenin içi ve dışı olmak üzere iki
kısımdan oluşuyordu. Asıl kent, kalenin içinde bulunuyor.
Kalenin dışındaki “kale altı” denilen
kısımda ise pazarlar yer almakta ve daha çok ticari faaliyetler
gerçekleştirilmekteydi.
16. yüzyılda gerek nüfus artışı gerek
gezginci tüccarların yerlerini yerleşik tüccarlara bırakmaları, pazarların
yerini bedestenlerin almasını sağlamıştır.
17. ve 18. yüzyıllarda askeri sınıfın önemini
kaybetmesi ve ayanların ön plana çıkması ile iç kale boşalmış, ayanların konakları
da merkezin yanında yer almıştır.
Haşim Karpuz, surların en eski bölümünün
Roma devrinde MS. 1. yüzyılda yapıldığını ifade etmektedir.
Trabzon Kalesi günümüze en iyi biçimde
ulaşabilen eserlerin başında gelmekte olup, deniz kıyısından başlayarak şehrin
arkasındaki tepelere kadar uzanmaktadır.
...kalelerin en önemli görevi, insanların
güvenliğini sağlamak olmuştur (...) Trabzon bulunduğu konumu itibariyle tarih
boyunca pek çok saldırılara maruz kalmıştır ve kale bu saldırılara karşı halkı
koruma konusunda önemli bir rol üstlenmiştir.
Osmanlı şehirlerinde sosyal dayanışma ve
mali yardımlaşmanın temelleri de yine mahallelerde atılmıştır.
Trabzon’daki mahalleleri (...) müslim ve
gayr-i müslim mahalleleri olarak ayırmak oldukça zordur.
Mahalleler isimlerini; Yeni Cuma Mahallesi,
Cami-i Kebir Mahallesi, Cami-i Cedid Mahallesi, Hasan Ağa Mescidi Mahallesi’nde
olduğu gibi cami ve mescidlerden aldığı gibi, Aya Filibbo Mahallesi, Ayasofya
Mahallesi, Aya Vasıl Mahallesi, Eksotha Mahallesi gibi kilise adlarından da
almışlardır.
Osmanlı şehrinin iki önemli yapısından biri
bedesten diğeri de camidir. Çarşılar bile bu iki yapının etrafında şekillenmiştir.
Orta
Hisar (Fatih) Camii
...bu eser, Roma dönemine ait bir mâbedin enkâzı
üzerine, Julius Konstantin tarafından yaptırılmıştır. Bu eser, Bizans Dönemi’nin Trabzon’daki en önemli dinî
yapısı olan Altınbaşlı Meryem Kilisesi idi. Fetihle
birlikte bu kilise onarılıp değiştirilerek cami durumuna getirilmiş ve
Trabzon’un bu ilk camiine “Fatih Camii” denilmiştir.
Aya Vasıl Mahallesi’nde bulunan kilise,
Trabzon’daki kiliselerin en eskisi olup MS. 7. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.
Hamamlar
Türk şehirlerinin önemli sosyal
yapılarından birisi de hamamlardır. Toplumun geleneklerine, İslam dininin
temizliğe verdiği önem de eklenince hamamların önemi bir kat daha artmış,
çarşılarda, mahallelerde hatta kasaba ve köylerde dahi hamamlar yapılmıştır.
Çarşılar
Çarşı, alışverişin yapıldığı, iki tarafında
dükkânların sıralandığı bir veya birkaç sokaktan meydana gelmiş bir bütündür.
Trabzon’da
Ayanlar, Eşkiyalık ve Göç
Osmanlı Devleti, 18. yüzyıla gelindiğinde
eski gücünden bir hayli uzaklaşmış, askeri, siyasi ve ekonomik olarak çok şey
kaybetmişti.
Trabzon’da
Ayanlar
Osmanlı Devleti’nde ayan, herhangi bir
şehir, zümre veya devrin ileri gelenleri manasında kullanılmıştır.
Ayan olanlar öncelikle mütesellimlik ve
voyvodalıkları elde ediyorlar, zorla (tegallüb yoluyla) halkı soyup zengin
oluyorlardı. Trabzon’da Seydi Veyisoğlu
Ömer, Mustafa, Kürdoğlu İsmail ilk akla gelenlerdir. Bunlar kısa zamanda etrafına topladıkları taraftarlar ve
eşkiyalarla birlikte halka zulmetmekteydiler.
1757 yılında Trabzon derebeyleri zorbalıklarını
artırmışlar, adam öldürmüşler, asayişi iyice bozmuşlardı. Kalcıoğlu’nun
faaliyeti bu tarihlerde en önemli olaydır.
...ayanlık iddiasında bulunanlar bağımsız
hareket ediyorlar, bölge halkının vergilerini topluyor ve bu vergilerle ilgili
olarak da defterler tertip ederek tevzi defterlerine kendileri için akçeler
ekliyorlardı. Vergilerin toplanması sırasında halk şikayetlerde bulunuyor,
fakat bütün şikayetlere rağmen bu kişiler uzun süre ayan olarak kalabiliyorlardı.
Bunlardan bazıları daha ayan değilken bile kendilerine vekil olarak bir
“vilâyet kethüdası” tayin ediyor ve bu vekilleri vasıtasıyla da “bedel-i
nüzul”, “avarız”, “imdad-ı seferiye”, imdad-ı hazeriye” gibi vergileri
topluyorlardı.
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı, ayanların
güçlenmesinde etkili olmuştur. Çünkü devlet bu kişilerden savaş sırasında
yardım istemiştir. Devletin onlara muhtaç olması, onları iyice şımartmıştır.
Trabzon’da da ayanlar kuvvet ve
servetlerini devletin onlara verdiği görevler esnasında elde etmişlerdir. Meselâ,
Trabzon ahalisinden iken Rize ayanlığını ele geçiren Tuzcuoğulları, ayan
olmadan önce tahsildarlık yapmışlardır.
1768-1774 Rus savaşı sırasındaki önemli
hizmetlerinin de etkisiyle 1773 yılında Trabzon'a vali olarak atanan Canikli
Hacı Ali Paşa valiliği süresince devlete pek çok konuda yardımcı olmuştur.
Servetinin çokluğu ve devlete gerekli
askeri temin edebilecek güçte olması Canikli Ali Paşa’nın 1773 yılında I. Kırım
Seraskerliğine getirilmesinde etkili olmuştur.
Canikli Ali Paşa, bu tarihten sonra devlet
için sorun olmuştur. Canikli Ali Paşa’ya I. Kırım seraskerliğinden sonra
dönemin siyasi gelişmeleri gereğince Kars seraskerliği verilmiş, bu iki
seraskerlik Canikli’ye Karadeniz, Orta Anadolu ve Doğu Anadolu’nun büyük bir
kısmında hüküm sürme imkânı verirken aynı zamanda şımarmasına da sebep
olmuştur. Buna dayanarak gerek kendisi ve oğulları gerekse taraftarları halka
karşı zulüm ve eziyet etmeye başlamışlardır.
Devletin uyarmalarına karşılık da “devlet
ile işim yoktur, istediğimi işlerim ve nice memleket harab iderim” demek cüretini
göstermiştir.
Bunun üzerine Canikli’nin cezalandırılmasına
karar verildi. Fakat çok geçmeden 1781 yılında Canikli Ali Paşa’nın af edilme
meselesi gündeme gelmiştir.
Şahin Giray’ın iltimasıyla aynı yıl Trabzon
Valiliği’ne getirilmiştir.
Eşkiyalık
16. yüzyılın sonlarından itibaren tımar
sisteminin bozulmasına bağlı olarak tımarlı asker sayısı azaldığı için
yeniçerilerin sayısı artırılmıştı. Artık yeniçeri olmak kolaylaştığı gibi cazip
hale de gelmişti.
İstanbul’a gidenler de ellerine birer mektup
alıp vilayetlerine döndüklerinde “Biz yeniçeri olduk” diyerek yeniçeri kıyafeti
giyip, yeniçerilik iddiası ile vergi vermemekte idiler.
16. yüzyılda eşkiyalığın ortaya
çıkmasındaki en önemli sebep; uzun süren savaşlardı.
Yeniçeri ve kapısız leventlerden başka,
bizzat devletin görevli memurlarının yaptığı usulsüzlükler de eşkiyalık olarak
nitelendiriliyordu. 18. yüzyılda İstanbul’dan çeşitli şehirlere gönderilen
paşalar ve diğer görevliler, bu görevleri çeşitli rüşvet ve paralar ödeyerek
elde ettikleri için bunları halkın sırtından çıkarmaya çalışıyorlardı.
Kazalarda kadılar ve naibler, vali,
mütesellim, ayan gibi görevlilerle anlaşıp halktan haksız yere para
alıyorlardı. “Mahkeme harcı” adıyla çeşitli paralar aldıkları gibi, mahkemelerde
haksızlık yapıyorlar, kim daha fazla para verirse davayı onun lehine
sonuçlandırıyorlardı.
18. yüzyıl boyunca aralıklarla devam eden
savaşlar yüzünden Trabzon’daki valilerin çoğu sefere katılınca ya da kale
muhafızlığı görevi ile görevlendirilince yerlerini mütesellimlere
bırakmışlardı. Mütesellimlik görevi genelde yerli ailelerin ellerinde olup uzun
yıllar bu görevi aynı soydan kişiler yürütürdü.
...mütesellimler kendilerine ayrılan ücretlerle
yetinmeyip, valiler gibi tekalif-i şakka topluyor, rüşvet alıp yolsuzluklara başvuruyor
ve gerekçe olarak da mütesellimlik buyuruldusunu almak için fazla para harcadıklarını
gösteriyorlardı.
Göçler bu dönemin en önemli sosyal
olaylarından biridir. Gerek paşaların gerekse diğer görevlilerin zulümleri,
eşkiyalık ve soygunculuk neticesinde yerini yurdunu terkeden halk, özellikle
İstanbul’a ya da daha iyi yaşama imkanı elde edeceği yerlere göç etmiştir.
Göçlerin özellikle İstanbul’a olmasının
nedeni, orada olanların vergiden muaf olmaları idi.
Trabzon ve çevresi hem göç veren hem de göç
alan bir yer olması bakımından ayrıca önemlidir.
1784 yılında Trabzon Valisi Ali Paşa’ya
gönderilen fermanda; Karadeniz tarafından ev göçü ile gelenlerin İstanbul’da
nüfusun artmasına ve kıtlığa sebep olduğu için bu göçlerin önlenmesi
istenmekteydi.
İkinci
Bölüm
TOPLUM
HAYATI
Esnaflar
...şehir halkının günlük ihtiyaçlarının
karşılanması...
...esnaf ya kendi ürettiklerini ya da
köylünün ve zanaatkârın ürettiği veya imâl ettiği malları pazarlarda veya
çarşılarda satmaktaydı.
Türk fütüvvet hareketi veya ahilik, Osmanlı
Devleti’nin ilk yıllarında devletin esnaf ve zanaatkârlarını bünyesine almış ve
bu etki 15. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiştir. Bu kurum devletin
uyguladığı merkeziyetçi ve müdahaleci politika sebebiyle zayıflayınca onun
yerini (...) Lonca Teşkilatı almıştır.
Ahi teşkilatı sadece debbağ esnafı arasında
varlığını devam ettirebilmiştir. Debbağlar dışında kalan tüm Osmanlı esnaf ve
zanaatkârları bir loncaya bağlanmışlardır.
18. yüzyıla gelindiğinde, Esnaf ve zanaatkârları temsil eden yöneticiler, artık “ahi”
olarak anılmayıp “kethüda”, “baş”, “yiğitbaşı” ve “ustabaşı” gibi ünvanlar
almışlardır.
Bu yüzyılda esnaflarla ilgili bir mesele
de, “gedik” usulünün getirilmesidir. Gedik; bir zanaatkârın araç-gereçleri,
atölyesinde bulunan ve belirli bir zanaati icra etmek için gerekli eşya
anlamına gelmektedir. Gedik sahibi olmayan kimsenin dükkan açıp zanaat yapması
yasaktı.
...esnaf ve zanaatkârlar, bulundukları
şehrin coğrafi özellikleri ve konumuna bağlı olarak ortaya çıkıyorlardı.
18. yüzyılda Trabzon’da başlıca esnaf
grupları şunlardır: Abacı, Aşçı, Arpacı, Attar, Babuççu, Bakırcı, Bazarcı
(Pazarcı), Bakkal, Balıkçı, Berber, Bezzaz, Bıçakçı, Bostancı, Boyacı, Camcı,
Cenger, Çakmakçı, Çamaşırcı, Çanakçı, Çıkrıkçı, Çizmeci, Çuvalcı, Çörekçi,
Çubukçu, Debbağ, Dellal, Dellak, Demirci, Duhancı (Tütüncü), Esirci, Eskici,
Etmekçi/Habbaz, Fırıncı, Hallaç, Hamamcı, Hammal, Hancı, Hasırcı, Helvacı,
İplikçi, İbrikçi, Kahveci, Kalaycı, Kalpakcı, Kalyoncu, Kantarcı, Kasap,
Kavukçu, Külahçı, Kayıkçı, Kazancı, Kazzaz/Gazzaz, Keresteci, Kettan, Kundakçı,
Kuyumcu, Kürekçi, Kürkçü, Lüleci, Mataracı, Mekari, Mıhçı, Mumcu, Mücellid,
Nalbant, Neccar (Marangoz), Paçacı,
Reis, Saatçi, Sandalcı, Sandıkçı, Sarraç, Semerci, Sıvacı, Şerbetçi, Tabancacı, Tarakçı, Taşçı, Terzi,
Tokmakçı, Tuzcu, Varilci ve Yorgancı...
Tereke kayıtlarından hareketle, debbağlar
ve attarların en zengin esnaf grubunu oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Beslenme ile ilgili meslekler genellikle
müslümanlar tarafından yürütülmekteydi.
Çizmeci, Debbağ, Sarraç, Babuççu deri
sanayii ile ilgili iş kollarıdır.
Trabzon’da “Kuyumcular Çarşısı”nın mevcut
olması da bu meslek grubunun yaygın oluşu ile alâkalı olup bu meslek ile uğraşanların
çoğu gayr-i müslim Osmanlı vatandaşları idi.
“Çömlekçi Mahallesi” adıyla bir mahallenin
bulunması da böyle bir iş kolunun varlığına işaret etmektedir. Çömlekçiler,
sadece çanak-çömlek değil ayrıca kiremit de yapmaktaydılar.
Bakırcılık sanatı da Trabzon’da oldukça
gelişmiş bulunmaktaydı.
Bakır, daha çok mutfak eşyaları yapımında
ve özellikle 15. yüzyıldan itibaren askeri amaçlı olarak top imalinde ve sikke
basımında kullanılmıştır.
Trabzon, önemli bir ticaret merkezi
durumunda olup, doğu-batı yönünde yapılan ticarette limanından dolayı ayrıca
bir öneme sahipti. Dolayısıyla şehirde oldukça fazla sayıda tüccar bulunuyordu.
Trabzon’da halkın büyük bir çoğunluğu
çiftçilik ve hayvancılıkla geçimini sağlamakta idi. Trabzon’un armudu, üzümü,
kirazı, inciri ve narı nefis olup, Giresun ve Rize’de olduğu gibi fındık bahçeleri
de mevcuttu. Ayrıca Yeni Cuma Mahallesi’nin kavunu meşhur olup, Trabzon’da 3
çeşit duhân (tütün) dahi yetişirdi.
Trabzon’da üzüm üretimi ileri düzeyde olup
üzümden şıra ve şarap üretimi yapılmakta idi.
17. ve 18. yüzyıllar boyunca Trabzon’un ana
ihraç malı şaraptı. Şehrin yanıbaşındaki imalathanelerde üretilen şaraplar hem
Hristiyan Abazalar hem de Ruslar tarafından sipariş edilmekteydi.
...endüstri bitkisi olan kendirin de
üretimi yapılmaktaydı. Kendirden ip, urgan ve keten bezi imal ediliyordu.
Fasulye ve mısır 18. yüzyılda Trabzon ve
civarında en fazla üretilen tarım ürünleri olarak dikkati çekmektedir.
Hayvanların etinden, sütünden, derisinden
ve yününden faydalanılırdı. ...sığır ve öküzler halkın kendi ihtiyaçlarını karşılayacak
ölçüde idi. Bu nedenle bunlardan vergi alınmazdı.
Denize kıyısı olması dolayısıyla balıkçılık
da Trabzon halkının her dönemde önemli bir geçim kaynağını oluşturmuştur.
pek çok balık çeşidi
...bulunmakla birlikte, en meşhuru
Hamsin’de (kış mevsiminin 50 günlük bir bölümü) çıktığı için bu adı alan
Hamsi’dir.
Balıktan ayrıca balıkyağı da elde
edilmekteydi.
...narh listelerinde, Rumeli, Sohum, Gönye
ve Faş ballarının yanısıra Trabzon’a bağlı Hemşin’den gelen “Hemşin balı” ve Trabzon’da
üretildiği için “yerli bal” diye geçen balların bulunuyor olması da, 18. yüzyılda
Trabzon’da arıcılığın hâlâ yapılıyor olduğunu göstermektedir.
Trabzon’da avcı kuşlardan bâz-çakır
(doğan), şahin ve atmaca yuvaları bulunmaktaydı. Bu kuşları yakalayıp
yetiştirilmesi ile ilgilenen kişilere “doğancı” veya “sayyad” denilmekte...
İslâm hukuku hükümlerine göre; Ehl-i kitap
olanlar bir müslüman ülkede yaşıyor iseler varlıkları ve güvenlikleri İslâm
devletinin sorumluluğu altında demektir ki bunlara “Ehl-i zimmet” veya kısaca
“zımmi” denir.
Fıkıh hükümlerinin aksine olarak zımmiler
Osmanlı ordusunda askerlik yaptıkları gibi hassa tabipliği, hassa mimarlığı,
tercüman, diplomat, darphane emini, çeribaşılık, köy kethüdalığı, meliklik,
kınez ve voyvodalık gibi bir takım resmi görevlerde de bulunmuşlardır.
Sosyal hayatta müslümanlar ile gayr-i
müslimler arasında önemli bir ayrım sözkonusu değildi. Evlenme, çocuklara veli
olma, vasi tayin etme, nafaka, miras, mal ve mülk edinme hakları vardı.
Evlenme, boşanma, vasiyet, miras ve vakıf gibi konularda kendi dinlerinin hukuk
kurallarına göre yaşayabiliyorlardı.
İslam hukukuna göre, zımmiler arasında
gelişen davalara zımmi mahkemeler bakardı. Davacılardan birisi müslüman olduğu
takdirde dava, müslüman mahkemede görülürdü. Bununla birlikte her iki taraf
zımmi olduğu halde müslüman mahkemelerde bakılan dava örnekleri de oldukça
fazladır.
İslâm hukukuna göre müslüman erkeğin gayr-i
müslim bir kadınla evlenmesinde bir sakınca görülmezken, müslüman kadının
gayr-i müslim bir erkekle evlenmesine izin verilmemiştir.
Nişan
Nişan, erkeğin kadına evlilik teklif
etmesi, ona meyletmesi ve evlenmek üzere anlaşmaları demektir.
...nişanlanmanın, evlilik için zorlayıcılığı
yoktur.
Nişanlılık dolayısıyla verilen hediyeler
arasında en önemli yeri, altın ve gümüş zinet eşyaları almakla birlikte
bölgeden bölgeye geçerli olan gelenek ve göreneklerden dolayı farklılık da
gösterebiliyordu. Hediye bir kağnı, iki dolu arı olabildiği gibi, bir alaca
kaftan veya bir flori altın da olabiliyordu.
Mehir, evlenirken, erkeğin kadına verdiği
veya taahhüt ettiği para veya maldır. ...başlık, evlenme sırasında kızın
ailesine verilen bir hediyedir ki, kıza verilmez.
18. yüzyılın ikinci yarısında Trabzon’da da
birden fazla kadınla evlilik pek yaygın değildi.
...gayr-i müslim ailelerde ise, erkeklerin
ikinci bir kadınla evlendiklerine rastlanılmamıştır.
İslâmiyete göre aile reisi babadır
(erkektir). Babanın, kadının ve çocukların üzerinde otoritesi söz konusudur.
Osmanlı toplumunda tüccar, esnaf, memur,
işçi kadınlara pek rastlanılmamakla beraber onları, toprak sahibi, kiracı, borç
veren, sermayedar olarak görmek mümkün olabilmiştir.
Kadınların mülklerini, kendilerinin rızası
olmadan ne kocaları ne de babaları kiralayamaz, satamaz veya kullanamazlardı.
Trabzon’da ailelerin ortalama çocuk sayısı
ikidir.
...çok çocuğa sahip ailelerin çoğunluğunun
gelir seviyelerinin yüksek olduğu gözlenmiştir.
Üçüncü
Bölüm
EKONOMİK
HAYAT
Trabzon, ilkçağlardan itibaren Doğu
Karadeniz’in en mühim limanı haline gelmiştir. Trabzon, Doğu Asya ve İran’dan
gelen malların İstanbul’a ulaştırılmasında önemli bir limandı.
Trabzon, Osmanlılar tarafından
fethedilmesinden sonra da ticari hayattaki önemini korumuştur.
Bütün Karadeniz’in Osmanlı hakimiyeti
altına girmesiyle Karadeniz’de milletlerarası ticaret sona ermiş oldu.
Karadeniz Limanları’nın Avrupa ile irtibatı
kesilince, doğu ile batı arasındaki ticaret Akdeniz’e kaymıştır.
18. yüzyılın başlarına gelinceye kadar
Rusya ile Osmanlı devleti arasında henüz bir ticaret anlaşması yoktur.
1768 yılında başlayan savaş Osmanlı yenilgisi
ile neticelenmiş ve 1774 yılında Küçük Kaynarca Anlaşması imzalanmıştı. Bu
anlaşma ile Rusya, Karadeniz ve Akdeniz’de kendi ticaret gemileriyle serbest
ticaret yapabilme hakkını almıştı.
Karadeniz’in uluslararası ticarete
açılması, özellikle Rusların himayesinden yararlanan Rum tüccarların işine
yaramıştı.
Trabzon Limanı’nı ticari açıdan önemli
kılan faktörlerden biri Tebriz’den giren Asya ürünlerinin özellikle de İran
ipeklerinin Trabzon Limanı aracılığıyla sevkedilmesi olmuştur.
Trabzon’da tekstil sanayii deyince akla ilk
önce keten bezi imalatı gelmekte idi.
Deri; ayakkabı, at koşum takımı, sofra,
kırba, matara gibi pek çok alanda kullanıldığı için hem halk hem de ordunun
ihtiyacı için önemli bir hammadde idi.
Deri, özellikle, sığır, öküz,inek, koyun,
kuzu, keçi gibi eti yenen hayvanlardan elde edilirdi. Derinin kullanılır hale
gelmesi için bazı kimyevi muamelelere ihtiyaç vardı. Deri terbiyesi işine
debâgat (sepicilik), bu işi yapan esnafa da debbağ deniyordu.
Dericiliğin ve dokuma sanayiinin geliştiği
bir şehirde boyacılığın da bir sanayii kolu olarak karşımıza çıkması çok
tabiidir.
Trabzon’un önemli sanayii kollarından
birisi de “mum imalât sanayii” idi.
Fetihten önce buradaki gemi yapımı
faaliyetleri fetihten sonra da devam etmiştir.
Narh, devletin resmi görevlilerinin esnafa
mallarını belli bir fiyata satmalarını emretmesi ve belirlenen fiyattan aşağı
veya yukarı bir fiyata satış yapmayı yasaklamasıdır.
Fiyatların tespitinde de rol alan esnâf
teşkilatının üyeleri (şeyh, nâkip, yiğitbaşı ve ehl-i hibre) piyasaların
kontrolünde de görev alıyorlardı.
SONUÇ
Kale, Yukarı Hisar, Orta Hisar ve Aşağı
Hisar olmak üzere üçü bölüme ayrılmakta olup şehri bir baştan bir başa
sarmaktaydı.
Dini ve sosyal kurumlar içinde medrese ve
vakıflar, halka önemli hizmet veren kurumlar olarak dikkat çekmektedir.
Osmanlı Devleti’nin hemen hemen bütün
kurumlarında görülen bozulmalar ve taşrada merkezi otoritenin yeterince
sağlanamaması sorunun kaynağını oluşturmaktaydı.
Toplum ve ekonomi çerçevesinde,
incelediğimiz dönemde Trabzon’da halkın çiftçiler, esnaflar ve tüccarlar olmak
üzere üç mesleki gruba ayrıldığı tespit edilmiştir.
---
Öksüz, Melek. (2004), 1746-1789 tarihleri
arasında trabzon'da sosyal ve ekonomik hayat, Doktoa Tezi, Ankara Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder