24 Kasım 2018 Cumartesi

931 Numaralı Trabzon Ayniyât Defteri'ne Göre 1867-1872 Arasında Trabzon'da İdari, Sosyal ve Ekonomik Hayat


Ayşe Seyhan - 931 Numaralı Trabzon Ayniyât Defteri'ne Göre 1867-1872 Arasında Trabzon'da İdari, Sosyal ve Ekonomik Hayat

Tanzimat döneminden itibaren tutulmaya başlanan Ayniyât Defterleri sadaret makamından nezaretlere ve bazı resmi daireler ile vilâyetlere gönderilen yazışmaların aynen suretlerini içermektedir.

931 Numaralı Trabzon Ayniyât Defteri, merkezle Trabzon Eyaletinin 1867-1872 yılları arasındaki yazışmalarını içermektedir.
Trabzon Eyaleti ve ona bağlı sancak, kaza, nahiye ve köylerin idari, siyasi, sosyal, ekonomik değerlendirmelerinden oluşmaktadır.

Defterde kayıtlı belgelerden, halkın talep ve şikayetlerini arzuhal yazarak bizzat padişaha, sadrazama ya da devlet kurumlarına iletebildikleri anlaşılmaktadır. Devletin de bu talepleri karşılamak ve sorunları çözmek için çaba sarf ettiği görülmektedir.

Giriş
Birinci bölümde kısaca Başbakanlık Osmanlı Arşivinin kuruluşu ve gelişmesi özetlenmiştir. Osmanlı Devleti’nin defter tutma geleneği ve defter türleri incelenmiş, ardından genel Ayniyât defterlerine değinilmiştir. Yine bu bölümde, 931 Numaralı Trabzon Ayniyât Defterinin teknik özellikleri incelenmiştir. İkinci bölümde, defter kayıtları konularına göre tasnif edilerek, metinler ışığında 1867-1872 yılları arasında Trabzon Vilâyetinin idari, sosyal, kültürel ve ekonomik durumu hakkında bilgiler verilmiştir.

Birinci Bölüm
AYNİYÂT DEFTERLERİ
Ayniyât defterlerindeki kayıtlar, Sadaret'ten giden yazıların kayıtlarıdır.
Ayniyât Defterlerinde Şukka, Arzuhal, Tezkere, Mazbata, Tahrirat gibi belge türleri vardır.

Şukka: Merkezle taşra veya taşradaki iki yer arasında yapılan yazışmalarda kullanılan belge türüdür. “Üstten alta yazılan tahrirattır”

Tezkire: Osmanlı belgelerinde aynı yerdeki resmi daireler ve şahıslar arasındaki yazışmaları içeren belge türüdür.

Tahrîrât: Osmanlı diplomatiğindeki anlamı İstanbuldaki merkez daireleriyle başlangıçta kalemler sonra nezaret ve diğer daireler ve dış temsilcilikler ve bunların arasındaki yazışmalara denir.

931 Numaralı Trabzon Ayniyât Defteri 595 numaralı BEO Ayniyât Defterleri Kataloğu'nda 1-1.869 numaralarda kayıtlı, muhtelif mevzuları içeren Ayniyât Defterleri serisi içerisindedir (s. 16).

İkinci Bölüm
931 NUMARALI TRABZON AYNİYÂT DEFTERİNE GÖRE 1866-1872 TARİHLERİ ARASINDA TRABZON VİLÂYETİ’NİN İDARİ, SOSYAL VE EKONOMİK HAYATINDAN KESİTLER
Defterde, alacak-verecek, borç meseleleri, miras ve verese problemleri, muhacir, köle ve cariye sorunları, meni müdahale olayları, nafaka talepleri, tayin, istihdam ve azil konuları, idari ve sosyal yapıların tamiri, idari yapıların değişmesi; gasp, hırsızlık, cinayet, tecavüz konularıyla ilgili sorunlar dikkat çekmektedir (s. 19).

1840 –1852 yılları arasında taşra yönetiminde kalıcı düzenlemeler yapıldı. Örneğin iltizâm kaldırıldı, sancak yönetimi Mütesellimlerden alınarak Muhassıllara verildi.
Bu uygulama başarısız olunca Mart 1842’de birkaç köyün bağlandığı, köyle sancak arasında yeni bir idari yapılanma  “kaza” oluşturuldu. Kazalara yönetici olarak müdür atandı. Müdürler yörenin ileri gelenleri arasından, halk tarafından seçiliyordu (s. 20).

Müdürlerin yolsuzluk yapmalarını önlemek için güvenilir bir kefil göstermeleri usulüne başvurulmuştu.

Sancak idaresinde muhassıl yerine merkezden atanan yöneticiye “Kaymakam” dendi. Eyalet ise valiler tarafından yönetilecekti.
Mali işler doğrudan merkezden atanan defterdara verildi. Vali başkanlığında toplanan defterdar, kadı, müftü, Müslüman halkın seçtiği temsilcilerle, Müslüman olmayanların dini liderleri ve temsilcilerin katılımlarıyla toplanan “Büyük Meclis” oluşturuldu (s. 21).

Trabzon’un İdari Yapısı
Trabzon’un 1461 yılında fethinden sonra 1520 yılına kadar idari olarak bir “Uç Sancağı” şeklinde düzenlenmiştir.

Trabzon eyalet statüsüne 1650’lerden sonra dönüştürüldü.

1841 yılında Trabzon Eyaletinde Tanzimat uygulamalarını gerçekleştirmek amacıyla (...) kişiler gönderilmişti. Ancak bölgedeki nüfuslu kişilerin vergi vermekte isteksiz olması ve dönemin Trabzon valisi Hazinedarzade Osman Paşa’nın yeniliklere taraftar olmaması gibi sebeplerle yazım işleri aksamıştı (S. 22).

1847 yılında yapılan idari değişikliğe göre Trabzon Eyaleti; Merkez (Trabzon), Karahisar-ı Şarki, Canik, Gönye, Batum Sancakları’ndan oluşuyordu.

Canik Sancağı 1872’de Trabzon Vilâyeti’nden alınarak müstakil livaya dönüştürüldü. Ancak beş yıl sonra tekrar Trabzon’a bağlandı.

...görevini layıkıyla yapmayanların haklarında şikayet olması sebebiyle görevden alındıkları ve yerlerine başkalarının atandığı (...) anlaşılmaktadır (s. 25).

Klasik dönemde memura maaş tahsisi çok azdı. Maaş yerine belirli bir mali kaynağın gelirinin tahsis edilmesi vardı.

Tanzimat reformcuları rüşvet suçlarının en önemli sebebini kamu hizmetlerinin devlet hazinesinden maaş verilmeden gördürülmüş olmasına bağlıyorlardı. Onlara göre, memurlara hazineden doğrudan maaş verilirse onların tahsildarlıkla ilişkisi kalmayacak ve zimmetlerine para geçirmeleri söz konusu olmayacaktı (s. 27).

(Kırım Harbi’nden itibaren) Osmanlı Devleti Kafkasyadan gelen göçmenleri yerleştirmeye ve onların toplumsal uyumlarını sağlamaya çalışıyordu. Devlet, göçmenlere arazi ve arsa gibi toprak vermekten ziyade onlara ev yapma sorumluluğunu da duyuyordu. Ancak, bunun finansmanı devlete ağır geldiği için sorun yerel idarecilerin teşvikiyle halkın nakdi ve bedensel çalışmaları sonucu bir ölçüde çözülebiliyordu (s. 31).

Osmanlı vatandaşlarının ülke içerisinde yer değiştirmeleri Men-i Mürûr Nizâmnâmesine göre düzenliyordu. Men-i Mürûr Tezkeresi ilk zamanlar kadılar tarafından verilirdi.
Kişi bu tezkerenin yanında vaktinde döneceğine dair kuvvetli bir kefil göstermesi istenirdi. Göç edecek kişiler gitmek istedikleri yeri ve gitme sebeplerini belirterek izin taleplerinde bulunurlardı (s. 32).

Osmanlı Devleti 19. yüzyıla gelinceye kadar köle ticaretine pek fazla müdahale etmemiş, Tanzimat Fermanının ilanından sonra bu konuda önlemler almıştır.
1847de yayınlanan fermanla köle ticaretini yasaklayan hukuki düzenleme yapıldı. Yine bu tarihte İstanbul esir pazarı kaldırıldı.
1880de köle ticaretinin kaldırılması için Osmanlı İngiliz antlaşması ile Osmanlı Devleti de uluslararası köle ticareti yasağına taraf olmuştur.

Karadeniz Bölgesine getirilen kölelerin çoğunlukla Kafkaslardan satın alınmış olduklarına tanık oluyoruz. Köle ticareti yapanların genelde göçmenler olduğu görülmektedir. Yine belgelerden hür asıllı insanların köle ve cariye olarak satılması gibi meşru olmayan bir uygulama görülmektedir.
Hangi dinde olursa olsun
Osmanlı vatandaşlarının ülke içinde bulunan yabancıların dahi köle edinilmesi yasaktı.
Hür insan ticareti Kırım Savaşından sonra çok sayıda Kırım ve Kafkasyalıların Osmanlı topraklarına göç etmesiyle beraber artmıştır. Bazı Kafkas kavimlerinin de kendi çocuklarını satma geleneği yüzünden sık sık hür insanların esir edilmesi durumu ortaya çıkmıştı (s. 35).

Yapıların Tamiratı
Vakıf sistemi Osmanlı toplumunun ekonomik sosyal ve kültürel alanlarında etkilidir. Osmanlı Devletinde vakıflar, yoksulların ihtiyacını gidermek, yol, köprü, çeşme, su bendleri, okul, cami, kervansaray, hamam, çarşı, dükkan ve bedesten gibi yapıları oluşturarak halkın ihtiyaçlarını gideren çok sayıda vakıf bulunmaktaydı.
Devlet; eğitim, sağlık, sosyal yardım, belediye ve bayındırlık hizmetleri gibi kamu hizmetlerini vakıflara gördürmüştü (s. 37).

Cami ve çeşmelerinin onarımı yanı sıra halkın, ekonomik gücü yetmediği noktalarda kendi evlerinin inşaatı veya tamiri içinde devletten yardım istedikleri anlaşılmaktadır.

Borç Meseleleri
Alacak borç ilişkileri ve ticaret, borç alma, veresiye mal satma ve kiralama gibi işlemlerde kefalet sisteminin sıkça kullanıldığı görülmektedir. Borç veren taraf alacağını borçlunun kendisinden tahsil edemezse bu defa kefiline başvuruyordu (s. 39).

Miras ve Varis Sorunları
İslam miras hukuku ile ilgili düzenlemeler kaynağını Kur’an-ı Kerimden almaktadır. Muhtelif ayetlerde miras payları düzenlenirken kalan boşluklarda sünnet ve icma tarafından doldurulmuştur. İslam Miras Hukuku “Feraiz” başlığı altında düzenlenmiştir. Bu düzenlemede kadına da miras hakkı tanınmıştır.

Kuran kadına miras hakkını tanımakla beraber bazı durumlarda kadın erkeğin yarısına kadar miras payına sahiptir. Bunlardan birisi karı-kocanın durumudur. Çocukları yoksa erkek toplam terekenin payı ½sini alırken, aynı durumda kadının payı ¼tür.

Osmanlı Devletinin miras hukuku alanında hem Şer’î hem de örfi hukuk etkili olmuştur. Tüm mülk ve gayrimenkul mallar İslam miras hukukuna göre paylaştırılmıştır. Mülkiyeti devlete ait olan miri arazinin tasarruf hakkı ile icareteynli ve mukataalı vakıflarda intikal örfi hukuk tarafından düzenlenmiştir (s. 43).

İslam Hukukuna göre koca eşinin ve çocuklarının geçimini kendi mal varlığından sağlamak zorundadır. Kadının sahip olduğu mal varlığı miktarı ne olursa olsun kadın ailenin geçimi için bir şey harcamak zorunda değildir.

Osmanlı Devletinde 19. yüzyıla gelindiğinde sosyal yardım alanında önemli bir yeri olan vakıflar ve imaretler işlevini büyük ölçüde kaybetmişti. Merkezi devletin güçlenmesi sürecinde vakıfların mali kaynakları devlet hazinesi içerisinde eritilmişti.
Vakıfların merkezi sistemin içerisinde yer alması sebebiyle bunları kontrol eden sosyal kesimler zamanla özerkliklerini yitirerek devletin maaşlı memurları konumlarına gelmiştir (s. 46).

Avrupalılar, Amerika kıtasını keşiflerinin ardından buradan bolca altın ve gümüşü Avrupa pazarlarına aktardılar. Oradan da kaçak yollarla Osmanlı piyasalarına bolca gümüşün getirilmesi ile Osmanlıda mal fiyatlarını artırdı. Üretimde artış olmadı. Böylece 1586da Osmanlıda ilk büyük devalüasyon gerçekleşti. 17. yüzyıl boyunca akçenin ayarı düşürüldü. Bu akçeler için “Kızıl Akçe”, “Kırpık Akçe”, “Çil Akçe”, “Zilyuf Akçe” gibi ifadeler kullanıldı. 1688 yılında para arzındaki yetersizlikler sebebiyle Mangır tekrar bastırıldı. Ancak artan kalpazanlık faliyetleri ve ülkeye çok fazla bakırın girmesi ile piyasalar alt üst oldu (s. 52).

Tanzimat döneminde 1839da Kaime-i Nakdiyye-i Mutebere denen para yerine geçen kağıt çıkarılmıştır. Bundan sonra Osmanlı piyasalarına borç senetleri ve hazine bonoları girmiştir (s. 53).

Tanzimat sonrası dönemde iç güvenliğin sağlanması açısından eyaletlere Müşir sıfatıyla valiler atandı. Özellikle yaz mevsiminde artış gösteren eşkiyalık faaliyetleri halkın güvenliğin tehdit etmekteydi. Eşkiyalık olaylarından başka halk arasında özel meselelerden doğan çatışmalar da mevcuttu. Bunlar bazen yaralama bazen de ölümle sonuçlanıyordu. İki taraf arasında mal mülk anlaşmazlığı, nâmus meseleleri, kız kaçırma veya kan davası problemlerinden doğan çatışmalar görülmektedir.

Şahsın haklarına karşı işlenen suçların cezası kısas ve diyetti.

Had cezasını gerektiren hırsızlık, zina, şarap içmek veya sarhoş olmak, birine zina iftirası atmak, yol kesmek, dininden dönmek değişik görüşler olmakla birlikte devlete isyan suçları şikayet olmaksızın soruşturulur. Bu suçların müeyyideleri ağır olduğundan suçların hakim huzurunda ispatlanması gerekir (s. 57-58).

Zina iftirası (kazif) ve hırsızlık (sirkat) suçlarında ceza için şikayet şarttır.
İçki içme cezasına “Haddi Şirb” veya “Haddi Sekir” adı verilir. Bu ceza kuranda yoktur. Sonradan icma ile kabul edilmiştir. Bu suçun cezası seksen sopadır. Suçun ispatı için iki erkek şahidin şahadetleri, suçlunun itirafı ve sarhoşluk halinin ispatı gereklidir.

Yol kesme (Kat'ü't-tarik) büyük hırsızlık kapsamına girer. Dağ başında kırlarda dolaşan, rastladıkları yolcuları tutup soyma olaylarına eşkıyalık faaliyetleri denmektedir. Yol kesen sadece mal alırsa sağ eli ve sol ayağı kesilir, hem soygunculuk yapar hem de öldürürse bunun cezası ağır olur.

1839 Tanzimat Fermanı öncesi Osmanlı Devletinde mahkemeler Şer’îye Mahkemeleri olarak tek tipte, Kazaskerlik bir çeşit askeri mahkeme, Divan-ı Hümâyûn da yüksek mahkeme görevini yerine getiriyordu. Tanzimat Fermanı sonrası Şer’îye Mahkemelerinin yanı sıra Nizâmiye Mahkemelerinin kurulması fikri ortaya çıkmış ve Ahmet Cevdet Paşanın bu mahkemelerin şer-i şerife aykırı olmayacağı düşüncesi kabul görünce 1864 (1284) tarihinde Nizâmiye Mahkemeleri kurulmuştur (s. 59).

Aile içi şiddet sorunu Osmanlı Devletinden beri bir sosyal sorun olarak varlığını
sürdürmektedir.

---
Seyhan, Ayşe. (2013), 931 Numaralı Trabzon Ayniyât Defteri'ne Göre 1867-1872 Arasında Trabzon'da İdari, Sosyal ve Ekonomik Hayat, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder