Marguerite Yourcenar - Doğu öyküleri
Wang-Fo Nasıl Kurtuldu
Yaşlı ressam Wang-Fo’yla çırağı Ling, Han Krallığının
yollarında ilerliyorlardı.
Ling’in karısı, bir saz kadar narin, süt kadar çocuksu,
gözyaşı kadar tuzlu, ıslak bir öpücük kadar tatlıydı.
Ling pırıl pırıl yürekli bu kadını hiç kararmayacak bir ayna
gibi, koruyucu bir tılsım gibi sevdi.
Wang-Fo yıllardır söğüt ağacı altında lavta çalan bir masal
prensesinin portresini yapmayı düşler dururdu.
Ling, karısına bahçedeki erik ağacının altında modellik
yaptırdı. Sonra, Wang-Fo onu melek kılığında, günbatımının bulutları arasında
çizdi. Genç kadın ağladı, çünkü ölüm demekti bu. Ling’in Wang-Fo’nun yaptığı
portreleri ona yeğlediğini gördükçe, genç kadının yüzü yaz yağmurlarına ve
sıcak rüzgârlara hedef olan çiçekler gibi günden güne soluyordu. Bir sabah onu
bahçedeki erik ağacının dallarına asılı buldular…
Ustayla çırak birlikte Han Krallığının yolunu tuttular.
Ling, akşam, ustasının yemeği için pirinç rakısı çaldığını
hatırlayarak irkildi. Kendisini tutuklamaya geldiklerinden emin oldu…
…imparatorluk sarayının kapısına vardılar.
“Göğün Oğlu”nun hüküm sürdüğü odaya girdiler.
Sağında "Eksiksiz Zevkler Bakanı”, solunda ise
"Yasal Acılar Danışmanı” duruyordu.
Bana yalan söyledin Wang-Fo, koca sahtekâr. Dünya, çılgın
bir ressamın boşluğa fırlattığı birtakım karmaşık lekeler yığınından, durmadan
bizim gözyaşlarımızla silinen lekeler yığınından başka bir şey değil...
…zindana kapatmaya (…) Gözlerinin dağlanmasına (…) ellerinin
de kesilmesine karar verdim.
Ling, kemerinden kör bıçağını çekip İmparatorun üzerine
atladı. İki nöbetçi kıskıvrak yakaladılar onu.
Askerlerden biri kılıcını kaldırdı ve ansızın Ling’in başı
tıpkı koparılan bir çiçek gibi ayrıldı boynundan.
Wang-Fo. Senin yapıtlarından oluşan koleksiyonumda,
dağların, haliçlerin ve denizlerin iç içe yansıdıkları bir resim var.
…bu resim yarım kalmış / Işıkla geçireceğin şu azıcık vakti,
bu resmi bitirmeye harcamanı istiyorum.
Wang-Fo resmine daldığından, çalışırken suyun ayak
bileklerine kadar yükselmiş olduğunu hissetmiyordu.
Sonunda suyun düzeyi imparatorluğun kalbine ulaştı. Bu derin
sessizlikte akan gözyaşları bile olsa duyabilirdi insan.
Gelen Ling’ti.
ustasının kayığa binmesine yardım etti.
Wang-Fo’nun tamamladığı pano, bir kumaş perde önüne yerleştirilmişti.
Resmin ön planını boydan boya bir kayık kaplıyor, ardındaki hareketsiz denizde
incecik bir iz bırakarak gitgide uzaklaşıyordu.
…
Marko’nun Gülümseyişi
Yolcu gemisi uyuşuk bir denizanası gibi tembel tembel
salmıyordu durgun sularda.
Yunanlı arkeolog, Mısırlı paşa ve Fransız mühendis güvertede
kalmışlardı.
Marko Kraliyeviç'in kemikleri, ortaçağdan beri hiçbir şeyin
değişmediği o Kutsal Dağ'ın oralarda bir yerde gömülü olmalı.
İşkence altındaki bir insanın dudaklarında arzunun en tatlı
ıstırap olduğunu kanıtlayan o gülümseyiş.
…
Ölü Kadının Sütü
Bejli grili turist kafileleri Ragusa’nın ana caddesinde
şerit halinde uzayıp gidiyordu.
Arnavutluk destanından küçücük bir kız
Kule temellerine Kıyamet Günü’ne kadar böylesine sağlam
taştan bir zırhı taşıyabilecek bir kadın ya da erkek iskeleti hapsedilmedikçe,
yapı yıkılacaktır.
Yunanistan’da, Arta’da, genç bir kızın etrafına örülmüş bir
köprü gezdirirler insana. Çatlaklarının birinden bir perçem fışkırır; suyun
üstünde sarışın bir bitki gibi salınır...
Yarın şafak vaktinde, karılarımızdan bize yiyecek getirecek
olanını yakalayıp kulenin temellerine gömeceğiz.
Büyük, gelenin kara karısı olmadığını anlayınca içinden
beddua etti, ortancaysa çamaşırcısını bağışladığı için Allahına yüksek sesle
şükretti. Ama küçük, diz çökerek, genç karısının kalçalarına sarıldı ve
inildeyerek af diledi.
Kayınbiraderlerim, dedi, bana değil, ama ölen kardeşinize
saygınız varsa, çocuğumu düşünün ve acından öldürmeyin onu. Memelerime duvar
örmeyin kardeşlerim, işlemeli gömleğimin altında bırakın çıplak kalsınlar ve
her gün şafakta, öğle vaktinde, günbatımında, söyleyin oğlumu buraya
getirsinler.
…
Yüzyıllarca gözü yaşlı analar gelip mucizeli sütünkızıl
tuğlalara açmış olduğu oyuklarda parmak gezdirdiler
…
Prens Genci’nin Son Aşkı
Asya’nın gelmiş geçmiş en büyük çapkınlarından Ziyabar
Genci, hayatının ellinci yılında artık yavaş yavaş ölmesi gerektiğinin farkına
varmıştı.
…bütün mallarını dağıttı, hizmetkârlarını savdı ve son
günlerini özellikle dağ yamacına yaptırtmış olduğu gözden uzak bir kulübede
geçirmek üzere yola düştü.
Dökülmüş Çiçekler Köyü Hanımı, / Genci, bir tek onun adını
unutmuştu.
…
Nereus Kızları’nı Seven Adam
Nereus Kızları... kızlar... güzel... çıldırtıcı... sarı...
sapsarı saçlı...
Ağzından çıkan son sözler bunlar oldu.
…
Kırlangıçlar Meryemi
Keşiş Therapion, gençliğinde yüce Athanasius’un en sadık
öğrencilerindendi.
Mısır’da mumyaları diriltip İncil okutmuş, Bizans’ta
imparatorların günahlarını dinleyip akıl vermişti.
…
Dul Afrodisya
…bir taş, ayağının altından sekip önden yol göstermek
istermiş gibi fırlayarak uçurumun dibine düştü ve dul Afrodisya kana bulanmış
başı da yanında götürerek akşama ve derin boşluğa daldı.
…
Boynu Vurulan Kali
Acımasız tanrıça Kali, Hindistan ovalarında gezinir durur.
Bir yıldırımla vuruldu boynu ve kopan boynundan kan yerine
bir ışık seli fışkırdı.
Gözleri ışığın haleleriyle kamaşınca bu ölümsüz şaşkınlar
işledikleri suçtan pişmanlık duydular.
Tanrılar, kanından arınmış olan bu güzel başı saygı ve
sevgiyle yerden kaldırdılar, sonra da başı taşımış olan bedenin peşine
düştüler.
Nehrin kıyısında başsız bir ceset yatıyordu. Cesedi yerden
kaldırıp başı cesedin omuzlarına yerleştirdiler ve tanrıçayı yeniden
canlandırdılar.
…bir fahişenin bedeniydi.
Arzu, sana arzulamanın boşuna olduğunu öğretti, dedi Bilge.
Şimdi de pişmanlık, pişmanlık duymanın fayda etmediğini söylüyor.
…
Marko Kraliyeviç’in Sonu
…
Cornelius Berg’in Hüznü
…kanala dalgın dalgın bakarken bütün hayatını seyreder
gibiydi.
…
Nouvelles Ortentales
Türkçeleştiren: Hür Yumer
Helikopter Yayınları, 2. Basım, Ağustos 2010