31 Ocak 2023 Salı

Don Juan'ın Öğretileri

Carlos Castaneda - Don Juan'ın Öğretileri

Yaqui Kızılderililerinin Bilgi Yöntemi

 


Carlos Castaneda, Los Angeles'teki Califomia Üniversitesi'nde insanbilim (antropoloji) dalında uzman bir öğrenciydi. Yaşlı bir Yaqui Kızılderilisi olan Don Juan'la tanıştığı zaman, Meksika'nın Sonora yöresindeki Kızılderililerce kullanılan çeşitli tıbbi bitkileri incelemekteydi. Don Juan'ın Öğretileri, bu iki insanın usta ve öğrenci olarak geçirdikleri ilk beş yılın öyküsü…

 

…çalışmalarıma gelince, bunu en kısa bir şekilde, Yaqui Kızılderili büyücüsü don Juan Matus'un beni kadim Meksika şamanlarının bilişiyle (cognition) tanıştırmış olması şeklinde özetleyebilirim.

 

Don Juan bu sözlerini açıklayarak, insanoğlu için bu tek önemli şeyi, yani, sonsuzlukla karşılaşmayı kavramasının enerji bağlamında şart olduğunu söylemişti.

 

Şamanlar için farkındalık, canlı enerjinin titreşimsel bir durumudur. Don Juan, Yeryüzü'ndeki tüm organizmaların titreşimsel enerji ye sahip olduklarını ilk görenlerin kadim Meksika şamanları olduğunu söylemişti.

 

Don Juan'ın Öğretileri

Sunuş

1960 yazında, Los Angeles'teki California Üniversitesi'nde insanbilim öğrencisiyken, güneybatıya birkaç kez o yöre Kızılderililerinin kullandığı tıbbi bitkilerle ilgili bilgi derlemek için gitmiştim. Burada anlattığım olaylar bu gezilerimden birinde başladı.

 

Don Juan, kendi velinimetini anlatırken, "diahlero" sözcüğünü kullanıyordu.

 

Don Juan değişik amaçlarla ve ayrı ayn üç sanrılandırıcı (halusinojenik) bitki kullanıyordu: Peyote ( Lophophora williamsii), Jimson otu (Datura inoxia-D. meteloidesle eşanlamlı) ve bir mantar (olasıdır ki Psilocybe mexicana) / s. 28

 

Don Juan, öğretilerinin bu bağlamında Datura inoxia ile Psilocybe mexicananın kullanımını erk kazanımıyla, bir "dost" diye adlandırdığı erkle birleştiriyordu. Lophophora williamsiinin kullanımını da bilgelik ya da doğru yaşam bilgisinin kazanılmasına bağlıyordu.

 

Bi dost edinmeye çalışmalısın

Don Juan'ın inanç dizgesinde, bir dost kazanmak demek, yalnız ve yalnız, onun bana sanrılandırıcı otların yardımıyla gösterdiği olağandışı gerçeklik durumlarını kendi çıkarıma kullanmak demekti. / s. 31-32

 

 

 

BÖLÜM BİR

Öğretiler

 

"Peyoteyi öğretir misin bana, don Juan?"

"Neden istiyorsun böyle bi öğrenime girişmeyi?"

Yüreğini bi yokla bakalım, senin gibi bi delikanlı böyle bi öğrenime neden girmek istermiş, önce bunu yanıtla.

Önemli olan, bi işe neden girmek istediğini kesinlikle bilmendir.

 

Bu dünyada hiçbir şeyin armağan gibi verilmediğini, her şeyin zorluklarla öğrenildiğini de ekledi.

 

2

(Mescalito deneyimi)

 

"Kararımı verdim; bi bilgi adamının nasibi olan gizleri öğreteceğim sana."

 

Sen, bizim yaşam biçimimize alışık değilsin; o nedenle, bu belirtiler seni ırgalamıyor. Oysa, ağırbaşlı bi kimsesin. Ama ne yazık ki, hep kendinle haşır neşirsin. Kendi dışında olup bitene bakmıyorsun bile! Sorun burda. Yorar bu, adamı.

 

Mescalito, insanın kendisini aşıp öğrenmesini sağlar. Dost ise insanı dışa çıkarıp ona erk verir.

 

Söyleşilerle öğrenmenin yalnızca zaman savurganlığı değil, üstelik aptallık da olduğunu, çünkü öğrenmenin bir insanın üstlenebileceği en zor görev olduğunu söyledi.

 

3

Dört başlıdır şeytan otu: Kökü, sapıyla yaprakları, çiçekleri, bi de tohumlan. Her biri değişiktir. Onunla dost olan kimsenin bunları bu sırayla öğrenmesi gerekir.

Şeytan otunun erki köklerinden geçer insana. Sapıyla yaprakları sayrılıkları sağaltır; iyi kullanılırsa, insanlığa mutluluk bağışlayabilir bu ot. Üçüncü baş, çiçeklerindedir; insanları çıldırtmaya, onlara boyun eğdirtmeye ya da onları öldürmeye yarar.

Şeytan otunun dördüncü başıdır tohumlar, dördü arasında en erklisi işte bu tohumlardır.

 

"Kızdın mı bana, don Juan?" diye sordum, döndüğümde.

Bu soruma şaşırmış göründü.

"Hayır! Hiç kimseye kızmam ben! Hiç kimse o denli önemli bi şey yapamaz ki. İnsanların edimleri önem taşıyorsa senin için, o zaman kızarsın. Benim için böyle bi şey söz konusu olmaktan çıkmıştır artık." / s. 81

 

Bi insan öğrenmeye başlayınca, amaçlarının neler olduğunu kesin olarak bilmez. Başka bi niyeti vardır, amaçları belirgin değildir. Hiçbi zaman gerçekleşemeyecek ödüller ummaktadır. Çünkü öğrenmenin zorluklarını bilmiyordur henüz. / s. 92-93

 

Yavaş yavaş öğrenmeye başlar

Öğrendiği şey, umduğu, düşlediği gibi çıkmamıştır. Bu durum, onu korkutur.

İşte, doğal düşmanların birincisiyle böyle karşılaşılır: korkuyla!

 

Korkusunu bi kez yitirmeyegörsün insan, artık yaşamında korku nedir bilmez. Korkunun yerini zihin berraklığı alır-korkuyu silen bi zihin berraklığı.

Bu da ikinci düşmanın karşısına çıkarır onu: berraklık!

İnsanın kendisinden kuşku duymamasına yol açar; istediği şeyi yapabileceği inancını verir ona.

Berraklığın yüreklendirdiği kişi, bi türlü durmak bilmez.

 

Korkuyu nasıl aşmışsa yine öyle yapmalıdır; berraklığa meydan okumalıdır.

Ve öyle bi an gelecektir ki bu berraklığın, gözleri önündeki bi noktadan başka bi şey olmadığını anlayacaktır. Böylece ikinci düşmanını da yenmiş olacaktır; artık hiçbi şeyin ona zarar veremeyeceği bi yere ulaşacaktır. Bu, bi hata olmayacaktır. Bu, gerçek bi erk olacaktır.

Düşmanların en güçlüsüdür erk.

 

"Üçüncü düşmanı nasıl yeneriz, don Juan?"

''Ona karşı çıkarak. Bile bile... Kendimizin gibi görünen erkin, gerçekten kendimizin olmadığını kavrayarak...

 

Üçüncü düşmanı böylece yenmiş oluruz.

"Bu da insanı öğrenim yolculuğunun sonuna getirir. Bi de ne görürsün! Sonuncu düşman karşına dikilmiş durmaktadır: yaşlılık!

 

Ama insan silkinir de yorgunluğundan sıyrılır, yazgısının gerektirdiği yaşamı sürdürürse, bu son yenilmez düşmanıyla savaşımda bir an dahi olsa başarılı olursa, işte o zaman bilgi adamı olmuş demektir. Berraklığın, erkin ve bilginin egemen olduğu bu an, yeterlidir onun için.

 

4

"Çağırdığın türkülerin sözlerini öğretebilir misin bana?"

"Hayır, öğretemem. O sözler bana aittir, koruyucunun bana öğrettiği sözler... Gün gelir, sana da kendi türkülerini öğretir, eminim. O güne dek bekle; başkalarından da kendi türkülerini sana öğretmelerini, sen sen ol, isteme! Kimsenin türküsüne de öykünme!" / s. 114

 

Mescalito

"Bir kimseyi tam olarak kabullenince ne olur?"

"Bi insan ya da bi ışık biçiminde görünür ona. Bu tür bi kabulle karşıladığı kimseye hep aynı kalır artık Mescalito. Bi daha değişmez. Ola ki sen onunla karşılaştığında sana bi ışık olarak görünür; seninle uçar da tüm gizlerini serer gözlerinin önüne."

 

5

Diyebilirim ki kendi yaşamımda çok uzun yollardan geçtim; ama bi yere varmış değilim.

 

6

"Şeytan otunun ikinci bölümü uçmakta kullanılır," dedi

 

7

…don Juan, bir yılı aşkın bir zamandan beri ilk kez, bir dost olarak dumanı anlatmaya başladı.

 

8

Mescalito

O senin görmüş olduğun hiçbi şeye benzemez. Bi insan gibidir, ama aynı zamanda insana benzer bi yanı da yoktur.

 

9

Şeytan otu kaza maza dinlemez; seni her yönden sınayacağını söylememiş miydim sana! Ya çok güçlüsün, ya da ot seni çok beğeniyor. Alnın ortası, yalnızca onun erkini kaldırabilen usta brujolar içindir.

 

Şeytan otu bi kadın gibidir; bi kadın gibi pohpohlar adamı. Tuzaklar kurar onlara durmadan. Bulamacı alnına sürmekle onun bi tuzağına düşmüş oldun. Daha nice tuzaklar kuracaktır sana. Ve gene onun oyununa geleceksindir. Uyarıyorum seni. Tetikte dur.

 

10

Dumanı çekmesi çok zor oluyordu. İçindeki karışım çok sıkıydı herhalde.

İlk çekişimde ağzıma ince tozlar gelmişti. Birden ağzımın içini uyuşturmuştu bu tozlar.

 

11

…don Juan, bana acı veren şeyin ruh yitikliği olduğu sonucuna vardı.

 

BOLUM İKİ

Yapısal Çözümleme

 

ÇALIŞMAMA DÜZENİ

BİRİNCİ BİRİM

BİLGİ ADAMI

1) bilgi adamı olmak bir öğrenim sorunudur;

2) bir bilgi adamının sarsılmaz bir niyeti olmalıdır;

3) bir bilgi adamı zihinsel berraklığa sahiptir;

4) bir bilgi adamı olmak için zorlu bir çaba gerekmektedir;

5) bilgi adamı bir savaşçıdır;

6) bilgi adamı olmak aralıksız bir süreçtir;

7) bilgi adamının bir dostu vardır.

 

Bu yedi kavram, öğretide sürekli olarak işlenen temalardır. Bunlar don Juan'ın tüm bilgisinin karakterini belirlemektedir.

 

İKİNCİ BİRİM

BİR BİLGİ ADAMININ BİR DOSTU VARDIR

Bir Dostun Biçimi Yoktur

Bir Dost, Bir Nitelik Olarak Algılanır

 

ÜÇÜNCÜ BİRİM

BİR DOSTUN KURALLARI VARDIR

 

DÖRDÜNCÜ BİRİM

KURALLAR ÖZEL OYBİRLİGİYLE DOGRULANIRLAR

Velinimet, kendisi olmadan kuralların doğrulanamayacağı bir kimsedir.

 

KAVRAM DÜZENİ

ÇÖMEZ

 

ÖZET

 

Ekler

The Teachings Of Don Juan - A Yaqui Way of Knowledge

Türkçeleştiren: Nevzat Erkmen

Söz Yayınları

4. Basım: 2002

30 Ocak 2023 Pazartesi

Johann Hari - Çalınan Dikkat

Johann Hari - Çalınan Dikkat  

Neden Odaklanamıyoruz?


 

…dikkatinizin üstüne günbegün asit boşaltan bir sistemin içinde yaşıyorsunuz; sonra da suçu kendinizde aramanız, dünyanın dikkati eriyip giderken kendi alışkanlıklarınızla ilgilenmeniz gerektiği söyleniyor…

 

…oyalanmayla geçirilmiş bir hayat bireysel düzeyde eksik kalıyor. Dikkatinizi uzun süre veremez olduğunuzda, gerçekleştirmek istediğiniz şeyleri gerçekleştiremiyorsunuz. / s. 20

 

Birinci Neden: Hızın, Geçişlerin ve Süzme Faaliyetinin Artışı

Telefonlarımıza her yirmi dört saatte 2617 defa dokunuyormuşuz.

 

Zararlı alışkanlıkların üstesinden gelmek konusunda en etkili araçlardan birinin "ön-taahhüt" olduğunu yıllar önce sosyal bilimcilerden öğrenmiştim. (Tedbir)

 

Twitter / 2013 yılında en çok konuşulan elli başlık arasına giren konular 17,5 saat orada kalırken, 2016 yılına gelindiğinde bu süre 11,9 saate düşmüş:

 

l880'lerden günümüze kadar yazılmış kitapları, metinlerde geçen yeni tabirlerin ve konuların yükseliş ve düşüşlerini tespit edebilen bir matematiksel teknik-bilimsel adıyla "n-gram tespiti"- yoluyla analiz etmeye karar vermiş. Bir nevi geçmişin hashtag'lerini bulmak olmuş bu.

Verilere baktıklarında ortaya çıkan grafiğin Twitter'dakine çok benzediğini görmüşler. / s. 38

 

…insanlardan aynı anda pek çok şeyi yapmalarını isteyip neler olduğunu gözlemlemişler.

Bu şekilde geçiş yapıp durmak, Earl'e göre, odaklanma becerinizi üç yoldan aşındırıyor. İlkine geçiş maliyeti etkisi deniyor. Vergi beyannamenizi hazırlarken gelen bir mesaja -göz ucuyla, beş saniye- baktıktan sonra yaptığınız işe geri döndüğünüzü hayal edin. O an "geçiş yaparken beyninizin yeniden şekillenmesi gerekiyor," diyor Earl, öncesinde ne yaptığınızı, ne düşündüğünüzü hatırlamanız gerekiyor ve "bu biraz zaman alıyor". Kanıtlara bakılırsa bu gibi durumlarda "performansınız düşüyor. Yavaşlıyorsunuz. Sırf bir işten diğerine geçiş yaptığınız için" / s. 45

 

Hewlett-Packard'ın yaptırdığı ufak bir araştırmada / …çalışanlardan /  dikkatlerinin dağılmadığı ya da bölünmedikleri bir durumda, sonra e-posta alırken ve telefonları çalarken. "Teknolojik dikkat dağılması"nın -sadece e-posta almanın ve telefonlarının çalmasının-çalışanların IQ düzeyinde ortalama on puanlık azalma yarattığı ortaya çıkmış

 

Çoklu görev yapabileceğinize inanmanın ancak orta ya da uzun vadede farkına varabileceğiniz üçüncü bir maliyeti daha var - adına yaratıcılığın azalması diyebiliriz. / s. 46

 

İkinci Neden: Akış Halinin Ketlenmesi

(Skinner) Özgür olduğunuza, seçimler yaptığınıza, neye dikkat göstereceğinizi belirleyen karmaşık bir zihniniz olduğuna inanıyorsunuz - ama bunlar hep hikaye. Odaklanma hissinizle birlikte siz, hayatınız boyunca tecrübe ettiğiniz tüm pekiştirmelerin toplamından ibaretsiniz aslında. / s. 59

 

Skinner'ın insan zihninin nasıl çalıştığına ilişkin görüşünü temel alan teknolojilerin hakim olduğu bir dünyada yaşıyoruz bugün. Skinner'ın içgörüsü -canlıların rasgele ödüller peşinde koşacak şekilde eğitilmesinin mümkün olduğu fikri – yaşadığımız ortama egemen olmuş durumda. / s. 64

 

"İyi bir hayat için yanlış olan şeyleri hayatınızdan çıkarmak yeterli değil," diyor Mihaly. "Olumlu bir hedef de gerekiyor”

 

Üçüncü Neden: Fiziksel ve Zihinsel Bitkinliğin Artması

İyi uyumadığımızda vücudumuz bunu bir acil durum olarak yorumluyor,

Ne kadar az uyursanız dünya da o ölçüde bulanıklaşıyor her bakımdan - anlık odaklanma beceriniz, derinlemesine düşünüp bağlantılar kurma beceriniz ve hafızanız bakımından. / s. 76

 

Dördüncü Neden: Uzun Süreli Okumanın Kaybolması

2004 ile 2017 arasında zevk için kitap okuyan erkeklerin oranı yüzde 40, kadınların ise yüzde 29 azalmış.

Amerikalıların yaklaşık yüzde 57'si tipik bir yılda tek bir kitap bile okumuyor şu an.

 

Twitter / Söylemeye değer şeylerin çok azı 280 karakterle açıklanabilir.

 

Başka insanların iç dünyalarına ilişkin karmaşık hikayelere uzun süreler boyunca maruz kaldığınızda bilinciniz yeniden şekilleniyor. Algınız ve empatiniz kuvvetleniyor, daha açık hale geliyorsunuz.

Oysa her gün sosyal medyaya hakim olan kopuk kopuk çığlık ve öfke fragmanlarına saatlerce maruz kaldığınızda düşünceleriniz de bu şekli almaya başlıyor. İç sesleriniz daha kaba, daha gürültülü hale geliyor, daha yumuşak ve nazik düşünceleri işitemez oluyorsunuz. Kullandığınız teknolojilere dikkat edin, çünkü bilinciniz zaman içinde o teknolojilerin şeklini almaya başlıyor. / s. 94-95

 

Beşinci Neden: Zihin Gezinmesinin Aksaması

 

Altıncı Neden: Sizi Takip Edip Yönlendiren Teknolojilerin Artışı

Bir sihirbazın görevi -en temelde- odak noktanızla oynamaktır.

Dikkat öylesine manipüle edilebilir bir şey ki sihir[1]bazın pek çok durumda sizi kuklası haline getirmesi mümkün. Siz özgür iradenizi kullandığınızı sanarken siz ne isterse onu seçtirmesi mümkün.

Sihirbazlar işlerini nasıl yapıyorlar? Senin güçlü yanlarını bilmeleri gerekmiyor - zaaflarını bilmeleri yeterli. / s. 111-112

 

Google strateji uzmanı önde gelen teknoloji tasarımcılarından oluşan bir dinleyici grubuna basit bir soru yöneltmiş: "Aranızdan kaç kişi şu an tasarladığınız dünyada yaşamak istiyor?" Odaya sessizlik çökmüş. İnsanlar birbirlerine bakmışlar. El kaldıran olmamış. / s. 126

 

Altıncı Neden: Sizi Takip Edip Yönlendiren Teknolojilerin Artışı II

Facebook / Birileriyle buluşmak istiyorum - yakınlarda kimler müsait? diye bir düğme yok.

Ekran başında sitelerine bakarak geçirdiğiniz fazladan her saniye Facebook'a daha çok para kazandırıyor,

 

Bu sistemin teknik adı "gözetim kapitalizmi"

 

Facebook (ve diğerleri) haber akışınızda ne göreceğinize karar verirken size gösterebilecekleri binlerce şey var. O yüzden ne görüleceğine otomatik olarak karar veren bir parça kod yazmışlar.

Kullandıkları algoritma sürekli değişiyor, ama değişmeyen bir ana ilke var. Ekrana bakmaya devam etmenizi sağlayacak şeyler gösteriyorlar size. Hepsi bu.

Olumlu ve sakinleştirici şeylere kıyasla olumsuz ve sarsıcı şeylere ortalama olarak daha fazla bakıyoruz. / s. 133

 

Yeterli sayıda insan yeterli ölçüde zamanı sinirlenerek geçirdiğinde kültür değişmeye başlıyor.

 

Dikkat aralığımız daralırken, karmaşıklığı ve nüansları kavrama becerimiz gerilerken, ortak hakikatimiz çöküp giderken, inançlarımız komplo teorileri haline gelirken, sorunlarımızı çözmek için ortak gündemler belirleyemezken dünyanın karşı karşıya olduğu acil sorunları nasıl çözebiliriz ki? / s. 144

 

Yedinci Neden: Zalim İyimserliğin Artışı (ya da: Bireysel Değişim Neden Önemli Bir Başlangıç Ama Yeterli Değil)

Hedefimizin önünde duran engelleri dürüstçe kabul edip, o engelleri birer birer ortadan kaldırmak için diğer insanlarla birlikte çalışma yollarını bulmamız gerekiyor.

 

Derinlikli Çözüme İlk Bakışlar

 

Sekizinci Neden: Stres Artışı ve Tetiklediği Teyakkuz Hali

…aşırı teyakkuz / Tehlikeye karşı sürekli tetikte

 

…dikkat göstermek için kendinizi güvende hissetmeniz gerek

 

Hız ve Bitkinlik Artışını Tersine Çevirmenin Yollarını Bulanlar

 

Dokuzuncu ve Onuncu Nedenler: Beslenme Düzeninin Bozulması ve Kirliliğin Artması

"Araba motoruna şampuan koyarsan arıza yaptığında şaşırmazsın." Oysa Batı dünyasında her gün vücudumuza "insan için yakıt olmaktan çok uzak" maddeler koyuyoruz.

 

…beslenme tarzımız / odaklanma becerimize üç temel yönden zarar veriyor.

Birincisi, düzenli enerji sıçramaları ve çöküşlerine yol açan bir beslenme düzenimiz var şu an. Örneğin bol şeker içeren abur cuburlar yediğinizde / kan şekeriniz tavan yapıp sonra tekrar dibe vuruyor.

 

İkincisi, çoğumuzun şu an beynimizin gelişip tam işlev görmesi için ihtiyaç duyduğu gıdalardan mahrum bırakan bir beslenme düzeni olması da odaklanma becerimize zarar veriyor.

 

Mevcut beslenme düzenimiz ihtiyaç duyduğumuz şeylerden yoksun olduğu gibi, beynimizde neredeyse uyuşturucu gibi iş gören kimyasallar da içeriyor. / Hava kirliliği vs.

 

"Bugün normal bir beyne sahip olmamız mümkün değil." / s. 212

(Normal diye nitelenen beynin örneğini dahi bulamayacağımı kadar kaotik bir ortam tasvir ediyor ve sonra normal olmak mümkün değil diyor. Halbuki insanların çoğu mevcut olan dahilinde arar ve bulurlar normali. Madem bunca kirlilik var. Bütün bu olumsuzluklar içinde, idealize edilen normal beynin hali ne olurdu? Normal kabul edilmesini hayal etmek bir yana, ayrık otu olarak tecrit edileceğini öngörmek daha gerçekçi bir yaklaşım olur.)

 

On Birinci Neden: DEHB'nin Artışı ve Buna Verdiğimiz Yanıt

Uyarıcı almanın çocukların gelişim sürecine sekte vurduğuna ilişkin kanıtlar bulunuyor.

(DEHB’nin nedenlerinin yeterince araştırılmadığı tespit ediliyor)

 

On İkinci Neden; Çocuklarımızın Maruz Kaldığı Fiziksel ve Psikolojik Kapatılma

Çocukların dışarıda güvenle oyun oynayamayacağı düşüncesi - insanlık tarihinde görülmemiş bir şey

 

hareket eden ya da egzersiz yapan insanların dikkat becerisi artıyor.

 

Sonuç

Dikkat İsyanı

Dikkatin ilk katmanının spot ışığı olduğunu söylüyor / Anında/dolaysız eylemlere odaklanmak oluyor bu

 

Dikkatin ikinci katmanı ise yıldız ışığı. Daha uzun vadeli hedefler, projeler için kullanabildiğiniz odaklanma biçimi bu. Kitap yazmak… Bir iş kurmak…

 

Dikkatin üçüncü katmanı ise gün ışığı. Uzun vadeli hedeflerinizin neler olduğunu bilmenizi sağlayan odaklanma biçimi bu.

 

Dikkat Becerisinin İyileştirilmesi İçin Mücadele Veren Gruplar…

Teşekkür

Türkçeleştiren: Barış Engin Aksoy

Metis Yayınlan, 2022


Hafıza ve İmgelem İlişkisi Üzerine Fenomenolojik Bir Çalışma

Şule Göle - Hafıza ve İmgelem İlişkisi Üzerine Fenomenolojik Bir Çalışma

Tezde / imgelem konusunda özgün olarak belirli bir görüşe sahip olan filozoflar ele alındı.

Ortaçağ / Bu dönemdeki imgelem ve hafıza düşüncelerinin şu ya da bu şekilde Platon ile Aristoteles’in anlayışlarının dinle ilişkilendirilmiş bir uzantısı olduğu göz önünde bulundurularak çalışma kapsamı dışında tutulmuştur.

 

Birinci Bölümde, İlkçağ filozoflarının imge ve hafıza düşünceleri ele alındı.

 

Platon, imgelemi (eikasia), bilinebilir olanın gölgeleri, yansımaları kısaca görüntüleri olarak ruhun en alt bölümüne koyup asıl bilinebilir olanın görünmez olduğunu, ona da ancak kavrama (dianoia) ve akıl (noesis) yoluyla gidilebileceğini savunmuştur. Bu imgelem anlayışı Platon’un hafıza anlayışıyla uyuşur. Platon hatırlamayı (hafıza, bellek) (mneme) anımsamadan (anamnesis) ayırır.

 

İkinci Bölümde Modern dönemdeki imgelem ve hafıza kavramları Thomas More,

Campenalla, F. Bacon, Montaigne gibi utopyacı filozofların görüşlerinden başlanarak Descartes, Spinoza, Locke, Berkeley, Hume, Kant ve Kierkegaard’a kadar ele alındı.

 

Üçüncü Bölümde / Bergson, Husserl, Heidegger, Sartre, Merleau-Ponty, ve Deleuze’un imgelem ve hafıza kavramları değerlendirildi.

 

İmgeyi “temsil” ile “şey” arasına bir yere yerleştirerek Bergson düşüncenin “uzamlaştırılmasına” dayanan geleneksel madde-zihin, temsil-gerçek ikiciliğini yıkmayı amaçlar.

 

Bergson, deneyimlediğimiz “zaman” (durée) ile üzerinde düşündüğümüz “zaman”

(time) arasında ayrım yapar.

Saf algı kördür; ancak hafızayla anlamlı hale gelir.

 

Husserl / algılama mevcut olanın algılanmasıyken imgelem bilinçli olarak mevcut olmayanın görünür hale getirilmesidir.

 

Birinci Bölüm

İlkçağ Filozoflarında İmaj/İmge ve Hafıza Kavramları

Güncel çalışmalarda İon, Devlet, Sofist, Theaitetos, Timaios ve Kratylos diyalogları referans verilerek çoğunlukla sanat (art) ile ilişkilendirilen mimetik imgenin Platon’da hafıza ile ilişkisi göz ardı edilir.

“mimesis, ideanın duyulur tikellerle bağıntısını” ifade etmek için kullanılan basit bir imgedir.

 

…hatırlama doğrudan hatırlanan şeye ulaşma edimidir. Philebos diyaloğu bu ayrımı kurmayı temellendirir: Anımsama, bellekten farklıdır, Sokrates belleğe  (hafızaya) duyumun koruma kabı (diyor)…

 

Harfler / Hafızanın ve bilgeliğin ilacı

 

Platon’un imgeleri/imajları, en geniş kullanımıyla imge (image) altında; idea olan eidos, görünür olan eikon, görünürün kopyası olan eikasia olarak ayırdığı bilinmektedir.

 

Aristoteles’te Phantasia ve Mneme İlişkisi

Aristoteles’in phantasia’sı / ruh (psykhe) kavramıyla ilişkilendirilmektedir

 

…bir şeyin imgesine sahip olabilmek için öncelikle duyumlamanın gerçekleşmesi gerekmektedir. Hafıza benzer biçimde bir deneyimle başlamasına karşın o deneyimin gerçekleşmesiyle eşzamanlı olarak ortaya çıkmamaktadır.

 

Duyu algıları olmaksızın imgelemin oluşamayacağı, imgelem olmaksızın da kavramların veya düşüncelerin oluşamayacağı düşünülür

 

Plotinos’ta Diskürsif Akıl ve İmgelemden Düşünmeye Sıçrayış

 

Augustinus: Hafızanın Gücü

 

Aristoteles imgelemi bir yargının doğru veya yanlış olabileceğini düşünmeyi sağlayan bir yeti olarak tanımlar. Dolayısıyla imgelenen doğru veya yanlış olabilir. Duyum ve düşünme ilişkisindeki gerçeklikten farklı olarak imgelem gerçeklikle karşıtlık içinde olabilir.

 

İkinci Bölüm

Modern Filozoflarda İmaj/İmge ve Hafıza Kavramlar

Moore / Montaigne / Descartes / Spinoza / Locke / Berkeley / Hume / Kant…

 

Utopia / nomos’un mitos bağlamında hayal edilebilirliği (imgelenebilirliği) dışında uygulanabilirliğini ele alır.

 

Platon’un duyuların yanıltıcılığı üzerinden temellendirdiği İdea kuramının Descartes ve Spinoza ile rasyonel bir zeminde tartışılarak açık ve seçik idelerin varlığının kanıtlanması Modern Felsefede doğruluğundan kuşku duyulamayan bilginin nasıl ve hangi yolla erişilebileceğinin yöntemini sunmuştur. Locke bu bağlamda Platon’un da dile getirdiği dilimizden düşürmediğimiz; fakat ne olduğunu bilmediğimiz, örneğin İyi’nin ne olduğunun bilinmemesi, sözcüklerden hareketle Descartes’ın açık ve seçiklik ilkesini tartışmıştır.

 

Locke temel olarak bilmenin her şeyi bilmek değil, yaşam alanına giren şeyleri bilmek olduğu görüşüne yaslanmaktadır…

 

Locke’un argümanın temelinin hafıza anlayışına yaslandığı söylenebilir. Locke’un özellikle buluş yapma vurgusuyla biçimlendirdiği imgelem yetisi Yeniçağ’ın bilim anlayışıyla birlikte düşünüldüğünde düşünme ve imgelem arasındaki ilişkide daha çok bilim-kurgusal bir anlam içeriğine sahiptir.

 

Kant felsefesinde imgelem özellikle Arı Usun Eleştirisi’nde merkezi bir önem taşımaktadır.

 

Değerlendirme

Temel olarak ideal devlet arayışıyla biçimlenen utopya kavramı zamanla yeni yerlerin keşfi anlamında bir arayışı beraberinde getirir.

 

Montaigne imgelemi (hayal kurma) içkinlikle kendi Ben’ine ulaşılabilecek bir yol, hissedilebilir bir deneyim olarak tanımlar.

 

Descartes / imgelemin (imaginatio) duyulara bağlı bir düşünme biçimi olduğunu ileri sürer.

 

Kierkegaard’ın hafıza ve imgelem argümanında işaret ettiği Benlik inşası üç aşamada biçimlenir. Estetik, etik ve inanç evreleri, Benliğin inşasındaki evrelere karşılık gelir.

Hatırlama “silinen, gözden kaybolan bir koşul olarak” ele alınırken anımsama “şiirsel bir sağduyu” ile ilişkilendirilir.

 

Üçüncü Bölüm

Modern Sonrası Filozoflarda İmaj/İmge ve Hafıza Kavramları

Platon’un mneme, mimesis, eidos, eikon, eikasia ve anamnesis kavramlarıyla oluşturulan hatırlama ve anımsama ayrımı temel olarak idea’nın duyulur tikellerle bağıntısını kurmayı amaçlamaktadır.

 

Aristoteles, imgelemi; bir yargının doğru veya yanlış olduğunu veya olabildiğini düşünmeyi sağlayan bir yeti veya bir durum olarak tanımlamaktadır.

 

Epiküros ve Stoa felsefesinde imgelem, Aristoteles’in phantasia kavramı çerçevesinde ele alınarak algı ile zihin arasındaki iş birliğini sağlayabilmesi için imgelemin (phantasia) gerekli olduğu anlayışının korunduğunun ve imgelemsiz düşünmenin gerçekleşemeyeceğinin savunulduğu anlaşılmaktadır.

 

Algının spekülatif olmasının temel nedeni algıların içinde anıların saklanmış olmasıdır.

 

Bergson’da madde ya da evrenin imgelerden ve bilinçten bağımsız bir biçimde süreklilik içinde olduğu anlaşılır. Bununla birlikte insan pratik kaygıyla onu imgelerle algılamaktadır. Çünkü insan kendi yararına maddeyi imgeler aracılığıyla düzenlemektedir. Saf algı kördür; ancak hafızayla anlamlı hale gelir.

 

Husserl’ın Eidetik Bilinç ve Yarı Algısal Phantasia Ayrımı

 

Husserl terminolojisinde imgelem (phantasie) yarı algısaldır. İmgelem algıya benzer görünür; fakat algı değildir. İmgelem, nesnelerin doğrudan duyusal farkındalığını oluşturan bir bilinç eylemidir.

Husserl, imgelemi yarı algısal (quasi-perceptually) sezgisel bir eylem olarak tanımlar.

 

Heidegger: Dasein’ın Ufkunu Açığa Çıkaran İmgelem (Vor-stellen)

“Zaman veya zamansal olan nedir?” sorularının Heideggerci yanıtı geçici olanın (temporal) tasavvur edilmesidir (göz önünde canlandırma, imgelem). “Zaman geçici olanın geçmesidir. Bu geçme daha net olarak, şimdinin henüz şimdi değilden artık şimdi değile doğru ardı sıra akması olarak tasavvur edilir.”. Bu bağlamda imgelem, Dasein’in anlayışının ufkunu ortaya çıkaran veya üreten anlamında birliği kuran (inşa eden) “zihinsel bir güç” olarak ele alınır. / s. 119

 

Kendini gösterme anlamına gelen Yunanca phainesthai fiilinden türeyen phainomenon ile gün yüzüne çıkarma, aydınlığa taşıma anlamlarına gelen phaino’nun mediyal hali olan phainesthai sözcüğü pha köküne aittir. Pha kökü, phos sözcüğündeki gibi ışık veya aydınlık içinde bir şeyin apaçık veya kendinde görünür olabileceğini imlemektedir. Bu bağlamda Heidegger’in fenomen terimini kendini gösteren olarak fenomen ve görünüş olarak fenomen olarak ayırdığı anlaşılmaktadır.

 

Yunan mitolojisinde Mnemosyne (hafıza), Gaia (Yer) ve Uranus’tan (Gök) doğan altı dişi titandan biridir. Mnemosyne’nin kardeşi erkek titan Kronos (zaman), yine Gaia ve Uranus’tan doğma olarak kabul edilmektedir.

 

Mnemosyne’nin dokuz kızı olan musalar:

Clio, şöhreti, şairin gelecek nesillere ilettiği büyük kahramanlıkların şöhretini belirtir. Thalia, şiirsel yaratımın sosyal şartı olan şenliği ima eder. Melpomene ve Terpichora’nın ikisi de müzik ve dansı hatırlatır. Polymnia ve Calliope gibi diğerleri manzum sözdeki zengin çeşitliliği ve şiirlere hayat bahşeden güçlü sesi ifade eder / s. 121

 

Heidegger, temsil edilebilme bakımından tekniği (tekhne) var olanı açığa çıkarma biçimi olarak ele almaktadır

Yunan tekhnesi ham maddeyi işlemek, beceri veya alet kullanımından farklı olarak açığa çıkarma işi teknik ise açığa çıkarma biçimi olarak ifade edilmektedir.

 

Heidegger, Düşünmek Ne Demektir?’de ilk olarak tasavvur etmeyi (imgelem, öne-koyma, vor-stellen), düşüncenin ondan beslendiği “şey, öz” olarak dile getirmektedir. Dolayısıyla imgelem (tasavvur etme), düşüncenin özü olarak kabul edilmektedir. / s. 124

 

Sartre’ın Özgürleşen İmgelemi

Sartre’da hiçliğin kavranmasına aracılık eden imgelem, Ponty ve özellikle Heidegger’de hermenoetik alana evrilen fenomenolojik bakış olarak yorumlanmaktadır.

 

Merleau-Ponty’nin Desen, Motif, Yansı, Kopya Olmayan İmgelemi

 

Deleuze’un Yaratıcı İmgelemi

 

Değerlendirme

Bergson’da bilinç, hafıza anlamına gelmektedir. İmgelem ise sürenin kendisini düşünmeyi olanaklı hale getirir. Dahası sinematografik bir etki ile süreyi görünür kılar.

 

Husserl terminolojisinde imgelem / nesnelerin doğrudan duyusal farkındalığını oluşturan bir bilinç eylemidir.

 

Sartre / Algı şeyleri gerçeklik gibi sunarken imge hiçliğe işaret eder.

 

Sonuç

Heidegger / “zaman”, “projeksiyon”, “öne koyma/alma” kavramlarıyla ilişkilendirilen imgelem “Dasein”’ın anlayışının ufkunu açığa çıkaran ve kuran bir yeti olarak değerlendirilir. Düşüncenin ondan beslendiği “şey”, “öz” olarak ifade edilen imgelem ve imgeleme biçimi öğrenilebilir, geliştirilebilir ve genişletilebilir imgelem temelinde “kuran, inşa eden” imgelemi olumlu zihinsel bir aktivite olarak değerlendirir. Kuran, inşa eden imgelem Deleuze’de “yaratıcı” imgeleme dönüşür.

 

…imgelem konusundaki görüşler genel olarak iki temel görüşte incelendi: “Duyusal imgelem” ve “rasyonel imgelem”.

 

Duyumun yanıltıcı ve güvenilmez oluşu, imgelemin epistemolojik değer bakımından önemsizliğine işaret eder. Dolayısıyla imgelemin olumsuz yönü duyusal olanla ilişkilendirilmesinden kaynaklanır. Bu bağlamda “duyusal imgelem” Platon, Plotinos, Augustinus, Descartes ve Spinoza’da olumsuz bir aktivite olarak değerlendirilir.

 

Göle, Şule (2021), Hafıza ve İmgelem İlişkisi Üzerine Fenomenolojik Bir Çalışma, Doktora Tezi, Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Antalya

Geleceği Geçmişle Kurgulamak Bilim Kurgu Romanları ve Çağcıllaştırılmış Mitler

Ülfet Dağ - Geleceği Geçmişle Kurgulamak Bilim Kurgu Romanları ve Çağcıllaştırılmış Mitler – Doktora Tezi, Osmangazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019

 

İnsanlığın var oluşundan beri mitler yaşamın temel gizemlerinin anlaşılır kılınması adına etken bir araç olmuştur.

Mitin çağcıl dünya ile arasındaki bağı kuran ise bilim kurgu eserleridir.

 

Çalışmada bilim kurgunun mitlerle benzerlik ve farklılıkları ele alındığı gibi bilim kurgunun mitlerden hangi noktalarda faydalandığı esas alınmıştır.

 

Giriş

Bilim kurgu ve mitleri ortak paydada buluşturan faktör olağanüstü olana gösterdikleri ilgidir. Bu ilginin zekâ ve yaratıcılıkla harmanlanarak kurguda birleşmesi çağcıl mitlerin oluşmasına zemin hazırlamaktadır.

 

(Douglas Adams’ın “Otostopçunun Galaksi Rehberi” ve Frank Herbert’ın “Dune” eserleri) Eserler ilk olarak arketipçi eleştiri ve daha sonra monomit ışığında incelenecektir.

Joseph Campbell, kahramanlık mitlerini inceleyerek monomit kuramını geliştirmiştir.

 

1. Bölüm

Kavramsal Çerçeve

Kavramsal Olarak Bilim Kurgu, Fantastik, Mit ve Kaoid

İçinde bilime dayalı bir parça gerçekliğin aynı zamanda düşsel bir boyutun yer aldığı bu tür için Hugo Gernsback “scientifiction” kelimesini kullanmış terim daha sonra yerini “science-fiction”a bırakmıştır.

Orhan Duru tarafından önerilen Türkçe karşılığı “bilim kurgu” olarak kabul görmüştür (s. 8-9).

 

bilim kurgunun özellikleri: neologism yani yeni kelime üretmektir. İkinci özellik, novums ya da nova (yeni şeylerin Latince’deki karşılığı) denilen hayali keşifler, icatlar ya da tarihi değiştirecek uygulamalardır. Üçüncü özellik, tarihsel bilime dayandırılmışlıktır. / Dördüncü özellik, oxymoron yani mantıksal çelişkidir. / Beşinci özellik, oxymoron ile bağlantılı olan bilimsel uydurmalardır. / Altıncı özellik, sublime kronotop denilen özelliktir. Kronotop, kendine özel zaman ve mekânın olduğu kurgusal yapıdır. Yedinci özellik, parabel yani kıssa ya da öğretici anlamına gelen özelliktir. Bir bilim kurgu öyküsü bilimsel tarihî dayanağı ve bilimsel içeriği ne olursa olsun, edebî bir parabel üzerine kuruludur / s. 11

 

M.Ö. II. yüzyılda Samsatlı Lukianos, gerçekmiş gibi sunulmuş yüz olağanüstü olayı anlatan yazıları alaya aldığı “Gerçek Öykü” isimli bir öykü kaleme almıştır. Yazar bu eserde gezegenler arası bir savaş, çılgın uzaylı topluluklar, dünyada olan her şeyin duyulduğu bir kuyu ve görüldüğü bir aynadan bahsetmektedir / s. 15

 

Poe, eserlerinde daha çok metafizik unsurları kullanır. Verne, teknik donanım açısından zengin eserler vermiştir. Bellamy’nin eserlerinde fütürist felsefenin ağırlığı hissedilir. Burroughs’un eserlerinin macera boyutu ağır basmaktadır

 

Hugo Gernsbeck, 1926 yılında Lüksemburg’da ilk bilim kurgu dergisi olan “Amazing Stories”i çıkarmıştır. Bu dergiyle birlikte bilim kurgu, kimliğini ve karakteristik havasını kazanmıştır.

 

Siberpunk, temel olarak bireyin geleceğin teknolojisiyle yaşadığı sorunları ve mücadelesini konu edinir.

“Steampunk”, türlerin karışımı demektir.

 

Kurgusal edebiyat, gerçek dünyadan yola çıkarak anlatılar meydana getirirken fantastik gerçekleşmesi mümkün olmayan olaylar bütününü temel alır.

 

Mitin Kökleri ve Doğası

Jung’un kolektif bilinçaltı olarak tanımladığı mitler / milletlerin DNA’sı olduğu söylenebilir.

bilinmedik şeyler elde olan ve bilinen şeylerle açıklanabilir

pek çok teogonik mitte tanrıların hem insan hem hayvan özellikleri taşıdıkları görülür.

Çin mitolojisinde göksel tanrı Fuxi ve onun kız kardeşi Nüwa çoğu kez insan başlı ve yılan gövdeli olarak tasvir edilir

 

Bulfinch teorilerini scriptural (kutsal kitaba ait), tarihsel, alegorik ve fiziksel olmak üzere dört başlıkta toplamaktadır. Scriptural teori, mitik anlatıları kutsal kitaplara bağlamaktadır. Tarihsel teori, mitolojide geçen isimlerin bir zamanlar gerçek olduğunu ve zamanla bunlara eklemeler yapıldığını ileri sürer. Alegorik teori, / bütün mitlerin alegorik ve sembolik olduğunu dile getirir. Fiziksel teori ise hava, ateş ve suyu dinsel tapınma objeleri olarak görür ve bunları kişileştirerek baş tanrı hâline getirir (s. 35).

 

(Lauri Honko) …Etimolojik açıklamada mitik isimlerin kökenine gidilir. Buradaki amaç, isimlerin ya da sıfatların kökenlerinden hareketle tanrıların esrarına varmaktır. Tarihî açıklamada toplumların birbirlerinden etkilenerek mitlerini oluşturdukları görüşü vardır. Bu yaklaşım bir bakımı karşılaştırmalı mitoloji alanını işaret etmektedir. Evhemerosçu açıklama, tarihî olaylara dayanan açıklama metodudur. Tanrıların insan krallardan geldiği görüşünü savunur.

 

mitin doğası (Eliade):

Mit, doğaüstü varlıkların eylemlerinin öyküsü

Mit her zaman bir ’yaratılış’ ile ilgilidir. / bu nedenle insana özgü, anlamlı her eylemin örnek tiplerini oluşturur.

İnsan, miti bilmekle, nesnelerin ‘köken’ini de bilir. Bu nedenle de, nesnelere egemen olmayı ve onların istediği gibi yönlendirip kullanmayı başarabilir.

 

Yaşam belirli bir döngüdür ve herkes bu döngü içerisinde ortak ve kişisel değerleri ile varlığını sürdürür.

Campbell, birbirinden farklı iki mitik düzenden bahseder. Bunlardan ilki, kişinin doğa ve dünya ile ilişkisini, ikincisi kişinin toplumla ilişkisi sağlayan mitlerdir. İkincisine sosyolojik mitoloji adını verir

 

Karşılaştırmalı mitoloji araştırmaları, ilk olarak 17. yüzyılda Giambattista Vico’nun “Yeni Bilim” adlı eseri ile ortaya çıkmıştır ve Vico’ya göre ilk bilim mitolojidir

 

Dumezil’e göre Hint toplumsal yapısında düzeni oluşturan üçlü yapı “Brahmanalar” yani din adamları, “Kshattriya” yani savaşçılar ve “Vaisya-Sudra” yani tüccarlar/üreticilerdir. Dumezil bu toplumsal düzeni tanrısal boyuta taşır ve toplumsal düzenin tanrılar âlemindeki düzenle aynı olduğunu karşılaştırmalı bir şekilde açıklar. Tanrısal âlemin ilk katında "Varuna figürü" ve insanlar arasındaki yargısal ilişkilerin idamesiyle ilgilenen "Mitra figürü" bulunmaktadır. Bu figürler, sosyal hiyerarşik düzenin en tepesinde oturan rahipler gibi doğaüstü sistemin en tepesinde otururlar / s. 46-47

Dumezil, Mitra’nın akılcı ve hukuki yönlerle ilgilendiğini, Varuna’nın ise daha çok dinî yönleri temsil ettiğini dile getirmiştir. Böylece Mitra ve Varuna Brahman’ın iki temel fonksiyonunu yansıtmaktadır. İkinci düzeyde ise genç ve savaşçı tanrılar yer alır. Indra savaşçı olarak kişileştirilir ve canavarlarla mücadele eder…

 

Kaoid Kavramı ve Özellikleri

…kaos, Deleuze ve Guattari tarafından “id” ile birleştirilerek kendisiyle başa çıkılan bir sorun hâline getirilmiştir.

 

Filozoflar, kaostan kurtulmak ya da kaosu şekillendirmek için üç farklı olgu gündeme getirir. Bunlar, sanat, bilim ve felsefedir.

Bilim dünyayı gözlemlenebilir ilişki hallerinde sabitler. Felsefe kavramlar yaratır; bu kavramlar dünyayı yaftalamaz veya temsil etmezler ama sorunlara ilişkin yeni bir düşünme ve karşılık/ tepki verme biçimi üretirler. Sanat duygular ve algılar yaratır.

…kaosun, kaos olmayanla kurduğu ilişki sonucu kozmosa dönüşmesini sağlayan üç unsur sanat, bilim ve felsefe bu dönüşümü sağlayarak kaoidleri meydana getirir. Sanat bir tablo ya da bir şiirle farklı görüngüler ortaya koyarak, bilim hesaplamalar üzerinden giderek istatistikî veriler oluşturarak, felsefe kavramlar yaratarak kaosu deler.

 

…bilim kurgu eserleri birer kaoid oluştururlar. Özelikle ütopik eserlerde kaos mükemmel bir düzen hâline dönüşürken distopik eserler kozmosun yeniden kaosa geçişini göstermektedir.

 

2. Bölüm

Kuramsal Çerçeve

Monomit, Campbell’ın kahraman için çizdiği yol haritasıdır. Bu yol haritası yola çıkış, erginlenme ve dönüş olmak üzere üç aşamadan oluşur

 

Kahramanın yolculuğunda arketipler / kahramanın farklı kişilik yönlerini ortaya koyarlar.

 

Frazer, eski ve modern dinlerde ölüm ve yeniden doğuş gibi mitlerin ortak olduğunu dile getirmiştir.

 

Jung, doğuştan var olan evrensel içeriklere arketip adını vermiştir. Arketip yaklaşımıyla rüya ve mitlerle ilgili evrensel semboller ortaya çıkarılmıştır.

 

Kendilerini imge ya da simgelerle ortaya koyan arketipler, anlatı dünyasının içinde yer alırlar.

 

Frye için arketipler edebi türleri şekillendiren, tekrar eden öykü kalıplarıdır.

 

Jung’un kolektif bilinçdışının merkezi olarak gördüğü en önemli arketip iç benlik/ ben arketipidir. İç benlik arketipi, bilinçdışındaki diğer arketipleri bilinç düzeyine taşır ve bireydeki bütünleşmenin ana parçasını oluşturur. Mitlerde ve inanç sistemlerinde sembol olarak daire şeklinde gösterilen iç benlik arketipi “dünyanın dört köşesi” olarak nitelendirilmekte ve Hindu dinlerdeki “mandala” anlayışı buna örnek olarak verilmektedir / s. 60

 

Bireyleşmenin ikinci aşamasını gölge arketipi oluşturur.

Gölge, olmak istenilen fakat toplumsal normlara uymayan istek ve duyguların toplamıdır.

 

Anima- animus arketipi, insanların içe dönük yüzüdür.

 

Persona (maske) arketipi, bireyleşme sürecinin dördüncü aşamasıdır.

Persona / kişinin kendine seçtiği dış kişiliği temsil eder.

 

Personasını oluşturmak isteyen kişi / gölge ve anima/animus özelliklerini keşfetmek durumundadır.

 

Kolektif havuzdan kopan kristalize parçalar, muhtelif milletlerin bilinçdışında milli bir karakter kazanarak farklı renkte maskelere dönüşmektedir.

 

Yapılan çalışmalara bakıldığında; mit, destan, masal ve filmlerde kahramanının aynı yollardan geçtiği, benzer sorunların üstesinden gelerek zaferler elde ettiği görülmektedir.

 

Propp’un çözümlemesi başlangıç (serim), eksiklik ve zafer (gerilim ve düğüm), ortaya çıkarma (çözüm ve mutlu son) olmak üzere dört ana başlıktan meydana gelmektedir

 

Rank’a göre kahramanlık, yaşamın ilk dönemini ele alır. Yaşamın ilk döneminde önemli olan şey kişinin dış dünyaya karşı bağımsızlığını kazanmasıdır. Kişinin bağımsızlığın kazanılabilmesi için en önemli unsurlar iş ve eştir

 

Kahraman arketipinin döngüsel yolculuğunu sistemleştiren Campbell bunu monomit olarak adlandırmış

 

Vogler, Campbell’ın bu şablonunu kendine rehber edinerek senaryo yazarlarının yapması gerekenleri kaleme almış, başlangıç, ilk eşik, imtihan ve dönüş adını verdiği bir sıralama yapmıştır.

 

Yola Çıkış Aşaması

Kahramanın yolculuğunda yola çıkış aşamasının ilk bölümü “maceraya çağrı”dır.

Sezgileriyle maceranın sıkıntılı olacağını hisseden kahraman / Çağrıların reddi (ile) macerayı olumsuza çevirir.

“İlk eşiğin aşılması” kahramanın zorlukla karşılaştığı ilk yerdir. Eşikten başarıyla geçen kahraman, sembolik olarak ölür ve yeniden doğuş alanına girer. Yeniden doğuş, kahramanın dönüşüme uğraması anlamına gelir.

 

Erginlenme Aşaması

Erginlenme aşaması, kahramanın geçmesi gereken sınavlardan oluşur.

 

Dönüş Aşaması

Dönüş aşaması monomitin son ve tamamlayıcı döngüsünü oluşturur.

“İki dünyanın ustası” bölümünde, erginleşmek için yola çıkan ve dönüş eşiğini aşan kahraman hem çıktığı sıradan dünyanın hem de eriştiği mistik dünyanın ustası olur.

 

3. Bölüm

“Otostopçu’nun Galaksi Rehberi” ve “Dune” Eserlerinin Özeti ve Eserlerle İlgili Değerlendirmeler

 

“Otostopçu’nun Galaksi Rehberi” Eserinin Özeti

Serinin ilk kitabı “Otostopçu’nun Galaksi Rehberi”, eserin baş kahramanı Arthur Dent’in Ford Prefect adındaki uzaylıyla beraber uzayda kestirme bir yol yapılması için dünyanın patlatılmasından biraz önce bir Vogon inşaat gemisine otostop çekerek dünyadan kaçmayı başarmasıyla başlar

Ford'un yarı kuzeni ve part-time Galaktik Başkan Zaphod Beeblebrox, çaldığı Altın Kalp adlı uzay gemisiyle bilmeden de olsa Arthur'la Ford'u ölümden kurtarır. Arthur, gemide Marvin adındaki / depresif / androidle tanışır. Gemide Trillian adlı bir kadın vardır.

eserin ana mekânı Magrathea gezegenidir.

Esere ismini veren rehber, otostop çekerek evreni dolaşan galaktik gezginlere yönelik hazırlanmış bir yolculuk kılavuzudur.

 

“Evrenin Sonundaki Restoran” da, Arthur Dent, Ford Prefect, ve Zaphod Beeblebrox, Vogon gemisi tarafından saldırıya uğradıklarında Magrathea gezegeninden yeni ayrılmışlardır. Arthur'un bilgisayarı, oldukça zor bir soru (çay var mı?) ile yanlışlıkla sıkışır. Dördüncü Zaphod Beeblebrox onları kurtarır. Ortadan kaybolan Zaphod ve Marvin Galaxy editör binasındaki ofislerinde yeniden ortaya çıkarlar.

 

“Hayat, Evren ve Her Şey”, Arthur Dent’in dünyada eski arkadaşı Ford Prefect ile buluşmasıyla başlar. Bu ikili, dünyanın Vogonlar tarafından imha edilmesinden iki gün önce, bir kriket sahasına düşer.

Arthur ve Ford, savaşın arkasındaki gerçek gücün süper bilgisayar Hactar olduğunu keşfeder. Trillian ve Arthur, sanal alanda Hactar ile konuşurlar. Hactar’ın amacı savaş çıkarmaktır.

 

“Elveda ve Bütün O Balıklar İçin Teşekkürler” eserde Arthur Dent, yağmur fırtınasında bir gezegende bırakılır. macerasına Fenchurch’le devam eder. tanrının “Yaratılışın Son Mesajını” yazdığı yere ulaşmaya çalışırlar. Mesajı Marvin okur ve okuduktan sonra mutlu bir şekilde ölür.

 

“Çoğunlukla Zararsız”, serinin son eseridir. Olaylar çirkin gezegen olarak nitelendirilen Lamuella’da geçer. Trillian, Random'ın babasının Arthur olduğunu iddia eder. Trillian galaksiler arası bir muhabir olmak için Random’ı Arthur'la bırakarak oradan ayrılır.

 

“Dune” Eserinin Özeti

Dune dünyası, gelecekte farklı bir zaman diliminde geçmektedir. Zaman, imparatorluk takviminde 10.191 ile 14.000’ li yıllar olarak verilmiştir.

Hanedanlar yaşamı her yönüyle kontrol etmektedirler.

10.191 yılında Arrakis ya da halk dilindeki adıyla Dune gezegeni, Harkonnen Hanedanlığı yönetiminden kurtulmuş ve Atreides Hanedanlığı’nın yönetimi altına girmiştir. Evrende sadece Dune gezegeninde çıkan “baharat” ya da “melanj” olarak bilinen bir madde vardır. Leto’nun eşi ve Paul’ün annesi Jessica, Bene Gesserit rahibeler okulunun üyesidir. Fremenler, Dune gezegeninin yerli halkıdır.

I. Leto, Harkonnenlerin suikasti sonucu yaşamını yitirir.

Paul ve annesi Jessica yaşam koşullarının çok zor olduğu Arrakis çöllerine kaçarlar

Paul, bir Fremen olur ve Müeddib adını alır. Fremenleri örgütleyerek Arrakis Gezegeni’ni ele geçirir ve babasının intikamını alır.

 

“Dune Mesihi” olaylar imparatorluk takvimine göre 10.206 yılında geçmektedir. Paul, Fremenlerle birlikte giriştiği kutsal savaşın galibi olmuştur.

 

“Dune Çocukları” yıl 10.216 / Müeddib ikiz çocukları II. Leto ve Ganimet’i bırakarak çöle gitmiş ve çocuklar küçük olduğu için imparatorluk yönetiminin başına kız kardeşi Alia geçmiştir. Baron Vladimir Harkonnen, Alia’nın zihnini işgal eder

halk sapkınlaşmaya başlamıştır

 

“Dune Tanrı İmparatoru”, Arrakis artık bir çöl olmadığı gibi kum solucanları ve Fremenlerin yuvası da değildir.

II. Leto ile barış dönemi gelse de, 3000 yıldan uzun süren hükümdarlık döneminde bir padişahtan öte acımasız bir tanrıya dönüşmüştür.

II. Leto hem bir solucan hem de Atreides’tir.

 

“Dune Sapkınları”, II. Leto’nun ölümünün üzerinden binlerce yıl geçmiş olmasına rağmen onun gerçekten ölüp ölmediği konusunda net bilgi yoktur.

 

“Dune Rahibeler Meclisi” Mücadelelerin sonunda geriye rahibeler ve saygın analar kalmıştır. Bene Gesserit hâlen II. Leto tarafından çizilen Altın Yol'u sorgulamakta, bir yandan da Eski İmparatorluk'u ele geçiren Şerefli Analar'ın saldırılarına direnmeye çalışmaktadır.

 

Douglas Adams’ın romanı, geleneksel bilim kurgu romanlarının aksine, Dünya’nın ve onun üzerindeki her şeyin yıkımı ile başlar.

Serinin son romanında Dünya hâlâ varlığını sürdürmektedir. Roman, evrenin bir anlam veya bir amaç taşıdığını ortaya çıkarmanın aksine bütün her şeyin anlamsızlığını gösterir.

 

Carl Kropf / eserde üç olayın varlığından söz eder: Bu olaylardan ilki yaşamın, evrenin ve her şeyin anlamının ne olduğu sorusuna yanıt araması için Derin Düşünce bilgisayarının kurulumudur. / Cevap 42’dir. cevabın neden 42 olduğu sorusu yanıtsız kalır. İkinci olay, karakterlerin yemek yemek için evrenin sonundaki restorana zamanda yolculuk etmesidir. Bu yolculuğun amacı zamanın sonunu izlemektir. Restorandaki sıkıcılık yüzünden zamanı izlemekten vazgeçerler. Üçüncü olay ise Arthur’un, tanrının evrene bıraktığı son mesajı keşfetmek ve onu okumak için çabalamasıdır.

 

…yaşamın amacı bir yere varmak değildir. Yaşam başlı başına yolculuktur.

 

Arrakis Gezegeni yönetim açısından kaos ortamından Atreideslerle birlikte bir düzene geçmiş ancak süregelen entrikalar yüzünden tekrar kaosa sürüklenmiştir. Paul Atreides, Arrakis’i tekrar yeni bir düzene sokmuştur.

 

4. Bölüm

Geleceğin Mitolojisi Olarak Bilim Kurgu Romanları

(Clarke) Yeterince gelişmiş bir teknoloji büyüden ayırt edilemez

 

İlksel insanla modern insanı birbirinden ayıran fark yaptıkları eylemlerdir. İlksel insanların mitlerle yaptığı doğayı ve olguları açıklama eylemlerini günümüz insanları bilimle yapmaktadır.

 

…evrensellik çağcıl mitlerin en önemli özelliğidir.

 

Bilim kurgu eserlerinin faydalandığı iki önemli kaynak, Antik Yunan ve İncil mitleridir -Eski ve Yeni Ahit-. Bunların dışında en çok faydalanılan diğer kaynak ise Kuzey Avrupa mitleridir / s. 100

 

“Mitopoetik mitin modern yazarlar tarafından yaratılması; belirli bir grup insan için felsefi fikirleri kontrol eden sembol ve anlatıların geliştirilmesi” anlamına gelir

İlksel mitlerde elementler tanrısal güçlerdir ve mitopoetikte bu elementler tanrısal güçlerin sembolleri hâline gelir.

 

Mitlerden bilime geçişte bilim kurgu bir aşama olarak görülebilir.

Simon Lake, Jules Verne’in “Denizler Altında Yirmibin Fersah” (1869) eserinden etkilenerek denizaltı inşa eden ve denizaltını ilk defa açık denizde başarılı bir şekilde kullanan kişidir. Arthur C. Clarke iletişim uydularını, Robert Heinlein nükleer savaşı önceden tahmin etmişlerdir. Pek çok bilim adamı Mars’a roket fırlatmada Ray Bradburry’nin “Mars Üçlemesi”nden (1950) etkilendiklerini söyler. Aldous Huxley ve pek çok yazar koyun Dolly klonlanmadan önce klonlamayı öngörmüşlerdir. Robert Silverberg “Shadrach” (1976) romanında yapay karaciğeri detaylı bir şekilde betimlemiştir / s. 105

 

Asimov “Vakıf’ (2004) serisinde, Galaktik imparatorluğun çökmekte olan öyküsünü anlatır. Çöküş, Harry Seldon isimli bir matematikçi tarafından öngörülmüşse de önlenememiştir. Seldon, yeni imparatorluk kuruluncaya kadar yaşanması kaçınılmaz olan barbarlık döneminin 30 bin yıldan bin yıla indirilebileceğini hesaplamıştır. Bu amaçla galaksinin iki ucunda ayrı olarak Vakıf kurulur. Serinin ilk kitabından son kitabına gelindiğinde anlatılanların evrenin yeniden yaratıldığı bir yaratılış miti olduğu gözlemlenir.

Ursula Le Guin “Karanlığın Sol Eli” (2016) eserinde, her yanı buzla kaplı ve ortalama sıcaklığın genellikle eksi derecelerde olduğu Gethen (Kış) / Gezegende farklı yönetim biçimleriyle birlikte farklı insan toplulukları yer almaktadır. Bütün insanlar cinsiyetsizdir. Ay döngüsü, 26 gündür ve insanlar bu bir aylık sürede sadece 4-5 günde hormonal dengelerini belirleyip kadın ya da erkek olmaktadır. Hikâyede Ekumen adı verilen ve içerisinde insan ırkı barındıran 80 kadar gezegenin olduğu Birleşmiş Milletler'i andıran bir birlik vardır. Bu birlik, Gethen/Kış isimli erdişi insanların yaşadığı gezegene bir elçi gönderir. Elçinin amacı Gethen'i Ekumen'e katılmaya ikna etmektir. Elçi, yabancı olduğu bu gezegende gerçekleştirdiği gezileri sayesinde çok farklı coğrafyaları ve iklimleri görür. Gezegen içerisinde farklı kültürler ve dinler hakkında bilgiler verilir. Gethen mitleri, Karhide ocak hikâyeleri, yaratılış efsaneleri ve dinî metinlerden sunulan örneklerle yazar, farklı bir gelecek miti tasarlamıştır.

Stanislaw Lem’in “Solaris” (2016) eseri, ilginç bir bilim kurgu dünyası yaratmıştır. Tek bir devasa okyanusla kaplı bir gezegen olan Solaris’te okyanus insanların zihnini okuyabilir, yakınındaki insanları fark edebilir. Okyanusun bir başka önemli özelliği ise insanların insanüstü yeteneklere sahip kopyalarını yaratabilmesidir ancak bilim adamları Solaris’le iletişime geçemezler. Gezegen aynı zamanda bir tanrı rolündedir, yörüngesini kendi belirler, bazen tuhaf şekillerde devasa nesneler yaratır. Okyanus, kendini anlamaya çalışan bilim adamlarının bilinçaltını okuyarak onların derinlerde yatan pişmanlıklarını ve acılarını canlı yaratıklar olarak onlara gönderir. Böylece eser boyunca yazar, tanrı rolünü yüklediği bir gezegenin varoluş mitini yazmıştır. / s. 108-109

 

5. Bölüm

Geleceği Geçmişle Kurgulamak: Bilim Kurgu Romanları ve Çağcıllaştırılmış Mitler

Dune Gezegeni’nin yaratılış miti doğanın döngüselliği üzerine kurulmuştur. Doğanın kuraklığı ve susuzluğu ölümle; verimliliği ve yeşilliği yeniden doğuşla özdeştir. “Otostopçunun Galaksi Rehberi”nde evrenin sırları çözülmeye çalışılır.

…evrenin sırrı çözülürse evren kendini yok edecek ve yerine yenisi gelecektir. İki eserin de öne çıkan önemli kozmolojik unsuru, döngüselliktir. / s. 122

 

Arrakis’in en önemli zenginliği baharat adıyla bilinen melanj bitkisidir.

Melanj, yaşlanmayı geciktirici özelliğe sahiptir. Az miktarda alındığında hafif, günlük iki gramdan fazla alındığında ise şiddetli bağımlılık yapar. Baharatı tüketen kişinin gözleri tamamen maviye dönüşmektedir. Baharat aynı zamanda Paul Müeddib'e kehanet gücünü ve yön buluculara üç boyutlu uzayda seyahat etme yeteneğini verir. Baharatın ortaya çıkış miti “yaradan” adı verilen solucanlarla ilgilidir (s. 133).

 

Atreusoğulları soyundan gelen, ataları Agamemnon olan Paul ve Alia hem Yunan hem de Roma mitolojisinden esintiler sunmaktadır.

Bene Gesseritler, Roma mitolojisindeki Vestal rahibelerine benzemektedir.

Vesta’ya tapma işlemleri ile ilgilenirler. En önemli görevleri devlet ocağının ateşini yanar şekilde tutmalarıdır / s. 138

 

Eserde Paul’e üç isim verilmiştir. Bunlar; Kuisatz Haderach, Usûl ve Müeddib’tir. Kuisatz Haderach -aynı anda pek çok yerde olabilen kişi- ismi, Bene Gesseritlerin -eserdeki rahibeler topluluğu- genetik yoldan üretmeye çalıştıkları, organik zihinsel güçleriyle uzay ve zaman arasında köprü kuracak erkek Bene Gesserit’e verdikleri isimdir. Paul, tüm bu özelliklere uyar. Bene Gesserit’in Paul’ü de ilgilendiren kehaneti şudur: “Günün birinde bir erkek çıkıp ilacın lütfuyla birlikte kendi iç gözünü bulacak ve bizim bakamayacağımız yere bakacak, hem dişil hem eril geçmişlere”. Bahsi geçen kehanetlere uyan kişi Paul’dür. Özellikle Rahibe Ana’nın yaptığı test ve Arrakis’e sürüldükten sonra ilacın lütfu yani melanj baharatı sayesinde Paul, önseziye sahip olmuştur (s. 148).

 

Kahramanın Sonsuz Yolculuğu…

Paul, Caladan’dan Arrakis’e; Arthur ise Dünya’dan farklı gezegenlere doğru bilinmeyenlerin kapısını aralar.

Paul’ün rüyasında Arrakis Gezegeni’nde bir mağarayı görmesi kendisine yapılan bir çağrı niteliği taşır.

Arthur’un habercisi Ford Prefect’tir.

Maceraya atılan iki kahraman çağrıyı reddetmeden kendilerine açılan yeni yaşam kapısından içeri girerler.

 

Paul için gerek Caladan’da gerekse Arrakis’te koruyucu figür olarak pek çok kişi vardır. Leydi Jessica / Dr. Yueh, Kynes, Thufir Hawat, Duncan Idaho, Gurney Halleck ve Dük Leto ve Stilgar…

 

Arthur’un yardımcıları Ford Prefect / Slartibartfast

 

Paul’ün simgesel olarak yeniden doğma evresi mağara ile gösterilmiştir

“İlk eşiğin aşılması” kısmı iki kahraman için üç aşamadan oluşmuştur. Paul için bu aşamalar gomcebbâr testi, Harkonnenlerden kaçış ve Fremen çöllerinde hayatta kalabilme mücadelesinden oluşur. Arthur, Yerküre’nin yıkımından, Vogon gemisinden atlayarak ölümden ve son olarak Altın Kalp gemisiyle yasa dışı iniş yaptıkları için Magrathea gezegenindeki füze saldırısından kurtulmuştur.

 

Erginlenme Aşaması

…kahramanların yeni yaşamlarında bir dizi sınavdan geçtikleri aşamadır.

Sınavları geçen kahramanı bekleyen diğer safha karşı cinsle karşılaşmaktır.

Son olarak düşmanlarını ve korkularının yenen kahraman için “nihai ödül” vaktidir.

Paul’ü Fremen dünyasında bekleyen üç sınav vardır. Bunlardan ilki bir solucanın sırtına binerek kum süvarisi olması, ikincisi Rahibe Analar gibi yaşam suyunu değişime uğratması ve sonuncusu kuzeni Feyd- Rautha ile yaptığı düellodur.

 

Arthur’un erginlenme aşamasının sınavları gezdiği farklı gezegenlerde kendisine verilen görevlerdir.

 

Paul için tanrıça, Chani demektir

Eserde Arthur’un animası olarak görülebilecek diğer kadın Trillian/Tricia’dır.

 

(Paul) Tanrı olmayı hiç istemedim, diye düşündü. Tek istediğim sabah ışığında mücevher gibi parladıktan sonra kaybolan bir çiğ gibi olmaktı.

 

Paul’ün egosundan sıyrılarak, hem dünyevî hem ruhanî dünyasında olgunluğa erişmesiyle “nihai ödül”ü hak etmiştir. Başarılarının ona getirdiği “nihai ödül”, “tanrılaştırılma”sıdır.

 

Dönüş Aşaması

…kahramanın yolculuğu, kahramanın çıktığı dünyaya dönmesiyle son bulur.

 

Paul’ün dönüşü toplumsal düzeni yeniden sağlamak ve kurduğu imparatorluğu yıkmak üzerine kuruludur. Arthur çıktığı uzay yolculuğundan sonra kaybettiği dünyasına geri dönme arzusu içindedir.

 

Paul’ün dönüşünde en büyük yardımcısı oğlu II. Leto’dur çünkü kendi tamamlayamadığı şeyi oğlu tamamlar ve Leto insanların gelecekteki yaşamları için tüm sorumluluğu üzerine alır.

 

Sonuç

Bilim kurgudaki mitler, Antik mitlerden beslenerek modern anlayışa göre uyarlanmıştır.

Mitleri çağcıl yaşama uyarlayan bilim kurgunun kahramanları da mitik kahramanlardan esinlenmiştir.

 

…iki eserde de kozmogoni geniş yer tutmaktadır. Kozmogoni ya da evrenin yaratımı eserlerde döngüsellik üzerine kurulmuştur.

 

Paul Atreides ve Arthur Dent’in iç benlik, gölge, anima/animus ve persona arketipleri ışığında içsel bütünlüklerini tamamladıkları ve kahraman olma yolunda ilerledikleri gözlemlenmiştir.

Dışlanmış Kadın - Luigi Pirandello

Luigi Pirandello - Dışlanmış Kadın



Luigi Pirandello'nun yirmi altı yaşında yazdığı ilk romanı

 

1

Antonio Pentagora sanki hiçbir şey olmamış gibi sakin sakin akşam yemeği için sofradaki yerini almıştı bile.

 

"O, aferin Rocco'cuğum, işte hurdasın!"

 

Biz Pentagoralar... / karılarımızdan yana talihsiziz.

 

…herkesin bildiği gibi kadınların mesleği kocalarını aldatmaktır zaten.

 

2

(Rocco düello hakkında bilgi istiyor, karısı onu aldatıyormuş ve o da onurunu kurtarmak telaşında)

 

3

Marta'nın başına gelenler telafi edilebilinirdi. Ancak babasıyla mantıklı bir şekilde konuşmak imkansızdı.

 

Maria hiçbir zaman tercih edilen evlat olmamıştı. Hep Marta'nın gölgesinde

 

4

Onun bütün kabahati, Alvignani'nin mektuplarını olması gerektiği gibi reddetmeyi becerememesinden kaynaklanıyordu.

Her dürüst kadına, çirkin olmadığı takdirde, birilerinin ısrarlı bakışlarla bakması kolaylıkla mümkündü. Kadın aniden bunu fark edince etkilenebilir, güzelliğinin sezilmesinden hoşlanabilirdi. Hiçbir dürüst kadın, vicdanının derinlerinde, o etkilenme ya da hoşlanma anının günah işlemek anlamına geldiğini düşünmezdi. Bir an için başka bir yaşam, başka bir aşk fikrini hayal etmiş, içinde uyanan o bir anlık arzuyu düşlemiş olsa bile... Sonra çevresindeki şeyler, durumunun, görevlerinin bilincine varmasını, toparlanmasını sağlar, aklını başına getirir ve her şey orada sona ererdi... / s. 31

 

Rocco Pentigora'nın düello haberlerini aldılar.

Sonunda düello yapılmış ve Rocco sol yanağında derin bir yara almıştı. Bir hayat kadınıyla kasabaya dönmüş, kadını evine getirmiş, Marta'nın giysilerini giymeye zorlamıştı

 

5 

(Marta hamile)

 

6

Karanlık odada Francesco Ajala, bir kolu öne uzanmış, diğer kolu ise göğsünün üzerinde kıvrılmış, yüzükoyun yerde yatıyordu.

(Bebek ölü doğdu)

 

7

Doğumdan sonra Marta yaklaşık üç ay boyunca yaşamla ölüm arasında gidip geldi.

 

8

(Marta kilisede… Ailenin geçim kaynağı, deri atölyesi iflas etti)

 

9

(kilisenin ritüellerinden birine katılan kalabalık güruh, Marta ve ailesinin yaşadıkları evin önünden geçerken tehlikeli gerilime sebep oluyor)

 

10

(Rocco olanlardan dolayı suçluluk hissiyle mücadele ediyor)

 

11

Eski evi üzüntüyle boşaltıp yenisine yerleştikten sonra

(Marta) Ertesi sabah eski okulunda başlayacak olan meslek sınavları için hazırlanmıştı.

 

12

(Marta sınavı kazandı fakat aleyhindeki dedikodular/entrikalar devam etti)

Namuslu insanların onu engellemek, çıkmak için uğraştığı çamura iyice gömmek için hazırladıkları iftira henüz kulağına gelmemişti daha!

 

(Rocco) Marta'yı tekrar görebilme, daha doğrusu Marta tarafından görülme arzusunun sebebi neydi? Kendi de bilmiyordu.

(Rocco, Anna ile konuştu)

 

13

Marta'yı fikrinden caydırmamı istedi... Sizin ihtiyaçlarınızı o karşılayacakmış insanların kötü konuşmalarına bir son vermek için.

 

Şimşekler çakan gözlerle, "Ne istiyor ben sana söyleyeyim mi?" diye atıldı Marta. "Cesareti kırıldı, bir yandan pişman oldu, öte yandan... ben başımı kaldırmaya yeltendim, değil mi? O zaman o yere serildi! Tekrar başımı öne eğmeye çalışıyor. Aşağı! Aşağı! / s. 93

 

Marta, olanlara boyun eğip, onları kabullenip adaleti zamana bırakmalıydı.

 

(Marta’nın annesi Torchiara’ya kızının uğradığı haksızlığı anlatır)

"Öff!" diye söylendi Torchiara. "Bu rezil meseleden bıktım artık! Zavallı kadıncağıza acıyorum. Ama ben ne yapabilirim ki, eğer kızı... Beni anlıyorsun değil mi?

Blandino'ya Bayan Ajala'nın ziyaretinin sebebini anlatmaya başladı.

"Nasıl yani? Sen de onu böyle gönderdin mi?" diye haykırdı cevap olarak Blandino.

 

14

Yaklaşık üç ay sonra Marta, birdenbire okul müdüründen bir davet aldı.

Küçükhanım! Küçükhanım! Burada çalışacaksınız!

Okulun ilk gününden itibaren savaş yeniden başladı.

Okulun diğer namuslu ve kızkurusu öğretmenleri ona hemen cephe aldılar.

 

Yaklaşık bir ay sonra milletvekili Alvignani'den, biri Marta'ya, diğeri ise müfettiş

Torchiara'ya iki mektup geldi.

 

İkinci Bölüm

1

…dört aydınlık odacığı olan havadar, neşeli bir ev kiraladılar.

 

2

Marta, hem annesine hem de Maria'ya, babasının sağlığında deri atölyesi varken yaşadıkları refahı ve mutluluğu yeniden yaşatmayı arzuluyordu. Bunu başarabilmek için her türlü fedakarlığı göze alıyordu.

 

Bazı akşamlar, Don Fifo ve karısı üç kadına arkadaşlık etmeye geliyordu, rahmetli Doro da sohbetlerin baş malzemesi olmaya devam ediyordu.

Marta, onlardan kayınpederi Pentagora'nın karısı Bayan Fana'nın büyük bir yoksulluk içinde yaşadığını öğrendi.

 

Mormoni, / hindi gibi kabarıyordu. Sanki böyle böbürlenerek Marta'ya, "Haberin var mı şekerim? Sen bana ilgi göstermezsen ben de sana göstermem, boş umutlara kapılma!" der gibiydi. Ancak Marta'ya bal gibi ilgi gösteriyordu işte, hem de nasıl! Kimi zaman neredeyse oracıkta patlayacak gibi oluyordu. Tüm sandalyelerin adeta ona özel bir kaideye dönüştüğü ve otururken, "Büstümü böyle yontun!" der gibi takındığı görkemli pozlarını bile kaybetmişti artık.

 

3

(görevli olduğu okuldaki öğretmenlerden birkaçı Marta’nın cezbine kapıldı)

 

Falcone başını çevirdi ve biraz ileride, sağ kaldırımda, bir şemsiyenin altında durmuş ona ve Marta'ya bakan iki adam gördü

Onlar, Rocco Pentagora ve Bay Madden'den başkası değillerdi.

 

4

Anna Veronica'nın mektubundaki tehdit barizdi.

Yeni bir skandal...

 

5

Kocalan ölünce evlerini birleştiren iki kız kardeş, eski evlerine ait fuzuli yer işgal eden ve işe yaramaz eşyalardan hiçbirini atmak istememişlerdi.

 

"Niye ölmüyorsun?" diye soruyorlardı aynı anda birbirlerine.

Evin iki farklı kanadında birbirlerinden ayrı yaşıyorlardı.

 

6

Gregorio Alvignani gelmişti. Palermo'daydı

 

7

Yaşlı kapıcı parmaklarını şıklatıp özel bir ses çıkararak çağırdı kuşları.

Durun, terası göstermeyi unuttum! Görmelisiniz, enfes bir manzara. Dağlara sanki elinizle dokunacakmışsınız gibi.

 

8

Yanında yürüyen ve ansızın onu alıp götürmeye gelen o gözüpek ve nazik adama ait olduğunu hissediyordu ve Alvignani'nin sanki onun üzerinde doğal bir hakkı, Marta'nın da onun ardı sıra gitme zorunluluğu varmışçasına onun peşinden gidiyordu (s. 152).

 

9

Alvignani'nin kollarının arasından ayrılmak istemediği için değil, orada en derinlere yuvarlanmış, herkesin onu itmek için çaba harcadığı, arkasından aceleyle iteleyerek sürüklediği son noktaya ulaşmış gibi hissediyordu kendini artık. Bu durumdan nasıl kurtulacaktı?

 

10

Vicdan dediğim şey, içimde barındırdığım diğerlerinden başkası değil,

 

11

"Palermo'da ne işin var?"

Blandino. "Şimdi Rocco Pentagora ile karısını yeniden barıştırma zamanı."

Neredeyse ölecekti."

"Pentagora mı? Gerçekten mi?"

"Ya, Rocco, evet, tifodan... Haberin var mı bilmem,

 

12

(Marta) benim için hiçbir kurtuluş yok artık. Haberin olsun! Ölmekten başka çare yok!"

 

13

"Rahmetli babana o akşam dememiş miydim ben? Gerçekler er geç aydınlanacak, kızının masumiyeti kanıtlanacak diye! Bekle demiştim, bekle... Ah, keşke bugünleri görebilseydi! Ağlama, ağlama kızım... Neyin var? Hay Tanrım, Marta, neyin var?"

 

Anne, faydasız! Bana bugüne kadar yaptıklarının, önce o kocam olacak Rocco'nun, sonra babamın yaptıklarının telafisi olabileceğine inanıyor musun gerçekten? Yok, anne, yok, telafisi yok... Ben herkesin gözünde, her daim aynı kalacağım...

(Marta, Alvignani’yle konuştu ve Rocco’ya mektup yazmaya karar verdi)

 

14

Demiryolu istasyonuna gidecekti ve bir trenin altına atacaktı kendini ya da sahilin ıssız bir noktasında kendini denize bırakacaktı.

Odasından çıkarken, "Ne güzel bir gün!" dedi Maria'ya.

 

Ölmek üzere olan kayınvalidesine yaptığı bu ziyaretle Marta'nın kocasının pişmanlığına bir yanıt vermek ve barışmayı kabul etmek istediğini sandı.

Marta ise, karanlık odada şalını ve şapkasını ararken kendi kendine, "O da bir kurban olmalı. Onu görmek, onu tanımak istiyorum... " diye düşünüyordu.

 

Bir elini siper ettiği yanan kibritin ışığı karanlıkta cılız bir ateş gibi kıpırdanıyordu.

 

Oturduğu yerden kalkıyor, ayaklarının ucunda ölü gibi yatan hastaya yanaşıyor, hala nefes alıp almadığına emin olmak için kulağını yaklaştırıyor ve sonra tekrar oturup, "Nasıl da huzurlu!" diye düşünüyordu. "Ölüyor oysa...

 

15

…öğleden sonraya doğru Rocco Pentagora çıkageldi.

 

Babamın bizi yokluk içinde bıraktığını düşün. Annem ve Maria... Günahsız onlar... Senin yüzünden. Tüm kentin dilinde, yolun ortasında yapayalnız, zavallı üç kadın...

 

Artık çok geç, Rocco! Artık olmaz... Daha önce af dilemeliydin benden, bu ses tonuyla, seni reddetmezdim o zaman... Şimdi olmaz, artık mümkün değil!"

"Niçin?"

"Ölmem lazım. Evet... Öleceğim. Ama... Tanrım... Tanrım! Kendimi savunamadım... Öfkem içimde kaldı... Artık ben neyim? Beni görebiliyor musun? Neyim ben? Şimdi senin özrünü kabul etsem bile, senin yüzünden insanların beni sandıkları ve her zaman sanacakları şeyim artık. Artık çok geç. Anlıyor musun? Kaybettim! Bana ne yaptığını görüyor musun? Yalnızdım... Beni canımdan bezdirdiniz... Yalnız ve dayanaksızdım... Artık kaybettim!" / s. 203-204

 

(Rocco) "Bak... Anneme bak... Affediyorum... Affediyorum... Burada kal. Onu birlikte bekleyelim..."

Türkçeleştiren: Esin Gören

Everest Yayınları, Nisan 2011

 

29 Ocak 2023 Pazar

Kültürel Antropoloji

Kültürel Antropoloji

William A. Haviland, Herald E. L. Prins, Dana Walrath, Bunny McBride

 


…kitap, üniversite düzeyinde antropolojiye giriş dersleri için tasarlanmıştır.

 

Mercator'un haritası,

 

BİRİNCİ KISIM

Antropoloji: İnsanlığı Tanıma Sorunu

Antropolojinin alanı, / insanlığın geçmişi ve bugünüyle ilgili her şeyi içerir.

…kültürel antropologlar insanın görüşleri, değerleri ve davranışları konusunda uzmanlaşırken, fiziksel antropologlar insanı biyolojik bir organizma olarak ele alır (s. 48).

 

Bakla / alyuvarlarda sıtma hastalığına neden olan bir parazitin gelişimine engel olur. Sıtmanın sıkça rastlandığı Akdeniz ülkelerinde sıtma mevsimi boyunca sofralardan bakla eksik olmaz (s. 49).

 

Antropolojinin Niteliği

Antropologlar dört temel alt dalda çalışırlar. Fiziksel antropologlar, Kültürel antropologlar, Arkeologlar ve dilbilimciler…

…antropolojik bulgular, kültüre bağlı iddialar karşısında elimizdeki tek tutarlı denetim mekanizmasıdır.

 

…kültür, toplumun, yani yapılandırılmış insan gruplarının, çoğu zaman kendileri farkında olmadan yaşamlarını düzenleyen, herkesçe kabul edilmiş kurallardır. Bu kurallar biyolojik kalıtımla kazanılmaz, sonradan öğrenilirler.

 

Kültürel antropoloji iki ana öğeden oluşur: etnografya ve etnoloji.

…bir antropolog, üyesi olduğu toplumu antropolojik açıdan incelemek isterse, başarılı bir sonuç elde etmek önce başka kültürler üzerinde çalışmış olmalıdır.

 

Etnoloji: kültürel antropolojinin kültürler arası karşılaştırmalar yapan ve gruplar arasında ortaya çıkan bazı önemli farklılıkları ve benzerlikleri açıklamak üzere kuramlar geliştiren dalıdır.

 

Küreselleşme genellikle zengin ülkelerdeki yüksek eğitim düzeyine sahip gruplara önemli kazanımlar sağlarken gelişmekte olan ülkelerin gelişimine pek katkıda bulunmamış, hatta geleneksel kültürlerin yıpranmasına yol açmıştır.

 

İKİNCİ BÖLÜM

Kültürün Özellikleri

Kültürün en gözle görünür dışavurumlarından biri de kendini süsleme,

Kültür, davranışlarda yansımasını bulan soyut görüşler, değerler ve dünyaya dönük algılardan oluşur.

 

Amishler

Kültürlenme yoluyla insanlar, yiyecek, uyku, korunma, arkadaşlık, kendini savunma ve cinsellik gibi biyolojik gereksinimlerin doyumunun toplumsal açıdan uygun yolunu öğrenir.

 

Papua Yeni Gine'deki Trobriand Adaları

 

Malinowski bütün başarılı kültürlerin üç temel gereksinim düzeyini çözüme kavuşturmuş olduğunu söyler. Bu gereksinim düzeyleri biyolojik, aletsel ve bütünleştiricidir / s. 132

Kültür, yaşam için gerekli mal ve hizmetlerin üretimini ve dağıtımını sağlamalıdır. Üyelerinin biyolojik ve psikolojik gereksinimlerini karşılamalı ve biyolojik sürekliliğin korunması için bir üreme yapısı oluşturulmalıdır. Yeni üyelerin her birinin etkili birer yetişkine dönüşebilmesi için kültürlenme süreci gerçekleştirilmelidir.

 

…bir kültür, üyelerinin tatmin edici olduğunu düşündüğü bir yaşamı güvence altına aldığı sürece başarılı kabul edilir.

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İnsan Kültürünün Başlangıcı

Paleonantropologlar, eski insan fosillerini bulur ve inceler. (Hülasa bu incelemelerinin sonucunda insan olsa olsa bir tür maymundur deyiverdiler)

 

İKİNCİ KISIM

Kültür ve Hayatta Kalma: iletişim Kurma,

Çocuk Yetiştirme ve Hayatta Kalma Mücadelesi

Hayatta kalma mücadelesi.

Kültür, öğrenilir; bu nedenle bir kişiden diğerine, bir kuşaktan diğerine aktarılır. Bu aktarım için etkili bir iletişim sistemi gereklidir.

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Dil ve İletişim

İnsan dili, iletileri aktarırken beden hareketleri ve yüz ifadeleriyle birlikte, ses tonu ve yüksekliğinin de kullanıldığı bir sistemdir.

Sesin niteliği, konuşmacının sesinin arka planı olarak işlev görür.

Dile eşlik eden ve anlam taşıyan seslere “yan-dil” diyor.

 

…dillerin yaklaşık % 70'i tonlamalıdır, yani konuşulan sözcüklerin ses perdeleri arasındaki farklar yalnızca telaffuzunda değil, sözcüğün anlamında da fark yaratır.

 

Dil kullanımımız kültürümüzü, kültürümüz ise dili kullanış biçimimizi yansıtır.

 

Kuzey Ute Kabilesi

 

…kişinin düzenli olarak kullandığı dil yapısı, o kişinin çevresini anlama biçimini de etkiler. Evrenin resmi, bir dilden diğerine göre değişir.

Edward Sapir ve Benjamin Lee Whorf’un görüşlerini izleyen bazı dilbilimsel antropologlar, dilin insanların düşünce ve davranış yollarını şekillendirdiğini öne sürerler.

 

…insanların akrabalık ilişkilerini tanımlamak için kullandıkları sözcükler / bir kültür hakkında önemli bilgiler verir. Antropologlar, bir toplumda insanların akrabalarına verdikleri adlara bakarak ailelerin yapısını, hangi ilişkilerin önemli olduğunu ve ilişkiyi belirleyen egemen tutumu anlayabilir.

 

Bugün kullanılan alfabelerin çoğu Fenikelilerin alfabesinden türemiştir. Yunanlar bu alfabeyi 2800 yıl önce benimsemiş ve karakterleri kendi dillerindeki seslere uyacak biçimde değiştirmişlerdir.

 

BEŞİNCİ BÖLÜM

Toplumsal Kimlik, Kişilik ve Cinsiyet

Bolivya dağlık bölgesindeki Laymi köyünde yaşayan Aymara yerlileri, bir ad verene kadar bebeği, gerçek bir insan olarak kabul etmez (s. 269).

İzlandalılar, babalarının ilk adını çocuklarına soyadı olarak verirler.

Nijeryalı bazı etnik gruplarda anne baba ve bazı akrabalar, doğan çocuğa üç ve daha fazla ad verir. İlk ad ailenin maddi durumunu, ikinci ad ailenin çocuktan beklentisini, üçüncü de çocuğun ait olduğu soy ya da klanı, efsanevi bir kahraman ya da bir tanrıyı, hatta ailenin kutsal saydığı bir nesneyi yansıtır (s. 270).

 

Çocuğun vatandaşlık hakları ve toplumsal kimliği, ona verilen ad ile yerleşir. Ad verme kültürler arasında çeşitlilik gösterse de evrensel bir uygulamadır.

 

Kişilik (personality) sözcüğünün kökeni Latince maske sözcüğüdür ve herkesin yaşam sahnesinde kendine düşen rolü oynaması görüşünü yansıtır.

 

Her kültür, geniş bir olasılık yelpazesinden, kurallara uygun ya da ideal olarak gördüğü özellikleri seçer. Bunlara uygun davranan bireyler ödüllendirilir; diğerleri bundan yoksun bırakılır.

 

ALTINCI BÖLÜM

Geçim Yöntemleri

Yaşam için zorunlu olan uyarlanma; organizmaların, belirli bir çevreye dönük yararlı bir uyum gösterme sürecidir.

 

Avcı-toplayıcıların yıllık enerji tüketimi, herhangi bir insan grubundakinden daha azdır. Ancak ilk özgün zengin toplumu incelediğinizde, avcı toplayıcılardan daha zengin olduklarını söyleyemeyiz çünkü her ikisi de üyelerinin malzeme gereksinimlerini karşılayabiliyordu. Avcıların zengin olduğunu kabul etmek, içinde bulunduğumuz yaşam koşullarında insanların bitmek tükenmek bilmeyen istekleri ve bunları karşılamada yetersiz kalan kaynakları arasındaki uçurumu kapatmak için köleleşmemizin çağdaş toplumların trajedisi olduğunu kabul etmek demektir (s. 327).

 

…nemli tropik iklimlerde orman yakarak tarım arazisi açma tekniği, en iyi bahçıvanlık tekniklerinden biridir.

 

Mekranotiler…

 

Bahtiyariler / s. 348

 

İnsanın toplumsal örgütlenmesinin üç önemli öğesi büyük olasılıkla et için avlanma sırasında gelişmiştir. Bunlar cinsiyete dayalı iş bölümü, yiyecek bölüşümü ve gündelik etkinliklerin yapıldığı ve et paylaşımının gerçekleştiği yer olarak kampların kullanımıdır. Yiyecek toplayıcı toplulukların en belirgin özellikleri eşitlikçi yapılarıdır.

 

Yiyecek toplayıcılıktan yiyecek üreticiliğe, yoğun tarımcılık ve sanayileşmemiş kentlerden sanayi toplumuna geçiş…

 

YEDİNCİ BÖLÜM

Ekonomik Sistemler

…cinsiyete bağlı ayrımlar yaşamış toplumlar, eşitlikçi toplumlar üzerinde baskı kurarak bu toplumlardaki eşitlikçi yapıyı bozmuşlardır.

 

Karl Polanyi, maddi malların dağıtımını başlıca üç kültürel sistem içinde değerlendirir: Karşılıklılık, yeniden dağıtım ve piyasa takası.

 

Amerika'da İspanyol sömürge yönetiminin ilk 150 yılında tonlarca saf gümüş, gemilerle İspanyol sahil kenti Sevil'e taşındı ve İspanyol parası olarak basıldı. Elden ele, cepten cebe, nesilden nesle geçerek tüm dünyayı dolaşan bu paralar sayesinde tüccarlar ve bankerler de geleneksel toplumlarda köklü ekonomik değişimlerin yaşanmasına neden oldu, böylece dünyanın büyük bir kısmında tüccar kapitalizmi (merkantilizm) kavramı doğdu (s. 399).

 

Altyapıdaki ya da ekonomik tabandaki bir değişiklik, toplumun sosyal yapısı ve üstyapısındaki iç içe geçmiş öğeleri de etkiler.

…geleneksel kültürlerdeki ekonomik etkinlikler; sosyal, siyasal hatta ruhani öğelerle çok karmaşık bir şekilde birbiriyle bağlantılıdır. Bu karmaşık ilişkileri dikkate almayan kalkınma programları, toplumda beklenmedik olumsuz sonuçlar doğurabilir (s. 403).

 

Ekonomiye antropolojinin bakış açısından yaklaşım günümüz uluslararası gelişim ve ticaret dünyasında büyük bir önem kazanmaya başlamıştır. Bu yaklaşım dikkate alınmazsa, gelişmemiş denen ülkelerdeki kalkınma programları başarısızlıkla sonuçlanacak ve uluslararası ticaret, karşılıklı kültürel yanlış anlamalar yüzünden sayısız engele takılıp kalacaktır (s. 408).

 

ÜÇÜNCÜ KISIM

Grupların Oluşumu: İşbirliği Sorunu

 

SEKİZİNCİ BÖLÜM

Cinsiyet ve Evlilik

…evlilik, bu sorunun çözülmesi konusunda toplumlara kültürel bir yapı sağlar. Pek çok kültürün, evliliğin bu temel işlevine yüklediği değer, gösterişli evlilik törenlerinden de belli olur.

…eşleşme biyolojik, evlilik kültüreldir.

 

(Hindistan) Nayarlard'a ev halkı yalnızca anne, çocukları ve kadının akrabalarından oluşur. Bu oluşuma kan bağıyla akrabalık adı verilir. Kadının ilişkiye girdiği kocalar, yani evlilik bağı oluşturduğu erkekler ev halkından sayılmaz.

 

Dünya topluluklarının %80-85'i çok kadınla evliliğe olumlu bakar. Asya ve Afrika'nın çoğu bölgesinde karşımıza çıkan çok kanlılık, Avrupa ve Kuzey Amerika'da az da olsa görülür.

 

Birçok toplumda evlilik ve bir aile kurulması o kadar önemli konulardır ki gençlerin kendi başlarına karar vermesine izin verilmez.

 

Başlık parası, gelinin bundan sonra yaşayacağı yeni evinde çocuk doğurmasının yanı sıra, işgücünden yararlanılmasının da beklendiği toplumlarda görülür. Kızın ailesi eksilen işgücünü bu şekilde karşılamaktadır.

 

Yoğun tarımla uğraşan Batı, Güney ve Doğu Avrupa toplumlarında da kızlar evlenirken beraberinde çeyiz getirir.

 

(Kadın kadına evlilik) Nandiler / s. 452

Erkek çocuğu olmamış kadın bu sorunların üstesinden gelebilmek için genç bir kadınla evlenir, genç kadına kocalık yapar. Amaç, erkek çocuk doğuramamış kadının genç kadın sayesinde erkek varisler edinmesidir. Genç kadın, evlendiği erkek çocuk doğuramamış kadının kocasıyla cinsel ilişkiye girer. Erkeğin kadına karşı hiçbir sorumluluğu yoktur. Bu birleşmeler sonucu eğer erkek çocuk dünyaya gelirse çocuğun sorumluluğunu erkek çocuk doğuramamış kadın, yani dişi koca üstlenir.

Kadının dişi koca olması, kadın kimliğinden vazgeçmesini ve erkek gibi davranıp, giyinmesini gerektirir.

 

Sanayi ve sanayi sonrası toplumlarının çoğunda evlilik, gençlik ve güzelliğin vurgulandığı romantik aşk hayali üzerine kurulmaktadır. Dünyadaki diğer toplumlarda evlilikler böylesi önemsiz ve geçici kavramlar üzerine kurulmaz.

 

DOKUZUNCU BÖLÜM

Aile ve Ev Halkı

…Roma Katolik Kilisesi tarafından yapılan bir takım / düzenlemelerle akraba evlilikleri yasaklanmakta, evlat edinme engellenmekte, çok kanlılık, nikahsız birliktelik, boşanma ve tekrar evlenme kınanmaktadır. Bu uygulamalar bir erkek ve kadın arasındaki evlilik bağını güçlendirmenin yanı sıra birçok insanı erkek bir varisten mahrum bıraktı. (varisi olmayanların mülkleri bu sayede kilisenin eline geçti)

…böylece Kilise birçok Avrupa ülkesinde en büyük toprak sahibi oldu (s. 464).

 

Evli çiftin, erkeğin babasının yanına yerleşerek orada yaşamasına, baba yanı yerleşim (patrilokal) denir.

…geçimi hayvancılık ya da yoğun tarıma dayalı toplumlarda bulunur.

Böyle durumlarda gelinin ailesi hem işe yarayacak bir aile üyesini / kaybetmiş olur. Bu nedenle aileye sıklıkla başlık parası olarak bilinen bir tazminat ödenir.

 

Evli çiftin, kadının ailesi ile birlikte yaşamak üzere kadının ev halkına katılmasına ana yanı yerleşim (matrilokal) denir.

 

Yeni evli çiftin gelin ya da damadın ailesinden ayrı bir yere yerleşmeleri, ayrı yerleşme (neolokal) olarak adlandırılır.

…bu yerleşim türü, ABD gibi sanayileşmiş toplumlarda, ekonomik etkinliklerin çoğunun aile dışında yapıldığı ve bireyin iş bulabilmek için bir yerden diğerine taşınmasının gerekebileceği toplumlarda, diğer bütün yerleşim türlerine göre daha uygundur.

 

…dünyanın çoğu toplumunda yoksul, ayrıcalıksız ve dezavantajlı kesimi oluşturur.

 

…Hayatta kalabilmek için grup yaşamına duyulan bağımlılık, insanların temel özelliklerinden…

 

ONUNCU BÖLÜM

Akrabalık ve Soy

Yeni Zelanda'daki Maoriler

Polinezyalı ataları, bu ada ülkeye waka adı verilen büyük kanolarla gelmiş

Kuşaklar boyunca bu çocuklar, iwi (klan) denen büyük soy grupları oluşturdular. Bugün her bir Maori bir iwi'ye aittir ve ailesinin soyağacını 25 kuşak geriye götürerek atalarının kim olduğunu öğrenebilir. / s. 499

 

Yiyecek toplayıcılar ya da sanayileşmiş / toplumlarda insanlar, anne ve baba tarafından kan bağı bulunan en yakın akrabalarına bağımlıdır.

 

1949'daki komünist yönetime kadar kırsal Çin toplumunun çoğu baba soyluydu

…yerleşim de baba yanıydı ve Han Çinlilerinde çocuklar, babanın ve babanın erkek akrabalarının yönettiği bir ev halkı ortamında büyüyorlardı.

…amca, ikinci baba gibidir. Aynı saygı ve sadakat ona da gösterilir.

Tsu / sülale

…aynı klan içinde aynı soyadını taşıyan hiçbir insan birbiriyle evlenemez.

 

Klanlarda / üyeler arasında dayanışmayı ve tanınmayı sağlamak için / özel nesneler simge olarak kullanılır. "Totem" adı verilen bu simgeler, genellikle klanın efsanevi kökeniyle ilgilidir

 

Totem sözcüğünün kökeni Amerika Yerlisi Ojibwalarda "o benim akrabam" anlamına gelen "ototeman" sözcüğüdür.

Boy / atalarının ortak olup olmadıkları kesin olarak bilinmeyen ama ortak kabul edilen, en az iki klandan oluşan tek taraflı bir soy grubudur.

 

Kol /  Bütün toplumun soy temeline göre ikiye bölündüğünde ortaya çıkan gruplar.

 

Sanayileşmemiş toplumlarda; güvenlik, malların veya kaynakların bölüşülmesi ve kullanımı gibi ailelerin ya da ev halklarının tek başlarına çözemeyecekleri sorunları, genellikle akrabalık grupları çözmeye çalışır. Toplumlar daha büyük ve daha karmaşık bir yapı kazandığında bu sorunları çözme işini, resmi politik sistemler üzerine alır.

 

…kültürel kurallar, akrabalık ilişkilerinin nasıl tanımlanacağını belirler. Cinsiyet, kuşak ve soy ağacı gibi etmenler akrabaların ayırt edilmelerini sağlar.

Hawaii sistemi en basit akrabalık sistemidir. Aynı cinsiyetteki ve aynı nesildeki tüm akrabalar için aynı kavram kullanılır. İngilizce konuşan Kuzey Amerikalıların kullandığı Eskimo sistemi ve diğerleri de, çekirdek aileyi vurgular ve diğer akrabaların adlandırılmasında genellikle pek ayrım yapmaz. Iroquois sisteminde bir kişinin babası ve amcası için ortak bir sözcük, annesi ve teyzesi için de ortak bir sözcük kullanılır. Paralel kuzenler erkek ve kız kardeşlerle eş tutulur ancak çapraz kuzenler ayrı görülür (s. 536).

 

ON BİRİNCİ BÖLÜM

Cinsiyet, Yaş, Ortak Çıkarlar ve Sınıfa Göre Gruplandırma

…bireyler, akrabalığın çok ötesine geçen karmaşık toplumsal yapılar içinde başarılı olma sorunuyla karşı karşıyadır.

 

Tabakalaşma; toplumun, temel kaynaklardan, gücünden ve saygınlığından eşit yararlanmayan iki ya da daha fazla toplumsal sınıfa bölünmesidir.

 

Kenya'da yaşayan Tirikiler / Bu toplumda on beşer yıllık dönem içinde doğmuş her erkek çocuğu, o dönemde üyeliğe açık belirli bir yaş kümesine üye olur.

…ilk ya da "savaşçı" yaş grubu, ülkeyi korumakla sorumludur

Bir sonraki yaş grubu olan "Büyük Savaşçılar" daha sonra yönetsel sorumluluk üstlendiklerinde gerek duyacakları becerileri öğrenmek dışında başka görev üstlenmezler.

Yargıç Büyükler", üçüncü yaş grubudur; yönelimle ilgili görevlerin çoğundan ve yerel çatışmaların çözümlenmesinden sorumludurlar.

"Manevi Büyükler", dua törenlerinde ve üye alma törenlerinde, atalara ait tapınakların çevresinde yapılan ibadetlerde rahip görevini yüklenir ve yöneticilik yapar.

 

…nüfusu büyük ve çeşitlilik gösteren kentsel uygarlıklarda tabakalaşma kaçınılmazdır.

…toplumsal tabakalaşma, kurumsallaşmış eşitsizliğe neden olur.

 

DÖRDÜNCÜ KISIM

Düzen Arayışı: Düzensizlik Sorunu

Din ve politika / ikisi de aynı amacı (amaçları) gerçekleştirmeye uğraşır: toplumu / korumak…

 

ON İKİNCİ BÖLÜM

Politika, Güç ve Şiddet

Bütün toplumsal ilişkiler güçle bağlantılıdır

Toplumsal denetim, içsel -bireylerin içine işlenmiş kültürel değerler aracılığıyla- ya da dışsal, yaptırımlar aracılığıyla olabilir.

 

Politik örgütlenme: Bir toplumda gücün dağıtımı ve toplumda bulunuş biçimi; toplumsal düzeni oluşturma, sürdürme ve toplumsal düzensizliği azaltma aracıdır.

Dört temel politik sistem: zümreler (band), kabileler, şeflikler ve devletler

 

Kabile sözcüğü / olumsuz ya da küçültücü anlamda kullanılır. …devlet olarak örgütlenmemiş her türlü insan grubunu ifade etmiştir.

 

Zümrelerde ve kabilelerde politik yetki, merkezi değildir ve her grup hem ekonomik hem de politik açıdan özerktir. Politik örgütlenme akrabalık, yaş ve ortak çıkar gruplarına dayanır.

 

Şeflik, iki ya da daha fazla yerel grubun tek bir yönetici -şef- altında örgütlendiği ve onun altındakilerin sıradüzensel biçimde dizildiği bölgesel bir yönetim biçimidir.

 

…devlet ve ulusun birbiriyle denk düşmesi ender görülen bir durumdur.

 

Kültürel denetim, bireylerin akıllarında derin bir biçimde içselleşmiş inançlar ve değerler aracılığıyla denetimdir. Toplumsal denetimde ise açık bir 'baskı aracılığıyla dışarıdan uygulatma vardır.

 

…büyücülük bazen toplumsal denetim aracı olarak işlev gösterir

Birey komşusunun kendisine kara büyüyle karşılık vereceğini düşünürse ona bir rahatsızlık vermeden önce iki kez düşünür.

 

Kanada'nın kuzeyindeki lnuitler / şarkı düellosu / kişiler birbirlerine hakaretler içeren ve yalnızca o durum için bestelenmiş şarkılar söylerler. Toplum müdahale etmese de alkışların yoğunluğu düelloyu kimin kazandığını belirler.

 

Yasalar, insanların toplumun diğer bireylerine dönük kişisel hak ve görevlerini bilmelerini sağlar. Yasanın ikinci temel işlevi, yetkililerin yaptırımların uygulanmasında baskı kullanmasını sağlamasıdır. Merkezi politik sistemlerde bu yetki genelde hükümet ve hükümetin yargı sisteminin elindeyken, merkezi olmayan sistemlerde, güç kullanma yetkisi doğrudan zarar gören tarafa verilebilir. Üçüncü olarak yasa, toplumsal ilişkileri düzenler ve toplumsal esnekliği sağlar.

 

Liberya'nın Kpelle kabilesinde işlenen bir suçun faili bulunamamışsa şüphelenilen kişileri konuşturmak için hükümetin yetkilendirdiği bir kişi, kızgın bıçağı şüpheli sanıkların bacağına değdirir. Eğer bacak yanarsa şüpheli suçludur, eğer yanmazsa kişi masum kabul edilir.

 

Bir toplumun politik sistemi ne olursa olsun, / insanların bağlılığını kazanabilecek yollar bulmalıdır.

Merkezi politik sistemler, toplumsal denetim aracı olarak baskıyı kullanır.

…yasallığa dayalı güç simgeseldir ve gücü tanıyan ve kabul edenlerin olumlu beklentilerine dayalıdır.

 

Din çoğu zaman politik düzene yasallık kazandırır.

Kilise ve devletin resmi olarak ayrılmasına karşın hükümetin dini yasallığı her alanda geçerlidir.

 

ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Maneviyat, Din ve Doğaüstü

Din, ruhani gerçeklik ya da doğa üstüyle ilgili görüşlerin yanı sıra birbiriyle ilişkili inançlar ve törensel geleneklerin örgütlü bir sistemidir.

Din, bilinmeyeni açıklayarak kaygıyı azaltır, kriz dönemlerinde doğaüstü güçlerin yardım edeceği inancıyla insanları rahatlatır. İnsanda doğru ve yanlış bilincini oluşturur, kabul edilebilir davranış örneklerini belirler ve karar verme yükünü bireylerden alıp doğaüstü güçlere aktarır (s. 642).

 

…söylenceler (mitler), dini inançlar ve uygulamaları mantığa bürüyen açıklayıcı anlatılardır.

 

Şaman sözcüğü ilk olarak canlıcılık inancına sahip Tungus ve diğer Sibiryalı yarı göçebe toplumlarda tıbbi-dini uzmanlara ve manevi liderlere verilmiş addır.

 

Geçiş ayinleri

 

Pekiştirme ayinleri bir grubun yaşamındaki bir bunalım anında yer alan ve bireylerin birbirine bağlı kalmasını sağlayan törenlerdir. Yaşanan bunalım, hasadı etkileyecek derecede bir kıtlığın yaşanması, düşmanın savaş açması, bir salgın hastalığın baş göstermesi gibi çeşitli olaylar olabilir ve toplu olarak yapılan törenlerde tehlike duygusu rahatlatılmaya çalışılır.

 

…hem din hem de büyü, doğrudan doğaüstüyle ilgilenir.

 

Doğa üstü varlıklar üç temel başlık altında toplanabilir. İlahlar (tanrı ve tanrıçalar), ataların ruhları ve diğer ruhani varlıklar.

 

Canlıcılık (animizm), kendilerini doğanın bir parçası olarak gören insanlar arasında yaygındır ve doğanın canlı olduğuna ya da bedenlerden ayrılabilen ve her biri bir kişilik sahibi olan ruhlarla bir enerji kazandığına ilişkin bir inançtır.

 

Ayinler dinin uygulamasıdır. Ayinler aracılığıyla toplumsal bağlar pekişebilir.

Büyücülük, insanların kişisel bir suçluluk duygusu üstlenmeden başlarına gelen şanssızlıkları açıklamak için etkili bir araçtır.

 

ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Sanat

Antropologlara göre sanat, bir toplumun ortak görüşlerinin, değerlerinin ve ilgi alanlarının bir yansımasıdır.

 

…sanat, din ile ilişkilidir

…din, deneyimlerden anlam çıkarma sanatıdır.

 

Dövmeler güzel ve estetik bir görüntü oluşturmanın yanı sıra, dövmeyi taşıyan kişinin kişiliği ve toplumdaki yeriyle ilgili çeşitli anlamlar da barındırabilir.

Dövmenin ilk sağlam kanıtı Ötzi, "Buz Adam"dır. İtalya-Avusturya sınırında dağcılar tarafından bulunan bu 5.300 yıllık mumyalanmış bedende elli yedi tane mavimsi siyah renkte dövme vardı.

 

Yorumlayıcı düzeye geçmek için simgeleri ve sanatı yapan kişilerin inançlarını bilmek gereklidir.

 

Halkbilgisi (folklor) kavramı, bütün toplumların sözlü geleneklerini kapsamıştır.

 

Quebec'in güneyindeki Abenakilerin geleneksel yaradılış söylencesi:

Başlangıçta "yüce sahip Tabaldak" bütün canlıları yaratmış fakat onlara son şekillerini vermemişti. Tabaldak bir taştan kadın ve erkeği yarattı fakat sonucu beğenmedi çünkü kalpleri sert ve soğuktu. Taşları kırdı… / s. 707

 

Destanlar bir kültürün yasal ya da politik uygulamalarını yaymaya ve korumaya yarar.

 

Masallar, tıpkı efsaneler gibi insanların evrenselleşmiş ahlaki sorunlarına yerel çözümler üretir,

 

Genel olarak, insan ürünü olan müziğin, sabit ve düzenli aralıklarla kullanılan ton çeşitliliği, yani ölçü açısından, doğal müzikten (kuş sesleri, kurt ve balina sesleri gibi) farklı olduğu söylenir. Ölçü sistemleri ve çeşitlemeleri müzikte tonlama olarak bilinir. İnsanlar, bir ton ve onun ilk yüksek tonu arasındaki mesafeyi ölçülü basamaklara bölerek biçimsiz ses dizilerinden kapalı sistemler yaratırlar. Batılı ya da Avrupalı sistemde temel ton ve onun ilk yüksek tonu arasındaki mesafeye oktav denir ve oktavlar beşi tam perde (ton), ikisi de yarım perde (ton) olmak üzere yedi basamaktan oluşur. Tam perdeler daha sonra kendi içlerinde yarım perdelere bölünür ve böylece on iki perdelik bir ölçü geliştirilmiş olur (s. 718).

 

Batılı insanlar erken yaşta on iki perdeli ölçüye ve onun kurallarına kulak dolgunluğu edindikleri için, bu müzik onlara doğal gelir.

Yarım tonlu sistemin en yaygın alternatiflerinden biri, beş tonlu sistemdir ve bu sistem, ölçüyü beş eşit aralıklı tona böler. Bu ölçüye Avrupa halk müziği de dahil olmak üzere dünyanın her yerinde rastlanır.

 

Müzik aynı zamanda güçlü bir belirleyici kimliktir. Çoğu marjinal gruplar öz kimliklerini belirlemek, grubu bir arada tutmak ve çoğu zaman egemen kültürün baskısına karşı çıkmak ya da toplumsal ve politik görüşlerini dile getirmek için müziği kullanır.

 

Afrika kökenli Amerikalılar / deneyimleri önce ilahilere sonra da gospel, jazz, blues, rock and roll ve rap müziklerine dönüşmüştür.

 

BEŞİNCİ KISIM

Değişim ve Gelecek: Küreselleşme Sıkıntısı

…zengin, sanayileşmiş ve sanayi sonrası toplumlarda yaşayan insanlar değişimi "ilerleme" ile bir tutar.

 

ON BEŞİNCİ BÖLÜM

Değişim Süreçleri

Kültürel değişimin işleyişinde yenilik, yayılma, kültürel kayıp ve etkileşim vardır.

 

..yenilik / yeni bir fikir, yöntem ya da aracın yaratılması, icat edilmesi ya da tesadüfen keşfedilmesi

…yeniliğin kabul görebilmesi için toplumun gereksinim, değer ve hedefleri ile görece uyum içinde olması gerekir…

…bir yeniliğin yerini alabileceği şey, yöntem ya da fikirden belirgin şekilde daha iyi olması, onun kabul göreceğinin garantilemez.

 

Kızılderililer gelişmiş bir eczacılık bilgisine sahip…

Tütün, koka, efedrindeki efedra, ağrı kesicilerdeki datura ve müshillerdeki cascara da onların buluşudur.

 

Kültürel yok oluş, bir kültürün üyelerinin çok büyük bir kısmının ölmesi ve geriye kalanların başka kültürden insanların arasında yaşayan sığınmacılar haline gelmesi ile gerçekleşir.

 

Modernleşme sürecini anlamanın en iyi yolu, bu olguyu dört alt sürecin birleşimi olarak ele almaktır. Bu alt süreçlerden bir tanesi teknolojik gelişmedir.

Bir diğer alt süreç ise tarımsal gelişmedir ve kendini geçindirmeye yönelik yapılan tarımdan, ticari tarıma geçiş ile görülür.

Bir diğer alt süreç de sanayileşme, yani başta petrol olmak üzere enerji maddeleri üzerine yoğunlaşmaktır.

Dördüncü alt süreç ise kentleşmedir ve nüfusun kırsal alanlardan şehirlere göçmesi ile kendini belli eder.

 

ON ALTINCI BÖLÜM

Küresel Sorunlar, Yerel Tepkiler ve Antropolojinin Rolü

1900'lerin ortalarından beri yaygın bir inanç, gelecekte tek bir homojen dünya kültürünün var olacağı üzerinedir. Bu görüş, büyük oranda iletişim, ulaşım ve ticaretteki gelişmelere bağlı olarak dünya insanlarını gitgide aynı kıyafetler giyen, aynı yemekleri yiyen, aynı gazeteleri okuyan, aynı TV programlarını izleyen, uydu ve internet aracılığıyla haberleşen insanlar haline dönüştürdüğü gözlemine dayandırılır.

 

…küreselleşme sürecinde, ekonomik ve teknolojik güce sahip kişiler başkalarını, hatta bütün toplumları, kendisinden aşağıda, hizmetçi gibi, kendinden kopuk ve kendi kendini yönetmeye ve insan haklarına hakkı olmayanlar olarak tanımlıyor…

 

20. yüzyılın son 20 yılında devletler kendi sınırları içerisindeki insanlarla savaşmak için, bütün diğer programlar için, harcadığından daha fazla para harcamıştır. Afrika'da devlet borçlarının neredeyse tamamı ve gelişmemiş ülkelerdeki bütün diğer borçların yaklaşık yarısı, kendi vatandaşlarına karşı savaşmak için devletin aldığı silah masraflarından kaynaklanır (s. 804).

 

Seçim bir yanılsamadır; insanlarda bir zevkin oluşumu, tüketim örgütlenmesindeki değişimlerle çok yakından bağlantılıdır.

 

…kaynaklar sonsuz değildir.

…beklentiler ve gerçekleşenler arasındaki farkın gittikçe açılması, bir hoşnutsuzluk kültürünün ortaya çıkmasına neden olmuştur.

 

Medyanın yarattığı yükselen beklentiler, sınırlı olanaklarla birleştiğinde hoşnutsuzluk kültürü de yaygınlaşmaktadır.

 

Türkçeleştiren: İnan Deniz Erguvan Sarıoğlu

Kaknüs yayınları, 2008