Şule Göle - Hafıza ve İmgelem İlişkisi Üzerine Fenomenolojik Bir Çalışma
Tezde / imgelem konusunda özgün olarak belirli bir görüşe sahip olan filozoflar ele alındı.
Ortaçağ / Bu dönemdeki imgelem ve hafıza düşüncelerinin şu
ya da bu şekilde Platon ile Aristoteles’in anlayışlarının dinle
ilişkilendirilmiş bir uzantısı olduğu göz önünde bulundurularak çalışma kapsamı
dışında tutulmuştur.
Birinci Bölümde, İlkçağ filozoflarının imge ve hafıza
düşünceleri ele alındı.
Platon, imgelemi (eikasia), bilinebilir olanın gölgeleri,
yansımaları kısaca görüntüleri olarak ruhun en alt bölümüne koyup asıl
bilinebilir olanın görünmez olduğunu, ona da ancak kavrama (dianoia) ve akıl
(noesis) yoluyla gidilebileceğini savunmuştur. Bu imgelem anlayışı Platon’un
hafıza anlayışıyla uyuşur. Platon hatırlamayı (hafıza, bellek) (mneme)
anımsamadan (anamnesis) ayırır.
İkinci Bölümde Modern dönemdeki imgelem ve hafıza kavramları
Thomas More,
Campenalla, F. Bacon, Montaigne gibi utopyacı filozofların
görüşlerinden başlanarak Descartes, Spinoza, Locke, Berkeley, Hume, Kant ve
Kierkegaard’a kadar ele alındı.
Üçüncü Bölümde / Bergson, Husserl, Heidegger, Sartre,
Merleau-Ponty, ve Deleuze’un imgelem ve hafıza kavramları değerlendirildi.
İmgeyi “temsil” ile “şey” arasına bir yere yerleştirerek Bergson
düşüncenin “uzamlaştırılmasına” dayanan geleneksel madde-zihin, temsil-gerçek
ikiciliğini yıkmayı amaçlar.
Bergson, deneyimlediğimiz “zaman” (durée) ile üzerinde
düşündüğümüz “zaman”
(time) arasında ayrım yapar.
Saf algı kördür; ancak hafızayla anlamlı hale gelir.
Husserl / algılama mevcut olanın algılanmasıyken imgelem
bilinçli olarak mevcut olmayanın görünür hale getirilmesidir.
Birinci Bölüm
İlkçağ Filozoflarında İmaj/İmge ve Hafıza Kavramları
Güncel çalışmalarda İon, Devlet, Sofist, Theaitetos, Timaios
ve Kratylos diyalogları referans verilerek çoğunlukla sanat (art) ile
ilişkilendirilen mimetik imgenin Platon’da hafıza ile ilişkisi göz ardı edilir.
“mimesis, ideanın duyulur tikellerle bağıntısını” ifade etmek
için kullanılan basit bir imgedir.
…hatırlama doğrudan hatırlanan şeye ulaşma edimidir.
Philebos diyaloğu bu ayrımı kurmayı temellendirir: Anımsama, bellekten
farklıdır, Sokrates belleğe (hafızaya)
duyumun koruma kabı (diyor)…
Harfler / Hafızanın ve bilgeliğin ilacı
Platon’un imgeleri/imajları, en geniş kullanımıyla imge
(image) altında; idea olan eidos, görünür olan eikon, görünürün kopyası olan
eikasia olarak ayırdığı bilinmektedir.
Aristoteles’te Phantasia ve Mneme İlişkisi
Aristoteles’in phantasia’sı / ruh (psykhe) kavramıyla
ilişkilendirilmektedir
…bir şeyin imgesine sahip olabilmek için öncelikle
duyumlamanın gerçekleşmesi gerekmektedir. Hafıza benzer biçimde bir deneyimle
başlamasına karşın o deneyimin gerçekleşmesiyle eşzamanlı olarak ortaya çıkmamaktadır.
…
Duyu algıları olmaksızın imgelemin oluşamayacağı, imgelem
olmaksızın da kavramların veya düşüncelerin oluşamayacağı düşünülür
Plotinos’ta Diskürsif Akıl ve İmgelemden Düşünmeye Sıçrayış
Augustinus: Hafızanın Gücü
Aristoteles imgelemi bir yargının doğru veya yanlış
olabileceğini düşünmeyi sağlayan bir yeti olarak tanımlar. Dolayısıyla
imgelenen doğru veya yanlış olabilir. Duyum ve düşünme ilişkisindeki
gerçeklikten farklı olarak imgelem gerçeklikle karşıtlık içinde olabilir.
İkinci Bölüm
Modern Filozoflarda İmaj/İmge ve Hafıza Kavramlar
Moore / Montaigne / Descartes / Spinoza / Locke / Berkeley /
Hume / Kant…
Utopia / nomos’un mitos bağlamında hayal edilebilirliği
(imgelenebilirliği) dışında uygulanabilirliğini ele alır.
Platon’un duyuların yanıltıcılığı üzerinden temellendirdiği
İdea kuramının Descartes ve Spinoza ile rasyonel bir zeminde tartışılarak açık
ve seçik idelerin varlığının kanıtlanması Modern Felsefede doğruluğundan kuşku
duyulamayan bilginin nasıl ve hangi yolla erişilebileceğinin yöntemini
sunmuştur. Locke bu bağlamda Platon’un da dile getirdiği dilimizden
düşürmediğimiz; fakat ne olduğunu bilmediğimiz, örneğin İyi’nin ne olduğunun
bilinmemesi, sözcüklerden hareketle Descartes’ın açık ve seçiklik ilkesini
tartışmıştır.
Locke temel olarak bilmenin her şeyi bilmek değil, yaşam
alanına giren şeyleri bilmek olduğu görüşüne yaslanmaktadır…
Locke’un argümanın temelinin hafıza anlayışına yaslandığı
söylenebilir. Locke’un özellikle buluş yapma vurgusuyla biçimlendirdiği imgelem
yetisi Yeniçağ’ın bilim anlayışıyla birlikte düşünüldüğünde düşünme ve imgelem
arasındaki ilişkide daha çok bilim-kurgusal bir anlam içeriğine sahiptir.
Kant felsefesinde imgelem özellikle Arı Usun Eleştirisi’nde
merkezi bir önem taşımaktadır.
Değerlendirme
Temel olarak ideal devlet arayışıyla biçimlenen utopya
kavramı zamanla yeni yerlerin keşfi anlamında bir arayışı beraberinde getirir.
Montaigne imgelemi (hayal kurma) içkinlikle kendi Ben’ine
ulaşılabilecek bir yol, hissedilebilir bir deneyim olarak tanımlar.
Descartes / imgelemin (imaginatio) duyulara bağlı bir
düşünme biçimi olduğunu ileri sürer.
Kierkegaard’ın hafıza ve imgelem argümanında işaret ettiği
Benlik inşası üç aşamada biçimlenir. Estetik, etik ve inanç evreleri, Benliğin
inşasındaki evrelere karşılık gelir.
Hatırlama “silinen, gözden kaybolan bir koşul olarak” ele
alınırken anımsama “şiirsel bir sağduyu” ile ilişkilendirilir.
Üçüncü Bölüm
Modern Sonrası Filozoflarda İmaj/İmge ve Hafıza
Kavramları
Platon’un mneme, mimesis, eidos, eikon, eikasia ve anamnesis
kavramlarıyla oluşturulan hatırlama ve anımsama ayrımı temel olarak idea’nın
duyulur tikellerle bağıntısını kurmayı amaçlamaktadır.
Aristoteles, imgelemi; bir yargının doğru veya yanlış
olduğunu veya olabildiğini düşünmeyi sağlayan bir yeti veya bir durum olarak
tanımlamaktadır.
Epiküros ve Stoa felsefesinde imgelem, Aristoteles’in
phantasia kavramı çerçevesinde ele alınarak algı ile zihin arasındaki iş
birliğini sağlayabilmesi için imgelemin (phantasia) gerekli olduğu anlayışının
korunduğunun ve imgelemsiz düşünmenin gerçekleşemeyeceğinin savunulduğu
anlaşılmaktadır.
Algının spekülatif olmasının temel nedeni algıların içinde
anıların saklanmış olmasıdır.
Bergson’da madde ya da evrenin imgelerden ve bilinçten
bağımsız bir biçimde süreklilik içinde olduğu anlaşılır. Bununla birlikte insan
pratik kaygıyla onu imgelerle algılamaktadır. Çünkü insan kendi yararına
maddeyi imgeler aracılığıyla düzenlemektedir. Saf algı kördür; ancak hafızayla
anlamlı hale gelir.
Husserl’ın Eidetik Bilinç ve Yarı Algısal Phantasia Ayrımı
Husserl terminolojisinde imgelem (phantasie) yarı
algısaldır. İmgelem algıya benzer görünür; fakat algı değildir. İmgelem,
nesnelerin doğrudan duyusal farkındalığını oluşturan bir bilinç eylemidir.
Husserl, imgelemi yarı algısal (quasi-perceptually) sezgisel
bir eylem olarak tanımlar.
Heidegger: Dasein’ın Ufkunu Açığa Çıkaran İmgelem
(Vor-stellen)
“Zaman veya zamansal olan nedir?” sorularının Heideggerci
yanıtı geçici olanın (temporal) tasavvur edilmesidir (göz önünde canlandırma,
imgelem). “Zaman geçici olanın geçmesidir. Bu geçme daha net olarak, şimdinin
henüz şimdi değilden artık şimdi değile doğru ardı sıra akması olarak tasavvur
edilir.”. Bu bağlamda imgelem, Dasein’in anlayışının ufkunu ortaya çıkaran veya
üreten anlamında birliği kuran (inşa eden) “zihinsel bir güç” olarak ele alınır.
/ s. 119
Kendini gösterme anlamına gelen Yunanca phainesthai
fiilinden türeyen phainomenon ile gün yüzüne çıkarma, aydınlığa taşıma
anlamlarına gelen phaino’nun mediyal hali olan phainesthai sözcüğü pha köküne
aittir. Pha kökü, phos sözcüğündeki gibi ışık veya aydınlık içinde bir şeyin
apaçık veya kendinde görünür olabileceğini imlemektedir. Bu bağlamda
Heidegger’in fenomen terimini kendini gösteren olarak fenomen ve görünüş olarak
fenomen olarak ayırdığı anlaşılmaktadır.
Yunan mitolojisinde Mnemosyne (hafıza), Gaia (Yer) ve
Uranus’tan (Gök) doğan altı dişi titandan biridir. Mnemosyne’nin kardeşi erkek
titan Kronos (zaman), yine Gaia ve Uranus’tan doğma olarak kabul edilmektedir.
Mnemosyne’nin dokuz kızı olan musalar:
Clio, şöhreti, şairin gelecek nesillere ilettiği büyük
kahramanlıkların şöhretini belirtir. Thalia, şiirsel yaratımın sosyal şartı
olan şenliği ima eder. Melpomene ve Terpichora’nın ikisi de müzik ve dansı
hatırlatır. Polymnia ve Calliope gibi diğerleri manzum sözdeki zengin
çeşitliliği ve şiirlere hayat bahşeden güçlü sesi ifade eder / s. 121
Heidegger, temsil edilebilme bakımından tekniği (tekhne) var
olanı açığa çıkarma biçimi olarak ele almaktadır
Yunan tekhnesi ham maddeyi işlemek, beceri veya alet
kullanımından farklı olarak açığa çıkarma işi teknik ise açığa çıkarma biçimi
olarak ifade edilmektedir.
Heidegger, Düşünmek Ne Demektir?’de ilk olarak tasavvur
etmeyi (imgelem, öne-koyma, vor-stellen), düşüncenin ondan beslendiği “şey, öz”
olarak dile getirmektedir. Dolayısıyla imgelem (tasavvur etme), düşüncenin özü
olarak kabul edilmektedir. / s. 124
Sartre’ın Özgürleşen İmgelemi
Sartre’da hiçliğin kavranmasına aracılık eden imgelem, Ponty
ve özellikle Heidegger’de hermenoetik alana evrilen fenomenolojik bakış olarak
yorumlanmaktadır.
Merleau-Ponty’nin Desen, Motif, Yansı, Kopya Olmayan
İmgelemi
Deleuze’un Yaratıcı İmgelemi
Değerlendirme
Bergson’da bilinç, hafıza anlamına gelmektedir. İmgelem ise
sürenin kendisini düşünmeyi olanaklı hale getirir. Dahası sinematografik bir
etki ile süreyi görünür kılar.
Husserl terminolojisinde imgelem / nesnelerin doğrudan
duyusal farkındalığını oluşturan bir bilinç eylemidir.
Sartre / Algı şeyleri gerçeklik gibi sunarken imge hiçliğe
işaret eder.
Sonuç
Heidegger / “zaman”, “projeksiyon”, “öne koyma/alma”
kavramlarıyla ilişkilendirilen imgelem “Dasein”’ın anlayışının ufkunu açığa
çıkaran ve kuran bir yeti olarak değerlendirilir. Düşüncenin ondan beslendiği
“şey”, “öz” olarak ifade edilen imgelem ve imgeleme biçimi öğrenilebilir,
geliştirilebilir ve genişletilebilir imgelem temelinde “kuran, inşa eden”
imgelemi olumlu zihinsel bir aktivite olarak değerlendirir. Kuran, inşa eden
imgelem Deleuze’de “yaratıcı” imgeleme dönüşür.
…imgelem konusundaki görüşler genel olarak iki temel görüşte
incelendi: “Duyusal imgelem” ve “rasyonel imgelem”.
Duyumun yanıltıcı ve güvenilmez oluşu, imgelemin
epistemolojik değer bakımından önemsizliğine işaret eder. Dolayısıyla imgelemin
olumsuz yönü duyusal olanla ilişkilendirilmesinden kaynaklanır. Bu bağlamda
“duyusal imgelem” Platon, Plotinos, Augustinus, Descartes ve Spinoza’da olumsuz
bir aktivite olarak değerlendirilir.
…
Göle, Şule (2021), Hafıza ve İmgelem İlişkisi Üzerine
Fenomenolojik Bir Çalışma, Doktora Tezi, Akdeniz Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Antalya
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder