30 Ocak 2023 Pazartesi

Hafıza ve İmgelem İlişkisi Üzerine Fenomenolojik Bir Çalışma

Şule Göle - Hafıza ve İmgelem İlişkisi Üzerine Fenomenolojik Bir Çalışma

Tezde / imgelem konusunda özgün olarak belirli bir görüşe sahip olan filozoflar ele alındı.

Ortaçağ / Bu dönemdeki imgelem ve hafıza düşüncelerinin şu ya da bu şekilde Platon ile Aristoteles’in anlayışlarının dinle ilişkilendirilmiş bir uzantısı olduğu göz önünde bulundurularak çalışma kapsamı dışında tutulmuştur.

 

Birinci Bölümde, İlkçağ filozoflarının imge ve hafıza düşünceleri ele alındı.

 

Platon, imgelemi (eikasia), bilinebilir olanın gölgeleri, yansımaları kısaca görüntüleri olarak ruhun en alt bölümüne koyup asıl bilinebilir olanın görünmez olduğunu, ona da ancak kavrama (dianoia) ve akıl (noesis) yoluyla gidilebileceğini savunmuştur. Bu imgelem anlayışı Platon’un hafıza anlayışıyla uyuşur. Platon hatırlamayı (hafıza, bellek) (mneme) anımsamadan (anamnesis) ayırır.

 

İkinci Bölümde Modern dönemdeki imgelem ve hafıza kavramları Thomas More,

Campenalla, F. Bacon, Montaigne gibi utopyacı filozofların görüşlerinden başlanarak Descartes, Spinoza, Locke, Berkeley, Hume, Kant ve Kierkegaard’a kadar ele alındı.

 

Üçüncü Bölümde / Bergson, Husserl, Heidegger, Sartre, Merleau-Ponty, ve Deleuze’un imgelem ve hafıza kavramları değerlendirildi.

 

İmgeyi “temsil” ile “şey” arasına bir yere yerleştirerek Bergson düşüncenin “uzamlaştırılmasına” dayanan geleneksel madde-zihin, temsil-gerçek ikiciliğini yıkmayı amaçlar.

 

Bergson, deneyimlediğimiz “zaman” (durée) ile üzerinde düşündüğümüz “zaman”

(time) arasında ayrım yapar.

Saf algı kördür; ancak hafızayla anlamlı hale gelir.

 

Husserl / algılama mevcut olanın algılanmasıyken imgelem bilinçli olarak mevcut olmayanın görünür hale getirilmesidir.

 

Birinci Bölüm

İlkçağ Filozoflarında İmaj/İmge ve Hafıza Kavramları

Güncel çalışmalarda İon, Devlet, Sofist, Theaitetos, Timaios ve Kratylos diyalogları referans verilerek çoğunlukla sanat (art) ile ilişkilendirilen mimetik imgenin Platon’da hafıza ile ilişkisi göz ardı edilir.

“mimesis, ideanın duyulur tikellerle bağıntısını” ifade etmek için kullanılan basit bir imgedir.

 

…hatırlama doğrudan hatırlanan şeye ulaşma edimidir. Philebos diyaloğu bu ayrımı kurmayı temellendirir: Anımsama, bellekten farklıdır, Sokrates belleğe  (hafızaya) duyumun koruma kabı (diyor)…

 

Harfler / Hafızanın ve bilgeliğin ilacı

 

Platon’un imgeleri/imajları, en geniş kullanımıyla imge (image) altında; idea olan eidos, görünür olan eikon, görünürün kopyası olan eikasia olarak ayırdığı bilinmektedir.

 

Aristoteles’te Phantasia ve Mneme İlişkisi

Aristoteles’in phantasia’sı / ruh (psykhe) kavramıyla ilişkilendirilmektedir

 

…bir şeyin imgesine sahip olabilmek için öncelikle duyumlamanın gerçekleşmesi gerekmektedir. Hafıza benzer biçimde bir deneyimle başlamasına karşın o deneyimin gerçekleşmesiyle eşzamanlı olarak ortaya çıkmamaktadır.

 

Duyu algıları olmaksızın imgelemin oluşamayacağı, imgelem olmaksızın da kavramların veya düşüncelerin oluşamayacağı düşünülür

 

Plotinos’ta Diskürsif Akıl ve İmgelemden Düşünmeye Sıçrayış

 

Augustinus: Hafızanın Gücü

 

Aristoteles imgelemi bir yargının doğru veya yanlış olabileceğini düşünmeyi sağlayan bir yeti olarak tanımlar. Dolayısıyla imgelenen doğru veya yanlış olabilir. Duyum ve düşünme ilişkisindeki gerçeklikten farklı olarak imgelem gerçeklikle karşıtlık içinde olabilir.

 

İkinci Bölüm

Modern Filozoflarda İmaj/İmge ve Hafıza Kavramlar

Moore / Montaigne / Descartes / Spinoza / Locke / Berkeley / Hume / Kant…

 

Utopia / nomos’un mitos bağlamında hayal edilebilirliği (imgelenebilirliği) dışında uygulanabilirliğini ele alır.

 

Platon’un duyuların yanıltıcılığı üzerinden temellendirdiği İdea kuramının Descartes ve Spinoza ile rasyonel bir zeminde tartışılarak açık ve seçik idelerin varlığının kanıtlanması Modern Felsefede doğruluğundan kuşku duyulamayan bilginin nasıl ve hangi yolla erişilebileceğinin yöntemini sunmuştur. Locke bu bağlamda Platon’un da dile getirdiği dilimizden düşürmediğimiz; fakat ne olduğunu bilmediğimiz, örneğin İyi’nin ne olduğunun bilinmemesi, sözcüklerden hareketle Descartes’ın açık ve seçiklik ilkesini tartışmıştır.

 

Locke temel olarak bilmenin her şeyi bilmek değil, yaşam alanına giren şeyleri bilmek olduğu görüşüne yaslanmaktadır…

 

Locke’un argümanın temelinin hafıza anlayışına yaslandığı söylenebilir. Locke’un özellikle buluş yapma vurgusuyla biçimlendirdiği imgelem yetisi Yeniçağ’ın bilim anlayışıyla birlikte düşünüldüğünde düşünme ve imgelem arasındaki ilişkide daha çok bilim-kurgusal bir anlam içeriğine sahiptir.

 

Kant felsefesinde imgelem özellikle Arı Usun Eleştirisi’nde merkezi bir önem taşımaktadır.

 

Değerlendirme

Temel olarak ideal devlet arayışıyla biçimlenen utopya kavramı zamanla yeni yerlerin keşfi anlamında bir arayışı beraberinde getirir.

 

Montaigne imgelemi (hayal kurma) içkinlikle kendi Ben’ine ulaşılabilecek bir yol, hissedilebilir bir deneyim olarak tanımlar.

 

Descartes / imgelemin (imaginatio) duyulara bağlı bir düşünme biçimi olduğunu ileri sürer.

 

Kierkegaard’ın hafıza ve imgelem argümanında işaret ettiği Benlik inşası üç aşamada biçimlenir. Estetik, etik ve inanç evreleri, Benliğin inşasındaki evrelere karşılık gelir.

Hatırlama “silinen, gözden kaybolan bir koşul olarak” ele alınırken anımsama “şiirsel bir sağduyu” ile ilişkilendirilir.

 

Üçüncü Bölüm

Modern Sonrası Filozoflarda İmaj/İmge ve Hafıza Kavramları

Platon’un mneme, mimesis, eidos, eikon, eikasia ve anamnesis kavramlarıyla oluşturulan hatırlama ve anımsama ayrımı temel olarak idea’nın duyulur tikellerle bağıntısını kurmayı amaçlamaktadır.

 

Aristoteles, imgelemi; bir yargının doğru veya yanlış olduğunu veya olabildiğini düşünmeyi sağlayan bir yeti veya bir durum olarak tanımlamaktadır.

 

Epiküros ve Stoa felsefesinde imgelem, Aristoteles’in phantasia kavramı çerçevesinde ele alınarak algı ile zihin arasındaki iş birliğini sağlayabilmesi için imgelemin (phantasia) gerekli olduğu anlayışının korunduğunun ve imgelemsiz düşünmenin gerçekleşemeyeceğinin savunulduğu anlaşılmaktadır.

 

Algının spekülatif olmasının temel nedeni algıların içinde anıların saklanmış olmasıdır.

 

Bergson’da madde ya da evrenin imgelerden ve bilinçten bağımsız bir biçimde süreklilik içinde olduğu anlaşılır. Bununla birlikte insan pratik kaygıyla onu imgelerle algılamaktadır. Çünkü insan kendi yararına maddeyi imgeler aracılığıyla düzenlemektedir. Saf algı kördür; ancak hafızayla anlamlı hale gelir.

 

Husserl’ın Eidetik Bilinç ve Yarı Algısal Phantasia Ayrımı

 

Husserl terminolojisinde imgelem (phantasie) yarı algısaldır. İmgelem algıya benzer görünür; fakat algı değildir. İmgelem, nesnelerin doğrudan duyusal farkındalığını oluşturan bir bilinç eylemidir.

Husserl, imgelemi yarı algısal (quasi-perceptually) sezgisel bir eylem olarak tanımlar.

 

Heidegger: Dasein’ın Ufkunu Açığa Çıkaran İmgelem (Vor-stellen)

“Zaman veya zamansal olan nedir?” sorularının Heideggerci yanıtı geçici olanın (temporal) tasavvur edilmesidir (göz önünde canlandırma, imgelem). “Zaman geçici olanın geçmesidir. Bu geçme daha net olarak, şimdinin henüz şimdi değilden artık şimdi değile doğru ardı sıra akması olarak tasavvur edilir.”. Bu bağlamda imgelem, Dasein’in anlayışının ufkunu ortaya çıkaran veya üreten anlamında birliği kuran (inşa eden) “zihinsel bir güç” olarak ele alınır. / s. 119

 

Kendini gösterme anlamına gelen Yunanca phainesthai fiilinden türeyen phainomenon ile gün yüzüne çıkarma, aydınlığa taşıma anlamlarına gelen phaino’nun mediyal hali olan phainesthai sözcüğü pha köküne aittir. Pha kökü, phos sözcüğündeki gibi ışık veya aydınlık içinde bir şeyin apaçık veya kendinde görünür olabileceğini imlemektedir. Bu bağlamda Heidegger’in fenomen terimini kendini gösteren olarak fenomen ve görünüş olarak fenomen olarak ayırdığı anlaşılmaktadır.

 

Yunan mitolojisinde Mnemosyne (hafıza), Gaia (Yer) ve Uranus’tan (Gök) doğan altı dişi titandan biridir. Mnemosyne’nin kardeşi erkek titan Kronos (zaman), yine Gaia ve Uranus’tan doğma olarak kabul edilmektedir.

 

Mnemosyne’nin dokuz kızı olan musalar:

Clio, şöhreti, şairin gelecek nesillere ilettiği büyük kahramanlıkların şöhretini belirtir. Thalia, şiirsel yaratımın sosyal şartı olan şenliği ima eder. Melpomene ve Terpichora’nın ikisi de müzik ve dansı hatırlatır. Polymnia ve Calliope gibi diğerleri manzum sözdeki zengin çeşitliliği ve şiirlere hayat bahşeden güçlü sesi ifade eder / s. 121

 

Heidegger, temsil edilebilme bakımından tekniği (tekhne) var olanı açığa çıkarma biçimi olarak ele almaktadır

Yunan tekhnesi ham maddeyi işlemek, beceri veya alet kullanımından farklı olarak açığa çıkarma işi teknik ise açığa çıkarma biçimi olarak ifade edilmektedir.

 

Heidegger, Düşünmek Ne Demektir?’de ilk olarak tasavvur etmeyi (imgelem, öne-koyma, vor-stellen), düşüncenin ondan beslendiği “şey, öz” olarak dile getirmektedir. Dolayısıyla imgelem (tasavvur etme), düşüncenin özü olarak kabul edilmektedir. / s. 124

 

Sartre’ın Özgürleşen İmgelemi

Sartre’da hiçliğin kavranmasına aracılık eden imgelem, Ponty ve özellikle Heidegger’de hermenoetik alana evrilen fenomenolojik bakış olarak yorumlanmaktadır.

 

Merleau-Ponty’nin Desen, Motif, Yansı, Kopya Olmayan İmgelemi

 

Deleuze’un Yaratıcı İmgelemi

 

Değerlendirme

Bergson’da bilinç, hafıza anlamına gelmektedir. İmgelem ise sürenin kendisini düşünmeyi olanaklı hale getirir. Dahası sinematografik bir etki ile süreyi görünür kılar.

 

Husserl terminolojisinde imgelem / nesnelerin doğrudan duyusal farkındalığını oluşturan bir bilinç eylemidir.

 

Sartre / Algı şeyleri gerçeklik gibi sunarken imge hiçliğe işaret eder.

 

Sonuç

Heidegger / “zaman”, “projeksiyon”, “öne koyma/alma” kavramlarıyla ilişkilendirilen imgelem “Dasein”’ın anlayışının ufkunu açığa çıkaran ve kuran bir yeti olarak değerlendirilir. Düşüncenin ondan beslendiği “şey”, “öz” olarak ifade edilen imgelem ve imgeleme biçimi öğrenilebilir, geliştirilebilir ve genişletilebilir imgelem temelinde “kuran, inşa eden” imgelemi olumlu zihinsel bir aktivite olarak değerlendirir. Kuran, inşa eden imgelem Deleuze’de “yaratıcı” imgeleme dönüşür.

 

…imgelem konusundaki görüşler genel olarak iki temel görüşte incelendi: “Duyusal imgelem” ve “rasyonel imgelem”.

 

Duyumun yanıltıcı ve güvenilmez oluşu, imgelemin epistemolojik değer bakımından önemsizliğine işaret eder. Dolayısıyla imgelemin olumsuz yönü duyusal olanla ilişkilendirilmesinden kaynaklanır. Bu bağlamda “duyusal imgelem” Platon, Plotinos, Augustinus, Descartes ve Spinoza’da olumsuz bir aktivite olarak değerlendirilir.

 

Göle, Şule (2021), Hafıza ve İmgelem İlişkisi Üzerine Fenomenolojik Bir Çalışma, Doktora Tezi, Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Antalya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder