12 Aralık 2012 Çarşamba

Jose Saramago – Filin Yolculuğu


Jose Saramago – Filin Yolculuğu

Gilda Lopez Encarnaçao… Bana 16. yüzyılda, III. Don Joao döneminde, tam olarak 1551’de bir filin yaptığı yolculuktan söz etti.
Burada bir hikâye olabilirdi. (s. 7)

…günah çıkarmak gündelik uğraşınız değil mi? (s. 12)

Geçmiş uçsuz bucaksız, taşlık bir arazidir, kimileri sanki otobandaymış gibi geçip gitmekten hoşlanırken kimileri de sabırla bir taştan ötekine seker… (s. 28)

…ben doğduğumdan beri fillerle yaşıyorum ve onları anlamayı başaramadım,
Belki de fil, bir filden çok daha fazlası olduğu içindir… (s. 37)

…tanrı gibi kader de bildiğini okur, hatta fazlasını yapar. (s. 44)

…Hinduizm çok karmaşıktır, sadece bir Hintli anlayabilir. (s. 56)

(Peder) Doğru yolu göstermek sadece benim vazifem başkasının işi değil.
…örgütlü bir halk hiçbir zaman yenilmez. (s. 64)

Akıl uygulamalarına pek prim vermeyen varlıklarda anlaşıldığı üzere tartışma debdebeli ve kaba olacaktı, bu tartışmalarda kadınlar ve erkekler… …son derece dindar bir konu hakkında karar vermeye çalışırken bile yumruk yumruğa gelirler. (s. 68)

Belki rastlantı eseri belki de atmosferdeki bir değişiklik nedeniyle, komutan karısını ve çocuklarını düşündüğünü fark etti. (s. 75)

…tekrar her zaman can sıkıcıdır, zarafetten yoksundur, hayal kırıklığı yaratır, içten gelerek yapılmadığı fark edilir ve zaten içtenlik eksikse, her şey eksik demektir. (s. 123)

…kibirle sergilenen onca görkem pratik hayatta pek bir işe yaramaz. (s. 126)

…uçarılık için saygı, estetik için etik feda edilir, bu kadar ağırbaşlı kavramlar hem bunun gibi bir tartışmaya sığmaz hem de kimseye fayda sağlamaz. Böyle nedenlerle ve farkına birle varmadığımız başka nedenlerle, yaşamda bir alay düşman edinir dururuz. (s. 137)

…bilmediğini biliyormuş gibi yapan halkın sesi yabana atılamaz, Hiç gerçekleşmemiş mucizelere inanmak da buna dahil mi, diye sordu fil terbiyecisi, En keyiflisi onlardır, hazırlık gerektirirler, ama harcanan çabaya değer, azizlerimizin omuzlarındaki yükü hafifletiriz, Tanrınınkini de elbette… (s. 149)

Beklentiler yaratma amacındaki sessizlik. (s. 169)

Yetersiz bilgi bize iyilikten çok kötülük getirir. (s.170)

Fil, yaklaşık iki yıl sonra öldü. (s. 197)



Türkçeleştiren: Pınar Savaş
Turkuvaz Yayınları, 3. Baskı, Şubat 2011

25 Kasım 2012 Pazar

Jose Saramago – Manastır Güncesi


Jose Saramago – Manastır Güncesi

Bir adam darağacına götürülürken yolda karşısına çıkan biri sordu: “Nereye gidiyorsun kardeşim?”
Mahkûm cevap verdi:
“Ben gitmiyorum, götürüyorlar.”

Kral sordu, Kardinallerinin söylediği hakikat mi, Mafra’ya bir manastır dikmeyi vaat edersem çocuklarım olacak mı…
(Rahibin cevabı)
…ben hakikatin kendini duyurmak için ödünç aldığı ağızdan başka bir şey değilim… (s. 10)

İnsanlar ömür boyu çok yedikleri için ölüyorlar. (s. 24)

…kuşlar, havalansınlar diye dualara yardım etmez, umut yok, belki de hepimiz susarak en iyisini yapmış oluruz. (s. 30)

(Baltasar)
…babası ve annesi hâlâ onu hatırlıyorlarsa, ölmediğini düşünüyorlardır, çünkü ölmüş olduğuna dair bir haber almamışlardır, ama yaşadığına dair de bir şey öğrenemediklerinden ölü kabul ediyor da olabilirlerdi. (s. 32)

…her erkeğin düş stoku yığmaya ihtiyacı olur. (s. 37)

…kendi adını seçmek ve günde yüz kez onun değiştirmek insanın hakkı olmalıdır, bir ad hiçbir şeydir. (s. 48)

…ihtiyaç olmadan fikir asla olmaz. (s. 59)

(Blimunda)
…bende kişilerin içini görme gücü var. (s. 73)

Tenin gizlediğini görmek asla iyi bir şey değildir. (s. 74)

…yaşam değişiyorsa, yaşamımızın içindeki biz değil, söz gereksiz kalır.
…erkek ve kadın kendilerine ait olan şeyi taşıdığından, biri diğerini peşinden sürüklediğinden geriye dönmek zorunda kalmamak için başka bir şeye ihtiyaç olmamalıdır, bu hep bir vakit kaybı olur çünkü. (s. 84/85)

…yüreklerine bakılırsa işittiklerini anlamış gibi görünmüyorlar ve eğer kalp anlamadıysa, ağızdan çıkan sözlere yalancı denmez, bir yokluğun yansısı olarak kalırlar yalnızca. (s. 89)

…herkes neye sahip olduğunu bilse de bunun bedelini kimse bilemez. (s. 99)

Birinin adını anmak, sonra da bu adın içeriğini anlamak için hayatın geri kalanını beklemek yeterli olmalıydı, bu içeriği asla bilemeyiz aslında, çünkü var olmak var olmuş olmak değildir, var olmuş olmak var olacak olmak değildir, ama gelenek başkadır, anan baban kim, nerede doğdun, kaç yaşındasın ve böylece daha fazla şey öğrenildiğine inanılır, hatta kimi zaman her şeyin bilindiği sanılır. (s. 100)

Kadın sohbetlerinin yanı sıra dünyayı yörüngesinde tutan bir şey de düşlerdir.
…işte bu yüzden gökyüzü, insanların kafalarının içindeki o parlak berraklıktır, ama insanların başları asla hakiki ve biricik gökyüzü olamaz. (s. 114)

…hiçbir insan varlığı yeryüzündeki biricik yaşamı sırasında arzuladığı her şeyi elde edemez, rüyalar hariç, belki, iyi geceler. (s. 115)

…bir sonsuza eşittir.

…insanlar kanatsız doğmuş meleklerdir, en güzeli budur, kanatsız doğmak ve kanatları ortaya çıkarmak, beynimizle yaptığımız şey de tam budur…
Yalnızca elveda dediler, başka bir şey demediler, kimileri cümle kurmakta beceriksizdir, kimileri onları işitmekte, ama zaman geçtikçe bunların söylendiği hayal edilir ya da söylenmiş gibi yapılır. (s. 135)

Dünyadaki en güzel koku…
…belki de ayın kokusu, herkes bilir ki ay ışığı varken gecenin kokusu başkadır.
Evet, iyi insanlar, geçen gece ay ışığı nefisti. (s. 136)

Kimi zaman doğa iyi huyludur, erkek ve kadın yürürler, bulutlar birbirleriyle konuşurlar, Bırakalım evlerine varsınlar sonra yağarız. Baltasar ve Blimunda küçük çiftliğe ve öküz damına sığındılar, ancak o zaman yağmur yağmaya koyuldu. (s. 138)

Havva Havva olmaya devam ediyor, ben yeryüzünde tek bir kadın olduğu kanısındayım, yalnızca görünüşte çok, işte bu yüzden başka her türlü addan vazgeçebilirsin, sen Blimunda’sın… (s. 143)

insanlar arasındaki ortak bir yanılgı onları hakikate bağlı kalmak yerine ötekinin işitmekten hoşlanacağı şeyi seve seve söylemeye yöneltir.

…insan hatayla bir olmuşken hakikati kucakladığını sanabilir, Tıpkı hatayı kucakladığını sanırken hakikatle evlendiğini de keşfedebileceği gibi… (s. 160)

…hakikat söylendi…

…o zamandan beri hakikat çok değişti… (s. 165)

Pilatus, İsa’ya hakikatin ne olduğunu sordu ve İsa cevap vermedi, Belki de bunu bilmek için henüz çok erkendi. (s. 171)

Ünlü yapmaya da ünlü bozmaya da bir hiç yeter, ama çabuk kanacak birilerini ya da masumca veya suç ortağı olarak lafı tekrarlayacak birilerini bulmak gerekir. (s. 182)


Krallığın kötü yönetildiği, adaletin olmadığı söyleniyor, oysa her şeyin olması gerektiği gibi olduğu anlaşılmıyor. (s. 188)

Makine…
Yükseldi… (s. 195)

Nereye gidiyoruz, ve rahip cevap verdi, Engizisyonun kolunun erişemeyeceği yere, tabii eğer öyle bir yer varsa. (s. 200)

…hakikat çoğu zaman çocukların ağzından çıkar, ama bunu söyleyebilmeleri için öncelikle büyümeleri gerekir, ve o zaman da yalan söylemeye koyulurlar… (s. 209)

…biten bir savaş asla olmamış bir savaştır. (s. 211)

…mutluluk gelene kadar uzun zaman geçmesi gerekecek, çok doğru bu. (s. 219)

…vah benim sevgili eşim, bir kez ölünce hepimiz sevgili oluruz. (s. 221)

Peder Bartolomeu de Gusmao, Toledo’da öldü. (s. 224)

İnsanlara gelince, eğer onları görmek istersen, yakınlaşmamız gerekir. (s. 240)

…rüyadaki rüyayı anlayan rüyada bulur kendini. (s. 241)

…herkesin dünyası payına düşen gözlerine bağlıdır. (s. 274)

Dünyadaki her şey kendi cevabını içinde taşır, zaman alan şey sorulardır. (s. 332)


Memorial do Convento
Türkçeleştiren: Işık Ergüden
Turkuvaz Yayınları, Ekim 2007
 Jose Saramago – Manastır Güncesi


15 Kasım 2012 Perşembe

Albert Camus – Defterler 2


Albert Camus – Defterler 2
Ocak 1942 – Mart 1951

Mutluluk düşleri kurmak ne kadar da zor. En iyisi sonsuza dek susmak ve geri kalana yönelmek. (s. 13)

Yabancı’nın nirengi noktaları = Tolstoy, Melville, de Foe, Cervantes (s. 14)

“Bir aynanın karşısında yaşamak ve ölmek” Baudelaire
Kendini kendi ölümünün efendisi kılmak, işte zor olan bu. (s. 18)

Söz konusu olan, dağılmanın kural olduğu bir dünyada bilinçli yaşamaktır. (s. 20)

Gerçek sanatçı, imgelemiyle eylemlerinin ortasında bulunur. (s. 20/21)

“Üstler, astların büyüklük uyandıran bir dış görünüşe sahip olmasını asla bağışlamazlar” Balzac (s. 21)

19. yüzyıl edebiyatı ahlakçıdır, çünkü Fransızdır. Ama klasik ahlak(Corneille dışında) –eleştirel ahlaktır- olumsuzdur. Tersine, 20. Yüzyılın ahlakı olumludur: Yaşam biçimlerini tanımlar. (s. 27)

Tanrı’dan yoksun bir insan için başka bir yaşam mümkün değildir. (s. 29)

Gerçekçilik, anlamdan yoksun bir sözcüktür (Madam Bovary ve Ecinniler gerçekçi romanlardır ve hiçbir ortak yanları yoktur). (s. 31)

Kullandığınız dilin anlamı yoksa, hiçbir şeyin anlamı yoktur. Güzel konuşan tartışmacı filozoflar haklıysa, dünya çığrından çıkmış. (s. 33)

Yabancı, saçmanın karşısındaki insanın çıplaklığını anlatır. Veba, aynı saçma karşısında bireysel bakış noktalarındaki derin eşdeğerliliği. (s. 34)

Yüzü bu kadar acıya bağlıyken nasıl oluyor da bana yine de mutluluğu çağrıştırıyor? (s. 42)

Kaygılar, sahip olduğumuz en mahrem şeylerimizdir. Ne olursa olsun kaygılardan asla söz edilmeyecek. (s. 45)

Düşünce: Çok derin bir varoluş nedeniyle karşısına çıkan bütün mutlulukları, kendisine sunulan her şeyi reddeder. Evliliğini ziyan eder, pek doyum sağlamayan ilişkilere girer, bekler, umut eder. “O kadını tanımayı beceremiyorum, ama onu hissediyorum.” Yaşamının sonuna dek, böyle sürer. “Hayır, onu asla tanımlamayacağım.” (s. 46/47)

İnsan üretmek istediği bir süreçte kendini cinselliğe bırakabilir. (s. 47)

Yaşamak zorunda kalmayabilirdim: Dünya apaçık olsa, sanat olmayabilirdi. (s. 49)

Ölçüsüz cinsellik, dünyanın anlamsız olduğu düşüncesine yönelir. İffet, tam tersine ona bir anlam katar. (s. 50)

Cezayir gecelerinde köpek sesleri. (s. 51)

Kadın, aşk dışında, can sıkıcıdır. Kadın bunu bilmez. Bir kadınla yaşamak ve susmak gerekir. Ya da hepsiyle yatmak. Büyük önem taşıyan şey başka yerdedir. (s. 52/53)

Şimdi onun değerini biliyor, çünkü onu elinden kaçırdı. (s. 57)

Dünya içinde ölmek için yaratıldı ve evler de içinde uyumak için. (s. 58)

Karanlık Thomas. Thomas’da Anne’ı cezbeden, içinde taşıdığı ölümdür. Aşkı metafiziktir. Anne ölüm anında ondan ayrılır. Çünkü o anda Anne bilir ve insan bilmekten hoşlanır.
Thomas, geleceğinin habercisi olan kendindeki ölümü keşfeder… (s. 59)

a.g. (= Andre Gide?) Kafka üstüne: “Dünyevi umuda öldüresiye vurmak gerekir, ancak o zaman insan kendini gerçek umutla kurtarabilir.” (s. 67)

Saçma düşüncesinin doğrultularından biri yoksulluk ve yoksunluktur.
Saçmanın egemenliği altına girmemenin tek yolu, ondan yarar sağlamamaktır. (s. 73)

Anlamsız, anlamı olmayan demek değildir. (s. 75)

Gerçek cesaret edilgendir: Ölüme kayıtsız kalmaktır.

Eski filozoflar (haklı olarak), okumaktan çok düşünüyorlardı. Bu nedenle, somuta sıkı sıkıya bağlı kalıyorlardı. Matbaa bunu değiştirdi. Artık, düşünmekten çok okunuyor. Felsefelerimiz yok, yalnızca yorumlarımız var. (s. 78)

İnsanlarda hayranlık duyulacak şeyler küçümsenecek şeylerden daha fazladır. (s. 79)

Paraya yönelmiş her yaşam bir ölümdür. (s. 82)

Güzelliğin dışında yaşayamam. Beni bazı varlıkların karşısında güçsüz kılan budur. (s. 83)

İnsan kendini tek bir şey üzerinde yetkinleştirir ve onu iyi anlarsa, başka şeyleri de iyi kavrama ve tanıma yetisine sahip olur. (s. 87)

Sözcüklere güvenmeye klasisizm denir. (s. 89)

Cezayir’e dönünce bir çocuğun yüzüne bakarken hissettiğim duygunun tıpkısını hissediyorum. (s. 101)

Neredeyse her şeyden vazgeçebilecek kadar çok şey tanıdım. (s. 119)

Siyasal karşıtlıklar. Kurban ya da cellat olmayı seçmemiz gereken bir dünyadayız – seçecek başka şey yok. (s. 123)

E.M. Forster. “(Sanat yapıtı), evrendeki, iç uyuma sahip tek somut nesnedir – Öteki nesnelerin tümü dıştan gelen baskıyla biçimlenir ve kalıpları çekildiğinde yıkılırlar. (s. 127)

Dünyayı yeniden oluşturmak anlamsız bir iştir.
Önemli olan dünyanın değil, insanın yeniden oluşturulması. (s. 129)

Felsefe, utanmazlığın çağdaş biçimidir. (s. 131)

Biz, başkalarıyla yaşamak için yaratıldık. Ama yalnız ölünür. (s. 136)

Bir düşüncenin dünyayı değiştirmesi için, bu düşüncenin önce düşünce sahibinin yaşamını değiştirmesi gerekir. (s. 140)

Modern deliliğin kökenleri. İnsanın dünyadan yüz çevirmesine neden olan Hıristiyanlıktır. Hıristiyanlık insanı kendisine ve kendi tarihine indirgedi. (s. 142)

Herkes vebayı kendinde taşır, çünkü hiç kimse, dünyadaki hiç kimse, tertemiz değildir. (s. 155)

Yaratıcının büyük mutsuzluğu, yeteneği kabul edildiği zaman başlar. (s. 157)

Yüreğimdeki yarayı iyileştiremiyorum. (s. 185)

Bir tekme yiyen Sokrates “Bir eşek bana çifte atsaydı şikâyetçi mi olacaktım?” (s. 189)

Adalet yoktur, sadece sınırlar vardır. (s. 200)

Bir ülkenin görkemli devrimiyle övünmesi, bir insanın görkemli apandisitiyle övünmesi kadar boş ve anlamsızdır. (s. 208)

Sevgimizden yoksun bir gökyüzünü ne yapacağız. Gerçek yaşamımızın korkunçluğu karşısında yalnız kalacağız. (s. 211)

İnsan ancak kendisinde olanı verebilir. (s. 224)

Dostoyevski yaşamın anlamını sevmeden önce, yaşamı sevmek gerekir der. Evet, yaşama aşkı kaybolduğu zaman, bizi hiçbir anlam teselli etmez/edemez. (s. 233/234)

Aşk olmayınca, onurlu olmaya çalışılabilir. Hüzün veren onur

…ona ait olmayan o tuhaf bakışla… (s. 238)

Yaşamaya yardımcı olan güzellik, ölmeye de yardımcı olur. (s. 240)

Acı tam olarak budur, insanın asla üstün gelemediği şeydir. (s. 243)

Ey aşkım, bu aşkı öldürmek gerek.

Umutsuz kişinin vatanı yoktur. (s. 244)

…ayrılmadım, koparıldım. (s. 247)

Her cinayet aklanmak için, aşk ile dengelenmek zorundadır.

…doğru korkunçtur. (s. 248)

Ben bozulmuş biriyim. Sevme gücümü ancak acı çekme gücümle anlayabilirim. Acı çekmeden önce bilemem. (s. 250)

Ermişlik, dünyanın mutsuzluğunu üstlenmektir. (s. 251)

Güzellik, bizim bilgimizden öç alıyor. (s. 254)

Yaratmak için düzen gerek ve benim tüm varlığım düzeni reddediyor. (s. 254/255)

…çalışmak zamana değerini vermektir. (s. 258)

Faulkner
Gururu, onuru, acıyı dile getirmeyi bilmeyen yazarlar önemsiz yazarlardır ve yapıtları onlarla birlikte ya da onlardan önce ölecektir.
-          Edebiyatı istila eden bu nihilizmin sebebi nedir?
-          Korku. İnsanlar korkmaktan vazgeçtikleri gün, başyapıtlar yazmaya başlayacaklar, yani kalıcı yapıtlar. (s. 278)

Rembrant zamanında, savaşları resmedenler zanaatçılardır. (s. 282)

Adaletin özü ile gerçeğin özü aynı şeydir. (s. 284)
 
…bir anne insanlık demektir. (s. 285)

Ölmek, rıza gösterilen bir şeye dönüşüyor.

Hiçbir şeyi halletmeden ölmek…
En azından sevilen kişilerin rahatını sağlamalı… İnsanın kendine hiçbir borcu yoktur, hatta huzurlu bir ölüm bile. (s. 287)

Türkçeleştiren: Ümit Moran Altın
İthaki Yayınları, 2003








1 Kasım 2012 Perşembe

Paul Auster – Yükseklik Korkusu (Vertigo)


Paul Auster – Yükseklik Korkusu (Vertigo)

Su üzerinde ilk yürüdüğümde on iki yaşındaydım. (s. 7)

Küçük olabilirim ama kimsenin verdiği sözü unutmasına izin veremem. (s. 10)

(Yehudi Usta)

…göründüğünün yarısı kadar bile uğursuz çıksa, güneşin doğuşunu bir daha göremeyeceğim kesin sayılırdı. (s. 11)

…benim adım Walter. Walter Claireborne Rawley. (s. 13)

Aesop,
Dünyanın en iyi çocuğu (s. 17)

Bir şey öğrenebilmem için okula gitmeme gerek yok. Zamanımı daha iyi şekilde geçirebilirim ben.
Alfabenin harflerini yazabilir misin bakalım?
Bazılarını. İşime yarayanları. (s. 20)

Cahillikte Sue bana yoldaştı. (s. 22)

Karabasanlar ülkesine zorla getirilmiştim, uyanmaya çalıştıkça karabasan daha da korkutucu oluyordu. (s. 23)

Macar. Budapeşte’de doğmuş.
…hem babası hem de büyükbabası hahammış. (s. 24)

Sue Ana, Oglala Sioux’larından. Büyükbabası Oturan Boğa’nın kardeşiymiş. (s. 25)

Bu orospu çocuğu kafamın içine girmişti sanki, beyin sıvımı emiyordu, en gizli düşüncelerimi bile okuyordu. (s. 29)

Artık biliyorsun, dedi Usta. Nereye gidersen git, beni karşında bulacaksın. (s. 34)
Bunun adı Varolma Ağrısı dedi. (s. 35)

Noel’den bir yıl sonra uçabilirsin. (s. 40)

Seni toprağa gömeceğim evlat.
…yerin altında bir süre kaldıktan sonra bir daha dünyaya asla aynı gözle bakamazsınız. Dünya, anlatılamayacak kadar güzelleşir gözünüzün önünde… (s. 43)

…toprağın altından çıkarıldıktan sonra
Hayatta kalabilmek için verdiğiniz savaşımı kazanmış olsanız da bunun dışında neredeyse her şeyi yitirmişsinizdir,
Ölüm içinizde yaşamakta, saflığınızı, umutlarınızı tüketmektedir. (s. 44)

Neden bunu bana daha önce söylemedin?
Daha önce bana inanmazdın da ondan. (s. 48)

Birleşirsek ayakta kalırız, ayrılırsak düşeriz. (s. 50)

Cüzdanlar boşalınca
İnsanın kafası öfkeyle, pislikle dolar. (s. 52)

(1926)

Usta’nın beni yeniden sevmesine gereksinim duyuyordum. (s. 55)

Aesop şeftali konservesini açarken parmağını kesti. (s. 56)

Bu olaydan sonraki birkaç hafta boyunca ev bir hastane kadar kasvetliydi. (s. 59)

Sesim kesildi
Dinginlik sardı içimi
…ne kafamda bir düşünce, ne de yüzümde duygular vardı.
…huzur veren bir boşluk dalgasının üzerinde havada süzülüyordum.
Bedenimin yerden ağır ağır havalandığını hissettim. (s. 60)

Bayan Witherspoon bizi kurtarmaya geldi, bir süre bizimle kalacak. (s. 62)

Senin yaşındayken ben de bu kadarını becermiştim, bu noktadan sonra artık yeni bir bölüme, keşfedilmemiş topraklara geçiyoruz. Sana öğüt verebilirim, ama gerekli şeylerin hepsini sen kendi başına keşfetmelisin. (s. 70)

Bambaşka bir dünyada yaşıyoruz,
Artık kimse kimsenin bedenine sahip olamıyor. (s. 79)

1927 yılı Mayıs ayının son günlerinde tıpkı İsa Peygamber gibi suyun üzerinde yürümeyi başarmıştım. (s. 86)

…belki de yapmak istediğini yaparken bütün olamayacaksın, yeteneğini tüm boyutuyla ortaya koyarken belki de kendinden bir parçayı geride bırakmak zorundasındır. (s. 88)

Dua et de bizi bulasınlar Walt, ama ötekiler için elimizden hiçbir şey gelmez.
…ağaçların arkasında umarsızca durduk, Ku Klux Klan’ın işini bitirmesini bekledik.
Adamlar Aesop’la Sioux Ana’yı alevler içindeki evden dışarı sürüklediler.
En iyi iki dostum gözlerimin önünde öldürülmüştü. (s. 90)

Büyük adamların duyguları da büyük olur. (s. 94/95)

…yaşamın bana öğrettiği bir şey varsa, evlat, o da hayatta her şeyin olabileceğidir. İş kadınlarla erkeklere gelince, hiç bahse girilmemeli. (s. 115)

Dünya sarhoş ediyor insanı evlat. Dünyanın bilinmezliği sarhoş ediyor. (s. 119)

…insanın kendisinden alınan şeye yeniden kavuşması kadar güzel bir şey olamaz. (s. 147/148)

Kaçırılmam, başıma gelen en kötü olaydı, ama sonunda şansımın dönmesine yol açtı.
Slim’in kıskacından kurtulduğumda adım her evde biliniyordu. (s. 156)

Bu düşüş öyle apansız ve şiddetli olmuştu ki bir anda kendimi kaybettim.
Baş ağrılarım o gece başladı. (s. 172)

Yere bu baş ağrılarıyla inmeyi sürdürürsen
Sen adını Bay Vertigo olarak değiştirmek zorunda kalacağım. (s. 179)

Artık gösteri filan olmayacak. (s. 182)

Seni iyileştirecek bir tek yol var.
Hadım olmandan söz ediyorum… (s. 183)

Yerçekiminin intikamı. (s. 184)

Orada kaldığın her saniye için üç dakika ağrı çekeceksin. Bana inan. (s. 185)

Usta’nın söylediği gibi. Ayak parmaklarım yere değer değmez sanki kafatasım ikiye ayrıldı. (s. 186)

…çevre güzelliği filan boş laflar bence. Yani bir yerin berbat olup olmadığına kim bakar? İçinde insan yaşayan her yer ilginç olur. İnsanları çıkart, ne kalır geriye? Boşluktan başka bir şey kalmaz. (s. 193)

…o suratı nerede görsem tanırdım. Edward J. Sparks. Adamların adamı geri dönmüştü, Slim Dayımı görür görmez hayatımın bir daha düzelmeyeceğini anladım. (s. 194)

…arka camdan içeriye bir kurşun girdi. Usta ulur gibi bir ses çıkardı. (s. 195)

İçinde bütün paramız bulunan kasayı almışlardı. (s. 196)

…sana bir çözüm önereceğim.
Bu tabancayı al ve şakağıma bir kurşun sık. (s. 201)

Sen yapmazsan ben kendim yapmak zorunda kalacağım.
…tetiği çekti. (s. 202)

Slim Dayımın izini bulmam üç yılımı aldı. (s. 203)

…çoktan ölmüştü.
Yine de hiçbir şeyi şansa bırakmak istemedim.
…başına bir kurşun sıktım. (s. 210)

…son üş yılda başımdan öyle şeyler geçti ki elimde çenemden başka bir şey kalmadı sayılır. (s. 211)
Bingo bana işi gösterdi ve her şeyi öğretti. (s. 212)

Gece kulübüne Vertigo’nun Yeri adını verdim. (s. 227)

1939 yılının Eylülünde
Dizzy Dean, Vertigo’nun Yeri’nden içeri girdi ve mahvoluşum başladı. (s. 229)

Dean, birinci ligin gelmiş geçmiş en gösterişli, en çarpıcı, en ağzı kalabalık oyuncusuydu. (s. 230)

İnsan yolun sonuna gelinde gerçekten arzuladığı tek şey ölümdür. (s. 241)

Bırak da seni öldüreyim. (s. 242)

Bu piç kurusu beni öldürecekti.
Beni gece kulübü piyasasından silen sözler bunlar oldu. (s. 244)

Molly beni yeniden adam etti. (s. 249)

Molly’yle yirmi üç yıl birlikte oldum.
Kanser onu benden aldı. (s. 250)

…istediğiniz şey ne kadar büyükse karşılığında ödemeniz gereken bedel de o kadar büyük olur. (s. 261)

Türkçeleştiren: İlknur Özdemir
Can Yayınları, 4. Baskı, Nisan 2001


Oscar Wilde – Mürver Ağacı (Toplu Öyküler)

Mutlu Prens
…heykeli süzen morali bozuk bir adam, dünyada hiç olmazsa birinin mutlu olmasına seviniyorum, diyordu.
Tıpkı bir meleğe benziyor.
Nereden biliyorsunuz?
Hiç melek gördünüz mü? (s. 13)
Mutlu Prens’in gözleri yaşlarla doluydu. (s. 15)
Öldükten sonra beni o kadar yükseğe yerleştirdiler ki, yaşadığım şehrin tüm çirkinliklerini ve tüm sefaletini görmeye başladım… (s. 16)
…kırlangıç, Prens’in yanına döndü. Artık kör kaldığına göre hep seninle kalacağım. (s. 20)
Kırlangıç, Mısır’a gitmiyorum, dedi. Ölüler Evi’ne gidiyorum.
Ve Mutlu Prens’i dudaklarından öpüp can vererek ayaklarının dibine düştü.
O an heykelin içinden bir şey kırılmış gibi tuhaf bir çatırtı geldi.
Belediye Başkanı,
Kuşların burada ölmemesiyle ilgili bir tebliğ yayınlamalıyız. (s. 22)
Sonra heykeli büyük bir ocakta erittiler.
…ustabaşı, ne tuhaf şey! dedi. Şu kırık kurşun kalbi ocakta bir türlü eritemiyorum. Bari atayım. Ve onu Kırlangıç’ın ölüsünün olduğu çöplüğe attılar. (s. 23)

Bülbül ve Gül
Ona kırmızı bir gül getirirsem benimle dans edeceğini söyledi, ama koca bahçemde bir tane bile yok.
Bülbül, nihayet gerçek bir aşık, dedi. (s. 25)
Gül Ağacı, Kırmızı bir gül istiyorsan, dedi, onu ay ışığında nağmelerden yapmalı ve kalbinin kanıyla boyamalısın. Bağrını bir dikene yaslayarak bana şarkı okumalısın. Gece boyu bana şarkı okumalısın; diken kalbini delmeli ve can suyun damarlarıma akıp benim olmalıdır. (s. 27)
Bülbül, müjdeler olsun, diye seslendi, müjdeler olsun; kırmızı gülüne kavuşacaksın. Onu ay ışığında nağmelerden yapacağım ve kalbimin kanıyla boyayacağım. Karşılığında senden tek istediğim, gerçek bir âşık olman. (s. 28)
Bülbül, Gül Ağacı’na doğru uçtu ve bağrını bir dikene yasladı.
Gül Ağacı’nın en tepesindeki sürgünde nefis bir gül, şarkılar birbirini izledikçe yaprak yaprak çiçeklendi. (s. 29)
İşte sana tüm dünyanın en kırmızı gülü.
Korkarım elbiseme pek uymayacak.
Öğrenci öfkeyle
…gülü sokağa fırlattı; gül oluğa düştü, üstünden de bir at arabası geçti.
Madem aşk, faydanın her şey demek olduğu bir çağda hiçbir fayda etmiyor, ben de felsefeye dönüp metafizik çalışayım. (s. 31)

Bencil Dev
Duvardaki küçük bir delikten çocuklar içeri girmiş, (s. 35)

Sadık Arkadaş
(Değirmenci ile Küçük Hans)

Kayda Değer Roket
Ancak gerçek âşıklar o kupadan içebilirlerdi.
Aşk öldü, aşk öldü, aşk öldü…
…kişiyi ayakta tutan tek şey, başkalarının kendinden ne kadar aşağı olduğunu bilmektir. (s. 58)

MR. W.H.nin Portresi (s. 69/110)
Shakespeare’in Mr. W.H.si
Bir kadın hatalarını sevimli gösteremiyorsa kadın değildir. (s. 218)
İnsanın serveti olmadıkça yakışıklı olması bir fayda getirmiyor. (s. 299)


Türkçeleştiren: Suat Ertüzün
Can Yayınları, Haziran 2012

Charlotte Greig - Felsefe Eşliğinde Aşka Yolculuk

Bu kötü kitabın konusu:
Susannah; felsefe öğrencisi, çok fazla rüya görüyor, rüyalarından çığlıklarla uyanıyor. Nietzsche okumaya çalışıyor, Tragedyanın Doğuşu ve İnsanca Pek İnsanca’dan bazı pasajları defterine not ediyor. Erkek arkadaşı var, ismi Jason, ilişkileri sorunlu ve bu süreçte Susannah başka biriyle yatıyor. Jason’a rağmen başka biriyle olabilmesi Nietzsche’nin özgürleştirici etkisiyle açıklanıyor (romanın felsefi derinliği bu çizgide).
Romanın ortalarına ulaştığımızda Susannah hamile kaldığını fark ediyor. Jason ya da Rob… Çocuk, ikisinden de olabilir. Susannah çocuğu aldırmaya karar veriyor. Bu süreçte Heidegger okuyordu. Varlık ve Zaman (romanda Varoluş ve Zaman olarak geçiyor) Susannah’yı kendine getiriyor.
Kierkegaard okumalarına başlayan Susannah, İbrahim Peygamber ile kendisi arasında korelasyon kurarak kürtaj düşüncesinden uzaklaşmaya başlıyor. Rob’la olan ilişkisi yavanlaşıyor, hayatına yeni birileri giriyor. Sonunda kürtaj oluyor.

Alıntı:
…hayatımızı sürdürmek için eylemlerde bulunmak, bir şeyler yapmak durumundayız: yiyecek bulmak, barınmak vs. Bütün bunları düşünmeden yaparız: aslında biz sadece, herhangi bir sorun ortaya çıkınca düşünürüz. Otomobil sürer gibi: bu işi otomatik yaparsınız, sadece çarpışmak üzere olduğunuzu fark ettiğinizde dikkat etmeye başlarsınız. (s. 184)

Türkçeleştiren: Aliye Yılmaz
Sel Yayınları, Nisan 2009





10 Ekim 2012 Çarşamba

Paulo Coelho – Akra’da Bulunan Elyazması


Paulo Coelho – Akra’da Bulunan Elyazması

1974 yılında Sir Walter Wilkinson, Nec Hammadi yakınlarında bir elyazması bulur.
Dünyada bu metnin en az 155 nüshası dolaşmaktadır.
Büyük ihtimalle Hıristiyanlığın 1307. senesinde yazılmıştır.

Elyazmasının bir kopyası Kasım 2011’de Coelho’nun eline geçer. Bu kitabında, elyazmasının içeriğini okurlarına aktarıyor.
1099 yılında Haçlı ordularının Kudüs’ü işgalinden hemen önce, kenti terk etmeyip, yaklaşmakta olan orduyu bekleyen üç ayrı dinin insanları şehir meydanında Kıpti lakaplı bilgenin konuşmalarını dinlemektedirler. Kitapta anlatılanlar, Kıpti’nin yenilgi, mağlubiyet, yalnızlık gibi başlıklar altındaki konuşmalarıdır.  

…peki, cevaplar ne işimize yarayacak.

Bize yenilgiden bahset

…ayağa kalkıp rakipleriyle yüz yüze gelir, yaşadıkları ve bir daha yaşamak istemedikleri ıstırabı hatırlarlar.
Önceki mağlubiyetleri onları bu kez kazanmaya mecbur eder, çünkü aynı ıstıraplara yeni baştan katlanmak istemezler. (s. 17)

Aşkta ve savaşta kural yoktur.

Yara izi, yarayı açan kılıçtan daha etkilidir. (s. 27)

Hiçbir şey istemeyen ıstırap da çekmez.

Mağlubiyet, yeni bir mücadeleye giriştiğimizde son bulur. Başarısızlığın ise sonu yoktur; bir yaşam tarzıdır.

Sevgiyi sadece yenilenler bilirler. (s. 31)

Yenilgiyi asla tatmayanlar,
…daima güçlünün yanındadırlar. Aslanın geride bıraktıklarından beslenen sırtlanlar gibidirler.
Çocuklarına şunları öğretirler, “hiçbir kavgaya karışmayın, karışırsanız kaybedersiniz.” (s. 32)

Yalnızlık sevginin yokluğu değil tamamlayıcısıdır. Hayatta asla yalnız kalmayan kişiler, kendilerine yabancılaşırlar. (s. 35)

…güneş ona sorar:
“Beklemekten bıkmadın mı?”
“Evet,
Ama yapraklarımı kaparsam solarım.” (s. 68)

Zamanda geriye dönülemez ama isteyen herkes zamanda ileri gidebilir. (s. 73)

Zaman ve yaşam bana her konuda birçok mantıklı açıklama sağlasa da ruhumu asıl besleyen şey gizemdir. (s. 76)

Bedenlerle sınırlı birleşmeye cinsellik değil haz denir. Cinsellik hazzın çok ötesindedir. Yalnızca bedenlerimizi değil ruhumuzu da birleştirmeye hazır olduğumuzda olabilecekleri hayal etmek bile zordur. (s. 81)

Mutluluklarını ve zor anlarını başkalarıyla paylaşmayanlar kendi karakterlerindeki olumlu yönleri ve zaafları asla keşfedemezler. (s. 87)

Her şey yolunda gidiyor ama daha da ileri gitmeliyiz, diyenlerle dostluk kur. Çünkü onlar daima bilinen ufukların ötesine gitmek gerektiğinin farkındadırlar. (s. 90)

Zarafet, ruhun dışarıdan görülebilen bir parçasıdır. (s. 93)

Çoban olmasaydı, şair açlıktan ölürdü. (s. 101)

Türkçeleştiren: Emrah İmre
Can Yayınları, Ekim 2012

25 Eylül 2012 Salı

Jose Saramago – Çatıdaki Pencere


Jose Saramago – Çatıdaki Pencere

…Zamanla sararıp yıpranmamışlardı da üstelik, belki de zaman 1953 yılında teslim edilen bu özgün metne insanlardan daha saygılı davrandığı içindir. (s. 9) 

Kimse kimseyi sevmek zorunda değildir, ama hepimiz birbirimize saygı duymak zorundayız.
…yayınevine teslim edilen kitap, o taslak bir harf yığınından ötedir, içinde
…bir insan barındırır.

Ölmek, var olmuş olmak ve artık olmamaktır, (s. 10)

Çatıdaki Pencere,
Kırklı yılların Lizbon’unda geçer,
Salazar diktatörlüğü sürmektedir.
…görünüşlerin gerçeklerden daha güçlü olduğunu vurgulaması,
…kitabı oluşturan diğer her şey, kitabın basılmadan bir kenara itilmesine karar verilmesinde etkili olmuştur kuşkusuz. (s. 12)

Silvestre,
Kundura tamircisiydi,
Bedeninde Don Quijote’nin resimlerini andıran bir şey vardı. (s. 15)

Mariana, pantolonum nerede? (s. 16)

Karar vermeleri gereken, evin bir odasını kiralama meselesiydi. (s. 17)

Sözcükler söylendikleri anda ağzının içinde doğarlardı sanki: çıktıklarında çoktan anlam yüklü, duygulu ve el değmemiş olurlardı. Bu nedenle de hükmederler, ikna ederlerdi. (s. 22)

Zaman değişti anne,
Evet değişti ve bozuldu. (s. 27)

Zaman yavaşça akıyor, saatlerin tiktakları sessizliği itiyor, azimle onu uzaklaştırmakta ısrar ediyor ama sessizlik tüm sesleri boğan kalın, ağır kütlesiyle karşı koyuyordu. (s. 37)

Isaura’ya göre Adriana buz gibiydi ve günlük tutması yaşamında sırlar varmış gibi yapabilmek için uydurulmuş bir bahaneden ibaretti. (s. 48)

…hafif gece atıştırmasına ayrılan beş dakika onlarda özel bir duygu uyandırırdı, sanki bir anda yaşamlarının vasatlığından sıyrılırlar, insanların refah seviyelerini gösteren ölçeğe göre birkaç basamak yükseliverirlerdi. (s. 50)

İyi günler hanımefendi. Kiralık odanız varmış. Görebilir miyim? (s. 54)

Sevmek için fazlasıyla tanıyordu erkekleri. (s. 69)

(Carmen) İnanışına göre, evliliklerdeki tüm anlaşmazlıkların nedeni öteki kadınlardı… Erkekler horozlara benzerlerdi, bir kez tavuğun tepesine bindiler mi, çoktan ardından gelecek olanı da seçmişler demekti. (s. 86)

“Yaşamın gizli anlamı, yaşamın hiçbir gizli anlamı olmadığıdır.” (s. 204)

İnsanlığa susuzluk duyan hiç kimse susuzluğunu Fernando Pessoa’nın dizeleriyle gideremezdi, bu tuzlu su içmek gibi bir şey olurdu. Bunlara rağmen ne kadar hayranlık uyandıracak bir şiirdi, nasıl da muhteşemdi. Gereksiz, evet ama benim derinlerime iniyorsa ve ben de kendimi gereksiz ve yararsız buluyorsam bunun önemi var mı? (s. 205)

Yirmi iki yıl babamla yaşadıysanız ve başka erkek tanımadıysanız nasıl deneyimden söz edebilirsiniz?
Hepsi aynıdır kızım. Ha birini tanımışsın ha tümünü. (s. 252)

Hayat iki damla gözyaşından fazlasına değmezdi. (s. 262)

Görünmek ve olmak arasında her zaman bir kesişme noktası bulunur: olmak ve görünmek aynı yöne yönelen ve bir noktada birleşen iki farklı planmış gibi. Bir meyil ve bu meyilden kayma ihtimali vardır. Kayılırsa aynı anda hem olmakla hem de görünmekle temas edilen noktaya varılır. (s. 269)

…yaşamla temasınızı kaybetmişsiniz, kökleriniz kalmamış, bir savaşta olduğunuzu zannediyorsunuz… (s. 303)

Yaş önemlidir, beraberinde deneyimi getirir, evet, ama yorgunluğu da getirir. (s. 305)

Sevgi üzerine bir şeyler inşa edebilmenin mümkün olacağı gün henüz gelmedi. (s. 306)

Türkçeleştiren: Pınar Savaş
Kırmızı Kedi Yayınları
Eylül, 2012

24 Eylül 2012 Pazartesi

Jose Saramago – Bütün İsimler


Jose Saramago – Bütün İsimler      
     
Nüfus Kayıt Merkez Arşivi

Don Jose gibiler,
…yaşamlarından arttığına inandıkları zamanı,
…biriktirmekle harcarlar, bunu muhtemelen metafizik ıstırap diyebileceğimiz bir şeyden dolayı yaparlar (s. 19)

…iyi bilinir ki insan ruhu, çoğu kez, nedenini bilmediğini söylediği kararlar alır, (s. 20)

Bilge, onu donatan sağduyu kadar bilgedir denir, (s. 30)

…sağduyu yalnızca artık ilgilenilmeyen bir şeyi korumaya çalışırken işe yarar. (s. 31)

…insanlar, ne kadar belirsiz olsa da, kişilikleri ve ne kadar az da olsa, otoriteleri hakkında öylesine kıskançtırlar ki, son adımı atmadan önce uzun uzun düşündüklerini, lehte ve aleyhte olan yanları ölçüp biçtiklerini, olasılıkları ve alternatifleri tarttıklarını ve yoğun bir zihni çalışma sonucunda, nihayet bir karar aldıklarını ima etmeyi tercih ederler. Bu işlerin hiçbir zaman böyle olmadığını söylemek gerek. (s. 36)

Doğrusunu söylemek gerekirse, kararları biz almayız, bizi alanlar kararlardır. Kanıtı şu gerçekte bulabiliriz, yaşam bizi çeşitli eylemleri birbiri ardına yerine getirmeye itse de her birini bir süre düşünüp, değerlendirip hesaplar yaptıktan sonra yemeğe gidip gitmeyeceğimize, gazete alıp almayacağımıza ya da meçhul kadını arayıp aramayacağımıza karar vermeyiz.
Normal insanlar karar alırlar, kararları tarafından alınmazlar. (s. 37)

…benim gerçekliğime uymayan şey mevcut değildir, (s. 39)

Başka bir fiş seçip sonra o kişiyi aramaya koyulabilir, rastlantı seçmez, önerir, ona meçhul kadını getiren rastlantı oldu, o konuda söz sahibi olan yalnızca rastlantı oldu, (s. 42)

Mutlu adamsınız, sırlarınızı gizleyebiliyorsunuz, (s. 55)

…bulunacak her hangi bir şeye anlamını veren arayıştır ve yakındaki şeyi bulmak için çok yol kat etmek gerekir. (s. 63)

…unutulan hatalar en kötüleridir. (s. 72)

…bir kişinin resmini taşımak, onun ruhunun bir parçasını taşımak gibidir. (s. 109)

…özellikle tek bir anlamı varmış gibi görünen kelimeler, onlara çok dikkat etmek gerekir. Sanılanın aksine, duyu ve anlam asla aynı şey olmamıştır, anlam kendini hemen gösterir, doğrudandır, düzanlamlıdır, sarihtir, kendine dönüktür, tekanlamlıdır, diyelim, oysa duyu yerinde duramaz, ikinci, üçüncü ve dördüncü anlamları fokurdar, dallara ve kollara ayrılan ve tekrar bölünen farklı yönlere yayılan, ta ki gözden kaybolana kadar, her kelimenin duyusu, suları yükselterek şiddetle uzaya savuran bir yıldız, kozmik rüzgârlar, manyetik sapmalar, felaketler gibidir. (s. 123)

…büyük kederler, büyük ayartmalar ve büyük hatalar hep hayatta yalnız olmaktan, bir şey kafamızı her gün normalde olandan daha fazla karıştırdığında kendisine danışacağımız bir arkadaş olmamasından kaynaklanır, (s. 129)

Tavanla arasında geçen hayali ve metafizik diyalog, ruhunun tümden kaybolmuşluğunun, eğer meçhul kadını arayışı sona ererse ki böyle olduğundan kuşkulanmak için nedenleri vardı, hayatta yapacak başka hiçbir şeyinin olmadığı düşüncesinin üzerinde yarattığı panik duygusunun üstünü örtmeye yaramıştı. (s. 146)

Todos os Nomes
Türkçeleştiren: Nesrin Akyüz
Kırmızı Kedi Yayınevi
Şubat, 2012

23 Eylül 2012 Pazar

Pascal Bruckner – Aşk Paradoksu


Pascal Bruckner – Aşk Paradoksu

60’lı ve 70’li yıllar…
Kadın olsun erkek olsun herkes bir emir eri olmak, hiçbir şeye karşı çıkmamak, fantezilerinin sonuna kadar gitmek istiyordu.
Peki, ne bozdu rahatlığı? (s. 12)

…serbest aşk.
…aşk nasıl olur da ayıran özgürlükle bir arada olabilir?
…bir seçim yapmamız gerek; ya geri kafalı olacağız ya da modern,
Sanki aşk bir hastalıkmış da kendimizi ondan kurtarmamız gerekiyor, hatta her şeyden önemlisi, sevmek şeklimizden pişman olmalıyız. (s. 13)

Bu kitap, şantaja boyun eğmeyip, gerçekleşmiş değişiklikleri yadsımadan tutkuların eski sahnesinden inmek istemeyenler için yazılmıştır.
Günümüzün ortamında her şeyi aşktan bekliyoruz, hatta fazla şey bekliyoruz ondan. (s. 14)

Victor Hugo 1860’ta düşünme özgürlüğüyle sevme özgürlüğünü yepyeni bir biçimde bağdaştırır: “biri kalbe ilişkinken diğeri akla ilişkindir…”
“Kocanızdan başka bir adamı mı seviyorsunuz? Öyleyse ona gidin.” (s. 17)

“…Cinslerin birleşmesinde yasayı kalp yapar. Özgürce sevip düşünün. Kalanı Tanrıyı ilgilendirir.”
Aydınlanma Çağı aşk ile erdemin, bedenin zevki ile ruhun yükselişinin bağdaştırılabileceğine inandı: Sevmesini bilen kişi büyüklük konusunda da yetkin olur ve benzerlerine ilerleme yolunda öncülük eder. (s. 18)

Klasik Çağ aşkı yerden yere vurduktan sonra, 18. yüzyılda mahremiyet devrimi icat edilir.
Aile, duygu laboratuvarına dönüşür. (s. 19)

(Wilhelm Reich) …toplumsal devrim ile kişisel devrimi birbirinden ayırmayı reddederek, “cinsel yaşam özel bir mesele değildir” anlayışını savunarak, yaşamı boyunca insanı köleleştiren yapıdan kurtulmanın en iyi yolunu aradı.
“Halkın cinsel mutluluğu genel toplumsal güvenliğin en iyi güvencesidir.” (s. 21)

Aşk yoktur artık demişti Robert Musil, yalnızca cinsellik ve arkadaşlık vardır. Deleuze ve Guattari ise şu iğrenç sevilme arzusuna dikkat çekiyorlardı.
Seni seviyorum yerine tek gerçek kalıp olan seni istiyorum kalıbını getirmek gerekti. (s. 23)

Birlikte serbest diye ne güzel ifade etmiştir toplumbilimci François Singly modern evliliği: Yuvanın güvenliğine evet, ama yeter ki birlikteliğin her iki tarafının da kendini gerçekleştirme sürecinde hiçbir şeyi engellemesin.
Bundan böyle her iki taraf da kendi küçük şirketine dönüşmüştür. (s. 27)

Sigaradan bilgisayara kadar her şey, patolojik bir bağımlılık korkusunu göstermek için bir fırsattır. Hem zevk almayı hem de kuşku duymayı salık veren ve öteki ile ilişkiyi madde bağımlılığı modeline göre tasarlayan bir dönemin şizofren yapısı. (s. 28)

Bedenim bana ait
…bedenim yalnızca bana ait olursa, kimse istemezse onu, bu tapu neye yarar ki? (s. 30)

Aşktan konuşur dururuz, ama hep ne olması gerektiğinden bahseder, ne olduğunu yeterince konuşmayız. (s. 33)

…kentler şunu açıkça ortaya koyar: Her şey mümkündür. (s. 39)

Gözlemlemek değerlendirmek, dolayısıyla da reddetmektir.

Karşımdaki, kollarını açıp da kabul etmiyorsa beni, bunun benden başka sorumlusu olamaz. Arzudan gebersem de nafile; karşımdakinin buz gibi durmasına yol açan, varlığımın şu halidir. (s. 40)

Hazcılık norm olarak dayatılınca doyumsuzluk daha da artar. (s. 41)

Elinde bu (/bir) adres yoksa, kaçırılan fırsatların üzüntüsü ön plana çıkar.
Rahatsız etmeden nasıl dikkatini çekmeli? Böyle bir soru bütün bir yaşamı doldurabilir. (s. 45)

Ben kendimi severim, çünkü başkaları beni sever; benim kim olduğumu söylerler. (s. 65)

Kim ki narsisizmden nasibini almamıştır, demiştir Freud, iktidardan da nasibini almamış demektir ve güven telkin etmez. Öyleyse bizi başkalarının arkadaşı yaparak kendi arkadaşımız da yapma olanağı sağlayan bir iyi narsisiz vardır, bir de kendi değerimiz hakkında temel bir şüpheyi ortaya çıkartan bir narsisizm vardır… (s. 66)

Kendi kendiyle doluyken ötekilere bir yer ayıramaz insan.
Aşk, var olma günahımızdan bağışlatır bizi: başarısız olduğundaysa, bu yaşamın hafifliğiyle, nedensizliğiyle ezer bizi.
“Büyük, dinmek bilmeyen aşk tutkularının hepsi, bir varlığın en gizli kendi ben’ini, bir başkasının gözleri ardından kendini gözlerken gördüğünü düşlemesidir aslında” (R. Musil) (s. 67)

Aşk, dile yansıdı mı ticaret biçimine bürünür. (s. 70)

Aile içindeki sevgi geliştikçe, çatışmalar çoğalır ve duyulan nefret hissi de giderek yoğunlaşır. (s. 71)

Birini sevmek onu üzerindeki etkimizden serbest bırakmaktır,

“Sevilmek demek, geçip gitmek demektir, sevmekse, kalıp sürmek demek.” (R. M. Rilke) (s. 74)

“Bugün kız arkadaşımdan iki SMS aldım. İlki her şeyin bittiğini söylüyordu… İkincisi, önceki mesajı yanlış kişiye gönderdiğini.” (s. 79)

 İnsan yalnızca bir kez evlenir, çünkü dünya böyle ister, ama yaşam içinde yirmi kez sevebilirsin; çünkü doğa bizi böyle yarattı. (s. 80)

aşka inanıyorum dendiğini duyarız sık sık ama kişilere inanmak gerek. (s. 93)

İnsan yalnızca eksiklerini bildiği yakınlarını sırtından bıçaklar.
Güven, hainliği getirir; kalleş, kalleş olmadan önce daima kardeş, arkadaş olmuştur. (s. 103)

Sokakta sarmaş dolaş ya da lokantada masaya oturmuş iki kişi; her ikisi de cep telefonlarında bir üçüncü kişiyle sohbette. Aynı zamanda hem birlikte hem de ayrı olmanın verdiği büyük zevk.

Birbirinden uzaklaşmaya dayalı bir devamlılık, ayrılıkla yakalanan bir yakınlık; böylece aşıklar birbirlerini hep doruk noktasında tutarlar ama bunun bir de riski vardır: Her an düşebilirler oradan. (s. 128)

…karşı çıkarak zevk alır, onların yanında olarak değil.
…zevk, tanımı gereği bir şey öğretmez: İnsanı ne daha iyi yapar ne de eğitir; onu eğlendirir. (s. 140)

Thanatos, Eros’un parçasıdır; birbirlerine bütünüyle karşıt olmalarına rağmen, ikisi birlikte insanı –aynı zamanda yıkarak- kurarlar. (s. 151/152)

…partner seçiminde daha akıllıca davranılmasını sağlayan AIDS’tir. (s. 152)

Bu benim ruhum, demişlerdi Montaigne’den bu yana klasik yazarlar. Bu benim cinselliğim, diyorlar şimdi özkurmacanın bu çağdaş yandaşları. (s. 205)

Le Paradoxe Amoureux
Türkçeleştiren: Olcay Kunal
Yapı Kredi Yayınları
Temmuz, 2012

20 Eylül 2012 Perşembe

Machiavelli – Hükümdar


Machiavelli – Hükümdar

Niccolo Machiavelli, 3 mayıs 1469’da Floransa’da doğdu.
(1498) Machiavelli, ikinci şansölyelik sekreterliğine atandı; sorumlulukları, cumhuriyetin iç işlerini, dış ilişkilerini ve savunmasını kapsıyordu.
1500 yılında, ulusal milis gücü kurmaya yöneldi. (s. 21)

1512’de, Papa II. Giulio’nun yönetimindeki Kutsal Birlik, Fransızları İtalya’dan kovdu. Tarafsız kalmak gafletini gösteren Floransa, galiplerce cezalandırıldı. Machiavelli’nin sabır ve sebatla kurduğu milis gücü, Prato’da bozulup dağıldı. (s. 22)

Medicilerin güvenini kazanmak için gösterdiği bütün çabaya rağmen, Machiavelli’nin görevinde kalmasına izin verilmedi.
Medicilere karşı komploya bulaştırıldı (1513). Hapse atıldı, işkenceden geçirildi.
San Casciano’daki topraklarında sürgün yaşamak şartıyla serbest bırakıldı. (s. 23)

Hükümdar, 1532 yılında yayımlanmıştır.
Machiavelli, 22 haziran 1527’de öldü.
Machiavelli, Platon’un hayal ettiği ideal site ile ilgili görkemli inşalarını çürütür (Bkz. Bölüm XV).
(Makyavelcilik) …hile, yalan, düzenbazlık demektir. (s. 32)

Machiavelli, erkenden iki lanetle damgalandı; ateizm ve immoralizm. (s. 35)

Machiavelli, siyasette genellikle kabul edilen değerleri tersyüz etmez, sadece siyaseti bu değerlerin vesayetinden kurtarır. (s. 37)

Hükümdar’ın verdiği ders şudur; siyaset ve ahlak iki ayrı dünyadır. (s. 39)

Machiavelli, immoralist değildir.
Ama ne var ki, siyasette son hükmü veren daima kuvvettir; ahlaklılık ise, hemen her zaman aciz kalır. (s. 43)

-          Kitabın Kompozisyonu -
Devlet tiplerinin sınıflandırılmasının ardından yazar bunlardan her birini inceler. Bun inceleme, II ile XI. bölümleri kapsamaktadır.
XII – XIV. Bölümler, bizim bugün “askeri sorunlar” dediğimiz konulara ayrılmıştır. Machiavelli, bu bölümlerde, halk ordusundan yana tavır koyar.
XV - XXIII. Bölümlerde, bir hükümdarın tebaasına ve dostlarına karşı nasıl davranması gerektiği anlatılıyor. (s. 53)

HÜKÜMDAR

Halkların tabiatını iyi tanımak için, hükümdar; hükümdarları tanımak için de halk olmak gerekir. (s. 66)

 (Devletler) ya cumhuriyet ya da hükümdarlıktırlar. (s. 68)

İnsanlar kaderlerini düzeltmek umudu ile efendilerini değiştirmekten hoşlanırlar ve bu umutla mevcut hükümete karşı silaha sarılırlar; ne var ki, daha sonra, tecrübe onlara yanıldıklarını ve durumlarını büsbütün kötüleştirmekten başka bir şey yapmamış olduklarını gösterir.
Buna göre, yeni hükümdarın, tebaasına zulmetmemesi genellikle mümkün değildir.
…ne kadar güçlü bir orduya sahip olursa olsun, bir hükümdar bir ülkeye girebilmek için, o ülke halkının desteğinden yararlanmak ihtiyacındadır. (s. 72/73)

İnsanlar ya okşanmalı ya da ezilmelidirler: hafif yaraların intikamını alırlar; ama yaralar çok ağırsa, bunu yapamazlar… (s. 79)

…baş gösterebilecek düzensizlikler önceden görülebilirse, onlara çare bulmak çok daha kolay olur; ortaya çıksın diye bırakıldıkları takdirde ise iş işten geçmiş olur ve derdin tedavisi mümkün olmaz.
Bütün devlet işlerinde de bu böyledir: marazın gelişi önceden görüldüğü takdirde ki bu ancak çok derin görüşlü kişilere vergi bir haslettir, o kısa zamanda tedavi edilir; ama, ışık yokluğu yüzünden görülemeyecek olursa, herkesin gözüne çarpar hale geldiğinde ona çare bulmaya artık imkân kalmaz. (s. 83)

…başka bir hükümdarı güçlendiren bir hükümdar, kendi sonunu hazırlar, çünkü bu güç ya hile ile ya da zor kullanılarak meydana getirilmiştir; imdi, bu iki neden de, güçlendirilenin gözünde güçlendireni şüpheli kılar. (s. 91)

…özgür yaşamaya alışmış bir devleti fetheden kişi, onu yıkamadığı takdirde, onun tarafından yıkılmayı beklemelidir. (s. 99)

(dipnot) …tarih kendi başına oluşmaz: elverişli bir durum, eğer biri çıkıp bu durumdan yararlanmazsa, hiçbir sonuç vermez. (s. 105)

…çarçabuk oluşuvermiş devletler, doğada birdenbire doğup büyüyen bütün öteki şeyler gibi, ilk fırtınada devrilip gitmelerini önleyecek kadar derine kök salamazlar. (s. 111)

Zulüm, toptan bir defada ve kişinin kendi güvenliğini sağlamak ihtiyacıyla işlendiği, ısrarla sürdürülmediği ve elden geldiğince tebaanın yararı gözetilerek yapıldığı takdirde iyi kullanılmış demektir. (s. 132)

Acıları kısa sürüp, daha az duyulması için kötülükler toptan bir defada yapılmalı; iyilikler ise, aksine, daha uzun süre tadılabilmeleri için, birbirini ağır ağır izlemelidir. (s. 133)

Büyükler, halka karşı koyamayacaklarını gördükleri zaman aralarından birinin itibarına, nüfuzuna başvurup, onu hükümdar yaparlar; böylece, onun otoritesinin gölgesinde muhteris arzularını tatmin etmek imkânını bulurlar. (s. 135/136)

İnsanlar sadece kötülük bekledikleri bir kimseden iyilik gördüklerinde, ona çok daha fazla minnettar olurlar. (s. 139)

Hükümdar, eğer bir parçacık hikmet sahibi ise, öyle bir yönetim sistemi düşünmeli ve kurmalıdır ki, hangi zamanda ve hangi hal ve şartlar içinde olursa olsun yurttaşlar hep ona ihtiyaç duysunlar: işte o zaman hükümdar, onları daima kendine sadık bulacağından emin olabilir. (s. 142)

(dipnot)Bir ulusal dinamik ancak herkes yüksek bir menfaate katkıda bulunduğu duygusunu taşıdığı zaman ortaya çıkabilir. (s. 147)

…her devletin esas temeli iyi yasalar ve iyi ordulardır. Fakat iyi silahlı güçlerin bulunmadığı yerde iyi yasalar bulunamayacağı ve de tersine, ancak iyi silahlı güçlerin bulunduğu yerde iyi yasalar olabileceği için ben burada yalnızca silahlı güçlerden söz etmek istiyorum… (s. 153)

Hükümdar, ancak düşman saldırmadığı sürece ayakta kalır; barış zamanında bu birlikler tarafından, savaşta ise düşman tarafından soyulur. (s. 154)

…ücretli askerlerin çekinilmesi gereken yanı, korkaklıkları; yardımcı askerlerin ise, yiğitlikleridir. (s. 166)

başkasının silahları ya vücudumuza bol gelip iyi oturmaz, ya ağır gelip vücudumuzu yorar, ya da dar gelip onun hareketlerini kısıtlar. (s. 168)

Yaşanılan durumla, yaşanılması gerekli görülen durum birbirinden o kadar uzaktır ki, bu sonrakini incelemeden başka bir şey yapmayan bir kimse, varlığını muhafaza etmekten çok onu yok etmeyi öğrenmiş olur. Keza, her şeyde ve her yerde iyi insan olarak görünmek isteyen kimse de, bunca kötü insanın arasında yok olmaktan kurtulamaz.
…hükümdar, her zaman iyi olmamayı ve gerektiği zaman iyi, gerektiği zaman kötü olmayı öğrenmelidir. (s. 178)

Korkulmaktan çok sevilmek mi iyidir, yoksa sevilmekten çok korkulmak mı?
Korkulmak sevilmekten daha güvenlidir. (s. 187)

…korku, ceza tehdidinden doğar ve bu tehdit sürdüğü müddetçe asla kaybolmaz. (s. 188)

insanlar, babalarının ölümünü unuturlar da, mal varlıklarının kaybını kolay kolay unutamazlar. (s. 189)

…insanlar kötü olduklarına ve size verdikleri sözü kesinkes tutmayacaklarına göre, siz, kendi sözünüzü neden tutacaksınız? (s. 194)

Küçük azınlığın sözü, ancak büyük çoğunluk ne yanı tutacağını, ya da neye göre hüküm vereceğini bilmediği zaman dinlenir. (s. 197)

…mal ve mülke ve namusa saygı gösterildiği takdirde insanların büyük çoğunluğu mutlu olur. (s. 199)

İnsanlar zekâ bakımından üçe ayrılabilirler: kendi başlarına anlayanlar, başkaları anlattığı zaman anlayanlar ve nihayet ne kendi başlarına ne de başkalarının yardımıyla anlayanlar. (s. 235)

…insanlar üzerinde şimdinin etkisi, geçmişin etkisinden çok daha fazladır. İnsanlar eğer, şimdiki durumlarından memnun iseler, hiç başka bir şey düşünmeden bunun tadını çıkarmaya bakarlar. (s. 241)

…hükümdar için yegâne iyi, güvenli ve sürekli savunma, onun öz gücüne (Virtu) bağlı olan savunmadır. (s. 244)

Talih, gücünü, özellikle, kendisine karşı hiçbir direniş hazırlığı bulunmayan yerlerde gösterir ve azgınlığını, kendisini durdurabilecek hiçbir engelin bulunmadığını bildiği yerlere yöneltir. (s. 246)

…talih değişken, insanlarsa hep aynı şekilde davranmakta inatçı olduklarına göre, davranış tarzları talihle uyuştuğu sürece insanlar mutlu olurlar. (s. 251)

IL PRENCIPEDI (il Principe)
Sunum ve Açıklamalar: Patrick Dupouey
Türkçeleştiren: H. Kemal Karabulut
Sosyal Yayınlar, 5. Basım, Eylül 1998

Jamal Mahjoub – Cinlerle Yolculuk


Jamal Mahjoub – Cinlerle Yolculuk

Babamın işi golf sopalarını taşımak…
Ben göçebe kavmin, cahil yığınların bir üyesiyim,
İki pasaportum ve çeşitli kimlik belgelerim nerelerde bulunduğumu belirtir, ama kim olduğumu, nereye gideceğimi söylemezler. (s. 13)

Adı Leo,
İsimler kendi kararlarını verirler. (s. 15)

Genç bir anne baba ilk çocuklarının adını ne koyacakları konusunda anlaşamıyorlarsa, büyük ihtimalle bu (…) gizlenen başka bağdaşmazlıkların işaretidir.
Arabayla Almanya’dan geçerek güneye gidiyoruz.  (s. 16)

Peugeot 504

İki zıddın arasında bulunma fikri bana anlamlı geliyor. (s. 21)

Leo, neredeyse sekiz yaşında.
Hakkında kimsenin bir şey bilmediği bir yerde doğup büyümüşseniz, her soruya üç saat süren bir açıklamayla cevap vermek zorunda kalırsınız.
Bütün evlilikler sorunludur, ama çoğu insan bir şekilde uzlaşmanın yolunu bulur. (s. 39)

(Ellen) “Kocamın en iyi arkadaşımla bir aşk macerası yaşadığını epeydir biliyorum.”
Gece vakti ağlayan bir çocuktan daha acıklı bir şey olamaz.
(Simurg) … başından beri aradıkları şeyin kendileri olduğunu anlamışlar.
Okurken, öyküyü bildiğimi fark ettim. Uzaktaki bir şey yakınıma geldi; insanın hayatının iki yarısının birleştiği, her şeyin bir düzene oturduğu ve dünyanın anlam kazandığı o garip anlardan biriydi. (s. 53)

Sonuçta aşk dünyanın mantığıyla mücadele etmeye çalışan iki insan arasındaki gizli işbirliğidir. Kendimizi baştan yaratırız, çünkü aşk bizi başkasının gözündeki görüntümüze dönüşebileceğimize inandırır. Böylece bir başka insanın varoluşunun eksenine sıkıca tutunuruz. Gezegenleri yerinden oynatan, evrenin dağılmasını önleyen budur. Bir tür yerçekimi. Yok olduğunda, çekim gücünü kaybettiğinde bir an sersemleşir, ne tarafa döneceğimizi bilemez, öteden beri bizi çevreleyen dev, karanlık boşluğu ansızın fark edip korkarız. (s. 60)

Benim karanlık kıtam Avrupa, ben onun yüreğini arıyorum.
…ulaşamadığımız çeşitli şeylere özenerek büyüdük.
…uçak yapmak için bir tahta parçasına birkaç çivi çakmak, oyuncak fabrikasındaki zeki adamların yaptığı kalıba dökülmüş plastikten oyuncakların hepsinden çok daha tatmin edici. Mükemmeliyete yaklaştıkça hayal kırıklığına uğratma ihtimali de artıyor. (s. 85)

Derviş = / Kapı arayan

Gerçek tıpkı bumarenga benzer, ne kadar kuvvetle fırlatırsan, o kadar kuvvetle döner sana gelir ve mutlaka geri döner. (s. 98)

İnsanın hayatta ne yapmak istediğine karar vermesi yıllar sürer.
Zaman kimseyi beklemez… (s. 102)

Zaman hayatın gerçeklerini öyle bir evirip çeviriyor ki, sonunda insan ne başlangıç noktasını, ne de sebebini hatırlıyor. (s. 109)

İnsan nereye giderse gitsin, dertlerini de yanında götürür. Buna nişse denir, şeytana benzeyen küçük yaratık. (s. 190)

Rimbaud (s. 317)

…oyunu onların kurallarıyla oynuyorsun. Oyunu onlar yönetiyor. Kazanman imkânsız. (s. 347)

Türkçeleştiren: Roza Hakmen
Yapı Kredi Yayınları
Şubat, 2005

Fyodor Dostoyevski – Ölüler Evinden Notlar


Fyodor Dostoyevski – Ölüler Evinden Notlar

(Dostoyevski) Petraşevski gurubunun üyesi olmakla suçlanarak tutuklanmıştı; tutuklanmasının bir nedeni de bu toplantılarda Çernişevski’nin Gogol’e yazdığı ve onu duyarsızlıkla, dine sığınmakla suçladığı bir mektubu okumasıydı. (s. 14/15)

Sibirya genel olarak soğuk olsa da memurluk çok sıcaktır.
Genel olarak toprak cömerttir.
Aleksandr Petroviç Goryançikov
Burada anlatılan şeyler, dağınık bir şekilde de olsa, Aleksandr Petroviç’in yaşadığı on yıllık kürek mahkûmluğunun hikâyesiydi. (s. 24)

Kampımız kalenin kıyısındaydı, kale de tabyanın hemen yanında. Tahta çitin aralığından Tanrı’nın ışığına bakarsın: Görebilir misin herhangi bir şey?
…aynı tabya… …aynı nöbetçiler… …aynı küçük gök parçası…
İnsan her şeye alışan bir varlık ve bence onun için en iyi tanım bu. (s. 31)

On yıllık kürek cezam boyunca bir kez, bir dakika bile tek başıma kalamayışımda korkunç ve acı verici ne var? … Fakat buna da alışmak zorundaydım! (s. 33)

Tutuklu tutkuyla sever parayı ve ona her şeyden çok, neredeyse özgürlüğe eşdeğer önem verir. (s. 66)

Kampa girdikten üç gün sonra çalışmaya gitmem emredildi.
…insanın kendi acısını sevmeyi isteyerek, bütün mutsuzluk zirvelerinde aslında bir haz olduğunu bilerek, kendi yarasını kasten kurcalama ihtiyacı duymasına kadar varan o kötücül duyguya kapılmadan duramamıştım. (s. 103)

Bu yaşamla uzlaşmak olanaksızdı, ama onu gerçekleşmiş bir olgu olarak kabul etmenin vakti çoktan gelmişti. (s. 136)

Kamptaki hayatımın ilk gününden itibaren özgürlüğü hayal etmeye başladım.
Özgür insan elbette umut eder.
Kapatılmış insan için böyle olmaz. (s. 137)

Tanrı varsa para da vardır. (s. 161)

Kan içmeye susamış kaplan gibi insanlar vardır. Bu gücü, İsa’nın yasasına göre kardeş olarak yaratılmış olanların beden, kan ve ruh üzerindeki bu sınırsız egemenliğin gücünü bir kez tadan biri; üzerinde Tanrı suretini taşıyan bir başka varlığı en yüksek aşağılamayla alçaltma fırsatını ve iktidarını yaşayan biri artık kendi duyguların hâkim olmaktan ister istemez çıkar. Tiranlık alışkanlıktır; olgunlaşır, sonunda bir hastalık olur. (s. 256/257)

Kalbim özgürlüğün büyük sezgisi yüzünden boğuk ve güçlü şekilde atmaya başlamıştı. (s. 372)

Türkçeleştiren: Sabri Gürses
Can Yayınları, Ağustos 2012