Pascal Bruckner – Aşk
Paradoksu
60’lı ve 70’li yıllar…
Kadın olsun erkek olsun herkes bir emir eri olmak, hiçbir
şeye karşı çıkmamak, fantezilerinin sonuna kadar gitmek istiyordu.
Peki, ne bozdu rahatlığı? (s. 12)
…serbest aşk.
…aşk nasıl olur da ayıran özgürlükle bir arada olabilir?
…bir seçim yapmamız gerek; ya geri kafalı olacağız ya da
modern,
Sanki aşk bir hastalıkmış da kendimizi ondan kurtarmamız
gerekiyor, hatta her şeyden önemlisi, sevmek şeklimizden pişman olmalıyız. (s.
13)
Bu kitap, şantaja boyun eğmeyip, gerçekleşmiş değişiklikleri
yadsımadan tutkuların eski sahnesinden inmek istemeyenler için yazılmıştır.
Günümüzün ortamında her şeyi aşktan bekliyoruz, hatta fazla
şey bekliyoruz ondan. (s. 14)
Victor Hugo 1860’ta düşünme özgürlüğüyle sevme özgürlüğünü
yepyeni bir biçimde bağdaştırır: “biri kalbe ilişkinken diğeri akla ilişkindir…”
“Kocanızdan başka bir adamı mı seviyorsunuz? Öyleyse ona
gidin.” (s. 17)
“…Cinslerin birleşmesinde yasayı kalp yapar. Özgürce sevip
düşünün. Kalanı Tanrıyı ilgilendirir.”
Aydınlanma Çağı aşk ile erdemin, bedenin zevki ile ruhun
yükselişinin bağdaştırılabileceğine inandı: Sevmesini bilen kişi büyüklük
konusunda da yetkin olur ve benzerlerine ilerleme yolunda öncülük eder. (s. 18)
Klasik Çağ aşkı yerden yere vurduktan sonra, 18. yüzyılda mahremiyet
devrimi icat edilir.
Aile, duygu laboratuvarına dönüşür. (s. 19)
(Wilhelm Reich) …toplumsal devrim ile kişisel devrimi
birbirinden ayırmayı reddederek, “cinsel yaşam özel bir mesele değildir”
anlayışını savunarak, yaşamı boyunca insanı köleleştiren yapıdan kurtulmanın en
iyi yolunu aradı.
“Halkın cinsel mutluluğu genel toplumsal güvenliğin en iyi
güvencesidir.” (s. 21)
Aşk yoktur artık demişti Robert Musil, yalnızca cinsellik ve
arkadaşlık vardır. Deleuze ve Guattari ise şu iğrenç sevilme arzusuna dikkat
çekiyorlardı.
Seni seviyorum yerine tek gerçek kalıp olan seni istiyorum
kalıbını getirmek gerekti. (s. 23)
Birlikte serbest diye ne güzel ifade etmiştir toplumbilimci
François Singly modern evliliği: Yuvanın güvenliğine evet, ama yeter ki
birlikteliğin her iki tarafının da kendini gerçekleştirme sürecinde hiçbir şeyi
engellemesin.
Bundan böyle her iki taraf da kendi küçük şirketine dönüşmüştür.
(s. 27)
Sigaradan bilgisayara kadar her şey, patolojik bir
bağımlılık korkusunu göstermek için bir fırsattır. Hem zevk almayı hem de kuşku
duymayı salık veren ve öteki ile ilişkiyi madde bağımlılığı modeline göre
tasarlayan bir dönemin şizofren yapısı. (s. 28)
Bedenim bana ait
…bedenim yalnızca bana ait olursa, kimse istemezse onu, bu
tapu neye yarar ki? (s. 30)
Aşktan konuşur
dururuz, ama hep ne olması gerektiğinden bahseder, ne olduğunu yeterince
konuşmayız. (s. 33)
…kentler şunu açıkça ortaya koyar: Her şey mümkündür. (s.
39)
Gözlemlemek değerlendirmek, dolayısıyla da reddetmektir.
Karşımdaki, kollarını açıp da kabul etmiyorsa beni, bunun
benden başka sorumlusu olamaz. Arzudan gebersem de nafile; karşımdakinin buz
gibi durmasına yol açan, varlığımın şu halidir. (s. 40)
Hazcılık norm olarak dayatılınca doyumsuzluk daha da artar.
(s. 41)
Elinde bu (/bir) adres yoksa, kaçırılan fırsatların üzüntüsü
ön plana çıkar.
Rahatsız etmeden nasıl dikkatini çekmeli? Böyle bir soru
bütün bir yaşamı doldurabilir. (s. 45)
Ben kendimi severim, çünkü başkaları beni sever; benim kim
olduğumu söylerler. (s. 65)
Kim ki narsisizmden nasibini almamıştır, demiştir Freud,
iktidardan da nasibini almamış demektir ve güven telkin etmez. Öyleyse bizi
başkalarının arkadaşı yaparak kendi arkadaşımız da yapma olanağı sağlayan bir
iyi narsisiz vardır, bir de kendi değerimiz hakkında temel bir şüpheyi ortaya
çıkartan bir narsisizm vardır… (s. 66)
Kendi kendiyle doluyken ötekilere bir yer ayıramaz insan.
Aşk, var olma günahımızdan bağışlatır bizi: başarısız
olduğundaysa, bu yaşamın hafifliğiyle, nedensizliğiyle ezer bizi.
“Büyük, dinmek bilmeyen aşk tutkularının hepsi, bir varlığın
en gizli kendi ben’ini, bir başkasının gözleri ardından kendini gözlerken
gördüğünü düşlemesidir aslında” (R. Musil) (s. 67)
Aşk, dile yansıdı mı ticaret biçimine bürünür. (s. 70)
Aile içindeki sevgi geliştikçe, çatışmalar çoğalır ve
duyulan nefret hissi de giderek yoğunlaşır. (s. 71)
Birini sevmek onu üzerindeki etkimizden serbest bırakmaktır,
“Sevilmek demek, geçip gitmek demektir, sevmekse, kalıp
sürmek demek.” (R. M. Rilke) (s. 74)
“Bugün kız arkadaşımdan iki SMS aldım. İlki her şeyin
bittiğini söylüyordu… İkincisi, önceki mesajı yanlış kişiye gönderdiğini.” (s.
79)
İnsan yalnızca bir
kez evlenir, çünkü dünya böyle ister, ama yaşam içinde yirmi kez sevebilirsin;
çünkü doğa bizi böyle yarattı. (s. 80)
…aşka inanıyorum dendiğini duyarız sık sık ama kişilere
inanmak gerek. (s. 93)
İnsan yalnızca eksiklerini bildiği yakınlarını sırtından bıçaklar.
Güven, hainliği getirir; kalleş, kalleş olmadan önce daima
kardeş, arkadaş olmuştur. (s. 103)
Sokakta sarmaş dolaş ya da lokantada masaya oturmuş iki
kişi; her ikisi de cep telefonlarında bir üçüncü kişiyle sohbette. Aynı zamanda
hem birlikte hem de ayrı olmanın verdiği büyük zevk.
Birbirinden uzaklaşmaya dayalı bir devamlılık, ayrılıkla
yakalanan bir yakınlık; böylece aşıklar birbirlerini hep doruk noktasında
tutarlar ama bunun bir de riski vardır: Her an düşebilirler oradan. (s. 128)
…karşı çıkarak zevk alır, onların yanında olarak değil.
…zevk, tanımı gereği bir şey öğretmez: İnsanı ne daha iyi
yapar ne de eğitir; onu eğlendirir. (s. 140)
Thanatos, Eros’un parçasıdır; birbirlerine bütünüyle karşıt
olmalarına rağmen, ikisi birlikte insanı –aynı zamanda yıkarak- kurarlar. (s.
151/152)
…partner seçiminde daha akıllıca davranılmasını sağlayan
AIDS’tir. (s. 152)
Bu benim ruhum, demişlerdi Montaigne’den bu yana klasik
yazarlar. Bu benim cinselliğim, diyorlar şimdi özkurmacanın bu çağdaş
yandaşları. (s. 205)
Le Paradoxe Amoureux
Türkçeleştiren: Olcay Kunal
Yapı Kredi Yayınları
Temmuz, 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder