Fyodor Dostoyevski – Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları
(Saul Bellow’un Önsöz’ü)
…hatırlarımıza gerçekte oldukları biçimleriyle, yani kulağa hoş gelsin diye değiştirilmemiş, ilkel halleriyle saygı duymak zorundayız.
…
Çoğunlukla yüksek ideallerimizin hizmetine girdiğimizde … “severim,” deriz ama gerçekte söylemek istediğimiz “sevmem lazım”dır; ya da “saygı duymak benim yararıma olur,” diyeceğimize basitçe “saygı duyuyorum,” deriz veya “Allahım, inanmama yardım et,” diyeceğimize kısaca “inanıyorum,” deyiveririz. (s. 7)
Paris bir Amerikalı için hem seküler hem de kutsal bir yerdir.
Peki Amerika’daki kutsal şehirlerin adı ne? (s. 8)
…olmadığımız şeylerle ilgileniriz daha çok.
Bu arzu ve körlük karışımı davranışlarımızla içinde yaşadığımız toplumsal düzenin hizmetindeyizdir.
…görevimizdir bu. (s. 10)
Dostoyevski ondokuzuncu yüzyılın Fransız burjuvalarına baktığında soyluluğun ve kibarlığın altında gizlenen iğrenç bir çıkarcılık görmüştü. (s. 11)
Mutsuzluk, medeniyetin Paris’ten aldığı gündelik vergiye benzer biraz.
Paris, dünyanın en kasvetli şehirlerinden biridir.
İyi bir turist kişiliksizdir. Zırhsızdır. (s. 13)
…insan Fransa’dayken diğer bütün ülkelerde olduğundan daha çok yabancı hisseder kendini. (s. 16)
Dostoyevski…
Fransız ve Batılı fikirlere olan inancı yüzünden ölüme mahkûm edilmiş bir Rus’tu. (s. 17)
Burjuva Fransa onda derin bir nefret uyandırdı.
Dostoyevski Fransa’da özgürlüğün sadece cebinde milyonlarca frank bulunan şanslılara air olduğunu ilan etti.
“…Batılının yaradılışında kardeşlik duygusu yoktur. Kişisel bir başlangıç, bir kendini sakınış vardır onun yaradılışında.” Dostoyevski (s. 18)
Bir medeniyetin tarihsel görevi dünyayı kendi görüntüsünde yeniden yaratmaktır. Bir Fransız için Fransa dünyanın ta kendisidir. (s. 20)
Dostoyevski, Avrupalılar, Rusya’yı anlayamaz der. (s. 21)
Birinci Bölüm: Önsöz Yerine
Yurt dışına ilk çıkışım değildir bu. İlk çıkışın çocukluk yıllarıma rastlar. …anne ya da babamın bana Raddiffe’in romanlarından parçalar okuduğu zamanlara. … Sonra bir de kırk yaşımda çıktım işte yurt dışına. (s. 26)
Berlin son derece ekşi bir izlenim bıraktı bende. …bir gün kaldım orada.
Berlin’in Petersburg’a inanılmayacak derecede benzediğini görmemdir bunun nedeni.
Ihlamur ağaçları bile hoşuma gitmedi.
Dresden’e attım kapağı. (s. 27)
Köln’e yollandım. Çok şey bekliyorum Köln Katedrali’nden.
Köln Katedrali için “yüce yanı az” demiştim kendi kendime. (s. 28)
İkinci Bölüm: Trende
Mantık yoktur Fransızda, olmasını da kendisi için mutsuzlukların en büyüğü sayardı. (Fonvizin)
Yabancıları eleştiren bu çeşit sözler … biz Ruslara … pek bir haz verir.
Geçmişteki tatsız bir şeyin öç alma duygusu sezilir bu hazda.
Oysa biri çıkıp da böyle bir duygumuz olduğundan söz etti mi parlarız hemen. (s. 33)
Üçüncü Bölüm: Bütün Bütün Gereksiz
Biz öylesine güzeliz, öylesine uygarlaştık, öylesine Avrupalılaştık ki, yüzümüze bakınca sade Rus vatandaşının midesi bulanıyor! (s. 49)
Toprak, halk diye bir şey yoktur. Ulus belirli bir vergi sistemidir yalnızca. Ruh da tabula rasa! (s. 49/50)
Dördüncü Bölüm: Şimdi de, Geziye Çıkanlar İçin Gerekli Olan “Mantık Yoktur Fransızda” Sözünün Gerçek Olup Olmadığı Üzerine Son Düşünceler
…Kompartımana yeni girip oturan dört yeni yolcuyu tepeden tırnağa süzerken soruyordum kendi kendime: “yok canım, niçn mantıksız olsun Fransızlar?” (s. 59)
On dakika sonra istasyonda durdu tren. Dördü de kalkıp, kompartımanın kapısını hızla çarparak çıktılar.
-Adamların yolculuğu kısa sürdü, diye başladım.
-o kadardı zaten yolculukları.
-Tanıyor muydunuz onları yoksa?
-Onları mı?... Polistiler… (s. 61)
Kimi, Fransız’da mantık yoktur der, kimi de gizi polis olduğunu iddia eder. (s. 62)
Beşinci Bölüm: Vaal
Paris’teyim işe… Ama size özellikle Paris üzerine çok şey anlatacağımı sanmayın.
Yeryüzünün en erdemli, en dürüst kentidir Paris. O ne düzendir öyle! O ne usluluk! İnsanlar arasındaki ilişkiler kesin çizgilerle belirlenmiş, sağlam temeller üzerine oturtulmuştur.
İnsanlar … Rahat ve de mutlu olduklarına kendilerini inandırmışlar da… (s. 67)
Dünyanın dört bir yanından onca insanı buraya toplayıp tek bir sürü yapan o ulu gücü hissediyorsunuz.
“Son” dedikleri bu mu yoksa? (s. 70)
Halk her yerde halktır.
(Londra) Halk değildir asıl gördüğünüz burada. Bilincin, kışkırtılarak planlı programlı yitirilişini görüyorsunuz. (s. 72)
Haymarket
Geceleri bazı sokaklarında binlerce sokak kadınının dolaştığı bir bölümüdür burası kentin.
…göz kamaştırıcı gazinolar var burada. İğne atsanız yere düşmez bu gazinolarda. (s. 73)
İngiliz
Kocaların büyük çoğunluğu karılarını çok kötü dövüyorlar. Sakat bırakıyorlar onları.
Gazetelere geçen yaralanmayla ya da ölümle sonuçlanmış aile kavgalarında ocak demiri sözcüğüne sık rastlanıyor.
İngiliz papazlar, piskoposlar mağrur, mağrur oldukları kadar da zengindirler. Ekmek elden su gölden bey gibi yaşar, gönülleri rahat mı rahat, semirdikçe semirirler. Çalımlarından da yanlarına varılamaz. (s. 76)
Altıncı Bölüm: Burjuva Üzerine
…elden geldiğince çok mal sahibi olmak… Günümüzde Parislinin kitabında ahlak kurallarının oturtulduğu temeller bunlardır. Aslında eskiden de böyleydi…
…erdeme tiyatroda saygı göstermeyi nedense hâlâ seviyor burjuva. (s. 82)
Ruslar bir dükkâna girdiklerinde denizde kum onlarda para olduğu izlenimini yaratmaya pek düşkündürler nedense.
Çok şeyi bağışlamaya hazırdır burjuva, ama hırsızlığı dünyada bağışlamaz.
…açlıktan ölseniz bile çalmaya hakkınız yoktur. Ama erdeminizden çalıyorsanız akan sular durur. Yürekten bağışlarlar sizi. Faire fortune (zengin olmak) istiyorsunuz demektir, mal sahibi olmaya çalışıyorsunuz. Yani doğanın yasasına uyuyor, insanlık görevini yerine getiriyorsunuz. Bu nedenle ceza yasalarında çirkin amaçla –yani bir parça ekmek için- yapılan hırsızlıkla, yüce erdem için yapılan hırsızlık birbirinden kesin çizgilerle ayrılmıştır. Erdem için yapılan hırsızlığın hiçbir cezası yoktur. Teşvik bile edilir. İnanılmayacak derecede de örgütlenmiştir. (s. 84/85)
Batılının yaradılışında kardeşlik duygusu yoktur. Kişisel bir başlangıç, bir kendini sakınış vardır onun yaradılışında. Bir yükselme tutkusu, herkesten başka olma isteği, kendine herkesten, her şeyden çok değer verme duygusu. (s. 86/87)
Yedinci Bölüm: Bir Önceki Bölümün Devamı
Uşaklık giderek daha da işlemektedir burjuvanın ruhuna.
Bunun asıl nedeni de, burjuva insanının doğasının buna yatkın olmasıdır. (s. 93)
Devlet büyüklerinin gözüne girmek için kıyasıya yarışıyor Frasızlar, uşaklık ediyorlar. (s. 94)
Bir gün bir tabldottaydım. Fransa’da değil, İtalya’da. Ama çok Fransız vardı oturduğum masada.
Garibaldi’den söz ediyorduk. (s. 95/96)
…
Garibaldi için çok şey söylenebilir kuşkusuz. Ama onun adını devlet kasasından para yürütebilecek yaradılışta bir sahtekâr gibi anmak… Evet, ancak bir Fransızın yapabileceği bir şeydi bu. (s. 96/97)
Sekizinci Bölüm: Bribri İle Mabiş
(Burjuva)
Çok duygulandığı ya da karısını aldatmak isteğine kapıldığı zamanlar mabiş (ma biche) diyor. Bunun tersi durumlarda, seven kadın, gönlü aşna fişne çekince ise sevgili burjuvasına bribri diyor.
Bribri de, mabiş de her zaman çoktır Fransa’da. (s. 109)
Edward Hallett Carr - 1862’de Dostoyevski
Haziran 1862’de Dostoyevski yurtdışına ilk gezisini yapmak üzere Petersburg’dan ayrıldı. Berlin, Dresden ve Cologne’den geçerek Paris’e geldi; Londra’da sekiz gün kaldı – İngiltere’ye tek gidişiydi bu –
Herzen’i ziyaret etti, sonra Paris’e döndü, Cenevre’ye gitti, orada Stakrohov ile karşılaştı. İki arkadaş, İtalya’ya geçtiler, Turin, Cenova ve Floransa’yı ziyaret ettiler.
Dostoyevski … ağustosun sonunda Rusya’ya geldi.
…bir hafta kaldığı Floransa’da, Victor Hugo’nun daha yeni çıkmış olan Sefiller’inin dört cildini hırsla okudu, başka hiçbir şeye bakmadı. (s. 123)
Dostoyevski’nin maddi şeylerde gözlem ve betimlemeye yeteneği çok azdı… (s. 124)
Çeviren: Ergin Altay
İletişim Yayınları, 2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder