Victor Terras –
Dostoyevski’yi Okumak
Dostoyevski üzerine bir kitap yazıyorsanız bunun bir
gerekçesi olmalı.
Benim (…) bir gerekçem yok.
Burada Dostoyevski’nin eserlerine dair çeşitli
yaklaşımları özetle tanıtacağım.
Kariyerinin erken dönemlerinde Dostoyevski öncelikle
ilk romanı olan İnsancıklar’ın (1846) yazarı, duygusal doğalcılığın önde gelen
destekçisi ve tutunamayanların, toplumun mağdurlarının savunucusu olarak
tanınıyordu.
Yeraltından Notlar (1864) çıktıktan sonra
eleştirmenler, Dostoyevski’nin ezilmiş ve aşağılanmışlara olan ilgisinin onlara
duyduğu merhametten ziyade, insan ruhunun karanlık kuytularını sağlıksızca
merak etmesinden ya da daha beteri, insanların acı çekmesini izlemekten
sadistçe haz almasından kaynaklandığından şüphelenmeye başlar. (s. 9/10)
1873’ten sonra Bir Yazarın Günlüğü’nde derlenen
dergi yazıları Dostoyevski’nin muhafazakâr milliyetçi poçva (toprak)
hareketinin önde gelen sözcüsü olmasını sağladı.
Dostoyevski ancak ölümünden sonra önemli bir düşünür
olarak kabul gördü. (s. 10)
Vyaçeslav İvanov, Dostoyevski’nin romanları için
“roman-tragedya” terimini kullanıp, onları klasik drama kavramıyla çözümledi.
(s. 11)
Dostoyevski’ye sağlığında övgü dolu yorumlar
gelmiyordu. Zamanla o da (…) hep acele ederek yazmak zorunda kaldığı için üslup
güzelliklerine dikkat edemediğini söyledi. Dostoyevski’nin defterlerini,
müsveddelerini görenler, bunun doğru olmadığını bilirler.
…olumsuz görüşlerin çoğu şöyle bir iddiaya
dayanıyor: bu eserleri psikoloji veya felsefe açısından ilginç olabilir, ama
sanatsal nitelikleri zayıftır. (s. 15)
Dostoyevski’nin üslup konusundaki zanaatkârlığına
yönelik eleştiriler daha da yoğundur.
Muğlak, suni ve duygusal yazdığı da çok söyleniyor.
Kısacası, Dostoyevski külliyatının estetik değerine
ya yok deniyor ya zayıf.
…karamsarlık. Dostoyevski kitaplarının acayip,
isterik ve marazi doğası sık sık sansürlendi. (s. 16)
İsaiah Berlin, Dostoyevski’nin bütün sanatı tek bir
mesele üzerine olan birci (monist) bir “kirpi” olduğunu söylemişti. (S. 18)
Tolstoy’un günlüklerinde, “diyalogları imkânsız ve
doğal olmaktan tamamen uzak… Şapşallığı, yapmacıklığı beni hayrete düşürüyor,
bu kurgulanmış haller… çok biçimsiz… ne kadar sanatsız: sanattan basbayağı
uzak… herkes aynı dili konuşuyor.” (s. 22)
Dostoyevski, karakterlerinin toplumsal, bölgesel
veya mesleki özelliklerini yaratırken pek dikkatli bir üsluba sahip değil. (s.
23)
Bakhtin, Dostoyevski’nin yazdığı metinlerin,
anlatıcının sesinin egemen olduğu tek sesli bir anlatım değil, anlatıcının
(bazen kendi içinde de diyalojik olan) iç sesi dahil, yaşayan seslerden oluşan
çoksesli bir konser olduğunu gösterdi. (s. 24)
Dostoyevski’nin dini düşüncesi, insanların tanrı ile
veya tanrısız yaşaması ve ölmesi ile ilgilenir. (s. 25)
…onu varoluşçuluğun erken habercisi
kılar.
…modern insanın varoluşu için tanrı
ile veya tanrısız yaşamak ne anlama gelir diye sordu. (s. 26)
Dostoyevski kahramanını
iğrençliğin, rezilliğin dibine vurdururken, aslında tek amacı onu bu noktadan
inanca ve kurtuluşa taşımak.
…en ağır eleştiri onun tipik olan
yerine sıradışı olanla ilgilendiğidir. (s. 28)
Yazar ve eleştirmenler arasında
hemen her eser hakkında buna benzer anlaşmazlıklar tekrarlanmıştır. (s. 28/29)
Genç Dostoyevski’nin yazdıklarının
güçlü tarafı üslubuydu. Konuları epey yüzeysel, yazdıkları Rus ve dünya
yazarlarından fazlaca belirgin esinlemelerle doluydu. (s. 31)
İlk eserleri, özgün kavramlar
olmaktan ziyade varolan edebiyat temalarının eleştirel çeşitlemeleriydi.
İnsancıklar / Gogol’un “palto”
(kaput) hikâyesinin bir çeşitlemesi. (s. 33)
Dostoyevski Golyadki’in toplumsal
anlamı bakımından çok büyük bir tip olduğunu söylüyor. “Öteki” için ise şöyle
diyor: “ne var ki bu öykü benim için tam bir başarısızlık oldu, (s. 42)
Genç Dostoyevski’nin sanatının
ayırt edici özellikleri
Eserleri birçok bakımdan dikkat
çekici ölçüde edebiler.
Birkaç tanesinde gerek Rus gerekse
yabancı eserlere açıktan veya dolaylı göndermeler önemli rol oynuyor. Rus
yazarları arasında Puşkin ve Gogol öne çıkıyor.
Yabancı yazarlar arasında ise
Hoffmann, Sand, Sue, Fransız ütopyacı sosyalistler, Rousseau ve belki Balzac
sayılabilir. (s. 53)
Romantizmin zaman algısına kronos
değil kairos egemendir. Zaman, değerlerin yaratıcısı olarak görülür, zamanın
akışı amaca yönelik, kendisi de duygusal ve estetik olarak yüklüdür. Dostoyevski’nin
zaman algısı baştan sona romantiktir. Kaybolup gitmek gibi bir endişesi yoktur
onun. (s. 68)
Dostoyevski bir birleştirme
(montaj) ustasıydı. Romanı oluşturan birbirinden farklı birkaç tane tema, janr
ve üslubu birbirine ekleyen dikişleri ustalıkla gizler. Raskolnikov’un
Nietzsche’ci tanrısız hümanizmi ve Sonya’nın Ortodoks inancı arasındaki düello
yüksek (dilerseniz) dini dramadır. (s. 85)
“Suç ve Ceza” olay örgüsü pek zarif
ve derli toplu olmayan, tezi de pek açık ve ikna edici olmayan bir roman. Ona
bütünlüğünü sağlayan, okuyucunun ilgisini devam ettiren şey çizgisel düzlemde
değil, birbirini izleyen her sahnenin dramasında ve metni hareketlendiren özel
efektlerin çeşitliliğinde aranmalı. (s. 89)
“Suç ve Ceza”da Dostoyevski’nin
sanatının temel nitelikleri, olgusal, psikolojik ve entelektüel ayrıntı
zenginliği, metnin her yönüne ısrarla belirtilmiş, göze çarpan özellikler
verilmesi, bunun için hemen her şeyin göze alınması ve alınan her tavırda ödün
vermez bir belirsizlik yaratmada aynı derecede kararlı olmak. (s. 110)
Dostoyevski’nin romanları, yazarın
hem Hıristiyan hem de milli bir görevi ifa ettiğini düşünmesi bakımından
“ideolojik”tir. (s. 117)
“Budala” baştan sona Rusya’da
ortaya çıkmakta olan kentli kapitalist toplum üzerine sosyo-psikolojik bir
inceleme olarak okunabilir. Budala’da geçen birçok karakter ve gelişme yalnızca
bu aitler. (s. 121)
Mişkin’in Yepançin ailesi
kadınlarına anlattığı hikâyedeki İsciçreli köylü kızı Marie, Natasya Filipovna
ile kontrast oluşturması için romana katılıyor.
Bu kontrast Hıristiyan ahlakında
basit bir ders olarak görülebilir. Ahlaki temalar romanın bütününe nüfuz etmiş.
İnsani oldun ilahi olsun, adalet teması birçok biçimde karşımıza çıkıyor.
Budala bu bakımdan, hemen hemen aynı zamanda yazılmış Anna Karenina’nınkiyle
epey benzeşen bir dünyayı ele alıyor. (s. 122)
Mecazi bir okuma yaparsak Nastasya
Filipovna ana karakter, Prens Mişkin Diyonizosvari bir figür, Rogojin de bir
titandır.
Bir başka mecazi okuma,
Prens Mişkin bir “İsa” figürüdür.
Dostoyevski bir insanın İsa’ya
dönüşme sürecinde doğaüstü bir yan görmüyordu. Bu, Tanrı’nın yarattığı her
yaratığa tam bir affedicilik, merhamet, aşk ve paylaşılan sorumlulukla
yaklaşmayı amaçlayan bir kendini mükemmelleştirme sürecidir. (s. 123)
Eğer Dostoyevski Prens Mişkin’in
başarmasına izin verseydi, roman değil de, bir azizin hayat hikâyesini yazmış
olurdu.
Prens Mişkin aziz değildir. Onun
trajik kusuru kaygısızlığıydı, bu dünyaya dayanma gücünü kaybedenlerin düştüğü
çaresizlik hali,
Kaygısızlık yedi ölümcül günahtan
biridir. (s. 124)
Dostoyevski bu İsavari karakteri
tamamen modern, laik ve kentsel dünyaya yerleştirerek okuyucusunu İsa’nın
öğretisinin yaşayıp yaşamadığı sorusuyla yüz yüze getirdi. (s. 129)
Dostoyevski’nin romanları
Başka edebiyat eserlerine cevap
olarak kabul edilebilirler, İnsancıklar’ın Gogol’ün Palto’suna karşılık vermesi
buna bir örnektir.
(Ecinniler’de) İvan Turgenyev’le
hesaplaşmalar var. Turgenyev burada “büyük yazar” Karmazinov olarak karşımızda.
(Turgenyev’in) Liberal batıcılığı
da Rusya’ya hıyanet etme olarak yaftalamıyor.
Gerek 1850’lerin, gerek 1870’lerin
edebiyat hayatına bol miktarda doğrudan referans yapılıyor. (s. 138)
Ecinniler tezli bir roman.
Tanrı’ya, dine ve varolan toplumsal
düzene karşı gelmenin sonu ölüm ve yıkımdır. (s. 139)
Kesin olan tek şey ölüm, geri kalan
her şey şüphe ve belirsizliğin gölgesinde. (s. 142)
Ecinniler’deki karakterler sıradan
olmayan, nevi şahsına münhasır, kesin şekilde çizilmiş ve derin çelişkileri
olan kişiler. Güçlü fikirler ve şiddetli tutkularla hareket ediyorlar. (s. 155)
Delikanlı’nın melodramatik bir
konusu var.
Arkadiy Dolgorukiy
…müthiş yetenekli, fazlasıyla
okumuş ve diline son derece hakim biri. (s. 159)
Roman, metnin edebi niteliğiyle
ilgili gözlemlerle başlayıp, bunlarla bitiyor. (s. 160)
Romanın bütün olayı yoğun tutku ve
kasvetli başarısızlık arasındaki göz kamaştırıcı çelişkiyle belirtilmiş.
Yılmadan çabalayarak, nefsini demir gibi terbiye ederek bir Rotschild olmak
niyetindeki kahraman, kendi kendini şımarttığı bir aylak hayatına kapılıyor.
Bir yerde kahraman yaşadıklarını şu
sözlerle özetliyor: “Heyhat, her şey aşkın, yüce gönüllülüğün, onurun adına
oluyordu, oysa sonunda çirkin, rezil bir onursuzluk çıktı ortaya.” (s. 167)
Romana hakim olan bir başka
çözülmemiş çelişki, ahlaki ve estetik ilkeler arasındaki tezat. Versilov’un
hayatı bu çelişkiyi en görülmeye değer biçimde sergiliyor. (s. 168)
Dostoyevski sanatın hakikate varmak
için bir yol olduğundan emin…
Hakikati akılcı olarak arayan,
kendi insan mantığına güvenenlerin hatalara sürüklendiği ortadadır. Hakikat
insana sezgi ve ilhamla gelecektir. Romandaki her karakterin hakikatle
arasındaki mesafe onun hayal gücünün kuvveti ve niteliğiyle ölçülür. (s. 206)
Smerdyakov
…hayal gücü yok bu adamın, keskin
zekâsı bütünüyle pratik. Fyodor Pavloviç Şeytan’ı hafife alıyor ve bunun
bedelini ödeyecek.
Duyuların adamı ve aynı babası gibi
kadın ve güzellik avcısı ve düşkünü olan Dmitri, sezgi, empati ve hayal gücüyle
donatılmış. (s. 207)
Reading
Dostoyevsky
Türkçeleştiren: Zeynep Alpar
Kırmızı Kedi Yayınevi
Nisan 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder