Jacques Attali –
Labirentin Tarihi
Minos, Poseidon’un yıllık kurban isteğini
karşıladığı sürece Knossos sarayında huzur içindedir. Poseidon’dan kurban
edebilmek için şanına yakışır bir boğa ister. Poseidon görkemli bir boğa
gönderir. Minos, hayran kaldığı boğayı kurban edemez. Poseidon öfkelenir.
Yarattığı boğanın şekline bürünerek Minos’un karısı Pasiphae’yi baştan çıkarır.
Poseidon, düşmanının karısıyla yatar ve bu birleşmeden Minotaurus doğar.
Pasiphae, Talos’u öldürüp Knossos’a sığınan gönyenin mucidi Daidalos’tan yardım
ister.
Minos, Daidalos’a anıtsal bir labirent yaptırır.
Minotaurus’u buraya hapseder.
Minos’un oğullarından Andregeos, Atina’da bir
boğanın saldırısı yüzünden ölür. Girit, Atina’dan diyet olarak her dokuz yılda
bir yedi genç erkek ve kız vermesini emreder. Kurbanlık gençler labirente
gönderilip Minotaurus’a yem edilir.
Üçüncü kurban töreninde Atina kralı Aigeus’un oğlu
Theseus, yaratığı öldürmek ve bu kanlı diyetten kurtulmak için labirente
gitmeye karar verir. Sağ salim geri dönebilirse gemisinin direğine beyaz yelken
çekecektir.
Theseus, yanında diğer 13 gençle birlikte Girit’e
ulaşır. Minos’un kızı Ariadne’yi baştan çıkarır. Theseus’u kurtarmak için
Daidalos’tan yardım alan Ariadne, sevgilisine labirentin içinde yol gösterecek
sihirli bir ve Minotaurus’un ağzına atılınca onu öldürecek olan balmumundan
yapılmış bir top verir. Theseus labirente girer ve yaratığı öldürür.
Theseus, adaya gelen Atinalılar, Ariadne ve onun
kardeşi Phaidra’yla birlikte adadan kaçar. Phaidra’yı baştan çıkarıp Ariadne’yi
terk eder. Evine dönüş yolunda babasına verdiği sözü unutan Theseus, gemisine
beyaz yelken çekmeden Atina’ya yaklaşır. Ufukta beyaz yelken göremeyen Aigeus,
üzüntüsünden kendini denize atar. Aigeus’un hayatını alan deniz bugün hâlâ onun
ismiyle anılır (Ege). Deliye dönen Minos, tüm bu olanlardan sorumlu tuttuğu
Daidalos ve oğlu İkaros’u labirente kapatır. Labirentte kaybolan Daidalos,
tüyden kanatlar yapıp bunları kendisinin ve oğlunun omuzlarına yapıştırır. Uçarak
labirentten kurtulurlar. Ne var ki havada çok fazla yükselen İkaros’un
kanatlarını tutan balmumu güneşte erir ve İkaros suya düşerek boğulur.
Nankör Theseus Phaidra ile gününü gün etmektedir.
Karısı, oğlu Hippolytos’a aşık olunca bu keyif bozulur. Poseidon, Hippolytos’u
öldürür. Phaidra üzülür ve intihar eder.
Theseus bu defa Medea ile evlenir.
Skyros adasına gidip her şeyden elini eteğini çeken
Theseus burada Kral Lykomedes tarafından öldürülür.
Dilbilimciler labirent sözcüğünün,
Girit krallık armalarının üzerinde bulunan çifte balta
sembolünün Lidya dilindeki karşılığı olan “labrys” den geldiğini savundular.
Başka bazı araştırmalar “sepete konan balığın oyunu”
anlamında bir sözcük olduğunu belirtmektedir. (s. 17)
Hikâyenin temaları;
Sürgünün kaynağı olarak yanılgı
Koruma olarak hapis
Öğrenme olarak oradan oraya çaresizce dolaşmak
Tehdit olarak koyu karanlıklar
Kayıp olarak övünme
Hayvansal güç olarak insan
Korkularımıza cevap olarak dünya
Labirentler bir çizimden çok bir mesaj olarak
algılanmalıdır.
Şekiller yazıdan çok daha önce olayları ifade
ederler.
Mısır’da labirent, ruhun izlediği yolu temsil eder.
Akdeniz bölgesinde ayinsel danslara rehberlik eder.
Amerika ve Çin’deki kültürlerde kendi gerçekliğinin
peşindeki bir insanın iç yolculuğunu anlatır. (s. 21)
Akıl çağıyla birlikte düz çizginin ve şeffaflığın
saltanatı başladı.
Labirent, hem düşman hem de savaşılması gereken
karanlığın bir örneği olarak görüldü.
Labirentin sürgünü bitti. Labirentler dönüş yolunda.
Şehirler birer labirent oldu.
Zenginlik ve kudret artık labirentin sonunda
bulunuyor.
Bilgi işlem teknolojisini, şebekelerini ve mikro
işlemcileri gerçek bir pireler labirenti gibi tasvir edebiliyoruz.
Labirentleri anlamak yakın bir gelecekte
modernitenin anlaşılması için temel teşkil eden bir kavram olacak. (s. 23)
Labirent her zaman çift taraflıdır. Yol bir amaca
götürürken duvar başka bir amaca götürür.
Labirent, köşeli, dolambaçlı, düzensizdir, tıpkı
insan gibi…
Kadın insanın ilk labirentidir.
Labirentler yazıdan önce icat edilen bir dil,
karmakarışık bir anlatım biçimi…
…daire hemen hemen her yerde birliği, mükemmelliği,
bütünlüğü simgeler.
Birçok kültür evreni, iç içe geçmiş daireler dizisi
ile betimler.
Hilal, her yerde değişikliğin, değişimin, doğumun
veya yeniden doğuşun simgesidir.
Oval, genellikle kadınsı bir şekildir.
Kırık çizgiler nehirleri, suyu, düz çizgiler ise
yağmuru düşündürür.
Kare, dünyayı veya evreni, her durumda yaratılışı temsil
eder.
Haç bütün bir evreni, dikey çizgi eril ruhu, yatay
çizgi dişil maddeyi ve bu çizgilerin kesişme noktası ise insanlığı temsil eder.
Yunan haçı, bir yıldız veya bir insan, eğer daire
içine yerleştirilmişse de, geçmekte olan zaman veya gökyüzündeki dünya anlamına
gelir.
Üçgen eril bir simge olan ateşi, eğer ters çevrilmiş
ise dişil simge olan suyu ifade eder.
Tepe noktaları karşı karşıya gelen iki üçgen cinsel
birleşmeyi, eğer çakışırlarsa bütünleşmeyi tarif eder.
Örgü şekli, sonsuz geri dönüşün, imkânsız kaçışın
kapalı ve karamsar simgesidir.
Sarmal ise tam tersine çok sayıda uygarlığın
kültüründe, geleceğin ve ışığın açık ve iyimser simgesidir.
Ters yönde dönen iki sarmal genellikle bir yolculuk,
Üçlü sarmal ise rüzgârı, suyu veya yılanı anlatır.
(s. 45/46)
Labirentlerle ilgili tüm efsaneler şu veya bu
şekilde dört hikâyeden bahseder: bir yolculuk, bir sınav, bir inisiasyon ve bir
dirilme. Hepsi kahramanın ölümünü, onun kurban edilmesini, öğretici bir gizemi
keşfetmesini, değişimini anlatır.
Labirentler her uygarlığın, hayat, ölüm, öteki
dünya, dünyanın yaratılışı ve insanın kimliğiyle ilgili sırları çözme yöntemini
anlamamızı sağlarlar. (s. 51)
Vanuatu’daki Malakula adasında anlatılan bir efsane,
(Ölümden sonra herkes) Temes Savsap adındaki dişi
bir ruhla buluşmak üzere Serving ülkesindeki Wies’e gider. Yeni geleni içeriye
almadan önce koruyucu ruh kumun üzerine “yol” anlamına gelen nahal adında bir
labirent çizer. Ruh ölüye labirenti incelemesi için bir süre verir ve sonra
desenin yarısını siler. Ölü, parmağını kumun üzerinden kaldırmadan, tek bir
hareketle labirenti yeniden oluşturmak, sonra da onu merkeze götürecek yolu
bulmak zorundadır. Eğer ölü, yaşadığı süre içerisinde kendini yetiştirmiş ise
şekilleri ezberden bulur. (s. 52)
Theseus Efsanesi
Burada Daidalos, öğreten ve yol gösterici,
Minotaurus cellat,
Ariadne ödül,
Theseus ise çok sonraları, ne olursa olsun diyerek
Cehennem’e kadar inip oradan sağ salim geri gelen bir inisiye olarak karşımıza
çıkar. (s. 54)
Kabala öğretisi tam olarak bir labirent simgesinin
çevresinden oluşturulur. Bir hayat ağacı Tanrı’nın on boyutunu, İbrani
alfabesinin yirmi iki harfini temsil eden yirmi iki yolla birbirine bağlar.
Kabalacı için bilgeliğin yolunu takip etmek hayatı
gerektiği gibi kat etmenin tek yoludur. (s. 64/65)
Rönesans’ın başlamasıyla beraber, labirentler
silinmeye başlar.
Artık söz konusu olan hayatın labirentini geçerek
sonsuzluğa hazırlanmak değil, hayatın tadını çıkaracak yolları burada ve hemen
şimdi biriktirmek ve onları gelecek kuşaklara taşımaktır. Düz çizgi gerçeğin
ölçütü haline gelir. (s. 67)
Filozof bu yeni gücün uygulanışını kuram haline
getirir ve düz gitmek akıl yürütmenin bir işareti haline gelir. (s. 68)
Labirent kelimesi Fransızcada ilk olarak 1418
yılında, kesilmiş ağaçlarla çevrili ve içinden çıkılamaz yer anlamına gelen labarinte
biçiminde ortaya çıkar.
“Bilinmeyene ulaşmak için bilgisizliğin yolunu
anlamak gerekir.” T.S. Eliot
Modern labirentin girişinde
Seyahat etmenin şartlarını yeniden bulmayı öğrenmek
Göçebe gerçeklerine dönmek ve onların dört temel
özelliğini yeniden keşfetmek gerekecektir.
İlk olarak göçebenin hafif kalması gerektiğini
hatırlamalıyız.
İkinci sırada göçebenin konuksever, nazik,
başkalarına karşı açık, hediye verirken dikkatli olması gerektiğini
hatırlamalıyız.
Üçüncü sırada, göçebenin pusuda beklemek zorunda
olduğunu hatırlamalıyız.
Son olarak göçebe diğerleriyle dayanışma içinde
olmalıdır.
Hafif, nazik, her an hazır, dayanışmacı: işte
göçebenin en önemli nitelikleri. Labirentin yolcusu önce bu nitelikleriyle onun
karşısına geçmek zorunda kalacaktır. (s. 127)
Odysseus kaybolduğunda eşine olan aşkının farkına
varmıştı, Kolomb kaybolduğunda Amerika’yı keşfetmişti, Newton kaybolduğunda
yerçekimini kavramıştı,
Sanayileşmiş toplumlarda kaybolmak, kaybetmek
demektir. (s. 129)
Merak, kaybolmuşluğun içinde öğrenmeye, bilinmeyenin
içinde keşfetmeye, bilgisizlik içinde bulmaya fırsat tanır.
İnternette kaybolarak bilmek zorunluluğunda
olmadığımıza inandığımız şeyleri öğreniriz. (s. 131)
Beynin günümüzdeki betimlenmesini kim incelerse
incelesin, belleğin hiç kuşkusuz labirent gibi bir yapıya sahip olduğunu
sezinleyecektir.
Bütün ortaçağ boyunca diğer yazarlar labirentleri
bellek eğiten bir araç olarak görmeye devam ettiler. (s. 140)
Bellek yitimi kapitalist ekonominin iyi işlemesi
için bile gereklidir.
Anılar, satıcının düşmanıdır.
Sürekli değişen moda ve en çok satan şarkı listesi,
mal ve sermayenin dolaşımını hareketlendirir (s. 141)
Dans, zaman ve mekânı birleştirir.
Dans, bedeni ruhun müttefiki yapmanın yollarından
biridir.
“Labirent kaybolunan yer değil, aksine içinden her
çıkıldığında kaybolunmuş hissi veren yerdir.” Foucault
Türkçeleştiren: Selçuk Kumbasar
Okuyanus Yayınları
Aralık, 2004
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder