Stefan Zweig –
Rotterdamlı Erasmus
Zaferi ve
Trajedisi
Erasmus biyografisinde Zweig
On beşinci yüzyıldan on altıncı yüzyıla geçiş dönemi
ile kendi yaşadığı dönem arasında koşutluk kurmuş, insanlık idealleri açısından
da kendisini bir anlamda Erasmus’la özdeşleştirmiştir.
(Erasmus) bütün Avrupa uluslarını bilimlerin ve
sanatların çatısı altında birleştiren tek bir toplum olarak görmeyi en yüce
ideal bilmişti. (s. 11)
Erasmus hümanist idealin en güçlü savunucusuydu.
Reddettiği tek şey bağnazlık oldu.
Erasmus’un misyonu
Karşıtlıkların hümanizmin anlayışı içerisinde
bağdaştırılmasıydı. (s. 19)
…toplumun esenliğini amaç edinen bir ideal, geniş
halk kitleleri için hiçbir zaman tümüyle yeterli olamaz. (s. 23)
Somut olan
Her zaman kitleye soyut olandan daha kolaylıkla
nüfuz eder. (s. 24)
1466 yılında doğdu.
Evlilikdışı dünyaya geldiğinden, üstelik bir din
adamının oğlu olduğundan, geçmişinden söz etmeyi sevmezdi. (s. 37)
Küçük desiderius gerçekte istenmeyen bir çocuktu.
1487 yılında Steyn’deki Augustin Manastırı’na girdi.
Rahiplik yeminini 1488 yılında burada etti.
Akıllı bir taktik adamı olarak, yeryüzündeki güçlere
ve güçlülere karşı
Anlaşma yolunu yeğler
Üstündeki rahip cüppesini
Gerekli izni aldıktan sonra sessizce bırakır. (s.
39)
Erasmus hangi alanda etkili olabileceğini ilk kez
otuz yaşındayken İngiltere’de anladı.
İlk kez yalnızca düşünce ve bilginin güç kaynağı
sayıldığı bir ülkeye adımını atmıştı. (s. 46)
Erasmus’a ününü kazandıran ilk yazısı
Yıllar boyu topladığı Latince özdeyişlerdir.
Bunları (özdeyişleri) “Adagia” (Collectanea
Adagiorum) adı altında bastırdı.
Snobların sayısı her çağda kabarık olduğundan, kitap
çabuk tanındı. (s. 55)
Deliliğe Övgü
Erasmus bu eşsiz taşlamayı yedi gün gibi kısa bir
sürede ve gerçekte yalnızca içini dökmek için kaleme almıştır.
İngiltere’ye ayak basar basmaz Thomas Morus’un kent
dışındaki aydınlık villasında o kısa taşlamayı kaleme aldı (Latincesi, Laus
Staltitiae).
Erasmus’un soylu bir hanımın kocasına uyarı olması
için, onun dileği üzerine, yani bir rastlantı sonucu kaleme aldığı “Enchridon
Militis Christiani” (Hıristiyan Savaşçısının Elkitabı) adlı kitap, halka
yönelik bir Tanrıbilim’i konu alan el kitabı niteliği kazanır. (s. 83)
İsa’nın hayatı Latince bilenlerin bir ayrıcalığı
olarak kalmamalıdır.
Bu yüzden Erasmus, Kutsal Kitap’ı bir kez daha
Latince’ye çevirmek gibi bir çabaya girişir. (s. 85)
Kırkıncı ve ellinci yaşları arasındaki dönemde
ününün doruğuna erişir.
11 Aralık 1516 tarihini taşıyan Spalatin’in yazmış
olduğu bir mektup’ta,
Erasmus’a büyük hayranlık duyan genç bir Augustin
rahibinin ilk günah konusunda kendisiyle aynı görüşte olmadığını da bildirir.
“Önce kişi değişmiş olmalıdır, eserler ancak ondan
sonra gelir.” (s. 110)
Erasmus mektubu pek dikkat etmeksizin o saat
hayatında ve dünyada bir dönüm noktasına gelindiğinin farkına varmaksızın okur.
(s. 111)
Luther turp gibi sağlıklıdır, içinde birikmiş olan
gücün neredeyse tehlikeli zorlaması altındadır ve bastığı yeri titretir.
Alabildiğine canlıdır.
Lither’in dehasının kaynağı, entelektüel yapısından
çok daha ileri ölçüde bu somut şiddetinden kaynaklanır. (s. 112)
Dünyaya gelmiş tüm dâhiler arasında Luther belki de
en bağnaz, en boyun eğmez ve en savaşçı olanıydı.
Luther 28 Mart 1519 tarihinde ilk kez kişisel olarak
Erasmus’a başvurdu.
Böyle bir savaşta Erasmus’un tinsel desteğini
sağlamak, Luther’in davası için önemli, (s. 125)
(Erasmus) …bilim yaşamına gereğince destek olabilmek
için, yapabildiğim ölçüde yansız kalıyorum. (s. 127)
Erasmus, hem yaradılışında var olan çekingenlikten, hem
de o sarsılmaz bağımsızlık tutkusundan ötürü kimseyle ve dolayısıyla da
Luther’le de ortak iş yapmamak konusunda kararlıdır. (s. 128)
Erasmus’la Luther’i ayıran yalnız yöntemleridir.
Almanya’daki reform hareketinin geleceği
Çok kısa bir zaman parçası için Erasmus’un eline
geçer. İmparator Karl, Reichstag’ı Worms kentinde toplantıya çağırmıştır.
Luther, son anda boyun eğmeyi kabul etmeyecek olursa, bu meclis tarafından
yasadışı kılınacaktır. Luther’in yaşadığı eyaletin prensi olan Saksonyalı
Friedrich de Reichstag’a davet edilenler arasındaydı. (s. 133)
Friedrich, Erasmus’un da aynı kentin konuğu olduğunu
öğrenir öğrenmez sekreteri Spalatin aracılığıyla onu davet eder.
Prens, Erasmus’a açıkça Luther’in davasında haklı
olup olmadığını sorar.
Dünyanın kaderi o anda bu evetle hayır arasındadır.
(s. 135)
Erasmus
Bu nazik sorunun
Hoşgörü ve açık bir konsil aracılığıyla çözüme
bağlanmasını öğütler. (s. 136)
Kaderin çanları Worms’ta çalmaya başladı.
Luther
“İşte önünüzdeyim ve başka türlü davranmam olanaksızdır.”
Erasmus
Dünya tarihinin dönüm noktalarından birini
saptayacak olan o saatlerde ürkekçe çalışma odasına kapanmıştı.
Erasmus, o dönüm noktasında tüm varlığını ve gücünü
inandığı şeye adamamıştı; davasını bundan ötürü yitirdi. Luther’e gelince; o alabildiğince
yüreklilikle ve galebe çalma iradesinin sarsılmaz gücüyle kendini davasına
adamıştı. Bundan ötürü de eyleme dönüşen, onun iradesi oldu. (s. 139)
Ulrich von Hutten
Kendini hümanizme tutkuyla veren bu gencin en büyük
özlemi ve isteği “bu Sokrates’in Alkıbiades’i olabilmektir. (s. 149)
Almanya, bu haddini bilmez genci kovdu.
Roma onu yakmak istedi.
Avcıların kovaladığı ölesiye yaralı bir hayvan gibi
Basel’e gelebilmişti.
Elini Erasmus’a uzattı.
Ersamus, yasadışı ilan edilmiş olan Hutten’i evine
almadı.
Sonunda Hutten
Erasmus’u
Kıskançlığa kapılacak kadar şöhret düşkünü biri diye
nitelendirdi, onu acınacak kadar güvenilmez biri olmakla suçladı, anlayış
biçimini aşağıladığı ve Erasmus’un ulusal davaya, Luther’in davasına içinden
inanmasına rağmen ihanet ettiğini bütün Almanya’ya haykırdı. (s. 154)
Worms’daki gibi, Augsburg’daki Reichstag’da da
Erasmus yoktur.
Augsburg konsili birleştirme amacını güttüğü
Hıristiyanlığı kesinlikle iki inanç kampına ayırır.
Yaratıcısı olduğu “Erasmus Anlayışı”nın son ve kesin
biçimde yenilgiye uğradığı o günden sonra
Artık sadece yararsız bir varlıktır. (s. 184)
Freiburg’tan ayrılmak, Brabant’a gitmek amacındadır.
Erasmus, yaşamının son günlerinde
Katolikler onu artık arayıp sormamakta, Protestanlar
ise onunla alay etmektedirler, artık kimse ona ihtiyaç duymamakta, (s. 187)
Türkçeleştiren: Ahmet Cemal
Can Yayınları
Mart, 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder