2 Kasım 2015 Pazartesi

Terry Eagleton - Edebiyat Nasıl Okunur

Terry Eagleton - Edebiyat Nasıl Okunur


Edebi metinlerin dillerine karşı bir miktar hassasiyet geliştirmeden, bu metinler üzerine siyasi ya da kuramsal sorular soramayız.

Birinci Bölüm: Açılışlar
Wuthering Heigts (Bronte)

Edebi eserde dil, gerçekliğin yahut deneyimin basit bir aracı değil esasıdır.

(edebi metindeki) karakter bizimle aynı varlık boyutunda değildir (bu nedenle yargılarımız içinde yaşadığımız gerçeklikle kıyaslanmamalıdır). (s. 14)

The Tempest (Shakespeare)

Oyunun sihrini gösterebilmesi için büyünün bozulması gerekir.

Genellikle bir yazarın en efendi halini birinci bölümün başında görürsünüz.

A Passage to India (Forster)

Çandapur’da olağanüstü hiçbir şey yok.

Macbeth (Shakespeare)

Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
Çoğu anlatı bir düzen suretiyle başlar, sonra bu düzen bir şekilde bozulur. Eğer bir çalkantı ya da kayma olmazsa hikâye harekete geçemez.

Pride and Prejudice (Austen)

Canterbury Tales (Chaucer)

“Bana Ishmael deyin.”
Gerçekçi romanlar genellikle kurgu değil, yaşanmış olayların raporlarıymış gibi davranmaya çalışır. Okurun varlığını kabul etmek, yaratılan gerçeklik havasını bozma riski taşır.

John Keats
“Ağaçlar yeni yapraklar veriyor,
Neredeyse dile gelen bir söz gibi…”

John Milton

The Third Policeman (Flann O’Brien)

Absürdlük bilindik bir İrlanda edebiyatı tarzıdır.

George Orwell

Eleştiri (…) bir pasajın ses dokusunu inceleyebilir, önemli görünen muğlakların üzerine gidebilir yahut dilbilgisiyle sözdiziminin nasıl işe koşulduğuna bakabilir.
Pasajın kendi sunduğu şeye karşı sergilediği duygusal tavırlar çözümlenebilir ya da ortaya çıkan paradokslara, uyumsuzluklara ve çelişkilere odaklanabilir.
Söylenen şeylerin üzerinde durulmayan içerimlerinin izini sürmek de kimi zaman önemlidir.
Yazı kasvetli, rahat, dolambaçlı (…) ve daha pek çok şey olabilir.
Bütün bu eleştiri stratejilerinin ortak noktası, dil karşısındaki yüksek hassasiyetleridir. (s. 54)

İkinci Bölüm: Karakterler
Bir romanın edebiliğini göz ardı etmenin en yaygın yollarından biri, karakterlerini gerçek insanlarmış gibi ele almaktır.

Edebi kişiliklerin geçmişi yoktur.
Metinler, kendileriyle okurlar arasındaki etkileşimlerdir.

Karakter kelimesi (…) antik Yunanda (…) kaşe anlamına gele kelimeden türemiştir.
Birey yerine kullanılan işaret, bireyin kendisi demek olmuştur.

Lady Macbeth şiddetli arzuları ve azılı hırsları yüzünden Lady Macbeth’tir; acı çektiği, güldüğü, kederlendiği ya da hapşırdığı için değil.

Elde bir norm yoksa sapma da olmaz.

Serserilik saygınlıktan daha caziptir her zaman.

Böyle bir durumda en iyi seçenek anormalliktir. Vampirlere, Gotik dehşetlere, sapkınlığa ve çeperdekilere yönelik postmodern saplantının sebebi budur. (s. 61)

Tristram Shandy ucubelerle, paranoyaklarla, takıntılı ve duygusal açıdan sakat insanlarla doludur ve İngiliz edebiyatının en komik başyapıtlarından biri olmasının pek çok sebebinden biri de budur.

Ahlaken bozuk bir toplumda masumiyet her zaman biraz eğlencelidir.

Bir yazar, bir şeyin ele gelmeyen özünü yakalamak için cümle üstüne cümle, sıfat üstüne sıfat yığabilir. Ama bir karakteri ya da olayı dille ne kadar sararsa, o karakter ya da olayı genellik yığınının altına o kadar gömer.

Kendi başınıza erdemli olamazsınız.

Gerçekçi geleneğin karakterleri genellikle karmaşık, inandırıcı, çok yönlü ve iyi işlenmiş bireylerdir.

Pek çok modernist eser için başkahramanın (…) dilin kendisi olduğu söylenebilir.

Jude (Hardy)
Sevgi bile sistem tarafından yoldan çıkarılıyor.

Gerçekçi roman başka insanların deneyimlerini hayal gücümüzde canlandırmamıza olanak tanıyarak insani duyarlıklarımızı genişletip derinleştirir.

George Eliot modern dönemin zevki için fazla ahlakçı bir yazardır.

Eliot’a göre yaratıcı hayal gücü egoizmin tersidir.

Dolayısıyla sanat, etiğe çok yakındır.

Sempati / empati, farklı şeylerdir.
Bir şeyi değerlendirebilmek için onu belli bir mesafede tutmak gerekir. (s. 87)

Üçüncü Bölüm: Anlatı
Defoe’nun hikâyelerinde mantıksal bir sonuç yahut doğal bir kapanış yoktur. Anlatıyı anlatı uğruna biriktirirler.

(edebiyatta) takdiri ilahinin modern haline kurgu deriz. (s. 113)

Romanın akışında (…) dünyada iyilerin ödüllendirileceğini söyleyen bir ahlaki öğreti vardır.
Bu öğretinin tek kusuru doğru olmamasıdır.

Gerçek dünyada hakların ve faydaların dağılışının geride arzulanacak şeyler bıraktığını biliyoruz. En beğenilen kadınlar saçma sapan adamlarla evlenir, sahtekâr bankacılar hapishaneye adım atmaz, faşist insanların küçük tatlı bebekleri olur. Dolayısıyla bir gıdım şiirsel adaletten kimseye zarar gelmez. Belki de romanlar adaletin hâlâ mümkün olabildiği birkaç alandan biridir. (s. 115)

Tek bir büyük anlatı yoktur, sadece bir sürü küçük anlatı ve bunların kendi kısmî hakikatleri vardır. Gerçekliğin en basit yanı bile sayısız farklı şekilde anlatılabilir ve anlatıldığında bunların hepsi birbiriyle uyumlu olmayacaktır.

Anlatılaştırmak, saptırmak demektir.

Joseph Conrad

Hiçbir yazı gerçekliği olduğu gibi anlatamaz.
Her şey aslında gerçekliğin (…) oynanmış bir versiyonudur.

Bir hayat tıpkı bir sanat eseri gibi, hedefi olmadan da anlamlı olabilir.

Agatha Christie polisiyeleri neredeyse sadece olay örgüsünden ibarettir.

Olay örgüsü anlatının bir parçasıdır, tamamı değil. Olay örgüsüyle genellikle bir hikâyenin öne çıkan aksiyonunu kastederiz.
Örgü (…) anlatının mantığı yahut iç dinamiğidir.

Dördüncü Bölüm: Yorum
Bir eserin edebi olduğunu söylerken kastettiğimiz şeylerden biri de, eserin belirli bir bağlama bağlı olmamasıdır.

Bütün edebi eserler doğdukları anda öksüz kalır.

Edebiyat eserleri (…) bir yerden bir yere taşınabilirler.

Anlam, ortam tarafından belirlenme eğilimindedir.
İçinde bulunulan durum olası anlamlar yelpazesini büyük ölçüde daraltır. (s. 131)

Edebi metinlerin öncelikli amacı bize gerçekleri vermek değildir.

Edebiyat (…) hatalı olamayacağınız bir yerdir.

Dile güvenmemek modernizmde daha tipiktir.

Bir edebiyat eserinin sadece tek bir anlamı yoktur.
Hepsi yazarın kastı dahilinde değildir.

İnsanlar yalnızca farkında oldukları şeyleri yazabilirler.

Şiirin dili kendinden ayrı bir şeyin aracı değil, kendi içinde bir gerçekliktir.

Anlam dile aittir ve dil bizim kolektif bir şekilde dünyaya verdiğimiz anlamı süzer. Anlam serbest yüzmez. Aksine, gerçekliği işleme şekillerimize, toplumun değerlerine, geleneklerine, varsayımlarına, kurumlarına ve maddi koşullarına bağlıdır. (s. 157)

Great Expectations (Dickens)
Köken sorunu
Nereden geliyoruz?
Varlığımızın gerçek kaynakları nelerdir?

Ölüm hücresindeki mahkûm ne kadar özgürse Viktorya döneminde yaşayan çocuk o kadar özgürdür.

Roman bir tür sonla (Pip’in anne babasının kilise bahçesindeki mezarıyla) başlar ve bir tür başlangıçla, aklı başına gelen Pip ve Estella’nın hayatlarına yeniden başlama kararlığıyla sona erer. (s. 175)

Gerçekçi romanlar hep bir tür çözüm ve uzlaşma bağlanma eğilimindeyken tipik modernist roman kahramanın yalnız, inancını yitirmiş ve sorunları çözülmese de toplumun ve ailenin yüklediği mecburiyetlerden kurtulmuş bir şekilde alıp başını gitmesiyle biter. (s. 180)

Beşinci Bölüm: Değer
Bazı eleştirmenlere göre (…) bir eser geleneği kırdığı, ortaya gerçekten yeni bir şey koyabildiği ölçüde değer görür.
Ancak (…) yeni olan her şey değerli değildir.

En yenilikçi edebiyat eseri bile, diğer pek çok şeyin yanı sıra, kendinden önce gelen sayısız metnin kalıntı ve artıklarından oluşur. (s. 193)

Bir insanın imzası ona özgü bireysel varlığının işaretidir, ancak imzanın sahici sayılmasının sebebi kişinin attığı diğer imzalarla aşağı yukarı aynı olmasıdır. Yani hakiki olması için kopya olması gerekir.

Biz modernler “doktriner” edebiyattan hazzetmeme eğilimindeyiz. İlahi Komedya tam da böyle bir eserdir.

Tutkular ve duygular kültürel sınırları tanımazlar.
Nihayetinde beden insanların en temel ortak noktasıdır.

Eğer büyük edebiyat eserleri evrenselse, Stendhal ya da Baudelaire’in Batılılara, en azından bazı Batılılara ne ifade ediyorsa Dinkalara ya da Dakotalara da onu ifade etmesi gerekir.

Bir dili anlamak, bir yaşam biçimini anlamak gerekir. (s. 201)

Satranç yalnızca kurallara göre değil, bu kuralların yaratıcı bir şekilde uygulamaya konmasıyla oynanır.

En başarılı edebiyat eserleri kendi içinde ahenkli bir bütünlük kuranlardır.

Aristoteles (…) iyi işlenmiş aksiyonun en azından bir edebiyat türü (trajedi) için esas olduğundan emindi.
Bizler sağlam olay örgülerini Aristoteles kadar el üstünde tutmuyoruz.

Edebiyat dilin yalnızca pratik kullanımıyla değil, hissedilen deneyimiyle de ilgilidir.
---
How to Read Literature
Türkçeleştiren: Elif Ersavcı
İletişim Yayınları

2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder