5 Kasım 2015 Perşembe

Yeni Toplumsal Hareketler: Çevrecilik ve Çevre Hareketleri

Çevrecilik ve Çevre Hareketleri
Ekolojik bunalım 21. yüzyılda dünyanın içinde bulunduğu durumu tanımlayan başlıca özelliktir. Sanayi Devrimiyle başlayan ekonomik etkinliğin küreselleşmesiyle yeryüzünün her köşesine yayılan kirlilik ve bozulma toplumsal tepkiyi de beraberinde getirmiştir.
Çevre hareketi feminist hareketle birlikte 1960’ların yeni sosyal hareketler dalgasının en uzun soluklu kanadı olduğunu göstermiştir.
Çevre örgütlerinin sayı ve üye tabanları başta endüstrileşmiş ülkeler olmak üzere tüm dünyada geniş bir desteğe sahip oldukları görülmektedir. Yani bu örgütlere en fazla katılım çevreyi en çok kirletenler ülkelerden gelmektedir!
Castells çevreciliği, “Söylem ve pratiklerinde egemen yapısal ve kurumsal mantığa karşı çıkarak insan etkinlikleriyle doğal çevre arasında yıkıcı sonuçlara neden olan ilişki biçimlerini düzeltmeyi amaçlayan tüm ortak hareketler.” olarak tanımlamaktadır. Ekolojiyi ise “İnsanları ekosistemin parçası olarak gören ve dinamik, evrimsel bir perspektifle bu sistemin dengesini korumayı amaçlayan inançlar, kuramlar ve projeler seti.” biçiminde tanımlamaktadır.
Çevrecilik ve ekolojizm arasındaki farklar konuya farklı yaklaşımlar getirilmesi sonucunu doğurur.
Derin ekoloji insan doğa ilişkisinin temelden değiştirilmesi gereğine inanır.
Sığ ekoloji, özellikle endüstrileşmiş ülkelerdeki insanların refahını ve yaşam kalitesini koruma kaygısıyla çevre kirliliği, kaynakların tükenmesi, yoksul ülkelerdeki nüfus artışı gibi sorunlarla ilgilenir.

ÇEVREYE YÖNELİK SOSYAL HAREKETLER
Çevre hareketleri tek ve homojen değildir. Geniş bir toplumsal örgütlenme alanını kapsamaktadır. Çevre hareketleri, talepleri açısından da farklılaşmaktadır. Bu çoğulluk, sosyal hareket kavramının çevre hareketlerine uygulanmasını da güçleştirmektedir. Sosyal hareketi belirleyen ortak eylemin ağ yapısına sahip olmasıdır.

ÇEVRE HAREKETLERİNİN TARİHİ
En eski çevre örgütlerinden biri olan Sierra Kulübü 1892’de ABD’de kurulmuştur.
Doğa koruma amaçlı ilk toplumsal hareket ve örgütlerin ortaya çıktığı 19. yüzyıl sonundan 20. yüzyıl’ın ortalarına kadarki dönem genellikle çevre hareketinin Birinci Dalgası olarak adlandırılır (Birinci Dalga: Doğa Korumacılık). Doğayı insan müdahalesinden sakınarak olduğu gibi koruma (preservationism) anlayışını savunan akımın başlıca temsilcileri arasında Henry David Thoreau, John Audubon ve John Muir gibi isimler bulunmaktadır.
İkinci Dalga çevre hareketi (İkinci Dalga: Ekoloji Hareketi) 1960’ların sonunda başta Avrupa ve Amerika olmak üzere tüm dünyada yükselişe geçen ve yerleşik düzene meydan okuyan öğrenci hareketleri, savaş ve nükleer silahlanma karşıtı hareketlerle yakından ilişkilidir.
Ekoloji hareketi, Batı toplumlarına temelden bir eleştiri yöneltiyor ve sistemin köktenci biçimde değiştirilerek yeniden yapılandırılmasını savunuyordu.
Ekolojik hareketin merkez üssü Almanya’dır. 1970’lerin sonuna gelindiğinde, yarattığı bütün toplumsal ve siyasal etkiye karşın, hareketin amaçlarına ulaşmak için parlamenter siyaset yolunun da kullanılması görüşü ağırlık kazanmıştır. Bu amaçla 1980’de Alman Yeşiller Partisi (Die Grünen) kurulmuştur.
Inglehart’a göre ekolojik çevre hareketleri sonucunda Batı toplumlarının değer ölçülerinde “sessiz bir devrim” gerçekleşmiş; materyalist değerlerden postmateryalist değerlere doğru bir geçiş yaşanmıştır. Inglehart’ın postmateryalizm tezi özellikle yeşil partilerin yükselişini açıklamada başvurulan yaklaşımlardan biri olmuştur.

Çevresel Adalet Hareketi
Adaletsiz toplumsal ve ekonomik yapı çevresel risklere maruz kalma açısından da eşitsiz sonuçlar doğurmaktadır. Çevresel adalet hareketi ekolojik yıkımın etki ve sonuçlarının dağılımındaki bu eşitsizliğe karşı bir toplumsal tepki olarak 1980’lerde ABD’de doğmuştur.
Çevresel adalet hareketinin etkisinin ABD ile sınırlı kaldığı söylenebilir. Bunun başlıca nedeni, hareketin çevreyi siyahlar ve öteki azınlık gruplarının karşılaştığı ayrımcılıkla ilişkilendiren kimliğidir.

Çevresel Aktivizmin Yer(küres)elleşmesi
Çevre sorunlarının etkilerinin tüm dünyayı ilgilendirmesi çevre hareketlerinin küresel boyuta ulaşmasını hızlandıran bir etkendir.

DEĞERLER VE EYLEM BİÇİMLERİ
Çevrecilik yerleşik toplumsal ve siyasal düşünceye damgasını vuran insan-merkezciliğin (antroposantrizm) karşısına çevre-merkeciliği koyar.
Çevre-merkezcilik, “doğanın araçsallaştırılmasına karşı çıkar.”
Ekolojik düşünce eşitlikçidir. Her türlü ayrımcılığı reddeden ekolojik düşünce, canlıların değer açısından eşitliğini kabul eder.
Yerellik vurgusu kendisini küçük ve insani ölçekli üretim ve yerleşim modellerinin, yerinden yönetimin, hiyerarşik olmayan örgütlenmenin ve yurttaş katılımının savunulması olarak gösterir.
Ekolojik düşünce barışçıdır. Her türlü şiddeti reddeder.
Çevre hareketleri temelde toplumsal-siyasal değerleri ya da politika, karar ve uygulamaları, siyasal ve ekonomik gücü elinde tutanları hedef alır.
Protesto biçimleri arasında yürüyüşler, gösteriler, oturma eylemleri, imza kampanyaları, boykotlar, işgaller, yol kapatma, çalışmayı engelleme, insan zincirleri, grevler, referandumlar sayılabilir. Topluda çevreye karşı duyarlılık oluşturmayı amaçlayan kampanyalarda sayısal niceliğe öncelik veren eylemler, katılımcı sayısının fazla oluşuyla dikkat çekmeye çalışır. Zarar mantıklı eylemlerde, çevreye zara veren firmaya karşı propaganda yapılarak firmanın zarara uğratılması ve bu yolla girişimlerinden vazgeçmesi hedeşenir.

ÇEVRE HAREKETİNİN BİLEŞENLERİ
Castells, çevre hareketini beş gruba ayırmaktadır:
1) Doğanın korunması,
2) Kendi alanını savunma (Arka Bahçemde İstemiyorum),
3) Karşı kültür, derin ekoloji,
4) Gezegeni kurtarma,
5) Yeşil politika.

Doherty ise çevre hareketi içindeki grupları dörde ayırmaktadır:
1) Çevre sosyal hareket örgütleri
2) Doğrudan eylem grupları
3) Yerel çevre grupları
4) Yeşil partiler.

Kitlesel Çevre Örgütleri
Uluslararası düzeyde etkinlik gösteren Greenpeace, FoE, WWF ve benzeri örgütler gerek bilinirlik gerekse büyüklük açısından bu grubun en önemli temsilcileri arasındadır.
Sosyal hareketler içindeki kökleri ve devam eden bağları nedeniyle bu örgütler bazen çevresel sosyal hareket örgütleri ya da çevresel hareket örgütleri olarak da anılmaktadır.

Doğrudan eylem grupları, temsil ettikleri ekolojik değerler ve benimsedikleri eylem türleriyle çevre hareketleri tayfının en radikal tarafında durmaktadır. Doğrudan eylem grupları ana akım çevreciliğe ve kurumsallaşmış örgütlere tepki olarak ve genellikle de onlardan ayrılarak kurulmuştur.

Yerel çevre hareketleri çevresel mücadelenin en yaygın ve dirençli katmanını oluşturur.

Nükleer karşıtı hareketi oluşturan ekolojist ve Yeni Sol gruplar Almanya, Fransa, Finlandiya gibi ülkelerde yeşil partilerin doğuşuna zemin hazırlamıştır.
İlk yeşil partiler 1972’de Yeni Zelanda Tazmanya’da Değerler Partisi adıyla, 1973’te Halk Partisi adıyla da İngiltere’de kurulmuştur.
Geç endüstrileşmeye bağlı olarak daha geç yaşansa da çevrecilik Avrupa’nın güneyinde de tabandan başlamıştır.
Avrupa’nın doğusunda 1980’lerin başından itibaren toplumsal muhalefetin taşıyıcısı hâline gelmiştir.

Yeryüzü kaynaklarının yaklaşık % 80’i dünya nüfusunun yalnızca yaklaşık % 15’i tarafından kullanılmaktadır. Sanayileşmiş ülkelerdeki çevre hareketlerinin söylem ve argümanları sanayileşmemiş ülkelerdeki söylemlerden tabiatiyle farklılıklar göstermektedir.

Modern kitlesel çevre örgütlerindeki kurumsallaşma üç yönde gerçekleşmiştir. Her şeyden önce üye sayılarının ve gelirlerinin artması bu gruplarda örgütsel büyümeye yol açmıştır. Örgütsel büyümenin sonuçlarından biri kendi içinde kurumsallaşma olmuştur.

EKOLOJİK TOPLUMA DOĞRU
Touraine ve takipçileri 1980’lerde ekoloji hareketini endüstri sonrası topluma geçişin taşıyıcısı olan dönüştürücü bir sosyal hareket olarak görmüştür.

TÜRKİYE’DE ÇEVRECİLİK VE ÇEVRE HAREKETLERİ
Çevre konusundaki toplumsal duyarlık, 1980’lerin ortalarından, fakat özellikle 1990’lardan sonra yükselmiştir. Çevreye karşı duyarlılık yüksek olduğu halde ülkemizde çevreci hareketlere katılım oldukça düşüktür.
BM İnsan Çevresi Konferansı, Türkiye’de de devletin çevre sorunlarını gündemine almasına katkıda bulunmuştur. 1996 da düzenlenen Habitat II Konferansı, Türkiye’de çevreciliğin kurumsallaşmaya başlamasında önemli dönüm noktalarından biridir.
Ülkemizdeki enerji yatırımlarını engellemeye yönelik olarak faaliyet göstren çevreci hareketler, enerji yatırımları arttıkça seslerini daha fazla duyurmaya başlamışlardır.

Çevreciliğin 2000’li yıllardaki en belirgin özelliği yerel ve küresel düzeydeki derinleşmesidir.

 ---
Yeni Toplumsal Hareketler
Editör: Prof. Dr. Bilhan Kartal & Prof. Dr. Belkıs Kümbetoğlu
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2345
Eylül, 2011 Eskişehir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder