21 Aralık 2016 Çarşamba

Abbas Sayar - Yılkı Atı

Abbas Sayar - Yılkı Atı

Çiftin tutağına olanca gücüyle çöktü:
-Dooovaah, diye bağırdı.

Duyduk, rüzgâr efendi duyduk. Kış geliyor diyorsun. Hoşgeldi, sefalar getirdi.

Bu gün aklım Dorukısrak'a takıldı. Çifte gittim geldim, onu düşündüm. Dışarda kış geldim diyor. Ahırdaki saman belli. Saçkı belli. Ben öküzlerin, tay'ın arpasına ortak edemem. O bu yıl başının çaresine bakacak. O, bu yıl "yılkılık..."

Hasan kızmıştı. Başına bir taş vurdu. Kısrak şahlanmak istedi. Ayakları kalkmıyordu. Hafifçe kişnedi. Tepeye doğru döndü ve yürüdü. Sağ kaşının üstünden sızan kan göz kıyısından burun çene boşluğu arasına indi...

Çarparcasına evin kapısına başını vurdu. Bir "küt" sesi yayıldı her bir yöne. Bir daha, bir daha vurdu. Açılmıyordu yine kapı.

Seni geçmişi kınalının malı... Yediği boka bak namussuzun... Kapıyı kırıp da içeri girecek aklınca... Hööst, höst...

Tay, üç yaşına değince dillere destan oldu. Gençti o zaman İbrahim. Saatlerce tayla ilgilenir, "aman, beli incinir, boy atmaz" diye binmezdi.

İşte Dorukısrak'ın gençliği böyle başladı. Kaza yarışlarına girdi. Çoğu kez birincilik ikincilik aldı. Beyler gibi beslendi. Bir dediği iki olmadı. Bu altın çağ beş yıl sürdü.

Sekiz yaşına basınca günlerin türküsü değişti. Artık, koşamıyordu. Koşsa da derece alamıyordu.

Bir at arabaya koşulmaya görsün. Kredisi beş paralık oldu demektir. Artık o at değil, sıra malıdır.

Çilkır bir at soluk soluğa Kısrak'a yaklaştı. Kısrak, görmemezlikten geldi. Boynunu biraz daha uzattı. Umut ve yaşama isteği dolu bir kişneme bıraktı.

İki türlü yılkı atı olur. Hatta üç türlü. İki türlüsü can yongası, bir türlüsü gözden çıkmışı, hesaptan düşülmüşü, defterden silinmişi...

Yel uluyordu. Kar tozuyordu. Gök, un eliyor, yel onu keyfine göre oynatıyordu. Gavuruna çarpıyordu kar. İplik iplik giriyordu atların gözlerine. İğne iğne batıyordu. Gözleri kırpık kırpıktı hepsinin.

Kar tozuntusu ardında üç canavar gördüler. Üç boz kurt, üç iri, üç korkusuz kurt duruyordu karşılarında.

Yaman bir boğuşma oluyordu. Atların kişnemeleri, kurtların çenilemeli ulumaları ovayı titretiyordu.

Ayaklan artık kendisini taşımıyordu. Yerler kısmen kar, kısmen buzdu. Nalsız tırnakları hiç bir ses çıkartmıyordu. Bir otluk çarptı gözüne. Altı kuruydu. Günler öncesi köyünde gecelediği otluk gibiydi. Otluğun altına girdi. Birden ön dizleri ve boynu üstüne yıkıldı. Arka ayaklan yıkılışına uydular. Sağ böğrünü soğuk toprağa dayadı ve öylece kaldı. Başı sağ yanına düştü, nerdeyse yere değecekti.

Kısrak binbir güçlükle Hıdır Emmi'nin ahırına sokuldu. Hıdır Emmi yaşlı gözüküyordu. Ama dinçti. Atın ahıra getirilişinde en çok güç harcayan o oldu.

Kurt ulumaları…

Üç zayıf yılkılığın peşine düşen üç kurttan biri Çilkır'ın peşinde idi.

Atın boğazından el çeken kurt, kanlı dudaklarını yaladı. Dikleşti, boynunu uzattı, başını boşluğa kaldırdı. Uzun uzun uludu. Ve Çilkır'ın başı toprağa düştü.

Dorukısrak dördüncü günü önüne konan otu, arpa kırmasını yedi. Soluğu derinleşmiş, sıcaklaşmıştı. Gözlerindeki kızartı geçmiş, göz akı yeniden görünmüştü. Başı dikti. Gövdesindeki güçsüzlük sona ermişti.

Dorukısrak üç gündür ahır dirliğinin altını üstüne getirmişti. Huysuzluğu her geçen gün artmıştı.

Kısrak gitmek ister. Yabancı yerdeyim, der. Beni bırakın, der.

Doru'nun köyden ayrılışı törenli oldu.
Hep birlikte harman yerine geldiler. Hıdır Emmi yuları çıkardı.
- Haydi yavrum, dedi. Allah yolunu açık etsin, canavarın şerrinden korusun...

Yılkılıklar, gurbetten kardeşleri dönmüşcesine sevindiler. Doru'yu kişnemelerle selamladılar, karşılık aldılar.

Atlar, ölüm günü sabahından sonra bir daha Çilkır'ın leşini göremediler. Zira, Aygır hiç bir gün atları o vadiye yanaştırmadı. Bu yüzden Dorukısrak sevgili eşinin cesedini göremedi. Böylesi daha iyi oldu. Bir daha göreceği umudunu yüreğinden söküp atmadı.

Nisan yaklaşırken atların terhis emirleri geldi.

Oğlum, aygır kısrakla avlanır. Yılkılık atlar da en tezinden yavrularıyla...
Yapılacak iş şu: Tayın gemini çıkart, anasının yanma... Birbirini tanırlar hemencecik. Koklaşırlar, kişnerler. Tüm bir dünyayı unuturlar. O zaman yanaşıp yuları kısrağın başına atarız. Gerisi kolay.

Tay şüpheli birkaç adımdan sonra kişnedi ve dört nala geçti. Yılkılıklara yaklaşınca anasını gördü, heyecanlandı, durdu. Süreli bir kişneme bıraktı. Doru da tayını tanımıştı. Ana oğul koşarcasına birbirine yaklaştılar.

Mustafa usulcacık yanaştı. Karın hizasına geldi atın. Elindeki yular ipini boynuna attı, ipin iki ucunu birleştirdi. Her şey oldu bitti sandılar. Kısrak, hırslı bir kişneme attı, şahlandı. Çocuk havaya uçar gibi oldu. At birden döndü. Yulardan kurtulmuştu.

İbrahim olanlara şaşırıp kaldı. Kısrak üstüne yürüyünce korktu. "Höst, höst" diye feryat etti. Atların başlarını alıp gidişine alık alık baktı.

---
Abbas Sayar 1923’te Yozgat’ta doğdu. Yılkı Atı, Abbas Sayar’ın ilk romanıdır ve 1970′te yayınlanmıştır, TRT 1970 Sanat Ödülleri yarışmasında başarı ödülü almıştır. Eserde ana kahramanlar atlardır, insanla tabiatın, atların ilişkisi ele alınmıştır. Eserde üzerinde durulan ana konular tevekkül, yoksulluk, tabiat, geleneklere bağlılıktır.

Anadolu’nun yoksul köylerinden birinde, İbrahim, tarlada çift sürmektedir. Köyde kış, acı yüzünü göstermeye başlamıştır. İbrahim, bu yılki mahsulünü düşünür. Saman da, ürünler de kıt kanaat ancak yetecektir. Samanları düşünen İbrahim, Dorukısrak’ını hatırlar.
Köyde öküzlerini suladıktan sonra İbrahim eve döner. Büyük oğlu Mustafa’ya Dorukısrak’ı dağlara sürmesini söyler. Dorukısrak’in artık yılkı atına salınma vakti gelmiştir.
Mustafa ve küçük kardeşi Hasan, Dorukısrak’a atlayıp dağlara sürerler. Bir de taş atarak onun incinmesine neden olurlar. Dorukısrak’ı kovalarlar. Onlar köye dönünce Dorukısrak, yuvasından ve tayından uzak yerlerde tek başına kalakalır. Karanlık çökünce köye döner. Ahırının kapısını zorlar, kapı açılmaz.
Dorukısrak sonraki gün de aynı şeyi yapar. Artık gündüzleri kimse görmeden sürüye karışıp tayını sevmekte, akşam da Mustafa ve Hasan’ın taşlamaları yüzünden dağa kaçmaktadır. Üçüncü gün, İbrahim Dorukısrak’ı döver. İbrahim, ona yarışlar kazandıran, tay veren, yıllarca yanından ayrılmayan bu atı, artık işe yaramadığı gerekçesiyle istememektedir.
Bir gün sonra, Tombak Emmi, İbrahim’in emri üzerine Dorukısrak’ı bir köylüye verir. Köylünün adı Kaşifinoğlu’dur. Kaşifinoğlu, Dorukısrak’ı çok uzaklara götürür ve bırakır. Dorukısrak’ı tayını çok özlediği için yine ahırını bulur, komşular onun İbrahim’in atı olduğunu anlayınca ona acır. Dorukısrak artık çok yıpranmıştır, köye son defa bakar ve köyü terk eder.
Doru, yapayalnızdır artık. Çok acıkmakta fakat ot bulamamaktadır. Dolaşırken kendisi gibi yılkıya salınmış bir atla -Çilkır’la- karşılaşır. Birlikte ovaya inerler. Ovada onlar gibi 7-8 at daha vardır. Bütün atların koruyucusu olan atın adı Demirkır’dır. Doru da onlara katılır.
Bir gün, Dorukısrak’ı kıskanan Çilkır’la Aygır kavga ederler. Çilkır yenilince gururu kırılır, herkese küser. Kış gelmiştir, her yeri kar kaplamıştır. Kurtların hücumuna uğrarlar, Aygır hepsini kurtarır.
İbrahim, Doru gittikten sonra çok asabileşir. Dorukısrak’ı düşünmekte fakat arasa da bulamamaktadır. Köylüler de ettiğini bulduğunu düşünmektedir.
Havanın çok soğuk olduğu bir gün, Dorukısrak hastalanır, bir köye doğru gider. Hıdır Emmi adında biri ona acır, bakar ve onu iyileştirir. Dorukısrak, köyde emniyette iken arkadaşlarına yine kurt saldırır ve Çilkır’ı öldürürler. Dorukısrak’a çok iyi bakılmaktadır. Bu iyi insanlar, iyileşince onu törenle köyden gönderirler.
Artık mart ayı gelmiş, kış yerini bahara bırakmıştır. İki atı yılkı tüccarları zorla götürürler. İbrahim de bahar gelince tek başına da olsa Dorukısrak’ı bulmaya karar verir. Ovaya iner. Dorukısrak’ını bulur. Tayı annesinin yanına gönderir, böylelikle Doru’nun geleceğini zanneder. Tay ve Dorukısrak tam aksine koşmaya başlarlar, bir süre sonra gözden kaybolurlar.

İbrahim yaz kış onları arar, fakat bulamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder