21 Aralık 2016 Çarşamba

Mihail M. Bahtin - Dostoyevski Poetikasının Sorunları

Mihail M. Bahtin - Dostoyevski Poetikasının Sorunları


Sunuş
Wayne C. Booth

Bahtin (…) ideoloji ile biçim arasındaki ilişkiler hakkında yazıyor…

Öykü anlatmak kendi içinde saf biçime ihanet etmek olduğu için yapılması gereken şey, öyküyü bir şekilde engellemektir…

Biçiminden koparıldığında her madde basitçe başlangıç aşamasına döner… (biçim ve madde…)

…kimliğin kaybedilmesi ve yeniden kazanılması… (s. 12)

Birçok sesin çoktan nüfuz etmiş olduğu bir dille –özel değil toplumsal bir dille- konuşarak bilinç sahibi oluruz.

…bir "ideolog" olmayan herkes her birimizin bir "Ben" değil bir "biz" olduğu gerçeğine saygı duyar.

Yalnızca "roman" nesirde içkin olan potansiyelleri en üst düzeyde gerçekleştirerek yazarın kendi sesi dışındaki seslerin hakkını verme olanağını sunabilir ve yalnızca roman bizi bunu yapmaya davet eder.

…birçok romancı bunu yapmaz elbette. Turgenyev, Tolstoy, hatta adı romancı diye geçenlerin çoğu, karakterlerini yazarın yönettiği hakim bir monologdan koparmazlar…

Bahtin çoksesli idealin Dostoyevski'de, ama yalnızca Dostoyevski'de gerçekleştirildiğini kabul eder. (s. 18)

Romancılar karakterler tahayyül ederken karakterlerin yaşadığı dünyalar tahayyül ederler, değerlerle yüklü dünyalardır bunlar. Bu birçok dünyayı tek bir dünyaya, yazarın dünyasına indirgediklerinde ise yanlış bilgi verirler…

Bahtin bazı şeyleri çok tekrar ediyor, ama söylediği şey birinci, üçüncü veya onuncu seferinde bile kesinlikle anlaşılmayacaksa niye etmesin ki? (s. 24)

Önsöz
Caryl Emerson

Bahtin kitabın yayımlandığı yıl (…) tutuklandı. Sağlığının kötü olması nedeniyle bir ölüm kampına gönderilmekten kurtuldu (daha sonra bir bacağının kesilmesine yol açan kronik bir kemik hastalığı vardı) ve Kazakistan'ın ıssız bölgelerine sürülme cezası aldı.
Bahtin otuz yıl boyunca (…) gözlerden ırak yaşadı…
1950'lerde (…) Bahtin'in 1929 tarihli Dostoyevski kitabı, Moskova'da bir grup genç edebiyat akademisyeni tarafından yeniden keşfedildi.
1963'te (…) ikinci basım gerçekleşti.

Her dil kendi özgül dünya görüşünü, kendi değerler sistemini cisimleştirir. Ve bu da konuşan her öznenin başka herkes için bir tür yabancı dilde konuştuğu anlamına gelir. Ayrıca, konuşan her öznenin kullanımına açık birden fazla anadili olduğu anlamına gelir. Dolayısıyla, verili herhangi bir anda başka bir kişiyi anlamak kişinin kendi dili ile bir başkasının dili arasındaki sınırda bulunan anlamla uzlaşmak demektir: Çevirmek demektir.
Bu nedenle, çeviride olup bitenler bizim dolaylı ve dolaysız söylem aracılığıyla sürdürdüğümüz gündelik iletişim pratiğimize istisna teşkil etmez. (s. 29)

Bahtin'in yapıtları okunmaktan çok bir tür yazıya dökülmüş konuşmada kulak misafiri olunmak üzere tasarlanmış gibidirler.

Dostoyevski'nin romanlarında görülen katarsis şu kavrayışa dayanır:
Henüz dünyada sonuç niteliğinde hiçbir şey gerçekleşmemiştir; dünyanın son sözü ve dünyaya dair son söz henüz söylenmemiştir; dünya açık ve özgürdür; her şey hâlâ gelecektedir ve daima gelecekte olacaktır.

Dostoyevski Poetikasının Sorunları

Dostoyevski'nin (…) sanatsal düşünüş tipi (…) çoksesli…

Dostoyevski'nin yaratıcı tasarımının doğası gereği, yazar söyleminin nesnesi değildirler yalnızca, bunun yanı sıra kendi dolaysız anlamlandırıcı söylemlerinin öznesidirler de. (s. 49)

…bir başkasının bilincinin -bir nesne olarak değil özerk bir özne olarak- olumlanması (…) yazar karakterlerinin dünyasını tam da bu noktadan kavrar.

Bir başkasının "Ben"inin kahraman tarafından olumlanışı (ve olumlanmayışı) - Dostoyevski'nin yapıtının teması budur.

Grossman "Dostoyevski'nin romansal kompozisyonunun temel ilkesi şudur," der:
Zıt kutuplarda bulunan anlatı öğelerini felsefi bir tasarımın bütünlüğüne ve olayların hızlı akışına tabi kılmak. (s. 59)

Dostoyevski romanının bütünlüğü kişisel üslubun ve kişisel tınının üzerindedir…

(Belli bir duygunun ifade aracı olarak tipler…)

Dostoyevski için bir kişinin dünya karşısındaki duruşunu anlamak, bu duruşun tüm içeriklerini eşanlı olarak kavramak ve tek bir anın kesitindeki ilişkileri hakkında fikir yürütmek demekti.

Yalnızca zamanda tek bir noktada akla uygun bir şekilde birbirine bağlanabilen şeyler Dostoyevski'nin dünyası için özseldir ve bu dünyaya dahil edilmiştir; bu tür şeyler sonsuzluğa taşınabilir çünkü Dostoyevski'ye göre sonsuzlukta her şey eşanlıdır, her şey yan yana var olur. Yalnızca "daha önce" veya "daha sonra" olarak bir anlam ifade eden, yalnızca kendi anına yeterli olan, yalnızca geçmiş olarak veya gelecek olarak veya geçmişle ve gelecekle bağlantılı şimdi olarak geçerlilik kazanan şey Dostoyevski'ye göre özsel değildir ve dünyasına dahil edilmez. Karakterlerinin hiçbir şey hatırlamamasının (…) nedeni budur. (s. 77-78)
Dolayısıyla, Dostoyevski'nin romanlarında nedensellik yoktur.

Dostoyevski'de bilinç asla kendi çekimine girmez, diğer bir bilinçle yoğun bir ilişki içinde bulunur daima. (s. 81)

V. Kirpotin'in F. M. Dostoyevski başlıklı kısa çalışmasında:
Dostoyevski'nin tam da başkalarının ruhunu görebilme yönündeki özel becerisini vurgular.

Dostoyevski nesnelleşmiş insan imgelerine dair gereksiz ayrıntılara girmez…

…öncelikle kahraman için sözler arar; azami ölçüde anlam dolu ve görünüşte yazardan bağımsız olan, kahramanın karakterini (veya tipikliğini) ya da verili, gerçek hayata ait koşullardaki konumunu değil, daha çok dünyadaki nihai anlamsal (ideolojik) konumunu, dünyaya bakış açısını ifade eden sözlerdir bunlar.

Dostoyevski'de: biçim özün bir sonucudur. (ifade oldukça şık duruyor fakat iyi ya da kötü tüm üretimler için aynı ifade kullanılabilir, yani bu sözle bir şey söylemiş olmayız).

L. P. Grossman'ın Kompozisyon Yasaları:
Dostoyevskici romanın kompozisyonu, Grossman'a göre (…) iki veya daha fazla sayıda kesişen hikâye ilkesine dayanır. (s. 93)

Mihail Glinka Notlar'da "Hayattaki her şey kontrpuandır, yani bir karşıtlıktır" der.

Dostoyevski için hayattaki her şey diyalogdur, yani diyalojik karşıtlıktır denebilir. (s. 94)

Dostoyevski'nin nihai sözünü herkes kendince yorumluyor, ama herkes (…) Çoksesli romanın bütünlüğü -sözün, sesin, vurgunun üzerindeki bir bütünlüktür bu- henüz keşfedilmiş değildir. (s. 96)

Dostoyevski'nin Sanatında Kahraman ve Kahramanla Bağlantılı Olarak
Yazarın Konumu
Dostoyevski için önemli olan, kahramanın dünyada nasıl göründüğü değil, öncelikle dünyanın kahramana nasıl göründüğü ve kahramanın kendi kendisine nasıl göründüğüdür. (s. 97)

Yeraltı İnsanı en çok başkalarının onun hakkında düşündükleri veya düşünebilecekleri şeyler hakkında düşünür.

…hiçbir değeri olmayan bir kibir yüzünden doğrularınızı teşhir ediyorsunuz, pazarlıyorsunuz…

Bilincinizle övünüp duruyorsunuz ama ayağınızın yere bastığından bile emin değilsiniz çünkü kafanız çalışsa da yüreğiniz kötülükle dolu, yozlaşmış, ama yüreğiniz temiz olmadıkça eksiksiz, gerçek bir bilince de sahip olamazsınız.

Yeraltı kahramanı (…) başkalarının bilincindeki tüm olası yansılarını bilir. (s. 104)

Tolstoy'un dünyasında (yazarın sesinin yanında) ikinci bir özerk ses belirmez…

İnsancıklar
…insanda var olan içsel olarak nihaileştirilemez bir şeyi gösterme yönündeki ilk girişimi…

…insan özgürdür ve bu nedenle kendisine dayatılabilecek her türlü düzenleyici normu çiğneyebilir. (s. 111)

Dostoyevski'nin kahramanı daima başka insanların onun hakkındaki onu nihaileştirip ölüden farksız hale getirecek sözlerinin çerçevesini yıkmaya çalışır.

Hakikat bir başkasının kişiliğinin derinlikleriyle ilgili olduğunda adil değildir.

Psikolog diyorlar bana; bu doğru değil. Daha yüksek bir anlamda gerçekçiyim sadece, yani insan ruhunun tüm derinliklerini resmediyorum.

Dostoyevski aslında bir kişiyi daima nihai bir kararın eşiğinde, bir kriz anında, ruhunun nihaileştirilemez -ve önceden belirlenemez- bir dönüm noktasında temsil eder. (s. 114)

Dostoyevski'nin tüm yapıtlarının başlıca duygusal itkisi (…) insanın (…) şeyleşmesine karşı bir mücadele olduğu vurgulanmalıdır.

Dostoyevski'nin romanlarında (…) Yazarın bilinci başkalarının bilinçlerini
(yani, karakterlerin bilinçlerini) nesnelere dönüştürmez. (s. 122)

Başka insanların bilinçleri nesneler olarak veya şeyler olarak algılanamaz, tahlil edilemez, tanımlanamaz - onlarla yalnızca diyalojik olarak ilişki kurulabilir.

Dostoyevski kahramanlarının ölümünü değil, hayatlarındaki krizleri ve dönüm noktalarını, yani, onların eşikteki hayatlarını resmederdi. Ve kahramanları içsel olarak nihaileştirilmemiş kalırlardı (çünkü öz-bilinç içeriden nihaileştirilemez).

(diyalojik monologda ironi toplumsala dair yahut bir kişiye ait yargılarla iletişim kurar, yani kendi kendine monolog yapmaz, monoloğun konusu, düşüncenin öznesi kendisi değildir)

Dostoyevski'de Fikir
Hakikatin bakış açısından bireysel bilinç yoktur. İdealizm yalnızca tek bir bilişsel bireyselleşme ilkesi tanır: hata.
Yalnızca hata bireyselleştirir. (s. 135)

Monolojik tipte bir yapıtta yazara ait onaylanmış ve tamamen meşru olan bir fikrin üçlü bir işlevi olabilir. Öncelikle, dünyanın tahayyül ve temsil edilme ilkesidir; malzemenin seçilmesi ve birleştirilmesinin dayandığı ilkedir; yapıtın tüm öğelerinin ideolojik tek-tonluluğunun arkasındaki ilkedir. İkincisi, fikir temsil edilen malzemeden yapılan az çok belirgin veya bilinçli bir çıkarım olarak sunulabilir. Üçüncü ve son olarak, yazara ait bir fikir başkahramanın ideolojik konumunda dolaysız bir ifade kazanabilir. (s. 137)

Dostoyevski'nin başlıca karakterlerinin hepsi de fikir insanları olarak bencillikten son derece uzaktırlar.
Fikir-lilik ve bencil-olmama adeta eşanlamlıdır.

Bir fikir yaşamaya, yani şekillenmeye, gelişmeye, sözel ifadesini bulup yenilemeye, yeni fikirler doğurmaya ancak başka fikirlerle, başkalarının fikirleriyle sahici diyalojik ilişkilere girdiğinde başlar. (s. 143)

Size bağlı kalmaktansa, bir yanılgıya, İsa'ya bağlı kahrım daha iyi...

Ton / ahenktir.

(bir fikri nasıl işlersin; başka insanların sesleri, başka insanların bakış açılarıyla…)

Dostoyevski'nin Yapıtlarında Tür ve Olay Örgüsü Kompozisyonunun Karakteristikleri
…serüven romanı birçok kisve altında, Dostoyevski'nin yapıtına silinmesi zor bir damga vurmuştur.

Tür edebiyatın gelişim sürecindeki yaratıcı belleğin temsilcisidir.

Dostoyevski'yi doğurmuş olan sanatsal nesrin şekillenmesinde yarı ciddi-yarı komiğin alanına ait iki tür belirleyici bir önem taşımaktadır: Sokratik diyalog ve Menippos yergisi.

Sokratik diyalog türü, neredeyse bir anı türüydü: Sokrates'in yapmış olduğu gerçek konuşmaların anılarından, hatırlanan konuşmaların kısa bir öykü çerçevesinde sunulan elyazmalarından oluşuyordu.

Bu türün temelinde hakikatin ve hakikate dair insan düşüncesinin diyalojik bir doğası olduğu yolundaki Sokratik anlayış yatar.

Hakikat tek bir kişinin zihninden doğmadığı gibi orada bulunamaz da; hakikati hep birlikte arayan insanlar arasında, onların diyalojik etkileşim süreci içinde doğar yalnızca. (s. 169)

Sokratik diyaloğun iki temel aracı sinkrisis (бυγκρισις) ve anakrisis'ti (ανακρισις). Sinkrisis, belli bir konuya ilişkin çeşitli bakış açılarının yan yana getirilmesiydi.

Anakrisis ise kişinin muhatabının sözlerini meydana çıkarıp kışkırtmaya, onu düşüncesini uzun uzadıya ifade etmeye zorlamaya yönelik bir araçtı.

Sinkrisis ve anakrisis düşünceyi diyalojikleştirir, açığa çıkarır… (s. 170)

Sokratik diyalog uzun bir süredir ortadan kaybolmuştur; ama onun çözülme sürecinde, Menippos yergisi de dahil olmak üzere öbür diyalojik türler biçimlendi.

Menippos yergisi / Menippea
 Sokratik diyalogla karşılaştırıldığında komiklik öğesinin özgül ağırlığı Menippea'da genellikle daha fazladır

Menippea'nın en önemli karakteristiği, fantastiği ve serüveni gözüpek ve sınırsız bir biçimde kullanışının motivasyonunun içsel olması, tamamen fikri ve felsefi bir amaç tarafından haklı çıkarılıp bu amaca adanmış olmasıdır: Felsefi bir fikrin, bir söylemin, hakikat peşindeki bilge insan imgesinde cisimleşmiş bir hakikatin yolunun açılması ve sınanması için olağandışı durumlar yaratmaktır bu amaç. (s. 174)

Ahlaki-psikolojik deney olarak adlandırılabilecek bir şeye ilk kez Menippea'da rastlanır.

…ölüm, hayatta taç giyen herkesin tacını elinden alır.

Dostoyevski'de sahnedeki katılımcılar eşikte dururlar (hayat ile ölümün, yalan ile hakikatin, akıl sağlığı ile çıldırmanın eşiğinde).

Gülünç Bir Adamın Düşü
“Hakikati gördüm, hayal gücümün veya zihnimin bir uydurması değil, onu gördüm, gördüm ve canlı imgesi ruhumu ebediyen tutsak aldı.”

Bir Yufka Yürekli
“Durgunluk! Doğa! İnsanlar yeryüzünde yalnızlar- işte dehşet bu! ... Her şey ölü ve ölüler her yerde. İnsanlar yalnız, etraflarını ise sessizlik kuşatmış - işte yeryüzü bu!”

Dostoyevski'nin ilk dönem (yani, sürgün öncesi) yapıtlarının tümünde Menippea öğelerine rastlanabilir (bu yapıtlar büyük ölçüde Gogol ve Hoffmann'ın türsel geleneklerinin etkisi altındadır).

Sahnelerin (…) birbirini yansıtan veya birbirleri aracılığıyla yansıyan bir şekilde eşleştirilmesi -birinin komik düzlemde, diğerininse trajik düzlemde (…) sunuluşu Dostoyevski için karakteristiktir. (s. 232)

Gülme, gerçeklikle kurulan özgül bir estetik ilişkidir, ama mantıksal dile tercüme edilemez; yani, gerçekliği sanatsal olarak tahayyül etmeye ve kavramaya yönelik özgül bir araçtır…

Raskolnikov'un düşü
Yukarı, aşağı, merdiven, eşik, lobi, merdiven sahanlığı krizin, köklü değişimin ve beklenmedik yazgı dönüşümünün gerçekleştiği, kararların verildiği, yasak çizginin ötesine geçildiği, kişinin yenilendiği veya öldüğü "nokta" anlamına bürünür.

Kumarbaz
…insanlar, bir kez rulet masası etrafında bir araya gelince, oyunun kuralları gereği ve talih, şans bakımından eşit hale gelirler.
Kumar atmosferi, beklenmedik ve süratli yazgı değişikliklerinin, ani yükseliş ve düşüşlerin atmosferidir…

Karnaval imgesi, iskambil kâğıtlarının üstündeki resimlerde olduğu gibi aynı imgede üstün ve altın birbirinin yerini alacak biçimde resmedilişine benzer şekilde, oluşun her iki kutbunu da veya bir antitezin her iki öğesini de kendisinde barındırmaya ve birleştirmeye çalışır…

Dostoyevski'nin dünyasında her şey tam zıddının sınırında yaşar.
Aşk nefretin (…) inanç tanrıtanımazlığın sınırında yaşar,

Hayat sevgisi, kendini mahvetmeye duyulan susuzlukla komşudur…

Dostoyevski'de Söylem
Bir karakter ne denli nesnelleşirse, konuşma fizyonomisi de o denli belirgin bir şekilde sivrilir.

Dilbilim çift-sesli söylemi tanımaz.

Çift-sesli söylemin tüm örnekleri:
I. Konuşucunun nihai anlamsal otoritesinin bir ifadesi olarak münhasıran gönderge nesnesine yönelmiş dolaysız, dolayımsız söylem.

II. Nesnelleşmiş söylem (temsil edilen bir kişinin söylemi)
(I ve II: Çeşitli nesnelleşme dereceleri)
l. Toplumsal-tipik belirleyici etkenler ağırlıktadır
2. Bireysel açıdan karakteristik belirleyici etkenler ağırlıklıdır

III. Bir başkasının söylemine yönelmiş söylem (çift-sesli söylem)
(1: Nesnelleşme azaldığında bunlar seslerin kaynaşmasına, yani birinci söylem tipine yönelirler)
l . Tek-yönlü çift-sesli söylem:
a. Üsluplaştırma;
b. Anlatıcının anlatısı;
c. Yazarın niyetlerini (kısmen) barındıran bir karakterin nesnelleştirilmemiş söylemi;
d. Ich-Erzählung
(2: Nesnelleşme azalıp ötekinin fikri etkinleştiğinde bunlar içsel olarak diyalojikleşir ve birinci tipte iki söyleme, iki sese bölünme eğilimine girerler)
2. Çok-yönlü çift-sesli söylem:
a. Bütün nüanslarıyla parodi;
b. Parodik anlatı;
c. Parodik Ich-Erzählung;
d. Parodik olarak temsil edilen bir karakterin söylemi;
e. Bir başkasının sözlerinin vurguda bir değişiklikle her türlü aktarılışı
(3: Ö teki söylem dışarıdan etki uygular; burada bir başkasının söylemiyle farklı karşılıklı ilişki biçimleri kadar bir söylemin öbürü üzerinde değişen ölçüde bozucu etkileri söz konusu olabilir.)
3. Etkin tip (bir başkasının yansıtılan söylemi)
a. Gizli iç polemik;
b. Polemik bir vurgu taşıyan otobiyografi veya itiraf;
c. Bir başkasının sözüne göz ucuyla bakan her türlü söylem;
d. Bir diyalogdaki karşılık;
e. Gizli diyalog

Bir kişinin kendi kişisel "nihai" sözüne ulaşması mümkün olmadığında, her yaratıcı tasanın, her düşünce, her duygu, her deneyim bir başkasının söyleminin, bir başkasının üslubunun, bir başkasının tarzının süzgecinden geçirilmelidir.

Yeraltı kahramanı
…insanların kendisi hakkında konuşup konuşmadığını anlamak için her söylenene gizlice kulak kabartır…

…diyalog kendi sesini bir başkasının sesinin yerine geçirmeye olanak tanır.

Öteki
Golyadkin ancak bir başkasında yaşayabilir, başkasındaki yansımasında yaşayabilir…

Yeraltından Notlar
Yapıtta, sadece kendi kendisine ve gönderge nesnesine doğru yönelmekle kalan tek bir söz bile yoktur; yani, tek bir monolojik söz yoktur.

Raskolnikov
Fenomenler hakkında düşünmez, onlarla konuşur.

Dostoyevski'nin kahramanlarının her şeyi daha en baştan bildiği (…) Ama bazen aslında zaten bildikleri ve gördükleri şeyi kendilerinden saklarlar.

Düşüncelerden biri belirgindir, konuşmanın içeriğini belirler; diğeri gizlidir ama yine de konuşmanın yapılanışını belirler, üzerine gölgesini düşürür.

…karakterin özbilinci Dostoyevski'de tamamen diyalojikleşmiştir: Her veçhesiyle dışa dönüktür.

Dostoyevski'de diyalog (…) daima olay örgüsüne dışsaldır
Mışkin'in Rogojin'le diyaloğu "insan insana" bir diyalogdur; ama hiçbir anlamda iki rakip arasındaki diyalog değildir, hâlbuki onları bir araya getiren şey bizatihi rekabettir.

…dilsel karakteristikleri ne olursa olsun bu muhtelif konuşmaların diyalojik etkileşimidir. Çünkü temsilinin ana nesnesi bizatihi sözdür…

Dostoyevski'nin yapıtları, bir söze hitap eden başka bir söz hakkındaki bir sözdür.

Sonuç
Dostoyevski Avrupa sanatsal nesrinin gelişimindeki "diyalojik çizgi"yi izlerken yeni bir türsel roman çeşitlemesini yaratmıştır: çoksesli roman.

Özünde Dostoyevski'nin tüm karakterleri, tıpkı sonsuzlukta buluşan iki varlık gibi zaman ve mekânın dışında bir araya gelirler.

Dostoyevski Avrupa Romantizmiyle derinden ve yakından bağlantılıdır, ama Romantiklerin içeriden, takıntı haline getirdikleri kendi "Ben" kategorileriyle yaklaştığı şeye, Dostoyevski dışarıdan yaklaşmıştır…

(Dostoyevski) Prometheus gibi kendisinden bağımsız ve kendisiyle tamamen eşit koşullara sahip canlı varlıklar yaratır (daha doğrusu yeniden-yaratır). Yazar onları nihaileştiremez çünkü kişiliği kişilik olmayan her şeyden ayıran şeyi keşfetmiştir. Nesnel gerçekliğin onun üzerinde hiçbir gücü yoktur.
Sanatçının ilk keşfi budur. İkinci keşif, (kişilikten ayrılmaz olan) kendi kendine-gelişen fikrin tasvir edilmesidir (daha doğrusu yeniden-yaratılmasıdır). Fikir sanatsal tasvirin nesnesi haline gelir ve (felsefi veya bilimsel) bir sistem düzeyinde değil insani bir olay düzeyinde açığa vurulur.
Sanatçının üçüncü keşfi özerk ve eşit ölçüde anlamlandırıcı bilinçler arasındaki özel bir etkileşim biçimi olarak diyalojikliktir.
Bu üç keşfin hepsi de özsel olarak birdir: Tek ve aynı fenomenin üç yüzüdürler.

Bir başkası olmadan yapamam, bir başkası olmadan kendim olamam; bir başkasını kendimde bularak kendimi bir başkasında bulmam gerekir (karşılıklı yansıtma ve karşılıklı kabul). Haklı çıkarma kendi kendini-haklı çıkarma olamaz, tanıma kendi kendini-tanıma olamaz. Adımı başkalarından alırım ve adım başkaları için vardır (kendi kendini-adlandırmak sahtekârlıktır). Kişinin kendi benliğini sevmesi bile mümkün değildir.

Kapitalizm kaçınılmaz biçimde yalnız özel bir bilinç tipi yaratmıştır: Dostoyevski kendi kısırdöngüsünde debelenen bu bilincin sahteliğini her yönüyle gösterir.

Tekil bir bilincin sınırları içinde hiçbir insani olay geliştirilmez veya çözülmez.

Tekil bir bilinç için Nirvana (aydınlanma) mümkün değildir.

Bilinç esas itibariyle çoğuldur.

…bilinç tam da doğası gereği sonsuzdur…

Bilinç özünde bir bireyin kişiliğiyle özdeştir: bir kişideki her şey "Ben kendim" veya "sen kendin" sözleriyle belirlenir, bir kişinin kendisini içinde bulduğu ve kendisini içinde duyumsadığı her şey, yanıtladığı her şey, doğum ve ölüm arasındaki her şey bu sözlerle belirlenir.

Monolojik bir yaklaşımla (uç veya saf biçiminde) başka bir kişi başka bir bilinç olarak değil, bütünüyle ve sadece bilincin bir nesnesi olarak kalır.

Hayat doğası gereği diyalojiktir. Yaşamak diyaloğa katılmak demektir

Nihai bir değer olmadan yaşayamayan ama aynı zamanda değerler arasında bir son tercihte bulunamayan insan tipi.

Bilincin dışında bulunan, onu dışsal olarak (mekanik biçimde) tanımlayan güçler: çevre ve şiddetten mucize, gizem ve otoriteye kadar. Bilinç bu güçlerin etkisiyle sahici özgürlüğünü kaybeder ve kişilik parçalanır. Bilinçdışı da ("id" de) bu güçler arasında sayılmalıdır.
Nesnelleşmişliğini koruyan insanın maddileşmişlikten sentimental hümanizmle kurtarılması: acıma, sevginin düşük biçimleri (çocuklara, güçsüz ve küçük olan şeylere duyulan sevgi). Kişi bir şey olmaktan çıkar, ama bir kişilik haline gelemez, yani bir başkasının alanındaki bir nesne olarak kalır, saf başkası biçiminde deneyimlenen, Ben alanından uzak bir nesne olarak kalır. Dostoyevski'nin ilk yapıtlarında çoğu kahraman bu şekilde sunulur

İmge Ben-kendim-için alanına ne denli yakın olursa, ondaki nesnemsilik ve nihaileşmişlik de o denli az olacaktır

…kişi kendisini sevemez, sevgi eşgüdümlü bir ilişkidir…

Dostoyevski'nin dünyasında ölümün yeri yoktur

Dostoyevski'nin dünyasında yalnızca cinayetler, intiharlar ve delilikler vardır, yani yalnızca ölüm edimleri…

Bilincin ölümünden (…) kişinin kendisi (…) sorumludur daima.
Organik olarak ölen yegâne kişiler nesnelleşmiş kişilerdir; büyük diyaloğa katılmayanlardır.

---
Problems of Dostoevsky's Poetics
Türkçeleştiren: Cem Soydemir
Metis Yayınları
Eylül 2004


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder