21 Aralık 2016 Çarşamba

Martin Heidegger - Tekniğe Yönelik Soruşturma

Martin Heidegger - Tekniğe Yönelik Soruşturma

Heidegger açıklamaz; yalnızca betimler ve anlatır.

Heidegger felsefesinin merkezdeki kavramı Varlık’tır.
Heidegger için Varlık’ın ne olduğuna, Aristoteles’ten beri yapılageldiği üzere, mantıksal düzlemde kalınarak ve kavramlara başvurularak yanıt verilemez.

Bu husus (…) insan için de geçerlidir. İnsan, olagelme ve açığa çıkma anlamında Varlık’ın kaderine bağlıdır.

İnsan kendisini kendinin bilincinde olmakla değil, Varlık’la ilişkisi temelinde ve bu ilişki bakımından tanıyabilir.

Varlık, varolanların Varlık’ıdır; olagelme ve süregitmenin tarzıdır. O, her şeyde hüküm sürer; fakat varolan her şeyde, onların tikelliği içerisinde ve fakat yine de aşkın olarak bulunur.

Grekler (…) yeniçağ felsefesinin özneyi merkeze koyan tavrına tamamen yabancıdırlar. Greklere göre karşılaşılan her şey mevcut olandır; fakat mevcut olan, mevcut olmayandan çıkar, o öne çıkmış bir şeydir. Mevcut olmayandan mevcut olana çıkma ise poiesistir. Bu öne çıkma, her şeyden önce physiste, yani şeyin kendi içerisinden patlayıp çiçeklendiği mevcudiyete çıkmada kendisini gösterir. Tekhne de bu öne çıkmanın bir formudur.
İnsan, tekhnede (…) etkindir.
Zihin sanatları da Grekler için tekhneye aittirler.
Düşünme bir şeyin öne çıkmasına katkıda bulunmak, ona eşlik etmek anlamına gelir.

Filozof, şeylerin mevcut olmasına hayret ve hayranlık duydu. Ve bu hayret ve hayranlık duygusuyla onlar üzerinde sabitlendi. Filozof (…) onun içerisinde daimi olabilecek her şeyi keşfetmeye çalıştı. Fakat filozof tam da bunu yapmakla, kendisini her tikel varolanın mevcut olmasında görünüşe çıkaran Varlık’tan uzaklaştı. (…) mevcut olanı denetlemeye de kalkıştı. Heidegger’e göre modern teknik çağın gerçek kökeni, işte bu denetleme girişiminde yatar.

Descartes’ın ego cogito (ergo) sum’unda insan kendi öz kesinliğini kendi içerisinde buldu.

…felsefeye egemen olan şey özne metafiziğidir.

Grekler bugün nesne denilen şeye özne diyorlardı. Çünkü kendilerini önlerine çıkan gerçekliğin karşısında değil içinde buluyorlardı.

O artık doğanın içinde değildir, onu karşısına almıştır.

Heidegger’e göre Nietzsche’de güç iradesi, hep ileriye ve daha büyük güce doğru çabalar ki, o tam da burada (…) Batı metafiziğinin karakteristiğini bulur.

Heidegger, Nietzsche’nin felsefesinde metafiziğin tamamlanmasını ve sona ermesini görür ve bu aynı zamanda tekniğin özünün de sona ermesi anlamına gelir. Nietzsche’nin üst insanının teknik insan olduğu söylenebilir.

İnsan tekniğe hakim olabileceğini ve düzenleme yoluyla yaşamının tüm yönlerini denetleyebileceğini hayal eder; ya da tekniğin kendi üzerinde kazandığı defedilemez ve insanlıktan çıkarıcı denetimden ürkerek geri çekilir.

Özgürlük, insanın kendisini ona yönelten çağrılara kendisini teslim etmesidir. Özgürlük zaten hüküm süren Varlık’ın tahakkümünü kavramak ve kabul etmektir…

Heidegger’e göre sözcüklerin asıl işlevi, temsil etmek değil, imlemek/göstermektir. Sözcükler kendilerinin ötesindeki bir şeye işaret ederler…

Varlık ile insan arasındaki karşılıklı bağıntı dil aracılığıyla gerçekleştirilir.

                                                     *
Sormak, bir yol açmaktır.

Tekniği nötr bir şey olarak gördüğümüzde, mümkün olan en kötü tarzda tekniğe teslim oluruz.
Tekniğin ne olduğunu sorduğumuzda (…) herkes, sorumuzu yanıtlayan iki ifadeyi bilir. Teknik, amaç için araçtır; teknik, insanın bir etkinliğidir.

Amaçlar koymak, bunlara ulaşmak için araçlar yapmak ve kullanmak insani bir etkinliktir.

Bütün bu donanımlar kompleksi, tekniktir. Bizzat tekniğin kendisi bir donanımdır (…) instrumentum’dur.

Yüzyıllardır felsefe dört neden olduğunu öğretir.

Neden tam da dört neden vardır?

Neden / Grekler tarafından aition diye adlandırılır; yani başka bir şeyin kendisine borçlu olduğu şey…

Onlar (dört neden) bir şeyi görünüşe çıkarırlar.
Sorumlu olmanın esas karakteristiği bir şeye vuslata erme yolunun bu açılışıdır.

Vesile olmak / nedenselliğin özü…

“Mevcut olmayan şeyden mevcut-olmaya geçen ve giden her şey için her vesile poiesis’tir, öne çıkarmadır.” Platon, Şölen, 205b

Physis / bir açığa çıkmadır, poiesis’tir.
Physis sayesinde (…) açığa çıkmaya ait bir patlayıp açılma vardır.

Açığa çıkma, vesile olmanın – nedenselliğin – dört tarzını kendi içerisinde toplar ve onları baştan sona yönetir.

Teknik yalnızca bir araç değildir.
Teknik, gizini açmanın bir tarzıdır.

Tekhne, öne çıkarmaya, poiesis’e aittir, o poetik bir şeydir.

Tekhne sözcüğünün, pek erken zamanlardan Platon’un zamanına kadar, episteme sözcüğü ile bağı vardır.

Tekhne, aletheuein’in bir tarzıdır. Aletheuein, kendini öne çıkarmayan ve henüz önümüzde burada durmayan, bir an öyle bir an böyle görünüp beklenmedik bir şekilde vuku bulabilen her şeyin gizini açar.

Tekhne’de belirleyici olan şey, yapmada, elle işlemede veya araç kullanmada değil, ama daha çok yukarıda anılan gizini açmada yatar.
Tekhne, imal etme olarak değil, gizini açma olarak bir öne çıkmadır.

Yel değirmeninin kanatları muhakkak ki rüzgârda dönerler; onlar dolayımsız olarak rüzgârın esmesine terkedilmişlerdir (meydan okuma yok).
Buna karşılık bir parçasına, kömür ve maddenin çıkarılmasına yönelik olarak meydan okunur.

Köylünün çalışması, tohumun ekilmesinde, tohumu büyüyüp gelişmeyi sağlayan güçlerin muhafazasına terk eder ve tohumun artıp çoğalmasını gözetir.


Modern tekniğe baştan sona hakim olan gizini açma, meydan okuma anlamında bir saldırı karakterine sahiptir.

Yeniçağ fiziğinin doğa teorisi yalnızca tekniğe değil, fakat modern tekniğin özüne de giden yolu hazırlamıştır.

Modern tekniğin özü (…) uzun süre kendini gizlemiştir.

Ortaya çıkma bakımından hakim olan daha erken gelen şey, biz insanlara ancak sonradan açık hale gelir. İlksel olarak erken olan şey, kendisini insana yalnızca en sonunda gösterir.

Özgürlük, aydınlığa açılan bir yolda gizleyen şeydir.

Modern tekniğin özü, çerçevelemede yatar. Çerçeveleme, gizini açmanın kaderi içerisine aittir.
...tekniğin özünü irdelediğimizde, çerçevelemeyi, gizini açmanın bir kaderi olarak deneyimleriz. Biz zaten bu tarzda, kaderin serbest boşluğu içerisinde barınmaktayız.

...kendimizi bir kez tekniğin özüne açıkça açtığımızda, kendimizi beklenmedik bir şekilde özgürleştirici bir talebe girmiş buluruz.

Gizinden çıkmış olan şey, insanı nesne olarak değil de fakat daha çok münhasıran el altında duran olarak ilgilendirir ilgilendirmez ve insan nesnesizliğin ortasında yalnızca el altında duranın düzenleyicisi olur olmaz, aynı insan düşüşün en uç noktasına iner; yani insan kendisinin el altında duran olarak ele alınacağı noktaya iner. Bu arada tam da böyle tehdit edilen biri olarak insan, kendisini yeryüzünün efendisi konumuna yükseltir.

…çerçeveleme, poiesis anlamında mevcut olan şeye görünüşe çıkma imkânı veren gizini açmayı gizler.

Tehlikeli olan şey teknik değildir. Tekniğin kötü cinleri yoktur, fakat buna karşılık onun özünün gizi vardır. Tekniğin özü, gizini açmanın bir kaderi olarak tehlikelidir.

Çerçevelemenin hükümranlığı, insanı, daha kökensel bir gizini açmaya girmenin ve böylece daha ilksel bir doğruluğun çağrısını deneyimlemenin insana men edilebilmesi imkânıyla tehdit eder.

Öyleyse çerçevelemenin hüküm sürdüğü yerde en yüksek anlamda tehlike vardır.

“Tehlikenin olduğu yerde, koruyucu güç de serpilip gelişir.”

Çerçeveleme asla bir cins anlamında tekniğin özü değildir. Çerçeveleme, kader karakterine sahip, yani meydan okuyan bir gizini açma tarzıdır.

Evin özünden ve devletin özünden söz ettiğimizde, bir cinsin genelliğini kastetmeyiz; daha çok (…) onların olagelme tarzlarını kastederiz.

Sokrates ve Platon bir şeyin özünü, süregiden şey anlamında olagelen şey, mevcudiyete çıkan şey olarak düşünürler.

Onlar kalıcı olan şeyi, görünümde, örneğin ev ideasında keşfederler.

Tekniğin mevcudiyete çıkması, gizini açmayı tehdit eder.

Bir zamanlar tekhne adını taşıyan şey, yalnızca teknik değildir. Bir zamanlar doğruluğu pırıl pırıl görünmenin görkemi içerisinde öne çıkaran gizini açmaya da tekhne adı verilirdi.

Grek ülkesinde sanatlar, kendilerine bahşedilen gizini açmanın doruğuna çıktılar.
…sanat yalnızca tekhne diye adlandırılıyordu. Sanat, biricik, çok yönlü gizini açmaydı.
Sanat dindardı, promostu, yani doğruluğun hüküm sürmesini ve güvencede kalmasını sağlayandı.
Sanatlar, artistik olandan çıkmış değildiler. Sanat eserlerinden estetik bir hoşlanma duyulmuyordu. Sanat bir kültürel etkinlik sektörü değildi.

...teknik üzerine özsel düşünüm (…) bir yandan tekniğin özüne akraba olan, öte yandan ise ondan temelde farklı olan bir alanda olup bitmelidir.

İşte böyle bir alandır sanat.

…soruşturma, düşünmenin dindarlığıdır.

---
Türkçeleştiren: Doğan Özlem
Afa Yayınları

Ocak 1997

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder