F. M.
Dostoyevski – Delikanlı
1. Cilt / 1. Bölüm
Hiç sıkılmadan
insanın kendisi zerinde yazı yazması için
kendisine utanmadan âşık olması
gerektir. (s. 8)
Hatırlarıma, geçen yılın
on dokuz eylülünden, yani tam ona ilk defa rastladığım günden başlayacağım, daha doğrusu öyle
başlamak isterdim... (s. 9)
Şimdi 21 yaşındayım. Soyadım Dolgorukiy. Soyum
sopum pek şüpheli. (s. 10)
Prens olmadan Dolgorukiy soyadını taşımak
kadar budalaca bir şey yoktur. Ben de hiçbir günahım olmadan bu budalalığı
sırtımda taşıyıp duruyorum. (s. 13)
Annem Makar İvanoviç'ten ayrıldıktan
bir yıl sonra ben dünyaya gelmişim, daha bir yıl
geçince kızkardeşim, ondan sonra da on bir yıl
geçince hastalıklı bir çocuk olan küçük erkek
kardeşim dünyaya gelmiş, birkaç aylıkken
de ölmüş. (s. 26)
Ben kapı dışarı edilmiş gibi bir şeydim,
hemen doğar doğmaz da yabancıların yanına verilmiştim. (s. 28)
Birkaç ay önce (…) Moskova’dayken (…) kendi
ülkeme gömülmeye karar vermiştim.
Liseyi bitirdiğim zaman henüz yirmi yaşıma
bastığım halde yalnız herkesle değil, hatta gerekirse bütün dünya ile ilgimi
kesmeye kesin olarak niyet etmiştim. (s. 30)
Versilov (…) mektubuma kendi eliyle verdiği
cevapta hususi bir iş vaat ederek beni Petersburg’a çağırıyordu.
Bakalım ne olacak diye düşünüyordum. (s.
30-31)
Bu iş ihtiyar prens Sokolskiy’in evindeydi.
(s. 40)
İhtiyar bazen yaşına yakışmayacak kadar
havailik ediyordu. (s. 44)
İnsanın vicdanı pek de hak etmediği bir
parayı almak istediğini fısıldarken para istemek (bu kendi ücretin bile olsa)
en iğrenç hallerden biridir. (s. 48)
Prensle en çok iki soyut konu üzerinde
konuşurduk, bunlar da Allah ile Onun varlığı idi, bir de kadınlar üzerine… (s.
52)
Dünyada her şey her zaman alçaklıkla sona
erer. (s. 66)
Sanırım ki
kurban sevilir.
Hakikati yazmak istiyorum, işte zor olan da
bu ya!
- Ama itiraf edin ki bu insafsızlıktır! İki
ruble nerede on ruble nerede, ha?
- Neden insafsızlık olsun? Piyasa! (s. 89)
…onun kanaatine göre Rus milleti,
insanlığın alın yazısında başlı-başına bir rolü olmayan, daha asli bir milletin
elinde malzeme vazifesi görmesi mukadder ikinci derecede…
Birisi:
- Üçüncü derecede, diye bağırdı.
- …ikinci derecede bir milletmiş… (s. 98)
…en önde kişi hürriyeti, yani benim
hürriyetim gelir, ondan ötesini bilmek bile istemem. (s. 108)
...çok akıllı bir adam neden mutlaka
asaletli olmak gerekir, sorusuna cevap vermekten daha zor bir şey yoktur demiş.
Biliyor musunuz, dünyada üç tip alçak vardır: safdil alçaklar, yani
alçaklıklarının en yüksek asalet olduğuna kanaat getirmiş olan alçaklar, utanma
duyan alçaklar, yani kendi alçaklıklarından utanan, ama mutlaka niyet edince
gene başladıkları alçaklığı tamamlayan alçaklar, nihayet bayağı alçaklar,
safkan alçaklar. (s. 110)
Zamanımızda ahlak
ülküsü diye bir şey yok.
…asıl önemli olan tarafı şu ki böyle bir
şey sanki eskiden de yeryüzünde yokmuş gibi…
Ümitlerle dolu bir adam gelip bir ağaç
dikse, herkes; “yahu, sen ı büyüyünceye kadar yaşayacak mısın?” diye güler. (s.
124)
Sizin kendi içinize çekilecek
yeriniz var mı?
Versilov, üniversitede okurken ordu hizmetine,
süvari alayına girmiş. Fanariotova ile evlendikten
sonra istifa ederek ayrılmış.
Karısı ölünce köye
gelmiş, burada annemle aralarında o hadise oluşmuş.
Savaş bitince yine memleketlere gitmiş, bu
sefer annemi de yanında götürmüş, ama Königsberg’de bırakmış. (s. 151)
…benim ülküm, Rohtschild olmaktır,
Rohtschild gibi zengin olmaktır. (s. 153)
Yeter ki insanda karakter olsun; kabiliyet,
beceriklilik, bilgi sonradan kendiliğinden gelir. Yeter ki elde etmeyi
istemekten vazgeçmesin. (s. 165)
Bir insan, daimi kuvvetli bir fikre
saplanınca, bütün olan bitenler de esas fikrin yanından kayıp geçiyordu. (s.
188)
Parayı inkâr etmiyorum, ama... Ama öyle
sanıyorum ki önce ülkü, ondan sonra para gelir.
…Yüksek ülkü olmadıkça toplum yok olur
gider. (s. 291)
Türkçeleştiren: Servet Lünel
1. Cilt
MEB, 5. Baskı, 1993
…
(İkinci ve Üçüncü bölümlere Ergin
Altay’ın tercümesinden devam ettik)
İkinci Bölüm
Önce şunu söyleyeyim, iki ay önce görüştüğüm
birisinin şimdi beni tanımasına olanak yoktu.
Şimdi çok şık giyimliydim.
O sıralar içinde dönüp durduğum burgaçta
bir yol gösterenim, bir akıl verenim olmadan bir başımaydım ama, yemin ederim
düşüşümü görüyor, anlıyordum.
Bir babam vardı, Versilov; bir dostum
vardı, Prens Seryoja.
Bir de... " ama bunu bırakalım şimdi.
Heyhat, her şey aşkın, yüce gönüllülüğün, onurun adına oluyordu, oysa sonunda
çirkin, rezil bir onursuzluk çıktı ortaya.
Acaba yeryuvarlağı boşlukta yalnızca bizim
gibiler için mi dönüyor? Bu sorunun yanıtının evet olduğundan kimse kuşku
edemez. Ama pek iç acıcı da değildir bu düşünce.
(Versilov anlatıyor, s. 221-222) Bütçelerinin
her zaman dengede olmasına, bütçe açığı bulunmamasına (…) karşın, eninde
sonunda bütün hükumetler düpedüz kaçıracaklardır ipin ucunu. Genel iflastan
hiçbiri kurtulmasın diye, koşullar içinde yeni bir toplumsal düzen kurulsun
diye hiçbiri borcunu ödemek istemeyecek Bu arada dünyanın gelenekçi çevreleri
bunu engellemeye çalışacaklar. Çünkü hükumetlerin hem ortağı hem kredi vereni
olacaklar. Bu genel iflas işlerine gelmeyecek kuşkusuz. İşte o zaman,
söz gelişi, genel oksitlenme başlayacak. Yahudiler çıkacak sahneye. Yahudilerin
iktidarı başlayacak. Ondan sonra da, bütün şu hiçbir zaman hiçbir yerde ortaklığı
olmayanlar, yani dünyanın tüm yoksulları bu genel oksitlenmeye katılmak
istemeyecekler... Çarpışmalar başlayacak, yetmiş yedi yenilgiden sonra ortaklar
yoksullarca yok edilecekler.
Hisse senetleri ellerinden alınacak. Ortak
olarak bu kez, kuşkusuz eski yoksullar çıkacaklar üste. Belki yeni bir şey
getirecekler, belki getirmeyecekler. Gerçek olan bir şey varsa, onların da bir
gün iflas edecekleridir. Dünyanın çehresini değiştirecek olayların bundan sonrasını
tahmin edemiyorum dostum. Bununla birlikte Apokalipsis'e bir bak...
…insanın bir işe yaramaktan başka yapacağı
daha soylu bir şey olamaz.
Cenevre Ülküleri demek, İsa'sız erdem
demektir dostum. Zamanımızın ülküleri ya da, daha doğrusu, yüzyılımızın tüm
uygarlığının ülküleri... Anlayacağın, başlaması pek sıkıcı olan uzun öykülerden
biridir bu. Başka bir şey üzerine konuşsak daha iyi olacak. Hele başka bir şey üzerine
sussak çok daha iyi olur (s. 223).
Susmak iyi, tehlikesiz, güzeldir.
…insanları oldukları gibi sevmek olanaksızdır.
Olamaz öyle bir şey. Ama sevmek de gerekir. Bunun için duygularına gem vurarak,
burnunu tıkayarak, gözlerini kapayarak (ki bu sonuncusu zorunludur) iyilik et
onlara.
…
(Anna Andreyevna’yla sohbet)
Dürüstlük dersi veren bir insanın önce
kendisinin dürüst olması gerek… yoksa tüm söylediklerinin yalan olacak…
(Arkadiy Liza’yla konuşur) Prens öylesine
ufaldı, öylesine düştü ki, Anna Andreyevna'ya evlenme önermekten başka kurtuluşu
yok.
…
(Katerina Nikolayevna’yla buluşur)
Tutulduğum gülümsemesi bir iki kez
aydınlatmıştı yüzünü.
İki ay önce... bir mektuptan söz
ediyordunuz.
"Gördünüz mü o mektubu?" diye
sordu.
"Gördüm... Kraft'ta gördüm... hani şu
tabancayla intihar eden... "
Öyleyse söyleyin bana şimdi: Yazdığınız o
mektup üzerine birtakım şeyler bildiğimden kuşkulandığınız için mi kendinize
çektiniz, okşadınız, yanınıza kabul ettiniz beni?
"Evet” dedi.
Tam çıkarken kapıda durdurdu beni.
"Söyler misiniz," dedi,
"gözlerinizle... o mektubun yırtıldığını gördünüz mü? Kesin onun olduğunu
biliyor musunuz? Yırtılan mektubun, benim Andronikov'a yazdığım mektup olduğunu
nasıl anladınız?"
"Kraft içinde yazılanları özetlemişti
bana. Göstermişti bile...
Hoşça kalın!"
Birden düşünmeden, niçin nasıl söylediğimi
bilmeden…
…
Tatyana Pavlovna: Saçlarını ortadan ikiye
ayırıyorsun, ipek çamaşırlar giyiyorsun, giysilerin Fransız terzide dikiliyor.
Bütün bunlar pislik değil de nedir? Kim düzdü üstünü başını, kim doyuruyor karnını,
rulet oynaman için kim para koyuyor cebine? Düşün bir kez, kimden para almaktan
sıkılmıyorsun?"
Annem kıpkırmızı olmuştu.
…
Voznesenskiy Köprüsü yakınlarında, avlu
içinde kocaman bir evin üçüncü katındaydı odam. Tam dış kapıdan girerken Versilov'la
burun buruna geldim.
…sırası gelmeden yapılan öğütler başkasının
işlerine burnunu sokmaktan, duygularına karışmaktan başka bir şey değildir.
Birkaç basamak merdivenle inilen bodrum
gibi, küçük bir meyhaneye götürdü beni.
"Belki bilmiyorsundur! Bazen can
sıkıntısından... dehşetli kasvetten... bu çeşit çirkef çukurlarına uğramayı
çeker canım…”
Olayı ona da, Katerina Nikolayevna'ya
anlattığım gibi anlattım. Yani Kraft yaktı, dedim. Gözleri parladı.
…
(Arkadiy durum değerlendirmesi yapıyor) Tatyana'nın
yanında konuşturdu beni, Tatyana'nın bizi dinlemesine göz yumdu. Nikolayevna'nın
benimle alay ettiğini biliyordu.
Sınırsız bir gurur düşkünlüğünden başka
hiçbir duygu ya yatkın değildir Versilov!
İçimde önüne geçilmez bir kumar oynama
hırsı vardı.
Masanın köşesinde oturduğum o iki saat
süresince sol yanımda, Yahudi olduğunu sandığım pis kokan bir züppe oturuyordu.
Bir de ne görsem beğenirsiniz, o Yahudi
elini uzatmış, oldukça sakin, banknotlardan birini önüne çekmiyor mu!
Kuşkusuz, bahsi kazanacağımı hiç
ummuyordum: Otuz altıya karşı bir şansım vardı. Ama iki nedenle önermiştim bu
bahsi: önce, gösteriş yapmaktı amacım. Sonra bir şeyle herkesin dikkatini üzerime
çekmek istiyordum. Burada nedense beni kimsenin sevmediğini, üstelik bunu bir
çeşit haz duyarak bana belli ettiklerini biliyordum.
…
Prensin evine yollandım.
borcumu ödemek istiyorum,
"Bir aydır paramı alırken kız kardeşinizin
benden gebe kaldığını bilmediğinizi iddia edecek kadar cesaretiniz var mı?"
dedi.
"Ne?" diye haykırdım.
…
Bu kez gelen Liza idi.
Seni güneş kadar parlak, lekesiz, tertemiz
sanıyordum.
Seninle kardeş bile değiliz. Bir kölenin
soyadsız piçleriyiz, o kadar.
(Liza gittikten sonra Versilov’u bulmak
ümidiyle meyhaneye uğrar. Daha sonra prensin yanına gider)
…
O gece sabaha dek düşümde hep rulet, kumar,
alun gördüm.
Tatyana Pavlovna daldı içeri.
"Ne oldu Tatyana Pavlovna? Ne oldu?
Annem mi?..."
" Öğrenirsin!" diye öfkeyle
haykırarak koşup çıktı gitti.
Yel gibi gelip gitmişti.
Prens Nikolay İvanoviç'e gitmek için acele
çıktım (Yaşlı prens).
(Yolda Vasin’le karşılaştı)
(Prens’e) “Anladığıma göre Anna
Andreyevna'yı hep seviyordunuz."
…hayat: …bir sanat yapıtıdır. Sanatınsa
birinci koşulu kısalıktır.
…hayattan bıkmayanları bırakmalı, istedikleri
kadar yaşasınlar.
(Katerina’yı görür ve onun peşinden çıkıp
gider. Versilov, Katerina’ya bir mektup bırakmış, mektup, romanın üzerine
kurulu olduğu ve halen Arkadiy’de bulunan mektuptan söz etmiş.)
Okurken benzim uçmuştu.
Versilov (…) o mektubu Katerina Nikolayevna'ya, kopyasını da (Allah bilir
niçin) Barona gönderdikten sonra, yaptığı işin "sonuçlarını"
özellikle bugün bekliyor olmalıydı.
"Bir daha söylüyorum baran,"
diyordu, "o uygunsuz, deli işi mektubu yazdığım Katerina Nikolayevna'yı
yalnızca en soylu insan saymakla kalmam, onu tüm erdemlerin de üstünde görürüm!"
O mektubu kendimde olmadığım bir anda
yazdım...
Baron: "Allah belanızı versin,"
diye haykırdı.
…kendim için gitmiyordum oynamaya. Prensin
hesabına, onun parasıyla oynayacaktım. Beni oraya çekenin ne olduğunu
bilmiyordum. Beni çeken şeyin önüne geçilmez, yenilmez bir gücü vardı...
Kazanmaya daha yeni başlamıştım,
…gözlerimin içine baka baka, küstah bir
tavırla bir yüz rublelik banknotumu alıp önündeki para yığınına kattı. Bağırarak
elini yakaladım.
Birden bambaşka bir olay çıkmıştı:
Zerşçikov'un burnunun dibindeki bankodan dört bin rublelik bir desteyi
aşırmışlardı.
Çağırdıkları iki uşak arkadan kollarımdan
yakaladılar.
…
Hırsız olmadığımı nasıl kanıtlayabilirim?
Pek gariptir ama hep, belki ta çocukluğumdan
bu yana şöyle bir özelliği vardı kişiliğimin: Birisi bana hakaret etse, gururumu
incitse bu hakarete boyun eğmek için içimde önüne geçilmez bir istek duyardım. Dahası
bana hakaret edenin keyfi tam olsun diye karşısına dikilip, "Görün
işte," dernek isterdim, "beni alçalttınız, kendimi ben daha çok
alçaltıyorum, bakın, bakın da keyiflenin!"
Yüksekteki belli belirsiz bir çıkıntıyı
yakalamak için kolumu uzattım. Ama birden elim kurtuldu, düştüm. Sanıyorum
başımın arkası yere geldi.
…
"Sarhoş köpek, donup gebereceksin
burada, aptal! Kalk, hadi kalk!"
"Lambert! diye haykırıyorum.
(bir süre Lambert’in evinde dinlendi)
O akşam Zerşçikov'un evinde benim arkamdan
ortalık biraz yatıştıktan sonra oyun yeniden başladığında Zerşçikov yüksek sesle
salondakilere üzücü bir yanlışlığın olduğunu bildirmiş: Kaybolan don bin ruble
öteki paraların arasından çıkmıştı. Böylelikle kasada para tamamlanmış
oluyordu. Yanlışlık ortaya çıkınca, hala orada bekleyen Prens, Zerşçikov'un
yanına sokulmuş, benim suçsuz olduğumu herkese hemen duyurmasını, ayrıca bir
mektupla benden özür dilemesini istemiş.
Tam on gün baygın yatmışım.
…
Üçüncü Bölüm
En çok anneme acı çektiriyordum.
İnsan en çok sevdiğini incitir.
Yüzeydeki şeyi fark ediyordum. Önemliyi
sezinleyemiyordum.
(Babası Makar onu ziyaret eder)
Zekice olduğundan kimsenin kuşku edemeyeceği
bir gülüş bile iğrenç olabilir. Gülüş her şeyden önce içtenlik ister. Oysa
insanlarda içtenlik nerede şimdi!... Gülüş yumuşak yüreklilik, uysallık ister.
Oysa insanlar çoğunlukla kötü gülüyorlar. İçten, tatlı bir gülüş neşenin göstergesidir.
Gelgelelim neşe nerede şimdilerde…
Bir insanın kişiliğini, ruhunun nasıl olduğunu
öğrenmek istiyorsanız susmasına, konuşmasına, ağlamasına, soylu düşüncelerle
heyecanlanmasına değil, gülüşüne bakın. Tatlı, hoş gülüyorsa iyi insandır (s.
371).
Yüce bir varlığa saygı, sevgi duymadan
yaşayamaz insan. Kendisine katlanamaz.
Gene hastalanmıştım. Bir titreme nöbeti
gelmişti.
…karmakarışık bir sürü düş gördüm.
(Düşünü anlatır)
…yüksek tavanlı bir odada buldum kendimi.
Bir yerde kapının arkasında insanlar
oturmuş, o yapacağım şeyi bekliyorlardı sanki.
O mektup elimde.
…çıkıyorum odadan.
Lambert yakalıyor kolumdan.
…kulağıma Anna Andreyevna'nın sesi geliyor:
"Arkadiy Makaroviç iyi dış görünüş arıyor."
Ah, oradan çıkıp gidecek gücüm yok artık.
…
…çocukluk arkadaşım Lambert'in şantaj
amacıyla işbirliği yapan, küçük çıkarlar peşinde koşan birtakım aşağılık
çetelere girmiş olması…
Çalışmalarının özünü dürüst, namuslu,
sosyeteden birinin bazı sırlarını öğrenmek, sonra bu kişiye gidip, bildiklerini
açıklamakla tehdit etmek (oysa çoğu zaman bildikleri bir şey olmuyormuş),
susmalarına karşılık para sızdırmaktı.
Sayıklamalarımdan, saçma sapan sözlerimden,
gevelemelerimden, heyecanlanmalarımdan vb. hemen hemen kesin olarak her şeyi,
hatta bazı adresleri öğrenmişti Lambert.
…mektubun varlığından haberdar olmuştu.
Önce, belgeye karşılık Anna Andreyevna'dan
en azından otuz bin ruhlelik bir senet alacak, sonra onun Prensi korkutmasına
yardım edecek, yaşlı prensi kaçırıp Anna Andreyevna ile kilisede nikâhlarını
kıydıracak, kısacası, bunun gibi bir şeyler yapacaktı. Her şey planlanmıştı.
Benim yardımımı, yani belgeyi bekliyorlardı yalnızca.
Son söz en önemli olandır…
Prensin tutuklu bulunduğu cezaevine gittim.
…
(Anna Andreyevna) Kendisine yardımcı olmayı
reddetmeme bakmadan, bana bir damlacık olsun inanmadan doğru Lambert'e gönderiyordu
beni. Mektup konusunda her şeyi bildiği ortadaydı.
…
(Lambert'e gitti)
…birtakım iğrenç işler çevirmeye sürüklendiğim,
bunun sonunun kesinlikle kötü olacağı önsezisi ok gibi saplanmıştı yüreğime.
Kalkıp gitmemek için kendimi güç tuttuğum bir an oldu ama, çabuk geçti. Kaldım.
(Lambert’in çete elemanlarıyla birlikte
lokantaya gittiler.)
…
"Hayır, senin evine gelmem!"
dedim.
(Lambert’in yanından ayrılır. Evine
vardığında babası Makar’ın az evvel öldüğünü öğrenir.)
…
(Versilov) Şu anda tüm evrende yalnızca sen
gereklisin bana!
"Annemi bu denli sevdiğinizi
bilmiyordum!" dedim.
…
Konuşalım, sevgili yavrum. Hep konudan
uzaklaşıyorum, başka konuya atlıyorum. Bir şey üzerine konuşmak isterken bin
bir ıvır zıvır anlatıyorum. Yüreğim dolu olduğu zamanlar hep böyle olurum...
…
(Versilov) Bak bir de ne söyleyeceğim sana:
Lambert'i bırak, belgeyi ise yırt at. Hemen"
…
Anna Andreyevna Lambert'ten, Katerina Nikolayevna'nın,
babasını deli olarak ilan etmenin yollarını araştırdığını, bu amaçla bir
hukukçudan akıl danıştığını kesinlikle ortaya çıkaracak bir mektubun olduğu
bilgisini alıyor.
Kimi insanın suç işlemeden suçlu olduklarını
biliyor musunuz?
Bu çeşit suçlar en bağışlanamayacak suçlardır!
Her zaman da cezayı gerektirirler.
…
(Makar’ın cenaze ve merasiminden sonra)
Lambert'e gittim.
…kendimde değildim.
"Lambert, şarap ver bana!" diye
haykırdım.
Önemli olan, beni kızdırmamaya, söylediklerime
karşı çıkmamaya çalışması, beni daha çok içirmeye çalışmasıydı. Bu öylesine kaba,
açıktı ki, o zaman bile sezinlemiştim öyle olduğunu. Ama bir türlü kalkıp
gidemiyordum. Durmadan içiyor, konuşuyordum. İçimi tam olarak dökebilmeyi
öylesine istiyordum ki...
…kanepede uyuyakaldım.
Tanrı'ya şükür, belge hala bende, dikili iç
cebimdeydi. Elimle yoklamıştım onu. Oradaydı! Demek şimdi fırlayıp kaçmam
yetecekti.
…
Durum şuydu: Lambert'le daha ilk görüşmemizde,
yani donacağım sırada beni odasına götürüp ısıttığında, aptal gibi, belgenin cebimde
dikili olduğunu mırıldanmıştım ona.
Beni içirip sızdırdıktan sonra cebimi sökmek,
belgeyi almakmış amacı. O gece de Alfonsina ile gerçekleştirmişti niyetini.
Cebimi Alfonsina sökmüştü. Mektubu, onun mektubunu, Moskova'da edindiğim
belgeyi aldıktan sonra aynı büyüklükte bir mektup kâğıdı koymuşlardı yerine.
Anılarımın son günündeyiz artık. Şimdi son
olayları anlatacağım!
Prens yuvarlak masanın arkasındaki kanepede
oturuyordu. Anna Andreyevna odanın öte köşesinde,
(Anna) "Arkadiy Makaroviç, ikimiz,
velinimetim Prens Nikolay İvanvoviç'le ben size sığındık. Kendimizi size,
yalnızca size gelmiş sayıyorum. İkimiz de koynunuzu bize açmanızı diliyoruz.
Düşünün ki bu kutsal, soylu, hakarete uğramış insanın kaderi sizin elinizde...
Sizin o doğru yüreğinizin vereceği kararı bekliyoruz!"
Çevrilen dolap boğacak gibi oluyordu beni.
Ama Anna Andreyevna'yı yüzüstü bırakamazdım.
…
Yazık! Mektubun hala bende olduğunu
sanıyordum.
Hiç sıkılmadan tüm gerçeği anlatıyordum.
Tatyana Pavlovna (…) beni dinliyordu.
"Ah, köpek! Demek o mektup sende,
bunca zaman cebinde dikiliydi ha?...”
Mektubu, kimse beni zorlamadan, kendim için
bir ödül beklemeden, kendi isteğimle ona (Katerina Nikolayevna’ya) verdiğimi
kendisi görmeli.
"Gene gösteriş mi? Aşık köpek!"
“…yeter ki kendimi yendiğimi, onun mutluluğunu
dünyada her şeyden üstün tuttuğumu anlasın! (…) Ona tutkun olduğuma gelince,
utanıyorum bundan: Annem bir gökyüzü meleğidir, O ise yeryüzünün ecesi!...”
"Ah, aptal!" dedi. "Gel
buraya, gel de bu salak kadını öp! Ama bir daha sakın ola ki ağzına almayasın
bu sözü ... Seni severim, ömrümce de sevdim ... ah, aptal!"
Öptüm onu. Parantez açarak söyleyeyim: O
andan sonra Tatyana Pavlovna ile dost olduk.
"Çok güzel! Ben de yüz kez söyledim
bunu ona. Zaten nikahın kıyılmasına kadar yaşayamaz Prens. Hem evlense de bir
şey değişmez. Tüm parasının ona, Anna'ya kalmasına gelince, nikah kıyılsa bile
vasiyetnamesi hazır ... her şeyi Katerina Nikolayevna'ya bıraktı ... "
"Yoksa yalnızca para için mi endişeleniyordu
Katerina Nikolayevna?"
"Hayır, belgenin Anna denen o kızda
olduğundan korkuyordu. Babasını sarsmak istemiyordu. Byoring'in ise (doğrusu)
düşündüğü paraydı."
"Bu durumda Byoring'le evlenebilir mi
Katerina Nikolayevna ?"
"Aptal kadın, elden ne gelir. Bir kez
aptal dedik ya, artık ömrünün sonuna dek aptal kalır…”
…
Birden bilincimi yitirmiştim sanki. Sanırım
üzerine yürüyüp vurdum Byoring'e. Hiç değilse bütün gücümle ittim onu. O da
kafama vurdu. Yere yuvarlandım.
Byoring yakamdan tutup, polise beni
karakola götürmesini emretti.
(Katerina Nikolayevna'nın girişimiyle
serbest bırakıldı)
Lambert cebimden mektubu çalınca hemen
Versilov'la ilişki kurmuştu.
Lambert'in elinde bir tabanca
Mektup elindeydi. Ama Versilov yoktu odada.
(Lambert) Bu mektubun değeri (…) yüz bindir
ama, ben yalnızca otuz bin istiyorum!
Katerina Nikolayevna birden ayağa kalktı,
Lambert'in yüzüne tükürdü.
Lambert tabancayı çıkardı.
Nikolayevna bir çığlık atıp kanepeye çöktü.
Versilov (Kapının dışında ayakta bekliyormuş)
Lambert'in elindeki tabancayı kaptığı gibi var gücüyle kafasına indirmesi bir
oldu.
Bir anda aklını yitirmişti. Bakışını
Katerina Nikolayevna'nın yüzünden ayırmıyordu.
Önce Katerina Nikolayevna'yı, sonra kendini
öldürmekti niyeti. Ama Katerina Nikolayevna'yı öldürmeye bırakmadığımız için,
tabancayı tam kalbinin üzerine dayayıp ateş etmişti. Ama o anda ben koluna yukarıdan
vurduğum için namlu kaymış, mermi omzuna gelmişti.
…
…aşağı yukarı altı ay geçti.
Versilov Lambert gibi bir insanla nasıl
birlik olabilmişti? Bu işe girişirken amacı neydi?
Annemin evinde (…) bu satırları yazarken
dışarıda ilkbahar var.
Annem Versilov'un yanında oturuyor.
…gözyaşından ödülünü bile almıştı.
Katerina Nikolayevna evlenmedi. Babası öldü. Şimdi sosyete dulları içinde en zengini o.
Lambert "Belgeyi" masanın
özerinde bırakmıştı.
…kız kardeşim Liza (…) Gerçek mutsuzluk
onunkidir işte! Prens Sergey Petroviç bir turlu
iyileşemedi. Mahkemeye bile çıkmadan hastanede oldu. Bizim merdivenden düştü. Çok yüksek değildi yuvarlandığı
yer. Topu topu üç dört basamaktı. Ama ·çocuğunu kaybetti.
…
Sonsöz - Rene Girard
Dostoyevski hapisten çıktıktan sonra, tutuklanmasına
neden olan devrimci fikirlerin, aslında kendisine ait bile olmadığına karar
vermiştir.
Dostoyevski'nin, Belinski'nin ideolojisinden,
ya da aynı dönemde duygusal ve romantik retorikten vazgeçmesi, bütün büyük
eserleri borçlu olduğumuz o amansız vicdan muhasebesinin meyvesidir.
Dostoyevski'yle ettiği son kavganın
üzerinden bir yıl geçmeden Belinski öldü.
…babasının öldürülmesinden kısa bir süre
sonra, yoldan geçen bir cenaze alayını görünce (sara nöbeti) geçirmiştir.
Belinski'nin öldüğünü işittiğinde (de sara
nöbeti) geçirmiştir
Baba katlinde, yazgı misali bir
kaçınılmazlık var.
Soylu Versilov ile, Sophie adlı bir
hizmetçinin gayri meşru çocuğu olan Arkady, babasının ailesine hukuki anlamda
ait olmamanın sıkıntısını çekmekte, ama kendisini ezen hukuki durumun içinden
de çıkamamaktadır.
…generalin karısı Ahmakova- için Versilov'la
rekabet eder.
Arkady, Versilov'un, gazeteye özel ders
verdiğini bildiren bir ilan veren, adı sanı bilinmeyen yoksul bir genç kadınla
tanıştığını öğrenir. Kısa süre sonra kadın kendini asar.
Versilov'da, Mışkin ile Stavrogin yan
yanadır, yani Versilov ne biri ne de ötekidir. Şeytanın kurbanı olabilir belki,
ama ne kötü ne de iyidir.
Delikanlı'da Dostoyevski baba problemiyle uğraşır,
ama kendi babasıyla ilgili problemle uğraşmaz.
Versilov bir aristokrat, bir entelektüel,
Avrupa kültürüne yakınlık duyan bir kişidir. O da Dostoyevski'nin hayatında
Belinski'nin işgal ettiği tarafı temsil eder
…
Türkçeleştiren: Ergin Altay
İletişim Yayınları, 2. baskı, 2004
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder