Heidegger
– Hakikatin Özü Üzerine
1) Öze ilişkin soru (…) dikkatine her hakikati hakikat olarak nişanlayan şeye yöneltir.
(Doğru, gerçek gibi pratiklere/eylem
alanına daha yakın kavramlar, hakikate ilişkin sorgulamada kenara itilmeli,
çünkü)
Sağduyu somut [elle tutulur] yarar
talebinde ısrarcıdır…
4) Bununla birlikte, felsefe sağduyuyu asla
çürütemez; çünkü o felsefenin dili karşısında sağırdır. (çünkü)
Sağduyu felsefe tarafından özebakışın önüne
konulan hiçbir şeyi görmez.
6) Hakikatin ne olduğunun sorulması
zorunluysa, o zaman bugün nerede durduğumuz sorusunun cevaplanması isteniyor
demektir.
8) …hakikat sözcüğü, hakiki olanı hakiki
yapan şeyi ifade eder.
Sahte altın gerçekte göründüğü şey değildir.
Bu sadece bir görünüştür / benzeşimdir ve bu nedenle gerçek değildir.
Ama altın gibi görünen şey yine de gerçek
olan bir şeydir.
(bu nedenle hakikat sorgusu “gerçek” ve
“doğru” kavramlarından daha üst bir kategoridir)
Hakiki olan, ister hakiki bir şey ister
hakiki [doğru] bir önerme olsun, uygun düşen şeydir.
Hakiki olan gerçek olandır.
Sahte (…) gerçekte göründüğü şey değildir.
12) …hakikat kavramının yaygın formülünü en
yakın (Ortaçağ) kaynağına geri götürmek zorundayız.
Adaequatio rei ad intellectum / eşyanın
idrake uygunluğu… Kant'ın geç bir dönemin ürünü olan ve ancak insan doğasının
öznelliği temelinde mümkün bulunan eşya kendisini bizim bilgimize uyarlar
biçimindeki transandantal düşüncesi anlamına gelmemektedir…
Eğer tüm varolan bir yaratılmış ise, insani bilginin hakikati imkânı, şey
ve önermenin aynı tarzda ideaya uygun olmaları ve bu nedenle ilahi yaratış planının
birliği temelinde birbirlerine uyumlu bulunmaları üzerine müesses olur.
Adaequatio rei (creandea) ad intellectum (divinum) olarak
veritas, adaequatio intellectus (humani) ad rem (creatam) olarak veritas'a
güvence verir.
Yaratılmış şeyin ilahi akla
uygunluğu/benzerliği olarak hakikat, insan idrakinin yaratılmış şeye / nesne
uygunluğu / benzerliği olarak hakikate güvence verir.
13) …nesnelerin, kendisini yasa olarak
dayatan dünyevi akıl tarafından planlanabilirliği, (…) Yaratılış düzeninin yerini
almaktadır; bu yüzden de kendi yönteminin (“mantıklı” sayılan şey) dolaysız
anlaşılırlığı iddiasındadır.
Önermesel hakikatin özü… ifadenin doğruluğundan ibaret…
Önermenin hakikat-dışılığı (yanlışlık)
ifadenin şey ile uzlaşmazlığıdır.
Hakikat-dışılık her defasında bir uygun
düşmeme olarak kavranabilir. Bu, hakikatin özünün dışında kalır.
15) (Bu bozukluk yuvarlaktır)
…şey ile ifadenin uzlaşımı nereden ileri gelmektedir?
…ifade, nasıl olur da kendisini paraya
uyarlayabilir?
19) Hakikat ilksel olarak önermeyi yurt edinmemiştir.
20) İfadenin doğruluğu olarak anlaşıldığında,
hakikatin özü, özgürlüktür.
21) …özgürlük hakikatin kendisinin özüdür.
23) Sahtelik ve ikiyüzlülük, yalan ve
aldatma, hile ve muvazaa, kısacası hakikat-dışılığın tüm türleri kuşkusuz insana
izafe olunur.
24) Özgürlük insanın bir niteliğidir.
Özgürlüğün Özü daha fazla sorgulanmayı gereksinmediği gibi buna sabır da
göstermez. İnsanın ne olduğunu herkes bilir.
26) …bir faaliyetten vazgeçtiğimizde,
oluruna bırakmaktan söz ederiz.
…oluruna bırakma bir şeyden sarfınazar
etmenin, bir şeyden feragatin, kayıtsızlığın, dahası hiçbir şey yapmamanın
olumsuz anlamına sahip.
27) Bununla birlikte, varolanı oluruna
bırakmanın karşılığı olarak gerekli olan sözcük, yapmama ve kayıtsızlık değil,
bunların karşıtıdır. Oluruna bırakmak varolana kendini teslim
etmektir.
Varolanı varolduğu şekliyle varolan olarak
— oluruna bırakmak, kendini açık olana ve onun açıklığına teslim etmek anlamına
gelir; her varolan içine girdiği bu açıldığı kendisiyle birlikte ve aynı anda
getirir. Batı Düşüncesi başlangıcında bu açık olanı ta
alethea, gizli olmayan, olarak kavrıyordu. Eğer aletheia'yı hakikat
yerine gizlenmemişlik biçiminde çevirirsek, o zaman bu çeviri sadece lafzi
olmaz, ifadenin doğruluğu anlamındaki mutad hakikat kavramının, varolanın henüz
kavranmamış olan açığa çıkartılması [Entbergung] ve açığa vurulmuşluğuna
[Entborgenheit] kadar etraflıca ve geriye doğru düşünülmesi talimatım da
içerir. Kendini varolanın açığa vurulmuşluğuna teslim eden, bu bırakışta
kaybolmaz, tersine kendini varolanın önünde bir geri çekilmeye açar, ta ki
varolan, her ne ise ve her nasılsa öyle olarak, kendini açığa vursun ve sunumcu
benzetme onu ölçüt olarak ittihaz etsin.
Özgürlüğün özü, hakikatin özü olarak
dikkate alındığında, kendisini varolanın açığa vurulmuşluğuna teslim etme
olarak gösterir.
29) İnsana varolma yetisini sağlayan ve
uzun zamandır temellendirilmemiş olan özsel zemin, insan için Da-sein'da
mahfuzdur.
Varolan kendisini, physis, doğa olarak bir bütünün
içinde ifşa eder…
Varolanın bir bütün içinde açığa
çıkartılmaya başlanması, varolanın bu biçimiyle ne olduğuna ilişkin soru ve
Batı Tarihinin başlangıcı aynı şeydir ve kendisi de ölçülemeyen, ilk olarak her
ölçü için açık olanı, yani açıklığı açan bir zamanın
içindedir.
30) Sadece var-olmaktaki [ek-sistent] insan
tarihseldir. Doğanın tarihi yoktur.
31) …hakikat varolanın, bir açıklığın
mevcudiyetim sağlayan açığa çıkartılmasıdır. Tüm insani duruş ve bu duruşun
eylemesi, bu açığa çıkartmanın açıklığına salınmıştır. Bu nedenle insan,
var-oluş [Ek-sistenz] anlamında (var)dır.
33) …hakikat özünde özgürlük olduğu için
tarihsel insan, varolanı oluruna bırakmakla, nasılsa ve ne ise o olan varolanı
oluruna bırakamaz. O zaman varolan gizlenir ve çarpıtılır. Dış görünüş iktidarı ele geçirir. Bu dış görünüş içinde
hakikatin düzensizliği [öz-süzlüğü] belirir.
34) Hakikatin özü kendisini özgürlük olarak
ifşa eder.
Her açıkduruşlu duruş varolanın oluruna
bırakılmasında gelişir ve kendisini her defasında şu veya bu varolana göre
ayarlar.
…yaşantılayan insan uyumun özünden haberdar
olmaksızın, kendisini hep bütün içindeki varolanı açığa çıkartan bir uyumluluğa
bırakır.
35) İnsanın duruşu, bütünün içindeki
varolanın açığa vurulmuşluğu tarafından ayarlanır.
Oluruna bırakma, tam da her tekil duruşta
bu duruşun ilişki kurduğu varolanı oluruna bırakmak ve böylelikle açığa
çıkartmak suretiyle, bütünün içindeki varolanı gizler. Oluruna bırakmak, özünde
gizlemektir aynı zamanda.
36) …Gizlenmişlik (…) hakikatin özüne en
özgü ve özgül hakikat-dışılıktır.
37) …Da-sein, var-olduğu sürece, ilk ve en
yaygın açığa vurulmamışlığı, özgül hakikat-dışılığı korur/saklar. Sır,
hakikatin özgül özsüzlüğüdür.
Öz-süzlük buradaki anlamıyla
varlık/öz-öncesi özdür.
38) Varolanın oluruna bırakılması olarak
özgürlük özünde kararlı, yani kendisini kapatmayan bir ilişkidir.
40) Unutma
41) Dasein var-olmakla [ek-sistent] ısrarlı
olmaktadır.
Israrlı varoluşta da sur hükmetmektedir;
ama artık hakikatin unutulan ve bu yüzden özsüz [önemsiz] hale gelen özü
olarak.
42) Israrcı olarak insan, varolanın en
kolay ele gelir [müstamel] taraflarına yönelir.
İnsanlık ölçü alışında sırrın uzağına
düşmüştür.
43) İnsan yanılır.
45) Yanılgı, insanı hataya düşürmek
suretiyle insan üzerinde tepeden tırnağa hüküm sürmektedir. Fakat yanılgıya düşürme
olarak yanılgı, insana aynı zamanda var-oluştan hareketle geliştireceği
yanılgıya düşmeme yetisi için bir imkân da hazırlar; bu da yanılgıyı bizzat
tecrübe etmek ve Dasein'ın sırrı konusunda yanlış yapmamak suretiyle
gerçekleşir.
47) Yanılgıdan sırra bakılması, bütünün
içindeki bir şey olarak varolanın ne olduğu yolundaki biricik sorunun
sorulmasıdır.
Varlığın düşünülmesi—ki böylesi som sorma ilksel
olarak bu düşünceden doğmaktadır— Platon'dan beri felsefe
olarak kavranmaktadır; bu düşünce sonradan metafizik
unvanını almıştır.
49) Safsata, açığavurulmuş olan varolanın
kuşku götürmezliğine dayanır ve her türlü düşünen sorgulamayı sağduyuya ve onun
talihsiz asabiliğine yapılmış bir saldırı olarak yorumlar.
55) Hakikatin özüne ilişkin soru, özün
hakikatine ilişkin sorudan kaynaklanır.
Hakikatin özü, özün hakikatidir.
Hakikatin özüne ilişkin sorunun cevabı,
Seyn'in tarihi dahilindeki bir dönüşün söylencesidir. Seyn başlangıçta,
aydınlatıcı koruma [saklama] kendisine ait olduğundan, gizleyici çekilmenin
ışığında belirir. Bu aydınlığın adı alethia’dır.
...
Türkçeleştiren: Nejat Aday
Tezkire Dergisi, Sayı: 36-37, ocak / nisan 2004, s. 125-148
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder