Hermann
Hesse - Bozkırkurdu
Harry Haller'in Notları
Yalnızca kaçıklar için
Günler nasıl geçip giderse o gün de öylece geçip gitmişti.
…yersiz yurtsuz ben Bozkırkurdu, küçük burjuva dünyasından
nefret eden ben yalnız insan, her vakit gerçek burjuva evlerinde kalıyorum…
Yazıklanılacak bir şey yoktu, geçip gitmiş hiçbir şeye
yazıklanmamak gerekiyordu. Yazıklanılacak tek şey şimdi'ydi, bugün'dü,
yitirdiğim, sadece edilgen bir tutumla katlandığım, bana ne armağanlar sunmuş,
ne beni fazla sarsmış bu sayısız saatler ve günlerdi.
Ne bir tiyatroda ne de bir sinemada uzun süre oturmaya
katlanabiliyorum…
…benim o şenlikli saatlerimde yaşadıklarımı, benim için haz,
yaşantı, cazibe ve huşu sayılan şeyleri dünya bilemedin sanat yapıtlarından
tanıyor, sanat yapıtlarında arayıp seviyor onları.
Sihirli Tiyatro
Herkes giremez
- herkes için
değil
Ah şimdi bir dostum olsaydı…
Düşüne düşüne yürüyordum. Hayır, oda müziği de, bir dost da
ille gerekli değildi, bir dost sıcaklığının gerçekleşmeyecek özlemiyle kendi
kendimi kahredip durmam gülünçtü. Yalnızlık bağımsızlıktır, yalnızlığı
arzulamış, uzun yıllar içinde onu ele geçirmiştim. Soğuktu bu yalnızlık, orası
öyle, ama sessizdi, yıldızların içinde dolanıp durduğu uzay gibi harikulade
sessiz ve büyük.
BOZKIRKURDU ÜZERİNE İNCELEME
Yalnızca kaçıklar için
Bir zaman Bozkırkurdu takma adıyla
Harry isminde biri vardı.
Hayli zeki bir adamdı. Öğrenemediği
tek şey, kendi kendisinden ve yaşamından memnunluk duymaktı, bunun üstesinden
gelememişti bir türlü.
Bozkırkurdunun biri kurt, biri insan, iki kişiliği vardı;
bu, yazgısıydı onun (s. 40).
…kurt gibi duyup hissederek yaşadığında içindeki insan hep
pusuya yatıp kurdun davranışlarını izliyor, değerlendirip yargılıyordu. İnsan
gibi yaşadığı zamanlarda da kurt ona aynı şeyi yapıyordu. Diyelim ki insan
kimliğinde Harry'nin parlak bir düşünce geldi aklına ya da gönlünde ince ve
soylu bir duygu uyandı ya da iyi bir iş yapacak oldu, içindeki kurt hemen
dişlerini gösterip sırıtıyor, onun sergilediği soylu tiyatronun bir bozkır
hayvanında, yani bir kurtta ne kadar gülünç kaçtığını acı acı alay ederek
belirtiyordu…
En mutsuz yaşamda bile yıldızın
parladığı anlar, kum ve çakıl taşlan arasında küçük çiçeklerin açtığı anlar
vardır. Bozkırkurdu'nda da işte böyleydi durum.
Harry herkes gibi bir bütün olarak sevilmek istiyor…
Her insan başkalarında rastlanmayan özelliklerle,
başkalarında rastlanmayan nişanlarla donatılmıştır…
Güç insanını güç yıkar, para insanını para; köle ruhlu
insanı başkalarına kulluk etme, zevk insanını zevk çökertir. Bozkırkurdu'nu da
bağımsızlığı yıkmıştı.
…yalnızlık ve bağımsızlık, isteği ve amacı olma özelliğini
yitirmiş, onun yazgısına ve mahkûmiyetine dönüşmüştü.
Bir başka özellik de, onun kendi canına kıyanlar arasında
yer almasıydı.
Darda kaldı mı başvuracağı bir çıkış yolunun önünde sürekli
açık beklediği düşüncesiyle içli dışlı oluşu kendisine güç vermiş, bir merak
duygusu kendisini acı ve sıkıntıları yaşamaya yöneltmişti.
Sonunda, yaklaşık kırk yedi yaşındayken, mizah havasından
yoksun sayılmayıp sık sık yüzünü güldüren parlak bir düşünce gelmişti aklına:
Ellinci doğum gününü, intihara yeşil ışık yakacağı gün olarak saptamıştı.
Bozkırkurdu, kendi düşüncesine göre burjuva dünyasının
tümüyle dışında bulunmaktaydı, çünkü ne bir aile yaşamı vardı ne de toplumsal
bir hırsın sahibiydi (s. 48).
…mizah, bir tek odur ki olanaksızın
üstesinden gelir,
"Bozkırkurdu" da bir kuruntudur.
Yazgısını kendisi için daha anlaşılır kılmak üzere kurt ve
insan, içgüdü ve us diye ikili bir ayrıma başvurması, Harry'nin işi çok kaba
bir şekilde basite indirgemesidir…
…çok aydın biri olmasına karşın ancak ikiye kadar sayabilen
ilkel biri gibi…
İnsanların "insan" kavramından anladıkları, her
zaman, geçici nitelik taşıyan bir burjuva geleneğidir. Alabildiğine kaba kimi
içgüdüler bu gelenekte yadsınıp yasaklanır; biraz bilinç, biraz karakter sahibi
olması ve hayvansılığından sıyrılması beklenir insandan.
Beden olarak her insan tektir, ruh
olarak asla.
Göğüs, beden her zaman tektir, içinde barınan ruhlar ise iki
ya da beş değil, sayılamayacak kadar çoktur; insan yüz zardan oluşmuş bir
soğana, pek çok iplikten dokunmuş bir kumaşa benzer (s. 57).
Hiç değilse bizim Bozkırkurdu kendi içinde o Faust ikiliğini
keşfetmiştir; bedeninin bütünlüğünün bir ruh bütünlüğü içermediğini,
kendisinin, olsa olsa, bütünlük idealine giden çok uzun ve zahmetli yolun
üzerinde bulunduğunu saptamıştır. Ya içindeki kurdu yenip tümüyle insan olmak
ya da insanı gözden çıkarıp hiç değilse kurt olarak bütünlüğe sahip bir hayat
yaşamak ister (s. 59).
…ölümden müthiş korkuyor, ama başka çare de göremiyordum;
tiksinti, acı ve umarsızlık dört bir yanımda dağ gibi yığılmış duruyordu, beni
cezbedecek hiçbir şey kalmamıştı artık, beni sevindirecek, bana umut verecek
hiçbir şey…
…yeterince yaşamaya baktım ben, ama para etmedi. İnsanın
kendini asması belki zordur, bilmiyorum. Ama yaşamak çok, çok daha zor!
Sana bir sır vereyim mi, ciddilik
zamana aşırı değer verilmesinden kaynaklanır (s. 93).
…sonsuzluk dediğimiz yalnızca bir an'dır, bir şakanın yer
alacağı kadar uzun bir süre yani.
…kadın, aslında kendisi bir şey sormadan, yaşamıma ve
düşüncelerime ilişkin bazı şeyleri öğrendi benden, erkeklerin acayipliklerine
karşı akıllı kadınların o pek ciddiye almayan saygılı ve annemsi yaklaşımıyla
kulak verip beni dinledi.
Uğraşıp didinmelerinin başarısız kalacağını bilmekle yaşamın
sığ ve aptalca nitelik kazanmaz. İyi bir şey, ideal bir şey uğruna savaşıp
amacına ulaşacağını sanman hayatını daha çok sığlaştırır Harry (s. 114).
Sana dans etmeyi, oyun oynamayı ve gülümsemeyi, ama yine de
halinden memnun olmamayı öğreteceğim. Ben de senden düşünmeyi ve bilmeyi, ama
yine de halimden memnun olmamayı öğreneceğim. Her ikimiz de şeytanın
çocuklarıyız, farkında mısın?
Doğru, öyleyiz, şeytan us'tur, onun bahtsız çocukları da
bizleriz. Doğadan kopuk, boşlukta asılı kaldık (s. 121).
…Pek sevimli bir kız, öyle de güzel dans ediyor ki. Nasıl
olsa sen de ona gönlünü kaptırmış bulunuyorsun. Sanırım zahmetin boşa
gitmeyecektir."
"Ah Hermine, böyle şeylere can atan biri değilim
ben."
"İşte şimdi biraz yalan konuştun. Biliyorum çünkü,
dünyanın bir köşesinde bir sevgilin var, kendisini altı ayda bir görüyorsun,
sonra da kavga edip ayrılıyorsunuz. Bu acayip sevgiline vefasızlık etmek
istemeyişin pek hoş, ama izninle bu ilişkine pek ciddi bir şey gözüyle
bakamayacağım! Genel olarak sevgiyi korkunç ciddiye aldığın kuşkusu var içimde.
Böyle davranabilirsin, dilediğin kadar kendi ideal bildiğin şekilde
sevebilirsin, bu senin işin, bunda ben yokum (s. 122).
Alman ruhunda hiçbir ulusta rastlanmayan müzik hegemonyası
kılığında bir anaerkillik ve doğaya bağımlılık egemendir.
Alman aydını söz'e ve us'a hep cephe almış, müzikle
cilveleşmiştir.
Mutlu olmaktan memnun değilim ben, mutluluk için yaratılmış
biri sayılmam. Benim yazgım değil bu,
…ne yalan söyleyeyim, pek mutsuzdum. Ama aptalca bir
mutsuzluktu bu, kısır bir mutsuzluk.
…aptalca olmasaydı, ölümden o kadar korkmam gerekmezdi, oysa
gerçekte özlediğim şeydi ölüm! Benim gereksindiğim, benim aradığım bir başka
mutsuzluktur; tutkuyla acı çekmemi ve hazla ölmemi sağlayacak bir mutsuzluk (s.
142).
…her zaman da böyle olacak. Zaman ve dünya, para ve güç,
küçük ve sığ insanların elinde bulunacak her zaman, asıl insanların elinde ise
hiçbir şey. Yalnızca ölüm.
"Hepsi o kadar mı?"
"Hayır, ölümsüzlük ayrıca."
…insan bir yığın ruhtan, pek çok ben'den oluşur. Sözde
bütünlüğünü dağıtıp parçalayarak kişiliği pek çok ben'e ayırmak delilik
sayılır, bilim şizofreni diye niteler bunu.
Sevgi için nasıl öldürülür
Bir gün gelecek, ben'in parçalarıyla oynanan bu satranç
oyununun daha iyi üstesinden gelecektim…
…
Der Steppenwolf
Türkçeleştiren: Kâmuran Şipal
Yapı Kredi Yayınları, 15. baskı: İstanbul, Ocak 2012