Cormac McCarthy - Yol
…güneye uzanan araziyi inceledi. Çorak, sessiz, tanrısız.
…güneye yöneldiler.
…geceler o zamana kadar rastladığından daha uzun, karanlık
ve soğuktu. Taşları çatlatacak kadar
soğuk. Canını alacak kadar.
Burası neresi, baba?
Burası benim büyüdüğüm ev.
Oğlan onunla ölüm arasında duran tek şeydi.
Küçük sözlerden dönersen, büyük sözlerden de dönersin.
Öksürerek uyandı ve uzaklaştı ki çocuğu uyandırmasın.
Karanlıkta bir taş duvarı izleyerek, battaniyesine sarınmış, bir tövbekar gibi
küllere çömelmiş. Ağzına kan tadı gelene kadar öksürdü ve onun adını yüksek
sesle söyledi. Belki de uykusunda söylediğini düşündü. Geri döndüğünde oğlan
uyanıktı. Özür dilerim, dedi.
Arkadaşın var mıydı hiç?
Evet. Vardı.
Çok mu?
Evet.
Onları hatırlıyor musun?
Evet. Onları hatırlıyorum.
Ne oldu onlara?
Öldüler.
Hepsi mi?
Evet. Hepsi.
Onları özlüyor musun?
Evet. Özlüyorum.
Nereye gidiyoruz?
Güneye gidiyoruz.
Tamam.
Sırt çantalarını omzuna atlı ve ufalanan eğrelti otlarını
yararak koştular. Oğlan dehşete kapılmıştı. Koş, diye fısıldadı. Koş. Geriye
haktı. Kamyon gürleyerek görüş alanına girmişti. Adamlar arka koltukta ayakta
durmuş dışarı bakıyordu.
Kötü adamların neye benzediğini bilmek istiyordun. Artık
biliyorsun. Gene olabilir. Benim işim, sana göz kulak olmak. Ben Tanrı
tarafından bu iş için görevlendirildim. Sana dokunan herkesi öldürürüm. Anlıyor
musun?
Evet.
Beş gün boyunca yiyecek hiçbir şeyleri yoktu ve az uyudular
ve küçük bir kasabanın civarında vaktiyle güzel olmuş bir büyük eve geldiler.
…odanın döşemesinde bir kapak vardı ve istif edilmiş çelik
plakalardan yapılma büyük bir asma kilitle kilitlenmiş.
Durup ona baktı.
Baba, dedi oğlan. Gitmemiz gerek baba.
Bunun kilitli olmasının bir nedeni olmalı.
…duvarın önüne büzülmüş çıplak insanlar vardı, erkek w
kadın, hepsi saklanmaya çalışıyor, elleriyle yüzlerini örtüyorlardı. Şiltede
bacakları kalçaya kadar gitmiş ve güdük yerleri kararmış ve yanmış bir adam
vardı. Koku korkunçtu.
Aman Tanrım, diye fısıldadı.
Sonra birer birer döndüler ve acınacak ışıkta gözlerini
kırpıştırdılar. Bize yardım edin, diye fısıldadılar. Lütfen yardım edin.
…oğlan pencereden dışarısını işaret ediyordu ve baktığında
buz kesildi. Tarladan geçerek eve doğru dört sakallı adamla iki kadın
geliyordu.
Geceleyin, evden gelen korkunç çığlıkları duydu ve ellerini
oğlanın kulaklarına koymaya çalıştı,
Biz asla kimseyi yemeyiz, değil mi?
Hayır. Elbette yemeyiz.
Açlıktan ölüyor hile olsak mı?
Simdi açlıktan ölüyoruz zaten.
…
Ve ateşi taşıyoruz.
Ve ateşi taşıyoruz. Evet.
Tamam.
…
Yolcu dönüp geriye bakan cinsten değildi. Bir müddet onu
izlediler, sonra yetiştiler.
Hiçbir şeyim yok, dedi. İsterseniz bakabilirsiniz.
Biz soyguncu değiliz.
Bir kulağını ileri uzattı. Ne? Diye seslendi.
Soyguncu değiliz dedim.
Nesiniz?
Bu soruya verecek cevapları yoktu.
Geriye baktığında ihtiyar adam bastonunu vura vura yola
koyulmuştu, kadim çağlardan bir masal çerçisi gibi, karanlık ve kambur, örümcek
inceliğinde ve ebediyen kaybolmak üzere, arkalarındaki kalan yolda yavaş yavaş
gittikçe ufalıyordu.
Az uyuyordu. Sinir törpüsü öksürük uyandırdı onu. Hışırtıyla
havayı emmek. Özür dilerim, dedi zifiri karanlığa. Ziyanı yok dedi oğlan.
Ne var?
Hiç.
Söyle bana.
Bence arkamızdan gelen biri var.
Ben de öyle düşünüyordum.
Sonra bir gün geç saatte kampa döndüğünde kumda çizme izleri
gördü.
Durdu ve kumsaldan aşağı baktı. Ah Tanrım, dedi. Ah Tanrım.
Ne oldu, baba?
Kemerinden tabancayı çekti. Gel hadi eledi. Çabuk ol.
Branda gitmişti. Battaniyeleri. Su şişesi ve kamp yerindeki
erzakları. Yelken kum tepeciklerine savrulmuştu. Ayakkabıları gitmişti.
Tepecikler arasındaki deniz yulafı çukurlarından arabayı bıraktığı yere koştu
ama araba gitmişti. Her şey.
Bizi öldürmeye çalıştın.
Açlıktan ölüyorum, adamım. Sen de olsan aynı şeyi yapardın.
Her şeyi aldın.
Hadi, adamım. Ölürüm.
Seni, bizi nasıl bıraktınsa öyle bırakacağım.
Hadi ama. Yalvarırım.
Günler sayılmaksızın ve kaydedilmeksizin çamurda yürür gibi
geçti.
Devam etmen gerek, dedi. Ben seninle gelemem. Senin devam
etmen gerek.
…iyileşeceksin, baba. İyileşmen gerek.
Hayır, iyileşmeyeceğim.
O gece babasının yamacında uyudu, ona sarıldı ama sabah
uyandığında babası soğumuştu ve katıydı. Uzun süre orada oturup ağladı ve sonra
kalktı, ormandan geçip yola yürüdü.
Geri geldiğinde babasının yanında diz çöktü, soğuk elini
tuttu ve defalarca, defalarca adını söyledi.
Üç gün kaldı ve sonra yola çıktı, yoldan aşağı baktı, geriye
gedikleri yöne de baktı. Biri geliyordu. Dönüp ormana gitmeye hamle etti ama
yapmadı. Tabanca elinde, öylece yolda durdu ve bekledi.
Yanındaki adam nerede?
Öldü.
Baban mıydı?
Evet. Babamdı.
Üzüldüm.
Ne yapacağımı bilmiyorum.
Bence, benimle gelmelisin.
İyi adamlardan biri misin sen?
…
Senin iyi adamlardan biri olup olmadığını nasıl bileceğim?
Bilmeyeceksin. Şansını deneyeceksin.
Ateşi taşıyor musunuz?
…
Türkçeleştiren: Sevin Okyay
Kanat Yayınları, 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder